Sal: 39 / Hejmar: 468/ Kanûn 2020
Kürdistan’da İlk SerxwebûnÇile 2020
Faruk Sakık 1978 yılının sonbahar aylarıydı. Ben Mûş’ta Yatılı Bölge Okulunda okuyordum. Okulda örgütlenmiştik ve hepimiz Kawa örgütünün sempatizanıydık. Hafta sonları şehir merkezine giderdik. O dönem TÖBDER’in bir yeri vardı. TÖBDER binası bize ait olan otelin arkasında olduğu için her hafta sonu oraya uğrardım. Orada siyasi tartışmalar yapılırdı. Her hareket ve örgütten devrimciler gelirdi. Biz de orada oturup o tartışmaları dinlerdik. Sert ideolojik ve siyasi tartışmalar olurdu. Mûş, MHP’nin kalelerinden biriydi. Onlar şehirde etkiliydiler. Zaman zaman Mûş’taki bu faşist guruplara yönelik değerlendirmeler yapılıyordu. Böylesi bir dönemde bir pazar günü TÖBDER’de oturmuş tartışmaları dinliyordum. O gün orada olanların arasında biri dikkatimi çekti. Onu burda ilk defa görmüştüm. Tartışmalara dahil olmak istiyordu fakat oradakiler şans vermiyorlardı. Güleçyüzlü biriydi. Dikkatimi çektiği için onunla tanıştım. İsminin Kadri Çelik (Apê His) olduğunu öğrendim. Ankara’dan yeni geldiğini söyledi. Orada Siyasal Bilgiler’de okurken okulu yarıda bırakıp geldiğini söyledi. Benim, “Hangi hareketensiniz” soruma “Biz Kürdistan Devrimcileriyiz" cevabını verdi. Ankara’da bir grup olarak örgütlendiklerini ve şu anda Kürdistana dağıldıklarını ve gurubun fikirlerini Kürdistana yaymak için geldiklerini söyledi. Grubun fikirlerini anlatırken Kürdistan’da silahlı mücadeleyi başlatma hedeflerinin olduğunu da söyledi. Konuşmda daha çok dikkatimi bu ‘silahlı mücadele’ cümlesi çekti. İşte tam burada araya girip, bizim de okulda örgütlendiğimizi ve Kurdistan Devrimcilerine katılabileceğimizi söyledim. Okula döndüğümde bütün arkadaşları toplayıp, Kadri Çelik ile olan tanışmamı aktardım. O gün belkide hiç tartışmadan topluca Kawa örgütüne veda ettik. Artık Mûş Yatılı Bölge Okulu’ndaki tüm devrimciler ‘Kürdistan Devrimcileri’ olmuştu. Birkaç gün sonra Kadri Çelik okula geldiğinde yanında Zeki Palabıyık da vardı. Uzun bir sohbeten sonra ayrıldılar. Ben o görüşmede onları bizim köye davet ettim. Köyümüz Zengok, dağlık ve stratejik bir yerdeydi. Orada benden yaşça büyük siyasete ilgili akrabalarım vardı, onlarla konuşuldu ve onlar da ikna edildi. O ziyaretten itibaren Zengok gençleri Kurdistan Devrimcileri etrafında toplanmaya başladılar. Kurye uzun süredir beklediğimiz dergiyi getirmişti Köy yavaş yavaş Kürdistan Devrimcilerinin merkezi oluyordu. Tanımadığımız ve yıllar sonra isimlerini öğrendiğimiz kişiler gelip gitmeye başladılar. Bir kısmı dağlık kesimde kalıyor ama bazıları köyün içine geliyordu. Özellikle de Çewlîg’e sınır olduğu için buradaki arkadaşlar gelip gidiyordu. Mustafa Ayçiçek, Haydar Karasungur, Hüseyin Durmuş, Delil Doğan ve daha birçok kişi köye uğruyordu. Hüseyin Durmuş bölgede Kamil Hoca olarak biliniyordu. Özelikle o Mûş bölgesinde faaliyet yürütüyordu. Gimgim’da idi ama zaman zaman bizim köye de uğruyordu. Ondan bir dergi çalışması olduğunu, yakında çıkacağını duymuştuk. Bizler de sabırsızlıkla bekliyorduk. Çok merak ediyorduk. Bir parti manifestosunun olacağı ve Rêber Apo tarafından yazıldığını biliyorduk. Fakat nerede hazırlanıyor, ne zaman gelecek, kongre olmuş mu, olmamış mı bu bilgiler bizde yoktu. Böylesi bir süreçte 1979’un sanırım Şubat ayında bir kurye geldi. Beraberinde uzun süredir beklediğimiz dergiyi getirmişti. Serxwebûn ismini ilk o gün öğrendim. Bu Serxwebûn’un ilk sayısı olan Kürdistan Devriminin Yolu başlıklı PKK’nin Manifestosu idi. Dergiyi getiren arkadaşın, bize aktarımlarından Kamil Hoca’nın (Hüseyin Durmuş) beraberinde 150 adet Serxwebûn ile