Şerda Mazlum Gabar
İnsanlık tarihinde insanın varoluş mücadelesi tüm zorluklara, acılara, katliamlara, kırımlara rağmen sürüp gelmiştir. İnsan olmanın, insanca yaşamanın mücadelesi hep varoldu ve insanın insana, insanın doğaya, insanın yaşama hükmü devam ettikçe bu mücadele hep varolacaktır. Tarihin derinliklerine inip insanlığın çocukluğunun ilk evrelerindeki gibi aşkı, özgürlüğü, adaleti ve emeği yeniden kendi anlamında yaratma mücadelesi her zaman en köklü ve çirkin yönelimlere maruz kalmış, sindirilmek yok edilmek istenmiştir. Özgürlük yolunda köleliğe, egemenliğe başkaldırının bedeli de büyük olmuştur. Özgürlük birçok mekan ve zamanda kendini bu bedellerle yeniden tanımlayarak anlamlandırmıştır. Her halkın, sınıfın, cinsin tarihinde bu yönlü eşsiz birçok örnek bulunmaktadır. Özgürlük tarihimiz de böylesi oldukça büyük ve görkemli direniş mirasına sahiptir. Özgürlükle tanışmamız, buluşmamızın ve onunla yol alışımızın kolay gerçekleşmediği gibi sınırsız emek, çaba ve mücadele ile yaratıldığı bilinmektedir. Bu çaba ve mücadelenin en zirvede yaşandığı zaman da 2021 yılında Siyanê, Mamreşo, Zendûra, Girê Sor ve Werxelê’dir. 2021 yılı direnişleri Kürdistan coğrafyasında özgürlük ve eşitlik mücadelesi veren her birey, her cins, her sınıf açısından bir yaşam soluğu oldu, özgür yaşam gerçekleşmesinin ancak ve ancak büyük bir direniş ile mümkün olabileceğini birkez daha somutlaştırdı. Siyanê, Mamreşo, Zendûra, Girê Sor ve Werxelê direnişleri Kürdistan devriminin, Kürdistan’da gelişen özgürlük ahlakının zirveleşmiş ifadesini oluşturdu. Werxelê’de yenilgiye uğrayan kapitalist moderniteydi, liberalizmin yarattığı yaşam tarzıydı. Dayatılan tüm soysuzluklara, faşizmin en acımasız, en çirkin saldırılarına ve vahşetine, kimliksizliğe, onursuzluğuna, anlam cinayetine karşı insan ve toplum ahlakını büyük bir direnişle savunmanın ve soylu insanın en kutsal eylemini gerçekleştirdiler. Bir halkın, bir tarihin sorumluluğunu üstlenen gerillalar öncü olmanın gereklilikleriyle hareket etti bu makus tarihi tersine çevirerek, dayatılan tüm soysuzluklara dur diyerek, ölümle de sınanarak yaşamı yeniden yarattılar. Tarihin, anın bilincinde özgürlük öğretisinin izinde ve zamanın ruhuna denk bir yaklaşım gösterdiler. Bu direnişleri birçok boyutuyla ele alıp değerlendirmek mümkündür. Özgürleşme yolunda hayati derecede öğretici derslere sahiptir. Bu süreci doğru kavramak, doğru okumak, dönem militanlığını doğru ve yetkin yaşamsallaştırmak açısından da oldukça önemlidir. Genel özgürlük mücadeleleri açısından olduğu kadar kadın özgürlük hareketleri açısından da öğretici gerçeklere sahip olan Siyanê, Mamreşo, Zendûra, Girê Sor, Werxelê direnişinin bizlere nasıl görev ve sorumluluklar yüklediğini değerlendirmek önem taşımaktadır.
Tarihi direnişler gerçekleştirildikleri zaman ve mekanda, toplumların en hayati, en can alıcı sorunlarına işaret ettikleri ya da bu sorunlara çözüm oldukları için tarihi nitelik taşırlar. Her direniş, her eylem bir milad özelliğinde değildir, yeni bir aşamayı sıçramayı ifade etmez. Doğru zaman, doğru mekan ve toplumsal sonuç alıcılığın bütünleştiği tarihi direniş ve eylemler, bu nitelikleriyle normal direnişlerden ve eylemlerden ayrışır ve bir ruh, bir çizgi olurlar. 2021 yılında savaş tünellerinde yaşanan direnişler bu özellikleriyle bir ruhtur, bir çizgidir.
