Sal: 39 / Hejmar: 468/ Kanûn 2020
Devrim sonuna kadar yürüyebilen ve yaratabilenlerin eseridirAdar 2020
Rêber Apo’nun 25 Mart 1997 tarihli çözümlemesidir Artık karşımızda adamakıllı, sözünün sahibi kişiler görmek istiyoruz. Uzun süredir sergilediğiniz kişilikler, esef edilecek kişiliklerdir. Ne siyasi ne askeri, herhangi önemli bir özelliği yok. Bu kişiliğinizi utanmadan ısrarla dayatıyorsunuz. Halen kendi sözüne, kendi kararına, kendi inançlarına göre büyük bir saygıyla yaşayan kişilik yok. Oysa biz büyük hizmette bulunmak istedik. Sıkılmadan, türlü yollarla sözümona kendinizi yaşatmaya çalışıyorsunuz. Bu size yakışmıyor. Biz bu özelliklerinizi kabul etmiyoruz. Bu özellikleriniz nerden geliyor? Neden aşamıyorsunuz? Çok çaresiz, çok yetersiz bir durumda bulunmaktan, ısrarla kendinizi kılıktan kılığa sokarak yaşamaktan ne bekliyorsunuz? Kendinizi köklü bir inanç, köklü bir başarı gerçeğine yatırmadan nasıl yaşatacaksınız, bir türlü anlam veremiyorum. Ben olsam bu kişiliği yedi kat yerin dibine gömerim ve böyle yapmadan insanların karşısına çıkmam. Bu kişilikler yetmiyor, kabul görmüyor, işleri yürütemiyor, çok açık veriyor, çok kayba yol açıyor. Başarısı olmayan bu kişiliği ne yapacaksınız? Hele bir de askeri-siyasi konumunuz ve gerçekten ciddi bir kişilik iddianız varsa bütün bunlar nedir? Kendinizi nereye, kime taşıtmak istiyorsunuz? Böyle yaşamak mümkün mü? Beni tam bir çıkmazla karşı karşıya bıraktınız. Bizim bütün amacımız, öncelikle davamıza yararlı, yeterli olmayan kişilikler sorununu çözmektir. Başka türlü karşımızdaki düşmanın üzerine yürüyemeyiz. Almışsınız başınızı sonu belli olmayan ne kadar sakatlık, sahtelik ve yetersizlik varsa yaşamaya cüret ediyorsunuz. Bu, ciddi bir dava adamlığıyla bağdaşmaz, aldanıyorsunuz. Bu şekilde hiçbir sonuca ulaşamazsınız. Öncelikle kendi geriliğinizi, kendi başarısızlık nedenlerinizi ve çirkin yönlerinizi yenmeden, parti ortamında ne geziyorsunuz, hatta iddialı bir insanlık karşısında ne arıyorsunuz? Bu konuda sizi defalarca uyardık, çözümlemeler yaptık. Bakıyorum ki, bu halen çoğunuzun umurunda değil. Bana kalırsa böylelerine bir parça ekmek bile verilmez. Biz böylelerini yaşatamayız. Kendim de dahil, bu saflarda yararlı olmuyorsak, bir merhabayı, bir çorbayı hakkedecek kadar yerimiz olamaz. Bütün bunları anlamıyorsunuz. Çok derin yanılgılardan ve kendini terbiye edememeden dolayı, kabul görmez birçok özelliği bir kadermiş, bir zorunlulukmuş gibi dayatma gafletinden bir türlü çıkmak istemiyorsunuz. Olmuyor, dünya bizi böyle kabul etmiyor; insanlık ve tabii ki parti de böyle kabul etmiyor. Aileleriniz veya toplumsal gerçekliğiniz bundan sorumluymuş! Oysa biz iflah olmayanları gördük ve ilk savaşımlarımızı bunlara karşı verdik. Bu toplumu ve bizi yaşatmayan bütün zayıflık nedenlerini aşıncaya kadar yıllarca kendimizi eğitme gereği duyduk. Kendimizle savaştık ve bunu dürüstçe yaptık. Siz ise bütün bunları duymazlıktan geliyorsunuz. Eğilimlerinizin ve terbiyenizin niteliği ne kadar başı boş, ne kadar dağıtıyor, bozuyor, ne kadar yetmiyor ve çaresiz. Bunları hiç ölçmeden, biçmeden “Haydi, yaşamaya devam edelim” diyorsunuz. Bana göre bu yaklaşım yanlıştır. Burası kudretli, bir şeyler beceren ve elini attığını koparan insanların yeridir Bu temelde bu halkın içinden saygıdeğer, iş bilir ve başarabilir bir kişilik çıkmadı. Bu tarzınızla giderseniz sizden de böyle bir kişilik çıkmayacak. İçinizde sonuç alan bir kişilik var mıdır? Var mıdır bir örnek? İnsan başı boş olur, kör olur da bana göre bu kadar olmaması gerekir. Bana göre size verilen bu kadar destekle artık bu durumunuza bir çare bulmanız gerekir. Sizin kendinize hiç saygınız yok mu? Örneğin son ana kadar kendimi ölçer biçerim. Ölüyor muyum, yararlı mıyım, bir şeyler yapabilir miyim diye her an kendime sorarım. Siz ise sanki böyle sorunlarınız hiç yokmuş ve sizi her şeyinizle kabul etmek zorundaymışız gibi davranıyorsunuz. Ne münasebet. Kendimizi bile böyle kabul etmiyoruz, sizi neden kabul edelim. “Çaresiziz, zavallıyız, bize bakacak başka kimsemiz yok” diyorsunuz. Bu sözler bize karşı söylenemez. Biz bu temelde sizi karşımıza almayarak, çaresizlerin yerinin çaresizler yurdu olduğunu söylüyoruz. Gidin, orada kendinize bir yer bulun. Başarısız, yenilmiş kişilerin bizim içimizde yeri olamaz. Gidin, sersefil toplumun içinde kendinize yaraşır olan yeri bulun. İçimizde buna yer yoktur. Burası kudretli, bir şeyler beceren ve elini attığını koparan insanların yeridir. Burada sözünün gereklerini yerine getirebilecek insanların yeri vardır. Son dönemlerde ne kadar başı boş kişi varsa, hepsi de bizim içimizde yer bulmaya çalışıyor. Hatta bu yerini köşe taşı haline getirmek istiyor. İçinizde dürüst insanlar var. İçinizde gerçekten inanarak bir şeyler yapmak isteyenler var. Ama bu çaresizlikleri her şeyi boşa çıkarıyor. Tabii sonuçta da yazık oluyor. Bizim, davasına başını, yüreğini koymuş ve bütün yürüyüşünde bunu kanıtlayarak sonuç almış bir kişiliğimiz, bir kimliğimiz ve bu temelde bir hareketimiz var. Sizin sersefil, başarısız ve çarpık yürüyüşünüzü ben ne yapacağım. Halen ne bu tereddütler, ne bu zikzaklar, ne bu lafazanlıklar? Kişilikleriniz bununla bir yere varır mı? Bu yürüyüşünüzün bana yararı yok. Gidin başka yerde kendinize göre yer ayarlayın. Bu saflar beyniyle, yüreğiyle bir olmayı esas alanların ve kati suretle hem çok yüksek inançlı olmayı hem de en sıradan bir imkanla yaşamayı ve savaşmayı esas alanların yeridir. Gerçekten bu mücadeleye inanıyor musunuz? Kendinizi gerçeğe yatırdınız mı? İçimize en sersefil kişilikler gelmiş. Uzun süredir bunlarla uğraşıyorum, ancak halen kendi yaramaz, yetmez yönlerini ayarlamakla meşguller. Sanki bir kadermiş gibi, keyfi, ipe sapa gelmez davranışları yüzünden, partiyi düşmanın yapamadığı kadar boşa çıkarmak istiyorlar. Sözümona çoğu da bunu iyi niyetlice yapıyor. Artık bunları kaldırmıyoruz. Burada biz kişilere uymak zorunda değiliz. Kişinin büyük bir özveriyle dönüşüm kabiliyeti, uyum kabiliyeti varsa içimizde yeri vardır. Kocaman bir partiyi her gün kendi benliğine ve keyfi tutumlarına alet etmek isteyenler var. Milyonların iradesini temsil eden, on binleri aşan şahadetleriyle kendisini iradeleştiren bir partiyi kendi