Sal: 40 / Hejmar: 470 / Sibat 2021
HBDH ortak yaşamın ancak ortak mücadele ile geliştirileceği onurlu bir yol açmıştırNîsan 2021
HBDH ortak yaşamın ancak ortak mücadele ile geliştirileceği onurlu bir yol açmıştır
PAJK Koordinasyon Üyesi Hêlîn Ümit
Serxwebûn gazetesi olarak Kürdistan ve Türkiye devrimlerinin ortak örgüt ve eylem gücü olan HBDH’nin 6. kuruluş yılı dolayısıyla PAJK Koordinasyon Üyesi Hêlîn Ümit ile gerçekleştirdiğimiz röportajı sizlerle paylaşıyoruz.
Serxwebûn: HBDH’nin 5 yıllık pratiğinin faşizme karşı mücadelede açığa çıkardığı sonuçlar nelerdir? Özellikle son bir yılda yoğunlaşan eylemler faşizmin azgın saldırıları karşısında nasıl bir rol oynadı?
Hêlîn Ümit: Halkların Birleşik Devrim Hareketi-HBDH’nin 6. kuruluş yılına girmiş bulunuyoruz. 12 Mart 2016 tarihinde Türkiye devrimci geleneğinde önemli yeri olan devrimci örgütlerle Kürdistan Devrimi’nin öncü gücü olan PKK olarak içine girdiğimiz devrimci ittifak çalışması, her şeyden önce tarihsel bir mirasa sahip çıkma anlamına gelmiştir. Kürdistan’daki devrimci çıkışın PKK tarzında gelişmesinde de ciddi rol oynamış olan Türkiye devrimci geleneğine, somutta Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Sinan Cemgil, İbrahim Kaypakkaya ve Mahir Çayan öncülüklerine derinden bağlı olan, onların izinde yürümenin kararlı tutumunun sahibi olan Önderlik gerçekliğimizin şekillendirdiği PKK çizgisi, oluşumundan günümüze kadar böyle bir birlikteliğin, ortak mücadelenin arayışı içerisinde olmuş, gelişmesi için her türlü fedakârlığı sergilemeyi bilmiştir. Bu nedenle HBDH adı altında, çeşitli paradigmatik farklılıkları olsa da tek ve gerçek amacı Türkiye’de devrim olan örgütlerin bir araya gelmesi, etkisi ve önemi her geçen gün daha fazla açığa çıkan dev bir adımdır. Özünde büyük bir devrimci hamledir, atılımdır. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; eğer Türkiye’deki devrimci önderlik 70’lerin başında darbe yememiş olsaydı günümüzde gerçekleşen birleşik hareket çok daha öncesinden hayata geçmiş ve Türkiye devrimini gerçekleştirmiş olacaktı. İşte HBDH tüm bu süreçlerden doğru sonuçlar çıkarmış ve devrimci özeleştiriyi gerçekleştirmiş bir hareket oluyor. Bu temelde son beş yıllık süre içerisinde Halkların Birleşik Devrim Hareketi-HBDH saflarında çarpışarak şehit düşen onlarca devrimci militan olmuştur. HBDH saflarında, Türkiye’de devrimci demokratik gelişmeyi açığa çıkarmak için mücadele eden, bunun için bulunduğu her alanda fedai militan duruşa ulaşmayı başararak faşizme karşı direnişin iddia ve kararlılığını büyüten bu büyük devrimcileri saygı, minnet ve özlemle anıyorum. Kasım Engin, Koray Aspir, Sinan Güneş, Zin Cizre, Yılmaz Dersim, Tekoşer Gewer, Ebru Timtik, Roza ve Nubar yoldaşlar, Ulaş Adalı, Aynur Ada, Ceren, Baran Serhat yoldaşlar şahsında geride kalan bu görkemli mücadele ve direniş sürecinde Türk ve Kürt halkları başta olmak üzere Anadolu ve Kürdistan’da bulunan çeşitli halklardan devrimcilerin yoldaş haline gelmesini büyük bir gurur kaynağı oluşturduğunu bir kez daha belirtebiliriz. Başlangıçta çok da güçlü olmayan bağları sarsılmaz bir bağa çevirmişler, amaca giden yollarda farklılıkları olsa da amaçta ve gerektiğinde güçlenmek için tanımadıkları bazı yollarda yürümeyi göze alacak cesareti göstermişlerdir. Her biri AKP-MHP faşizminin gönlü, aklı kör eden karanlığında halklarımıza ışık olmuş, faşizmin birbirine yabancılaştıran, düşmanlaştıran, yürekleri zehirleyen ırkçılığına karşı panzehir olmuşlardır. HBDH’nin faşizme karşı mücadelesinin açığa çıkardığı en önemli hakikat bu olmaktadır. Bu gelişmeye nicelik açısından bakanlar kesinlikle yanılmaya mahkumdurlar. Önemli olan ulaşılan fikriyatın 5 yıllık bir pratikle hayata geçirilmesi, bunda ısrar edilmesi ve sonuçta doğru bir vuruş tarzına ulaşması olmaktadır.