Özgürlükle doğru ve yetkin buluşmayı sağlayan kadın, hiçbir engeli tanımaz
Savaş tünellerindeki bu ruhu, çizgiyi esas almak hem genel hareketimizin ve hem de kadın hareketimizin her koşul altında direnmeyi esas alma ve bunu süreklileştirme karakterini devam ettirmiştir. Direnmenin yaşamak olduğu yaşamın direnme ile anlam ve aydınlık kazandığı bir gerçeklik açığa çıkmıştır. Bu gerçeklik düşman tarafından tüm imkanların yok edildiği, insanı tamamen teslim almak ve kendi amaçlarına ihanet ettirmek için en akıl almaz yöntemlerin uygulandığı hatta kimyasal silahların kullanıldığı bir durumda ortaya çıktı. Bu arkadaşlarımız asla koşulumuz yoktu, olmaz, başarılamaz gibi bir yaklaşım içerisine girmeden büyük bir yaratıcılıkla ve kararlılıkla direnişlerini devam ettirdiler. İşte bu özellikler kadın hareketleri açısından da çok büyük önem taşımaktadır. Çünkü kadın mücadelesi nereden bakılırsa bakılsın büyük zorluklar ve engellerle dolu bir mücadeledir. Kadın gerçeği de erkek akıl ve onun kurumlaşmaları tarafından çepeçevre kuşatılmıştır. Bir yandan sistemin, diğer yandan geleneksel toplumun yasaları deyim yerindeyse kadını tam bir cendereye almıştır. Tüm bu kuşatılmışlıklara, egemenlikli sistemin zihniyetsel ve sistemsel tüm boyutlarına karşı mücadele verirken birey olarak da örgüt olarak da güçlü bir kadın duruşunun ortaya çıkması çok önemlidir. Çünkü egemen sistem tamamen kadını pes ettirerek teslim almaya, kendi özüne ihanet ettirmeye dönük örgütlenmiştir. Bu nedenle kadın isyancılığı ve mücadelesi binbir zorlukla, binbir engelle karşı karşıyadır. Bu engeller erkekçi-devletçi-savaşçı-iktidarcı sistemden ve yine onun mikro iktidar biçimi olarak erkek ve kadın bireylerden kaynaklı olarak çok çeşitli biçimlerde ortaya çıkar. Her bir engelin aşılması, büyük dirayet, sabır, bilinç ve kararlılık gerektirir. Toplumsal yapının özgürlük ve eşitlik temelinde yeniden inşasında kadının özgürlük mücadelesi, kadının öz savunma örgütlenmelerini oluşturması ve sistemini yaratması çok önemlidir. Binlerce yılın iktidarcı, cinsiyetçi, dinci, milliyetçi, bilimci egemenlikli sistemini çözmek ve onu aşmak elbette ki zorlu bir mücadeledir. Böyle bir mücadelede olmaz demeden, imkanların yokluğundan ya da azlığından şikayet etmeden, hiçbirşeyle kendini gerekçelendirmeden mücadele gücünü geliştirmek ve güçlendirmek 2021 yılında savaş tünellerinde açığa çıkan Apocu ruhu yaşatmak demektir. Özgürlükle doğru ve yetkin bir buluşmayı sağlayan kadın, hiçbir engeli tanımaz. Bu açıdan özgürlük bir bilinç işi olduğu kadar ruh ve inanç işidir. Bu bilinç ve inançla donanmış kadın tüm ortam ve koşullarda özgürlük dokuyucusudur. Militanlık yeri geldiğinde koşullara da hükmedebilmektir. Koşulların ve ortamın sürüklediği bireyden zaten doğru bir militanlık beklenemez. En sade biçimde olduğu kadar özgürlükle en derinden bir sözleşme ve bunun gereklilikleriyle hareket etmek an’ın da gerekli anlamı bulmasında, başarıya yol alınmasında en temel yandır.