iradelerine tabi tutmak istiyorlar. Bundan daha büyük küstahlık olur mu? Yüreksiz, beyinsiz, bencil ve güdüleriyle hareket eden kişilik, bu kutsal değerleri kendine uydurmak istiyor. Utanmadan, sığ tartışmalar ve bulanık yaklaşımlar sergiliyor. Bunlar suç ve böyleleri içimizde durmayacak. Güneş kadar yakıcı gerçeklikler ortadayken, bunları görmek istemiyor ve kendi bencilliklerine yer aramak istiyorlar. Biz çaresiz değiliz, ancak insanlara saygımız var. Yoksa bu kişileri bir gün içimizde tutmayız. Bu kuru kalabalığı veya ipe sapa gelmez kişilikleri ne yapacağız. Yoldaşlara inandık, başımızı koyduk ve çalışıyoruz. Elimizden gelen budur. Ben bunu yapabiliyorum. Bende biten budur. Beğenmiyorsanız, gidin beğendiğiniz yerde kendinize yer ve yaşam arayın. Ölçülerinize göre yer, ölçülerinize göre yaşam yoksa ben ne yapayım. Bütün bunları çok açıkladım, yaşayıp yaşamayacağımı halen bu mücadele ile belirlemeye çalışıyorum. Kendimi sizin gibi yaşatabileceğime inanmıyorum. Bunları çok açıkladık. Kabul edilebilir bir yaşamı açıklığa kavuşturmak istedik. Bunu bilincimizle ve savaşımızla kazanmayı denemeye çalışıyoruz. Sonsuz inanç ve çaba sahibi olmak zorundayız Kimin yaşamı, neyin yaşamı, neyin savaşı olduğu belli olmayan, ölçüsü belli olmayan bir biçimde, bir de “PKK’nin imkanları var, istediğin gibi yaşa” gibi bir durum yok. Bu yaklaşımlar çok sakıncalıdır. Büyük bir namus meselesi, büyük bir insanlık meselesi, büyük bir şeref meselesi ve büyük bir yaşam meselesi nedeniyle biz bu kadar dayanıyoruz. Sizde hiç vicdan yok. Çok zorunlu ve mutlak bazı nedenleri, esasları olmasa, biz bir saat bile böyle yaşayamayız. Büyük bir insanlık kavgası, insan olma kavgamız olmasa, çok büyük bir haksızlıkla karşı karşıya olmasak, biz buna dayanamayız. Ama bu sizin umurunuzda bile değil. Şeref, mutlak hak aramak, bunun için mutlak bir çareyi, bir direnme imkanını yakalamak gibi şeyleri hiç düşünmüyorsunuz. “PKK’nin olanakları, keyfime göre bir imkanı var mı?” diyerek gözü karaca bunlara takılıyorsunuz. Ben bile bunlara cesaret edemiyorum. Benim gücüm bile yetmiyor, sizin gücünüz nasıl yetecek? Bir gerçekliğimiz var, katliamdan geçiyor. Bir halkımız var, insanlık dışında bırakılmış. Kim bunları göz ardı edebilir? Gerçek buysa saygılı olacaksınız ve o zaman namus, onur, diye bir kavramdan da bahsedeceksiniz. Çok sınırlı da olsa imkan yaratmayı, büyük bir arzuyla ve önemli bir gelişme gibi görerek yaşama gireceksiniz. Hele hele önemli bir gelişme imkanı yakaladınız mı dünyalar sizin olmalı. Çünkü orada yaşamın imkanı ortaya çıkıyor, büyük haksızlığa bir darbe vuruluyor, bir şeref elde ediliyor. Şimdi bunlarda yaşam bulunabilir. Başka türlü yaşanılmaz. Haddini bilmeyenlerin, ölçüsü olmayanların yaşamını ben ne yapacağım. Direnmesini bilmeyenlerin yaşamını, kişiliğini ne yapacağım. Terbiye, öncelikle haddini bilme ve ölçülerini tutturma ile başlar Siz ısrarla, bizim olmazsa olmaz kabilinde bazı gerçeklerimizi görmek istemiyorsunuz. Çünkü zorunuza gidiyor. Çünkü ölçülerinize sığmıyor. O zaman bu da, siz başka yolun yolcususunuz demektir ve bizimle yürüyemezsiniz. Şimdiye dek yürüyüşünüz neden bu kadar sakat? Bu halk adına ben de bir çabanın sahibiyim. Bu mücadeleye milim kadar zarar veriyor muyum? Onun için gerekli olan her türlü çabayı kusursuz denilecek kadar duyarlılıkla yerine getirmiyor muyum? Esas olan bu değil midir? Bir defa bunu kendinize yedirecek ve vazgeçilmez bir yaşam ilkesi olarak öğreneceksiniz. Terbiye, öncelikle haddini bilme ve ölçülerini tutturma ile başlar. Varsa bir beyniniz, yüreğiniz bu temelde müthiş kullanacaksınız. Bu yaşa gelmişiz, halen size diyorum ki, karşınızda çok yakıcı sorunlar var. Değil sizin gibi yaşamak, nefes bile alamıyorum. Tabii biz sorumluyuz. Biz, sizin gibi, kendi kendini kandıran yaşama giremeyiz. Yaşattığı mı, yoksa öldürdüğü mü; kazandırdığı mı, yoksa kayıp mı ettirdiği belli olmayan bir tarzı biz affedemeyiz. Bütün bunları biz kendimize yakıştıramayız. Ama size göre her şey mümkündür. Tarzınızda sonuna kadar başarısızlık var. Sanki bir soğuk su içmiş gibi bu sorunun üzerinden atlıyorsunuz. Siyasi yalancılık, neredeyse kişiliklerinizde meslek haline gelmiş. Çok tehlikeli askeri bir konuya kafa yormuyorsunuz, ama elinize silah almışsınız, bu dehşet verici bir şey. Bununla yaşayamazsınız. Bir soruna doğru dürüst kafa yormuyor, ama komutanlık yapacağınızı sanıyorsunuz, bunu bırakacaksınız. Bunun için size büyük bir duyarlılıkla eğitim savaşımını dayattık. Ülkede bir sürü kişi için “Zafere inancı yok” deniliyor. Aşınmış, keyfi yaşamak istiyormuş! İnsan şunu sormadan edemiyor, bu tiplerin inancı yoksa ve bir de yiyip içiyorlarsa o zaman bunları ne yapacağız. Toplum içinde en onursuzca yaşayanlar dahi bunlar kadar olabilir mi? Onlar bile hayatın acımasızlığından dolayı bu şekilde yaşarlar. Yaşamaya değer bir fırsat yakaladılar mı müthiş bir duyarlılıkla doğrusunu seçerler. Ama bizdekilerin rahatı yerinde. Yiyor, içiyor ve “Umudum yok, inancım yok” diyor. Bir de iyi niyetliler, sözümona yöneticiler var. Durumu böyle olanları ne yapacaksınız? Derhal mahkum edin, eğer bu durumlarını halledemiyorsanız kovun. Fitne-fesadı ve inançsızlığı tutturmuşsunuz. İşiniz gücünüz, muğlaklığı, bozgunculuğu geliştirmek. Bunu neyle izah edeceksiniz. Adamı yirmi dört saat içinde ya ıslah edeceksiniz ya da kovacaksınız. Yıllardır bana bunları dayatıyorsunuz. Bunlar affedilmez yaklaşımlardır. Bunu yapmaya hakkınız yok. Bazı şeyler var ki, anbean halledilmek zorundadır. Bizimle habire bol bol, ucuz ucuz konuşuyorlar. İnsan hayret ediyor. Ben olsam, bu söylediklerinizin bir kelimesini bile söylemeye cesaret edemem. Öyle konuşacağıma işimi yaparım, savaşırım, eğer başaramıyorsam da bu işten vazgeçerim. Yıllardır görevlerin başında oturuyorlar, yanı başlarında her türlü bozguncu, kaçkın, inançsız adam çıkıyor, ama kendilerini bundan sorumlu görmek istemiyorlar. Ve tahrik edercesine hepsini bana dayatıyorlar. Çoğunuz bunu yapmadınız mı? Peki bu doğru mudur? Kim size bu alışkanlığı verdi? Bunun PKK’yle ne ilgisi var? PKK’nin kutsal değerleriyle, büyük şehitleriyle, çok büyük direnen, doğru sözlü, özlü olanların çabalarıyla ne ilgisi var? Bunları halletmek zor mudur? Fakat