HBDH kuruluşu ile devrimci bir müdahale yapmayı başarmıştır
Önderlik savunmalarında devrimi bir ittifaklar sorunu olarak tanımlamıştır. PKK açısından doğru ilişki ve ittifakları geliştirmek, bu temelde doğru bir mücadele stratejisini oluşturmak hep önemli ve öncelikli bir gündem olmuştur. Kürt gerçekliğine dayatılan varlık sorununu çözerken özgür bir yaşam anlamına gelen Demokratik Sosyalizmi halklarla birlikte oluşturmak, bu temelde Demokratik Ulusu inşa etmek temel görev olarak belirlenmiştir. Her ikisinin gelişimi açısından da dünya devrimci hareketlerinin tarihi çok yoğun ve zengin örneklerle doludur. Halkların tarihsel süre içerisinde açığa çıkarmış olduğu demokratik uygarlık akışı, başta Ortadoğu olmak üzere toplumsal hareketlerin tek başına sonuca gitmediğini, gidemeyeceğini ortaya koymaktadır. Yakın tarihten bildiğimiz Kuzey Afrika’da bir Fransız sömürgesi konumunda olan Cezayir’in 1963’de, Vietnam’ın 1976’da sömürgecilikten kurtulmasında dahi Fransız ve Amerikan halkının bu savaşa ve sömürgeciliğe karşı durmasının önemli olduğunu biliyoruz. Elbette belirleyici olan halkların kendi öz savaşımı ve iradesi olmaktadır. Fakat bu gerçekleşirken birlikte, yan yana yaşanan hatta sömürgecilik uygulamaları nedeniyle tehcirlerle karşı karşıya bırakılarak coğrafyasından, kendi öz vatanından koparılmış halk gerçekliği nedeniyle iç içe geçen halkların birlikte mücadele etmesi stratejik önem taşımaktadır. Çünkü; özelde TC faşizmi genelde ise kapitalist sistem halkları ‘böl-yönet’ politikaları çerçevesinde parçalamış, karşıtlaştırmış ve açığa çıkardığı çelişkiler üzerinden kendi sistemini hegemonik hale getirmiştir. Bu anlamda HBDH, Türkiye gibi küresel kapitalist sistemin çok özel tahkim ettiği bir kale olan ülkemizde, halklarımıza dayatılan bu parçalanmaya ve karşıtlaşmaya karşı ortak yaşamın ancak birlikte, ortak mücadele ile geliştirileceği onurlu bir yol açmıştır. Önderliğimiz, ‘Kürt Türksüz, Türk de Kürtsüz olmaz’ derken, bu gerçekliğe dikkat çekmektedir. Ve bu tespit her zamankinden daha fazla doğru anlaşılmaya muhtaçtır. Elbette Önder Apo bu değerlendirme ile Türkiye halklarının da Kürt halkı kimlik ve özgürlük sorununu çözmeden varlık bulamayacağına, anlam kazanamayacağına dikkat çekiyor. Yani böyle bir mücadelede kazanan sadece Kürtler olmayacaktır. Bunu Kemal Pir arkadaş, ‘Kürdistan devriminde Türkiye halklarının kurtuluşunu görüyorum’ sözüyle özetlemiştir. Bu tek cümleye sığdırılmış yaşam ve mücadele perspektifi aslında PKK olarak bizim, Halkların Birleşik Devrim Hareketi’ne yaklaşım felsefemizi, halkların birbirleri arasındaki bağı, ortaklığı koymaktadır. Güncelde yaşadığımız gelişmelerle ise bu durumu çok daha yakıcı anlıyoruz, fark ediyoruz. AKP-MHP yönetimindeki TC, faşizmi bir toplumsal iktidar biçimi olarak geliştirip uygularken kendisini en çok Kürt düşmanlığına dayandırmaktadır. Kürt halkının varlık ve özgürlük mücadelesini Türkiye halklarının baş düşmanı ilan eder ve ülkenin tüm imkanlarını böyle bir kirli-özel savaş rejimine tahsis ederken, özünde Türkiye halkının ekmeğine kan doğruyor, elindeki avucundakine el koyuyor, onu baskıcı, otoriter, faşist bir rejimle yaşamaya hem mahkum hem de razı ediyor. Türkiye’deki emekçi sınıfı, işçi ve köylüler, işsizler, her türlü şiddetle karşı karşıya kalan kadınlar, hiçbir gelecek beklentisi kalmamış olan gençlik kesimleri, faşizmin, özel savaş uygulamalarının zihni ve pratik saldırıları nedeni ile tek bir hakkını savunamaz duruma getirilmeye çalışılıyor. Faşist söylem ve zihniyetin bedenleşmiş hali olan ve Türkiye’deki özel kirli savaşın en gözü kara uygulayıcılarından olan Süleyman Soylu idaresinde Kürdistan’da yürütülen ‘Eren’ kod adlı operasyonlar bile böyle bir mantığın sonucu olarak örgütlendiriliyor. Karadeniz’deki gerillanın kullandığı bir ilişkinin çocuğu olduğu söylenen Eren’i önce vurup, sonra adına operasyonlar düzenleyerek, bir bütün Gladio yani özel savaş merkezi haline dönüştürdükleri Karadeniz coğrafyası ve insanını, Kürt halkına karşı savaşın en ön saflarında körce savaşa sürüyor. Bu örnek bile tek başına halklarımıza karşı yürütülen savaşın karakterini, yürütülme biçimini göstermeye yetmektedir. Böyle bir toplum en güçsüz, elinden avucundan her şeyi alınmış, yine Önderliğimizin sıklıkla vurguladığı ‘demir kafes’ içerisindeki köle toplum oluyor. Tüm bunlar gerçekleşirken Türkiye’de üç beş kişi tüm imkanların üzerinde ekonomik vurgun yapıyor, zenginleşiyor. Savaş sanayini bu temelde özelleştirip yeni bir finans alanı açan AKP-MHP iktidarı, tarihin gördüğü en haksız saldırıları kendisinin de içinde bulunduğu yeşil-kara bir sermaye kuşağını palazlandırmak için büyüterek sürdürüyor. Türkiye ve Kürdistan yetmiyor, gözünü Libya’ya, Kuzey Afrika’ya, Ermenistan’daki soykırım ve sürgün yemiş Ermenilere dikiyor. Ortadoğu’ya savaş, çatışma yayıyor. Kısacası soykırımcı sömürgecilik Kürt halkına karşı her yerde savaşı sürdürürken aslında başta adına hareket ettiği Türk halkı olmak üzere Türkiye ve bölgedeki tüm halklarına karşı hegemonik amaçlarla her türlü uygulamayı geliştiriyor.