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini aşmak ve ona karşı kendi kurumlaşmalarımız ve örgütlenmelerimiz ile mücadele yürütmek için öncelikle beyinlerimize ve yüreklerimize nakşedilen iktidarcı düşünsel mekanizmalarımızı yok etmemiz gerekir. Bu yok edilmediği taktirde hiçbir zaman hiçbir koşulda özgür kadın yaratımını güçlü gerçekleştiremeyiz. Özgürlük bir anlamıyla an’da varolmayı başarmaksa bunun da süreklileşen özgürlük bilinci ile de ilerleyip derinleşen bir mücadele istediği de kesindir. Önderlik özgürlük abideleri olan şehitlerimizi ele alıp değerlendirirken ‘onlar kendilerini özgürlüğe adadılar’ belirlemesini kullanmıştır. Biz bu özgürlüğe adanmayı Siyanê’de, Zendûra’da ve Werxelê’de oldukça çarpıcı biçimlerde görmekteyiz. Bir davada yer almak ya da yıllarını vermek yetmez. Önemli olan dava insanı olmak militanlaşmaktır. Bu da kendini özgürlüğe adamakla mümkündür. Kendimizi özgürlüğe adadığımız taktirde özgürlükle aramıza hiçbir gücün, engelin giremeyeceği kesindir. Bu açıdan bir kez daha özgürleşme yolunda iddia, kararlılık ve inanç düzeyinin anlamı ortaya çıkmış ve bunlar karşısında kendi duruşlarımızı ele alarak sorgulamak ve kendimizi yeniden daha güçlü yapılandırmak önem taşımaktadır.
Önderlik gerçeğine doğru bağlılık onu doğru uygulamaktan geçer
2021 yılında açığa çıkan muhteşem direnişlerinde değerlendirmemiz gereken temel boyutlardan bir diğeri de YJA-Star ve HPG gerillalarının Önder Apo’ya bağlılıkları ve bu güçlü direniş mirası üzerinden büyük atılımların sahibi olunacağına dair olan güvenleri ve inançlarıdır. Halkımıza karşı soykırım, partimize karşı imha konseptinin dayatıldığı bir dönemde Önderliğe olan büyük güven ve inanç böylesi direnişlerin kararında büyük rol oynamıştır.
Önderlik gerçeğine doğru bağlılık şüphesiz onu doğru uygulamaktan geçer. Anlamanın ve uygulamanın eylemcisi olan bu yoldaşlar bunu her koşul ve ortamda en üst düzeyde temsil ettiler. Önderlik gücü etrafında bu kadar büyük kenetlenme ancak büyük anlam gücü ve sınırsız inançla mümkündür. Güzel ve doğru olanı sevmek, sahiplenmek ve büyütmek ancak onu güçlü yaşamsallaştırmakla mümkündür. Yaşanılmayan, anlamı güçlü konulmayan hiçbir olgu, insanı büyük bir eyleme, muhteşem bir direnişe sevk etmez. Eğer bir yerde büyük bir direniş varsa bilinmeli ki orada büyük bir anlam ve inanç gücü vardır. Bu güçle yaratılan tüm ilişkiler özgürleşme yolunda başarılı olmaya yol açar. Önderlikle bu yoldaşların ilişkilerinde bunu görmek mümkündür. Yoldaşlık bağlarında birbirine sevgi, güven, inanç ve emek önceliklidir. Yeni ilişki tarzının özü, bu yoldaşlarımızın Önderlikle olan ilişkilerinde çok net görülmektedir.
Önderlikle kadın ilişkisi de birçok açıdan büyük anlamlara sahiptir. Bêrîtanlar, Zîlanlar, Semalar ve ardılları gerçeğinde tarihte eşi benzeri görülmemiş bir özgür ilişki sözkonusudur. Kadının da Önderlikle yoldaşlığı herşeyden önce büyük çaba, mücadele ve bağlılıklar sonucu gerçekleşmiştir. Bu kadar büyük gerçekleşmelerin yanında kadın militanlar olarak bir bütünen gerekli anlamı yeterince yaratamadığımız bir gerçektir. Önderlikle kadın arasındaki bağ, büyük duygular, sezgiler kadar düşüncelerle de örülmüştür. Kadının Önderlikle ilişkisi tarihi olduğu kadar toplumsal ve güncel birçok anlam ve öneme sahiptir. Özgürce yaratımı esas alan bu ilişkilenme tüm egemen güçlerin en fazla yönelim içinde olduğu bir alandır. Bugün bile İmralı’da uygulanan tecrit ve izolasyon politikalarıyla en fazla vurulmak istenen kadın olmaktadır. Bu açıdan Önderliği sahiplenmenin kendi özgürlüğümüzün ve örgütlülüğümüzün sahiplenilmesi olduğu kesindir.
