Sal: 39 / Hejmar: 469 / Çile 2021
Apocu militan hamleyi kendinde başarıya ulaştırandırÇile 2021
Cemal Amed Hareketimiz KCK ve KJK’nin başlatmış olduğu hamle ile 43. mücadele yılına tarihimize yakışır bir tarzda girmiş bulunuyoruz. Direniş tarihimizin kesintisiz sürdürülmesi ve büyütülmesi, halkımız için olduğu kadar bölge ve tüm insanlık açısından 2020 yılı mücadelesini, son derece tarihsel ve anlamlı kılmıştır. Faşist soykırımcılığa, bölge ve dünya gericiliğine karşı kadın özgürlük çizgisinde gelişen Özgürlük Mücadelemizin dünya çapındaki özgürlük ve demokrasi mücadelesinin bir birini etkileyerek gelişmesi ve büyümesi, insanlığın 2021 yılına daha büyük bir umut ve direniş azmiyle girmesinin temeli olmuştur. Bu durum, 21. yüzyılın Önder Apo’nun, Kürdistan halkının ve kadınların yüzyılı olarak gelişeceğinin somut ifadesidir. Beş bin yıllık erkek iktidar ve devlet sisteminin ve onun son 500 yıllık kapitalist modernitesinin insanlığı sürüklediği felaket, artık içerisinden çıkılamaz hale gelmiştir. Kapitalist sistem insanlığı, insanın içerisinde yaşadığı dünyayı derin bir krize sürüklemiştir. Bu krize karşı Önderliğimizin geliştirmiş olduğu Demokratik Uygarlık Manifestosu ışığında gelişen Rojava Devrimi halkımız, Ortadoğu halkları ve tüm ezilen insanlık açısından bir umut ışığı olmuştur. Hareketimizin başlatmış olduğu “Teride, Faşizme ve İşgal Son Özgürlüğü Sağlama Zamanı” Hamlesi ile 43. mücadele yılı daha büyük umutlara ve mücadelelere yol açacaktır. Elbette bu da bize büyük görev ve sorumluluklar yüklemektedir. Bu anlamıyla 2020 yılının her günü, her anı nefes nefese geçmiştir. Küresel kapitalist sistem ve soykırımcı, sömürgeci, faşist Türk devletinin Hareketimizi tasfiye etmek için Medya Savunma Alanları’na saldırması büyük bir direnişle karşılık bulmuştur. Gerilla, geliştirdiği tarihi Heftanîn direnişi ile Türk devletinin komplo, tasfiye ve soykırım zihniyet ve siyasetini etkisiz kılmış, parçalamış ve yenilgi noktasına getirmiştir. Faşist Türk özel savaş sisteminin 6 yıldır “Çöktürme Planı” ile Kürt soykırımını sonuca götürmeye yönelik tüm plan ve uygulamaları etkisiz kılındığından, ABD’nin açıktan yönlendirerek öncülük ettiği son bir yıllık savaş süreci önemli sonuçlar açığa çıkarmıştır. ABD’nin Önder Apo’ya, Hareketimize ve halkımıza yönelik Uluslararası Komplo’yu güncelleyerek sonuca ulaştırma yaklaşımına karşı geliştirilen tarihi direniş, Kürdistan merkezli dünya savaşını yeni bir aşamaya taşımıştır. Gelinen bu aşamanın açığa çıkardığı en temel sonuçların başında, Önderlik çizgisi ve PKK’nin tasfiyesi ile Kürt inkar ve imha siyasetini yürüten güçlerin hem kendi içinde hem de dışarda büyük bir yenilgiyi yaşamış olmalarıdır. ABD’de 3 Kasım seçimleri ve sonrası yaşananlar, AKP-MHP faşist iktidarının Kürdistan ve Ortadoğu işgalleriyle bölgesel güç olma siyasetinin iflası ve içte yaşadığı büyük çözülme, KDP’nin tüm Kürdistan’da olduğu kadar özellikle de Başûr’da teşhir olması ve halkın büyük öfkesi, açığa çıkan temel sonuçlardan olmaktadır. ABD-TC-KDP ittifakıyla PKK’nin tasfiye edilerek Kürdistan halkına yönelik soykırımı sonuca götürme hesap ve saldırıları, Önder Apo ve kahraman şehitlerimizin öncülüğünde, Kürdistan özgürlük gerillasının, tüm parçalardaki ve yurtdışındaki halkımızın, dostlarımızın direnişiyle boşa çıkarılmıştır. Önder Apo’nun Uluslararası Komplo’ya ve İmralı İşkence Sistemi’ne karşı geliştirdiği olağanüstü direniş ve paradigma değişimiyle karşılık vermesi, güncellenerek sonuca ulaştırılmak istenen saldırılılara karşı da son bir yıllık PKK öncülüğündeki direnişle temsil edilmeye çalışılmıştır. Bu direnişte büyük bedeller ödense de, bu temsiliyet Kürdistan Devrimi’nin Ortadoğu Devrimi olarak gelişmesinin imkanlarını büyüttüğü gibi, görev ve sorumluluklarımızı daha da kapsamlı kılmıştır. 2020 yılındaki düşman saldırıları ile buna karşı geliştirilen direnişi, dolayısıyla açığa çıkardığı sonuçları doğru ve yeterli değerlendirip anlamaya çalışmak, yeni mücadele dönemindeki görev ve sorumluluklarımızı layıkıyla yerine getirmek açısından zorunludur. Savaşımızın tarihselliği Kürdistan halkının özgürlüğü amacı ve hedefi, tüm insanlığın özgürlüğü amacı ve hedefi kadar ne denli meşru ve kutsal ise bunun için mücadele ediyor olmak da, o derece meşru ve kutsaldır. Hiç kuşkusuz büyük amaçları kutsal kılan, onun için verilen mücadeledir. Yoksa mücadele etmeden, zorluk ve sıkıntılara katlanmadan, bedel ödemeyi göze almadan sadece sözde büyük amaçlardan sözetmek, küçük burjuva anlayış ve siyaseti olarak kendini yanıltmaktır. Bu da büyük özgürlük davalarına zarar verir. Dolayısıyla elli yılı bulan Önder Apo öncülüğündeki halkımızın özgürlük mücadelesinin ilk çıkıştan günümüze kadar her yılının, ayının, gün ve anının nasıl iğneyle kuyu kazar gibi büyük bir mücadele ile bugünlere getirildiğini ve halkımız kadar tüm insanlık için bunun neyi ifade ettiğini anlamaya, anlamlandırmaya ve temsil etmeye çalışmak, PKK militan ve kadrosunun en başta gelen görevidir. Faşist AKP-MHP iktidarı, Kürt soykırımını sonuca götürmek için despotik, katliamcı, talancı Türk egemenlik tarihinin tüm mirasını her yönüyle harekete geçirmiş, bunun en bağnaz, faşist temsilcisi olmuştur. AKP-MHP iktidarının bu Kürt ve kadın düşmanlığında sınır tanımayan karekteri, onun dayandığı tarihsel mirasından kaynaklıdır. Yüzyıllık Kürt soykırımını sonuca götürme zihniyet ve siyaseti mücadelemizle etkisiz kaldıkça, daha fazla saldırgan hale geliyorlar. Bu onların çürümeye yüz tutmuş zihniyetlerinin ve çöküşlerinin