Duran Kalkan: 2012 yılı gerilla hamlesi bugün itibariyle dördüncü ayını dolduruyor. 19 Haziran’da Oramar Şitazan eylemiyle bu büyük hamle başlamıştı. Daha sonra Şemzinan, Çelê, Beytüşşebap, Bingöl, Dersim hamleleri olarak devam etti. Eylül ayı itibariyle Kuzey Kürdistan’ın bütün sahalarına Şemzinan’dan Dersim’e, Serhat’tan Amanos’a kadar bütün mücadele alanlarına yayıldı. Bugün de böyle bir yaygınlık temelinde Kürdistan’ın dört bir yanında AKP hükümetinin ve TC ordusunun faşist sömürgeci saldırılarına karşı bütün alanlarda gerilla direnişi sürüyor.
Kuşkusuz direnen sadece gerilla da değil, her şeyden önce İmralı’da Önder Apo direniyor. Bütün zindanlarda özgürlük tutsakları kahramanca bir direniş içinde başlattıkları yeni direniş hamlesi, açlık grevi eylemliliği 40. günü geçti. Tümüyle toplum ve siyaset gündemini etkisi altına almış durumda. Bir bütünen halk direniyor. Kadınlar, gençler başta olmak üzere yediden yetmişe Kürt halkı direniyor. Bütün parçalarda ve yurtdışındaki halk direniyor. Sadece bu direniş Kürdistan’ın Kuzey parçasıyla sınırlı da değil, Kürdistan’ın dört parçası ve yurtdışındaki halk, özellikle Avrupa’da bulunan Kürtler büyük bir direniş içindeler. Hepsi amacını tek noktada birleştirmiş durumda: Önder Apo’ya özgürlük! Herkes çok iyi biliyor ki İmralı sisteminin parçalanması ve Önder Apo’nun özgürlüğünün sağlanması Kürdistan’daki tüm özgürlüklerin elde edilmesini ve demokratik yaşamın gelişmesini sağlayacak. O bakımdan da hedefi bu biçimde doğru belirleyip tüm halk bu hedefe kilitlenmiş durumda.
Savaş bedelsiz olmuyor
Böyle bir direnişin önemli ve öncü parçası da gerillanın kahramanlıklarla dolu direnişi oluyor. Eylül ayından bu yana da Kürdistan’ın bütün alanlarına yayılmış bir gerilla eylemliliği sürüyor. AKP’nin bütün saldırılarına rağmen bu direniş en küçük bir zayıflık göstermeden devam ediyor. Yine AKP’nin bütün aldatmaları ve hilelerini boşa çıkarma temelinde direniş sürüyor. Dikkat edilirse amacı gerçekleştirme konusunda tam bir kararlılık var. Hiçbir saldırı, oyun, hile başta gerilla olmak üzere Kürt halkının başlattığı bu büyük özgürlük yürüyüşünü durduramıyor. Kürt toplumunu Önder Apo’ya ve Kürdistan’a özgürlük hedefinden alıkoyamıyor. Dört aylık gerilla hamlesiyle gelinen nokta, ulaşılan düzey işte bu.
Bu durumu her şeyden önce yaşanan büyük bir mücadele olarak görmek lazım. Geçen dört ayın doğru değerlendirilmesi kuşkusuz herkes açısından önem taşıyor. Dostlar kadar düşmanlarımızın da bunu yapmasında büyük yarar var. Dört aylık bir direniş hamlesi öyle kolay değil; az bir süre de değil. Bu büyük hamle içerisinde çok gelişme oldu. Şemzinan, Oramar, Çele, Beytüşşebap önemli ölçüde gerilla denetimi altına girdi. Büyük çarpışmalar yaşandı. Otuz yılık Kürdistan savaşının en büyük operasyonları, çatışmaları, devrimci hamleleri bu dört aylık süre içerisinde oldu. Bu bakımdan büyük bir savaş içinde olundu. Yaşanan sıradan bir olay, bir çatışma durumu değil, gerçekten de Demokratik Özerklik Çözümü’nü sağlamak üzere Kürt halkının gerilla öncülüğünde geliştirdiği Devrimci Halk Savaşı hamlesi olarak görmek gerekli. Bu düzeyde yoğun ve yaygın bir çatışma durumuna ulaşılmıştır.
Yaşanan orta ölçekli bir savaş durumudur. Öyle alt yoğunluklu sınırlı bir savaş da değil. Orta yoğunluklu bir savaş düzeyinin yaşandığını insan rahatlıkla söyleyebilir. Bu durumu herkes böyle görmek, değerlendirmek ve anlamak zorundadır. O bakımdan da bu dört aylık süreci değerlendirirken her şeyden önce bu savaş gerçeğini dikkate almak, görmek lazım. Ucuz konuşmamak, yüzeysel, dar yaklaşımlarla olup bitenleri tanımlamaya çalışmamak lazım. Öyle yapanlar yanılırlar. Ortada gerçekten de bir ölüm kalım direnişi var. Bir halkın var olma, özgür yaşama umutları söz konusu. Bunun karşısında ise dünyanın en gerici, en haksız, en insanlık dışı, alçakça saldırıları var. Böyle bir ortamda çocuk, kadın, genç, yaşlı çok sayıda insan ölüyor. Toplumun tümü zarar görüyor. O bakımdan bu savaş gerçeğini iyi anlamak, yaşananın büyük bir savaş olduğunu görmek lazım.