tutuklandığını ve geride ellerinde sınırlı sayıda Serxwebûn kaldığını söyledi. Söylediğine göre geride depoda 350 adet kalmıştı. Bu sebeple hem daha dikkatli dağıtılıyor hem de daha çok yer ve kişiye ulaştırılması için yeni yöntemler geliştiriliyordu. Bunun için kurye arkadaş bizden getirmiş olduğu bir adet Serxwebûn’u, el yazısıyla bir deftere geçirip, kısa zamanda bir kurye ile Gimgim’a göndermemizi istedi. Gimgim da Kop ilçesine ve Erzirom’un ilçelerinden Hinûs ve Tatos’a verecekti. Böylece bir dağıtım ağı oluşuyordu. “Ya ev pirtûka çibû, heval çiqas kêyfxweş bûn” Biz de büyük bir heyecanla hemen işe koyulmak istedik fakat köyde boş bir defter yoktu. Acilen bir arkadaşı Mûş şehir merkezine gönderdik ve aynı gün bir kareli defter ile geri döndü. Biz iki kişi bize teslim edilen Serxwebû’nun ilk sayısını, bu kareli deftere yazmaya başladık. Bu yazma işi 3 gün sürdü. Benim ve o arkadaşın el yazısı güzel olduğudan bu iş için tercih edilmiştik. Yazma işlemi bittikten sonra Senan Sakçı (Şehid Baran) bunu aldı ve Gimgim’daki birimlere götürdü. Dönüşte sohbet ettik bana dediki, “Ya ev pirtûka çibû, heval çiqas kêyfxweş bûn. Digotin, em bi rojane li bendê mane.” (Ya o kitap neydi, arkdaşlar ne kadar da sevindi. Günlerdir bunu beklediklerini söylediler) Senan’ın okuma yazması yoktu (Yıllar sonra Elazığ Askerî Cezaevinde okuma-yazmayı öğrendi) ve biz dergiyi deftere geçirirken, arkadaşlar bizi tembihlemişlerdi, “fazla yaymayın, kimsenin haberi olmasın şimdi,” diye. Biz de herkesten olduğu gibi Senan’dan da saklamıştık. Fakat bir dönem sonra Serxwebûn artık bir ders kitabı oldu. Her ne kadar önceleri kadro düzeyinde PKK’liler tarafında okunsa da, zamanla Serxwebûn dergisi örgütlenmede bir kaynak oldu. Önder Apo’nun fikirleri toplumda çok merak ediliyordu. Her ne kadar arkadaşları Kürdistan’a yayılıp onun düşüncelerini topluma anlatsalar da ilk defa onun kaleminden öğreniyorduk. Akşamları bir evde toplanırdık okumaya başlardık. Politik olarak biraz daha tecrübe sahibi arkadaşlar yorumlarıyla eğitime dahil olurlardı. O dönem Türkçe’den Kürtçe’ye çevirmede zorlanıyorduk. İdeolojik ve siyasi kavramların tercümesi bir yana Kürtçe’ye çevrilmesi başlı başına bir zorluktu. Bu defter, Mûş’ta örgütlendiğimiz birçok köy ve merkezde dolaştı. Orada da harekete katılan bütün arkadaşlar bununla eğitim görüyorlardı. Daha sonra aldığımız bilgilere göre o bizim yazdığımız defterden manifestoyu, başka alandaki arkadaşlar da başka defterlere geçirip dağıtmışlardı. Serxwebûn’un ilk sayısı böylece arda kalan basılı halinin yanısıra el yazılarıyla bir çok alana, yeni kadro ve kitlelere ulaşmıştı. İlkbaharda Hüseyin Durmuş ve Mustafa Ayçiçek geldiler. Partinin kurulduğunu sonbaharda kongrenin olduğunu ve Partinin isminin PKK-Partiya Karkerên Kurdistan oldugunu söylediler. İlk defa partinin ismini onlardan duyduk. O güne kadar Apocular olarak adlandırılıyorduk. Bu haberden sonra köydeki Newala Meranin dağında, beyaz taşlarla büyükçe yazdığımız ‘Kawa’ yazısının yerine ‘PKK’ yazdık. Bu yazı 12 Eylül darbesine kadar durdu. Köye yapılan bir askeri operasyonda o yazı silindi. O gün Kamil Hoca bize daha sonra bir derginin daha çıkacağını söyleyip, gitti. Ve biz, o ikinci sayıyı çok bekledik. Bu Serxwebûn dergisi ilk ve son oldu bizim için. İkinci defa Serxwebûn dergisini görmemiz 1983’te gerillanın ülkeye dönüş yaptığı döneme denk geldi. Bu Serxwebûn dergisinde mizanpaj ve baskı farkını gördük. O zaman ilk Serxwebûn olan Kürdista Devriminin Yolu dergisinin hangi koşullarda ve dönemin imkansızlıklarında hazırlanmış olduğunu daha iyi anlamış olduk. | ||
© 2021 Serxwebûn |