bir göstergesidir. AKP-MHP faşizmi nasıl ki talancı, katliamcı devlet tarihi ve aklıyla Kürt soykırımını sürdürmeye çalışmışsa, PKK de Önder Apo ve şehitlerimiz çizgisinde yarım yüz yıla yakındır yürüttüğü mücadele ve tarih bilinci ile zulme karşı direnmiştir. Bu anlamıyla geçtiğimiz dönem Kürdistan’da yoğunlaşan savaş, iki ayrı çizgisinin yani Önderliğimizin geliştirdiği Demokratik Modernite çizgisi ile kapitalist modernite çizgisi arasında yaşanmıştır. Günümüzde başta kadınlar olmak üzere, gençlerin, emekçilerin, halkların, sosyalist ve demokratik güçlerin dünyanın her yerinde Koronavirüs salgınıyla birlikte kapitalist moderniteye ve onun dayandığı uygarlık sistemine karşı giderek gelişen büyük direnişlerinin, Kürdistan Devrimi ile birlikte insanlık devrimi olarak birbirini etkileyip, besleyerek gelişimi ne kadar somut ve evrensel gerçekliği ifade ediyorsa, Önder Apo’nun geliştirdiği paradigmayla birlikte bu mücadelenin Kürdistan ve Ortadoğu’da dünya savaşı niteliğinde yaşanıyor olması da, en etkili devrimci öncü güç olarak mücadelemizin özgünlüğünü göstermektedir. Sürdürülen Üçüncü Dünya Savaş’ının bu temel karakterini, tarihselliğini paradigmasal temelde yeterince görüp kavrayamamak, bunun irade ve bilincini etkili geliştirememek, yaşadığımız kadrosal yetersizliklerin, zayıflıkların, yanılgıların temel nedenidir. Paradigma değişimiyle birlikte liberalizm ve klasik Marksizmin düz ilerlemeci, determinist tarih anlayışını yeterince aşamamış olmak, yaratılan özgürlük değerlerinden yeterince beslenememeye yol açıyor. Bu durum kendimizi, mücadele gerçekliğimizi ele alışta ve yürüyen güncel savaşta, örgütsel pratiğe katılımda kendisini çok net olarak gösteriyor. Mücadelemizi sadece askeri ve siyasi alanla sınırlı görüp onun tarihsel, felsefik boyutunu görmemek, Özgürlük Hareketimizin açığa çıkardığı sonuçları doğru görüp, değerlendirememek bizi pozitivist kıldığı gibi zayıf da bırakıyor. Bu, Hareketimizin deneyimlerine yüzeysel yaklaşımımızın da bir sonucudur. Bundan kaynaklı Partileşmenin temel ölçütü olarak gerilla mücadele ve çizgisini yaşamın her alanına ve örgütsel çalışmaların tümüne hakim kılmada zayıflık yaşanıyor. Özellikle de kadın ve gençlik öncülüğünde ideolojik, örgütsel çizgi mücadelesini yürütmede yaşadığımız yetersizlik, gerilla mücadelesini de zayıf kılacaktır. Mücadelemizin tarihsel, evrensel, felsefik, ideolojik, kültürel, zihniyet, vicdani, ahlaki; özcesi manevi boyutu yeterince görülmediğinden, bu alanlarda etkili mücadeleyi geliştirmede zayıf kalıyoruz. Düşmanın özel ve psikolojik savaşına, liberalizmin her türlü saldırılarına güçlü yanıt veremiyoruz. Tersine, etkilenmeler ortaya çıkıyor. Örgütsel ölçülerimizde, kadrosal duruşlarımızda ciddi zayıflamalara yol açıyor. Bu durum moral ve motivasyonumuzu etkilediği gibi, komünal yaşam, kolektif çalışma çizgimizi aşındırıyor, bireyciliğin ve maddiyatçılığın gelişmesine yol açıyor. Negatif tarz ve üsluplar, kendini tekrar eden yaklaşımlar, yaşam ve mücadele sorunlarına karşı çözüm üretmekten kendini sorumlu görmeyen yönetim ve kadrosal duruşlarımızla bağlantılıdır. Bu da kaynağını yoldaşlarını eğitmemekten alıyor. PKK ile yaratılan tarihle yaşamak PKK’nin Kürt halkı için yeni bir tarih yarattığını bugün dost, düşman herkes biliyor, kabul ediyor. Kürdistan halkının dostları bu tarihin derslerini anlamaya çalışarak daha güçlü özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürütmenin arayışını geliştirirken, karşıtları da yoğunca inceleyerek bu tarihi çarpıtmanın, asimile etmenin, ters-yüz ederek nasıl tasfiye edeceklerinin yoğun çabası içindedir. Önder Apo öncülüğünde kahraman şehitlerimiz ve halkımız, bu özgürlük tarihinin yaratıcı ve yürütücü gücü olarak tarihe doğru tarzda katılma ve temsil etmede esas almamız gereken temel değerlerimizdir. İnsanlık tarihinin en ağır inkar, imha ve soykırım siyasetiyle bitti denilen noktadan elli yılı bulan mücadelemizle yeniden varlığını kazanıp “Özgürlüğünü Sağlama”, bir halkın özgürlüğünü kazanmasından çok daha derin bir içeriğe ve anlama sahiptir. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi ile Ortadoğu halklarının özgürlük ve demokrasi mücadelesi, binlerce yıllık Ortadoğu demokratik toplum kültürünün yeniden canlanmasına yol açtığı gibi, beraberinde kadın öncülüğünde tüm dünyada ezilenler, halklar açısından da büyük özgürlük mücadelesine dönüşüyor. Bu yönüyle insanlığın ve sosyalistlerin en büyük amacı olan ve uğrunda büyük bedeller ödenen sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz bir dünya mücadalesi ve hayali, günümüzde yürütülen mücadele ile hayal olmaktan çıkarak Kürdistan merkezli insanlık devriminin esasını oluşturuyor. Egemenlerin dünyasından ve yaşamından farklı olan bu dünya ve yaşamın giderek daha fazla zihniyetleri şekillendirerek bedenleşmesi ve yaşanmaya başlanması, Önder Apo’nun ortaya koyduğu iki çizginin mücadelesi ile bir toplumsal sıçramaya doğru yol alıyor. Bu tarihsel iki çizgi mücadelesi, beraberinde kadının, ezilenlerin tüm dünyada egemenlerin bu çürütücü ve tüketici sahte maddi dünyasından ve yaşamından koparak kendi özüyle buluşmasını sağlamaya başlıyor. Günümüzde Önder Apo’nun, PKK’yi şekillendiren ve mücadelemizin bir insanlık devrimi olarak gelişmesine kaynaklık eden “Erkeği Öldürmek” yaklaşımı, dünyanın birçok yerinde kadınların temel mücadele çizgisi haline geliyor. Elbetteki böylesine insanlık tarihini ve yaşamını vareden büyük mücadeleler rahat ve kolay gerçekleşmiyor. Kapitalist dünya sistemi yağma