halledemiyorsunuz. Bu kişiliğinizi nasıl kabul ediyorsunuz? Kavga yapacaksınız. Bizim yaşam dilimiz kavga dilidir. İçimizde kavga, dışımızda kavga, doğayla kavga. Kısaca, amaca ulaşmak için ne gerekiyorsa onun için kavga. Başka türlü yaşamın yolu, başarının yolu var mıdır? Kendi kendinizi terbiye etmek ve bazı yüce değerlere göre yaşamak çok mu zordur? Bu soruya cevap verin. Gerçekten yaşamak istiyor musunuz? Parti tarzıyla yaşamak istiyor musunuz? Gerçekten ülkeye bir başarı için yürümek istiyor musunuz? Buna hazır mısınız? Ölçüp biçtiniz mi, emin misiniz? Özgürlük kavgasında iddiası olanların eline eşsiz fırsatlar verdik. Ancak ortada özgürlük diye bir sorununuz yoksa, her şey elinizden alınmış olmasına rağmen buna karşı çok büyük öfkesi olmayan bir kişilikseniz, tabii ki bela olursunuz. Ben, herkes olağanüstü partili olur demiyorum. Ama mutlaka bir yerlerden bu parti davasına en üst düzeyde bağlı olanlar ortaya çıkar ve bunlar güçlüdür, bunlar işini yürütmeyi bilir. Ve bunların karşısında kimse duramaz. Örneğin ben kendimi böyle görüyorum. Parti davasını hiçbir zaman düşürmedim, hiçbir zaman başarısızlığa uğratmadım. Her koşul altında bunu yaptım. Ne idüğü belirsiz, çizgiyle bir ilgisi olmayan, gerçeklerimizle bağını tamamen koparmış, yüreksiz, beyinsiz, ama kendini her şeyin sahibi sanan birçok kişilik ortaya çıkmış. Bu kişilikler inançsızlığı da yayıyor, bozgunculuğu da, ama gözü de her şeyde. Bazı konular var, bıçak kadar keskin olmayı gerektirir, çözümün anı anına dayatılmasını emreder. Aksi halde yaşam elden gider. Garip bir şey, yıllardır sizi böyle yaşatmamıza alışmışsınız, adeta bu tarz yaşamaya bayılıyorsunuz. Ama ben yaşamı sizin gibi ele almıyorum. Siz, yaşamı hafif ele alıyorsunuz, değersiz ele alıyorsunuz. Bunlar çok yanılgılı yaklaşımlardır. Biz yaşamı asla böyle ele almıyoruz. Bu kadar genç yaştasınız, ancak enerjinizi henüz doğru bir kanala akıtamadınız. Yıllardır bir kadro sorununu çözmeye çalışıyoruz. Bu kadrolaşmanın canına okumak için, neredeyse her gün ipe sapa gelmez bütün dayatmalar bu kişiliğinizden çıkıyor. Size ne kadar imkan sunuyorsak, o kadar kendinizi kaybediyorsunuz. “Ben neydim, demek ki ben çok önemliydim, çok büyüdüm” diyerek, merkez tanımıyor, yönetim tanımıyor, hep “ben” diyorsunuz. Bütün bunları söylediniz de ne oldu? Halbuki güç, birlik olmaktan doğar. En basitinden güçlü birleşenler güç olurlar. Bunu bile büyük bir anlayışsızlıkla boşa çıkarıyor, yine “Ben en güçlüsüyüm” diyorsunuz. Bu, düzendeki o korkunç bencillik değil midir? Toplumun aleyhine çalışan en çılgın tipler, bu faşist düzende ortaya çıkmadı mı? Bizim içimizdeki yansıması da bu olmuyor mu? Benliğini parti çizgi içinde, parti iradesi içinde eritmeyenler, tam tersine kendisini ısrarla buna dayatanlar, içimizdeki en sakıncalı tipleri temsil ediyorlar. Marifetleri, durumları ne olursa olsun -geri olsun, ileri olsun, bilinçli olsun, bilinçsiz olsun, iyi niyetli veya art niyetli olsun- bunlar en tehlikelisidirler. Ve bir de kendilerini uyanık sayıyorlar, hallerinden razılar. Peki, parti bu halden razı mıdır, parti iradesi mevcut durumdan razı mıdır? Elbette razı değil. Peki sizler buna nasıl razı oluyorsunuz? Kendi kendinize karar vermiş, öyle uygun görüyorsunuz. İşte parti kadrosu olamama budur. Zaten bu noktada bunlarda vicdan, yürek gibi bir şey de yok. Çalışmalar bizden nasıl bir ilerleme istiyor, gelişmeler nasıl bir tempoyu dayatıyor, bunlar da umurunda değil. Bunlar, “Canım böyle istiyor” diyerek, parti iradesini felç etmektedirler. Parti’nin kolektif iradesi olmadan hiçbir başarı olmaz Sonuçta bütün bunlar sizi ne askerileştirir, ne siyasileştirir. Bazı şeyler var ki, öncelikle onu yenme gücünü göstermelisiniz. Bunların en başta geleni de, kendini parti iradesiyle bütünleştirmek, ona ulaşıncaya kadar bıkıp usanmadan kendini eğitmek ve yeterli kılmaktır. Bu iyi bir şeydir. Zaten birey olarak sizin iradeniz çoğunlukla felç olmuş durumda. İradenizin fazla bir keskinliği yok, bireysel olarak da varacağınız, aşacağınız bir şey yok. Çünkü zavallısınız, bunun için de ezilirsiniz. Yapabileceğiniz en hayırlı iş, iradenizi parti iradesiyle, genel iradeyle birleştirmektir. Ve bundan güç alarak büyük bir duyarlılıkla, inisiyatifle kendini güçlendirerek yeniden yapılandırmak, kendinizi dönüştürerek tekrar yaşama ve savaşa çekmektir. Bundan başka çaremiz de yoktur. Dünyayı bize verseler, biz devrim yapamayız. Devrimi bizim irademiz yapacaktır. Partinin iradesi devrimi belirleyecektir. Parti’nin kolektif iradesi olmadan hiçbir başarı olmaz. Her devrim, irade büyüklüğünü gösteren bir avuç insanın işidir. Devrim sonuna kadar iddialı olan, sonuna kadar yürüyebilen ve yaratabilenlerin eseridir. Yıllardır kendinizi de, bizi de yanlış ölçülerde uğraştırıyorsunuz. Size göre neredeyse her şey benden sorulmalı. Bütün başarıları benden bekliyorsunuz. Oysa hemen hepinizin benden daha fazla imkanları var, zemini, zamanı benimkinden daha uygun. Ama özde, bir başarıya ne kadar göz dikmişsiniz? Bunun büyük yüreğine ne kadar kendinizi yatırmışsınız? Ülkeye gideceksiniz, ama konuşmayı beceremeyeceksiniz, bir toplantı, bir durum değerlendirmesi yapmayı, bir göreve anlam vermeyi bilemeyeceksiniz. O zaman bu kişiliği ne yapacaksınız? Kendinizi eğitemediyseniz, bunun sorumlusu kim? Anlamamak, yaklaşmayı bilmemek sizin suçunuz. Biz burada her şeyi netleştirdiğimize inanıyoruz. “Beni çarpıttılar, önüme engeller çıktı” diyorsunuz, ancak bütün bunlar yalan. Bir parti kadrosunu çizgi temelinde kimse yanıltamaz. Kimsenin buna gücü de yetmez, böyle bir görevi de yoktur. Kimsenin kimseyi yanıltma görevi, taktikten, çizgiden düşürme yetkisi yoktur. Tüm karargahlar bir tarz icat etmiş, kadroyu boşa çıkarıyorlarmış. Eğer kadro gerçekten kadroysa o merkezi altını üstüne getirerek yola sokar. Karşısında bir yönetim varsa onun da hesabını görebilir. Ya yola getirir ya da tasfiye eder ve doğrusunu kurar. Bütün bunlar doğru kadro ölçülerine sahip olmakla mümkündür. Şimdiye kadar siz böyle yaptınız mı? Bir sorunun üzerine gitmeyi beceremiyorsunuz. Sorunun içine girseniz, belki de sorunu daha çok içinden çıkılmaz bir hale getirirsiniz. Ve bu durumunuz hiç de umurunuzda değil. Böyle yaklaşım, böyle