Faşizm Kürdistan’da ilkel milliyetçiliği kaşıyor, destekliyor, yeni partiler kurdurarak önlerini açıyor
HBDH, AKP iktidarının 2002’den itibaren örtük ve gizli bir biçimde sürdürdüğü tasfiye politikalarının 2015 yılında gün yüzüne çıkarak ‘Çöktürme Planı’ çerçevesinde açık ve kirli bir tasfiye savaşını başlattığı bir süreçte oluştu. Bu süreç, TC’nin Ortadoğu’daki dünya savaşının içerisine aktif katılarak, halkların ve ezilenlerin bu süreçten demokratik devrim ile çıkmamasını sağlama kararını aldığı bir süreç oluyor. HBDH kuruluşu ile bu savaşa devrimci bir müdahale yapmayı başarmıştır. Bu anlamda kuruluşunun zamanlaması çok anlamlıdır. Kolay zamanlarda değil açıktan saldırıların yoğunlaştığı bir dönemde, böyle bir mücadele ve eylem birliğine ulaşılması, Türk faşist devleti açısından ciddi bir başarısızlık olmuştur. Çünkü; TC’nin en büyük dayanağı, Kürt halkının özgürlük ve varlık savaşımına karşı sağlı sollu bir savaş cephesini yaratma becerisi olmaktadır. AKP’yi iktidara getiren de, bu kadar uzun süre iktidarda kalmasını sağlayan da başta Kürt Özgürlük Hareketi olmak üzere halklara ve demokrasi güçlerine karşı bu savaşı yürütme iddiasıdır. Fakat HBDH’nin kuruluşu ve birlikte mücadele etme kararlılığı ile AKP-MHP faşizmi, oluşturmak istedikleri topyekûn savaş bloğunu oluşturamamış, tam tersine karşısında bir hareket olarak örgütlenmiş sol, sosyalist, devrimci, yurtsever bir çizgi bulmuştur. Bu nedenle HBDH bileşenlerine yönelik saldırılarını artarak sürdürmektedir. Bu saldırı milliyetçi, ırkçı ve şoven ideolojik saldırılar olmakla birlikte özel savaş saldırıları ile çizgi ile oynama ve elbette fiziki olarak tutuklama ve imha yönelimleri olarak devam etmektedir. Kürdistan’daki devrimci gelişmenin kalbi olan hareketimize hemen her gün operasyonlar yapılırken, çizgi olarak milliyetçiliğe kayması için özel psikolojik saldırılar yürütülmektedir. PKK olarak gördük ki, faşizm en çok mücadelemizin Türkiye halkı ile buluşmasından korkuyor, bunun önüne geçmeye çalışıyor. Bu nedenle Kürdistan’da ilkel milliyetçiliği kaşıyor, destekliyor, güçlendiriyor, yeni partiler kurdurarak önlerini açıyor, Kürt halkı üzerinde propaganda faaliyetleri ile devletçi yapıları, özellikle de Başûrê Kurdistan merkezli yapıları işaret ediyor. Bu şekilde Türkiye ve Kürdistan devriminin birleşik gücünü kırmaya çalışıyor. Zaten Türkiye’de zehir gibi saldığı milliyetçilik ile başta Türkiye halklarına deli gömleği giydirerek kıpırdayamaz hale getirmiştir. Öyle bir durum yaratılmıştır ki, insanlar açlıktan, borçtan kırılıyor, kafasına kurşun sıkıyor, bedenini yakıyor ya da siyanürle intihar ediyor fakat isyan edemiyor, sesini çıkaramıyor. Bu özel savaş gerçekliğinin, Türkiye toplumunun iradesini ne derecede teslim alındığının bir göstergesi durumumdadır. HBDH işte tüm bu gerçekleri görerek faşizmi birlikte yıkma iradesi olarak 5 yıldır kesintisiz bir biçimde, soykırımcı sömürgecilik, faşizm neredeyse orada olmaya ve mücadele yürütmeye çalışıyor.
24 Temmuz 2015’te yeni bir aşamaya girmiş olan tasfiye ve imha saldırıları sadece Kürdistan ile sınırlı kalmadı
HBDH olarak ulaştığımız en önemli sonuç; işte tüm bu gerçeklerden hareketle, mücadelenin Türkiye halklarına taşırılması ve her biri emekçilere karşı savaşın merkezi olan şehirlerde faşizmi etkisiz hale getirmenin önemi oluyor. 24 Temmuz 2015 tarihinde Kürt Özgürlük Hareketi’ne yönelik başlatılan imha ve tasfiye saldırıları, AKP’nin iktidar mücadelesinde bir dönemin kapanışını ifade etmektedir. Bu tarihe kadar Kürt halkının varlık ve özgürlük mücadelesine karşı yürütülen yoğunlukta gizli ve örtük savaştan, kapsamlı bir topyekûn imha konsepti çerçevesinde açık, gözle görülür hale geldiği bir döneme girilmiştir. ‘Çöktürme Planı’ denilen ve 5 yıldır her türlü yöntemin, Türkiye halklarının tüm birikimlerinin, imkan ve insan kaynaklarının, maddi ve manevi tüm değerlerinin harcandığı bu plan çerçevesinde faşizm kurumsallaşma hedefleriyle hareket ediyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan günümüze kadar Türkiye’de demokrasi hep bir özlem ve arayış olarak kaldı. Mustafa Suphilerden başlayarak her döneme damgasını vuran devrimci mücadelenin özü, özgürlük ve demokrasinin geliştirilmesi, Türkiye emekçilerinin, köylülerinin, işçilerinin yani bir bütün olarak ezilenlerin kendi kararlarını alacakları bir sistemin geliştirilmesi arayışı oldu. Bunu çeşitli toplumsal hareketler olarak geliştirmeye çalıştı. 60-70’li yıllar bunun en örgütlü, görkemli çıkışlarına sahne oldu. Bu yönlü gelişmelerin önüne geçmek için Türk egemen sınıfları hep darbelere baş vurmak zorunda kaldı. Neredeyse on yılda bir gerçekleştirilen darbe mekaniği, Türkiye halklarının özgürlük ve demokrasi arayışının hangi düzeyde olduğunu gösterecektir. Kürdistan’da son 50 yıla damgasını vuran Özgürlük Mücadelemiz bu özgürlük ve demokrasi ihtiyacının hem bir sonucu hem de devrimci mücadelenin sürdürücüsü olarak gelişti. Kürdistan Özgürlük Hareketi olarak bu bütünlüğü gözeterek yürütmüş olduğumuz mücadele çizgisi, Türkiye’deki devrimci dinamikleri her zaman güçlendirici olma temelinde şimdiye kadar başarıyla devam ediyor. HBDH’ye bileşen olarak katılan ve ciddi bir mücadele gelenekleri olan örgütsel yapılar, bu gerçekliği görerek yaklaşım göstermişlerdir. Kısacası; 24 Temmuz 2015’te yeni bir aşamaya girmiş olan tasfiye ve imha saldırılarının, sadece Kürdistan ile sınırlı olmadığı görülmüştür. Özünde Önder Apo’nun öncülüğünde yürütülen Özgürlük Mücadelemizin Türkiye’de yol açtığı demokratik değişim sürecinin devrimci karakterini değerlendiren AKP-MHP ittifakı bir karşı devrim saldırısı başlatmıştır. HBDH, Türkiye ve Kürdistan halklarına yönelik bu topyekûn saldırıya karşı birleşik mücadeleyi geliştirerek tarihi bir mücadele sürecini geliştirmeyi başarmıştır. Kesintisiz bir biçimde 5 yıldır sürdürülen birleşik mücadele, faşizmin saldırı yürüttüğü tüm alanlarda geliştirilmiştir. Dağlarda, şehirlerde kır-kent bütünlüğünü gözeterek çok geniş bir yelpazede mücadele yürüttüğü gibi imkan bulduğu her yerde de örgütlenmiştir. Rojava ve Başûrê Kurdistan’da Kürt halkının öncü güçlerine yönelen saldırılarda birlikte mücadele etme iradesi gösterilmiş, faşizm darbelenmiştir. Elbette böyle bir devrimci pratik büyük bir yoğunlaşma ve düşünce emeği sonucu ortaya çıktığı için faşizmin, özel-psikolojik savaş yöntemleri ile yürüttüğü saldırılara da ortak cevaplar verilmiştir. Birkaç cümle ile ifade ettiğimiz bu pratik düzeyin arkasında çok büyük emeklerin, sabrın, inancın, büyük fedakârlıkların yattığı asla unutulmamalıdır.