Diğer yandan bu savaşın ağır bir bedelinin olduğu da tartışmasızdır. Bu kadar yaygın, yoğun büyük bir savaş hiç kuşkusuz basit olmaz. Bedelsiz olmaz. Bu bakımdan taraflar açısından gerçekten de son derece yıpratıcı, zorlayıcı bir savaş gerçeğidir. Bunu iyi bilelim. Bu temelde her şeyden önce Türk ordusunun savaşamaz duruma geldiğini, büyük zayiat verdiğini, kayıplarının giderek binlere tırmandığını görmemiz, değerlendirmemiz gerekiyor. Bunların büyük bir kısmı toplumdan gizlenmeye çalışılıyor. Paralı askerlikle bunu sağlamak istediler, ama mızrak çuvala sığmıyor. Toplumun duyarlı, dinamik kesimleri olup bitenler hakkında yeterince bilgi alıyorlar. Bu anlamda Türk ordusunun savaşamaz bir noktada olduğu, AKP’nin örgütlemeye çalıştığı paralı ordunun belkemiğinin kırıldığı bir gerçek. Bu dört aylık savaşın ortaya çıkardığı önemli bir sonuç bu. Bu noktada bir; denetimi kaybetmiş durumda. Şemzinan’dan Gever’e, Çele’ye Botan’a birçok alanda alan denetimini kaybetmiş, kendini savunmaya almış, doğru dürüst operasyon yapamaz bir konuma gelmiş bulunuyor. Bu, onun için elbette ciddi bir kayıp. Diğer yandan ölü ve yaralıları çoktur. Bunların önemli bir kısmı toplumdan gizlenmiştir. Halbuki gerçekten de bu dört aylık mücadele süreci içerisinde Türk ordusu belki de şimdiye kadar hiçbir yılda vermediği kaybı vermiş bulunuyor. Bu bakımdan devlet ve hükümet siyaseten de ciddi bir biçimde sıkışmayı, zorlanmayı yaşıyor. Zaten hükümet daha fazla zorlanmamak, hatta hükümetten düşmemek için bu kayıpları gizliyor.
Kuşkusuz bunun bizim açımızdan da büyük bir bedeli var. Hiçbir şey kendiliğinden olmuyor, hiçbir başarı kolay elde edilmiyor. Her şey büyük bir çabayla, hazırlıkla, emekle, kanla elde ediliyor. Kan ter içinde yürütülen bir mücadeleyi yaşıyoruz. Bunu herkes iyi görüyor, biliyor. Bu bakımdan elbette bizim açımızdan da bedelsiz değildir. Büyük bir savaş var ve o savaşın ağır bir bedelinin olduğu da tartışmasızdır. Bunu görmeyecek, anlamayacak bir kişi ya da çevre elbett ki Kürdistan’da söz konusu olamaz. Toplum açısından da bedeli ağır, Kürt ve Türk toplumları açısından da. Bunu herkes görüyor. Bazı çevreler bunu daha yakından hissederek duyarlılık göstererek çözüm çabasında bulunuyorlar. Çok değişik çevrelerin bu yönlü çabası var, ama dikkat edilirse parçalıdır, cılızdır. Birleşmiyor ve güç haline dönüşmüyorlar. Dolayısıyla da herhangi bir çözüm gücü haline gelmiyor. Bu durum da çatışmaların derinleşerek sürüp gitmesini engellemiyor. Dolayısıyla çatışmalı durum yaygınlaşarak ve derinleşerek devam ediyor.
Gerilla daha yapabileceğinin yarısına bile ulaşmış değil
Direnişini böyle bir düzeye taşıması Kürdistan özgürlük gerillası açısından büyük önem taşıyor. Gerilla demokratik özerklik amacıyla geliştirilen hamleyi önemli bir tarz ve taktik düzeye kavuşturmuş bulunuyor. Bu anlamda mücadeleyi siyasi bir amaçla tam birleştirme, bütünleştirme önemli ölçüde gerçekleşmiş durumda. Savaşta gerilla tarz ve taktiğinde yaratıcılık, eylem zenginliği konusunda da önemli bir düzeyi yakalamış bulunuyor. Bu bakımdan Devrimci Halk Savaşı’nın stratejisine uygun, onu başarıya götürmeyi hedefleyen tarz ve taktik yaratıcılık konusunda önemli bir gelişme sağlamış bulunuyor. Geçen yılların, stratejik değişimi yapamama, tarz tutturamama, taktik güç haline gelememe, dolayısıyla taktiğe girememe ya da taktik dışı kalma gibi durumlarını önemli ölçüde 2012 hamlesiyle gerilla aşmış bulunuyor. Bu anlamda stratejinin gereklerine uygun bir savaş yürütür hale gelmiş durumda. Stratejiyi başarıya götürecek bir taktik eylemliliğe ulaşmış durumda. Taktik zenginliği, yine tarzda doğru ve yaratıcı esnekliği büyük ölçüde gerçekleştirmiş bulunuyor.