girişim olmaz. Benim yürüyüşümde değer üretme süreklidir PKK olayında ne üstte, ne altta zorlama yoktur. PKK olayında doğrular uğruna her zaman büyük savaş olmuştur ve bu kanıtlanmıştır. PKK, bütün zorluklara karşı sınanmıştır. Bir taktiğin büyük başarısı sadece bir zevktir, bir arzu büyüklüğüdür, insanı büyük yapan bir çabadır. Neden bundan kaçınılıyor? Siz bu dili, bu bedeni ne zaman çalıştıracaksınız? Hayret ettiğim nokta şu, binlercesi bir arada, ancak en basit bir soruna dahi anlam veremiyorlar. Doğru bir gidişatı kararlaştıramıyor, birbirleriyle konuşmaya, gerektiği kadar kafa kafaya vermeye yanaşmıyorlar. Bol bol inanmadıkları şemalar, ucuz kararlar geliştiriyorlar. Ardından son derece bireyci ve bütün o kararları anlamsız kılan ne kadar davranış varsa sergileniyor -en başta komutan diye tabir edilen kişi bu kargaşaya öncülük ediyor- ondan sonra gel de bu işin içinden çık. Düzenlemeye zaten inanmıyor ve tehlikeli buluyorlar. Bireycilikleri için derin esaslı ilkeler dahilinde düzenlemeye gerek duymuyorlar. Çünkü yine bireysel hesaplar var. Sırf o basit bireyciliğin, güdülerin ve bir günü keyfince geçirmenin uğruna tarihle, bütün bu çabalarımızla oynanıyor. Aslında geçirilecek keyfi bir gün, keyfi bir an da yok, sadece kendilerini kandırıyorlar. Ama bunu yaparken bütün değerleri işlemez duruma getiriyorlar. Bu yapılanlar doğru mu? Hayır. Şimdiye kadar hep böyle yapmadınız mı? Evet. Peki neden? Susuyorsunuz, cevap yok. Sizin gidişatınıza, yürüyüşünüze, görevlerin üzerine gidişinize anlam veremiyorum. Ben de insanım. Ben de bu halk adına hareket ediyorum. Ama nereye gidiyorsam imkansızın peşindeyim. Hiçbir zaman sizin gibi hazır imkanlarla yürümedim. Hiçbir zaman bana görev belirlenmedi. Ancak hep yeniyle ve yaratıcı çabayla uğraşıyorum. Yürüyüşüm hep bu temeldedir ve hiçbir zaman çaba sarf etmekten bıkmadım, hiçbir engele takılıp kalmadım. Benim yürüyüşümde değer üretme süreklidir. Adam hiçbir şey yapmamış, canından sıkılıyor, ülkesi, halkı ve örgütü için ciddi hiçbir değer kazanması da yok, kendi kendini yaratma şurada kalsın, var olanı da bozuyor ve bunu da sorun yaparak bize dayatıyor. Ve biz de yutuyoruz! Şimdi saflarımız böyleleriyle dolu. Akıllı ve dürüst arkadaşlarımız ise, “Fark edemedim, güç yetiremedim, uzlaştım” diyorlar. Onlar da varlığı yokluğu belli olmadan yaşayıp, savaşıp gidecekler. Bunları tamamen yanlış buluyorum, bizimle, bizim yürüyüşümüzle hiçbir ilgisi yok. Bu iş para pulla ya da rica minnetle olsaydı, biz bu yöntemleri de denerdik, ama bunlarla olmaz. Bu dava bu tutumla kazanılmaz, hatta adımı bile atılmaz. Bireysel önyargılarla, farklı taleplerle, kendi benliği için bir şey istemekle bu dava yürümez. Bu dava, ancak geliştirmek istediğimiz çerçevede yürüyebilir. Bu dava, “Ben bütün halkımı kazanıyorum, bütün partimi kazanıyorum, bütün halkım benimdir, bütün partim benimdir, ben bütünüyle partininim, halkınım” tutumuyla yürür, yoksa “Bu kadar verdim, bu kadar istiyorum” hesabıyla değil. Şimdi bütün komuta ve yönetim yapılarımız böyledir, “Neler verdim, neler almak istiyorum” hesabındadırlar. Ben bu yaşa geldim, bu kadar çaba sahibiyim, ama benlik anlamında talep edilecek hiçbir şeyimin olduğuna inanmıyorum. Kaldı ki anlayışım şu: Ben bütünüyle partinin ve halkınım, halk da benimdir. Benim bunun dışında bir yaklaşımım olamaz. Bir de kendi anlayışınıza bakın: Bin bir türlü fitne fesat hesabı; “Örgüt bana ne verecek, hangi rütbeyi verecek, halk beni nasıl eller üstünde tutacak, beni nasıl yaşatacak” veya “Ben kendimi nasıl yaşatacağım” hesapları. Bunların hepsi yanlış. Basit bir eylem yapmış, bunun karşılığında birçok talep ileri sürüyor, “Rütbem artsın, keyfim artsın, kimse bana yaklaşmasın” diyorsunuz. Bu taleplerin hepsi yanlış, ama sizde var. Bunların hepsi bizim parti tarzımızı bozuyor. Fakat herkes bu konuda neredeyse birbiriyle yarıştı. Hele bazıları, en üst düzeyde dahil, çılgınca yarıştılar. Yapıdan bazıları umduğunu bulamayınca kaçıyor. Sözümona hakkı var, hakkına dayanan talebi var ve onu bulamayınca kaçıyor. Bu durumlar doğru partileşmeyi egemen kılmamaktan kaynaklanıyor. Benim de bir tarzım var, bana inananlar ve benimle yürekte bir olanlar kaçmaz. Yaptığınız bütün yanlış hesaplar, Önderlik duvarına çarpıyor Bütün bunlar açıktır. Uydurduğunuz bazı tarzları artık terk etmelisiniz. Eğer başarmak mümkünse parti tarzına gelmekle mümkündür. İçimizde ajan olabilir, iflah olmaz kişilikler olabilir. Biz, onları da görebiliriz. PKK’yi bu kadar boz bulanık, yine komutayı böyle başı boş kişiliklerle dolu yürütmenin anlamı yoktur. Bu kişilikler PKK’nin temel kişilik özelliklerine göre değilse ne diye komutan olsun? Ölçüleri uygun değilse, biz bunları ne diye taşıyoruz? Ya kendilerini uygun hale getirir yürürler ya da biz bunları kabul etmeyiz. Bunları kabul etmeye mahkum muyuz, bunlara boyun eğmek zorunda mıyız, bu kadar güçsüz müyüz? Değiliz, ama işte bu tarzı siz icat ediyorsunuz. Böylelikle bilerek veya bilmeyerek önümüze en büyük zorlukları siz çıkarıyorsunuz. Partiden anlayan bazı kişiler bunun savaşımını vermeliydi, ancak basit bencillikleri yüzünden vermediler. Her zaman söylerim, “Yanlış hesap Bağdat’tan döner.” Yaptığınız bütün yanlış hesaplar, Önderlik duvarına çarpıyor, partinin gerçeğine çarpıyor ve geri dönüyor. Demek ki, on yıl daha dayatsanız da bu hesaplar geri dönecek. Doğrusu budur. Bu hesapları anında bırakacaksınız, bıraktıracaksınız. Birçok kalantor gibi kişilik, örgütün şurasına burasına yığılmış. Biz bunlara mahkum değiliz. Biz bunları içimizde tutamayız. Bunlar inançsızdır, hiçbir gelişmeden haberleri yoktur, kimseye saygıları yoktur. Bu bireysel talepçiler, insanlarımızın başına bela olup görevin kutsallığının farkında olmayanlardır. Bireysel yaşam peşindedirler. Örgüt kendilerine tam uygun olmadığından, örgütü kendilerine uygun hale getirmek için yıkıyorlar. Bireysel yaşam hesapları hayata geçecekmiş! Bu kişilik büyük suçludur. Bu tutumlar karşısında ilk yapılması gereken iş, bu planlarını yerle bir etmektir. Sizde yürek yok mu? Sizde örgüt davasına inanç yok mu? Görevli olmanızın en temel vazgeçilmez birinci şartı, gecenizi gündüzünüzü bu temelde bir örgüt uğraşısına vermektir. Nerede bir yetersizlik