HBDH, faşist saldırılara karşı halklarımızın, ezilen sınıfların ve kadınların özsavunma gücüdür
HBDH’nin faşizme karşı mücadelede açığa çıkardığı çok önemli bir sonuç da AKP-MHP faşizminin her alanda darbelenebileceğini ortaya koyması olmaktadır. Gerçekten karşımızda çok özel bir saldırı sistemini geliştiren, bunun için uluslararası alanda desteklenen, uluslararası sermayenin gözde bir ülkesi vardır. Kürt halkına karşı yürüttüğü soykırım savaşında derinleştikçe kendini gizleme ustalığını geliştiren, psikolojik özel savaş yöntemlerini en çirkin bir şekilde yürüten bir faşist iktidar gerçekliği vardır. Bu değerlendirme AKP-MHP faşizminin gücünü abartmak değildir. Tam tersine bu kadar tahkim edilmiş olmasına, desteklenmesine rağmen, 90 yıllık TC’nin maddi ve manevi tüm birikimlerini, tarihin en haksız savaşına akıtmasına rağmen sonuç alamamaktadır. Şunu kabul etmemiz lazım; Türk devleti dünyanın neresinde böyle bir savaşı yürütseydi sonuç alabilirdi. Fakat Türkiye ve Kürdistan devrimci güçleri karşısında yenilmekten kurtulamamaktadır. Açıktır ki bunun temel nedeni ‘hakikat’ olmaktadır. Türkiye halkları Kürt halkına düşman değildir. Bunu böyle kabul etmek ve ele almak faşizmin tuzağına düşmek olur. Daha da ötesi toplumsal ve tarihsel gerçeklerden kopmak, yaşananları hiç anlamamak olur. Başta Türk halkı olmak üzere bu coğrafya üzerinde yaşayan tüm halklara, emekçilere, kadınlara, gençlere büyük bir hakaret olur. Türkiye halkları, mücadele öncüleriyle birlikte Kürt halkına karşı savaşın kendisine dönük bir komplo olduğunu derinden hissetmektedir. Fakat Türkiye’de bunun açığa çıkmaması için korkunç bir baskı sistemi oluşturulmakta, insanlar düşünemez hale getirilerek tutum almaları engellenmektedir. Kürt halkına yönelik yürütülen korkunç saldırılar ile Türkiye halkları terbiye edilmek istenmektedir. Bu ideolojik-zihinsel saldırının kırıldığı ve sınırlı da olsa bilinçlenmenin yaşandığı her yerde bu faşist rejime karşı tepkiler gelişmekte, başta kadınlar ve gençler birleşik mücadelenin çeşitli biçimlerini geliştirmekten geri durmamaktadır. Bugün Türkiye’de, HBDH’den daha radikal bir devrimci hareket yoktur. Türkiye ve Kürdistan devrimci mücadelesine böyle bir radikal sosyalist hareket geliştirerek katılım göstermek, faşizmin geliştirmek istediği milliyetçiliğe, buna dayalı olarak soykırımcı sömürgeci saldırılara, cinsiyetçi ve militarist toplum oluşumuna, ‘kurşun’ fiyatına indirilmiş yaşam gerçekliğine, uluslararası şirketlerin talanına açılmış bir coğrafya ve insan kaynaklarına karşı olmak demektir. HBDH dışında Türkiye’de gerçek bir devrimci etkinlik gösteren güç neredeyse yok gibidir. Vardır diyenler ise nerede hangi faşist gücü hedeflediklerini ortaya koymak zorundadırlar. Faşizm Türkiye ve Kürdistan’ın her yerinde, tüm emekçileri, kadınları, işçileri, işsizleri, gençleri, öğrencileri, Kürt halkını, Ermeni toplumunu ve farklılıklarıyla, kendilikleriyle yaşamak isteyenlere karşı her türlü şiddet aygıtını kurup yönlendirerek saldırırken buna karşı en ufak bir hareket içine girmeyen, bir taş atmayan hiçbir güç, devrim dinamiği olduğundan, Türkiye ve Kürdistan halkının haklarını savunduğundan bahsedemeyecektir. HBDH bu anlamda faşist saldırılara karşı halklarımızın ve ezilen sınıfların, kadınların özsavunma gücü olduğunu ortaya koymuştur. Bir eylem birliği üzerinden gelişen HBDH’nin 5 yıllık pratiğinin bir sonucu olarak Türkiye metropollerinde artarak devam eden eylemler, her şeyden önce halklarımıza dayatılan teslimiyeti, boyun eğmeyi, kölelik kodlarını yıkmıştır. Darbe yaparak iktidarda kalmayı başaran AKP-MHP iktidarı, bu iktidar biçimini sürdürmek için halklarımız üzerinde nefes aldırmayan bir baskı rejimi kurmuş, tam bir itaat dayatarak ‘bu rejime karşı hiç kimse bir şey yapamaz’ algısını özenle oluşturmak istemiştir. HBDH, faşist AKP-MHP rejiminin kendisini en güçlü ve örgütlü görmüş olduğu Türkiye şehirlerinde geliştirdiği eylemlerle, bu iktidar ve sermaye güçlerinin güvenini sarsmıştır. Türkiye ve Kürdistan toplumu açısından ise mücadele iradesi ve azmini arttırmıştır. Kürt halkının varlık ve özgürlük savaşının yanında olduğunu ortaya koyarak, Kürdistan’daki devrimci gelişmeye güç katmıştır. Türkiye ve Kürdistan halklarının faşizme karşı ortak mücadele kimliğini oluşturarak her türlü milliyetçi sapmaya karşı bir seçenek haline gelmiştir. Elbette bunu eylem içerisinde olmayı başararak gerçekleştirmiştir. Sözün anlamını yitirdiği bir ülkede, demokratik siyasetin tüm kanallarının kapanarak faşist uygulamaların hayatın her alanında etkili hale getirilmesi ile devrimci iddia ve kararlılığı belirleyen tek ölçü olarak devrimci eylem kalmıştır. HBDH bu gerçekliği görerek sahiplenmiş ve kendisini sağlam bir eylem çizgisi üzerinden geliştirmeyi başarmıştır. HBDH’nin kuruluş yıldönümü vesilesiyle kendisini bu eylem çizgisine katan tüm devrimcileri selamlıyor, halklarımızın birleşik mücadelesinin zafere çok daha fazla yakın olduğunu belirtiyoruz.