Kuşkusuz hala ciddi eksiklikleri var. Hatalar yapılıyor. Bunlar büyük ölçüde pratik uygulama hataları olarak ortaya çıkıyor. Tarz ve taktik eksiklikleri, hataları geçen yıllara göre iyice azalmış durumda. Stratejinin gereklerine uygun, yaratıcı tarz ve taktikle mücadele eden bir gerilla konumuna ulaşılmış bulunuyor. Ama hala bu noktada da kat edilmesi gereken mesafeler var. Çünkü gerilla tarzının yaratıcılığı, zenginliği çok ileri düzeydedir. Gerillacılık sonsuz yaratıcılığa, zenginliğe sahip bir yaşam ve mücadele tarzıdır. Kuşkusuz uygulama hataları da ortaya çıkıyor. Bilgi toplama, planlama yapma, örgütlenme, yönetim gibi uygulama eksiklikleri yaşanıyor. Bunları aşmak, gidermek için çok yoğun bir çaba da sürdürülüyor. Gerilla kendi durumunu sürekli değerlendiriyor. Hata ve eksikleri nerededir, neden gündeme gelmiş, nasıl aşılacak, bunlar üzerinde yoğunlaşma, sürekli bir yoğunlaşma sürekli bir düzeltme arayışı ve çabası içinde.
Bütün bunlarla birlikte gerilla kuşkusuz daha çok şey yapabilecek durumda. Dört aylık hamleyle önemli bir performans tutturmuş olsa da insan şunu rahatlıkla belirtebilir; mevcut haliyle henüz potansiyelinin yüzde ellisini bile kullanmış değil. Hala yüzde otuz kırk düzeyinde bir kullanım söz konusu. Gerillanın potansiyeli, yaratıcı gücü bundan çok çok daha ötesini içeriyor. Bu bakımdan da önemli bir düzeltme ve etkinlik sağlama söz konusu olsa da gerilla gücü daha yapabileceğinin yarısına bile ulaşmış değil. Bundan öteye taktik, tarz zenginliği bakımından, uygulama etkinliği bakımından, vuruş gücündeki gelişme bakımından daha yapabileceği çok şey var. Bu temelde de 2012 güzü itibariyle bütün alanlarda gerilla eylemliliği sürüyor. Bu durum yayılarak ve derinleşerek de sürecek. Önüne koyduğu hedefler Özgürlük hareketimizin somut belirlediği hedefler gerçekleşene kadar da bu büyük gerilla direnişi, eylemliliği tüm halkın ve dostların desteğini de alarak devam edecek. Bundan hiç kimsenin kuşkusu da olmamalı. Hiç kimse farklı değerlendirme ve yanlış hesaplar yapmamalı.
Bu kış her zamankinden daha fazla mücadelelere sahne olacak
– Mevsim koşullarını da dikkate alarak alan hakimiyeti konusunda bundan sonraki yaklaşımınız nasıl olacak?
– Kuşkusuz coğrafyanın durumu, mevsim koşulları yürütülen mücadelenin tarzı, özellikleri üzerinde etkilidir. Savaşın nasıl bir tarz ve taktikle yürütülmesi üzerinde büyük etkide bulunur. Ama bu savaş bazı mevsimlerde olur, bazı mevsimlerde olmaz anlamına gelmez. Her mevsimin özelliklerine göre şekillenen bir savaş durumu ve tarzı söz konusudur. Her coğrafyanın özelliklerine göre planlanıp yürütülen bir savaş tarzı, taktiği bulunur. Bu bakımdan da kuşkusuz gerilla yürüttüğü savaşta coğrafyanın ve mevsimin koşullarını dikkate alıyor. Coğrafyanın durumunu geliştirdiği eylemsellikte ciddi bir biçimde değerlendiriyor. Yine mevsim koşullarını her zaman dikkate alıyor. O koşullara uygun bir tarz ve taktik geliştirmeye çaba harcıyor. Bunu tartışıyor, değerlendiriyor, önceden planlıyor, hazırlıyor. Bu konuda planlama ve hazırlıklarını mevsim durumuna göre önceden yapıyor. Bu bakımdan bir mevsimlik savaş kuşkusuz yürütmüyor. Her mevsime göre kendini örgütleme, hazırlama ve savaşma yeteneklerine sahip.