varsa üzerine gideceksiniz. “Tarzı tutturma” derseniz, onu da düşünüp hazırlayacaksınız. Biz, bu insanların iflah olmayacağına inanmıyoruz. Düşmanın bir deyimi vardır, “Bu halk adam olmaz” der. Biz bunu kabul etmiyoruz. Biz bal gibi adam oluruz. Bütün işlerimizi doğru yapabiliriz. Kendimiz buna yeterli olabiliriz. Bu, devrimcilerin dilidir, bizim dilimizdir. Bu, bizim tarzımız ve gerçeğimizdir. Düşmanın dilini ve tarzını bırakacaksınız. O, “Adam olmazlık, yetmezlik, beceremezlik, hep yenilmek” gibi düşüncelerinin hepsi düşmanın dayatmasıdır. Şimdi “Çalışma zorluğu, bir alanın zorluğu var” diyeceksiniz, ancak bizim bütün süreçlerimiz böyle geçmiştir. Kimse bize bir süreci rahat başaracaksınız dememiştir. En güvendiğimiz dostlar da dahil olmak üzere herkes en inanılmaz zorlukları karşımıza çıkarmıştır. Hatta sizler bile bize, bütün süreçlerde zorlukları artırmaktan başka bir şey sunmadınız. Ama buna rağmen gerçekten yürüdük ve gerçekten başardık. Parti tarihini düşünün, kimler kimlere ne kadar yardımcı oldu. Kimler bu işleri büyük bir ısrarla geliştirdi. Bütün dostlukları da biliyorum, hepsi çıkar peşindeydiler. Hepsi, bir vermeden on almak istiyorlardı. Ama bunlara rağmen işleri ilerlettik. Bizim tarzımız budur. Bizde hiçbir zaman sınırlı bir engel karşısında daralma olmamıştır. Oysa siz hazır imkanları, hazır ortamları bile değerlendiremiyor, sınırlı bir tedbiri bile geliştiremiyorsunuz. “Her şey hazır gelsin” diyorsunuz. Neredeyse sahte bir zaferi benden hazır bekleme havası içindesiniz. “Bu adam zaferi de getirecek” diyorsunuz. İnsaf edin! İnsanlar, dogmalara ve mucizelere inanırlar, ancak inananlar bile büyük savaşırlar. Bizimkiler ise hiçbir şey yapmadan, sözümona böyle zaferleri bekliyorlar. Bu bir moda haline gelmiş. Bütün bunlar anlaşılırdır ve sanıyorum çok iyi anladınız. Anlamadıysanız, anlama işini mutlaka tamamlamanız gerekiyor. Yola çıkacaksanız, yola böyle çıkmak gerekiyor. Başka türlü bu canınıza yazık olur. Kendinizi bu anlamda kararlaştıramadıysanız çok yazık. Bu canlarınız boşa gidecek ve bunun sorumlusu da ben değilim. Her koşul altında görev gerçeğine bağlı kaldım. Bu ortadadır. Hiçbir yere gücüm yetmiyorsa, gücüm kendi kişiliğime yeter. Hiç olmazsa kendi kişiliğimi olumsuzluklara malzeme yapmam, kişiliğimi savunurum. Terbiye, gerçek parti ölçüleriyle hareket etme budur. Sizi bunun dışında hiçbir şey iflah etmez. Öyle bir ortama, öyle bir mücadele sürecine giriyorsunuz ki, bu halinizle perişan olacaksınız. Bazı inançlarınız, bazı umutlarınız var, bunların hepsi başınıza yıkılacak ve kötürüm kalacaksınız. Başarısız kalan insanın değeri olmaz. Bir başarısızlık, iki başarısızlık derken kendiniz için yaşamı anlamsız hale getirirsiniz. Zaten bunu yoğunca yaşıyorsunuz. Biz sonsuz inanç adamı ve sonsuz çaba sahibi olmak zorundayız Bu bir kader değil, sizin tarzınızın bir sonucudur. Hiçbir zaman insanlarla alay etmem ve küçük görmek istemem. Ama siz, ısrarla bir çerçeveye oturmamakla, titiz olmamakla, büyük hassasiyet içinde olmamakla alaycı konumunuzu kendiniz ortaya çıkarıyorsunuz. Bu aşamadan sonra kendimizi sıradan, şahsiyetsiz bir kişilik olarak dillere düşüremeyiz ve bu güne kadar düşürmedik. Ama sizin bu halinizle PKK’nin en kişiliksiz, en alay edilecek, en kötü durumlara düşecek bir parti haline gelmesi işten bile değildir. Neden? Yine bu tarzınız yüzünden, yine bu temsil durumunuzun yetersizliğinden. Bana istediğiniz kadar dayatmalarda bulunsanız da, ülkemiz ve halkımızın içinde bulunduğu bu aşamadan sonra ortaya çıkardığınız her tür yetmeyen, olumsuz, amaca cevap vermeyen gelişmeleri kabul edemem, onaylamam. PKK’nin her şart altında kesinlikle saygı duyulması gereken bazı değerleri vardır. Kimse bizden bu değerlerden taviz vermemizi bekleyemez. Şehitlerimiz var, kişilikleri emredici bir komutadır ve gerekleri yerine getirilecektir. Halkımızın beklentileri vardır, halkımızın insanlık yerine konulması gerektiğine dair sözümüz vardır ve bunların gerekleri yapılacaktır. Bunun önünde hiçbir engelinizi, hiçbir yetmezliğinizi de kabul edemem. Biz insana güveniriz, insanı esas alırız. Bize göre insan başarır. İnsanın, doğru yola girdikten sonra yapamayacağı hiçbir şey olamaz. Bunun için bu çarpık yürüyüşünüzü kabul edemem, anlam veremem, onay da veremem. Burada aramızda bir savaş var. Burada dönüşmesi gereken ben ve parti değil, sizsiniz. Biz sonsuz inanç adamı ve sonsuz çaba sahibi olmak zorundayız. Bunlar PKK’yi PKK yapan veya bizi hedeflerimiz konusunda başarıya götürecek olan esas kişilik özelliklerimizdir. Örneğin ben en zor koşullarda bile öyleyim. Benim için de bu şartlar geçerlidir. Neden siz de öyle olmayacaksınız? Esas eleştiri gerçeği budur. Eleştiri gerçeği bu noktada bu sonuca ulaşmanın silahıdır. Bu noktayı tutturuncaya kadar eleştirileceksiniz. Eleştiriden kurtulmak için bu kişiliğe ulaşmak gerekir. Söylediğim çalışma tarzına, çalışma kişiliğine, başarı kişiliğine ulaşmayıncaya kadar eleştiri okları bir an bile alnınızdan eksik edilemez. Bu oklar çalışmayan ve başarmayan her yerinize, her tarafınıza saplanacak. Bunlardan mezara kadar da kurtulamazsınız. Her şeyden önce PKK’deki ciddiyeti anlamak zorundasınız. Bu ciddiyet, eleştiri ciddiyetidir. PKK tarihine bakın, her şeyi eleştiri temelindedir. Yani eleştiri amansızdır ve ölüme kadardır. Ölümüne kadardır, mezarda da devam ediyor. Belirttiğimiz ölçüleri bunun için koyduk. Bu ölçülere ulaşıncaya kadar PKK’de amansız bir eleştiri tufanı altındasınız. Gücünüzü yetirinceye kadar gözünüzü bile açamazsınız. Bu neden gereklidir? Çünkü başka çare yok da ondan. Herkes kurtuluş bekliyor. Çok konuşuyorsunuz, bir şeyleri çok istiyorsunuz ve buna ulaşmak da mümkündür. Özlemleriniz, hayalleriniz var, bunlar da ancak bu kişiliğe ulaşmakla gerçekleşir. Başka hiçbir şey bizi tatmin etmez, bizi doyurmaz. Saflarımız beyni ve yüreğiyle katılımı esas alanların yeridir Büyük bir kavga kişiliğine ulaşmak gerekir. Kavga kişiliği de öyle sizin sandığınız gibi değil, çok iyi eleştiren ve çok iyi yapabilendir. Nereden gelirsek gelelim, ne kadar yoldan çıkmış olursak olalım, burayı yakalayacağız. Bunu her yerde temsil edecek gücü hemen herkese karşı göstereceğiz. Aksi halde bütün bu çabalarınız sonuç