HBDH, özgür ve demokratik yaşamın inşa gücü olarak kendisini oluşturmayı sürdürüyor
Serxwebûn: 5 yıllık mücadele pratiği, ortak mücadele perspektifi ve kültürü açısından ne gibi tecrübeler yarattı? 5 yıllık tecrübe, geçmiş yıllarda farklı dönemlerde oluşturulan ortak mücadele birlikleri, cepheleri ile karşılaştırıldığında nasıl bir sonuç açığa çıkıyor?
Hêlîn Ümit: 2016 yılında, faşizmin tüm demokrasi güçlerini tasfiye etmeye yöneldiği sert bir ortamda doğuş yapan HBDH, her şeyden önce saldırıların kapsamı ve derinliği konusunda, başlangıç noktasından çok daha gelişkin bir aşamaya gelmiştir. Unutulmaması gereken bir hakikat; örgütlenme ve bir araya gelmenin her zaman çok ciddi ihtiyaçlardan doğduğudur. Bu olguyu tüm canlılarda gözlemlemek mümkündür. Bir arada kalarak var olmaya çalışmak aslında canlının doğasında vardır demek bir abartı değildir. Önder Apo bu olgunun sadece insanlarda hatta hayvanlarda değil bitkiler aleminde bile açığa çıktığına dikkat çekti. Bu evrensel ilkeye şunun için dikkat çekiyoruz: Devrimci güçler eğer mücadele etmekte samimi iseler, gerçekten faşizme darbe vurmak istiyorlarsa ve toplumsal bir projeleri varsa, daha iyi bir dünya, özgür, eşit, adil bir ülke istiyorlarsa, hırsızlık, yolsuzluk, katliam ve soykırımı insan ve toplum için düşmanlık olarak tanımlıyorlarsa bir araya gelmek ve mücadeleyi geliştirmek zorunda olduklarını çok güçlü bir şekilde, bu süreç içerisinde kavramış oluyorlar. 2015 yılının 24 Temmuz’unda startı verilen ‘Çöktürme Planı’ ile TC’nin hiçbir dönemi ile kıyaslanamayacak bir saldırı dönemini yaşadık. Türkiye toplumu hala ne olduğunu tam olarak anlayabilmiş değildir. Kürdistan toplumu Özgürlük Mücadelemizin kazandırdığı bilinçle ne olduğunun farkına varmış olsa bile bu saldırılar karşısında yeterince örgütlü değildir. Türkiye ve Kürdistan’da yaşanan kaotik durumdan da öte bir sürdürülemezlik hali olmaktadır. Yani bir kargaşa ve düzensizlik hali değil toplumsal varlığın içinde yaşayamadığı bir durum vardır. Bu sürdürülemezlik hali, yaşanamazlık durumunu AKP-MHP faşizmi herkese karşı savaş ile aşmaya çalışsa da bu durum var olan sorunları derinleştirerek daha da içinden çıkılmaz bir düzeye getiriyor. HBDH, kuruluşunda tespit ettiği bu gerçekliğin üzerinden halklarımızın faşizmden kurtuluşunu sağlayarak, özgür ve demokratik yaşamın inşa gücü olarak kendisini oluşturmayı sürdürüyor. 5 yılın sonunda hem faşizmle mücadelede hem de faşizme karşı kendini alternatif bir güç haline getirmede önemli bir mesafe alınmış bulunuyor. Kısacası sadece taktik bir ittifak ile faşizmin yıkılmasını değil ondan da öte demokratik devrimin Türkiye’de nasıl geliştirileceği konusunda çözüm alternatifi haline gelmiş bulunuyor. Bu düzeyde bir birlik anlayışı ile mücadele etmenin oluşturduğu ortak bir dil, anlayış, hareket tarzı ve karar mekanizmaları ile birlikte bir birleşik mücadele kültürünün de açığa çıktığını belirtebiliriz. Türkiye devrimci geleneğinin en ciddi handikaplarından olan ‘bölünme’ sendromu aşılarak bunun yerine büyük amaç ve ideallerde bir araya gelme yaşanmaktadır. Ve bundan daha da önemlisi Türkiye soluna sağdan dayatılan Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı ön yargılı yaklaşımlar aşılarak halkların gerçek birliği öncülük düzeyinde açığa çıkarılmış oluyor. HBDH’nin ilk kuruluşunda var olan çekinceli yaklaşımlar önemli oranda ortadan kalkmıştır. Elbette her örgütün kendini diğerlerinden farklı kılan yönleri bulunmaktadır. Buna yöntemde farklılık, tarihsel toplumsal gelişmeyi yorumlamada farklılık, mücadelede sonuca götürecek yolların tanımlanmasında farklılık diyebiliriz. Fakat amaç, sosyalizme gidecek yolu açacak olan Türkiye’de demokratik devrim perspektifidir. Ve birliği, bu ortak amaç oluşturmaktadır. Bu anlamda geçen süreç bir kere daha gösterdi ki bu şekildeki farklılıklar karşılıklı anlayış, bütünlük, tamamlayıcılık temelinde bir araya gelebilirse zayıflatıcı değil güçlendirici bir etki yaratmaktadır. HBDH, Türkiye’deki devrimci mücadeleyi geliştirecek bütün yöntemleri programında belirlediği ilkeler çerçevesinde ele almakta, faşizmin azgın saldırıları altında var olan güçlerini bu kanallara akıtmakta, bu şekilde hareket içinde yer alan tüm güçler birbirini destekleyen bir pozisyona geçebilmektedir. Geçen süreçte faşizmin kendisini her düzeyde örgütlemiş olması, kendi içinde kurduğu ittifaklar, gerici güçlerin bile çıkarları temelinde bir araya gelme düzeyleri birçok şey öğretmektedir. Böyle bir saldırı döneminde bir araya gelemeyen sol-sosyalist güçler hangi dönemde yan yana duracak, omuz omuza savaşacak ve devrimci kültürden bahsedebilecektir!? Bu anlamıyla HBDH hem Türkiye’deki devrimci mücadele tarihine hem de dünyadaki devrimci güçlere şimdiye kadar ortaya koyduğu pratiği ile örnek bir gelişme yaratmıştır.
