Sal: 40 / Hejmar: 470 / Sibat 2021
Sara Yoldaş Kürdistan Özgür Kadın Hareketinin kök hücresidirÇile 2021
PAJK Meclis Üyesi Hêlîn Ümit ile röportaj Serxwebûn: Diz çökmeyen kadın bilinci ve inancının, mücadelesinin, örgütlemesinin sembolü olan Sara Yoldaş’ın şehadetinin 8. yılında bize bıraktığı direniş mirasını nasıl anlamalıyız? Hêlîn Ümit: Özgürlük ve mücadele bilincini kadınlar açısından bir yaşam çizgisine, yeni ve anlamlı bir yaşam yoluna çevirme savaşında hep en önde yürümüş olan Sara arkadaşı ve yine Fidan ve Leyla yoldaşları saygı, özlem ve minnetle anıyorum. Tarihin bir cilvesi mi yoksa gerçekten öngörülmüş bir şekilde mi bir araya geldiklerini bilmiyoruz ama Kürdistan Kadın Özgürlük Mücadelesi tarihinin üç kuşağının aynı saldırı ile hedef alınması en anlamaza bile çok şey anlatacak niteliktedir. Bu saldırının hedeflerini bir de bu perspektiften okuyup anlamak gerekir. Bu saldırıya içerilmiş olan özgür kadın duruşundan duyulan nefreti bu gerçeklikten daha iyi ortaya koyan bir işaret aranamaz. Sara Yoldaşta farkına varılan ve zincirlerini kıran Kürt kadın gerçekliği, Rojbîn’de bilinçlenmenin en çarpıcı hallerine ulaşmış, Leyla’da kabına sığmayan bir eylemcilik olmuştur. Özgürlük, farkına varma ile başlar. Bu bir evrenin ilk oluşum anına benzer ve bir patlama ile yayılır. Farkına varılan şey aynı zamanda olan şeydir. Zamana ruhunu veren ve ona biçim kazandıran varlığın olma hikayesi böyle başlamıştır. Sara arkadaş, Kürt kadınlarının özgürlük arayışının zamanda ve mekanda yayılarak varlık kazanma hikayesi olarak da okunabilir. Kürt kadınının özgürlük mücadelesinin hakikati haline dönüşme sürecinden bahsediyorum. Kürdistan’da binlerce genç kadının kendini yeniden oluşturma, yaratma koşullarının oluşmasındaki rolüne dikkat çekmek istiyorum. Eğer ki insanı evrenin özeti olarak kabul ediyorsak, Sara arkadaş şahsında varlık bulan gerçekliği, özgürlük arayışının kendinin farkına varmak olarak harekete geçmesi, bilinç kazanması, somutlaşarak bedenleşmesi ve eyleme geçmesi olarak değerlendirmek doğru bir yorum olacaktır. Direniş hakikatinden pay almış her kadın devrimci, Sara arkadaştan bir iz taşır Sara arkadaşın bir kadın ve Kürt kimliği ile kendisini bildiği günlerden başlayarak her düzeyde yürütmüş olduğu mücadelenin açığa çıkardığı direniş mirasını, özgürlük kavramıyla eşitlemek mümkündür. Bu anlamda şehadetinin 8. yılında Sara arkadaşa, onun şahsında binlerce kadın şehidimize ve elbette şu anda aktif mücadele eden yoldaşlarımıza vereceğimiz en anlamlı cevap, kadın özgürlük ölçülerinde derinleşmek olmaktadır. Çünkü, bu mücadele içerisinde, hangi düzeyde yer alırsa alsın, ister yeni ister eski olsun, direniş hakikatinden pay almış her kadın devrimci Sara arkadaştan bir iz taşır. Bu, Kürt Kadın Hareketini var kılan özdür. Bu özün oluşumunda Sara arkadaşın kişiliği, karakteri, mücadele içerisindeki tutumu belirleyicidir. Elbette her Kürt kadın devrimcinin, militanın bu öze kattığı, çoğalttığı, büyüttüğü yönler vardır. Bu anlamda her kadının özgürlük savaşımına kalkışmasında özgünlükler, biricik hikayeler vardır. Günümüzde evrensel bir hal alan Kürdistan kadın mücadeleciliği, bu eşine az rastlanan kollektif emeğin bir birikimi olarak tüm görkemi ile etkileyiciliğini sürdürmektedir. Hiçbir kadının emeği boşuna gitmemiş, bir fark yaratmıştır. Bununla birlikte Sara arkadaş şahsında ortaya çıkan; Kürdistan Özgür Kadın Hareketine bilinç ve katılım tarzıyla biçim kazandırması olmaktadır. Sara arkadaş, Kürdistan Özgür Kadın Hareketinin kök hücresidir. Bir kök hücre nasıl ki bütünün tüm özelliklerini kendinde barındırıyorsa ve nasıl ki canlılarda yenilenmenin ve yitirilmiş özelliklerin geri dönüşümünde rol oynuyorsa Heval Sara’nın özgür kadın çizgisi için pozisyonu da bu şekilde tanımlanabilir. Şu soru sorulabilir; Heval Sara olmasaydı Kürdistan Özgür Kadın Hareketi olmayacak mıydı? Çok net ifade edebilir ki, tarihte süreklilik kazanmış bir gerçeklik olarak kadın direnişçiliği, ülkemizin benzersiz kadın tarihi ile buluşacak ve güncellenecekti. Fakat günümüzdeki gibi bir kadın hareketi değil, farklı etkenlerin izini taşıyan bir hareket şekillenecekti. Bu nedenle Kürdistan Kadın Hareketinin tarzına damgasını vuran Sara arkadaşın kişiliği anlaşılmadan Kürdistan Özgür Kadın Hareketini yeterince anlamak ve ona katılma çabaları eksik ve yetersiz kalacaktır. Özgürlüğün bir arayış olarak yaşanması elbette en değerli ve anlamlı yaşam ilkesidir. Özgürlük ilkesinin inkarı temelinde gelişen erkek egemenlikli yaşam formlarının da bir seçenek olarak ele alınması, kadına karşı yapılan en büyük hakaret olmuştur. Bunun kadına kabullendirilmesi ise çok daha ağır sorunlara yol açmış, adeta krizli bir kimlik olarak yaşamak zorunda kalan kadın gerçekliği, özgürlük arayışına hep daha duyarlı kalmaktan asla vazgeçmemiştir. Ancak bunun hep bir özlem ve arayış olarak kalması, Sara arkadaşın asla kabul etmediği bir yaşam biçimidir. Özgürlük olgusunun bir özlem ve arayış derecesinde kalması başta kadın, sonrasında tüm toplum için değer yitimine götürmüştür. Neredeyse özgürlük gibi ekmek ve sudan daha fazla ihtiyacımız olan, günlük olarak yaşamamız ve üretmemiz gereken bir var olma biçimini kutsal kitaplardaki cennet mefhumu gibi ele alan yaklaşımlar gelişmiştir zamanla. Bu nedenle özgürlüğü kısacık anlardan, hissedişlerden, dokunuşlardan çıkararak bir yaşam sistemi haline dönüştürmek bu şehitlere vereceğimiz en doğru yanıt olacaktır. Sara bir gerçekse, oluşmuşsa, onunla kadınlar olarak kendi toplumsallığımızı kurmuşsak, düşmanın dokunamadığı, ulaşamadığı alanlar yaratmayı başarmışsak bir ütopyadan, gelecek düşünden bahsetmediğimizi biliriz. Öyle ise ifade edeceğimiz ikinci husus, özgürlüğün geleceğe havale edilecek bir mücadele gerçekliği olmadığıdır. İçinde bulunduğumuz dünyanın en büyük hastalığı; zihinsel sömürgeciliği geliştiren liberal ideolojilerin ve bunun sonucu olarak liberal yaşam tarzlarının etkisi altında kalmak oluyor. Bu öyle bir hastalık ki en güzel duygu ve düşünceleri, hayalleri ve umutları iğdiş etmesi, en olması gerekeni olmaz olarak sunmak biçiminde karşımıza çıkıyor. Sara arkadaşın asla kabul etmediği bir gerçeklik olarak bunu görüyoruz. Onun yaşam eylemini; yaşanması gereken ne varsa, kadın onuruna yakışan hangi tutumsa bunu geleceğe havale etmeden yaşadığı anın gerçekliği haline dönüştürme iradesi olarak da tanımlayabiliriz. Onu tanıyanlar bu tarzından hiç taviz vermediğini çok iyi bilirler. Türkiye ve Kürdistan şehirlerinde soykırımcı sömürgecilik ve erkek egemenliği karşısında nasıl boyun eğmeden yaşadıysa, gericilikleri kabullenmeden, sorgulamadan ve hesap sormadan hiçbir anını geçirmediyse bu gerçeklik zindanlarda da sürmüştür. Zindanlara düşen ilk kadın olmasa da Önderlik ve PKK çizgisinin zindanlarda temsilinin nasıl olması gerektiğini ortaya koyma anlamında bir ilk olmayı bu şekilde başarmıştır. Aynı duruş Avrupa’da da dağ koşullarında da devam etmiş, düşüncelerini, duygularını, fiziğini özgürlük direnişini temsil etme konusunda disipline ederek örnek olma tarzını hem erkek egemenlikli her tür yaklaşım ve anlayışa karşı hem de düşmanın çok yönlü saldırıları karşısında öncü düzeyinde süreklileştirmiştir. Yaşam enerjisi, Sara arkadaşın kişiliğinde herkesten farklı olarak bilinçli bir şekilde varolmuştur Dikkat edilirse Sara arkadaşın bizlere bıraktığı mücadele mirasında kaba bir direnişçilik yoktur. Soykırımcı sömürgecilik zindanlarında bir efsane olarak karşımıza çıkan kişiliği, onun öncesinde ve sonrasında öncelikle kadınların her davranışına, düşünce tarzına, tercihlerine içerilmiş kölelik-boyun eğme kalıplarına karşı ayaklanmıştır. Heval Sara’yı bilen, tanıyan herkes onun enerjisinin zapturapt altına alınamayacağını çok iyi bilir. Potansiyel olarak her kadında, her insanda var olan yaşam enerjisi, Sara arkadaşın kişiliğinde herkesten farklı olarak bilinçli bir şekilde var olmuştur. Rastgele değildir. Liberalizmin bireyciliğinin çarpık ve tanınmaz kıldığı özgürlük arayışlarında savrulan kadın gerçekliğinde gördüğümüz dağınıklık, kendini bilmeme hali, savurganlık, tüketim, kullanma ve kullandırma halleri asla yoktur. Erkek egemenlikli uygarlık sisteminin kadın enerjisini kafesleme adına oluşturmuş olduğu tüm kurum ve yapıların, geleneksel ve modern tüm biçimlerine karşı bir başkaldırı duruşunu açığa çıkarmıştır. Bu duruş kaynağını kesinlikle keskin kadın zekası ve bilincinden almaktadır. Bununla birlikte Sara arkadaşın Kürdistan Özgür Kadın Hareketine bırakmış olduğu mirası anlamaya çalışırken onu özgün kılan, farklılık olarak ortaya çıkardığı özellikleri üzerinde yoğunlaştığımızda görüyoruz ki, en temel özelliklerinden birisi kendisine dayatılan çağın ölçülerini kabul etmemesi, reddetmesi, bu dayatmalara şiddetle karşı çıkmasıdır. Günümüze geldiğimizde çok güçlü bir kadın hareketinin varlığı söz konusudur. Bunun için devrimci bir kadın olmanın ölçüleri oluşmuş, dağlara kadınların yürüyüşü toplum açısından onur payesine yükseltilmiş, zindanlarda direnişin ilkeleri belirlenmiştir. Yani özgürlük yoluna giren yolcu, kendisini neyin beklediğini bilerek yürümekte, hazırlıklarını duygu ve düşüncede tamamlamakta, pratik olarak binlerce kadın yoldaşlığı ile desteklenmektedir. Fakat Sara arkadaşın çıkış yaptığı sürecin böyle olmadığını biliyoruz. Henüz adı bile konulmamış bir hareket içerisinde yer almak, hedefi belli olsa da nasıl bir yol olduğu kestirilemeyen bir belirsizliğe adım atmak özgürlük amacının büyüklüğünü ve bunun için gösterilen cesaretin kapsamını gösterir. Şehadetinin 8. yılında Sara arkadaşı bir kez daha değerlendirirken, PKK’nin kadın yaklaşımını açığa çıkaran bu özelliklerini güncelleştirme ihtiyacımız olduğunu belirtebiliriz. Kadın direnişi bugün her yerdedir. Güncel olarak Heftanîn’de Türk işgalciliğine karşı geliştirilen meşru savunma savaşına kahramanca katılan kadın arkadaşlarımız şahsında olduğu gibi zindanlarda ‘Özgürlüğü Sağlama Zamanı’ Hamlesi çerçevesinde neredeyse yıllardır aralıksız geliştirilen direnişlerde de amaca bağlılık ve cesaret, derinlik ve yoğunluk itibariyle artarak sürmektedir. Sara arkadaş Kürt soykırımına karşı Kürt kadınlarının direniş sembolü olmuştur Bununla birlikte başta toplumsal alan çalışmaları olmak üzere ideolojik-örgütsel hamlenin geliştirilmesinde yenilikler gerektiği açıktır. Bunun için kadın özgürlüğünün nasıl gerçekleşeceği üzerinde daha fazla yoğunlaşmak ve değişim-dönüşüme açık olmak gerekir. Şu açık ki; özgürlük durağanlığı, ezberciliği, kendini tekrarı, bir dönemin tarzında çakılıp kalmayı kabul etmez. Zorluklar karşısında eskiyi aramaz. Özgürlük bu anlamda bir akışkanlık hali olarak hep yeniyi, farklı olanı, çeşitlenmeyi ve çok seçenekli olmayı gerekli kılar. Buradan baktığımızda; her nerede olursak olalım dogmatizmle, tutuculukla, bizi kalıplara koyan gerçekliklerle, zihnimizi donduran düşünce tarzlarıyla daha güçlü karşı karşıya gelebilmeliyiz. Eğer bu bizim kişiliğimizden, alışkanlıklarımızdan, korku ve kaygılarımızdan kaynaklıysa hemen değiştirip cesaretle özgür kadın çizgisine katılmalıyız. Eğer dışardan dayatılıyorsa buna karşı bilinçli, örgütlü ama kararlıca mücadele etmeli ve Sara tarzını hakim kılana kadar vazgeçmemeliyiz. Önderliğimiz, ‘Her özgürlük adımı bir denemedir’ demektedir. İşte kadınlar olarak bu adımları atmada Sara arkadaşın bizlere bıraktığı büyük mirası doğru okuyabilmeliyiz. Sara arkadaşın yaşamına damgasını vuran bir diğer özellik ise; Kürt kimliğine yönelik soykırım saldırıları karşısında aldığı tutumdur. Bir kadın olarak kimliğine yönelik saldırıları nasıl ki kabul etmemiş ve kendi olmak için her türlü bedeli göze almışsa, toplumsal kimliğine yöneltilen inkar ve imha politikaları karşısında da sömürge Kürt kadını olmayı reddetmiştir. Sömürge Kürt olmayı en büyük alçalma, insanlıktan çıkma hali olarak görmüştür. Eğer ki, Diyarbakır zindanlarındaki Sara direnişini anlayacaksak, bunu Kürt varlığına dayatılan sömürgeciliğe karşı onur duruşu olarak görmeliyiz. Kendini inkar etmek, olmadığı bir kimliği sahiplenmek, başta ana sütü gibi hak olan dil olmak üzere anılarını, hafızayı terk etmek en büyük ihanet olsa gerek. Hiçbir canlının kendi olmanın dışında ayakta kalamadığı, bir var oluş yasasıdır. Kendini inkar eden asla yaşayamaz. Bu ilke sadece insan türü için değil, tüm canlılar için geçerlidir. Bu canlılar yaşadığını sansa da aslında o varlığını başkalarına sunmuş, parça parça olmuş demektir. Bu bağlamda bir kez daha Sara arkadaşın kişiliğinde dile gelen var olmada ısrarı görüyoruz. Bunu özgür yaşam gücü, iradesi, duruşu olarak isimlendirmek yanlış değildir. Sara arkadaş, Kürt varlığına dayatılan soykırıma karşı Kürt kadınlarının direniş sembolü olmuştur. Dersim Katliamının henüz taze olan anıları belki de tüm hafızasını işgal etmiş ve bu katliamın acılarını, her koşulda çelikten bir iradeye dönüştürmeyi başarmıştır. ‘Acılar büyük öğreticidir’ diyen Önderliğimiz, Sara arkadaşın kişiliğinin acıların tavında dövüldüğünü, bunun geri çekilmeye ve ürkmeye değil hep kavgaya evrilen bir duruş olduğunu görmüştür. Dersim Kürt Aleviliği, kendisine gelmemek üzere gerçekleştirilen katliamdan, Kürt özgür kadın savaşçısı Sara arkadaş şahsında yeniden doğmuştur. Demek ki; Sara arkadaş şahsında TC soykırımcı sömürgeciliği büyük bir darbe yemiş; bir kadın, Kürt, Alevi ve Dersimlinin başkaldırısını engelleyememiştir. Bu anlamda Sara arkadaşın kişiliği, başarı temelinde devrimci doğuşunu yapmıştır. Kürdistan Özgür Kadın Hareketi bu temelde, kadın özgürlüğü ile Kürt halkının özgürlüğünün ilişkisinin çok güçlü kurulması ile şekillenmiştir. Kürt kadınları eğer özgürlük istiyorlarsa bunun toplumsal özgürlük ile ilişkisini Sara arkadaş şahsında oluşturmuştur. Soykırımcı sömürgecilik koşullarında da bir Kürt kadını olarak özgür yaşayabilirim, demek ya da bunu hayata geçirmeye çalışmak en hafifinden kendini kandırmak demektir. Erkek iktidarcılığının en rafine hali olan TC egemenliğinin Kürt kadınlarını en ucuzundan bir kullanım nesnesi olarak gördüğü, katletmekten, tecavüz etmekten, yozlaştırmaktan adeta zevk aldığını biliyoruz. Çok yakın bir zamanda dile gelen ‘dağa çıkacaklarına, taş atacaklarına fuhuş yapsınlar’ sözü bu pratiğin dile gelmiş hali olmuştur. Bu nedenle Sara arkadaşın da bilincinde olduğu bu gerçek Kürt kadının özgürleşmesine, özgürleştikçe kendi toplumunu, ülkesini, halkını özgürleştirmeye dönüşmüştür. Hepimizin bildiği bir gerçek var ki; varlığın oluşum süreci, diyalektik bir süreci yaşar. Heval Sara’nın şekillenişinin de bu sürecin ürünü olduğunu hep göz önünde tutmak ve çözümlemek durumundayız. Belki de ona yapacağımız en büyük kötülük, kendisini bir Kürt kadın önderi olarak oluşturan süreci mücadele gerçekliğinden, çelişkilerinden, onun çektiği ağır sancılardan, hata ve yanlışlarından ve başardıklarından soyutlamak olur. Böyle bir yaklaşım onun canlı, dinamik, dönüştüren ve mücadele eden yapısının anlaşılmaması ve dondurulmasına dönüşür ki, Sara arkadaşın bıraktığı miras bu şekilde sürdürülemez, etkili bir ölçü haline dönüştürülemez. Sara arkadaşı soğuk bir heykele değil, yaşayan, sımsıcak bir gerçeklik olarak yaşamsallaştırmaya ihtiyacımız ve sözümüz vardır. Bu nedenle Önderliğimizin, ‘Sakine’nin hayatı örnektir. Kadının özgürleşmesi Sakine’nin mücadelesidir’ tespitini Apocu felsefenin gereklerine göre özümsemeyi başarabilmeliyiz. Serxwebûn: Sara Yoldaş’ın mücadeleci, engel tanımayan, her zaman doğrunun yanında yanlışın karşısında duran, kavga ve mücadele insanı duruşuna bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyoruz. Bu bağlamda; Sara Yoldaş’ta somutlaşan mücadeleci kadın kişiliğini değerlendirebilir misiniz? Sara arkadaş, kavga etmeyi bildiği kadar gerektiğinde bilge sabrı ile durmayı da bilmiştir Hêlîn Ümit: Bir direniş mirası oluşturmak demek, her şeyden önce güçlü mücadele özelliklerini barındırmayı, deyim yerindeyse ateşte yanmayı gerektirir. Ateşte yanma metaforunun bize çağrıştığı şey ise değişim, dönüşümdür. Kürt mitolojisinde de ateşin hep dönüştürücü olarak değerlendirildiğini görürüz. Ateşe düşen yok olmaz, dönüşür. Heval Sara’nın bir direniş mirası oluşturduğunu kabul ediyorsak eğer, değişen ve dönüşen, bunu göze alan bir Sara arkadaş olduğunu da kabul etmeliyiz. Bunu belirtmemizin sebebi, öncü kadınlar olarak bir halkın ve özellikle de kadınlar gibi uygarlığın en dip noktasına atılarak paramparça kılınmış bir kesim adına mücadele yürütmeyi yüreğinize yerleştirmişseniz, kendinizi yeniden yaratmayı, inşa etmeyi göze alacaksınız demektir. Tanıdığımız Sara arkadaş, hiç bıkmadan, usanmadan her gün hatta her an bir yeniliğe başlama heyecanıdır. Grup döneminde birlikte kaldığı ve çalıştığı arkadaşlar da ısrarla bu özelliğine dikkat çekiyorlar. Mücadeleye katıldığı ilk günün heyecanını, dinamizmini yani gençlik ruhunu, şehadetinin yaşandığı son ana kadar taşımak, ancak ve ancak günlük olarak kendisini oluşturmayla, inşa etmeyle, yenilemeyle, değiştirip-dönüştürmeyle ilgili olabilir. Bu anlamda Sara arkadaşın mücadeleci kişiliği önce kendisine yönelmekte ve oradan çıkan sonuçlar çevreye akmaktadır. Buna pozitif, doğru bireyleşme de demek yanlış olmaz. Kendi tarihsel toplumsal kişiliğinin ve bununla bağlantılı olarak misyonunun, oynadığı ve oynaması gerektiğine inandığı rolün gereği olarak kendisini oluşturması bir özgür kadın özelliği olmaktadır. Xwebûnlaşma kavramının bir karşılığı da bu oluyor. Kürdistan Özgür Kadın Hareketi olarak biz Sara arkadaşı bir ölçü olarak ele alıyoruz. Zilan arkadaş nasıl bir özgürlük ölçüsü, duruşu ve eylem tarzı açığa çıkarmışsa Sara arkadaşın kişiliğini, mücadele duruşunu ve katılım biçimini de bir toplam ve bütünlük içinde değerlendiriyoruz. Bu anlamda kadın-erkek tüm yoldaşların ve özgürlük arayışı olan tüm kadınların Sara arkadaşın kişiliği karşısında kendi duruşunu, katılımını, sorunlara yaklaşımını gözden geçirmesi gerektiğine inanıyoruz. Israrla vurguladığımız gibi; Sara arkadaşın mücadele kişiliğini, sadece bazı özelliklerini ele alarak değerlendirmek dar, hatta sıradan bir yaklaşımdır. Kürdistan’daki kadın mücadelesinin tüm aşamalarını yaşamış ve tüm mevzilerinde yer almış bir önder kadro olarak Sara arkadaş, kavga etmeyi bildiği kadar gerektiğinde bilge sabrı ile durmayı da bilmiştir. Olumsuzlukları asla kabul etmeyen kişiliğini yapıcılıkla tamamlamayı başarmıştır. Asla unutmamalıyız ki; bir devrimcinin gücü sorunları çözme yeteneğinden gelir. Sorunları ifade edip, eksiklikleri ortaya koyup susmak, bir devrimci tutum değildir; Önderlik tarzı asla değildir. Bu anlamda Sara arkadaş, her koşulda yanlışa yanlış demeyi bilmiş ve yerine doğrunun nasıl olması gerektiğini de büyük bir emekle yaratmayı gerçekleştirmiştir. Şu açıktır ki; Kadın Hareketi olarak sorunları görme, tespit etme, yanlışları ifade etme sorunumuz kalmamıştır. Ulaştığımız bilinç düzeyi kadar kazandığımız irade de bize bu gücü vermektedir. Hatta bazı dönemlerde üslubumuz, dışımızdaki eksikliklere karşı o kadar eleştireldir ki, bu zorlayıcı bir hal bile alabilmektedir. Buna bireycilikleri de eklediğimizde, herkesin neredeyse baktığı yerden kendi doğrularını keskinleştirerek dayattığı durumlar yaşanabilmektedir. Fakat Sara arkadaşta ifadesini bulan kavgacılık, mücadelecilik böyle değildir. Kadın Hareketinin zorlanacağını düşündüğü hususlarda yükü omuzlarına almaktan çekinmediği gibi yürüttüğü mücadelenin örgütsel moral gücü olmasına sonuna kadar dikkat etmiştir. Bununla birlikte zaman zaman kavgacılığı bireysel gibi anlaşılsa da, asla kendisiyle ilgili olmamıştır. Mücadelesi, hep daha özgür, eşit, doğru ve kolektif bir tarza ulaşma temelinde toplumsal bilinçten kaynağını almıştır. Bu anlamda en çarpıcı özelliklerinden biri; kolektif irade ve akıl olarak örgüt gerçekliğini özümseme, temsil etme ve savunma duruşudur. Kadınların ancak örgütlenerek birey ve toplum olarak ayakta kalabileceklerinin kitabi değil, yaşamsal tecrübesinin en somut örneğidir Sara arkadaş. Sara arkadaşta görevlere yaklaşım yetki değil sorumluluk temelindedir Sara arkadaşın özgürlük mücadelesi yürütürken biz kadınlara öğrettiği bir diğer önemli gerçeklik de, görevlere yaklaşımın yetki değil sorumluluk temelinde gelişmesidir. İktidarcı-devletçi sistem gerçekliğinin inşa ettiği bürokratik mevki ve yetki anlayışına karşı gerçek bir direniş sergilediğini çok iyi biliyoruz. Kendisine çizilen yetki sınırlarına takılmadığı gibi gücünü, değerini, konumunu bu tür bürokratik tanımlamalara sıkıştırmayacak kadar anlam dolu bir katılımı geliştirmiştir. Bunun için seve seve her sorunla ilgilenmiştir. Tüm ömrünü, gençliğini, güzelliğini, yüreğini, duygularını adadığı Özgürlük Mücadelesinin dallarının yeşermesi için küçük büyük demeden her hizmete koşmayı bilmiştir. Birçok zaman kendi görev alanı olmamasına rağmen genç arkadaşlara birkaç şey anlatabilmek için dağların yüksek zirvelerine yürümüş, ‘bu benim işim değildir’ diye bir tutum içinde olmamıştır. Aksine tanıdığı her yeni arkadaşa, yıllardır yanında olan bir yoldaş sıcaklığı ile dokunmuş, sevgi ve saygı temelinde örgütsel birliği, Apocu ruhu yaratmanın çabası içinde olmuştur. Kısacası mücadelenin her alanından, yürüyen tüm çalışmalardan sorumluluk duyarak hareket etmiştir. Günümüzde Sara arkadaşın kendisini herkese ait kılan kişiliğine ihtiyaç duymamızın en temel nedeni, bireyciliğe karşı aldığı radikal tutumda gizlidir. Çok az kişide var olan bireysellik-toplumsallık dengesini tutturmuş olan Sara arkadaşın bu özelliği, onu gerektiğinde bir kişi ya da doğru için topluluğu karşısına alabilmeyi getirdiği gibi bireycilik temelinde örgüt karşısında zarar veren duruşlara ve yanlışlara karşı da tutum almayı getirmiştir. Bireysel kaygı Sara arkadaşta neredeyse yok gibidir. Bu nedenle saf ya da apolitik olarak değerlendirildiği durumları da yaşamıştır. Fakat şimdi klasik sınıf tahlillerinin dışına çıkıp Demokratik Uygarlık Paradigmasından baktığımızda çok daha iyi anlıyor ve çözümlüyoruz ki, Sara arkadaşın saflığı, berraklığı, özgürlük çizgisine katılım anlamında bir saflık olurken, apolitikliği de, devletçi-sınıflı uygarlığın yarattığı politik ölçülerin dışında kalması ile ilgili olmuştur. Bu bağlamda Sara arkadaşın mücadele kişiliğini değerlendirirken PKK’nin ideolojik-politik duruşunu, özümseme gücünü ve pratikleştirme yeteneğini de ele almak gerekmektedir. Karakterinde var olan isyancı, ele avuca sığmayan ve yine kavga inadını her koşulda sürdürme özellikleri, Önderlik ve Parti tarzı ile bütünleşmiştir. Tersinden yapılacak değerlendirmeler Sara arkadaşın mücadeleci kişiliğini basitleştireceği gibi ona bu gücü veren kaynaktan koparacağı için anlamsızlaştıracaktır. Sosyalizm ve demokratik ulusal kurtuluş çizgisini, kadın özgürlüğüne susuz bir toprak gibi duyulan ihtiyacı hissetmeden, yaşamadan yürütülecek isyanın da, sahip olunan enerjinin de, kavganın da bir değeri olmadığını iyi bilmek, anlamak gerekir. Heval Sara’nın kendisini PKK gerçekliği içinde erittiğini ve ona kattığını, bu anlamda özü temsil ettiğini bilerek yaklaşmalıyız. Sara arkadaş PKK’nin öz değeridir, PKK’dir. Bunun için Önderliğimiz Sara arkadaş katledildiğinde, ‘Ha beni vurmuşlar ha Sakine’yi’ demiştir. Sara arkadaşın mücadeleci kişiliği hakkında dile getirilecek bir çok husus vardır. Kadın sevgisi ve yoldaşlığı, en az düşman kadar örgüt içi gerilikler ve parti çizgisine göre olmayan dogmatik-liberal anlayışlara karşı öfkesi, zorluklar karşısında sahip olduğu duruş ve elbette en az imkanlarla büyük çalışmalar yürütme kararlılığı, sadeliği, doğallığı, temizliğe düşkünlüğü, güzellik arayışı gibi sıralayabileceğimiz özellikleri vardır. Bu özelliklerinin her biri için sayfalar dolusu belirleme yapılabilir, günümüzde açığa çıkan pratiklerle kıyaslanabilir. Fakat Sara arkadaşın kişiliğinin her özgürlük militanı tarafından, özellikle de kadınlar tarafından sürekli okunması gereken bir kitap olduğunu belirtmek yerinde olacaktır. Bununla birlikte Önderliğe katılım biçimi değerlendirilmeden Sara arkadaşın mücadele duruşunun yeterince anlaşılamayacağını belirtmek gerekir. Sara arkadaş, Önderliğimizin özgürlük yürüyüşüne birlikte başladığı ve hep yanı başında yürümeyi başardığı ilk kadın arkadaş oluyor. Bunun çok büyük bir özgürlük iradesi ve gücü gerektirdiği açıktır. Önderlik mücadeleye katılan her arkadaşa, ‘Dayanabilecek misiniz? Yüreğiniz kaldırabilecek mi?’ diye soruyordu. Dikkat edersek fırsat bulduğunda yine benzer soruları soruyor. Bunun nedeni; Önderlik yürüyüşünün karakteri ve ölçüleri ile ilgilidir. Ve yine çözülmek istenen sorunların büyüklüğü ve ağırlığı ile bağlantılıdır. Karşısında mücadele edilen devlet ve iktidar gerçekliğinin şiddeti ve saldırganlığı kadar komple, bir bütün halinde hareket etme gücüyle ilişkisini kuruyor. Kısacası Önder Apo’nun gerçekleştirdiği özgürlük çıkışının kapsamı ile ilgili oluyor. Sara arkadaş nasıl ki yaşamı yüreği ile kavrıyor ve karşılığını da yine yaşamın içinde mücadele ede ede geliştiriyorsa Önderliğe yaklaşımının da sadece bilinç üzerinden olmadığını belirtmek gerekir. Yoldaş olmak bir olmak demektir. Duyguda, düşüncede, davranışta... Önder Apo ile Sara arkadaş ilişkisinde sadece örgütsel birlik değil, ruhsal birliğin de mükemmel kurulduğunu görüyoruz. Önderlik gerçeği Sara arkadaş için özgürlük ve irade kaynağı olurken, Sara arkadaş da sergilediği yoldaşlık duruşu ile Önder Apo’nun kadınla kurduğu ilişkide güven, sevgi, bilinç ve direniş modeli oldu. Tarihin en fazla çelişki, zorluk, şiddet içerdiği Kürt halkının özgürlük savaşımı ile kadınların özgürlük arayışı, yürüttüğümüz mücadelede iç içe geçmiştir. Sara arkadaş, bu mücadelede Önderlikle doğru temelde kurduğu yoldaşlık ilişkisi ile hep örnek teşkil etmeyi başarmıştır. Mücadelemizin oldukça kritik bir sürecinden geçtiğimiz bugünlerde de Sara mücadele duruşu, tüm kadınları Önder Apo ile doğru yoldaşlığa çağırmaktadır. Serxwebûn: Kadın mücadelesi ve kadın bilincinin geliştirilmesinde esas alınması gereken özellikleriyle Sara’nın mücadele duruşu, Özgürlük Hamlesi’ne nasıl bir perspektif sunuyor? Sara arkadaşın komutasında yürümeyi ve Özgürlük Hamlemizi başarıya taşırmayı bilmeliyiz Hêlîn Ümit: Hem Kadın Hareketi hem de genel Özgürlük Hareketi olarak içinde bulunduğumuz dönemi Kürdistan’dan başlayarak Ortadoğu’yu etkisi altına alan Özgürlük Hamlesi temelinde karşıladığımız bir dönemden geçmekteyiz. Bu temelde 2020 yılının ikinci yarısında açıklanarak pratikleşen hamlelerimizin 2021 yılı açısından belirleyici gelişmeleri açığa çıkaracağına inanıyoruz. Şimdiye kadar her sahada önemli bir yoğunlaşma ve pratikleşme yaşandı. Bununla birlikte karşı karşıya olduğumuz mücadele sorunlarını çözerek ortadan kaldıracak bir düzey kazandırma konusunda yaşanan yetersizlikler de vardır. Bu konuda değerlendirilecek, eleştirilecek bir çok başlık vardır. Fakat Sara yoldaşın şehadet gerçekliği, PKK açısından oluşturduğu miras ve Kadın Hareketinin mücadele tarzı açısından ortaya çıkardığı özelliklerin ışığında içinde bulunduğumuz Özgürlük Hamlesi sürecini değerlendirmek gerektiği açıktır. Şehitler yaşayan gerçeklerimizdir ve bize yaşamları kadar şehadetleriyle de nasıl mücadele etmemiz gerektiğini öğretirler. Kemal Pir, tüm Hareketimizin komutanı olmayı nasıl sürdürüyor ve her gün bizi yönlendiriyorsa, Sara arkadaşın komutasında yürümeyi ve Özgürlük Hamlemizi başarıya taşırmayı bilmeliyiz. Bunun için her şeyden önce içinde bulunduğumuz sürecin Uluslararası Komplo sürecinin bir devamı olduğunu görerek bu temelde çalışma yürütmemiz gerekir. Uluslararası Komplo sürecinin içindeyiz diyerek normal bir çalışma yürütülemeyeceği gibi, hangi gücün bu komplo sürecinin mekanizmalarında nasıl yer aldığını çözümlemeden, çalışmalarımızda adım atamayacağımızı, atsak da boşa çıkarılacağımızı iyi bilmeliyiz. Önder Apo komplo günlerinde ‘direneceğiz’ demişti. Fakat bu direnişin hiç de düşündüğümüz gibi olmayacağını vurgulayarak yaşanacak olanların iktidarcı-devletli güçlerin hükmüne göre ilerlemeyeceğini, kendi özgün tarzını açığa çıkaracağını belirtmişti. Önderliğimizin Uluslararası Komplo ile nasıl mücadele ettiğini ve bu temelde ortaya çıkardığı gerçekliği biliyoruz. Kürt halkının demokratik bir ulus olarak dünya ve bölge gündemine oturması, Uluslararası Komplo ile mücadele içerisinde gerçekleşti. Tüm güçler Özgürlük Hareketinin tasfiyesini beklerken mücadelemiz Önderlik şahsında üçüncü büyük doğuşunu gerçekleştirdi. Bununla birlikte geride bıraktığımız süreç Uluslararası Komplocu güçlerin Özgürlük Mücadelemizi ve Önderliğimizi tasfiye etme amaçlarından vazgeçmediklerini ortaya koydu. Bu anlamda bizim en güncel ve acil görevimiz, buna karşı Özgürlüğü gerçekleştirme hamlesi olmaktadır. Sara arkadaşın Önderliğimizin takipçisi olduğunu ve Uluslararası Komplo ile mücadele sürecinde tüm varlığı ile katıldığını biliyoruz. Saldırılar karşısında Parti yapımızın direnme kararlılığı içerisinde olduğu kesindir, nettir. Bu konuda eşsiz kahramanlıklar, fedakarlıklar, cesaret örnekleri sergilenmektedir. Bununla birlikte özgürlüğü gerçekleştirecek direnişin nasıl olması gerektiği konusunda yoğunlaşma yetersizlikleri yaşanmaktadır. Adeta, ‘en iyi yol bildiğin yoldur’ denilerek düşmanın çözmüş olduğu tarzlarda ısrar edilerek çok yönlü mücadeleden imtina edilebiliyor. Sara arkadaşın bu yaklaşım biçimine karşı büyük öfkesinin olduğunu biliyoruz. Var olan imkanların sonuç alıcı bir direnişte yoğunlaştırılmaması, kendiliğindencilik, alışkanlıklarla hareket etme gibi sıralayabileceğimiz anlayış sorunlarının var olan potansiyellerimizi etkisiz kıldığı belirtilebilir. Bu anlamda Sara arkadaştan alacağımız en temel perspektif; Önderlik gerçekliği ve tarzında yoğunlaşma olacaktır. Fakat hamleyi geliştirirken dikkat edeceğimiz en önemli husus; Önderlik gerçekliği, tarzı, paradigması, ortaya koyduğu strateji ve taktikler üzerinde yoğunlaşma sorunumuzun uygulama, pratikleştirme alanında açığa çıktığını bilmeliyiz. ‘Yaparken düşünmek, düşünürken yapmak’ olarak tanımlayacağımız Önderlik tarzından ciddi uzaklaşma olduğunu görmeliyiz. Oysa Sara arkadaş, eğer bir şeyin doğru ve gerekli olduğuna inanıyorsa hiç ertelemeden, gerekçelere sığınmadan onu hayata geçirmenin yol ve yöntemlerini aramak demektir. Bu konuda bazı güçlerimizin savsaklayıcı olduğunu görüyoruz, biliyoruz. Eylem zamanı örgütlenmeyi, örgütlenme zamanı başka çalışmaları öne çıkararak direnişin pratik örgütlenmesini geliştirmekten kaçınan tutumların olduğunu hissediyoruz. Oysa hamle demek, eylem demektir. Hem de düşmanı felç edecek, ideolojik, toplumsal, siyasi ve askeri eylem. Hiçbir çalışma birimi ve kadro ‘hamlenin dışındayım’ diyemez. Böyle diyen Parti dışıdır, Önderlik ve çizgi dışıdır. Dönem strateji ve taktiklerinden kopmuş demektir. Düşmanın tasfiye umudunu paramparça etmek için Sara arkadaş gibi olmayı başarmalıyız Bir diğer önemli konu Önderliğimizi ve Özgürlük Hareketimizi tasfiye etmeyi amaçlayan bu Uluslararası Komplo sürecinin çeşitli aşamalardan geçtiğini ve bu aşamaların farklılıklarını çözümleme konusunda yaşanan eksiklikler olmaktadır. 99 yılında Komplo’nun uygulanmaya konulması ile 2013 yılında yürütülüşü arasında farklar vardır. 2020 yılı itibariyle de farklılıkları, özgünlükleri vardır. Amacı aynı olsa da yönteminde, tarzında, kullandığı araçlarda değişiklikler yaşanmıştır. 1999 yılında Önderliğin imhası temelinde Özgürlük Mücadelesini tasfiye etme amaçlanmış, Hareket ve halk olarak gösterilen direniş ve Önderliğimizin tutumu ile saldırılar boşa çıkarılınca Önderlikten fiziki olarak uzak kalan Hareketin parçalanarak dağıtılması 2003 tasfiyeciliği örgütlendirilerek gerçekleştirilmek istenmiştir. Sonraki yıllar TC devletinin Önderlik ile PKK’yi birbirinden koparmaya çalıştığı, bunun algısını oluşturmaya çalıştığı ve bu temelde saldırılarını sürdürdüğü özel savaş saldırılarının yürütüldüğü bir dönem olmuş, tüm bu saldırılar sonuç almayınca ve Özgürlük Hareketimizin mücadele etkinliği Rojava Devrimi ile tüm bölgeye yayılınca uluslararası güçlerin çok daha aktif devreye sokulduğu yeni bir tasfiye saldırısı dönemine geçilmiştir. İşte bu sürecin işaret fişeği, Sara arkadaşın Fransa’da katledilmesi olmaktadır. Sara arkadaşın uluslararası komplocu güçlerin hedefi olarak seçilmesini bir tesadüf ya da ortaya çıkan boşluklara bağlamak yetersizdir. Bu katliamı tıpkı Hasan Bindal arkadaşın şehadeti gibi okumak daha doğru sonuçlar çıkarmamızı sağlayabilir. Önderliğimiz, çocukluk arkadaşı olan Hasan Bindal arkadaş için, ‘O öyle büyük bir arkadaştı ki, beni vurmak isteyenler önce onu hedeflemek zorunda kalmışlardır’ demiştir. Sara arkadaşın Önderlik ile kurduğu yoldaşlık ve Uluslararası Komplo karşısındaki tutumu, bağlılığı ve cesareti de, Önderlik ve Parti düşmanlarının ilk olarak onu hedeflemelerini koşullamıştır. Bu nedenle Önderliğimiz, ‘Ha beni vurmuşlar ha Sakine’yi’ diyerek asıl hedefin Önderlik gerçekliği olduğunu dile getirmiştir. Bununla birlikte Uluslararası Komplo’ya karşı direnişte Özgür Kadın Hareketinin Önder Apo için geliştirmiş olduğu destansı direniş ve mücadele bilinmektedir. Özgür Kadın Mücadelesinin mimarı ve kadınların hakikat yoldaşı olarak Önder Apo’ya, erkek egemenlikli iktidar ve devletçi güçlerin duyduğu öfke, uygarlığın ‘önce kadını vurun’ desturuna sarılmalarına yol açmıştır. Tüm bunların bize gösterdiği ise Özgürlüğü Sağlama Hamlesinin, kadın kırımını durdurmanın, kadını ve toplumu savunmanın Önder Apo etrafında kilitlenmekten, onun özgürlüğü için tutku ve aşkla çalışmaktan geçtiğini ortaya koyması olmaktadır. Uluslararası Komplo’nun Önderliğe ulaşmak için önce onun yol arkadaşlarını, yoldaşlarını hedeflemek istediği açıktır. Önderliğimiz şimdi zindanda olsa da her şeyi ile bizimledir, yalnız değildir. Önderlik için gerçek yalnızlık ve tecrit, tehlike ve tehdit, Özgürlük Hareketini geriletme ile ortaya çıkabilir. Her sahada Özgürlük Hareketimize yönelik aralıksız sürdürülen, bunun için içine girilen her türlü kirli ittifak sadece mücadelemizin sonuç almasını engelleme ve geriletme temelindedir. Unutmayalım ki; bununla Önderliğe ulaşmak istiyorlar. Bunu ortadan kaldırarak düşmanı kahretmek için ve yine onlardaki tasfiye umudunu paramparça etmek için Sara arkadaş gibi olmayı başarmalıyız. Önderliğin fiziki özgürlüğünü merkeze alarak kendimizi, toplumumuzu, kadınları, halkları özgürleştirmeliyiz. Önder Apo’yu, yoldaşlarımızı koruma temelinde korumalı, savunmalı, bunun için örgütsel büyümeyi ve kadrolaşmayı tarihimizin en etkili sürecine taşımalıyız. Hamlemizi bu temelde başarıya götüreceğimize inanmalıyız. Serxwebûn: Devletçi-iktidarcı güçlerin kadını egemenliği altında tutmak, toplumu kadın üzerinden sindirmek ve biçim vermek istediği günümüzde, biz kadınlar hangi motivasyonla mücadele etmeli, eril zihniyetten nasıl intikam almalıyız? Eril zihniyetten intikam almanın ilk şartı kadın bilincinin uyanışıdır Hêlîn Ümit: Kürdistan Özgür Kadın Hareketi olarak yürütmüş olduğumuz mücadele, kırk yılı aşkın bir zamandır erkek egemenlikli zihniyetten, onun kurum ve yapılarından intikam alma hareketi oluyor. Önderliğimizin öncülüğü ve yoldaşlığı ile oluşan Özgür Kadın Hareketi, savaşın içinde şekillendi. Fakat bu savaş hiçbir zaman dışardan bakıldığında görüldüğü gibi bir anlam taşımadı. Kadın ordusu ve savaşçılığı, her şeyden önce büyük eşitsizlik içerisinde olan kadın gerçekliğinin kendisini güçlendirerek tarih sahnesine çıkmasının mekanı, kurumu oldu. Kadın ordulaşması ve savaşçılığı, öncelikle kadınların yüreğinde ve zihninde oluşan erkekçiliğin yıkılmasına yol açtı. Erkek egemenliğinin damgasını taşıyan toplumsal cinsiyetçiliğin oluşturduğu kadın gerçekliği önce kadınların kendi zihninde yıkıldı. Bu anlamda biz, Özgür Kadın Hareketi olarak savaşarak bu günlere geldik. Kendi gerçekliğimizi görünür kıldıkça ve anladıkça erkek egemenliğinin, onun kurumlarının, devletin, iktidarın varlığımızı ne kadar tahrip ettiğini, görünmez kıldığını, anlamsızlığa mahkum ettiğini gördük ve bundan nefret ettik. Bu kısa örneklendirmeyi şunun için belirtiyoruz; kadınlar olarak kendi öz gerçekliğimizle onurluca yaşayacaksak, bunun yolu zaten mücadeleden geçmektedir. Karşı karşıya olduğumuz uygulamalar o kadar vahşi ve alçaltıcıdır ki, motive olmak için bunlara gözümüzü açmak yeterlidir. Sadece ezilen, yok sayılan, metalaştırılan cins gerçekliğimiz açısından bile bakmak yeterli mücadele gerekçesidir. Bununla birlikte sadece kadınlar olarak sömürge bir ulus, sınıf ve cins olmuyoruz. Ülkemizin her bir köşesini işgal eden erkek egemenlikli zihniyettir, yarattığımız her şeye el koyan ve tecavüz sisteminin içine alan aynı eril akıl ve onun kurumlarıdır. Devlettir, iktidardır, onun zor aygıtları olan polis gücü ve ordusudur. Bu anlamda kadınlar olarak yürüttüğümüz mücadelenin boyutlarını doğru, yeterli ve derinlikli bir kavrayışımız olmak zorundadır. Bunun için gerçekçi olmayı başarmalıyız. Kadın, hakikate yakın durmalıdır. Hakikat uyuyan gerçekliğin uyandırılmış halidir, diyor Önderliğimiz. Yani gerçekliğe uyanmalı, bilincimizi netleştirmeliyiz. Eril zihniyetten intikam almanın ilk şartı olarak kadın bilincinin uyanışını belirleyebiliriz. Devletçi-iktidarcı güçlerin kadını 24 saat tecavüzcü bir zihniyet ve uygulama ile kontrol altında tutmak istediğini biliyoruz. Bunun için kadın özgürlük bilincini uyandıracak, harekete geçirecek, onu kendi gerçekliği ile yüzleştirecek aydınlanma çalışmalarının yürütülmesi büyük önem taşıyor. Kadın Özgürlük Mücadelesi, Ortadoğu’nun aydınlanma hareketi oluyor. Bu başarılmadan kadın gerçekliğinin bin bir tuzakla örülmüş yollarda yürümesi zordur. Sara arkadaşın kişiliğinde olduğu gibi her kadın kendinin farkına varmalı ve anlam gücüne ulaşmalıdır. Diğer önemli nokta ise; erkek egemenlikli sistemden kopuştur. Tekil olaylardan da trajik ve çarpıcı yönleriyle gözlemlediğimiz bir konu oluyor bu. Erkek egemenlikli zihniyeti ile kadını kendi mülkü, kölesi, uzantısı gören her erkek, kadının kendisini reddetmesi durumunda çılgına dönüyor. Demek ki kopuş, doğru ve yerinde bir teoridir. Bunun için her kadının erkek egemenlikli sistemden kopuşu için çalışma yürütmeliyiz. Kopuşun erkek egemenlikli sistemden kopuş olduğunu bir kez daha vurgulamalıyız. Yani devletten, iktidarcı kurumlardan, ataerkil aile ve ilişkilerden, bir bütün olarak uygarlık yapılarından kopuşu gerçekleştirdiğimiz oranda erkek egemenlikli zihniyeti kahredeceğimizi bilmeliyiz. Son olarak; özgürlük sistemini oluşturma, inşa etme erkek egemenliğini yenilgiye uğratacak gelişme olacaktır. Bunun için motivasyonumuzu sağlayacak temel olgu özgürlüktür. Özgürlüğe duyduğumuz ihtiyaç ve ona olan tutku düzeyinde bağlılığımız kadınlar olarak bizi her koşulda mücadele etmeye sevk edecektir. Tarihte bunun çok çeşitli örnekleri vardır. Özgürlük için çekilmemiş bedel kalmamıştır. Kendi yakın tarihimizden de biliyoruz ki, özgürlük arayışı büyük olanların başaramayacakları hiçbir şey yoktur. Bu konuda bir şeye daha dikkatleri çekmek yerinde olacaktır. Özgürlük arayışının büyüklüğü ona duyulan ihtiyaç ile bağlantılıdır. Eğer ki büyük çıkışlar gerçekleştiremiyorsak özgürlük arayışımızın zayıflığı ve ona duyduğumuz ihtiyacın azlığı ile ilgilidir. Demek ki, özgürlüğün ne olduğu konusunda yeterince yoğunlaşmıyor, ulaştığımız düzeyi yeterli görüyoruz. Oysa Önderliğimiz, ‘Yoldasınız ama başındasınız’ diyerek bizi uyardı. Hemen her gün kadınların katledildiği, tecavüze uğradığı bir ülkede ve dünyada yaşıyoruz. Bu belki en görünen uç saldırılar oluyor. Bir de her gün kapalı kapılar ardında kadınların yaşadığı zulümler var. Sistematik olarak her saniye metalaştırılan kadın bedeni, duygusu, düşüncesi var. Bu örnekler çoğaltılabilir fakat önemli olan kadın hakikatinin bütün olduğunu bilerek tarihsel toplumsal kimliğimize sahip çıkmak ve nerede olursa olsun kadınların yaşadıkları ile kendi yaşamımızı özdeşleştirmek olmaktadır. Bu temelde kadınlar olarak karşı karşıya olduğumuz sistemi bütünlüklü çözümleyerek kadın kırımını durduracak, kadını ve toplumu savunacak adımları atabiliriz. | ||
© 2021 Serxwebûn |