vermeyecek ve ömrünüz gerçekten boşa gidecektir. Kapasiteli olmayı, gidilen her yerde görev adamı olmayı sağlayıncaya kadar bu çabalarımız sürecektir. Bunun dışında bizim başka bir sorunumuz yok. Başka türlü yapamayız, müdahale edemeyiz. Başka türlü bir günlük bile idareniz mümkün değil. Biraz daha gevşetsek, bıraksak gene her tarafta inançsızlar, dolayısıyla aşağılık tipler, hainler diz boyu olup gider ve hiçbiriniz de bu tehlikenin altından kurtulamazsınız. Bu iyi bir şey midir veya sizi bitirmez mi? Onun için diyorum ki, en büyük mücadele parti tarzında hem netleşme hem de onu herkese karşı, her görev için başarıyla yürüyecek kadar kendinde kesinleştirme, kararlaştırmadır. Böyle bir kişiliği her konumda sağlam tutma ve yürütmedir. Son dönemlerde yapılanlar, bunu çarpıtma, saptırma, parçalama ve bunun yerine herkesin kendine göre kişiliğini parti adına dayatmasıdır. Hep bu kişiliklerini dayatmayı bekliyorlar. En büyük tehlike budur. size tehlikeyi çok açık gösteriyorum. Siz sözümona keyfi iradenizle yaşamaya çalışırken, farkında olmadığınız örgütten, mevziden, dolayısıyla güçten düşme hesaplarınızı alt-üst eder. Gidecek hiçbir yeriniz yok. Şu anda örgütle, yürüttüğümüz politikayla ayakta duruyorsunuz. Ancak bunu anlamamak ve sonuç çıkarmamak sizin hoşunuza gidiyor. Bunun üzerinde yanlış hesaplar yapmak, bu yaşamın kendiliğinden bir yaşammış gibi üzerine dayanmak neredeyse hepinizin rahatlıkla kendine kabul ettirdiği en gafil, dolayısıyla en tehlikeli sonuçlara götüren özelliğinizdir. Çok fazlasıyla bencil, bireyci ölçülerle saflara geldiniz ve halen ısrarlarınız var. Aslında kolektif bir yaşama da fazla inandığınızı sanmıyorum, çünkü ona da öfkelisiniz. Bu, birbirinize yaklaşımlarınızdan bellidir. Kimin kime ne yapmak istediği belli değil. Kimin kimi yoldaş mı, yoksa rakip mi olarak gördüğü belli değil. Kimin kimi ne kadar kendine gerekli gördüğü, ne kadar dava arkadaşı olarak görmek istediği belli değil. Bununla hiçbir yere varılır mı? Bu yaklaşımlarınız almış başını yürümüş. Bu en ilkel bencilliktir. Düzenin son dönemlerde tahrik ettiği kişiliklerin “özgürlük” dedikleri olay budur. Zaten kişiliğinizin tarihi temeli de, halkı esas alması da yok. Ve burada büyük bir çıkmaz içindesiniz. PKK’lileşmek iradeye sonsuz çaba, özgürlük ve başarı imkanı vermek demektir Ben şu sözlerinizi hiçbir gerekçeyle kabul edemiyorum: “Biz çaresiziz, biz bitiğiz, biz bu noktada iddialı olamayız, büyük bir dönüşüme kalkamayız.” Biz bunu kendimize, partimize, halkımıza büyük bir saygısızlık ve bütün tehlikelerin en büyük kaynağı olarak görüyoruz. En tehlikeli tutum budur. “Benden bu kadar, ben ancak böyle olabilirim” demek, en büyük düşmandır. Bütün gelişmeleri durduran en büyük tutuculuk özelliğidir. Bu her şeyi durdurmadır. Ve ısrarla takıldığınız noktalar burasıdır. PKK’lileşmek, bu anlayışların dışına çıkmak demektir. PKK’lileşmek, bu durumu bir kader gibi görmek değil, onu paramparça ederek iradeye sonsuz çaba, özgürlük ve başarı imkanı vermek demektir. PKK, PKK Önderliği budur. Bu düzeyi yakalayamazsanız, size bir kurbanlık koyun olmaktan öteye bir şans tanımak mümkün değildir. Bu kişiliklerinizle hiçbir yere varamazsınız. Onun için hesabınızı sağlam yapın ki, bizi bu vicdan azabından kurtarasınız. Ben kendime artık acımıyorum. Çünkü kendimi çalıştırıyorum, yaşatıyorum. Ben size acıyorum, çünkü kendinizi çalıştıramıyor, engelleri aşamıyorsunuz. Şimdi sizi ne yapacağım? Düzende sıradan bir vatandaş olarak kalsaydınız bir işe yarardınız veya çoğunuzun hiç olmazsa kendinizi kurtaracak bir işi olurdu. Devrime kalktınız, ama onun kişiliğine cevap veremediniz. Savaşa kalktınız, ama onun hiçbir sorununa kendinizi yatıracak gücü ortaya koyamadınız. Benden de tam bu noktada adeta oyun bekliyorsunuz, icat bekliyorsunuz, uydurmalar bekliyorsunuz. “Ne olacak, böyle de idare ederim” diyorsunuz. Siz çılgın mısınız? Savaşa kalkan, özgürlüğe kalkan hiç bu durumda bunları söyler mi? Benim ıstırabım tam da bu noktadadır. Böyle bir idare ediş tarzına kendimi yatırmam. Bunları bu haliyle idare edeyim demem, herhalde kendime yapacağım en büyük kötülük olurdu. Sizi neden böyle kabul edeyim? Ya siz çekip gideceksiniz ya ben sizin tüm bu özelliklerinize karşı sonuna kadar mücadele edeceğim. Artık bu işkence bitmeli. Çünkü böyle devrime kalkan hiçbir el başarıya ulaşamaz. Çok sahte bir komuta, çok sahte bir yönetimi yıllardır bana dayatıyorsunuz. Size bu uydurmalarınızı bırakın diyorum. Siz ise bunu gururunuza yediremiyorsunuz. Bu daha da kötüdür. Gururun varsa, onu doğru tarzda göster. Ben illa zafer, destan peşinde değilim. Kimse sizden de böyle bir şey istemiyor. Ancak sallantılı, ikircikli, ecinni gibi bir durumu da kabul edemem. En sıradan görevler var, onlara bile bu kadar terslikle yaklaşırsanız, sizi kabul edemeyiz. Özgücünüze dayanmayı ve çare olmayı bilin Biz yoldaşlar olarak birbirimizle, başarımızla sürekli gurur duymak isteriz. Ancak bu çok başarısız halinizle sizinle nasıl gurur duyacağız? Örneğin ben bizzat böyle olmak istiyorum. Benim yaşamım halkın ve siz bütün partililerin de gururudur, güvencesidir, cesaretidir. Peki siz niye bunu gösteremiyorsunuz? Yiğitlik, çevresi için gurur, başarı ve cesaret kaynağı olmak değil midir? Kendinizi başka sahte ölçülerle nasıl yutturacaksınız? Zorlamalarla, oyunlarla kendini yutturmayı denemek düzenin yaptıkları değil midir? Bütün düzen politikacılığı, düzenin köşe dönmeciliği bu değil midir? Biz bunu kabul edebilir miyiz? Kaldı ki, bunları PKK içinde uygulamak mümkün müdür? PKK içinde bunları uygulamak, benim için en öldürücü yaklaşımdır. Demek ki bu noktada eleştiri yapmak kendini düzeltmektir. Ben bunun önünde ciddi engel görmüyorum. Engeller varsa da her an bu engelleri süpürelim. Böyle doğru bir noktaya ulaşmanızı kim engelliyor? Karşınızda kimse var mı? Varsa gösterin. Eğer bunları gerçekleştiremezseniz, o zaman siz bir ana kuzususunuz demektir. Bu halinizle hangi savaşın üzerine yürüyeceksiniz? Bu yürekle, bu beyinle, düşman üzerine yürünemez. Şimdi ben tek başıma savaşıyorum, bu halinizle sizinle birlikte savaşmam. Onun için varsa bir çareniz, varsa bizimle bu çerçevede yürüyecek gücünüz, ortaya koyun. Gücünüzü açıkça, sıkılmadan ve aldatmadan ortaya koyun. Biz de kimlerle birlikte yürüdüğümüzü bilelim. Tutabileceğiniz kadar bir sözünüz olsun. Sizden destan istemiyoruz, ama en basit bir işi de gidip bozmayı veya ona hakkını vermemeyi de normal görmüyoruz. Bu noktada ısrarla şu denilmek isteniyor: “Bırak böyle geçsin, bırak herkes bildiğini okusun.” Peki böyle olursa sonuç ne olur? Sonuç, hiç kimsenin birbirini iflah etmediği, en kötü, bozulmuş ve bitmiş bir PKK ortaya çıkar. Hangi yürek bunu kabul edebilir? Vicdan, yürek sorgulaması bu noktada olmalı. Böyle bir sonucun başa gelmesini nasıl önleyeceğiz? Kendini bu kadar saygısızlığa layık gören acaba ne durumda olur? Siz istiyorsunuz ki, zor günlerin içinde yığılıp boğulup gidelim. Veya tehlikeyi fark etmiyor, “Böyle günler bizden uzaktır” diyorsunuz. Bunlar doğru değil. Eğer tedbiri alınmazsa bu tehlikeli günler çok yakındır. Çok büyük bir dirençle karşılanmazsa, bu günler başınıza gelebilir. Sanki bu yalnız benim işim. Ben, sizi sağlam tutmaya; şerefinizi, onurunuzu hep ayakta tutmaya mecbur muyum? Tek başıma sizi nasıl ayakta tutacağım? Hatta bu zorlamanıza, bu yetmeyen kişiliklerinize ve hep bozmaya elverişli dayatmalarınıza rağmen bu işleri ben nasıl yürüteceğim? Ucuz bir ölüm sizden uzak olsun. Sürekli başarısız bir yaşam uzak olsun. Kendiniz için çare bulun. Gecenizi gündüzünüze katarak kolay ölmemenin, başarısız ve sefil yaşamamanın çaresini bulun. En başta gelen göreviniz budur. Çare yalnız bende bitmez, çare sizsiniz. Sahte hayallere, sahte güvene, sahte ilişkilere, sahte kişiliklere dayanmayın. Özgücünüze dayanmayı ve çare olmayı bilin. Bir savaş sürecine girmek ve birçok görevin üzerine yürümek istiyorsunuz. Ancak bu sıradan olmamalı. Burada en büyük silahınız örgütlenme gücünüz, örgütün iradesini temsil eden kadro gücünüzdür. Bunun dışındaki hiçbir silah sizi kurtarmaz. Kadro, partimizi temsil etme gücüdür. Kadro, savaşta, cephede, ülke içinde ve dışında temsil gücüdür, en büyük kurtarıcıdır. İnsanın sınırsız büyüme gücü vardır PKK Önderliği budur Ben şimdi şu sorunla karşı karşıyayım: Bana dayanarak yaşıyorsunuz. Ben kendime dayanamıyorum, siz nasıl bana dayanacaksınız? Düşünüyorum, bende ne bitiyorsa o kadar verdim diyorum. Kaldı ki yine elimden geleni de yapıyorum, ama buna güvenerek genç ömrünüzü yaşatamazsınız. Bana göre tam tersi olmalıdır. Şimdiye kadar size verilen fırsatlar az değil. Sizdeki yanlışlık, bunun farkında olmamak, hatta verilenleri yeterli görmemek ve daha fazlasını istemektir. Bu kişiliği patlatamazsanız, her şeyden önce kendinize saygısızlık edersiniz. Bana göre bu kişiliği henüz patlatamamışsınız. Kişiliğiniz kendi içinde zincirlenmiş, adeta çözümsüzlüğe mahkum edilmiş durumdadır. Bunu patlatmak istedik. Size verebileceğimiz en büyük güç budur. Buna karşı direnmeyin. Bana göre her tür düşmanı yenilgiye götürecek olan en büyük güç, insanın patlama gücü, savaşma gücü ve örgütlenme gücüdür. Bunu açığa çıkarırsak düşmanı yenebiliriz. Bunun dışında kim kime ne veriyorsa yanlıştır. Kim kime “Sen güçlüsün”, kim kime “Başka türlü güçlü olabilirsin”, “sen bana dayanarak ben sana dayanarak güç olabiliriz” diyorsa yanlıştır. Bu, aynı zamanda saygısızlıktır. Benim tecrübelerim şunu gösterdi: Biz, bu insanları biraz özgücüyle çalıştırarak buraya geldik. Bu halkı biraz özgücüne kavuşturarak bugüne getirdik. Ancak bana göre henüz özgücü değerlendirme çok sınırlı. Bir insanın sınırsız büyüme gücü vardır. Bir insan isterse kendisinde her şeyi bitirebilir. PKK Önderliği budur. PKK’nin devrimdeki zafer tarzı da budur. Kendinizi patlatmaktan, kendinizi başarıyı zorlayan ölçülere sahip kılmaktan çekinmeyin, korkmayın. Tutkunuz, iradeniz hep buna yürümeli. Bunun dışındaki şeyleri basit görün ve tenezzül etmeyin. Beni başarıya ve her tür çözüme götürmeyen bir kişiliği ben ne yapayım? Beni düşman karşısında bir oyuncak gibi bırakan ve her gün ucuz nedenlerle kaybeden bir kişiliği ben ne yapayım? Bizde yaşanan en temel sorunlar bunlardır. Burada sahte hayallere kapılmayalım. Ben halen kapılmıyorum. Ben büyük başardım, istediğimi tam yaptım diyor muyum? Kendimi abartıyor muyum? Hayır. Halen kendimi sınırsız hizmetle yaşatmak isteyen birisiyim. Ben emeğime dayanmadan yaşamak istiyor muyum? Başkalarının emeği üzerinde kendimi yaşatmak istiyor muyum? Hayır, bana en anlamlı gelen kendi çabalarımdır ve çabalarımın verdiği zevktir, tutkudur. Bunun dışında hiçbir şeye ilgi duymam, tenezzül bile etmem. Ama siz bütünüyle başkalarının emeği üzerinde, kendini çok abartarak yaşatmayı ustalık, kurnazlık sanıyorsunuz. Unutmayın ki, her türlü haramın, her türlü hırsızın yolu da budur. Kimin emeği üzerinde nasıl yaşadığınızın farkında bile değilsiniz. Ben kendi emeğimde, kendi emeğimin sonuçlarında ve bunu başkalarıyla doğru paylaşmada bu ilkeleri esas alırım, uydurmaları değil. Örgütün değerleri üzerinde hesap yaparak veya bunları hiçe sayarak, doğru kullanmasını bilmeyerek yaşanmaz. Bunun dışında siz, çok zavallı birileri durumundasınız. Bu halinizle ülkedeki vahşi savaşa dayanma imkanınız olamaz. PKK içinde yaşamaya dayanamazsınız. Sıkılmaya, tıkanmaya da hakkınız yok. Ben size çözümün böyle olduğunu söylüyorum. Dünya kadar yük omzumda olmasına rağmen, hiç sıkıldığımı söyledim mi? Hemen hemen her şey önümüzde bir engeldi, hiçbir zaman bundan şikayet ettim mi? Sizin önünüzdeki görevler sınırlı ve şikayet edilecek hiçbir yanı da yok. Altından kalkılamayacak hiçbir görev de önünüzde yoktur. Hepsi rahatlıkla üstesinden gelinebilecek görevlerdir. İşte bizim burada kararlaştırmak istediğimiz ve temsil ettiğimiz kişilik budur, amacımız buna ulaşmaktır. Bu bizim alfabemiz, amentümüz, bizim şartımız, bizim yeminimiz, bizim sözümüz ve bizim emrimizdir. Biz bununla yola çıkarsak, etrafı yakar yıkarız ve yeniden kurarız. Aksi halde sizi bin perişan olmaktan öteye bir şey beklemiyor. Burada bunu kararlaştırmak istiyoruz. Tekrar ciddi olarak burada işin üstündeyiz. Sözümüzün üstündeyiz. Söz, karar vereceksiniz ve kişiliğinizde bir süreci başlatacaksınız. Eleştiri sizi mutlaka bu noktaya getirmelidir. Bu noktaya gelmedikçe kendinizi sağlam bırakmayın. Öyle bir başlangıç yapın ki, bundan sonrasını bu çerçevede götürebilesiniz. Bu en iyisidir. Ne yapayım, başka türlü sorumluluğunuzu kaldırmam mümkün değil. Önderliğe de hakim olan bu gerçeği tanıyın. Birçok kişiye önderlik etmek durumundayım. Bunu bütün bu yönleriyle görün ve bir yerinden tutun. İşler zor. Hiçbir ham hayali önünüze koymak istemiyorum. Bütün bunlar, gerçeği yakıcılığıyla göstermek içindir. Bunu kabul edin ki, sizlerin de tamamen doğruyu, gerçekleri hem gören hem hakkını veren bir yürüyüş kolu, bir öncü kolu olduğunuzu bilelim ve biz de yaşadığımıza veya bir şeyler temsil ettiğimize inanalım. Bizim de yaşamımızın bir anlamı olsun. Ben yine bu noktada kendimi, kendi temsilimi fazla önemsemiyorum. Siz, gidip ikinci gün düşerseniz çok yazık olur ve bunun sorumlusu da bunca çabadan sonra kendiniz olursunuz. Başarısızlık, çaresizlik ve yol yöntem tutturamamaktan kendinizi sorumlu tutacaksınız. Bütün savaş taktikleri yanlış da olabilir, yönetimlerin hepsi sağa da yatmış olabilir, ama yine bu çerçeve dahilindeki kadro bir çıkış bulabilmelidir. Bizim için tehlike artık şu düşman veya şu işbirlikçi değildir. Eğer biz bu noktayı yakalayamazsak, tehlikenin en büyüğü içimizdedir, bizzat kendi kişiliğimizdedir. Bu nedenlerden dolayı kendimize verdiğimiz zararın boyutunu düşünemiyorum bile. Bu sorunların bu kadar üzerinde durmamın nedeni budur. Şu anda eğer bu çabalarım olmasa, birbirinizin canına okumanız işten bile değil. Yedi yaşından yetmiş yaşına kadar birbirinize girerdiniz. Kürt olayı bu konuda tamamen bir beladır ve tarihi bir kez daha hortlatmak istiyor. Tamamen bu noktaya gelmiş dayanmışsınız. Bunu yıkacağız ve aşacağız. Anlamanız gereken en temel iş budur. Zekice anlayın, yeterlice anlayın. Söylediklerim net, sınırlı bir uygulama durumu bile büyük sonuçlara götürebilir. Biz başka türlü size değer veremeyiz. Sizin gönlünüzü ufak tefek şeylerle avunduramayız. Çoğunun yaptığı gibi hediyelerle, iltifatlarla kesinlikle bir şey verilemez, bu aldatıcı olur. Birbirimize vereceğimiz en büyük değer, gerçek komuta yürüyüşünde birbirimizi amansız şartlandırma ve büyük bir gücü bu temelde ortaya çıkarmadır. Bundan daha değerlisi olamaz. Bu aşamadan sonra başka hiçbir çare göremiyorum. Davasını esasta başaramayan, yaşamın hiçbir ipini tutamaz, ucundan bile yakalayamaz. Esası kaybettikten sonra yaşasan bile metelik kadar değeri olamaz. Bütün bunları ısrarla belirtiyorum, çünkü çok boyun eğdiniz, yanlışlıklarla çok uzlaştınız, bireycilikleriniz her şeyi kırıp geçirdi ve bu umurunuzda bile olmadı. Bu durumlarınıza karşı kayıtsız duramam ve sıradan bir tehlike olarak da ele alamam. Çünkü ben burada her tür tehlikeyi görüyorum. Her tür yıkım, her tür başarısızlık burada, başka yerde değil. Birçok karargaha kendiniz de hakimdiniz. Birçok parti birlikleri emrinizin altındaydı, neden böyle yarım ve çok sakıncalı bir durumda bıraktınız? Bunu gücünüz, kalbiniz nasıl kabul edebilir? Bu çalışma öyle basit ele alınabilir mi? Oysa size basit geliyor, “Nasıl olursa olsun öyle götürelim” diyorsunuz. Hiç böyle olur mu? Bu alışkanlıklarla hiçbir büyük yürüyüşe katılabilir misiniz? Büyük hakaretler var. Düşmanın bir günlük uygulamaları bile bizi arşa kadar isyana çekiyor, isyana davet ediyor. Peki bu kişilikle mi, bu dirençle mi isyan edeceksiniz? Siz bu tarzla mı hesap soracaksınız? En fazla kullanmanız gereken parti silahını kendi içinizde işlemez duruma getirerek mi düşman üzerine yürüyeceksiniz? En temel militanlık özellikleri ile oynayarak ve gereklerini yerine getirmeyerek mi bu orduyu savaştıracaksınız. Siz, geriliklerinizi büyük bir alışkanlıkla, cüretkarlıkla şimdiye kadar dayattınız. Onun için ben partiyi savunmak zorundayım. Bu yaptıklarınıza ister kader, ister büyük düşüş, büyük düşkünlük, isterseniz büyük bencilik, bireycilik deyin, ne derseniz deyin, biz bunun karşısında kendimizi savunacağız ve sağlam noktaya getireceğiz. Kendimizi sağlam noktaya getirmeden hiç kimse bizden onay beklemesin. Zavallı yüreklere, çaresizlere biz ilaç olamayız. Burada bunların yeri yoktur. Bir kurala, bir sağlam temsile gücü yetmeyenin çaresizliğine de ben ilaç olamam. Verilmesi gerekeni verdik, sağlığınıza çoktan kavuşmanız gerekirdi. Bütün bu işler karşısında böyle anlamsız duruşlarınızı kabul edemem. Halbuki tersi olmalı. Sorunları daha çıkmadan gören ve adeta canına okuyan bir tarz, bir yoldaş tipi çoktan yakalanmalıydı. Hiçbir irade, hiçbir gerekçe bizi böyle olmaktan uzaklaştıramaz. Bahanelerinizi bırakacaksınız, hiçbir gerekçeyle savunulamayacak neyiniz varsa hepsini bırakacaksınız. Eleştiri budur. Tarz, dil ve çaba yetmiyorsa kendinizi yetiştireceksiniz Söz eğer büyükçe ve anlamlıca verilecekse böyle olur. Yok mu olalım, her şey elimizden gitsin mi? Bu düşman büyük bir beklenti içinde. Büyük bir haksız, büyük bir zalim olduğu halde bizi kötüleyerek, karalayarak sonuca gitmek istiyor. Bunu yüreğimiz kabul edebilir mi? Bunu nasıl kolay kabul edeceksiniz? Eğer, “Bunu yüreğimize oturtamayız” diyorsanız, o zaman kararlılık noktasını, temsil düzeyini böyle yakalayacaksınız. Bunun dışında her şey yalan, sahtekarca ve objektif olarak düşmanı esas almaktır. Tarz, dil ve çaba yetmiyorsa, kendinizi yetiştireceksiniz. Doğrusu budur ve bu da mümkündür. Gerisi yalandır, oyalamadır. Mümkünse bütün yönleriyle kendinizi gözden geçirip ve gerektiği kadar eleştirilerle de güçlenerek bu noktayı, bu kararlılık düzeyini yakalayın. Her yerde ve her zamanda bu karar sizin için altın değerindedir. Büyük bir şanstır ve en değerlisidir. Başka hiçbir şey bize bu kadar yararlı olamaz. Bundan daha güzeli, anlamlısı, gereklisi ve daha özgür olanı da yoktur. Tüm insanlık tarihinin güzel öğretisi, her tür tanrı öğretisi, her tür yücelen insan öğretisi bunu emrediyor. Neden buna karşı çıkacaksınız? Karşı çıkan düşmandır ve o da hakkedilen yere gidecektir. Ama biz hakketmediğimiz yere gidemeyiz. Bunun için ısrarlıyız. Bunun için bu noktayı ne pahasına olursa olsun kendinize yakıştıracaksınız. Gerektiğinde kendinizi yeniden doğururcasına, yeniden yaşama başlatırcasına bu gelişmeyi yakalayacaksınız. Bu temelde eleştirileriniz gerçekçi olacak, özeleştiriniz tam kararı ifade edecek düzeyde olacaktır. Ve bu da yaşam karşısında sizin en iddialı duruşunuz, en sağlam yürüyüşünüz olacaktır. | ||
© 2021 Serxwebûn |