Kürt halkının varlık mücadelesi, devrim güçleri açısından gerçek bir turnosol kağıdı olmuştur
Ortak mücadele geçen süre içerisinde her alanda çok önemli pratikler ortaya çıkarmıştır. Güçlerimiz HBDH kimliği ile olduğu kadar tek tek örgütler düzeyinde de faşizmin tüm saldırılarına birlikte cevap vermiş, her bileşen yapılan saldırıları kendisine yapılmış sayarak hareket etmiştir. Medya Savunma Alanları’na gelişen işgal saldırılarında HBDH güçleri, gerilla güçleriyle aynı mevzilerde sırt sırta vermiş ve destansı direnişler geliştirmişlerdir. Adeta rutine bağlanmış olan günlük hava saldırıları karşısında aynı göğün altında kalmada ısrar edilmiş, Kürdistan’da devrimci görevleri yerine getiremeyenin Türkiye’deki faşizmi anlayamayacağı, karşılamayacağı ilkesine bağlı kalınmıştır. Kürt halkının öncülerine yönelik en gelişmiş teknoloji ve özel savaş yöntemleri ile saldıran, istihbarat biçimlerini kullanan TC faşizmine karşı direnişe ve onu yıkacak mücadeleye doğru yerden durarak bakmanın bilinci ile hareket edilmiştir. Kürt halkının varlık mücadelesi, devrim güçleri açısından gerçek bir turnosol kağıdı olduğu gibi, TC faşizmine, soykırımcı sömürgeciliğine karşı nasıl savaşılması gerektiğini de gösteren bir okul gibidir. HBDH, Rojava Devrimi’ni bir Ortadoğu Devrimi olarak görmüş, Kürt halkının öncülüğünde gelişen bu devrimi de tüm bileşenleri ile sahiplenerek katılım göstermeyi en temel görevi bilmiştir. Onlarca Türkiyeli devrimci tıpkı 70’lerin Filistin savaşında olduğu gibi Deniz Gezmişleri takip etmiş ve Ortadoğu’nun bu en sıcak alanına gitmekten geri durmamışlardır. Tarihin en mazlum halkı olan Kürt halkının en az imkanlarla gerçekleştirdiği devrimci hamlelerde büyük bir inanç ve kararlılıkla yer almışlar, Türkiye halkının en vicdanlı kızlarını, erkeklerini, devrimci öncülerini şehit vermişlerdir. Bu şehitlerle Türkiye ve Kürdistan halklarının ‘kan kardeşliği’ gelişmiştir. Hiçbir milliyetçilik zehri bu kardeşliğin, birlikte yaşama iradesinin gelişmesini engelleyemeyecektir. Hiçbir sözleşme şehitlerin kararlılığından daha etkili olamaz. Bu anlamda geride kalan süre içerisinde HBDH olarak verilen şehitlerimiz bizi birbirine bağlayan en güçlü etken olmuştur. Ulaş Adalı, Sinan, Yılmaz, Aynur, Ceren, İrem, Yılmaz, Kasım, Alper, Baran gibi onlarca yoldaş HBDH’ne duydukları büyük inançla çalışmalara katılmış, bizlerden bu mücadeleyi büyütme sözü almışlardır.
AKP-MHP faşizmini karargaha çevirdiği şehirlerde vurmak önemli bir gelişmedir
Bununla birlikte tam bir kuşatma altında olan Türkiye ve Kürdistan şehirlerinde faşizmin dayanaklarına, bir zulüm örgütüne dönüşmüş olan polis gücüne, halklarımızın kanını emerek yaşayan egemen sınıf temsilcilerine ve onların merkezlerine dönük eylemler geliştirebilmek emekçilere, ezilenlere ve Kürt halkına büyük bir güç kaynağı olmuştur. AKP-MHP faşizmini, karargaha çevirdiği şehirlerde vurmak önemli bir gelişmedir. Gerçekten toplum 24 saat denetim altına alınmakta, polis, bekçi, gözetleme merkezleri, istihbarat yapıları, işbirlikçi ağları ile tepeden tırnağa kuşatılmaktadır. Son yıllarda birçok filme konu edilen modern zamanların despotik denetim toplumları gerçekliğe dönüştürülmekte, başta internet teknolojisi olmak üzere tek tek bireylerin algılarını, düşüncelerini kontrol etmeye yönelen robotik yığınlar yaratma arayışı TC faşizminde hızlandırılmış bir biçimde uygulanmaya çalışılmaktadır. Böyle bir saldırı merkezi haline dönüşen şehirlerde HBDH olarak eylemler açığa çıkaran bir hareket, elbette ki kendi iç uyumunu yakalamış olmaktadır. Tamamlayıcıdır. Ve her şeyden önce çok yüksek bir kararlılık düzeyi açığa çıkarmıştır. Yine aynı şekilde disiplini çelikten olmak zorundadır. Eğer bunu geliştiremezse bir vursa bile bin darbe yemekten kurtulamaz. Ancak görüyoruz ki, TC devleti, polisi ve istihbarat ağlarıyla ne kadar uğraşsa da eylemlerin gelişmesini engelleyememektedir. Demek ki HBDH 5 yılda çok ağır saldırılarla karşılaşsa ve zorluklar yaşamış olsa da ortak bir mücadele kültürü geliştirmiştir. Bu kültürde derinleşme, yaygınlaştırma ve her yerde faşizme vurma görevleri devam etmektedir. Önümüzdeki süreçte bu görevler başarıldıkça daha da büyük gelişmeler açığa çıkacaktır. Türkiye devrimci hareketinin geçmişi TC’nin kuruluş dönemlerine kadar gider. Bu uzun geçmiş içerisinde devrimci güçlerin çeşitli dönemlerde, özellikle de baskının arttığı ve faşizmin kurumlaşmaya çalıştığı süreçlerde yan yana gelme eğilimleri olduğunu biliyoruz. Bu çabaların hepsinin önemli bir anlamı olduğunu ve belirli değerleri biriktirdiğine inanıyoruz. Bu anlamda ‘geçmişteki birlik denemeleri çok yanlıştı, yanılgılıydı’ diyemeyiz. Elbette sonuca götürülemediyse bağrında taşıdığı eksikliklerden kaynaklandığı söylenebilir. Fakat Türkiye devrimcilerinin birlikte mücadele yürütme arayışları devam etmeseydi, bu yönlü bir toplumsal hafıza oluşmamış olsaydı ve yaşanan deneyimlerden gerekli özeleştirisel dersler çıkarılmasaydı HBDH gibi bir hareketin de uzun soluklu olmayacağı bilinmelidir. Bu anlamda belki de diğer ortak mücadele birliklerinden farkını bu noktada aramak gerektiğine inanıyoruz. Gerçekliğe daha fazla yaklaşmış, koşulları daha iyi değerlendiren, TC faşizmini daha somut değerlendirerek buna karşı mücadelenin nasıl olması gerektiğini bilen bir hareket var artık. Bunun için her türlü fedakarlığı yapan, emek harcayan, olgun ve dar parti çıkarlarını aşarak halklarımızın özgürlük ve demokrasi arayışında kararlaşan bir harekettir HBDH.
