2022 yılının baharına faşist AKP-MHP rejiminin soykırım saldırıları karşısında gerillanın muhteşem direnişi ile giriş yapılmıştır. Önceki yılların, özelde de 2021 yılı saldırılarının devamı ve daha da ilerletilmiş hali olarak Zap, Avaşîn, Metîna hattına gerçekleştirilen saldırı, günümüze kadar da şiddetinden hiçbir şey kaybetmeden devam etmektedir. Öncelikle Şehit Rûken, Sara, Bêrîvan Zîlan, Peyman Bagok, Helbest ve Zîlan Konya şahsında Bazên Zagrosê, Şehit Savaş Maraş ve Cenga Xaburê devrimci hamlelerinde yine Kuzey Kürdistan, Rojava, Şengal ve Güney Kürdistan’da yüksek direniş ruhu, zafer kararlılığı, Önderliğe bağlılık ile savaşıp şehit olan tüm yoldaşlarımızı saygı sevgi ve minnetle anıyoruz. 2022 yılı hem 50. Önderlik yılı olması hem 25 Ekim’inde Kadın Özgürlük Mücadelesi’nin 30. Ordulaşma Yılı’nı tamamlaması hem de Partimiz PKK’nin 45. Kuruluş Yılı olması itibariyle bizler açısından anlamlı bir yıl olmuştur. Sıcak savaş mevzilerinde son yüzyılın faşizmine karşı direnen yoldaşlarımızın büyük başarıları bu yılı daha da anlamlandırmış, bu yılın zafer inancının gelecek yılda özgürlük ile somutlaşacağını müjdelemiştir.
2022 yılında faşist Türk rejiminin soykırım amacıyla başlattığı ve siyasi, diplomatik, ekonomik, politik, sosyal tüm gücünü bu savaşta kazanma üzerine harcadığı, aynı zamanda PDK işbirlikçiliği ve başta ABD öncülüğünde NATO ve diğer Avrupa devletlerinin, Rusya’nın büyük desteğini alarak geliştirdiği bu savaş, Kürtler için de bir varlık yokluk savaşıdır. Faşist AKP-MHP rejiminin son yıllarda operasyon yaptıkları bölgelerdeki amacı oralara yerleşip kalıcılaşmaktır. Bu nedenle girdikleri yerlerde hemen yol, karakol vb inşa ediyorlar. Amaçları Efrîn’den Xakurkê Sideka’ya kadar 30 kilometre genişliğinde sözde güvenlik, esasta işgal ve sömürge alanları geliştirmektir. Bunun için de yerel işbirlikçi güçlerin ve uluslararası devletlerin tüm desteğini arkasına alarak, kendi halkını aç bırakıp ülkesini yoksullaştırarak ve tüm bütçesini harcayarak var gücüyle saldırmaktadır. Dikkat edilirse son üç yıldır saldırılar her yıl bir önceki yıla göre daha da sistematikleşmiş ve artmıştır. Savaşta kullanılan silahların türü değişmiş, imha amaçlı kimyasal silahların kullanımı daha sistematik bir hal almış ve gerillayı bitirmeye odaklı bir savaşa döndürülmüştür.
2022 yılı bahar ayı itibariyle Türk faşist devleti her gün onlarca kez bazen günde elli sefer kimyasal silahlarla Medya Savunma Alanları’nı bombalamıştır. Saldırılar karşısında büyük bir irade gücü, ideolojik bağlılık, askeri taktik, gerilla ustalığı, yüksek moral değerleri ile cevap veren özgürlük gerillalarının direnişi tüm dünyayı hayretler içerisinde bırakmış, aynı zamanda da Kürt halkına ve demokrat insanlığa büyük güven vermiştir. Özellikle YJA Star gerillalarının savaştaki olağanüstü direniş ruhları, cesaretleri, yaratıcı, kararlı duruşları, modern gerilla taktikleriyle ortaya çıkarttıkları başarılı sonuçlar yıla damgasını vurmuştur. Evet, kadın ordumuz önceki yıllarda da faşist düşmanın yönelimlerine büyük cevaplar vermiş, başarılar kazanmış, başarılı eylemler gerçekleştirmiş, operasyonları püskürtmüştür, ancak bu yılın savaş performansının daha profesyonel ve sonuç alıcı olduğu açıktır. Bu anlamda YJA Star gücümüz etkili eylemlerle düşmanda sarsıcı nitelikte sonuçlar elde etmiştir.
2023 yılı hedefimiz Önderliğimizi fiziken özgürleştirmektir
Yine 2022 yılına damgasını vuran faşist Türk rejimini şoke eden en önemli gelişmelerden birisi de Sara ve Rûken yoldaşların Mersin’de gerçekleştirdikleri fedai eylemleri olmuştur. Sara ve Rûken yoldaşlarımızın bu eylemleri sürecin ruhunu okuma ve profesyonel askeri taktik düzey açısından çok etkili olmuştur.
Önderliğimize uygulanan mutlak tecrit politikasını derinliğine anlayıp buna en büyük cevabı vermiştir. Aynı zamanda Kürt halkına, gerillalarına uygulanan soykırım politikalarının sonuç almayacağının en büyük cevabı olmuştur. Kürt halkı bu eylem ile güven kazanmış, düşmana karşı nasıl savaşılabileceğinin yol yöntemini bir kez daha görmüştür. Bu eylem ile Kürt kadının direniş gerçekliği daha üst bir aşamaya hamle yapmıştır. Yine bu eylem tarzı ile düşman bozguna uğratılmış, bütün oyunları su yüzüne çıkmış, güçsüzlüğü ispatlanmıştır.
Sara ve Rûken arkadaşların eylemleri aynı zamanda faşist AKP-MHP rejimi döneminde zirveleşen kadın kırımlarının intikamı olmuştur. Önderliğimizin belirttiği, 21. Yüzyılın Kadın Devrimi Yüzyılı olacağı söylemini garantilemişlerdir. Özellikle de Kadın Özgürlük Mücadelesi’nin 30. Ordulaşma Yılı’nda YJA Star gerillalarının böylesi başarılara imza atması ile hem kadın özgürlük mirasına görkemli bir biçimde sahip çıkılmış, hem de iktidar sahipleri büyük bir korkuya sürüklenmiştir. Tekrar Şehit Sara ve Rûken arkadaşlar şahsında 2022 yılında düşmanın her türlü tekniğine, özellikle de kimyasal silahlara karşı büyük kahramanlık örneği sergileyip fedaileşen yoldaşlarımıza zafer sözümüzü yineliyor, anıları önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz.