ve talanla ele geçirdiği tüm maddi gücüyle, hileyle başta kadınlar olmak üzere Kürt halkına saldırıyor. Ama saldırılarını ne kadar yoğunlaştırsa ve derinleştirse de bu kapitalist modernitenin yaşadığı çürümeyi ve çözülmeyi engelleyemeyecektir. Fakat bunun için de devrimci güçlerin kapitalizm ile mücadelede yol ve yöntemde derinleşmesi ve direnişi yükseltmesi gerekir. Şu açık ki; iki çizgi mücadelesinin yaşamın her anında ve alanında yoğunca yaşanmasını yeterince görememek, bunun gerektirdiği “an’ın devrimcisi” olmayı yeterince başaramamak geçmiş devrim anlayış ve yaklaşımıyla, ulus devlet anlayışını yeterince aşamamızdan kaynaklanıyor. Egemenlerin yaşam dünyasından koparak kendi dünyamızı toplumsal değerlerimizle inşa etmek, öz yaşamımızı yaşamak, örgütlemek en büyük devrim ve devrimci mücadeledir. Önder Apo’nun daha çocukluktan itibaren egemenlerin dünyasında yaşamayı reddetmesi, kendi dünyasını yaratıp insanın özüne uygun tarihsel toplumsal gerçekliğe göre yaşaması ve bunu başta kadınlar olmak üzere herkesle yoldaşça paylaşması, insanlık tarihinin en görkemli devrim Önderliği ve devrimci yürüyüşü olarak bizleri, halkımızı yeniden var etmiştir. Ortadoğu ve insanlık demokratik kültürünün yeniden hayat bulmasının da Önderliğini yaratmıştır. Önderliğimizin düşünceleriyle buluştukça giderek daha fazla gelişmeye başlayan Ortadoğu halklarının ve tüm ilerici insanlığın Önder Apo’ya yönelik büyük sevgi ve bağlılıkları bu durumun en yalın ifadesidir. Kürt Aşkı Komplo, tasfiye ve soykırıma karşı yürütülen son bir yıllık direniş, mücadele tarihimizin ne denli büyük zorluklarla yüz yüze kaldığını gösterdiği gibi devrimci özünün büyüklüğünü ve derinliğini de göstermiştir. Kürdistan Devrimi’nin bir Ortadoğu ve insanlık devrimi olarak gelişmesinin birçok yönü olsa da bunlar içerisinde dört temel özellik öne çıkıyor. İlki; insanlığın genel evrensel tarihidir. Son beş bin yıllık tarihsel sürecin ilk oluşum halinden itibaren özgürlükçü güçlerle, erkek egemen iktidar ve devletçi güçler arasındaki büyük mücadelenin şekillendirdiği tarihsel gelişmedir. Bu gelişme, toplumsal tarihimizi de şekillendirmiştir. İnsanlık tarihine yön veren ve özgürlük düşüncesi ile direnişinin gelişmesinde büyük rolü olan bu toplumsal mücadele beraberinde büyük devrimsel gelişmelere de yol açmıştır. Bu devrimlerin ortak özelliklerinin başında, ilk çıkışlarında yerelliği aşarak evrenselleşme iddasını ve düşüncesini taşımaları, bunun program ve mücadelesini tutarlılıkla yürütmüş olmalarıdır. Kendi özgürlük ve kurtuluşuyla, insanlığın özgürlüğünü ve kurtuluşunu özdeşleştirerek bunun mücadelesini yürütmek, bu büyük devrimsel çıkışların en temel ortak özelliğidir. Hz İsa ve Hz Muhammed’in çıkışları, Fransız Devrimi, Büyük 17 Ekim Devrimi bilinen en temel örneklerdir. Çıkıştaki amaca bağlılık, insanlık için büyük özgürlük düşünce ve pratiğinin gelişmesine öncülük ettiği gibi, bu amaçtan uzaklaşmaları ya da saptırılarak iktidar ve devlet ideolojisine dönüştürülmeleri de yine bilinen tüm devrimlerin en temel ortak sorunlarındandır. Bu nedenle evrenselleşme ve insanlığın kurtuluşu iddiasını kaybeden ya da bu özgürlük ve kurtuluşu iktidar ve devlette arayarak gerçek özünden sapan-saptırılan devrimler, büyük emek ve fedakârlıklara rağmen yenilgiye uğramışlardır. İkinci temel husus ise; Kürdistan ve Ortadoğu’nun tarihsel-toplumsal gerçekliği ve jeopolitik durumudur. Ortadoğu’da açığa çıkan toplumsallık, çok kültürlülük, çoğalarak farklılaşma birbirine karşıt, birbirini yoketme temelinde değil de, birbirini etkileyerek, besleyerek, güçlendirerek gelişim sağlamıştır. Yine tarihte baskı ve zulme karşı halkların ortak mücadele ve ortak kurtuluşu sağlamaları Demirci Kawa destanında olduğu gibi halkımız ve yaşadığımız coğrafyadaki kültürlerin ortak tarihsel gerçekliğidir. Son iki yüzyıldır ulus devlet milliyetçiliğiyle zehirlenerek, ters-yüz edilerek bir birine kırdırtılmak istenen Ortadoğu halklarının bu büyük tarihsel mirası, tüm çabalara rağmen son derece canlıdır ve Ortadoğu devriminin en başta gelen tarihsel mirasıdır. Üçüncüsü; Kürdistan’ın kapitalist modernite sistemi tarafından dört parçaya bölünerek Türk, Arap, Fars ulus devlet milliyetçiliği ve faşizmiyle inkar, imha, asimilasyon ve soykırıma tabi tutulmasıdır. Kürdistan halkının her dört parçada özgürlüğünü kazanması, doğal olarak Ortadoğu’nun en temel halklarından olan Fars, Arap ve Türkiye halklarının da demokratikleşmesi ve özgürlüğünü sağlaması anlamına gelmektedir. Bu durum Demokratik Ulus anlayışına dayalı Demokratik Konfederalizm temelinde birlik olmayı ve ortak mücadele etmeyi zorunlu kılıyor. Halkların bu ortak mücadele birlikleri ve özgürlüklerini kazanması, tek tek ülkelerin demokratik devrimi kadar, tüm Ortadoğunun demokratik devrimi anlamına geliyor. Ortadoğu demokratik devriminin de insanlık devriminin en etkili boyutu olacağı ise nettir. Dördüncü temel boyut ise; Önder Apo’nun geliştirmiş olduğu Demokratik, Ekolojik, Kadın Özgürlükçü Toplum Paradigması ve PKK öncülüğüdür. Bu özgünlüğümüz üzerinde daha kapsamlı tartışarak yoğunlaşmamız ve gerekli sonuçları çıkararak özümsememiz gerekiyor. Kapsamlılaşan mücadele görev ve sorumluluklarımızın gereklerini yerine getirmek için doğru anlayışı, yaratıcı tarzı ve yüksek tempo ile bunun üslubunu yakalamamız son derece önemlidir. Bu nedenle Kürdistan Devrimi’nin bir Türkiye, Ortadoğu ve insanlık devrimi olarak gelişimini ve yarım asırlık mücadele ile yaratılan özgür yaşam ve bunun dünyasını iyi görmemiz gerekiyor. Görmek