KBDH’nin kuruluşu ile HBDH ciddi bir güçlenmeyi yaşamıştır
Serxwebûn: Kadınların Birleşik Devrim Hareketi-KBDH ve Birleşik Gençlik mücadelesinin geliştirilmesi bileşik mücadelede nasıl bir rol oynadı, oynuyor?
Hêlîn Ümit: HBDH mücadelesini, faşizme karşı radikal bir çizgide geliştiriyor. Bunun altını tekrar tekrar çizmemizin temel nedeni, faşizmin tüm toplumsal yaşamı işgal eden, sömürgeleştiren, tahrip eden özelliğini kavramadan, bir adım öteye atamayacağımızın farkında olmamızdır. Toplumsal yaşamın öznesi konumunda olan kadın gerçekliği bu işgalin, sömürgeleştirilmenin ve söz konusu Türkiye-Kürdistan gerçekliği olduğunda kırım düzeyinde yaşanan saldırıların merkezinde bulunuyor. Gençlik kesimi açısından da benzer bir değerlendirmeyi yapmak abartı olmayacaktır. Gençliğin karşı karşıya kaldığı devlet uygulamaları, henüz yaşama yeni yeni adım atan bu toplumsal kesimi kadın gibi köleleştirme, hizmetine koşma, çeşitli kontrol mekanizmaları ile kendine bağlama üzerine kuruluyor. Gençlik, egemen sınıfların, kadından sonra en değerli mülkü olarak görülüyor. Bu anlamda her iki kesim özgürlük ve demokrasi mücadelesinin öncüleri olarak öne çıkıyor. Kadın ve gençliğin özgürlük ve demokrasi ihtiyacını görmeyen hiçbir toplumsal hareket aslında adım atamıyor. HBDH bu temel gerçekliği kabul etmiştir. Elbette sınıf öncülüğü denilen, ezilen toplumsal kesimlerin, işçilerin, işsizlerin, Kürt halkının, toprak emekçisi olarak köylünün özgürlük ve sosyalizm mücadelesindeki yerini de doğru tanımlayarak kadın ve gençlik öncülüğünü ele almakta, değerlendirmektedir. Fakat tüm ezilen kesimler içerisinde de kadın ve gençliğin konumu öncülük düzeyindedir. Bu anlamda Kadınların Birleşik Devrim Hareketi-KBDH’nin kuruluşu ve ortaya çıkardığı mücadele çizgisi ile HBDH ciddi bir güçlenmeyi yaşamıştır. Bu güçlenmeyi salt pratik eylem güçlenmesi olarak değerlendirmek dar bir yaklaşım olacaktır. Bundan çok daha fazla, ideolojik birlik olarak güçlenme yaşamıştır. Dünyanın çok çeşitli merkezlerinde yeni bir döneme girmiş olan kadın mücadelesi, kıtalararası birlikler geliştirirken Türkiye ve Kürdistan gibi her türlü cinsiyetçi saldırıyı milliyetçi ve dinci ideolojilerle besleyerek sürdüren bir ülkede devrimci kadınların birleşik bir hareket yaratamaması düşünülemezdi. Kadın mücadeleleri çağı olarak başlayan ve giderek artan bir ivme ile bu mücadelenin gelişmesine sahne olan 21.yy gerçekliğinde kadın öncülüğü, kapitalist sömürü sistemini, onun kurumsal yapı ve değer yargılarını hedefleyen bir mücadele çizgisi ortaya çıkarmaktadır. HBDH bu gelişmeden hem etkilenmekte hem de kadınlarla birlikte mücadele etme kararlılığı ile hareket etmektedir. KBDH, Halkların Birleşik Devrimci Hareketi’nin öncüsü konumundadır. HBDH böyle kabul etmekte ve kararlarını alırken bu irade çerçevesinde ele almaktadır. Pratikte geçmiş dönemin alışkanlıkları, düşünce tarzı ve yaşam anlayışlarından kaynaklı olumsuz etkiler açığa çıksa dahi zihniyet düzeyinde böyle bir anlayışın açığa çıkarılması HBDH’ni dinamik, değişime açık ve esnek tutmaya yol açmaktadır. Bununla birlikte KBDH’de yer alan tüm bileşenlerden oluşan Kadınların Birleşik Devrim Hareketi çok ciddi bir tecrübeye sahiptir. Türkiye ve Kürdistan’da devrim mücadelesinde yer almış, toplumsal cinsiyetçiliğe karşı çok çeşitli örgütlenme deneyimini yaşamış, erkek faşizmine karşı direnişin çok zengin yöntemlerini yaratmış bir gerçekliğe sahiptir. PAJK olarak, bu deneyimlerden güç aldığımız gibi kendi özgün pratiğimizin sonuçlarını yansıtarak Kadınların Birleşik Devrimci Mücadelesi’ni sahiplendiğimizi belirtebiliriz. Kadınların örgütlenerek, birlik yaratarak mücadele edeceğine zaten inanıyor ve yıllardır bunun için savaş veriyoruz. Sadece düşmana karşı değil erkek egemenliğinin sirayet ettiği her alanı böyle ortadan kaldıracağımıza inanıyoruz. KBDH bu temelde HBDH’ne öncülük yaparken TC faşizmine karşı mücadeleye de öncülük yapmaktadır. HBDH’de açığa çıkan anlayış ve ortaklaşmada, KBDH’nin yakaladığı birlikte mücadele kararlılığı belirleyici bir rol oynamaktadır. Bu temelde KBDH güçleri HBDH’nin mücadele ettiği her alanda yer almakta, başta Türkiye metropolleri olmak üzere faşizme darbe vurmaktadır. Kadın özgürlüğünün, toplumsal özgürlüğün en temel ölçüsü olduğu bilinciyle erkek egemenliğinden kaynaklanan her türlü cinsiyetçi, milliyetçi, militarist saldırılara karşı bundan sonra çok daha aktif mücadele etme kararlılığında olan KBDH, faşizmi yenilgiye uğratan temel güç olmayı başaracaktır.