Önderliğimize uygulanan soykırım politikası, ağır tecrit koşulları, fiziki ve psikolojik işkence 2022 yılında her zamankinden daha boyutlu hal almıştır. 2005 yılına kadar çeşitli şekillerde süren psikolojik ve fiziki işkence uygulamaları, bu tarihten sonra yeni düzenlemeler adı altında esaret koşullarının daha da ağırlaştığı bir duruma dönüştürülmüştür. Bu doğrultuda 2022 yılında Uluslararası Komplo’nun 24. yıl dönümüne girerken Önderliğimize yönelik ağır tecrit koşulları daha da ağırlaştırılmıştır. AİHM’in 25 yılını tamamlayan bir tutuklunun cezaevi koşullarının değiştirilebileceği maddesinden, ‘umut hakkı’ndan yararlanmaması için Önderliğimize çok geçersiz sebeplerle disiplin cezaları verilmiştir. Ve her altı ayda bir bu disiplin cezaları yenilenmektedir. Önderliğimizin tek başına kaldığı hücredeki her hareketi disiplin cezasına sebep gösterilmektedir. Böylesi bir hukuksuzluğun uygulandığı başka bir ülke yoktur. Hiçbir ahlak ve hukukta olmayan bir durum Önderliğimize dayatılmakta ve buna herkes sessiz kalmaktadır. Bütün NATO devletleri özellikle de ABD bu işin başlıca sorumlusu ve uygulayıcısıdırlar.
Önderliğimiz ise tüm bu işkencelere, dayatmalara karşılık tarihin en büyük direnişini gerçekleştirmekte, direnişi ile tüm özgürlükçü kesimlere ilham ve esin kaynağı, güç kaynağı olmaktadır. Bizler de Önderliğin militanları olarak Önderliğimizin bu büyük direnişinden güç alarak düşmanın tüm bu ağır saldırılarına karşı mücadele gücümüzü büyütmeyi esas almaktayız.
Yine halkımızın her alanda gösterdiği direniş, tecrit işkencesine olan tepkisi, Önderliğimizin fiziki özgürlüğünün sağlanmasına dönük geliştirilen yürüyüşler, etkinlikler çok önemli ve anlamlı olmuştur. Fakat bu kadar kapsamlı bir soykırım sisteminin aşılması için yeterli değildir. Bu noktada 2023 yılında caydırıcılığı olan, adım attırabilen, Önderliğimizin koşullarında değişiklik yaptırtan bir düzeye dönüşmesi gerekmektedir.
Diğer yandan Önderliğimizin fiziki özgürlüğü için harekete geçen, Kürtlerle beraber olan birçok akademisyen, sanatçı, aydın, yazar, milletvekili enternasyonalist kesimlerin, dostların tutumları, çabaları vardır. Bu yıl içinde Önderliğimiz ile bizzat görüşme yapmak için Avrupa’da 300’den fazla, tüm dünyada da 700’den fazla avukat Türkiye Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulunmuştur. Yine 350 avukat Önderlik ile görüşmek için Türkiye Adalet Bakanlığı’na mektup göndermiştir. Ayrıca Önderlik için İtalya’da kitlesel bir konser etkinliği düzenlenmiş, çeşitli alanlarda Önderlik paradigması doğrultusunda çeşitli eğitim, çalıştay, toplantı vb faaliyetler yoğun olarak yürütülmüş, bu biçimiyle Önderlik paradigması daha da açılım sağlamıştır.
Tüm bu eylemlere, çağrılara, başvurulara rağmen faşist AKP-MHP rejimi herhangi bir cevap vermemiştir. Üstelik son süreçte CPT’nin adaya gittiği halde bir açıklama yapmaması ve daha sonra Önderliğin görüşme yapmak istemediğine dair bilgiler gelmesi, Önderliğin durumunun tehlikesini daha da açık bir şekilde ortaya koymuştur. 21 Nisan 2021 tarihinden bu yana Önderliğimizin sağlığından, güvenliğinden yana hiçbir bilgimiz yoktur. 2022 yılının son günlerini yaşarken hala da Önderliğimizin ağır tecrit koşulları altında olması bizim için kabul edilemez bir durumdur. Bu durum bizim için rahat bir saniye geçirmeme, normal bir yaşam yaşamama, eylemsiz durmama gerekçesidir. Kadın Hareketi olarak şimdiye kadarki tüm mücadelemizi Önderliğimizin fiziki özgürlüğünü sağlamak için verdik, bundan sonra yürüteceğimiz mücadelemizin merkezinde yine Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü olacaktır. Hedefimiz sadece Önderliğimizden haber almak ya da tecridin kaldırılması değildir, hedefimiz Önderliğimizi fiziki olarak özgürleştirmektir. Bunun için en büyük silahımız ise direnişimizdir.
Kadın Devrimi, yaratılan toplumsal kaosa çözüm oluyor
Önderliğimiz 21. yüzyılı, kadın özgürlük yüzyılı olarak tanımladı. Önderlik, felsefik, ideolojik, siyasal, toplumsal olarak yaşanan tüm kaos ve krizin esasında çözülmeyen kadın sorunu olduğunu belirtmiştir. 19. ve 20. yüzyıl işçi ve sosyalist partilerin yüzyılıydı. Bu yüzyıllarda gelişen devrimlerde kadın sorunu temel bir sorun olarak görülmediği için sonrasında ciddi bir tıkanma yaşanmış, dolayısıyla karşı çıkılan sisteme hizmet eden konumdan kendilerini kurtaramamışlardır. Önderliğimizin kadın çözümlemeleriyle beraber kadın sorunu temel bir sorun olarak ele alınmıştır. Önderlik bu yüzyılın asıl çelişkisinin cins çelişkisi olduğunu belirtmiş, sadece söylemde kalmayıp aynı zamanda bunun çözümünü ve alternatifini de Kadın Özgürlük İdeolojisi temelinde geliştirdiği birçok proje ile ortaya koymuştur. Kadın Kurtuluş İdeolojisi ilkeleri, Sonsuz Boşanma, Erkeği Öldürme teorileri ve tabii Jineoloji bilimi ile tüm sorunların kaynağının kördüğüm haline gelmiş kadın sorunu olduğunu ve Jineolojinin özgür kadını, özgür toplumu yaratmada esaslı rolü oynayacağını göstermiştir. Kapitalizmin talan, sömürü, ekolojik yıkımı karşısında Önderliğimizin demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigması krizlerin çözüm kapısı oluyor. Bu temelde Önderliğimizin paradigması ve çözümlemeleriyle gelişen ikinci kadın devrimi, yaşanan kirli savaşın getirdiği krizlere çözüm oluyor.