Fakat tabii her mevsimin savaş için avantajlı yönleri var, dezavantajlı yanları var. Fırsatlar sunduğu kadar ciddi zorluklar, engeller de yaratıyor. Bu bakımdan kış mevsiminin zorlayıcı, engelleyici özellikler taşıdığını, kış koşullarının hareketi önemli ölçüde sınırlandırdığını biliyoruz. Bu, kuşkusuz sadece gerilla açısından değil, savaşan herkes açısından geçerli. Fakat teknik gücü, hakimiyet durumu, mevzilenişi bakımından her gücün bu koşullardan etkilenme düzeyi farklı oluyor. Aynı durum Türk ordusu açısından da geçerlidir. Belki teknik gücü var, karakollarda kalıyor, motorize olmuş, hava kuvvetlerine sahip. Bu bakımdan havadan, karadan motorize güçlerle belli bir hareket kabiliyeti var, ama kış bastırdığında hava kuvvetlerini de diğer mevsimlerde kullandığı kadar kullanamıyor. Örneğin uçaklarını, helikopterlerini aynı oranda kullanamıyor. Yine zırhlı birliklerini, motorize güçlerini hareket ettiremiyor. Dahası etse bile ancak kendi üsleri arasında bunu yapabiliyor. Onun ötesine, gerillanın alanlarına doğru yönelmek istediğinde koşulları giderek gerillayla önemli ölçüde eşitleşiyor. Bu onun için de ciddi bir zorluk oluşturuyor. Kaldı ki onun kendi imkanlarına ve sistemine göre bir örgütlülüğü, planlaması olduğu için değişen koşullara, yani gerilla ile savaşma durumuna uyum sağlamada çok daha zorlanıyor. Gerilla daha çok doğaya dayandığı için, coğrafyaya ve mevsime göre uyum sağlamada hareket etme kabiliyetine daha fazla sahip olduğu için, bu konuda çok daha yetenekli ve esnek özellikler taşıdığı için her koşulda hareket etme kabiliyeti gücü düzenli ordudan daha fazladır. Özellikle Kürdistan gerillasının asi doğa koşullarına göre hareket etme, zor kış koşularına, mevsim koşullarına göre yaşama, hareket etme kabiliyeti gerçekten de diğer gerilla yapılanmalarına göre çok daha güçlü ve ileri düzeyde. Çünkü Kürdistan doğası böyledir. Coğrafyası bu tür özellikler taşıyor. Baştan itibaren bunların içerisinde oluşmuş, şekillenmiş, kendini eğitip örgütleyerek yetenek kazandırmış bir gerilla hareketi söz konusu. Bu bakımdan kış boyunca mücadelenin süreceği tartışmasızdır. Elbette tarzda, taktikte, yönteminde değişiklikler olacak. Yazda ve güzde izlenen taktiklere göre hareket edilmeyecek. Alan hakimiyeti biçim, yöntem değiştirecektir. Fakat mevcut mücadele sürecektir. Bunu herkes böyle bilmek, görmek durumunda.
Bu kış her zamankinden daha fazla mücadelelere sahne olan bir kış olacak. Gerillanın buna hazırlıkları var. Bunu dikkate alarak kendisini örgütlüyor, planlıyor. Gereken tedbirlerini daha şimdiden almış bulunuyor. Zorluklar ne olursa olsun, engeller ne kadar çok bulunursa bulunsun son derece dikkatli, amacı başarıya bağlı olma temelinde doğru, uygun yol, yöntem, tarz ve taktik geliştirerek mücadelesini sürdürecek. Belki zemin değişiklikleri olacak, fakat mücadele direniş devam edecek. Bunun böyle bilinmesinde yarar vardır. Herkes de kendisini böyle bir mücadele gerçeğine göre hazırlamak durumundadır. Bazı alanlarda yaz boyu gelişen mücadele belki daralabilir, sağa sola kayma yapabilir. Fakat bu bizim açımızdan sadece geçerli değildir. Kış geldiğinde, mevsim koşulları değiştiğinde o asi dağlar büyük kar kütleleriyle kapandığında elbette ki bu savaşan tarafların tarzında, taktiğinde değişiklik yapmayı zorlayacaktır. Gerilla açısından olduğu kadar Türk ordusu açısından da aynı durum geçerlidir. Taraflar bunu görüyor, değerlendiriyor. En azından gerilla tarafı bu konuda duyarlıdır. İmkanları ve koşulları azami düzeyde değerlendirerek kış şartlarına uygun bir savaş konumunu geliştirmek, hayata geçirmek için elinden gelen çabayı sürdürecektir.
Zaten varlığı ve geliştirdiği direnişle şimdiye kadar Kürt halkının bu büyük özgürlük hamlesine, Önder Apo’ya özgürlük hamlesine kahramanca öncülük etti. Bu öncülük durumu kış sürecinde de, önümüzdeki yıllarda da halkı, gençleri ve kadınları Özgürlük mücadelesine çekecek, sevk edecek özelliklere sahip. Daha şimdiden bunun garantisi yaratılmış durumda. Kaldı ki gerilla kendi hazırlıklarıyla mevsim koşullarına uygun bir biçimde geliştireceği kesintisiz direniş eylemliliği de günlük olarak Özgürlük mücadelesine öncülük etme rolünü oynayacak; bu konuda misyonuna uygun bir duruşu, tutumu sürdürecektir. Devrimci Halk Savaşı kuşkusuz sadece bir gerilla savaşı değil, tek ayaklı değil. Bunun serhildanı var, propagandası var. Halkın değişik kesimleri katılıyor. Yoğun bir ideolojik mücadele, propaganda savaşı yürütülüyor. Askeri çatışmaların biraz yaz ve güz döneminde sınırlandığı ortamlarda da siyasi ve ideolojik mücadelenin yoğunlaşacağı, öne çıkacağı, yaygınlaşacağı tartışma götürmüyor. Bu bakımdan kış koşullarında da Önder Apo’ya özgürlük hedefi doğrultusunda bu büyük Demokratik Özerklik hamlesi devam edecek.