için buna inanmak ve bunu istemek lazım. İnanç ve istemdeki zayıflık bakışlarımızı daraltıyor, bulanıklaştırıyor, pozitivist, olgucu ve maddiyatçı yapıyor. Önder Apo ve şehitlerimizin gerçeğinde temsilini bulan, bir lokma bir hırka felsefesine göre yaşayanların mücadeleleriyle yarattıkları bu dünyanın büyüsü, bilgelik ve fedailiklerini daha iyi anlayarak bu çizgiyi esas almamız son derece önemlidir. Bu konularda yaşadığımız yanılgılı ve zayıf duruşların temel nedenini ve çözüm yolunu, Önder Apo son derece çarpıcı bir tarzda ortaya koyarak ne yapmamız gerektiğini belirlemiştir. “Tekillik evrensellik ilişkisini doğru kurmak önemlidir. Doğru kurmak da bu diyalektik ilişkiyi bütünselliği içerisinde kavramaktır. Liberalizme yem olmamaktır. Liberal zihniyetle geliştirilmek istenen parçayı bütünden ayırma çabaları, toplumsallığa kurulan bir tuzaktır. Bunların tümü varlığı evrensel doğasından koparıp kolayca yutma operasyonlarıdır. Bu operasyonların şekillendirdiği zihniyeti aşmamak; milliyetçiliğe, tekçiliğe götürür. Bu manada evrenselliği içermeyen bir Kürt aşkı ya da tek başına bölgesel ve yerel kalmış bir aşk, hakikat bağını yitirmiş, kaybetmeyi daha baştan kabullenmiş bir aşktır. Görünüşte her birinizin ait olduğu, şahsınızda dile gelip ifadesini bulan bir Kürtlük vardır. Ancak bu Kürtlük parçalanmış, fazla yerel ve bölgesel kalmış, sınırlı bir Kürtlüktür. Bu nedenle de eksiktir, tamamlanmamıştır. Bunu bütünün akıp birleştiği ve bir potada eriyip bütünleştiği bir Kürtlüğe, demokratik Kürt kimliğine dönüştürmek gerekir. Bunu Kürt ulus evrenselliği olarak da değerlendirebilirsiniz. Biliyorsunuz, evrensellik farklılık ve çeşitliliğin özgür tercih temelinde birbirleriyle ilişkisi, birbirini koruması ve tamamlamasıdır aslında. Bunu başarırsak sadece kök toplum olmanın doğasına uygun bir gelişme göstermiş olmayacağız, bununla doğru bir tekillik ve evrensellik ilişkisini kurmuş olacağımız gibi milliyetçilik tuzağının sapkınlıklarına düşmekten de kendimizi kurtarmış olacağız.” Şengal ve Rojava Devrimi Kürdistan ve Ortadoğu devriminin çiçeklenmesidir Önder Apo’ya yönelik 9 Ekim 1998’de uygulamaya konan ve 15 Şubat 1999 tarihinde İmralı işkence ve tecrit sistemiyle farklı boyuta taşınan, başını ABD’nin çektiği küresel kapitalist sistemin Kürt işbirlikçi-ihanetçiliğini yanına alarak gerçekleştirdiği ve 22 yıldır derinleştirilerek sürdürdüğü Uluslararası Komplo’nun temel amacı; Önderlik gerçeğinde ifadesini bulan ve evrensel değerlerle buluşan özgür Kürt’ün tasfiye edilmesidir. En önemlisi de Demokratik Uygarlık Paradigmasının hedef alınmasıdır. Bu konuda başta kahraman şehitlerimiz olmak üzere halkımızın büyük fedakârlıklarla bu komploya karşı Önderlik çizgisinde mücadele etmiş olması, Kürdistan Devrimi’nin Ortadoğu ve giderek tüm insanlığı etkiler hale gelmesine yol açmıştır. DAİŞ’in yenilgisi, Rojava ve Şengal özgürlük ve demokrasi devrimleri ile birlikte tüm imha ve soykırım saldırılarına karşı Kürdistan’ın tüm alanlarında Kürdistan özgürlük gerillasının öncülüğünde gelişen direniş ve Önder Apo’nun Demokratik Modernite düşüncesinin Ortadoğu ve dünyada giderek daha fazla yaygınlaşması, ABD, TC ve KDP’nin 22 yıldır komployla ulaşmaya çalıştıkları hedefleri boşa çıkardığından, son bir yıllık süreçte bu kirli ittifak, komplo ve saldırılarını çok daha fazla yoğunlaştırmışlardır. Bu saldırıların temel nedeni Rojava Devrimi ve Şengal direnişiyle PKK’nin yarattığı Kürt evrenselliğinin, demokratik Kürtlüğün bölgesel ve küresel düzeyde açığa çıkardığı etki düzeyidir. Bu devrimsel gelişmeler çok küçük toprak parçalarında açığa çıkmış olsa da, Kürt kadını öncülüğünde TC-DAİŞ ve açık-gizli ittifaklarının yenilmiş olması, bu devrimlerin halkımız, bölgemiz ve tüm insanlık için çok büyük etki yaratmasına sebep olmuştur. Bu gelişmeler aynı zamanda tüm Ortadoğu’da Kürdistan halkı ile birlikte tüm halkların eşitlik ve özgürlük temelinde yaşamalarının, ulus devlet milliyetçiliği, iktidarcılığı ile değil de Demokratik Ulus çizgisinde mümkün olacağını çok net ortaya koymuştur. Şengal’deki devrimsel gelişmeler, küresel kapitalist sistemin Başûr’da KDP eliyle geliştirmek istediği işbirlikçi Kürtlük yerine Rojava’da Önder Apo çizgisinde gelişen Demokratik Kürtlüğün zaferidir. Rojava’nın KDP çizgisine çekilerek tasfiye edilmesine karşı Başûr’un Rojava Devrim çizgisine çekilerek demokratikleştirilmesi, tüm gericiliğin Şengal’e saldırısının temel nedenidir. Rojava ve Şengal devrimleriyle açığa çıkan özgürlükçü, demokratik değerler bu saldırının hedefindedir. Şengal ve Rojavayê Kurdistan ise kendisini ancak Önderlik paradigması doğrultusunda örgütleyip, yaşamsallaştırdığı oranda koruyabilir. Başka türlü yaşam mümkün değildir. Bu anlamıyla Rojava Devrimi, pasif savunma anlayışıyla değil, hamlesel politikalarla devrim çoğaltılarak, büyütülerek tüm saldırılara karşı korunabilir. Dolayısıyla Rojava Devrimi’ni korumanın, Şengal ve Rojava’ya yönelik işgal ve katliam saldırılarını boşa çıkarmanın en etkili ve en sonuç alıcı yolu, sağ, pasif, savunmacı anlayışların aşılmasıdır. “Az olsun benim olsun” değil, “çok olsun hepimizin olsun” yaklaşımını esas alıp, devrimi tüm Ortadoğu’ya yaymak ve bir insanlık devrimine doğru ilerletmektir. Bunun için, kendi özgücümüzü esas almak, Devrimci Halk Savaşı Stratejisi’ne göre yaşamın her alanında örgütlenmek, devrimin açığa çıkardığı büyük imkan ve olanakları devrimi daha fazla geliştirip büyütmek için kullanmak gerekir. Devrimin imkan ve olanaklarını devrimi çoğaltmak, büyütmek