Bir kadın devrimi yüzyılı olan 21. yüzyılda kapitalist modernite, toplumu ve doğayı kaos ve kriz bataklığına sürüklemektedir. Kendisi de büyük bir çıkmaz yaşayan kapitalist modernite, krizden çıkmanın bir yöntemi olarak topluma ve doğaya karşı savaşı zirveye tırmandırmıştır. Aslında 2022 yılı 21. yüzyılın bir özeti niteliğinde gelişmelere sahne oldu diyebiliriz. Dünyanın hemen her tarafında kapitalist modernitenin kar hırsı doğada, toprakta, suda, ormanda, havada, her yerde, yaşayan her türlü canlıda büyük bir yıkıma neden olmaktadır. Savaşla, endüstriyalizmle, korkunç tüketim kültürüyle hızla yok oluşa götüren bir saldırı yaşanmaktadır.
Türk devleti de Türkiye topraklarında Karadeniz’de, Ege’de, Akdeniz’de, şehirlerde kar hırsı ile ekolojik saldırılar gerçekleştirirken, Kürdistan coğrafyası üzerinde de sömürgeci amaçlarla çok yönlü ekolojik saldırılar geliştirmektedir. Cûdî ormanları, Bingöl, Dersim ormanları kesilerek yok edilmekte, sular kirletilmekte, yine barajlarla topraklar kısırlaştırılmakta, su sömürgeciliğin tekeline alınmaktadır. Bununla paralel bir biçimde özgürlük gerillalarına yönelik gerçekleştirdiği kimyasal silahlı saldırılarla, Kürdistan doğasına, canlılarına düşmanlığını doruğa ulaştırmıştır. Savaşın tırmandırıcısı, kimyasal silahların kullanımına en büyük desteği veren ABD ve Almanya gibi ülkelerin çok kirli bir savaş tarihleri olduğu bilinmektedir. Günümüzde de bu ülkeler faşist AKP rejimine kimyasal silah satışını yapmaktadırlar. Birinci ve İkinci dünya savaşlarında insanlığa ait tüm değerleri yıkıp yakan, insanları acımasızca katleden, doğayı talan eden bu devletler, Üçüncü Dünya Savaşı’nın yaşandığı günümüzde de aynı yöntemlerle insanlığı tüketme yarışını sürdürmektedirler. Onlarca yıl önce kullanılan bu gazların halen de atılan bölgelerde etkilerinin görüldüğü bilimsel olarak tespit edilmiştir. Günümüzde de benzer yöntemlerle Kürdistan coğrafyası, insanları, özgürlük gerillaları zehirlenmekte, ekolojik kırıma uğratılmak istenmektedir. Kürdistan dağları bu kimyasal silahlarla zehirlenmektedir. 21. yüzyılda böylesi acımasız bir sistem ile mücadele eden Kadın Özgürlük Hareketi, toplum, kadın, ekolojik bilinci ve örgütlülüğü ile bu ekoloji katili sistemi yıkacaktır.
Üniformalı kadın ve çocuk katilleri, çökertme politikasının parçasıdır
Özellikle faşist AKP-MHP rejimi döneminde kadın kırımı zirveleşmiştir. Sistemin yarattığı çözümsüzlük, savaş politikaları, gittikçe artan iktidar hırsları, derinleşen cinsiyetçilik, ekonomik krizler en çok kadını etkilemektedir. AKP-MHP iktidarının kadına olan düşmanlığı, en tepeden aile içine kadar kapsıyor, etkiliyor, büyük bir yozlaşma yaratıyor. Gün geçmiyor ki kadın katliamları gerçekleşmesin! 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde bile faşist AKP iktidarı tarafından 380 kadın gözaltına alındı.
Bakure Kurdistan’da çocuklar da dahil kadına ve genel topluma yönelik tutuklamalar, özel savaş, fiziki boyutta saldırılar bu yıl içinde de devam etti. 2008’den bu yana 20’si çocuk olmak üzere toplamda 42 kişi zırhlı araçlar tarafından ezilerek yaşamını yitirdi. Buna ilişkin açılan davaların birçoğuna da cezasızlık uygulandı, faillere beraat verildi. Genel olarak faşist iktidarın OHAL uygulaması, “güvenlik ve terörle mücadele” adı altında şiddeti kadınlar ve çocuklar üzerinde yoğunlaştırması 2022 yılında daha da zirveleşti. Bununla paralel olarak asker, polis, korucu gibi failler korundu.
Faşist rejimin tecavüzüne somut bir örnek İstanbul Emniyet Güvenlik Şube Müdürü gözaltına alınan bir kadına tacizde bulundu, kadınlar suç duyurusunda bulundular. Ve birçok saldırının faili olan ‘devlet üniformalı’ kişiler affedildi ya da indirimli ceza uygulandı. Üniformalı olmak direkt cezasızlık ya da ceza indirimi gerekçesi olmuştur. İpek Er cinayetinin faili Musa Orhan, yine Konya’da Merve Küçüktekin cinayetinin faili sözleşmeli er Sabit Türk, Pınar Öztürk cinayetinin faili Cemal Metin Avcı, eşi ve oğlunu öldüren Hayri Mağara vb daha da isimleri çoğaltılabilecek üniformalı katillerin çoğu Kürdistan’da savaşmış uzman çavuşlar ya da sözleşmeli erlerdir. Üniformalı oldukları ve Kürtlere karşı savaştıkları için bunlara ya ceza verilmemiş ya da cezaları indirilmiştir. Çökertme planı ile yürürlüğe konan uzman çavuşluk yetkisinin temel bir görevi de Kürt kadınlarına her türlü şiddeti ve kırım politikalarını uygulamaktır. Bu bir devlet politikasıdır, toplumu içten çürütme, kadın üzerinden çöktürme planıdır. TJA’nın 2021’de hazırladığı bir rapora göre yıl içinde 75 kadın üniformalıların cinsel saldırısı ve şiddetine maruz kalmıştır. Rosa Kadın Derneği kendilerine bu konuda, Ekim 2020-Kasım 2021 tarihleri arasında 100 başvurunun yapıldığını açıklamıştır. 2022’de bu veriler daha da artış göstermiştir.
TÜİK verilerine göre yirmi yıllık AKP döneminde 730 bin kız çocuğu evlendirilmiştir. Zaten en son basına yansıyan 6 yaşında evlendirilen kız çocuğunun durumu faşist AKP rejiminin bir özeti niteliğindeydi. Çocuk işçiliği, fakirlik, açlık sınırlarında yaşama, ırkçılığa ve istismara maruz kalma, tecavüz, devlet ve erkek eliyle öldürülme, tutuklama gibi çok yönlü faşizan saldırılarla çocukluk katledilmektedir.
AKP-MHP rejimi hayatın her alanında sanattan, hukuka, çalışma alanından okullara, ev içinden sokaklara düşünülecek en ayrıntıya kadar kadınlara, çocuklara ve topluma karşı baskılarını yoğunlaştırmıştır. Erdoğan Gezi Direnişi’ne katılan kadınlar ve tüm eylemciler için ‘sürtük’ tabirini kullanarak, sahip oldukları cinsiyetçi faşizan zihniyetlerini çok açık bir biçimde ortaya koymuştur.