Teknik ve para başarıya götürmez
– Gerillalar karşısında ağır kayıplar veren Türk devleti süper kobralar, uzun menzilli güdümlü füzeler ve son teknolojik silahlar alıyor. Türk devleti bu silahlardan medet umuyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Kuşkusuz bir savaşta tekniğin önemli bir rolü vardır. Savaşın tarzı ve taktiği diğer unsurlarla birlikte savaşı yürüten gücün sahip olduğu teknik araçlara göre de şekillenir. Savaş planlaması ve uygulaması bunu da dikkate alır, düzenler. Teknik güç bir ordu açısından tarz ve taktik zenginliğe, yaratıcılığa yol açar. Vuruş gücünü yükseltir, artırır. Fakat bütün bu özelliklere rağmen belirleyici unsur teknik değildir. Günümüzde tekniğin geçmiş çağlara göre yüzlerce kat ilerlemiş olmasına rağmen savaşta sonucu belirleyen, savaşı yürüten gücün savaşa katılım durumuna, savaşın amaçları doğrultusunda kendini feda etme konumuna, cesaret ve fedakarlığına bağlı oluyor. Hala savaşın kaderini insan unsuru belirliyor. Ne kadar etkili olursa olsun hiçbir teknik savaşta insanın rolünü aşmış, onun gücü yerine geçmiş konumda değil. Bu bakımdan belirleyici unsur hala insan unsurudur, savaşçı unsurudur; savaşan insanların savaş amacına bağlılık durumu, bu amaç için kendilerini feda etme özelliğidir. Bu anlamda eğitilmişlikleri ve örgütlülük durumlarıdır. Savaşı amacına bağlı olarak büyük bir istekle bilinçli bir biçimde yürütme durumlarıdır.
Savaşçılarını yürüttükleri savaşın amacıyla eğitemeyen, donatamayan, amaç bağlısı kılamayan, dahası esas amacını savaştırdığı insanlardan gizlemek durumunda kalan ordular ise daha fazla tekniğe dayanmak, etkin rol oynatamadığı insandan doğan boşluğu teknik güçle doldurmak durumunda kalırlar. Bir ordu ki tekniğe haddinden fazla önem veriyorsa, bilmek lazım ki o ordu savaş kabiliyetine, isteğine sahip değil. Savaşın amaçlarına bağlanmış değildir. Bilerek, inanarak savaşan konumda değildir. O nedenle savaşta yaratıcı davranamaz durumdadır. Bu zayıflıktan doğan boşluk ise teknik güçle doldurulmaya çalışılır. Şimdi Türk ordusu açısından belirtilen hususlar da bunu ifade ediyor. Türk ordusunun geldiği nokta tamamen bu. Özellikle de Necdet Özel yönetimindeki ordunun duruşu, yaşamı, savaş karakteri tamı tamına böyle.
Aslında bugün tutuklanmış olan, ceza verilen, hapiste tutulan darbeciler ya da Ergenekoncu denen çevreler geçen dönemde PKK’ye karşı savaşı en önde yürüten güçlerdi. Bu savaşın genelkurmayıydılar, kuvvet komutanlarıydılar, ordu komutanlarıydılar. Kısaca generalleri ve subaylarıydılar. PKK gerillası karşısında, Kürt halkının direnişi karşısında her türlü özel savaş yöntemine başvurmalarına, kirli savaş uygulamalarına, on yedi bin faili meçhul cinayet işlemelerine, kontrgerillayı en çirkince ve ahlaksızca harekete geçirmelerine rağmen Kürt halkını ve gerillasını yenemediler. Başarılı olamadılar. Şimdi o yenilginin cezasını çekiyorlar. Niye başarılı olamadınız diye onları görevlendiren ve para veren devlet onlardan hesap soruyor. Dikkat edilirse ordunun tümünü ifade ediyor bu yenilen, başarısız kalan, hesap sorulan kesimler. Onların kıyısında köşesinde kalan bazı çevrelere tutunarak AKP yeniden bir ordu örgütlemeye çalışıyor. Bu ordunun öyle savaşacak bir kabiliyeti yok. Zaten doğru dürüst generali, subayı yok. Tecrübesi olan, geçmişte savaşta bulunmuş olanların hepsi ya yenilip önceden emekli oldular ya da AKP’yle bu iktidar savaşında kaybettiler, emekli edildiler, hapse kondular. Aslında ‘Vatan Millet Sakarya’ diye ifade edilip milli amaçlar doğrultusunda savaşıyoruz diyerek kandırılıp Kürdistan’a sürülen savaşçılar olmaktan öte, geriye tecrübesi de olmayan, son derece menfaatçi daha çok mevki düşkünü, çıkarcı, para için bu işi yapan bir topluluk kalmış durumda.