Özgürlük yoldaşımız Önderliğimizi tüm koşul ve ortamda soluyabilmek ancak özgürlükle sürekli bir ilişki içinde olmamızla mümkündür. Özgürlükle derinden bir ilişki içinde olmamak, Önderlikle aramıza mesafe koymak demektir. Bu açıdan özgürlükle ne kadar ilgili ve ilişkili olduğumuz gerçeği üzerinde derinlikli durmak gerekir. Bu güçlü yaratıldığı oranda bir değer ifade edebilir. O açıdan yaşamda ve savaşta ne kadar eylem gücüyüz, ideolojiden siyasete, siyasetten askerliğe kadar ne kadar üreticiyiz ne kadar yaratıcıyız sorgulamasını derinlikli yapabilmemiz önemlidir. Önderliğimiz ilişkilerinde hep yaratımı esas aldı. Bunu büyük bir aşk, tutku ve emekle de sağladı. Gerek kendi içimizde gerekse de Önderlikle olan ilişkilerimizde aşk, tutku, emek ve mücadele ne kadar baskın gelebiliyor? Emeğin öğreticiliği, aşkın güzelleştiriciliği ve mücadelenin geliştiriciliği olmadan hangi özgür ilişkiden bahsedebiliriz? İlişkilerimizi ne kadar özgürlük ilkeleri temelinde yapılandırabiliyoruz? En fazla kaybettiğimiz, doğru yaklaştığımız taktirde daha fazla kazanım sağlayacağımız bir alan olan ilişki gerçeğine, her şeyden önemlisi ne kadar ideolojik yaklaşabiliyoruz? İdeolojik yaklaşım arayışı, arayış sorgulamayı, sorgulama da yeniyi yaratmayı geliştirir.
Birçok açıdan ele alınıp değerlendirebileceğimiz bu alanda, öncelikle Önderlik’le olan ilişkilerimizde yeniden düzeltmelere giderek daha güçlü anlamları yaratarak yenilenmeyi daha güçlü sağlayabiliriz. Tıpkı Cumaali ve Çavrê’nin inancı, Hejar ve Sarya’nın iddiası, Botan ve Zinarîn’in ilkesi ve Dilgeş Başkale ve Diljîn Marya’nın özüyle kadın partileşmemizin birçok özgürlük abidesinde somutlaşan özgürlük mücadelesiyle, Önderlikle yoldaş olmanın kurallarına bağlı kalarak, tüm zaman ve mekanlarda onun uygulayıcıları olalım.
Anlamlı yaşam uğruna kendini feda edenler, bugünün direniş ruhunda yaşamaktadırlar
Bir tohum olarak toprağa düşenler bugün binlerce gerillayla, milyonlarca kitle gücüyle devrimci halk savaşını geliştirmek için bir bir yeşermektedir. Doğadaki hiçbir şey kaybolmaz. İşte anlamlı bir yaşam uğruna kendini feda edenler, bugünün direniş ruhunda, örgütlenme, eylem gücünde yaşamaktadırlar. Yaşamın anlamı özgürlükte, özgürlük mücadelesindedir. Bir atom zerreciğinde bile ruhun, bilincin varlığı tartışılıyorken, insan olarak bilincimizin varlığının bilincinde olmak büyük değer taşımaktadır. Şimdi özgürlük mücadelesinin ya da yaşamın anlamını keşfetmenin biricik yolu, özbilincimizin varlığını keşfetmek, bunu toplumsallaştırmak, kendini, toplumu ve doğayı bilebilmektir. Bu neden bu kadar önemlidir? Çünkü özellikle çağımız gerçekliğinde bilinci, ruhu, düşüncesi, duygusu, bedeni çalınmış bir insan gerçekliği mevcuttur. Sınırlara hapsolmuş, görmesine izin verildiği kadar görebilen ya da göremeyen, duymasına izin verildiği kadar duyabilen ya da duymayan, hissetmesine izin verildiği kadar hisseden ya da hissetmeyen bir insan gerçekliği!
Böyle bir yaşam yaşanılmazdır asla kabul edilemezdir. Bu nedenledir ki insanlar, toplumlar egemen tarih boyunca kendisine çizilen sınırlara sığmamış, bakışını hep daha da genişletmek, özgürleşmek, kendini bilmek istemiştir. Bu uğurda binlerce şehit verilmiştir. Kürdistan ve Türkiyeli halkların binlerce çok değerli, seçkin, asil, dürüst ve sade evladı kadınıyla-erkeğiyle kahramanca şehit oldular ve oluyorlar. Her biri yaşam amacı, kişilik duruşu, sosyalist ruhuyla hareketimizi, kişiliklerimizi daha da büyütmekte, yolumuzu daha da aydın kılmaktadır. PKK şehitleriyle 21. yüzyılın en diri gücü yaşamın aydınlatıcı gücü olmuştur.
Eğer ki şehitler diyalektiği, bayrağı birbirinden almak ve zincirin halkalarını sürekli birbirine eklemekse hepimize özellikle de kadınlara çok büyük sorumluluklar düşmektedir. Şehitlerin anısını yaşatmak, somut toplumsal, ideolojik, örgütsel ve eylemsel yükümlülükler getirir. Bunları açacak olursak:
Zihniyet olarak değişen kadın değişen toplumdur
Kadın toplumun en dinamik ve en değişime açık kesimi olarak egemen sistemin gerici, insan karşıtı değer yargılarına, ahlakına karşı kendini özgürlük ideolojisiyle bilinçlendirmek ve bu bilinçle önce kendinde değişimi yaratmak durumundadır. Zihniyetsel olarak değişen kadın değişen toplumdur. İnsanlık tarihinin ve PKK tarihinin özünü anlayabilmek ve bunu kişiliğinde bir anlama, güzelliğe ulaştırabilmek çok önemlidir. Yüzeysel sadece kadın olmanın vermiş olduğu sistem karşıtı olmanın kaba isyancı ruhuyla mücadele etmek zaferi getirmeyecektir. Kadının enerjisiyle, kadının aklıyla özgürlük ideolojisinin enerjisini ve aklını kendinde sentezleyen bir kadın mücadelesi, mücadelede süreklileşmenin gücüne ulaşacağı gibi kişiliğindeki aydınlanmayla toplumsal dönüşümünde temel dinamik gücü olacaktır. Elbette ki bu belirttiğimiz özde nasıl yaşamalı sorusunda kendinde bir cevap oluşturmak, özgürce, eşitçe, bağımsızca, güzelce yaşamanın modelini ruhunda geliştirmektir. İdeolojiyle, savaş gücüyle güzelleşen, toplumsal olarak da bir çekim merkezi olandır ve bunun kendisi mutlaka dönüşümü yaratmaktadır. Bu nedenle özgür birey, özgür toplum, özgür kadın, özgür erkek kimdir, özgür yaşam nasıl gerçekleşir sorularını sürekli sorarak kişiliği yaratma mücadelesi vermek, öz savunma örgütlülüklerini toplumun her alanında ilmek ilmek örmek temel bir görevdir. Bununla birlikte egemen sistemin, gerici toplumsal değer yargılarının getirdiği geriliklere, yozlaşmaya karşı da en radikal biçimde mücadele etmek zorunluluktur. Ret ve kabul ölçülerini her boyutuyla sosyal, siyasal, ahlaki, cinssel boyutlarda geliştirmeli ve bunun önündeki engellere takılmadan mücadele gücü olabilmelidir.