Bu yıl içinde yine hasta kadın tutsaklarla ilgili kadın mücadelesi de aktif biçimde geliştirilmiştir. Aysel Tuğluk bu aktif mücadelenin sonucu olarak bırakılmıştır, ancak hala yüzlerce hasta tutsak zindandadır. Genelde kadın tutuklulara, farklı biçimlerde yaptırımlar, çıplak arama, ters kelepçe takma gibi saldırılar, yine cinsiyetçi saldırılar, işkenceler yoğunlaşmıştır. Bununla birlikte Emine Şenyaşar Ananın adalet nöbeti eylemi, yine İstanbul, İzmir ve Amed’de tutuklu anaları öncülüğünde gelişen adalet nöbetleri, tüm faşist saldırılara rağmen mücadelenin bir başka boyutu olarak yıl içerisinde devam etmiştir.
Sistematik geliştirilen saldırılardan biri de Kürt kadın gazetecilere dönük saldırılardı. Bu kapsamda birçok kadın gazeteci 2022 yılında da gözaltına alınıp tutuklanmıştır. Kimyasal silahlar ile şehit edilen 17 yoldaşımızın şehadetinin kimyasal silahtan kaynaklı olduğunu ve araştırılması gerektiğini söylediği için akademisyen Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı tutuklanmıştır. Yine Saliha Aydeniz ve Ayşe Acar Başaran’a dönük tehditler, Saliha Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılması, Semra Güzel’in tutuklanması ve milletvekilliğinin düşürülmesi ile HDP’li kadın milletvekillerine dönük devlet saldırıları da zirvedeydi. 2022 yılı despot rejimin daha da sayamadığımız yüzlerce uygulamalarına şahitlik etmiştir.
Tabii ki tüm bu saldırılara karşı kadınların da aktif mücadelesi gelişmiştir. Kürt kadınlarının öncülüğünde gelişen protestolar, yürüyüşler, toplantılar, eğitim çalışmaları, adalet nöbetleri, Barış Analarının ve Cumartesi Analarının süreklileşen eylemleri kesintisiz biçimde devam etmiştir. Kadınlar ekonomik, hukuk, iş haklarına kadar birçok alanda daha örgütlü ve hak sahibi olabilmek için örgütlendiler, mücadele ettiler, faşizme ve erkek egemenliğine karşı tavır içinde oldular.
Güney yönetimi katliamların basına yansımasını yasakladı
Erkek egemen zihniyet ile yönetilen Başûrê Kurdistan’da da kadın ve çocuk istismarı, katliamları, taciz, tecavüzleri hat safhadadır. Faşist AKP rejiminin de büyük etkisinin olduğu bölgenin en büyük mağduru yine kadınlardır. Kadın katliamları burada da “intihar, namus, kendini yaktı” adı altında süreklileşip artmıştır. Üstelik bir de sözüm ona Aydınlanma Bakanlığı kadın katliam ve intihar haberlerinin yayınlanmasına yasak getirmiştir. Katliamları süreklileştiren zihniyet, aynı zamanda bunun yayınlanmasının da önüne geçmiştir. Aynı zamanda Mesrur Barzani “(kadına karşı) şiddet tüm toplumlarda artış gösteriyor” şeklindeki açıklamasıyla bu vahşeti normalleştirip savunmuştur.
Bununla birlikte Türkiye’nin işgal saldırılarında birçok kadın ve çocuk katledilmiştir. Zaxo katliamı tarihe ikinci Roboski katliamı olarak geçmiştir. Gerilla alanlarına ve sivil alanlara dönük gerçekleştirdiği operasyonlar sonucu Behdinan ve Soran bölgelerinde yaşayan on binlerce köylü köyünü, geçim kaynaklarını bırakıp göç etmek zorunda kalmıştır. Yine var olan yönetimin Kürtlükten uzaklaştırıcı politikaları nedeniyle Kürt çocukları özel okullarda yabancı dillerde okutularak kendi dillerine, kültürlerine yabancılaştırılmaktadır. Başur’da bulunan mülteci kamplarında özellikle Êzidî kamplarında kadınlar ve kız çocukları üzerinden saldırılar geliştirilmektedir. Fuhuşun artması, kadınların intihara sürüklenmesi, bir kız çocuğunun tecavüz edilerek katledilmesi gibi yaşanan olaylar giderek çoğalmaktadır. Özellikle de Êzidî kamplarında bu sorunlar yaşanmaktadır.
Ekim ayında Jineoloji Komitesi üyesi Nagihan Akarsel arkadaşımız Silêmanî’de MİT tarafından hedeflenmiş ve şehit düşmüştür. Nagihan arkadaşımız Güney kadınının bilinç ve irade kazanması için ve yine dört parça Kürdistan’daki kadın değerlerinin açığa çıkarılıp kaynaşması için çok büyük bir emek vermiştir. Güney’de gelişen bu işbirlikçi ve ihanetçi erkek iktidar şekillenmesine karşı kadın ve direniş eksenli toplum kültürünü, geleneğini canlandırmak, geliştirmek için çok anlamlı çalışmalar yürütmüştür.
Şengal’de 2014 yılından bu yana Önder Apo felsefesi temelinde kadın öncülüğünde elde edilen kazanımlara 2022 yılında yenileri eklenmiştir. Bu temelde YJCŞ ismi ile Şengal Genç Kadınlar Birliği kurulmuştur. Yine Êzidî kadın katliamı ile ilgili Irak Uluslararası Kadın Konferansı, Şengal’in DAİŞ’ten kurtuluş yıldönümünde de TAJE kongresi gerçekleştirilmiştir. Yıl boyunca da gelişen eğitim, etkinliklerde, yürüyüşlerde kadınlar öncülük rolünü oynamıştır.
Mexmûr’da var olan kadın çalışmaları daha derinleştirilerek yürütülmeye çalışılmıştır. Tüm eylemlerde kadın öncülüğünde aktif katılım gerçekleşmiş, eğitim ve atölye çalışmaları ile kadın bilinci derinleştirilmeye çalışılmıştır. Bunun yanında kadın ekonomisinin güçlendirilmesi hedeflenmiştir.