AKP’nin ordusu bunu ifade ediyor. Bu ordunun öyle Kürt halkına ve gerillasına karşı savaşın kazanması imkansızdır. Kendisinden önce o kadar güce sahip olanlar başaramadı ki bu derleme, toplama, devşirme ordu, paralı ordu başarılı olsun. Değil başarılı olmak, bu ordu doğru dürüst çatışmaya da giremiyor. Birçok general ve subay görev de kabul etmedi. Bunun sonucunda bu zayıflık teknikle doldurulmaya çalışılıyor. AKP hükümeti Türkiye’nin bütün imkanlarını savaşa seferber ediyor. Maliyesinin hepsi aslında gizliden savaşa aktarılmış durumda. Dikkat edilirse zamlar peş peşe geliyor. Benzin beş liraya çıktı. Diğer alanlarda zamlar aldı başını gidiyor. Devalüasyon sürüyor. Bunlar hep mevcut savaşın sonucu olarak ortaya çıkıyor, yaşanıyor. Bütün bu harcamalar savaşa oluyor. Parayla insanlar savaş alanına götürülüyorlar, Kürdistan coğrafyasında tutuluyorlar. Her birinin maaşı üç beş kat artırılmış durumda.
Türkiye’nin bütün mali gücü, imkanları sözü edilen savaş tekniğine yatırılıyor. AKP hükümeti en ileri tekniğe ulaşarak bu insan zayıflığını aşabileceğini sanıyor. Onun için daha çok silah, daha yeni silah, daha modern silahlar almaya çalışıyor. Modern, güdümlü füzeler, süper kobralar, en son uçak modellerini alıyor; hepsini de kullanıyor. Son dönemdeki savaşta bu tür silahların hepsi de kullanılıyor. 2007’den beri en modern hava güçlerini Kuzey’de olduğu kadar Medya Savunma Alanları’na dönük de kullandı. Savaş zaten böyle bir teknik düzeyle sürdürülüyor. Buna rağmen başarılı olunamadı. Teknik ona tabii ki kısmen yaşama, ömrünü uzatma imkanı veriyor; korkusunu biraz dindiriyor, zayıflıklarını azaltıyor. Ama teknik ve para başarıya götürmüyor, zafere ulaştırmıyor. Mevcut durumda ordunun yaşadıkları budur.
Gerillanın son hamlesi karşısında daha ağır darbe yiyince teknik güce daha çok sarılmaya, daha yeni tekniklerle ordusunu donatmaya çalışıyor. Bu, onun zayıflığının bir sonucu, savaşta zayıf kalmasının bir sonucu. Aslında insan gücünün, komuta ve savaşçı gücünün Kürdistan’da Kürt halkına karşı savaştırılamaz duruma gelmesinin bir sonucudur. Aslında tekniğe bu kadar sarılması Türk ordusunun yenilmişliğinin göstergesi oluyor, başarısızlığının itirafı oluyor. Tekniğe yüklenmek bunu ifade ediyor. Bu durum teknik donanımı güçlendirerek aşılabilir mi? Mümkün değil. AKP’den önceki hükümetler de aynı şeyi yaptı, AKP de fazlasıyla bu işi yaptı, ama herhangi bir değişik sonuç elde edemedi. Bu bakımdan yeni silahlarla da çok değişik sonuç elde edemeyecektir. Her silah ne kadar güce sahip olursa olsun onun bir zafiyeti vardır. Karşı taraf dikkatli davranır, iyi incelerse onun zayıflığını ortaya çıkartıp boşluğa düşürebilir, başarısız kılabilir. Zaten gerilla tarzı ve gerillacılık bu demektir. AKP’nin tekniği başarısız kılınmaya mahkumdur. Bu bakımdan hiç kimse o silahlarla AKP’nin zafer kazanacağını, savaşta sonuç elde edeceğini sanmasın.
Kalıcı olan halktır zafer kazanacak olan halkın direnişidir
Burada Türkiye toplumu açısından önemli olan şu durumları görmek gerekir: Türkiye halkının bütün imkanlarını, Türkiye toplumunun, gençliğinin özgür geleceğini böyle bir savaşa hasretmek, bütün imkanları, maliyeyi savaşa sürmek, toplumu aç susuz ve geleceksiz kılmak çok büyük bir suçtur. Türkiye toplumuna karşı işlenen ağır bir suç konumunu ifade ediyor. Herkesin bu gidişe bir dur demesi gerekli. AKP hükümetinin de paralı askerle ve daha çok teknikle sonuç alamayacağını bilmesi lazım. AKP hükümeti gitsin hapse koyduğu generallere sorsun, onlar daha iyi bilirler. Kendisine daha akıllı öğütlerde bulunabilirler. AKP onlardan ders alabilir. Bunlar on yıllardır Türkiye’nin yaşadığı siyasal, sosyal, ekonomik durumun dersidir. Öğrenmek ayıp değil. O dersleri edinmekten geri durmamalı. Doğruyu ancak böyle bulabilirler.