Özgürlük hareketi olarak Ortadoğu’da yeni bir toplumsal model inşa ediyoruz. Kendi çözümünü kendi oluşturan, devletten, ordudan, egemen güçlerden beklemeden kendi kararlarıyla kendi yaşamını örgütleyen, kendi geleceğini belirleyen bir toplumsal sistemi oluşturmaya çalışıyoruz. Mevcut örgütlülüklerimizin hepsi bu amaca hizmet etmektedir. Ancak bu şematik bir örgüt biçimi değil, zihinlerin demokratik dönüşümüyle birlikte içi doldurularak oluşturulması gereken bir sistemdir. Bu Ortadoğu tarihine yepyeni bir çehre kazandıracak bir durumdur. Etkisi bir köyle, mahalleyle, bir şehirle sınırlı kalmayıp halklara örnek teşkil edecek ve yayılacak bir sistem gerçekliğidir. Zaten halkımızın örgütlülüğüne bu denli saldırmaları, gençliği ve kadınları sürekli bir baskı altında tutmaları da bundan duydukları korkudandır. Bu sistem örgütlenmesinin önünü almak, içini boşaltmak, devletin temel politikası olarak gelişmektedir. Bu nedenle var olan örgütlü gücümüzü, bahsettiğimiz bu sistem örgütlenmesine doğru daha güçlü ve yaygın bir biçimde yöneltmemiz, çok stratejik bir değere sahiptir. Halkımızın örgütlü gücü böyle kalıcı bir kazanıma mutlaka dönüşmek zorundadır. İşte kadın özgürlük hareketleri bu konuda rolünü tam oynamalıdır. Kadınlar demokratik bilinci daha çabuk kavrayan kesim olarak, bu örgütlenmelerin doğru ve yaygın bir şekilde gelişmesinde çok önemli rol oynayacaklardır. Bunun için katılma ve herkesi de katabilme gücünü geliştirmek gerekir. Sadece Kürt halkıyla da sınırlı kalmayıp, örgütlenmeye, demokrasiye ihtiyacı olan herkesi katabilecek genişlikte bir yaklaşım önemlidir.
Kadınlar özsavunma bilincini ve araçlarını geliştirmeliler
İdeoloji ve örgütlenme kendini eylemle ifadelendirmek durumundadır ki bir anlatım gücüne ulaşabilsin. Karşımızdaki güçler faşizmde, soykırımda, cins kırımında, inkar ve imhada ısrarlıdır. Gerillaya, halka, kadınlara, gençliğe yöneliminde bunu çok somut olarak görmek mümkündür. Tüm bunlara karşı zengin yöntemlerle eylem gücümüzü geliştirmeliyiz. Bu konuda yaratıcı düşünebilmek önemlidir. Unutmayalım ki beyni korumanın ve geliştirmenin tek yolu yeniliktir. Rutinlik gelişmeyi engeller. Tek bir eylem tarzına takılıp kalmak geliştirici olmamaktadır. Etkileyici ve geliştirici olmak için çok değişik, düşmanı siyasal, sosyal, ekonomik ve askerî açıdan darbelemek kadar halk kesimlerini düşündürecek, onların bilincine ve yüreğine çarpacak bir eylemsellik tarzını geliştirmek gerekir. Bununla birlikte kendi özsavunma bilincini ve bunun araçlarını oluşturmak da vazgeçilmez bir gerekliliktir. Bu konuda da özgücün mutlaka gelişmesi gerekir. Çünkü karşımızdaki güç her açıdan saldırgan bir güçtür. Buna karşı süreklileşen bir örgütsel ve eylemsel gücü oluşturmak istiyorsak, tedbirlerimizi özsavunma araçlarımızı da oluşturmamız lazımdır. Kadınların kendini savunabilmesi, devletin polis, ordu, kontrgerilla gücüyle geliştirdiği saldırılara karşı cevap oluşturabilmesi, demokratik bilincin çok önemli bir yanını oluşturur. Faşist bir güce karşı özgürlük ve demokrasi mücadelesini verirken özsavunma bilincinin ve araçlarının geliştirilmemesi düşünülemez. Aynı biçimde toplumun kendi içinde de kadına, gençliğe şiddet uygulayan, toplumu yozlaştırmaya çalışan kesimlere karşıda öz savunma bilinciyle yaklaşmak gerekir. Çünkü bu tip olaylar ve kişiler de toplumsal yozlaşmayı, gericiliği geliştirmektedirler. Bunlara kesinlikle izin verilmemelidir. İktidar odaklarının yozlaştırıcı politikaları güçlü bir biçimde teşhir edilmeli teşhir edildiği kadar özgün gündemler üzerinden eylemler geliştirilmelidir. Kesinlikle taban örgütlülüklerimiz esas gündemler dahilinde örgütlenmeler yaratmalı ve eylemler gerçekleştirmelidir.