Kadınların serhildanları ve Önderliğimizin sihirli sözleri tüm dünyada yankılandı
Kadın katliamının yoğun yaşandığı yerlerden biri de şüphesiz şeriat rejimi ile yönetilen İran’dır. İran’da çocuk yaştaki evlilikler ve bu evliliklerden dünyaya gelen çocuklar vahşetin boyutunu gözler önüne seriyor. Çocuk yaşta evlendirilen on sekiz yaşından küçük çocuklar yılda bin 500 çocuk dünyaya getirdiler. Yine binlerce çocuk İran’da sokaklarda çalışıyor. Namus ve intihar adı altında cinayetler meşrulaştırılıyor. Eylül ayında gerçekleşen Jîna Emînî katliamı öncesinde kadınlar cinsiyetçi saldırılara karşı önemli protesto ve etkinlikler gerçekleştirdiler. Tesettüre hayır kampanyaları, yaşanan kadın idamlarına, evlilik öncesi bekaret testine karşı protestolar, ekonomik taleplere dönük eylemler sıcağı sıcağına yoğun yaşanıyordu. Zaten kısa bir süre öncesinde Şiler Resuli’ye saldırı gerçekleşmiş, buna karşı da protestolar gerçekleşmişti. Jîna Emînî’nin katledilmesiyle birlikte protestolar zirveleşti, kadın ve erkeklerde, hatta çocuklarda yaşanan öfke büyük bir patlama yaşadı, sokaklara “Jin Jiyan Azadî” sloganları ile taştı. Bir direniş kültürüne sahip olan Rojhilat ve İran kadınları sporculardan sanatçılara tüm kesimlere kadar sessiz kalmayarak tarihi bir mücadele potansiyelini ortaya çıkardılar. Bu mücadele dünyanın her yerine aynı sloganla dağıldı, etkiledi, dünyanın gündemini belirledi.
Serhildanların her yere yayılması, Önderliğimizin sihirli sözcükler diye nitelendirdiği “Jin Jiyan Azadî” sloganları etrafında büyümesi tesadüf değildir. Önderliğimizin paradigmasının, fikirlerinin, felsefesinin etkileridir. Gösterilen olağanüstü direniş ve mücadele sonucundadır tüm bunlar. Bu serhıldanların devamı açısından kasım ayında KJAR tarafından bir bildiri yayınlanmıştır. Bu çözüm bildirgesi İran’daki kadınların ve halkların sorunlarını çözmeye dönük bir bildiriydi. Kadın mücadelesinin gidişatı, yön vermesi açısından önemli olmuştur.
2022 yılına damgasını vuran “Jin Jiyan Azadî” sloganları etrafında büyüyen serhildanların yine bir Kürt kadın isyanı ile gerçekleşmesi, özgürlüğün yine Kürt kadınları öncülüğünde kazanılacağını gösteriyor.
Kaos ortamında yanan ışık: Rojava Devrimi
Rojava Devrimi bu yıl onuncu yılını kutladı. Tabii bu, aynı zamanda Rojava Kadın Devrimi’nin de onuncu yılı anlamına taşıdı. Onuncu yılında kadın devrimini tartışmak üzere bir forum gerçekleştirildi, bu forumda çok önemli tartışmalar yürütüldü. Önemliydi, zaten bu nedenle de forumun ilk günkü tartışmalarının ardından YPJ Komutanlarından Jiyan Tolhildan, Roj ve Barin arkadaşlar faşist Türk devleti tarafından SİHA ile vurulup katledildi. Bu saldırı, erkek faşizminin zirvesi olan AKP-MHP iktidarının kadın devrimine düşmanlığının, DAİŞ ortaklığının çok açık bir ispatı oldu. Yine yıl boyunca da Rojava kadın sisteminde görev yürüten kadınlar çeşitli biçimlerde hedeflenmiştir. Zeynep Saruxan, Dayika Hogir, okullarında eğitim gören 5 genç kadın, Til Temir’de, Eyn İsa’da sivil kadın ve çocuklar Türk devleti tarafından bilinçli olarak hedeflenmiş ve şehit düşürülmüşlerdir. Farklı biçimlerde de kadın devrimini engellemek, boşa çıkarmak için saldırılar gerçekleştirilmiştir. En son kasım ayında halkın yaşam ve geçim alanlarına, ekonomik ve kültürel alanlarına hava saldırıları gerçekleştirmiş, bununla öncelikle halkı korkutup göçertmek ve ardından da koşullarını oluşturabilirse kara operasyonu gerçekleştirmeyi hedeflemiştir. Ancak halkın ve kadınların direnişi, YPG ve YPJ güçlerinin direnişi, yapılan hazırlıklar, yine uluslararası güçlerle bir ortaklığa gidememesi nedeniyle istediği gibi ikinci aşamaya ulaşamamıştır. Ancak SİHA’larla, havan ve obüslerle günlük olarak saldırması, yine DAİŞ’i bölgede canlandırmaya, etkin hale getirmeye çalışması, zaten fiili olarak bir savaş durumunu ifade etmektedir.
Diğer yandan Türk faşist rejimi işgal ettiği Efrîn, Girê Spî ve Serêkaniyê alanlarında kadın düşmanı yüzünü çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Özellikle de Efrîn’de kadına karşı çok ağır saldırılar gerçekleştirilmektedir. Rakamlara göre Efrîn işgal edildikten sonra 86’dan fazla kadın öldürülmüş, 6 kadın intihar etmiş, 216 kadın yaralanmış, 71 kadın tecavüze uğramış, binden fazla kadın kaçırılmıştır. Onlarca kadın küçük yaşta zorla evlendirilmiştir. Kadınlara başörtüsü takma, evden çıkmama gibi birçok şey de zorla dayatılmaktadır. Çok sayıda kadın cezaevinde işkence edilerek öldürülmüştür. Serêkaniyê ve Girê Spî, yine denetimi altında olan İdlib, Bab, Cerablus gibi alanlarda da kadınlar, Türk faşistlerinin desteklediği çetelerin baskısı altında kırıma uğratılmaktadır. Bu alanlarda da kadın intiharları, tecavüz, öldürme vb tarzda şiddet çok yoğunlaşmıştır. İşte faşist Erdoğan’ın “Güvenli alan yaratacağım” diyerek işgal ettiği bölgelerde kadınların yaşadıkları böylesi korkunç bir hal almış durumdadır.
Tüm bunlara rağmen kadın devrimi Rojava topraklarında tüm gücüyle kendini daha güçlü örgütlemek ve derinleştirmek için çalışmaktadır. Bu kapsamda Kongra Star örgütü tüm kantonlarında örgütsel çalışmalarını, boyut çalışmalarını değerlendirmiş, onuncu yılda kadın devrimini derinleştirmenin ve daha etkili hale getirmenin kararlaşmasını yaşamıştır. Bu on yılda başta askeri ve toplumsal alanlar olmak üzere, siyaset, ekonomi, sağlık, ekolojik alanlarında kadınların öncülüğünde büyük kazanımlar elde edildi. Bu yıl içinde Kongra Star öncülüğünde Rojava Kürt kadınları dayanışma toplantısı gerçekleştirildi ve “Kadınlar İşgale Karşı Kürdistan’ı Savunuyor” sloganıyla kadın insiyatifi kuruluşunu ilan etti. Bunun yanında erkeklerle erkeğin dönüşümü üzerine eğitim çalışmaları yürütüldü. Bununla bağlantılı kadınlar için eşit, özgür bir toplum için özgür eş yaşam, jineoloji, demokratik ulus konulu eğitim devreleri açıldı. Yine kadın haklarına ilişkin anayasa komite çalışmaları yürütüldü. Kongra Star alan ve boyut konferanslarını gerçekleştirdi.
Bir kadın devrimini gerçekleştirirken, kadının demokratik konfederal sistemini pratikleştirmeye çalışırken elbette ki yaşanan sorunlar da vardır. Ancak bu sorunlar gelişim sorunlarıdır ve üzerinde durulan, tartışılan her sorun yeni bir gelişimin kapısını açmaktadır. Bu biçimiyle kadının Rojava’da önemli düzeyde toplumsal bir güç, otorite oluşturduğunu belirtmek gerekir. Kadınlar Rojava’da sorunları ortak çözme esasına dayalı projeleri ve komünal ekonomi modelleriyle, savaşta, siyasette, toplumsal alanda, ekonomide, öz savunmadaki öncülük rolleriyle 21. yüzyılın kadın devrimi yüzyılı olacağının en somut örneğini sergiliyorlar. Bir tarafta karanlığın içinde ışık niteliğinde tüm dünyaya saçılan ve aydınlatan bir sistem, diğer tarafta da gittikçe karanlığa boğulan faşizmin doruğa yükseldiği işgal alanları. Bir tarafta kapitalist modernitenin ve erkek egemenliğinin krizli, kaoslu çöküş gerçeği, diğer tarafta kaos ortamında yanan ışık Rojava gerçeği ve onun kadın devrimi…
Ortadoğu’da kadınlar üzerindeki şiddetin yoğunlaşması
Kaos ve krizin derinleştirildiği Ortadoğu’da 2022 yılında birçok ülkede kadın katliamları büyük bir artış göstermiştir. Krizin hakim olduğu ve en çok da kadının etkilendiği Ortadoğu ülkelerinin başında Afganistan geliyor. Afganistan’da Taliban rejiminin baskıları altında iradesi ezilmeye çalışılan bir kadın gerçekliği var. Kadına dönük şiddet hat safhadadır. Eğitim, sağlık, ekonomi, hukuk, siyaset, sosyal vb yaşamın tüm alanlarında, hatta park ve bahçelerde bile kadınlarla erkekleri birbirinden ayıran, kadını dıştalayan, kapanmaya mecbur eden cinsiyetçi politika ve saldırılar yaşanmaktadır. Kadın bedeninden başlayarak kadınlığa ait ne varsa suç haline gelmiş durumdadır. Yalnız dolaşmak, taksiye binmek yasaklanmış, ortaokul ve lise çağındaki kızların okula gitmeleri, son kararla üniversitelere gitmesi yasaklanmıştır. Kadınlar uygulamaları protesto ettiğinde de kırbaç cezası verilmektedir. Bunlardan kaynaklı ülkeden çok büyük miktarda göç yaşanıyor ve bunun çok önemli bir kısmını da kadınlar ve çocuklar oluşturuyor. Bir Taliban yetkilisi tüm bu saldırıları “Kısıtlamalar kadınlara yönelik değil, namus korumak için alındı” diyerek faşist cinsiyetçi zihniyetini savunmakta, namus olgusu ile meşrulaştırmaktadır. Tabii tüm bu gerici uygulamalar karşısında Afganlı kadınlar farklı yöntemler ile direniyorlar. Afgan kadın örgütleri, kadın aktivistleri, dayanışma grupları “Asla pes etmeyeceğiz”, “Her ev gösteri alanı olacak” “Afganlı kadınları unutmayın” diyerek farklı biçimlerde Taliban rejimine karşı büyük bir direniş içindedirler. Kürt kadın hareketi olarak Afgan kadınları ile dayanışma içinde olunmaya çalışılmıştır.
Gerici zihniyetin egemen olduğu ve kadına yönelik şiddetin hiç durmadan devam ettiği ülkelerden biri de Yemen’dir. 2022 yılında kadın katliamlarında büyük bir artış yaşanmıştır. Husi cezaevlerinde bin 714 kadın bulunuyor ve Husilerin tutuklu kadınlara yönelik ağır hak ihlalleri, fiziki ve psikolojik işkenceleri devam etmiştir. Yemen’de 2014 yılından bu yana 1700 kadın kaçırılmış, savaşla bağlantılı Yemenli çocuklara yönelik 35 bin hak ihlali yaşanmıştır. Tüm bu uygulamalar karşısında Yemenli mücadeleci kadınlar hak mücadelesi veriyor, kadınların siyasette daha fazla söz sahibi olması için çalışmalar yürütüyorlar.
Tunus’ta Dünya Kadın Yürüyüşü’nün bir parçası olan Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki Küresel Kadın Yürüyüşü’nün Konferansı gerçekleşmiş, bu konferansta Tunus’ta ilk kadın akademisi açma kararı alınmıştır. Genel olarak da Tunus’da kadına dönük şiddet durumu yoğun yaşanırken, kadın hareketleri tarafından şiddete karşı ve toplumdaki cinsiyetçiliği, eşitsizliği aşmak üzerinden birçok faaliyet yürütülmüş, projeler oluşturulmuştur. Bilim alanından, ekonomiye kadar birçok alanda eşitlik mücadelesi yürütülmüştür.
Mısır’da özellikle çocuk yaşta evlendirilmeye, kadın sünnetine karşı yoğun faaliyetler yürütülmüş, kadın lehine belli kararlara gidilmiştir. Gelenek haline gelmiş kadın sünneti gibi gerici uygulamalara karşı bilinçlenme faaliyetleri yürütülmüştür. Bununla birlikte ekonomik kriz ve iklim değişikliğinin kadınlar üzerinde yarattığı olumsuz etkiyi ele alan, görünür hale getiren kimi çalışmalar geliştirilmiştir.
Filistin’de kadın katliamlarında 2019-2022 yılları arasında önemli bir artış yaşanmıştır. Bu yönlü Filistin’deki kadınları bilinçlendirmek ve güçlendirmek üzerinden konferans, eğitim vb çalışmalar yürütülmüştür. Burada da İsrail’in saldırıları, savaş durumunun yaratmış olduğu olumsuz etkilenmeler yoğun olarak yaşanmaktadır. Gündemde olan savaş durumu kadınlar ve çocuklar üzerindeki şiddetin yoğunlaşmasında çok önemli bir etkendir.