Birleşik Gençlik Hareketi gelişme gösterdikçe HBDH çok daha güçlü ve etkili hamleler yapacaktır
Birleşik Gençlik Hareketi ise mücadelemizin en dinamik kesimini oluşturuyor. Aslında her devrim hareketi özünde bir gençlik hareketidir. Bu anlamda eleştirisi yapılacak ve özeleştirisi verilecek ilk konu, Birleşik Gençlik Hareketi’nin geç kurulmuş olmasıdır. Fakat buna rağmen Türkiye ve Kürdistan gençliğinin Birleşik Gençlik Hareketi’ne ilgisi fazladır ve faşizm en çok da gençliğin bilinçlenerek harekete geçmesinden korkmaktadır. Bu nedenle gençliğe yönelik akıl almaz politikalar geliştirmekte, sistematik saldırılar yürüterek gençlik hareketlerini etkisizleştirmek istemektedir. Başta da gençliği kendi çıkarları için örgütlemeye yönelmekte, milliyetçi-dinci ideolojilerle sarmaladığı gençliği devrimci güçlerin üzerine saldırtmayı hedeflemektedir. Bu politikaları boşa çıktıkça aslında AKP-MHP faşizminin sonunun geleceği açıktır. Bu konuda çok daha özverili çalışmaya gerek olduğu belirtilebilir. Devrimci gençler üniversitelerde, liselerde, iş yerlerinde, sokaklarda, mahallelerde yani her yerde sayıya bakmadan, bürokratizme kapılmadan, önemli olanın faşizme vurma ve örgütlenme olduğunun bilinciyle hareket ettikçe hem güçlenecek ve büyüyecek, dışındaki gençlik kesimi için bir seçeneğe dönüşecek hem de faşizmin saldırılarına karşı kendisini bu şekilde savunabilecektir. Bu anlamda Birleşik Gençlik Hareketi gelişme gösterdikçe HBDH’nin çok daha güçlü ve etkili hamleler yapacağını belirtebiliriz. 5 yıllık pratik içinde Türkiye gençliği bilinçlendikçe mücadelenin her alanında yer alacak gücü kendisinde bulmuştur. Edirne’den Colemerg’e, Çorum’dan Artvin’e her alandan gençler devrimci mücadeleye katılım göstermiş, üniversite öğrencilerinden işçi ve köylü gençliğe kadar sınıfsal kimliğinin ötesinde eşit ve özgür yaşamı arzulayan bir kuşak kendisini mücadele eder hale getirmeyi başarmıştır. HBDH’ni asıl şekillendiren, geliştiren, savaşır hale getiren bu gençlik gücüdür, iradesi ve arayışıdır. Bu nedenle Birleşik Gençlik Hareketi’nin gelişmesi HBDH mücadelesi açısından stratejik düzeyde ele alınması gereken bir konu oluyor. Elbette DGH olarak yurtsever gençlik hareketimiz, sınırsız deneyim ve tecrübesiyle bu gelişmeye öncülük etmelidir, edecektir.
Serxwebûn: HBDH'nin ilan ettiği, “Faşizmi Yıkalım Özgürlüğü Kazanalım” Hamlesi’nin geldiği aşama ve bundan sonraki mücadele perspektifi nedir?
Hêlîn Ümit: HBDH, “Faşizmi Yıkalım, Özgürlüğü Kazanalım” Hamlesi’nin sloganından da anlaşıldığı gibi çok net hedefler belirlemiştir. Birinci hedef; AKP-MHP faşizmini yıkmaktır. Diğeri ise, devrimi gerçekleştirerek halklarımızın özgürce yaşayacağı bir toplumsal sistemi açığa çıkarmaktır. Hamlemiz özellikle son bir yılda yoğunlaşan HBDH eylemleri ile çok önemli sonuçlar açığa çıkarmıştır. Kısmen bunları değerlendirdik. Her şeyden önce hamlemiz faşizme karşı her yerde mücadele edilebileceğini ortaya koymuş ve bunu gerçekleştirmiştir. Çok iyi biliyoruz ki bütün iktidarlar, özelde de otoriter rejimler güçlerini korkudan alırlar. Beyinlerde ve yüreklerde kurdukları karakollardan beslenirler. HBDH’nin ortaya koyduğu 5 yıllık pratik bu korkuyu ortadan kaldırmış, AKP-MHP faşizminin aşıladığı ‘aşılamaz, darbelenemez, bir şey yapılamaz’ düşüncesi parçalanmış ve birlikte mücadele ile başarılacağı duygusu yüreklerde yeşermiştir.
AKP-MHP faşizminin hiçbir meşruiyetinin kalmadığı, her alanda tel tel döküldüğü bir dönemi yaşıyoruz. Garê Zaferi aslında bu faşist kliğin yenilgisinin ilanı oldu. Bu anlamda Garê Zaferi ile birlikte iflas eden TC’ye karşı mücadelenin nasıl olması gerektiği de açığa çıkmıştır. Yaşanan bu gelişmelerle birlikte HBDH’nin 6. yılı yoğun bir savaş ve her alanda mücadele yılı olacaktır. Şimdiye kadar hareket olarak yapmış olduğumuz değerlendirmelerin ne kadar isabetli, aldığımız kararların ne kadar yerinde kararlar olduğu anlaşılmıştır. Faşizme karşı devrimci savaş yürütülmeden aşılmayacağını biliyor ve bu temelde ortaya çıkardığımız direniş ve mücadele çizgisini derinleştirerek sürdürmeyi hedefliyoruz. Bu temelde tüm devrimci, demokrat, sol, sosyalist güçleri, Türkiye’nin devrimine inanan tüm örgütleri HBDH programında birleşerek mücadele etmeye çağırıyoruz. | ||
© 2021 Serxwebûn |