ve geliştirmek için yeterince kullanmamak, maddiyatçılığın, bireyselliğin ve Önderlik çizgisinden kopuşun ifadesidir. Bu da devrimin tasfiyesini getirir. Kürdistan halkının ve şehitlerimizin büyük emeğiyle yaratılan, Kürdistan ve Ortadoğu için büyük moral değerleri olan bu özgürlük ve demokrasi devrimlerinin üzerinden erkekliği, iktidarlaşmayı, sınıf ve devleti kendi ellerimizle üretmek anlamına gelir. Tarihte büyük devrimlerin ve büyük devrimcilerin başına gelenlerin, bizlerin de başına gelmemesi için Önder Apo ve PKK’nin özgünlüğünü, dolayısıyla kendi mücadele gerçekliğimizi çok iyi anlamalı, özümsemeli ve temsil etmeye çalışmalıyız. Tarih ve gelecek an’da yaşıyor ve yaratılıyor Önder Apo, “Daha 1990’lı yılların başında KDP denetimine girmeyi kabul etseydim, Uluslararası Komplo gerçekleşmezdi” dedi. ABD öncülüğündeki dünya ve bölge gericiliğinin bugün Rojava ve Şengal’e karşı düşmanlıklarının da temel nedeni budur. Bugün ABD ve TC, KDP işbirliğiyle Önder Apo’nun özgürlükçü çizgisini ve PKK öncülüğünü tasfiye ederek, yaratılan devrim değerlerini ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Özellikle de Şengal Özerk Yönetimi ve Rojava Devrimi tasfiye edilerek Başûr, Bakur ve Rojhilatê Kurdistan’ın KDP işbirlikçi-ihanet çizgisi ile yeniden denetim altına alınması ve 200 yıllık inkar, imha, soykırım, talan, sömürü siyasetinin devam etmesi istenmektedir. Şu çok açıktır ki; 50 yılı bulan halkımızın varlık ve özgürlük mücadelesiyle tüm insanlık için açığa çıkardığı büyük değerler üzerinden KDP, TC ve ABD’nin yenilen, çürüyen ve çözülen iktidarlarını ve devletlerini yeniden üretme çabası vardır. İttifakları bu temeldedir. Özgürlük Hareketimizin yarattığı değerlere el koyarak, tarih ters-yüz edilmeye çalışılmaktadır. Yine PKK mücadelesiyle yaratılan tarihin çarpıtılması, açığa çıkan özgürlük değerleri üzerinden yeni erkek egemen iktidarlar şekillendirilmek istenmektedir. ABD, başta Hareketimiz olmak üzere halkların direnişiyle çözümsüz kalan Ortadoğu siyasetini, Önderlik çizgisi ve PKK’yi tasfiye ederek, yeniden küresel süper güç olma hayalini sürdürmek istiyor. TC devleti, faşist AKP-MHP ittifakıyla, 1920’lerin başlarında Kürdistan halkının ve Türkiye’deki yoksul köylü ve demokratik güçlerin yabancı işgallere karşı direnişiyle açığa çıkan değerleri, nasıl ki Kürdistan halkıyla birlikte diğer halkların soykırımı temelinde kullanıp ulus devletini kurmuşsa, günümüzde de 50 yıllık mücadelemizin yarattığı değerler üzerinden bu değerleri açığa çıkaranları katlederek çöküşe doğru giden devlet ve iktidarını kalıcı hale getirmek istiyor. KDP de, Kürdistan halkının tüm tarihsel birikim ve özgürlük değerleri üzerinden tek iktidar gücü olmak için Önderlik çizgisi ve PKK’nin etkisinin kırılmasını, tasfiyesini istiyor. Bu nedenle ABD, TC’yi Ortadoğu’daki jandarması olarak kullanırken, Kürtleri KDP eliyle Türkiye’nin paryası ve askeri, PKK’yi de KDP’nin askeri yapmak, direnirse de tasfiye ve imhasını gerçekleştirmek istiyor. Tüm bu saldırılar Kürt düşmanı bu güçlerin tarihsel karakteri kadar, PKK ile yaratılan tarihin ve yürütülen mücadelenin tüm insanlık için taşıdığı büyük özgürlük ve demokrasi değerinden ve özgür Kürtlüğün iradesinden kaynaklanıyor. Saldırılarla bu değerlerin gaspedilmek veya yok edilmek istendiğini bilerek mücadeleyi her yönüyle daha da büyütmek, geliştirmek bu anlamıyla önemlidir, yerindedir ve meşrudur. İktidar ve devletin çıkışından itibaren temel varlık nedeni ve çabası; kadınların, gençlerin, halkların, emekçilerin, bir bütün tarihsel toplumun bin bir emekle ürettiği maddi-manevi değerleri ele geçirmek, doğamızı, evrenimizi yağmalamaktır. Çünkü; bütün iktidar ve egemenliklerini, siyasetlerini, askeri güçlerini, talan, yağma ve sömürüye dayanan maddi dünyalarını bu gaspettikleri değerler üzerinden kurmuş ve sürdürmektedirler. Buna direnenleri her türlü hile ve zorla tasfiye etmek, katliama tabi tutmak en iyi bildikleri iştir. Özellikle son iki yüz yıldır Kürdistan ve Ortadoğu halklarına yönelik geliştirilen politika ve uygulamalar bunun en yoğunluklu, en sinsi, en kirli ve en katliamcı sürecini ifade ediyor. Bu tarihsel gerçeklik, Üçüncü Dünya Savaşı’nın da temel nedeni olarak ideolojik, askeri, siyasi her alanda ve an’da yoğunlaşarak devam ediyor. Tarih ve gelecek an’da yaşıyor ve yaratılıyor. Kürdistan’da kendini en fazla iktidar sananlar, en düşkün kişilikler haline geliyor Önder Apo ve PKK’nin tarihteki diğer devrimsel gelişmelerden ve örneklerden farkı ve temel özgünlüğü de bu yönüyle çok çarpıcıdır. Halkın büyük bedellerle yarattığı devrimsel gelişmelerin egemenlik sistemine eklemlenme, asimile edilerek ters-yüz edilme ve karşı devrime dönüştürülme çabasını Önder Apo kapsamlı çözümledi. Hareketimiz bu yönlü tüm saldırıları boşa çıkaracak zihniyeti, siyaseti, örgüt ve eylemi geliştirme ve kesintisiz bir mücadeleyi sürdürme çabasındadır. Bu nedenle dünya ve bölge gericiliğinin beş bin yıldır çok büyük ustalıkla yaptıkları devrimleri karşı devrime dönüştürme işini, Önder Apo, PKK ve Kürdistan halk gerçekliğinde tüm komplo ve saldırılara rağmen gerçekleştiremiyor olmaları, büyük yenilgileri kadar öfkelerini de büyütüyor. Saldırılar kapsamlılaştıkça buna karşı mücadeleyi daha da büyüterek karşılık vermek, Önder Apo’nun PKK’ye kazandırdığı temel anlayış ve tarzdır. Bu noktada KDP’nin, Kürdistan’ın tek hakimi olma çabası, yürüttüğü kirli siyaset her geçen gün daha fazla açığa çıkmakta ve toplumda daha fazla teşhir ve tecrit olmaktadır. KDP’nin bu politikada ısrarı da onu küresel güçlerin, gericiliğin ve soykırımcı, faşist, sömürgeci Türk devletinin ve onun en kirli iktidarı AKP-MHP’nin basit bir sopası olmaya götürmektedir. İktidar ve egemenlik hırsı KDP’yi daha fazla çürütüyor. Günümüz dünyasında kendisini en fazla iktidar sananların ne kadar düşkün olduğunu Trump, Erdoğan, Bahçeli, Soylu ve benzeri örnekler yeterince gösteriyor. Dolayısıyla bu yolu izleyip bunlardan medet umdukça da KDP daha fazla çürüyor. Bu çürüme de onların aşılmasını mutlaka getirecektir. Her tarafı işgal ve istila edilerek soykırıma tabi tutulan bir ülkede, halkın büyük bedeller ödeyerek kazandığı özgürlük değerleri üzerinden Kürdistan’da iktidar olmak, küresel ve bölgesel gericiliğin uşaklığını yapmak anlamına geliyor. Halkımızın ve ülkemizin zenginliklerini düşmana pazarlarken bireysel ve ailesel mülkiyetlerini de, düşmanın yağma ve talanından kendilerine verilen kırıntılarla sağlamaktadırlar. Bu nedenle Kürdistan’da kendisini en fazla iktidar sananlar, en düşkün kişilikler haline geliyor. Önder Apo bunu birçok yönden olduğu kadar yıllar önce Zeki (Şemdin Sakık) örneğinde çok çarpıcı çözümledi. Düşmanın en basit bir askeri ve memuru karşısında el pençe divana durup, düşmanın dayattığı en tortu işte çalışarak evde kadın üzerinde kendisini en büyük iktidar gücü haline getirmeye çalışan ya da halkın özgürlüğü için bin bir emekle yaratılan özgürlük değerleri üzerinde tasarruf oluşturup maddiyatçılığı ve iktidarını geliştirmek isteyen klasik Kürt erkeğininin nasıl en abartılı, zayıf ve düşkün kişilikler olduğunu tüm yönleriyle çözümledi. “Erkeği Öldürmek” yaklaşımı böylesi bir mücadelenin sonucunda gelişerek kadın özgürlük çizgisini, mücadelesini ve düzeyini açığa çıkardığı gibi yeni özgür insanı, toplumu ve yaşamı da yarattı. Dolayısıyla kadın özgürlük çizgisinde gelişen devrimimiz üzerinden KDP’nin iktidar olma istem ve siyaseti, tarihsel yenilgiye uğratılmış anlayış ve çizgisinin hortlatılmak istenmesinden başka bir şey değildir. PKK ilk çıkışında, nasıl ki bu Kürt işbirlikçi ve ihanetçiliğinin saldırılarını büyük bir devrimci mücadele ile boşa çıkarıp bugünlere gelmişse, bundan sonra da daha kapsamlı, derinlikli ve yaratıcı tarzda mücadele ederek boşa çıkaracaktır. ‘Yanlış yaşam doğru yaşanmaz’ Hiç kuşkusuz devrimlerin amacından saptırılarak küresel egemenlik sistemine eklemlenmesi ve karşı devrime dönüşmeleri tek başına dıştan dayatılan saldırılar ve her türlü ideolojik, siyasal hileler sonucunda gerçekleşmiyor. Bu yönlü saptırma ve ele geçirme zaten tüm iktidarların ve devletlerin en temel işidir. Yani işin doğası olarak bu durum beş bin yıllık tarihte hep böyle gelişiyor. Devrimci güçlerin yani devrimin sahiplerinin, beş bin yıldır hep tekrarlanan bu iktidarcı devletçi zihniyet ve siyasetine ve özellikle de liberalizmin son 500 yılda çok daha fazla ustalaştığı bu karşı devrimci saldırılarına karşı etkili yol ve yöntemleri yeterince geliştirememeleri, mücadele ettiği gücün zihniyet ve siyasetini aşamamaları büyük bedellere karşı istenilen sonuca ulaşamamada temel neden oluyor. Devrim önderlerinin ya temel sorunu yeterince görememeleri, fırsatları zamanında kullanamamaları ya da fark ettiklerinde tarihsel-toplumsal koşullardan kaynaklı olarak yeterli zamanı bulamamaları kaybetmelerine yol açmıştır. Bu konuda diğer önemli bir boyut da; devrimi yapan kadroların, özgürlük amacından saparak iktidarcılığı ve maddiyatçılığı esas almalarından kaynaklanıyor. Devrime katılan fedakâr kadroların emekleri, direniş ve mücadaleleri demokratik uygarlığın en büyük değeri ve mirası olurken, bunun üzerinden iktidar olanlar ise devlet uygarlığının karşı-devrimci parçası haline geliyor. Sözde, duyguda kapitalizme, sömürgeciliğe karşı olmak yetmiyor Önder Apo’nun tarihteki devrim önderlerinin tarihsel-toplumsal koşullardan da kaynaklı gerekli düzeltmeleri yapamayarak aşamadıkları bu durumu, liberal ideolojinin hegemonyasına, komplo, saldırı ve tüm saptırmalarına karşı büyük bir mücadele içinde paradigma değişimini gerçekleştirerek aşması ve PKK’yi yeni paradigmaya göre şekillendirirken ilk çıkış özellikleriyle ve mücadele tarihiyle uyumlu hale getirmesi, Kürdistan Devrimi’nin temel özgünlüğü oluyor. Dolayısıyla Önderliğimiz teorik ve ideolojik olarak devrim saflarında yanlış yaşamanın tüm tarihsel ve güncel zemini aşmış oluyor. Bu nedenle Önder Apo, Adorno’dan örnek vererek, ‘Yanlış yaşam doğru yaşanmaz’ dedi. Gerisi kadrosal duruşlarımıza, kendimizi değiştirip-dönüştürmemize kalıyor. Bu nedenle yanlış yaşamda ısrar etmek, mücadele ve PKK gerçekliğine ters düşerek düşman saldırılarına karşı etkisiz kalmak, bizi tasfiyeye götürür. Bireycilik ve maddiyatçılıkta ısrar bizi yanlış yaşama sürükler. Kadrolar olarak pratiğimize baktığımızda, komünal yaşam ve kolektif çalışma tarzında ciddi aşınmaların yaşandığını tespit etmek mümkündür. Örgütlü yaşam ve çalışma tarzında yaşanan bu aşınma, bürokratik ve memurvari anlayış ve çalışma tarzlarının gelişmesine, kendini tekrara, kendinde ısrara ve çalışmaların rutinleşmesine yol açmaktadır. Bu durum da, devrimci iddia, moral, coşku ve tempoda zayıflamaya, kaçınılmaz olarak etkisizleşmeye götürür. Lenin, “Marksizm karşıtları, karşıdan, cepheden saldırarak başarılı olamadıklarını görünce, içine sızarak içten tasfiye etmeye çalıştılar” demektedir. PKK’nin tüm düşman saldırılarına karşı fedai çizgisinde savaşta kendisini kanıtlamış bir hareket olduğunu düşmanları bile görüyor, bunun hakkını teslim ediyor. 40 yıllık mücadele ile birlikte son dönemde Bakûr, Heftanîn ve Xakûrkê direnişleri bunun en somut ifadesi oluyor. Bu temelde esas tehlike, liberalizmin binbir kılıkla, zihniyet ve ruhları işgal ederek mücadele saflarına sızması ve buna karşı gerekli ideolojik ve örgütsel mücadeleyi yürütmede yaşadığımız zayıflık oluyor. Parti içinde liberalizm, Parti çizgisini revize etme anlamında en tehlikeli anlayış oluyor. İki ayrı paradigma olarak Demokratik Modernite ve kapitalist modernite tarihi bir mücadele içindeyken, karşıt ve savaştığımız gücün ideolojik etkisinde olmak, çok tehlikeli ve çarpık bir durumu ifade eder. Sözde, duyguda kapitalizme, modernitesine, sömürgeciliğe karşı olmak yetmiyor. Onu duygu, düşünce, yaşam ve davranışlarda yenilgiye uğratacak alternatif çizgiyi her yönüyle özümsememiz, yanlış yaşamlardan vazgeçmemiz ve doğru yaşamamız gerekiyor. Çirkini çirkin, kötüyü kötü yapan iyi, doğru ve güzellik anlayışımızdır, bakışımızdır. Yaratılan doğrular, güzellikler ve iyiler görülmedi mi, kötülükler de yeterince anlaşılamıyor, görülemiyor. Elbetteki hiçleştirmek tehlikeli bir yaklaşımı ifade ediyor. Kimi yönler ve boyutlar mutlaka gelişiyor, yaşanıyor. Fakat bütünlüklü yaklaşımı yeterince geliştiremediğimizden parçalı kalmayı, yanlışla doğruyu iç içe yaşayan bir durumu yeterince aşamıyoruz. Parça parça gördüğümüz doğruları bu nedenle yeterince örgütlü kılıp, toplumsallaştıramıyoruz. Dolayısıyla tarzımız yeterince yaratıcı, tempomuz güçlü, üslubumuz özgün ve çekici olamıyor. Böyle olunca da çareyi ve çözümü farklı yerlerde aramaya başlıyoruz; etkilenmelere, liberalizmin özel ve psikolojik savaşının etkilerine açık hale geliyoruz. Bu noktada yoğun çaba ve emek, istenilen sonucu vermiyor. Bunun için Önder Apo’nun geliştirdiği düşünce ve paradigmamızı, bizzat bu düşünce ve paradigmanın somutlaşması olan özgür yaşam yürüyüşü, mücadelesi ve tarzının tüm doğallığı ile birlikte görkemini daha fazla görmeye, anlamaya, özümsemeye ve temsil etmeye ekmek ve sudan daha fazla ihtiyacımız var. Bu ihtiyacı derinden hissederek, bunun büyük arayışını ve mücadelesini vererek, bizleri bugünlere getiren kahraman şehitlerimizin yaşam ve mücadelelerine bağlı kalarak yaşamak, onları doğru temsil etmek tüm geriliklerimizi aşmanın da en etkili yolu oluyor. 2020 yılının büyük şehitleri olan Kasım Engin, Leyla Agirî, Egîd Civyan, Egîd Garzan, Çiçek Kurtalan, Yılmaz Dersim, Evîn Amed, Amara Batman, Esmer, Nucan ve Rüstem arkadaşlar başta olmak üzere tüm kahraman şehitlerimizi minnet, saygı ve sevgiyle anarak, bağlılık sözümüzü yineliyoruz. “Özgürlüğü Sağlama Zamanı” Hamlemiz devrim yapma kararıdır Hareketimizin başlatmış olduğu “Özgürlüğü Sağlama Zamanı” Hamlesi, düşmanın tüm saldırılarına karşı yürütülen görkemli direnişin, 43. Parti yılında zafere taşımanın büyük iradesi ve kararıdır. Böylesine bir irade ve kararlaşma, saldırılar ne kadar büyük olursa olsun onu etkisiz kılarak yenilgiye uğratacak devrimci atılımdır. Bu, PKK’nin de özüdür. Bundan dolayı hamlemiz şimdiden önemli bir mücadele düzeyini açığa çıkarmış, düşmanın hesaplarını bozmuştur. Kürdistan özgürlük gerillası böylesi bir hamle düzeyini yakalamak kadar, bunun sürdürülmesinde de fedai tarzında mücadele ediyor. Zindandaki yoldaşlar, 14 Temmuz çizgisi ve ruhuyla hamlemizin diğer bir yürütücü gücünü oluşturuyor. Yine tüm Kürdistan ve yurtdışında kadın öncülüğünde halkımızın hamleyi sahiplenmesi ve gençliğin tarihsel rolünü oynayarak sürece sahiplenmesi hamlemizin sonuç alacağının da temel ifadesi oluyor. Büyüyüp, gelişen hamlemizin etkisi elbette sadece Kürdistan ile sınırlı kalmayacaktır. Başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada AKP-MHP faşizmine ve dünya gericiliğine karşı oluşan büyük bir dayanışma ve mücadele düzeyini daha da geliştirip, derinleştirecektir. Biz bunu Önder Apo’yu sahiplenme eylemlerinden anlıyoruz. Hamlemiz, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlamayı hedefliyor. Bu amaç ve hedefimizin başarısı için AKP-MHP faşizmini yıkmak en öncelikli görevimiz oluyor. Halkımıza ve Hareketimize yönelik geliştirilen uluslarası ve bölgesel gericiliğin saldırılarını, komplolarını, soykırım siyaset ve zihniyetlerini yenmek için de, öncelikle AKP-MHP faşizmini yıkmak gerekiyor. Çürüyen ve çözülen bu faşist ittifakı tümden parçalamak ve yıkmak için çok büyük bir fırsat bulunmaktadır. Bu tarihi fırsatı değerlendirmek, sonuca ulaştırmak, faşist soykırımcılığın bir gün, bir saat bile fazla yaşamasına izin vermemek hamlemizin temel amacı ve hedefidir. Aynı durum, çok daha hassas olan ve farklı mücadale yol ve yöntemleri gerektiren KDP ihanetçiliğinin ve saldırılarının da boşa çıkarılması ve tasfiye edilmesi için geçerlidir. Hamlemizin bu yönünü de iyi görmek, başarı için şarttır. Demokratik Kürt Ulusal Birliğini sağlama önündeki en büyük engel KDP işbirlikçiliğidir. Daha doğrusu KDP, tüm Kürdistan’da, Önderlik çizgisinde gerçekleştirilen ulusal birliğimize küresel kapitalist sistemin ve TC faşizminin dayattığı karşı devrim gücüdür. Hamlemizin, tüm çalışma alanlarında ve Kürdistan’da örgütlendirilerek, halkımızın örgütlü gücünü ve direnişini geliştirmek, bu ihanetçiliğin de aşılmasının en etkili yoludur. Demokratik Kürt birliğine dayatılan KDP çizgisinin tasfiyesi, Ortadoğu Demokratik Birliği hedefimize ulaşmak açısından da TC soykırımcı, sömürgeci, faşizmini yıkmayla iç içe yürütmemiz gereken bir mücadeledir. Dolayısıyla amacımız ve hedefimiz nettir. Halkımız ve dostlarımız hamleyi sahiplenerek gerekli mücadele sürecine girmiştir. Netleşmiş bu amaç doğrultusunda büyük karar ve irade ile atağa geçip, AKP-MHP faşizmini yerle bir edebiliriz. Önder Apo’nun İmralı işkence ve tecrit sisteminde kaldığı her gün ve her an, komplocuların ve faşizmin gücünden değil, ortaya çıkan tarihi fırsatı yeterince görüp değerlendirmememizden kaynağını alıyor. Yine yeterli düzeyde örgütsel birliğe, bütünlüğe gelmeyen kadrosal duruşlarımızdan, ideolojik ve örgütsel yetersizliklerimizden kaynaklanıyor. Bu durum ve duruş bizim hamle sürecine doğru ve yeterli bir tarzda sahiplenmemizi de engelliyor. Hareketimizin başlatmış olduğu bu hamleden doğru sonuç alabilmek için yaşanan eksik ve yetersizlikleri iyi görüp aşmamız gerekiyor. Öncelikle “Özgürlüğü Sağlama Zamanı” Hamlemizin, Devrimci Halk Savaşı Stratejisi’yle yürütüldüğünde başarıya ulaşacağını görerek, buna göre yaklaşmalıyız. Hamlemizi, Devrimci Halk Savaşı Stratejisi’nden kopuk ele almak ve Devrimci Halk Savaşımızı da sadece gerillayla, bir parçayla sınırlandırmak ya da bu stratejiye göre yaklaşmayıp, mücadele etmemek bizi geriye düşürür, istenilen sonuca ulaşmamızı engeller. Bundan dolayı kadro, sempatizan, yurtsever halkımızın ve dostlarımızın, bulunduğu alanlarda Devrimci Halk Savaşı Stratejisi doğrultusunda yaklaşarak çalışmalara yüklenmelidir. Başarı ancak bununla sağlanabilir. Bunun için de tüm çalışmaları yüksek bir yoğunlaşma ile hamlemize göre planlamak, güçlü tartışmalar sonucunda kararlara varmak, örgütlü ve planlı, disiplinli hareket etmek gerekmektedir. Bu yapılmadı mı, “Hareketin kararıdır” deyip yüzeysel, plansız ve programsız hareket etmek, yanlıştır. Karar süreçlerine tüm örgütlerin, kadroların, sempatizanların, halkın ortak edilmesi gerekir. Başka türlü sonuç almak mümkün olmadığı gibi, yanılgılara da götürür. Unutulmamalıdır ki; yeterince emek verilmeyen hiçbir çalışmadan sonuç alınamaz. Hamleye kilitlenmeden, yoğunlaşmadan, emek harcamadan ve herkesi katacak bir tarz yakalanmadan, çalışmayı topluma mal etmeden sonuç almayı beklemek yanılgıdır ve bu anlayış maalesef kadrolarımızda yaygındır. Bu tarz ve anlayışların mutlaka aşılması gerekiyor. Önderlik tarzı karşısındaki zayıflık ve yanılgılarımız tüm sorunların temel nedenidir Parti yönetimimiz “Özgürlüğü Sağlama Zamanı” Hamlemizin siyasi-askeri boyutu kadar ideololojik, örgütsel ve kadrosal yönlerini de kapsamlı olarak değerlendirmiş, başarı için cins ve sınıf mücadelesi temelinde ideolojik mücadeleyi daha derinlikli ve sonuç alıcı tarzda yürüterek gerekli düzeltmeleri yapmamızı temel görev olarak belirlemiştir. Bunun üzerinde daha fazla yoğunlaşıp düzeltmeyi kendimizden başlatarak tüm örgütsel çalışmalara hakim kılmayı esas almalıyız. İdeolojik örgütsel düzeltmeyi kendimizden başlatarak yürüttüğümüz oranda, düşmana karşı mücadelede başarıyı açığa çıkarmış ve hamleye doğru tarzda katılmış oluruz. Kadrosal durum ve pratiklerimizi değerlendirmek, felsefik, ideolojik, örgütsel, siyasal ve askeri durumumuzu, yine tarihsel ve güncel gerçekliğimizi, başarı ve başarısızlıklarımızı bütünlüklü ve doğru tarzda değerlendirip gerekli sonuçlara ulaştırmada en etkili tarz Önderlik tarzıdır. Bu durum, Önder Apo’nun insanı ele alış tarzındaki özgünlükten kaynaklıdır ve mücadelemizin gelişiminde son derece belirleyici rol oynuyor. İnsanı, “Tarih ve geleceğin kesiştiği an” olarak değerlendiren ve bunun eşsiz temsilini açığa çıkaran Önder Apo’nun en büyük ve en temel çabasının başında, sömürgeciliğin ve kapitalist modernitenin lime lime ettiği Kürt insanını ve toplumunu kendi gerçekliğiyle buluşturmak gelmektedir. Bu nedenle PKK militan ve kadrosunu eğitmek, çözümleyerek yeni yaşam ve insanını yaratmak, Kürdistan insanının ve halkının varlığını kazanarak özgürlüğünü sağlama mücadelesinde en yaratıcı ve sonuç alıcı tarz olarak PKK’yi şekillendirmiştir. Kendi doğası ve kimliğiyle buluşmuş, düşmanı geliştirdiği mücadele ile yenmiş Apoculuk, Demokratik Ulus olarak yeniden varlığımızı ve özgürlüğümüzü kazanmada belirleyici rol oynamıştır. Bu nedenle ilk çıkıştan günümüze kadar kadronun rolü belirleyiciliğini korumuş, günümüzde yoğun savaş içinde çok daha belirgin hale gelmiştir. Son yıllarda Önderlik tarzı karşısında yaşadığımız zayıflık, yaşadığımız yanılgılar, tüm sorunların temel nedenidir. Önderliğin çözümleme tarzından uzaklaşma, eleştiri-özeleştiriyi, örgüt içi mücadeleyi, kişilik savaşımını doğru ve yeterli düzeyde yürütememe bizde liberalizmin zemin bulduğu alanlar olmuştur. Bu nedenle Önderlik tarzından uzaklaşma ve kendi gerçekliğimize yanılgılı ve abartılı yaklaşımlarla cins ve sınıf mücadelesini yeterli düzeyde yürütememenin nedenlerini ve sonuçlarını kendi kişilik ve pratiklerimizde güçlü sorgulamak ve gerekli sonuçlara ulaşmak, hamleye doğru katılmak açısından sonuç alıcı olacaktır. “Özgürlük Zamanı” Hamlesi’ni kendimizde başlatmak, Apocu militan ve kadro olmanın da gereğidir. Bizleri zayıf bırakan liberalizmin ve her türden parti dışı yaklaşımların güçlü eleştiri ve özeleştirisi üzerinden, AKP-MHP faşizmini yıkarak Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlayacak ideolojik, örgütsel duruşu bulunduğumuz tüm alanda yetkince temsil etmek temel görev ve sorumluğumuzdur. Bu görev ve sorumluklarımıza doğru yaklaştığımızda 15 Şubat, 8 Mart, 21 Mart, 4 Nisan büyük mücadele ve direniş sürecini 1 Mayıs’ta daha da geliştirerek, 2021 yılını AKP-MHP faşizminin yıkıldığı ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlandığı mücadele yılı haline getirmemiz kesindir. | ||
© 2021 Serxwebûn |