Lübnan’da siyaset alanında daha fazla kadının yer almasına dönük çalışmalar yürütülmüş, kısmi bazı gelişmeler ortaya çıkmıştır. Kadınlar “Reddediyoruz, Dayanışıyoruz, Harekete Geçiyoruz” şiarıyla yürüyüş ve protestolar gerçekleştirmişlerdir. Cezayir’de kadın katliamlarına karşı “Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya Dayanışma Sınırları Aşıyor” şiarıyla genel grev kararı alınmıştır.
Afrika’da artan kuraklık, emperyalizmin politikaları Afrika’nın durumunu daha da krizli hale getirmiş, çocuk yaşta evlendirmeler, kadın sünneti, göçler daha fazla artmıştır. BM’nin bir araştırmasına göre, 2021 yılında çocuklara yönelik en ciddi ihlaller Afganistan, Kongo, İsrail, Filistin, Somali, Suriye ve Yemen’de önceki yıllara göre yüzde 21 artış gerçekleşmiştir. Somali’de kuraklık bir milyon kişiyi yerinden etmiştir. Sudan’da hala kadına recm cezası gündemde olmuş, yine artan çatışmalar nedeniyle cinsel şiddette çok ciddi bir artış gerçekleşmiştir. Güney Afrika’da da kadına şiddet yoğun yaşanır iken, 8 kadının toplu tecavüze uğraması durumu bu sorunu daha da görünür hale getirmiş, buna karşı önemli bir tepki ve protestolar gerçekleşmiştir. Hindistan’da da benzer biçimde kadını hedefleyen, intihara sürükleyen durumlar yaşanmış, buna karşı önemli bir tepki ortaya çıkmıştır.
Nisan ayında başlayan Rusya-Ukrayna savaşı da kendisiyle birlikte toplumsal kriz, yoksulluk, göç sorunlarını getirmiş, en çok da bu durumdan kadınlar olumsuz etkilenmiştir. Hem savaşın ve milliyetçiliğin ve hem de cinsiyetçiliğin ağır bombardımanı altında kadınlar olumsuz etkilenmiştir. Yine Ermenistan-Azerbaycan Savaşı’nda da benzer biçimde kadınlar olumsuz etkilenmiş, bir Ermeni kadın askerin tecavüz edilerek işkenceyle katledilmesi, bu olumsuz tablonun en bariz görünen tarafı olmuştur.
2022 yılının Ortadoğu kadınları açısından önemli bir gelişme de Beyrut’ta Ortadoğu ve Kuzey Afrikalı kadınlar örgütü NADA tarafından “Öcalana Özgürlük İnisiyatifi”nin kurulmasıdır. Bu inisiyatif Ortadoğu’daki kadınları Rêber Apo’nun kadın devrimi perspektifi ile bilinçlendirme, örgütleme ve ayağa kaldırma açısından önemli bir misyona sahiptir.
Genel anlamda Ortadoğu ve Kuzey Afrika hattına baktığımızda, kadına yönelik şiddet ve cinsiyetçi saldırılarda önemli bir artış gözükse de bunun yanında önemli bir kadın uyanışı ve harekete geçmesi de görülmektedir. Ortadoğu’nun bu çok derin yaşanan krizine henüz tam cevap verecek düzeyde olmasa bile 2022 yılında kadın hareketlerinin önemli bir ivme yakalamaya başladığını belirtmek gerekir. Burada özellikle dikkat edilmesi ve önemle ele alınması gereken husus, kadınlarda ortaya çıkan bu arayışın sistem içi sınırlara takılıp kalmaması, biçimsel eşitlik politikaları ile tüketilmemesidir. Çünkü bir yandan da görülmektedir ki Ortadoğulu kadınların mücadele enerjileri esas kadın özgürlük sorunlarını çözecek politikalardan, kadın devrimi perspektifinden ziyade erkek egemenlikli sistemin yasallığına hapseden, bazı biçimsel haklarla liberalleştiren ve kadınları oyalayan erkek devlet politikaları uygulanmaktadır. Örneğin Tunus’ta uzaya giden ilk kadın olma, Suudi Arabistan’da 12 yaşındaki bir kız çocuğuna dünyanın en genç yazarı ünvanını verme, araba kullanma özgürlüğü vb gibi gündemler yaratılıp bunları bir özgürlük gelişmesi gibi kabullendirme politikası vardır. Bu biçimiyle en ağır durumları yaşayan kadınlar küçük şeylerle kandırılmaya, oyalanmaya çalışılmaktadır. Kadın mücadelesinin radikalleşmesinin, özgürlük çizgisiyle buluşmasının önü alınmaya çalışılmaktadır. Her türlü haktan mahrum bırakılmış Ortadoğulu kadınların özgürlük mücadelesinde bu tehlikeye dikkat etmek, çözmek ve bunu aşan bir mücadele perspektifi ile hareket etmek çok büyük bir öneme sahiptir. Bu nedenle kadınların bu konularda çok dikkatli ve tedbirli olmaları gerekiyor.
Batı dünyası ve Latin Amerika’da yaşanan sorunlar ve arayışlar
Batı ülkelerinde birkaç yıldır dikkat çeken bir yaklaşım, devlet-hükümet yönetimlerinde daha fazla kadınlara yer verilmesidir. Bu yıl açısından bazı örnekler verirsek; Fransa’da otuz yılın ardından başbakanlık görevine bir kadın geçti, Fransa ulusal meclisine başkanlık etmek üzere ilk kez bir kadın seçildi. ABD’de yüksek mahkeme üyeliğine ilk defa siyahi bir kadın seçilmiştir. Avustralya’da yeni seçilen hükümetin kabinesinde on kadına görev verildi. Kuzey Kore’de ilk kez bir kadın dışişleri bakanlığına seçildi. Dünyada Avrupa patent ofisinden bu yılın en iyi mucit ödülünü üç kadın aldı. Belçika’da Cezayirli bir kadın gazeteci dışişleri bakanı yapıldı. Kolombiya hükümetinde üç kadın bakan seçildi.
Bununla birlikte Almanya, İsveç, Kanada ve Norveç’te kadın olan dışişleri bakanları feminist dış politikayı gündemleştirmiş, NATO toplantısında birlikte fotoğraf çektirip “NATO biziz” demişlerdir. Daha da birçok örnek verilebilecek bu konu kadın hareketleri, feminist hareketler açısından çok ciddi bir tuzak olarak ortaya çıkmaktadır. 21. yüzyılda gün geçtikçe uyanan ve güçlenen, daha ciddi örgütlenme biçimlerine yönelmek isteyen kadın hareketlerinin radikalizmini törpülemek, erkek devlet-sistem içine çekmek, kadınları oyalamak ve kandırmak için geliştirilmiş bir tuzaktır. Çünkü feminist dış politika ya da “NATO biziz” denilirken ya da devletin değişik kademelerinde kadın adıyla var olunurken, öte yandan en fazla kadın katliamları gerçekleştirilmekte, halkları savaşla kırdırma, yoksulluk, tecavüz, fuhuş, uyuşturucu, ekolojik saldırılar bu devletler, örgütler yoluyla gerçekleştirilmektedir. Böyle bir feminizm ve feminist dış politika olamaz. Kadın adına halkların, kadınların katliamların altına imza atılamaz. En ağır çirkin politikalar yürütürken, ezilen ve dışlanan kadını da buna ortak etme, bir gelişim ölçüsü olarak ortaya konulmakta, korkunç düzeyde çarpık bir özgürlük-eşitlik algısı yaratılmaya çalışılmaktadır. Bu biçimiyle de kadın mücadelesi frenlenmek, kendi doğru yolundan saptırılmak, erkek devlet-sistem yoluna çekilmek istenmektedir.
Ortadoğu’da ve Kürdistan’da yaşanan kadın katliamlarına, şiddetine dönük daha somut rakamlar ve örnekler verdik, ancak herkes çok iyi biliyor ki “Çok gelişmiş ülkeler” denilen Batı dünyasında da çok ciddi boyutlarda kadın ve çocuk katliamları yaşanmaktadır. İntihardan kadın cinayetlerine, tecavüzden fuhuşa, akıl almayacak biçimlerde kadın bedeni ve aklının istismarına kadar her yönlü saldırı çok yoğundur. Bir yandan erkek cinselliği korkunç biçimlerde kışkırtılıp kadına saldırtılırken diğer yandan kadının kendi bedeni üzerindeki hakkı tanınmamaktadır. Örneğin ABD’nin kürtaj yasaklama kararı buna çarpıcı bir örnektir. ABD’de yasaklayıp Avrupa’da sözleşmelere bir hak olarak geçmesini isteyen yine aynı egemen mantıktır. Sonuçta kadınlar kendi bedenlerine ve geleceklerine ilişkin kendileri karar verememekte, erkek devletler-sistemler karar vermektedir.
Çarpık özgürlük-eşitlik algısı ile örtülmüş bir yalan dünyası, bunun üzerinden alabildiğine geliştirilmiş bir şiddet sarmalı söz konusudur. Burada da daha inceltilmiş ve politikleştirilmiş biçimde kadın enerjisi ve mücadelesi sistem içine çekilmeye çalışılmaktadır. Son yıllarda Batıda, Latin Amerika’da, dünyanın değişik yerlerinde kadınlar esas suçlunun devletler, erkek egemenlikli sistem olduğunu daha güçlü ve örgütlü bir sesle haykırmaya başlamışlar, eylemlerini, protestolarını bu hedefe karşı geliştirmişlerdir. Uyanan bu bilinci çarpıtmak, var olan örgütlü ve politik bilinci parçalamak ve özünden saptırmak için her türlü ruhsal, fiziki, ekonomik, siyasi, sosyal, sağlık, eğitim, aşk, aile olgusu kadına karşı özel savaş olarak, kadın kırım politikaları olarak uygulanmaktadır. Bu doğrultuda bir yandan kadına karşı şiddet artarken, diğer yandan da kadın mücadeleleri daha da gelişmektedir. Önderliğimizin belirttiği gibi 21. yüzyıl tam da bir kadın yüzyılına dönüşmektedir.
Karşımıza çıkan bu tablo kapitalist modernitenin yarattığı derin kaos ve krizi gözler önüne sermektedir. İşte böylesi derinden yaşatılan kaosun tek çaresi Önderliğimizin demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmasıdır. Kadın Kurtuluş İdeolojisi, örgütlenmesi, öz savunması ve Jineoloji bilimi bu paradigma etrafında tüm kadınların, toplumsallığın sorunlarına çözüm olacak iddiadadır. Bu temelde gerçekleşen Rojava Devrimi de buna en somut örnektir. Bugün Önderliğin felsefesi ışığında şekillenen Rojava Devrimi bir kadın devrimi olarak dünyaya model olmaktadır. Dünyanın her yerinde başta kadın sorunu olmak üzere tüm toplumsal sorunlar çözülmeyen bir hal alırken, Rojava’da geliştirilen kadın devrimi eksenli Demokratik Konfederal sistem ile kadınların ve toplumun temel sorunlarına çözüm üretilmeye çalışılmaktadır.
Ekim ayında Arjantin’de gerçekleşen 35. Uluslararası Kadın Buluşması ve yine Kürt Kadın Hareketi öncülüğünde Berlin’de gerçekleşen 2. Dünya Kadın Konferansı, oluşturduğu gündemlerle, kadınlardaki özgürlük arayışının evrenselleşme arayışını ortaya koymasıyla yıla damgasını vurmuştur. Kadınlar Geleceğini Örüyor başlığı ile evrensel çapta kadın örgütlenmesini geliştirme, kadın konfederal ağını adım adım örmeye başlama, kadın devrimini yaşamsallaştırma ve yaymada çok tarihi bir adım olmuştur. Elbette ki bu toplantıların takipçisi olmak ve adım adım kararlarını uygulamak, pratikleştirmek çok önemlidir. Bununla birlikte 25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü’nde “Her türlü erkek şiddetine karşı Jin Jiyan Azadî” sloganı ile Kürdistan’da ve yine Türkiye’de, Avrupa ve dünyanın diğer alanlarında önemli bir mücadele gücü, eylem ve etkinlikler açığa çıkmıştır.
Ağır sorunlara karşın kadın özgürlük arayışı ve mücadelesinde ortaya çıkan tüm bu gelişmeler 21. yüzyılın PAJK öncülüğünde kadın devrimi yüzyılı olacağını bize müjdeliyor. İkinci kadın devrimi Ülkemizde, bölgemizde ve dünyamızda adım adım ilerliyor, bu ilerleyiş tüm özgürlük savaşçılarına büyük heyecan ve coşku veriyor.
2023 yılına girerken Kadın Özgürlük Hareketi olarak Önderliğimizin fiziki özgürlüğü için mücadelemizi zirveye taşıracağımızı, bunun diğer bir adının da kadın devrimini gerçekleştirmek olduğunu tekrar belirtmek istiyoruz. 2022 yılında Önderlik ve gerilla şahsında faşizme ve sömürgeciliğe karşı gelişen büyük direnişin yarattığı ruh ve güçle 2023 yılında Kürdistan’ı faşizmden ve erkek egemenliğinden temizlemek için tüm gücümüzle savaşıp kazanmayı esas alacağız.
2023 yılı Kürt halkı ve dostlarının Önderliğimiz ile özgür bir yaşam hayallerinin gerçekleştiği bir yıl olacaktır…
Bijî Serok Apo!
Jin Jiyan Azadî!