ABD kışkırtıcılığına da dikkat etmek lazım. Özellikle silah satabilmek için bazı ABD’li çevreler AKP’yi bu yönde kışkırtıyorlar. Her türlü demode olmuş tekniklerini, elde kalmış silahlarını fahiş fiyatla Türkiye’ye satıyorlar. Oradan kazanç sağlıyorlar. Bu biçimde AKP’yi daha çok savaşa teşvik eden, modern teknik almaya teşvik eden çevrelerin olduğunu görüyoruz. Özellikle bazıları akıl vermeye de çalışıyorlar. Bin Ladin modeli olabilirmiş, PKK yöneticileri vurulabilirmiş, vurulurlarsa Kürt sorunu ortadan kalkabilirmiş! Bunların hepsi boş sözler, beyhude çabalardır. Birkaç kişiyle yürümüyor bu mücadele. Bir halk direniyor. Önderlik düzeyine de böyle yaklaştılar, bu biçimde değerlendirdiler, ama sonuçlar ortadadır. Önderlik daha fazla direniyor. Halk önderlik etrafındaki birliğini ve direnişini yükseltiyor. Gördüler ki direnen bir halk var, kişilere bağlı bir mücadele söz konusu değil. Mücadelede kişiler gelip geçicidir, kısmi rol oynarlar. Kalıcı olan halktır, zafer kazanacak olan halkın direnişidir. Dolayısıyla Kürt halkı böyle bir konuma gelmiş, bilinçlenmiş, direniyor, özgür yaşamdan başkasını da kabul etmeyecek.
AKP’ye bu tür akıllar verenler şunu da bilmeli ki, PKK El-Kaide; şu bu örgüt değildir. PKK bambaşka bir örgüt, bambaşka bir hareket. Öyle onun bunun parasıyla belirsizlikler içerisinde hareket eden bir güç kesinlikle değil. Kürt halkının gücüyle, imkanlarıyla bilinç ve örgütlülüğüyle gerçekleşen, direnen, mücadele eden bir hareket. Halkın ta kendisi. Bu bakımdan da PKK’lileri söylenenler gibi sıkıştırmak, kıstırmak, alt etmek de öyle kolay değildir. Herkes bunu da bilmeli. Ama buradaki amacı iyi görmek önemli. Bütün Türkiye toplumu, AKP hükümetine destek veren çevreler görsünler ki, bazı çevrelerin silah satıp para kazanmaları için Türk ordusu, hükümeti savaşa nasıl teşvik ediliyor? Nasıl Kürt-Türk çatışması yaratılmaya çalışılıyor? Bunu kışkırtanlar kimler, ne için yapıyorlar? Bu kışkırtmaya alet olanlar kimler? Tayyip Erdoğan’ın deyimiyle taşeron kim? Bunu görelim. ABD elçisi açıkça Tayyip Erdoğan’a gel bizim yaptığımızı yap ve taşeronumuz ol demedi mi? Bu tür sözler ve öneriler Türkiye’yi daha fazla taşeron hale getirmek için yapılmıyor mu? Ecevit bile Apo’yu bize neden teslim ettiler, anlayamadım demedi mi? Türkiye toplumu, aydınları, Türkiye’yi sevenler en azından doğruyu görmeliler, gerçekçi olmalılar. Savaşın on yıllardır uzamasına neden olan iç ve dış gerçekliği iyi görmelidirler. Bu tehlikeli yaklaşımlara, Türkiye’yi zora sokan, felakete sürükleyen, geleceğini karartan yaklaşımlara, AKP’nin faşist, milliyetçi savaş yanlısı politikalarına dur diyecek bir tutumu geliştirebilmelidirler.
– TBMM savaş tezkeresini kabul etti. Gerillada tezkerenin geçmesi nasıl okunuyor?
– AKP hükümeti 2012 Ekimi’nde iki tezkere çıkardı. 2007 Ekimi’nden bu yana bir savaş tezkeresi çıkarılmaktaydı. İlki Güney Kürdistan’a dönük operasyon yapabilmek amacıyla 17 Ekim 2007’de çıkarıldı. Medya Savunma Alanları’na yönelik operasyon yapacaklar ve gerillayı ezip marjinal konuma düşüreceklerdi. Nitekim 17 Ekim’den hemen sonra bir girişim yaptılar. Fakat gerillanın Oramar direnişi bu sınır ötesi saldırıyı kırdı. Ardından askeri deyimle hava saldırılarıyla Medya Savunma Alanları’nı yumuşatmaya çalıştılar. Ardından 20 Şubat 2008’de ana karargahı tasfiye etme amaçlı bir saldırıya girdiler. Fakat bu saldırı hezimetle sonuçlandı. Gerillanın Zap direnişi AKP hükümetinin ve Türk genelkurmayının gerillayı Medya Savunma Alanları’nda kıstırıp ezme umudunu, hayalini kırdı. Yaşar Büyükanıt, İlker Başbuğ yönetimi bu biçimde ağır bir darbe yedi, başarısızlığa uğradı. Herhalde İlker Başbuğ bu yenilginin ceremesini ödüyor hapiste. Yaşar Büyükanıt’la ise Tayyip Erdoğan anlaştı. Aslında esas sorumlu Yaşar Büyükanıt’tır; suçlu aranacaksa başkasında aranmamalı. 2007’nin Nisanı’nda hükümete muhtırayı hazırlayıp veren de Yaşar Büyükanıt’tı. Bunu itiraf da etti. Fakat Dolmabahçe’de anlaştıkları için şimdilik kendisini dışarıda tutabiliyor; tutuklanmayı önlemiş bulunuyor. Ama bu nereye kadar gider, yakın gelecekte dengeler nasıl değişir? Kimler ne düzeyde suçlanır? Hiç bilinmez. Çünkü Türkiye yoğun savaş yaşayan bir ülke. Savaşın sonuçları herkes açısından bedel ödetecek düzeyde. Çünkü ağırdır ve başarısızlıklarla doludur. Türkiye’nin siyasetçileri de, askerleri de bu başarısızlıklarının sonuçlarını ödemek, hesabını vermek durumundalar. Değişik dönemlerde değişik çevreler veriyorlar, daha fazla da vereceğe benziyorlar.
Kısaca Medya Savunma Alanları’na dönük, PKK’ye saldırmak üzere çıkartılan bu altıncı tezkere oluyor. Bundan önce beş sefer çıkarıldı ve ifade ettiğimiz çerçevede uygulanmaya da çalışıldı. Ama beş yıl boyunca bir sonucu olmadı, başarısızlıkla sonuçlandı. O tezkere hükümete ve orduya bir şey kazandırmadığı gibi ciddi bir iç hesaplaşmaya da vesile oldu. Tezkere doğrultusunda savaş yapmaya çalışan generallerin hapse girmesine yol açtı. AKP hükümetini de gölgesinden bile korkan bir konuma getirdi. Şu anda adeta Abdülhamit dönemi gibi gölgesinden korkan bir yönetim var; bir korku yönetimi, korku imparatorluğu oluşturulmuş durumda. Korku içerisinde hep karşıtlarını suçlayarak kendini yaşatmaya çalışan bir siyaset, hükümet duruşu söz konusu. Bunu herkes görüyor. O bakımdan geçen beş yıldaki sonuç bu önümüzdeki altıncı yılın da nasıl geçeceğini bize gösteriyor. Değişik bir durum kesinlikle söz konusu olmayacaktır. Eğer Medya Savunma Alanları’na, Kürt gerillasına dönük sınır ötesi operasyon tezkeresi sonuç verseydi 2007’de verirdi, 2008’de verirdi. O zaman devlet daha çok örgütlüydü, ordu daha çok güçlüydü; gerilla daha az hazırlıklıydı. Şimdi geçen beş yıllık süre içersinde bu durumda önemli değişiklikler oldu. Hükümet ve ordu zayıfladı, gerilla ise daha çok güçlendi. Yürüttüğü savaş içerisinde daha fazla çelikleşti, pişti, pekişti; mevzilenmesini daha çok geliştirdi, güçlendirdi. Çünkü 2007’den önce savaş olup olmayacağı, gerillaya iş düşüp düşmeyeceği çok belli değildi. O nedenle de çok örgütlü, disiplinli bir düzeye ulaşmamıştı. Ama geçen beş yıl gösterdi ki Kürdistan’ın özgürlüğünü sağlamak, İmralı sistemini parçalamak, Önder Apo’nun özgürlüğünü gerçekleştirmek direnerek oluyor, savaşarak oluyor. Bunun dışında başka bir yol yok. Bu da gerillayı Kürt halkıyla birlikte daha çok bilinçlendirdi, daha çok örgütledi, sistemini daha çok geliştirmesine, kendisini daha fazla pekiştirmesine yol açtı. Bir de yaşanan yoğun savaş pratiği gerillayı daha çok eğitti, örgütledi; daha çok tecrübe sahibi kıldı. Bu bakımdan şimdi aslında Medya Savunma Alanları’na, gerillaya dönük çıkartılan tezkerenin hiçbir önemi yok. Zaten tezkere olsa da, olmasa da Türkiye’nin önünde bir engel de yok. Tezkereler bir formalite oluyor. Irak hava sahasını ABD denetliyor. ABD Türkiye’ye çoktandır hava sahasını ihlal etme, Medya Savunma Alanları’na dönük operasyon yapma hakkını vermiş durumda. ABD bu düzeyde TC’yi destekliyor. