Rêber Apo’ya yönelik tecrit 26. yılına girdi. İmralı sistemi sadece tecrit değil, işkence ve teslim alma sistemidir. 26 yıldır bu işkence sistemi devam ediyor. Son 3 yıldır telekomünikasyonun bu kadar geliştiği çağımızda kimse Rêber Apo’dan ve oradaki üç arkadaşımızdan bir haber alamamıştır. Ne bir telefon, ne telgraf ne de bir mektup almış değiliz. Bu normal bir şey değildir. Türk devleti bu uygulamalarıyla iç hukuku ve uluslararası hukuku ayaklar altına alıyor. Hiçbir yasada böyle bir şey yok. Bu sadece bir kişiye yönelik bir tutum değil, tüm Kurdistan halkına yönelik bir tutumdur. Rêber Apo, Kurdistan halkını temsil ediyor. Kürt halkının kimlik haklarında ısrarlıdır, kararlıdır. Özgürlük ve demokrasi haklarında ısrarlıdır. Bundan dolayı psikolojik işkence yürütülüyor. Geri adım attırmak için bunu yapıyorlar. Türk devleti buna dayanarak Kurdistan’da imha, soykırım siyasetini yürütmek istiyor. Zaten soykırım siyasetinin içeriği, İmralı sisteminde vardır. Bundan dolayı normal değildir, bir zulümdür, Kurdistan halkının iradesine karşı bir saldırıdır, bir tutumdur.
CPT’ye İmralı’yı görmezden gelme görevi verilmiş
Şüphesiz bunu şu an Türk devleti uyguluyor, fakat burada Uluslararası Komplo’yu gerçekleştiren güçlerin de rolü var. Zaten zaman zaman tartışma konusu haline gelen CPT’nin tutumu da buradan kaynaklanıyor. CPT’nin görevi işkenceyi önlemek değil midir? İşkence zaten var. Bütün uluslararası insan hakları yasalarında tecridin bir işkence olduğu tespit edilmiştir, ama İmralı’da işkence vardır. Peki CTP nerede? İşkenceyi önlüyor mu? Hayır. Tam aksine öyle gözüküyor ki CPT’ye normalleştirme, görmezden gelme görevi verilmiş. CPT’nin oynadığı rol böyledir. Yani o da işkence sisteminin ortağıdır. Şüphesiz buna karşı Rêber Apo’nun 26 yıllık duruşu ve direnişi çok anlamlıdır. Bu konuda ne söylesek eksik kalır. Psikolojik işkenceye karşı 26 yıl böyle çelikten bir iradeyle, büyük bir sabırla, olağanüstü bir yaratıcılıkla direnmek öyle kolay, öyle sıradan bir şey değildir.
Bilindiği gibi komplocu güçler İmralı sistemini Rêber Apo’yu diri diri öldürmek için inşa ettiler. Rêber Apo ideolojisiyle, bilinciyle, felsefesiyle vardır. Onlar öyle bir sistem oluşturdular ki, Rêber Apo orada ideolojik çalışmasını yürütemesin, felsefede derinleşemesin. Böylelikle anlamsız kılmak istediler. İmralı sistemi esasen bunun için inşa edildi. Ama Rêber Apo burada sadece öyle klasik, sıradan, değerli bir direniş sergilemedi. Bu da var ancak bunun yanı sıra orayı düşmanın emellerinin aksine bir okula, yoğunlaşma, araştırma merkezine çevirdi. Orada demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü çizgiye dayalı paradigmayı yarattı. Rêber Apo’nun İmralı’da geliştirdiği yaratım başlı başına tarihi, önemli bir konudur. Sadece Kürt sorununun çözümü için değil, Ortadoğu ve tüm dünya sorunlarının çözümü için, kapitalist moderniteye karşı mücadele veren kesimler ve güçler için demokratik ulus alternatifini bir perspektif olarak yarattı. Yani burada yürüttüğü çalışmalar çok anlamlı ve tarihidir. Bu sıradan bir şey değildir. Bunu ancak Rêber Apo’nun tek başına bir ordu olması, amansız iradi duruşu, büyük bir sabırla mücadele verme özellikleriyle bağlantılandırabiliriz. Rêber Apo’nun bu duruşu karşısında halkımız, dostlarımız, Rêber Apo’nun paradigmasını duyan, okuyan herkes, bütün Kürt kadınları, Kurdistan gençleri, komşu bölge halkları her geçen gün Rêber Apo’ya daha fazla sahip çıkıyor, Rêber Apo’nun özgürlüğü için mücadele ediyor.
10 Ekim’de “Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm” hamlesinin enternasyonal dostlarımız tarafından 74 merkezde eşzamanlı ilan edilmesi çok anlamlıydı. Şu ana kadar da hem uluslararası alanda hem de ulusal düzeyde bu çerçevede önemli bir mücadele yürütülüyor. Özgürlükçü, demokratik kesimler de sadece kendi halkları için değil, Mandela’nın özgürlüğü için verdikleri mücadelenin bir benzerini Rêber Apo’nun özgürlüğü için yürütüyorlar, bunun için mücadele veriyorlar. Bütün bunlar inşa edilen İmralı duvarlarının, İmralı sisteminin anlamsızlaştığını gösteriyor. Rêber Apo duruşuyla, yine arkadaşların duruşuyla, Kurdistan fedailerinin ve halkımızın mücadelesiyle Uluslararası Komplo boşa çıkarıldı. Rêber Apo’nun Uluslararası Komplo’ya karşı verdiği mücadele, onu uluslararası bir lider haline getirdi, daha da büyüttü. Halklar nezdinde sahiplenme oldu. Bu anlamda, evet komplo boşa çıkarıldı ama bugün Önderlik fiziki olarak hala tecrit, esaret altındadır. Bu yüzden daha fazla mücadele etmek gerekir. 10 Ekim’de başlatılan hamleyi giderek daha da güçlendirmeliyiz. Bu şekilde mücadeleyi toplumsallaştırabiliriz. Bu temelde Rêber Apo’nun özgürlüğü yürüyüşünü, yine Kurdistan’ın özgürlüğü yürüyüşünü -ki her ikisi de ayrılmaz bir bütündür- başaralım. Atılan temel, yürütülen mücadele bu aşamaya gidildiğini gösteriyor. Bu temelde Rêber Apo ve Kurdistan’ın özgürlüğü mücadelesi daha da güçlendirilmeli ve kesinlikle başarıya ulaştırılmalıdır.
Mart ayı, herkesin bildiği gibi Newroz ayıdır. Newroz’un ne anlama geldiği biliniyor. Müjde ayıdır, bayram ayıdır. Bunun yanı sıra Kürt düşmanlarının Kurdistan’a yönelik sürekli saldırılar geliştirdiği aydır. Böylelikle katliamların, saldırıların olduğu bir aydır. 12 Mart 2004 yılında Qamişlo’da bir provokasyon gerçekleştirildi. Orada halkımıza yönelik bir katliam yapıldı. Bu katliam karşısında Qamişlo’dan, Dêrik’e, Kobanê’ye, Efrîn’e kadar halkımız ayaklanma başlattı. Çok şehadet yaşandı. Aynı zamanda 12 Mart 1995 yılında İstanbul Gazi Mahallesi’nde Kürt halkı ve Alevi toplumuna yönelik faşist Türk devleti tarafından bir katliam yapıldı. Burada da Gazi Mahallesi halkı direndi. Bir direniş dalgası yaşandı ve şehadetler oldu. Yine 16 Mart’ta 1988 yılında Halepçe’de büyük bir soykırım yapıldı. Halepçe katliamı yaşandı. Faşist Saddam rejimi tarafından kimyasal silahlar kullanılarak buradaki binlerce halkımız katledildi, şehit düştüler. Her üç katliamın şehitlerini saygı ve hürmetle anıyorum, bu katliamları şiddetle kınıyorum.
12 Mart 2004’te Rojavayê Kurdistan’da başlayan isyan, bir haftadan fazla sürdü. Rojava Devrimi’nin temelinin aslında daha o zaman atıldı. O direnişin temelleri üzerinden devrim gerçekleşti. Şehitler böylesi bir rol oynadı.
Gazi Mahallesi’ndeki Kürt ve Alevi halkımız faşist saldırılara karşı şehitlerin anısı temelinde her zaman direndi. Direnişlerini bugün de sürdürüyorlar.
Saddam’ın Halepçe’de kullandığı kimyasal silahlar, bu kez Türk devleti tarafından Başûr’da Kurdistan özgürlük gerillalarına karşı kullanılıyor. Halepçe’de soykırım sivil halka yönelik gerçekleşti ama Türk devleti aynı silahı gerillaya karşı kullanıyor. Zaman zaman sivillere de zarar veriyor, fakat esasta aynı zihniyet, aynı silah Kurdistan’da kullanılıyor. Türk devleti sadece Halepçe’nin bir devamı olarak kimyasal silah kullanmıyor, aynı zamanda bir eşkıya, bir terör devleti olarak Bakurê Kurdistan, Başûr, Rojava hatta zaman zaman Rojhilat halkımıza karşı da suikast, terör saldırıları gerçekleştiriyor. Türk devleti aynı faşist, ırkçı zihniyetle Kürt halkına yönelik saldırılarına bugün de devam ediyor. Ancak katliamların ve bütün şehitlerin anısına bizler de Türk devletinin ırkçılığına, soykırımcılığına karşı direniyoruz, mücadeleyi sürdüreceğiz ve kanlarını yerde bırakmayacağız. Anılarını Kurdistan özgürlük mücadelesini yükselterek yaşatacağız.
Mazlum Doğan yoldaş Newroz’u Çağdaş Kawa olarak canıyla kutladı
Rêber Apo, bundan 51 yıl önce tarihi yürüyüşünü Newroz günü başlattı. Bu temelde Newroz’un ateşi gün geçtikçe daha da gürleşti, daha da anlam kazandı.
Öncelikle tüm arkadaşlarımız, Kurdistan özgürlük gerillası adına Rêber Apo’nun Newroz Bayramı’nı kutluyor, selamlarımızı iletiyoruz. Yine tüm Kurdistan halkımızın, şehit annelerimizin, bölge halklarının, Newroz geleneğine inanan herkesin, tüm yoldaşların ve devrim çalışanlarının Newroz Bayramı’nı kutluyorum. Yeni yıl mücadelesinde herkese başarılar diliyorum. Bu kutsal gün vesilesiyle Çağdaş Kawa Mazlum Doğan yoldaş şahsında bütün Newroz şehitlerini saygıyla anıyorum. Onlara verdiğimiz sözü yineliyoruz. Yükselttikleri bayrak, gürleştirdikleri ateş; zafer ateşi, özgürlük ateşi ve şehitlerin anısını yaşatma ateşi olacaktır. Bu sözü yerine getirmek için elimizden gelen hiçbir şeyi esirgemeyeceğiz, yerine getireceğiz.
Newroz’un Ortadoğu’da pek çok halkın ve Kurdistan halkının tarihinde anlamlı bir yeri vardır. Hareketimizin mücadele tarihinde ise daha fazla anlamı vardır. Rêber Apo tarihi bir çıkış yapma hazırlığındayken, geleneksel mirası arıyordu. En uygun gördüğü gün ise Newroz’du. Newroz direnişini, Asur İmparatorluğu’na karşı yıllarca süren ve zafere ulaşan Medya direnişini esas aldı. Bunu bir ruh olarak gördü ve ‘Medya ruhu yenilenmeli, Newroz ateşi yine gürleştirilmeli. Bu gün direniş günüdür, birlik günüdür, direnişi yükseltme günüdür’ dedi. Newroz’un bu şekilde geliştirilmesi için ilk adımı Newroz günü attı. Ve Newroz gün geçtikçe artık daha farklı kutlanmaya başlandı. İşte Mazlum Doğan yoldaş Newroz’u Amed Zindanı’nda bir Çağdaş Kawa olarak canıyla kutladı, direniş ateşini gürleştirdi. Yine Kürt kızları Newroz ateşini can-ı gönülden yaşıyorlardı. Bedenlerini ateşe çevirip Newroz’u kutladılar. Zekiye Alkan, Rahşan Demirel, daha sonra 94’lerde Almanya’da Ronahî ve Bêrîvan bu şekilde Newroz ateşiyle bedenlerini tutuşturdular. Cizîra Botan ve Nusaybin başta olmak üzere tüm Kurdistan şehirlerindeki serhildanlarda Newroz, şehadetlerle, direnişlerle kutlandı. Newroz bu şekilde anlamına kavuştu. Böyle milyonlarca insanın katıldığı bir mücadele, direniş günü haline geldi. Yoksa unutulmuştu, çoğunun haberi bile yoktu. Rêber Apo’nun çabası ile Newroz günlerinde yükseltilen direnişler gelişti. Yine Newrozlarda birçok çıkış gerçekleşti. Örneğin ERNK’nin ve KCK’nin ilanı Newroz günü ilan edildi. Yine Newroz’un yeni yılın başlangıcı, yeni başlangıçlar olarak örgütlendirilmesi sonucu halkımız, Newroz halkı, Ari halkı haline geldi. Newroz’un tarihimizde böyle bir rol ve misyonu var.
Özellikle bu yılki 2024 Newrozu daha anlamlıdır. Bu yıl Kürt kurumları, Türkiyeli demokrasi yanlıları tarafından bir deklarasyonlar yayınlandı. 2024 Newrozu Rêber Apo’nun özgürlüğü mücadelesinin yükseltilmesi olarak ilan edildi. Rêber Apo’ya Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm hamlesi Newroz ateşiyle daha da büyüyecek. Newroz her yerde Rêber Apo’nun özgürlüğü için kutlanıyor. Bu çok önemli ve çok anlamlıdır. Halkımızın bu Newrozu daha coşkulu ve kitlesel kutluyor. Kurdistan ve yurt dışında Newroz kutlamaları milyonlarca kişiyle gerçekleşmelidir. Herkes Rêber Apo’nun ve Kurdistan’ın özgürlüğü için çağrı yapmalı. Herkes duymalı, görmeli.
10 Ekim’de başlatılan hamle uluslararası alanda yankı uyandırdı. Uluslararası alanda birçok kişi, birçok siyasetçi, sendika, sivil kuruluş, akademisyen, bilim insanı Rêber Apo’nun özgürlüğü hakkında açıklama yaptı, sahip çıktı, mücadele ediyor. Hem dünya çapında bugün verilen mücadeleyi hem de Newroz günü halkımızın büyüyecek haykırışını herkes duysun. Özellikle vicdansız, ahlaksız, kendi çıkarları için halkların geleceğini karartan komplocu güçler duysun. Bu halkın ne istediğini, ne için çağrı yaptığını duysunlar. Bundan dolayı bu Newroz’a katılım çok önemlidir. Bütün halkımıza, bütün yurtseverlerimize, demokrasi yanlılarına ve Kürt halkının dostlarına Newroz’a kitlesel bir şekilde katılma çağrısında bulunuyorum. Çünkü bu Newroz, özgürlük Newrozu’dur, Rêber Apo ve Kurdistan’ın özgürlük yürüyüşünü yükseltme Newrozu’dur. Bu çerçevede çok anlamlıdır.
Halkımıza bir müjde vereceğiz
Newroz, aynı zamanda birlik, mücadele, direniş günü demektir. Bu vesileyle Kurdistan’daki bütün güçlere; partilere, örgütlere, yurtsever şahsiyetlere ulusal birlik için hareket etmeleri çağrısında bulunuyorum. Bugün halkımızın su gibi, hava gibi her zamankinden daha fazla ulusal birliğe ihtiyacı var. Bu tarihi dönemde Kürt halkı da ortak bir stratejiye sahip olmalı, ulusal birliğini gerçekleştirmeli. Her ne kadar bazıları katılmasa da katılanlar gelip birliğini kursun. Bu çok önemlidir. Bu Newroz bunun başlangıcı olabilir.
Hareketimizin yönetimi olarak bu Newroz’da, önümüzdeki birkaç gün içerisinde halkımıza bir müjde vereceğiz. Müjdemizi yazılı bir açıklama ile duyuracağız. Bu müjde mücadelemizin yükseltilmesinde önemli rolü olan bir araç olacaktır. Bu müjdeyi de önümüzdeki günlerde ilan edeceğiz. Bu çerçevede bir kez daha tüm halkımızın ve bölge halklarının Newroz’unu can-ı gönülden kutluyorum ve Bijî Newroz diyorum.
AKP-MHP ve Ergenekon rejimi 9 yıldır halkımıza ve Hareketimize yönelik her şekilde pervasız saldırılarda bulunuyor. Yetkilileri her gün Kürt genç kadın ve erkeklerini öldürmekle övünüyor. Bugün şu kadar kişi öldürdük, diyorlar. Nereye saldırıyorlar? Rojava’ya saldırıyorlar, Bakur’a, Başûr’a saldırıyorlar. Halkımızın hepsi görüyor; Rojava’da yaşam kaynaklarına saldırıyorlar. Hastanelere, suya, elektriğe, ekmek fabrikalarına, un fabrikalarına saldırıyorlar. Yaşamın her alanına saldırıyorlar. Bugün Rojava’daki milyonlarca halkımız elektriksizdir, mazotla soba yakıyorlar, soba yok. Perişanlık var. Bu zulmü kim yapıyor? İşte bu rejim yapıyor, AKP yapıyor. AKP bugün Kürt halkı için bir zebani gibidir, bir zalimdir. Bakıyor halkımız Hesekê’de bir yaşam inşa etmişse, oraya saldırıyor. Şengal Türkiye’nin sınırına o kadar uzaklıkta olmasına rağmen Êzidî halkımız özgürlükten bahsettiği anda oraya da saldırıyor. Bunlar Kürt halkına karşıdır. Terörden bahsediyorlar; siz terör uyguluyorsunuz. Her gün suikastlar yapıyorsunuz, her gün katillik yapıyorsunuz, sivil insanları, okullardaki insanları, herkesi hedef alıyorsunuz. Niçin? Kürt’tür diye. Niçin? Çünkü hak istiyor. Böyle bir durum var.
Şu anda kutsal Ramazan ayındayız. Bazıları dini kullanıyor. Yahu sen katilsin. O kadar insanı katletmiş ama dini de kullanıyor. Bu kutsal dini de kendi çıkarları için kullanmak, kendi hizmetine koymak istiyor. Geçmişte bazıları belki cahildi, bunların ne olduğunu ayırt edemeyip arkalarından gidiyordu ama şimdi o kadar internet var, medya var, dijital medya var. Bugün herkes artık bilinçlenmiş. Bundan dolayı artık bu tür bilinçsizlikler yaşanmamalı. Bunlar hırsızdır.
Mesela kayyumlar. Kurdistan’da belediyelere kayyum atıyorlar. Kayyum nedir? Kürt halkının iradesinin ihlal edilmesidir. Kürt’ü tanımamaktır. Nasıl ki Rêber Apo üzerindeki tecrit, psikolojik işkence sadece bir kişiye yönelik değil de bir halka, Kürt halkına yönelikse kayyumlar da böyledir. Mesela Selçuk Mızraklı bir suç işlemiş midir? Hayır. Neden şimdi zindandadır? Amed’in temsilciliğini yaptığı için. Ya da Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ bir suç mu işlemiş? Hayır. Bazı hakları savundukları, Kürt halkının haklarını savundukları için, demokrasiyi savundukları için zindandalar. Artık halkımızın, demokrasi yanlıları, adaletten, özgürlükten yana olan herkesin bunu göz önüne alması gerekir. Kimse sıradan yaklaşmamalıdır. Bir yandan ırkçı, faşist, zulümkar bir zihniyet var, bir de buna karşı mücadele edenler, direnenler, özgürlük ve demokrasi isteyenler, adil paylaşıma dayalı yaşam isteyenler, adalet isteyenler var. Bundan daha iyi bir şey var mı? İnsan bunu esas almalı.
Kurdistan’da son 9 yılda çok önemli bir savaşlar yaşandı. Son 3 yılda ise savaş daha da büyüdü. Sadece Medya Savunma Alanları’nda veya Başûr hattında değil Bakur’da da yaşandı bu savaş. Mesela 2023 yılında en çetin savaş Bakur’da geçti. Fakat Bakur basının gündemine girmiyor. Türk devleti açıklamıyor, biz de zamanında duyamıyoruz. Bir-iki ay sonra duyuyoruz. O zaman da o haber gündem dışı oluyor. Fakat Bakur’un tüm eyaletlerinde Dersîm’den, Gever’e, Gever’den, Mêrdîn’e, Garzan’a, Serhat’a, Amed’e, Botan’a kadar her yerde çok çetin bir savaş yürütüldü. Bu savaşta çok değerli yoldaşlarımızı şehit verdik. Leyla Sorxwîn, Yaşar, Axîn Muş, Dilgeş Gûzereş, Canşêr Mako, Hêjar Zozan, Redûr Sîser yoldaşlar şahsında tüm Bakur direnişçilerini anıyorum. Bu şehadetlerin tamamı 2023 yılında yaşandı.
Bilindiği gibi 3 yıldır Başûrê Kurdistan’da da çok çetin bir savaş söz konusu. Zap, Avaşîn Metîna hattında önemli bir direniş var. Bu savaş ve direnişten sonra hamlenin gelişmesi kuşkusuz çok önemliydi. Hamle bilindiği gibi 1 Ekim’de Ankara’da gerçekleşen eylem ile, fedai yoldaşlarımız Rojhat ve Erdal ile başladı. Daha sonra Kasım ayında hamle yürütüldü. Bu hamlede de Andok, Ciwan, Botan ve Egît Kobanê arkadaşlar şehit düştü. Yine Aralık ayında Welat, Helmet, Hüseyin ve Memyan yoldaşlar öncülüğünde hamle yürütüldü ve bu arkadaşlar şehit düştü. Ocak ayındaki hamle Serxwebûn ve Rizgar yoldaşlar öncülüğünde gerçekleşti. Şubat ayındaki hamlenin kahramanı ise değerli şehit Şervan Varto yoldaştı. Bu şehit arkadaşların hepsini saygı ve hürmetle anıyorum. Onların anılarının takipçileri olacağız. Onlar fedai bir ruhu temsil ediyordu, hamle geliştirdiler. Bu hamlede toplam 13 şehidimiz oldu. Düşmanın kayıplarını söylememe gerek yok, yüzlercedir. Daha önce açıkladık, çok fazla kayıpları var, birçok cephanelikleri ve silahları ele geçirildi. Önemli olan Türk’ün değirmeni yakıldı. (Aşê Romê hate şewitandin). Onlar birçok köyümüzü, bölgemizi yaktılar. Ama özellikle Ocak ve Şubat ayında gerçekleştirilen son iki eylem bu tarzda yürütüldü.
Şüphesiz son aylarda yapılan eylemlerin verdiği mesajlar var. Bir amacı var. Mesele sadece düşmanın öldürülmesi değil; bu eylemler Kurdistan özgürlük gerillasının performansını gösterdi. Yani nasıl uzmanca hareket ettiğini, nasıl yaratıcı ve koordineli bir şekilde, fethetme temelinde eylemler geliştirdiğini, nasıl bir ruhla, nasıl bir tarzla, teknik üzerinde ne kadar hakimiyetinin olduğunu herkese gösterdi. Dost da, düşman da gerillanın performansını gördü. Aynı zamanda Türk devletinin paralı, kiralık askerlerinin hakikatini de açığa çıkardı. Savaşa girdiklerinde ne hale geldikleri de net ortaya çıktı. En önemlisi de Türk devleti yıllardır bize ömür biçiyor. Hep 1 yıl kaldı diyor. En son 2016 yılında Süleyman Soylu; 2017 yılının Nisan ayında artık PKK kalmayacak diyordu. Maalesef bazı Kürt örgütlerinin de buna inandığını görüyoruz. Tarihe bakın, kuruluşumuzdan bu yana Türk devleti sürekli bize 1 yıl ömür biçiyor. Ama bu mücadele bunca yıldır devam ediyor. Bu bir halk mücadelesidir, bir ilke üzerinden yürüyor, bir iradesi, bir gücü vardır. Bunlar bu son yıllarda psikolojik savaşı daha da büyütmüştü.
Bu eylemler faşist AKP-MHP rejiminin psikolojik savaş propagandalarını yerle bir etti, yalanlarını ortaya çıkardı. Gerilla isterse Ankara’nın göbeğinde de, en hassas yerde eylemler yapar, isterse askeri üslerini de ateşe verir, tasfiye eder. Böyle uzmanlaşmış bir güç her yeri fethedebilir, hangi şehre giderse, nereyi hedef alırsa vurur ve sonuç alır. Bu ortaya çıktı. Gücümüze inancımız var. Özellikle son yıllarda gücümüz üst bir aşamaya ulaşmış durumda. Hem uzmanlaşma, hem profesyonel anlamda güçlenmiş hem de Apocu fedai ruh yükselmiş durumda. Bu yıllarda kadın ve erkek arkadaşlarda Apocu fedai ruh gelişmiştir. Her biri Rojhat ve Erdal gibi eylemler yapabilirler.
Fedai ruhun yükselmesi, uzmanlaşmanın gelişmesi, teknik hakimiyet ve taktik yaratıcılık güçlerimizin performansını daha da güçlendiriyor. Nasıl sonuç alacağımız, hangi doktrinle başarıya ulaşacağımız konusunda bugün daha da bilinçliyiz. Savaş doktrinimiz netleşmiştir. Gökyüzünün devlet terörüne dönüştüğü böyle bir dönemde bu teröre karşı nasıl hareket edeceğiz? Teknolojiye karşı insan iradesini, insan yaratıcılığını nasıl kullanacağız? Nasıl kıvrak, esnek taktik geliştireceğiz ve onların karşısında tekniği nasıl, hangi tarzda kullanacağız? Gökyüzünde, yeraltında, karada nasıl bir yöntem kullanacağız? Kurdistan özgürlük gerillası bu konularda bir düzey yakaladı. Bundan dolayı, bugün her zamankinden daha fazla başarıya inancımız var. Bu yöntemlerle, bu doktrin temelinde sonuç alacağız. Elbette daha fazla yaratıcılık gelişmeli. Bir de çizgiyi doğru takip etmeliyiz. Çizgide net, keskin olursak ve hakimiyetimiz olursa ve an be an hayata geçirebilirsek Kurdistan özgürlük gerillasının 21. yüzyılda, özgür alanları nasıl savunacağı, dönemin teknolojisine karşı nasıl hareket edeceği, nasıl yenilmez olacağı netleşmiştir. Bu temelde Kurdistan özgürlük gerillası yeni dönemde de yenilmezliğini kanıtladı. Türk devletinin yıllardır devam eden saldırılarına karşı nasıl yenilmez bir güç olduğunu gösterdi. Özellikle insansız hava araçlarını tedarik ettiklerinde artık PKK’nin bir yıllık ömrü var dediler. Teknik ile sonuç alacaklarına inandılar ve bunun üzerinden propaganda yaptılar. Fakat geçtiğimiz yıllarda gerilla yeni teknikler karşısında da çözüm üretti ve sonuç elde etti. Bu temelde daha kararlı hareket ettik, hedefimizin ne olduğunu biliyoruz ve bu hedefe ulaşacağız.
TC müttefik arayışındadır
Bilindiği gibi mevcut Türk devlet rejimi bir ittifaktan oluşuyor. AKP, MHP ve ırkçı Ergenekon’dan oluşan bu ittifakın bir amacı var. Bu ittifak Ortadoğu’da Kürt halkının gelişmesini kendisi için bir tehlike olarak görüyor, bu tehlikeyi ortadan kaldırmak istiyor. Bunun için de ilk önce PKK’yi tasfiye etmek, daha sonra Kürt halkının kazanımlarını, yani mevcut statüyü ortadan kaldırmak istiyorlar. Bunun için de işgal etmeye dayalı gizli bir Misak-ı Milli projeleri var. İttifak bu temelde kuruldu ve 9 yıldır bize karşı savaşıyorlar. Aslında daha hızlı bir şekilde sonuca gitmek istiyorlardı ama başaramadılar. En son 2023 yılında sonuca gitmek ve zaferlerini ilan etmek istediler. Çünkü 2023 yılı, Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yıl dönümü, aynı zamanda Lozan Antlaşması’nın da 100. yıl dönümüydü. Bu yüzden zaferlerini ilan etmek istediler ama başaramadılar. Üç ayda Zap ve çevresini işgal edip Medya Savunma Alanları’nın tamamını ele geçiririz diye düşündüler fakat 3 yıldır hala Zap’ın çevresindeler, tıkandılar. Hala bundan vazgeçmiş değiller, yeniden yeni bir plan yapmak istiyorlar. Çünkü Türkiye’nin sistemi de bu savaşta çok zayıfladı. Özellikle de ekonomik anlamda çok zayıfladı. Çünkü gelirlerini hep buna yatırıyorlar.
Yine siyaseti, diplomasiyi, her şeyi Kürt halkının mücadelesine karşı harekete geçiriyorlar. Hep olağanüstü yaklaşıyorlar. Bu nedenle bir an önce bitirmek istiyorlar. Fakat tek başına Kurdistan özgürlük gerillası’yla baş edemeyeceklerini çok iyi anlamışlar. 2021 yılında Şubat ayında büyük bir heyetle önce Bağdat’a gittiler, daha sonra Hewlêr’e gittiler. O dönem Bağdat ve Hewlêr yönetimine ”Bize katılırsanız iyi olur, katılmazsanız biz tek başımıza da yapabiliriz. Tekniğimiz, askerimiz PKK’yi Garê’den atmaya, buraların tamamını temizlemeye yeter. Ama siz sadece istihbarat alanında bize destek verin ve siyasi olarak da onaylayın, bizimle olun” dediler. Onlar da ”Tamam” dedi. Zaten o dönem Garê’ye gelen askerler Türkiye’den değil Başika’dan geldiler. Bu da hem Bağdat, hem de Hewlêr yönetiminin onayını aldıklarını gösteriyor.
Türk devleti tek başına bizi yeneceğine inanıyordu ama 3 yıllık savaştan sonra tek başına başaramayacağını gördü. Bu yüzden gerillaya, PKK’ye karşı kendisiyle birlikte savaşacak müttefikler arıyor. NATO’dan daha fazla destek istiyor, Rojava ve diğer yerlere ağırlığını koymasını istiyor, daha fazla silah istiyor. Aynı zamanda Irak’tan da askerlerinin katılmasını istiyor. Ortak hareket oluşturalım, diyor. KDP’den de doğrudan savaşa dahil olmasını istiyor. Son gelişleri de bunun içindir. Amerika’ya da gittiler, sonuçları aralarında tartıştılar. Büyük bir ihtimalle daha çok bu ay içerisinde Bağdat’a, Hewlêr’e daha büyük heyetlerle gelebilir ve taleplerini tekrarlayabilirler. Çünkü şimdiye kadar tam olarak amaçlarına ulaşmamış gibiler. Bu yüzden ısrar etmek istiyorlar. Basında çıkan haberlere göre; askeri ve istihbarat heyetleri sınırları tartışmak üzere görüşme gerçekleştirmiş. Türkiye diğer bazı güçlerin direk yanlarında yer alarak bize karşı savaşmaları için görüşmelere ağırlık veriyor. Görüşme trafiğinin sebebi de budur.
YNK’nin tavrı ulusal bir duruştur
Şu an KDP ve Türk devleti arasında birçok görüşmeler gerçekleşiyor. Fakat görüşmelerin içeriği KDP tarafından ekseriyetle açıklanmıyor, gizli tutuluyor. Fakat Türk devleti zaman zaman buna ilişkin açıklama yapıyor. Diğer yandan bizim de aldığımız istihbaratlar var, ne tartışıldığına ilişkin bilgi alıyoruz. Aldığımız bilgilere göre; KDP savaşa katılmayı reddetmiyor ama sadece ben olmam YNK de olmalı ya da Irak da olmalı diyor. Türkiye’den bunları talep ediyor. Belli ki KDP kendi adıyla savaşa katılmak istemiyor, ya bölgesel hükümet adına ya da Irak hükümeti adına, Irak bayrağı altında katılmak istiyor. Zaten Türk devletinin YNK ile görüşmek istemesi, YNK’nin bu talebi reddetmesi üzerine Hakan Fidan, Yaşar Güler ve daha sonra Erdoğan’ın kendisi YNK’yi tehdit etti. En son YNK Başkanı Bafil Talabani de bu tehditlere karşı tavrını gösterdi
Ben kişisel olarak sayın Bafil Talabani’yi tanımıyorum, görmedim, Mam Celal’i çok gördüm, arkadaştık diyebilirim, fakat Bafil’i hiç görmedim. Ama basında açıklamalarını okudum, dinledim. Çok doğal, çok açık, çok normal ve ulusaldı. Ne diyor açıklamasında? ”Biz neden bir Kürt partisi ile savaşalım, biz hiçbir Kürt partisiyle savaşmayız” diyor. Bundan daha doğal bir şey var mı? Her Kürt’ün, her Kürt partisinin böyle söylemesi lazım. Bu tehdit ve baskılara karşı YNK Başkanı’nın açıklamaları şüphesiz YNK’yi büyütecektir. Çünkü bu bir duruştur, ulusal bir yanı vardır. Bu duruş YNK’yi daha da güçlendirecektir. Geçmişte Sayın Celal Talabani de, ‘Biz Türkiye’ye bir kedimizi bile vermeyiz’ demişti. Bafil Talabani de onun izinden gidiyor. Bu ulusal bir duruştur. Bizimle bağlantılı bir yanı yok. O siyasetini böyle aydınlatıyor. Zaten her Kürt’ün böyle hareket etmesi lazım.
Dikkat çekici başka bir durum ise; Türk devletinin yetkilileri son dönemlerde ‘biz KDP ile hemfikiriz’ diyorlar. Yani KDP bundan sonra bizimle daha fazla işbirliği yapacaktır, diyorlar. Bundan daha fazla işbirliği ne demek diye düşünüyor insan. İstihbarat paylaşımı yapıyorlar, yani ajanlık. Bunun adı ajanlıktır. Eskiden sadece Parastin kurumu bunu yapıyordu, bu son 2 yıldır çerçevesini genişletmişler. Asayiş de yapıyor, Zêrevan gibi özel güçleri de yapıyor. Arkadaşlarımız bir yerden geçtiğinde, ya kameralarından gördüklerinde ya da biri duyduğunda direkt Türk devletini arıyor ve ardından hava saldırıları oluyor. Bu tür şeyleri her gün görüyoruz. Eğer buna inanmayan biri varsa gelsin bir-iki gün yanımızda kalsın kendi gözüyle görecektir. Yol kesme var, ambargo var, kuşatma çabası var. Bize iki çuval un getireni tutup hapse atıyorlar. Duhok ve Hewlêr zindanlarında şu ana kadar yapılan tutuklamaların ne kadar olduğunu biz biliyoruz. Öte yandan bir arkadaşımızı yolda gördüklerinde alıyorlar, işkence yapıyorlar. Kürt partileri arasında birbirlerine işkence yapmak ayıptır. Karşı olabilirsin ama aldığın kişi siyasidir. Tutuklamışsın, yasalarımı ihlal etmişsin diye tutuklayabilirsin ama işkence etmek ne demek?
Şu an tutuklu arkadaşlarımızın KDP zindanlarında işkence altında olduğunu biliyoruz. Sorguda da Cemal’in yeri nerededir, Cuma’nın yeri nerededir, filan kişinin yeri nerdedir, kaç kişisiniz diye istihbarat dahilinde sorular soruyorlar. Bilgi almak istiyorlar. Bu neden böyle? Mele Mustafa Barzani’nin Kürt tarihinde bir yeri var. Mele Mustafa Barzani’nin ‘kim düşmana ajanlık yapıyorsa, kim düşmanın silahını alıyorsa Cahş’tır (hain) gibi önemli bir sözü var. Peki biz Mele Mustafa Barzani’nin torunlarıyız diyenler nasıl bu işi yapıyorlar? Ayıp değil mi? Ayıptır, böyle olmaması lazım.
Şunun bilinmesi lazım; KDP’ye ilişkin çok şey biliyorum ama söylemiyorum. Bazı şeyler var ki, söylediğimizde aramızdaki bütün ipler kopar. İplerin tamamen kopmasını istemiyoruz. Türk devleti bundan sonra daha fazla işbirliği yapacağız diyor, işbirliğin daha ötesi savaştır. Zaten bilgi almışız; güçlerine talimat vermişler, Mart’ın sonuna kadar kendinizi hazırlayın demişler. Bu iyi bir durum değil.
Halkımızın şunu bilmesini istiyorum. Özellikle muhterem Behdînan halkımız, her şey onların gözü önünde oluyor. Bizler fedai insanlarız. Kürt halkının genç kadınları, genç erkekleri ne maaş alıyor, ne para alıyor, ne pul alıyor, sadece Kurdistan topraklarını savunmak için, kutsal amaç için kendimizi feda ediyoruz. Bizler böyle insanlarız ve bizler Kürt’ün Kürt ile savaşını istemiyoruz. Düşmana karşı savaşmak için eğitildik ve bu şekilde hareket ediyoruz. Bu yüzden Behdînan, Başûr ve tüm Kurdistan halkımız şunu bilsin; biz bir iç savaşın yaşanmasını istemiyoruz. Bu kadar şey yaşanmasına rağmen kendimizi bir iç savaştan koruyoruz. Arkadaşlarımızı tembih etmeseydik, sürekli önünü almasaydık şimdiye kadar kim bilir kaç kez iç savaş yaşamıştık. 21. yüzyılda Kürt halkı olarak birbirimizi öldürürsek bu gericiliktir, bizim için büyük bir ayıptır, Kürt siyaseti için bir ayıptır. Dünya alem bize güler. Türkler ‘bunlar ulus değil aşirettir’ diyor, bakın aşiretler çıkarları için birbirine düştüler diyecekler. Bu yüzden o aşamaya gelsin istemiyoruz.
Bir diğer husus ise; Türk devleti KDP ile PKK’nin çatışmasını istiyor. Türk yetkililerini tanıyoruz, psikolojilerini biliyoruz. Bunlar sadece PKK’yi değil, biz Kürtleri yok etmek, statüsünü ortadan kaldırmak istiyorlar. Amaçları bundan başka bir şey değildir. Mesela bunlar Garê’yi almak istiyorlar, bunu da Kürtlerin yardımıyla başarmak istiyorlar. Garê’yi alsalar ne olur? Garê stratejik bir yerdir, Garê’nin aşağısında Hewlêr ile Duhok arası yol var. Onun dışında Musul Ovasına hakim. Zaten orayı Başîka ile birleştirmek istiyorlar, çünkü Garê’ye 30 kilometre uzaklıktadır. Yani yavaş yavaş Başûrê Kurdistan’a yerleşmek ve bir şekilde Kerkûk’ü almak istiyorlar. Zaten kendisine yakın Türkmenleri de eğitiyor, hazırlıyor. Birkaç gün önce Hewlêr’de bir yangın meydana geldi. Kim üstlendi? Ahd-i Milli üstlendi. Herkes biliyor ki Ahd-i Milli şoven, Turancı ve MİT’e bağlı Türkmen bir kurumdur. MİT onları eğitiyor. Peki, MİT’ten habersiz mi orayı yaktılar? Daha önce Kerkûk’te de bazı yerleri yaktılar.
Bu gibi konulara taktiksel değil stratejik yaklaşılmalıdır. Türk devleti, MHP, Ergenekon ve AKP aklı, Kürt statüsünü ortadan kaldırmak istiyor. Başûrê Kurdistan’da da, Rojavayê Kurdistan’da da federasyon ya da özerklik, ortadan kaldırmak istiyor. Belki işbirlikçilerine, kendi adamlarına görev verebilir. Onların zihniyeti, amaçları budur. Açık ve örtülü siyasetleri var. Örtülü siyasetleri tamı tamına söylediğimiz gibidir. Bu şekilde sonuca ulaşmak istiyorlar. Bu yapılmasın diyoruz. KDP yetkilileri de bunu görmeli. Türk devletinin bahsettiği daha fazla destek, savaş demektir. Savaşırlarsa ne olur? Biz de Hareket olarak Kurdistan halkına, Kürt dostlarına ve tüm Apoculara çağrıda bulunacağız. ”Kurdistan’ın her parçasındaki Apocular, siz de saldırın” diyeceğiz. Savaş olacaksa, Kurdistan’ın her tarafında savaş olur. Eğer KDP güçleri Türklerle birlikte Metîna’ya gidip arkadaşlarımıza saldırılarsa, Garê’ye gelip aynı şeyi yaparlarsa o zaman biz de gereğini yaparız, artık bizi aşar. Halkımız bunu bilsin. Peki, o zaman ne olacak? Her şey kaybedilecektir. Biz kimseyi tehdit etmiyoruz ama herkes bilsin ki fedai güçlerimiz var, her yere ulaşabiliriz. Teknik gücümüz de var, her yere, her şehre ulaşabiliriz. Fakat birbirimize böyle kötü düşünmemeliyiz.
Özellikle Barzani Ailesinin bu hususta sorumlu yaklaşmasını istiyoruz. Belirttiğimiz kötülüklerin olmasını istemiyoruz. Eğer böyle olursa o zaman Kürtlerin statüsü kalmaz. Türklerin istediği de budur. Durum bu kadar hassas ve tehlikelidir. Bu yüzden herkesin sorumluluğuna sahip çıkması gerekir. Daha önce sanatçılara, aydınlara, yazarlara çağrıda bulunduk; bazılarının çabaları da oldu, ama bir sonuç çıkmadı. O yüzden ‘bir kez daha çağrı yapmayacağız’ dedik. Ama bu mesele herkesi ilgilendiriyor, partiler arasında olan bir mesele değildir, ulusal bir meseledir. Kürtlerin statüsü yok olacaktır. Herkes Ortadoğu nasıl dizayn edilecek diye düşünüyor. Suriye, Irak nasıl olacak? Türk devleti ‘henüz bir şey olmadan kontrolü ele geçireyim’ diyor. ‘Irak’ı, Suriye’yi himayem altına alayım ve Misak-ı Milli amacıma ulaşayım’ diyor. Bu temelde ittifak kurup hareket ediyorlar. Bizim de kendi aramızda ittifak kurmamız gerekir. İhtiyacımız olan şey ittifaktır. İç savaş yoldan çıkmaktır, ulusal çizgiden çıkmaktır, ulusal birliğe karşı çalışmaktır. Bundan dolayı herkesi aklı selim olmaya, sorumluluğa çağırıyoruz.
Her şeyin bir sınırı var. Sürekli üzerimize gelip, en sonunda ablukaya alıp, Türklerle birlikte savaşa katılmak, Türklerin tekniği ile bizi bitirme zihniyetidir ve doğru değildir. Zaten şu an işbirliği içindeler, bundan ötesi doğrudan doğruya savaştır. Türklerle işbirliğine son vermelerini istiyoruz. İstihbarat paylaşımı adı altında yaptıkları ajanlığa son versinler, ayıptır.
İç savaş Kürtler için felaket olur
Biz PKK olarak ideolojik bir hareketiz, milyonlarca sempatizanımız var, binlerce, on binlerce kadrolarımız var, PKK büyüktür, yok olmayız. PKK sadece Behdînan’da değildir. PKK ile savaştığında Kurdistan’ın her tarafında Kürtler birbirine girerse nasıl olacak? O zaman her şey kaybedilmeyecek mi? İşte bu yüzden üç sene önce iç savaş felakettir, dedim. Yine söylüyorum; iç savaş Kürtler için felaket olur. Her şey kaybedilir. Kimse ‘biz kendimizi kurtarırız, arkamızda şu var ‘ falan demesin. En büyük dayanak halktır; bizim arkamızda halkımız var, biz halkımıza inanıyoruz. Biz üzerimize düşen görevi cesaret ve kararlılıkla yerine getiririz, ne gerekirse yaparız. Kaybedeceğimiz çok büyük bir şey yok. Ama bu dönemi kaybederiz. Biz bu konuda kendimize inanıyoruz; kimse merak etmesin. Herkes ulusal bir his yaşamalı. Ulusal birlik gelişmeli. Şu an olmaması gereken şey birbirine karşı savaştır.
Aziz halkımız! Bilmelisiniz ki; biz bu anlamda çaba gösteriyoruz ama her şey bizimle bitmiyor. Çünkü dediğim gibi karşımızdakiler her geçen gün daha da ileri gidiyorlar. Gittikçe yolu kesiyorlar. Mesela Sergelê’nin etrafını kameralarla denetliyorlar. Vicdanlı olun. Biz buranın iki kilometre yukarısında Girê Amediyê’de Türk devletiyle göğüs göğüse savaşıyoruz. Türklerin nesi eksik ki siz yardım ediyorsunuz? Milyonlarca askerleri var, tankları, topları, helikopterleri, uçakları var, her şeyleri var. Onlar binlercedir, biz yüzleriz, birbirimize karşı savaşıyoruz. Eğer vicdanlı olunsa, adil yaklaşılsa, bize yardım etmeleri gerekiyordu. Biz hem Kürt’üz, hem Kurdistan topraklarını savunuyoruz, hem de saldırı ve abluka altında olan tarafız. Buna rağmen kalkıp Türklere yardım ediyorlar. Vicdan lazım, mertlik lazım, Kurdevari olmak lazım!
Çok şaşırıyorum; onlar nasıl komutanlardır ki Türk askerlerinin bekçiliğini yapıyorlar. Türk askerlerine ulaşmayalım diye önümüze pusu kuruyorlar. Bugüne kadar kaç eylemimizi böyle sabote ettiler. Biliyoruz ki onlardır, arkadaşlar saldırsa olmaz; geri dönüyorlar, zaman geçiyor, eylemler gerçekleşmiyor. Açığa çıkıyor ki KDP’nin desteği olmazsa Türk devleti bir yere üs kuramaz. Kursalar bile onları oradan atarız. Kenara çekilsinler, izlesinler. Biz zaten bunu istiyoruz. Bize yardım edin demiyoruz, kenara çekilin, kim kimi yenilgiye uğratıyor, sonucu o belirlesin. Türk devletinin her şeyi var zaten, bizim de inancımız var, imanımız var, ülke sevdamız var. Gelsinler bakalım, bizi yok edebiliyorlarsa helal olsun onlara. İzleyin. Ama yok, yardım ediyorlar. İstihbarat, yol kesmeler… Böyle olmaz. Vicdani değil, adil değil. Basına baktığımızda sabah akşam Kürtlükten bahsediyorlar ama pratiğe bakıyoruz öyle değil. Bunlar çelişkidir. Bu çelişkilerin ortadan kaldırılmasını, düzeltilmesini umut ediyoruz. Türk devleti ile işbirliği yapmak tehlikelidir. Bu yüzden herkesi uyarmak istedik. Herkesin sorumlu bir şekilde hareket etmesini bekliyoruz.
Türk devleti ve Irak devleti arasında gerçekleşen görüşmelerde belli ki Irak devleti Türk devletine bazı sözler vermiş fakat tam olarak anlaşmamışlar. Görünen o ki; Irak hükümeti yani Başbakan Sudani (Muhammed Şiya Sudani) hükümeti duruma ilişkin tam bilgi sahibi değil. Bazı yaklaşımlarına, hareketliliğine baktığımızda strateji ve siyaset anlamında eksiklikler var. Bir bilinçsizlik var gibi. Mesela Türk devleti Başûrê Kurdistan’ın birçok yerini işgal etmiş. 50 binden fazla Türk askeri Irak topraklarında. Eski Irak Başbakanı Ebadi, resmi olarak Türk devletinden Başîka’dan çıkmalarını istedi. Türkiye çıkmadı, güçlerini iki katına çıkardı. Daha sonra Irak generalini Bradost alanında şehit etti. Buna rağmen Irak yumuşak bir şekilde yaklaşıyor. Halbuki daimi bir siyaset olmalı. Mesela Türk devletinin işgal ettiği bölgelere; Zap hattında bulunan Ava Marîk’e girip birkaç kilometre gittiler, Türk devleti onları orada durdurdu. Buradan bir adım daha ileri gelemezsiniz, dedi. Askerlerin oraya gitmesi, yine o askerlerin Heftanîn, Metîna’ya sınır güvenliği adı altında yerleştirmeleri, siyaseten işgalin meşrulaştırılmasıdır. Yani Türk devleti orayı işgal ediyor, Irak da askerlerini yanlarına göndererek Türk devletinin izniyle oraya yerleştiriyor. Bu, işgalin kabul edilmesidir. Irak hükümeti Türk devletine, siz çekilin biz oraya yerleşeceğiz, demeliydi. Ama şu an Türkiye’nin izni ile gidiyorlar, müsaade istiyorlar. Türk devleti en son iki hafta önce Reşperex’e giden Irak askerlerini Ava Marîk’te durdurdu. O askerler şu anda esir gibi orada, hakim yerlerin hepsi ise Türk devletinin elinde. Türkler onlara hakim bir konumda. Reşperex’e, Çemço’ya gitseler bile mahkum olan yerlere üstlenecek, Türk devleti ise zaten hakim bölgelere konumlanmış, burayı bırakmıyor. Bazı yerlere Türk devletinin müsaadesiyle, Türk devletinin kontrolünde gitmek istiyorlar. Bu ne anlama geliyor? Bunun Irak’a, Irak halkına ne faydası var? Bu, sadece Irak işgalinin meşrulaştırılmasıdır ve yanlıştır. Türk devleti kendileri için gerekli olmayan bazı yerleri boşaltıp, Irak askerlerine siz buraya gelin diyor. Orayı gerillanın kullanma ihtimaline karşı, Türk devleti Irak ve KDP güçlerini kullanıyor. Yani işgali için onları yedek güç yapıyor. Gerekli olmayan, stratejik olmayan bölgelere onları yerleştiriyor. Bana göre burada Irak’a faydalı hiçbir şey yok. Türk devletinden habersiz tek adım atamıyorlar, yani bağımsızlıkları kalmıyor. Bu şekilde Türk devletinin hizmetine giriyorlar.
Türk devleti hile ve oyunlarla Başûrê Kurdistan topraklarını hatta Irak’ın da bazı bölgelerini işgal etmek istiyor. Türk devletinin amacı budur. Mesela neden Başîka’dan çıkmadı? Şimdi de Garê’yi işgal edip Başîka ile bağlamak istiyor. Sırtını Garê’ye verdiğinde o zaman Başîka’dan çıkmaz daha da ileri gider. Musul’u da işgal edebilir. Türk devletinin siyaseti işgal siyasetidir ama bunun üstünü örtüyor. Suyu bir tehdit olarak kullanıyor. Size yol yapacağım, Basra’dan Türkiye’nin sınırına kadar uzanan yol Irak ekonomisini büyütecektir, su sorununu halledeceğim diyor. Irak hükümeti de tamam suyu verin diyor. Bu çerçevede görüşmeler yapıyorlar. Suyu verebilirler, yol da yapabilirler ama iradeni ayaklar altına almak istiyorlar, topraklarını işgal etmek istiyorlar. Türk devletinin stratejisi, Irak’ı himayesi altına almaktır. KDP ile görüşmelerinin, bazı Sünni partilerle görüşmelerinin amacı budur. Hükümeti de uğraştırıp, hükümet eliyle Irak’a hakim olmak istiyor. Ortak odadan, ortak hareketten bahsetmesinin amacı budur. Irak’ın tavrı şu ana kadar netleşmiş değil, Türk devletine evet dememiş fakat bana göre bu tavrı zayıftır. Bilmediğimiz bir stratejileri yoksa bu bir gaflettir, Türkiye’nin niyetinden haberleri yokmuş gibiler. Türk devletinin Kurdistan topraklarını işgal etmesini normal görmek istiyorlar, bu doğru değil. Irak devletinin, Irak hükümetinin bu hususlarda Türkiye’nin yürüttüğü siyaseti fark etmesini ve bu siyasete karşı tavır sahibi olmasını umut ediyorum. Bu şekilde bazı yaklaşımlar da var, umut ediyoruz ki bu çabaları sonuç alır ve Türk devletinin oyununa gelmezler.
Kimse PKK’yi zayıflatıp hizmetimize koyarız diye düşünmesin
NATO kurulduğumuz günden bu yana Türk devletine destek veriyor. Aralarında bazen krizler, tartışmalar çıkıyor ama NATO her zaman Türk devletinin bize yönelik saldırılarını desteklemiştir. Türk devleti şimdi de sırtını NATO’nun desteğine yaslamış durumda. Türkiye, elindeki tekniği kendisinin ürettiğini, örneğin silahlı keşif uçağını kendisinin yaptığını söylüyor. Doğrudur ama parçalarına baktığımızda hepsi NATO ülkelerinden satın alınmıştır. Kanada, İngiltere, Almanya, İtalya, ABD’den alınmış, bazı parçaları da Ukrayna’dan alınmış. Hatta Çin’den alınan da var. Yani hassas parçaların tamamını dışarıdan alıp uçak yapıyor. Bu NATO Gladyosunun desteğiyle oluyor. NATO en büyük ikinci ordusunun gerilla karşısında yenilgiye uğramasını istemiyor. Bundan dolayı genel anlamda destek veriyor. Ama pratik olarak verdiği desteğin ayrıntılarına hakim değiliz. Ancak biliyoruz ki böyle bir destekleri vardır. Örneğin bu baharda TC yetkilileri Irak’a, Hewlêr’e gidip-geldiler ama öncesinde Amerika’ya gittiler. Hem de MİT yetkilileri gitti, savaşla ilgisi olanlar gidiyor. Belli ki NATO da Türk devleti ile KDP’nin işbirliğini onaylıyor. Onaylamasaydı bu zor olurdu. Ama şu da var; eğer KDP Türk devleti ile işbirliği yapmasaydı belki NATO Kürtlere karşı Türkiye’ye o kadar destek vermezdi. Ama KDP işbirliği yapınca PKK’ye karşı destek gibi yapıyor. Bu yüzden desteğini sürdürüyor.
Başta Amerika olmak üzere NATO ülkeleri bilsin ki; onlara karşı bugüne kadar bir şey yapmadık. Bizim davamız ulusal bir davadır, Kürt halkının doğal haklarını talep ediyoruz, demokrasi, özgürlük talep ediyoruz. Bunun için yola çıktık. Kürt halkının davasının karşısında durmamalılar. Türk devleti Kürt halkı üzerine terör yürütüyor, her türlü şiddeti uyguluyor, kimyasal silahlar kullanıyor. NATO buna göz yumuyor, Türk devleti de bundan cesaret alarak bunları yapıyor. NATO bunu yapmamalı. Kimse, PKK’yi dağda zayıflatırız, denklemin dışına çıkarırız, bu şekilde Rojava Kürtleri ile, Rojhilat Kürtleri ile işbirliği yaparız, PKK toplumunu hizmetimize koyarız hayalleri kurmasın. Belli ki böyle hayaller kuranlar var yani PKK’nin merkezini yenilgiye uğratıp, PKK’nin yaratımlarını da yumuşatarak hizmetimize koyarız diye düşünüyorlar. Bunlar çok tehlikeli planlardır. Kimse böyle bir şeyi aklına getirmesin çünkü mümkün değil. Her Apocu istenildiğinde bir militan olur, bu güçleri bunu bilmeli.
Başta Amerika olmak üzere NATO ülkeleri bilsin ki; onlara karşı bugüne kadar bir şey yapmadık. Bizim davamız ulusal bir davadır, Kürt halkının doğal haklarını talep ediyoruz, demokrasi, özgürlük talep ediyoruz. Bunun için yola çıktık. Kürt halkının davasının karşısında durmamalılar.
Bakın Rêber Apo’ya yönelik geliştirilen komploya karşı bugün milyonlarca insan Rêber Apo’nun çizgisinde hareket ediyor ve Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için sokaklarda, Newroz alanlarında haykırıyorlar. Bunu duysunlar. Bir halkın karşısında durmasınlar. Bu yanlıştır. Bunların siyaseti Kürt’ün Kürt’le savaşının da önünü açıyor. Bu anlamda Kürt halkına düşmanlık yapıyorlar. Yürüttükleri bu siyasetle ikinci Lozan’ın olmasını istiyorlar. Bu siyasetten vazgeçmeliler. Bu siyaset, Kürtlere karşı yürütülen gizli bir siyasettir. Bunu anlamıyor değiliz. Kürt halkı bunu anlıyor. İyi Kürt ile kötü Kürt’ü birbirinin üzerine sal; çıkarlarını gerçekleştir; bu olmaz, bunun dönemi geçti. Bu yüzden yanlış yaklaşımlarını gözden geçirmeli, hegemonik çıkarlarını değil, Kürt halkının taleplerini de göz önünde bulundurmalı ve ona göre politikalar üretmeliler. Milyonlarca insanın desteklediği en büyük hareketi karşınıza aldığınızda Kürt halkının düşmanlığını kazanırsınız. Bu yüzden bu devletlerin çıkarcı, demokrasiden, özgürlükten uzak politikalarından vazgeçmesini ve daha doğru bir politikayı esas almalarını bekliyoruz.
****
HSM Karargah Komutanlığı’nın Newroz müjdesi
Yurtsever Halkımıza Ve Kamuoyuna!
Halkımızın diriliş ve özgürlük bayramı olan Newroz’u yeni bir baharın arifesinde karşılarken her şeyden önce bizlere özgürlük fikrini, iradesini, ruhunu, direngenliğini aşılayan Rêber Apo’nun Newroz Bayramı’nı kutluyor, Önderliğimizi büyük sevgi ve saygıyla selamlıyoruz. Özgürlüğü uğruna hiçbir koşulda bedel ödemekten geri durmayan kahraman Kurdistan halkının, kardeş halkların, halkımızın dostlarının ve bu geleneğe inanan tüm demokratik insanlığın Newroz Bayramı’nı kutluyoruz. Birliğimizin ve özgürlüğümüzün meşalesi olan bugünü, bedenindeki Newroz ateşiyle daha derin anlamlara kavuşturan Çağdaş Kawa Mazlum Doğan yoldaş şahsında tüm kahraman şehitlerimizi minnetle anıyor, şehitlerimizin bize devrettikleri zafer bayrağının yılmaz birer bekçisi olarak, şehitlerimizin anılarını “Özgür Önderlik Özgür Kurdistan” mücadelesinde yaşatacağımızın sözünü bir kez daha yineliyoruz.
Yıllardır halkımızın özgürlük mücadelesine karşı her düzeyde saldırılar geliştiren soykırımcı Türk devletinin, Türkiye’nin jeo–stratejik konumunu pazarlayarak bölgesel ve uluslararası güçlerden aldığı siyasi, askeri ve teknik destek ile mücadelemiz karşısında üstünlük sağlamaya çalıştığı bilinmektedir. Faşist AKP–MHP rejimi halkımızı ve Hareketimizi dünyadan tecrit ederek, halkımızı dostlarından mahrum bırakarak sonuca gitmeyi önüne koymuş durumdadır. Ne var ki sömürgeci soykırımcı Türk devletinin diğer tüm konularda olduğu gibi bu konuda da halkımızın haklı davası karşısında istediği sonucu tam olarak alamadığı da görülmektedir.
Bu devletin Hareketimize karşı geliştirdiği topyekun savaşta en çok bel bağladığı araçlar uluslararası kimi güçlerin yoğun desteği ile yapımına eriştiği SİHA’lar (Silahlı İnsansız Hava Aracı) olmuştur. Tüm ülke sathında bu araçlara dayanarak Kurdistan özgürlük gerillası’na ve yurtsever halkımıza dönük saldırılar geliştiren soykırımcı AKP–MHP rejimi çağın son tekniği olan bu silahla kesin sonuç alacağına inanmıştı. Özellikle bu ölüm makineleriyle başta Başûrê Kurdistan ve Rojava olmak üzere ülkemizin çok çeşitli yerlerinde masum halkımıza dönük onlarca saldırı gerçekleştirmiş, yüzlerce insanımızı katletmiştir.
Sömürgeci soykırımcı Türk devletinin bu yönelimlerini her şeyden önce gerçekleştirdiği taktik açılımla karşılayan Kurdistan özgürlük gerillası, Newroz ruhu temelinde göstermiş olduğu büyük direnişle faşizmin Başûrê Kurdistan’ı işgal planını bozmuştur. Bunun yanı sıra düşmanın, uluslararası alanda da halkımızı tecrit etme bağlamındaki bütün çabalarına rağmen Kürt halkı bu savaş için gerekli füze sistemini temin ederek Türk devletini dengeleme düzeyine erişmiştir. Kurdistan özgürlük gerillası, Türk devleti ve ordusunun çok güvendiği, her tarafta propagandasını yaptığı, ona dayanarak savaş dengesini değiştirmeye çalıştığı, Kurdistan’da her gün suikastlarla katliamlar gerçekleştirdiği SİHA’ları etkisizleştirme imkanını yakalamıştır.
13 Şubat 2023’ten bu yana güçlerimiz tarafından envai çeşit toplam 15 adet SİHA düşürülmüştür. Buna göre;
–13 Şubat 2023 günü Garê semalarında BAYRAKTAR TB2
–18 Şubat 2023 günü Garê semalarında BAYRAKTAR TB2
–8 Haziran 2023 günü Qendîl semalarında ANKA
–14 Haziran 2023 günü Qendîl semalarında BAYRAKTAR TB2
–21 Haziran 2023 günü Garê semalarında ANKA
–22 Haziran 2023 günü Qendîl semalarında AKSUNGUR
–5 Temmuz 2023 günü Garê semalarında AKINCI
–8 Temmuz 2023 günü Garê semalarında BAYRAKTAR TB2
–17 Temmuz 2023 günü Qendîl semalarında ANKA
–30 Temmuz 2023 günü Qendîl semalarında AKINCI
–15 Ağustos 2023 günü Şehîd Delîl Batı Zap semalarında ANKA
–5 Kasım 2023 günü Zap / Şikefta Birîndara semalarında BAYRAKTAR TB2
–6 Kasım 2023 günü Şehîd Delîl Batı Zap semalarında AKSUNGUR
–28 Aralık 2023 günü Şehîd Delîl Batı Zap semalarında BAYRAKTAR TB2
–1 Mart 2024 günü Zap/Çiyareş semalarında ANKA tipi silahlı ve taktik insansız hava araçları güçlerimiz tarafından imha edilmiştir.
Bazı teknik yetersizlikler nedeniyle görüntüsü elde edilemeyen kimi eylemler dışında, gerçekleştirilen tüm eylemlerin görüntüleri kayda alınmış olup, bu görüntülerde bahsi geçen düşman araçlarının düşürüldüğü net bir şekilde görülmektedir. İlgili eylemlerin görüntüleri ve belgeleri HPG–BİM tarafından değerli halkımıza ve kamuoyuna servis edilecektir.
Newroz’la birlikte içine girdiğimiz yeni süreç, Kurdistan halkı için özgürlüğe giden yolda bir çıkış ve Önder Apo’ya Özgürlük Kürt Sorununa Çözüm Kampanyası’nda zirvesel bir düzeyi ifade etmektedir. Bu temelde 2024 Newrozu da yeni bir sürecin başlangıcı olacaktır. Halkımızın özgürlük mücadelesinin daha üst bir aşamada verileceği bu tarihsel süreçte, HPG, üzerine düşen rolü oynamasını bilecek, Önder Apo’nun özgürlüğüne kilitlenerek dönemin ruhuna uygun, doğru çizgi rotasında dönem görevlerini başarıyla yerine getirme yeteneğini gösterecektir. Bu bağlamda halkların kardeşliğini ve özgürlüğünü tehlike altına almak isteyen tüm güçlere karşı rolümüzü oynama iddiamız her zamankinden daha büyük, kararlılığımız her zamankinden daha fazladır. Bugün doğruluğu ispatlanmış taktik açılım ve teknik imkanla yüksek performansla savaşma potansiyelimiz ve zaferi kesinleştirme kararlılığımız çok daha güçlenmiştir.
Newroz Müjdesi’ni yurtsever halkımız ve dostlarımızla paylaşıyor ve bu temelde büyük bir özgürlük hamlesinin Newroz’u olan 2024 Newrozu’nu tüm yurtsever halkımıza, zindanlarda, dağlarda ve tüm mücadele alanlarında direnen yoldaşlarımıza kutluyor, tarihi zafer yürüyüşünde, Önder Apo’nun ve Kurdistan’ın özgürleştirilme hamlesinde herkese üstün başarılar diliyoruz.
– Yaşasın Mazlum Halkların Direniş Bayramı Newroz!
– Yaşasın Yolumuzu Aydınlatan Newroz Şehitlerimiz!
– Yaşasın Devrimci Halk Savaşı!
– Yaşasın Newroz Partisi PKK!
– Bijî Serok Apo!
HALK SAVUNMA MERKEZİ KARARGAH KOMUTANLIĞI