Savaşı, işçiliği, işsizliği, yoksulluğu, fuhuşu, ajanlaştırmayı, uyuşturucuya bağımlı hale getirme politikaları somut, yerinde ve zamanında teşhir etmeli ve buna alternatif yaklaşımı hızla oturtmalıyız. İnkarı ve kimliksizliği, derinliğine ve sosyal alandaki değerlerimizi paramparça ederek, kirleterek gerçekleştirmeye çalışan bu politikaya asla izin vermemeliyiz. Bununla birlikte faşizmin ve erkek iktidarın bu politikalarına karşı halkımız ve kadınlarda kendi güvenliğini mutlaka sağlama durumunu ortaya koymalıdır. Önderliğimizin bu konuda ciddi uyarıları vardır. Bu nedenle özsavunma bilincini geliştirmek kadar bunun araçlarını da örgütlemek önem kazanmaktadır. Kendimizi neye karşı savunmamız ve neyi aşmamız gerektiğini bilirsek o kadar çeşitliliğimizi ortaya koyabilir ve erkek egemenliğine karşı ortak ve güçlü mücadele yürütebiliriz.
Kadının özgürleşme mücadelesi için elbette birçok şey söylenebilir. Ama kadın için özgürlük mücadelesi herşeyden önce kendi ve kendi gibi olanın anlamına varabilmek ve bununla birlikte kendi dışındaki gerçekliği ayrıştırabilmek, olumsuza karşı mücadele gücünü doğurabilmektir. Kadın mücadelesi ortak hedeflerde birleşerek kendi örgütlü iradesini geliştirmelidir. Çünkü dünyanın neresine bakarsak bakalım toplumsal yozlaşma, iradesizleştirme, kimliksizleştirme, her türlü hakkına tecavüz özelde kadın üzerinden gerçekleştiriliyor. Ki bu kadın soyuna yapılabilecek en büyük hakarettir. Kadınlar evin içinden tutalım da sokakta, işte, okulda her yerde erkek egemenlikli sistemin korkunç baskılarına, fiziki ve ruhsal şiddetine maruz kalmaktadır. Kadın etrafında gerçekleştirilen toplumsal yozlaşma ve iradesizleştirme, dünyanın her yerinde en temel sorun halindedir. Kadın hareketleri gelişme gösterdikçe bu tip olaylar daha fazla gün yüzüne çıkmakta, tartışılmakta ve aşılmaya çalışılmaktadır. 2021 yılı açısından kadın hareketlerinin radikalliğinin yükselişe geçtiği bir yıl olarak değerlendirmek mümkündür. Bu yönlü ortaya çıkan sorunlar karşısında kadın hareketleri gündem yaratıp ortak tavır geliştirmeye çalıştılar. Bu tip sosyal sorunları siyasal bir sorun haline getirip çözüm mücadelesi geliştirdiler. Bu biçimiyle 2021 yılında kadın mücadelesi artık kendi gündemlerini yaratarak sosyal ve siyasal mücadelesini daha da yetkinleştirmeye başlamıştır.
Örgütlenelim, örgütlenerek ortak bilincimizi ve ortak tavrımızı geliştirelim
Egemen sistemin gerek kapitalist biçimde gerek feodal biçimde gerekse de savaş rantçılığının kirli bir politika olarak geliştirdiği kadın katliamlarına karşı da artık sesimizi daha fazla yükseltmeli ve var olan tüm kadın seslerini birleştirmeliyiz. Yine bu tip olaylar karşısında birbirini sahiplenen ve koruyan bir özsavunma örgütlenme ağını geliştirmeliyiz. Hiçbir kadınımızı bu sisteme kurban ettirmeyelim, bizim örgütlenme zayıflığımız bu canavarlaşmış ataerkil sistemin kendisini güçlendirmesi anlamına gelmektedir. Kadını baskı altına alan hangi zihniyetse, hangi kurumsa, hatta hangi kişiyse bunlara karşı özel politika üretip mücadele edelim. İşledikleri suça göre kendi ceza politikamızı geliştirelim. Bu zihniyetin böyle canının istediği gibi kendisini yaşatmasına asla izin vermeyelim. Kadının düşünsel kollektifliği, ortak aklı yaratıldığında muazzam bir yöntem zenginliği, mücadele biçimleri doğacaktır. Bu anlayışla klasik namus, töre anlayışlarına, yine sözde modernizm adına kapitalizmin parçalayıcı ve metalaştırıcı politikalarına karşı hiçbir kadını yalnız bırakmayalım. Örgütlenelim, örgütlenerek ortak bilincimizi ve ortak tavrımızı geliştirelim.
Nihayetinde mücadele gerekçelerimiz nettir, gerekçelere göre neye, kime karşı mücadele edeceğimiz de nettir. Kadın Özgürlük mücadelesi açısından artık en önemli ve stratejik nokta, kadını eğitici, dönüştürücü, sistem karşısında koruyucu ve sisteme karşı tavır alıcı örgütlenme odaklarını yaygınlaştırma ve bu yaygınlaşan örgütlülüğü koordineli ve iletişimli kılabilmedir. İşte bu noktada komün örgütlülükleri oluşturmak çok önemlidir. Yani yaşamın en basit diyebileceğimiz bazı ayrıntılarına karşı mücadeleden tutalım da en siyasal boyutlarına kadar, ufak-büyük demeden, neye ve kime karşı mücadele öngörülüyorsa, orada hemen örgütlenmemizi oluşturmak esas hedefimiz olmalıdır. Özellikle de kadına karşı şiddet karşısında böyle kalıcı örgütlenmeleri her yerde kurmalıyız. Yüzyılların kadın örgütsüzlüğünün acısını çıkarırcasına özsavunma ağlarını oluşturmalıyız. Bu örgütlenmeler kısa süreli hedefler için de olabilir, uzun süreli hedefler için de olabilir. Hangi biçimde olursa olsun mutlaka ama mutlaka özsavunma örgütlenmelerimizi oluşturmalıyız. Özgürlüğümüz için bu çok önemlidir.
Ayrıca kadın özgürlük hareketlerinin de genç kadını, erkeği, toplumu özgürlük çizgisinde değiştirip dönüştürme boyutunda birinci dereceden rolü vardır. Bu nedenle kendini mutlaka güçlü örgütlemeli, örgütlemediği bir genç kadın kalmamalıdır. Genç kadın hem genç ve hem de kadın olması itibariyle özgürlük mücadelesini ve demokrasi bilincini geliştirmek açısından çok önemli avantajlara, güce sahiptir. Bu gücün bilincinde olarak ideolojik, örgütsel, eylemsel ve öz savunma görevlerine yönelmek, toplumsal dönüşümün temel itici gücü haline gelmek, tarihi bir önemdedir. Özgürlük mücadelesinde yer alan ve ilerleyen militanlar olarak çok güçlü bir belleğe sahip olmamız gerektiğinin bilincindeyiz. Bellek bir anlamda kendini bilmektir, kendini bilmekte güçlü bir tarih, toplum ve cins bilincini gerekli kılmaktadır.
2021 yılında savaş tünellerinde yaşanan direniş şahsında tekrardan güçlü bir belleğe sahip olduğumuzu görüyoruz. Görmek kadar hissetmek, hissetmek kadar yaşamak, temel mücadele ilkelerimiz olmaktadır. Bir kez daha bize belleksizliğin dayatıldığı bu süreçlerde kendi belleğimize sahip çıkmak, şüphesiz özgürlük değerlerini güçlü sahiplenmek ve yaşamsallaştırmak ile mümkündür. Özgürlükle en yalın ve derin bir buluşmayı yaşamak isteyen kadın, bir kez daha kendi belleğine güçlü sahip çıkarak, kadının özsavunma örgütlenmesini her alanda geliştirmelidir.
Bir kuşatma hareketiyle karşı karşıyayız. Bu kuşatılmışlıkları büyük bir irade, kararlılık, inanç ve mücadele ile aşmanın eylemcisi olarak tüm özgürlük değerlerimizi yaşamsal kılalım. Direnişin görkemiyle tüm teslimiyetlere, ihanetlere son vererek asaletli ve onurlu gerillalar olarak zafere yürüyelim. Şehitlerimize sözümüz sorumluluklarımızı fedaice yerine getirmek olacaktır.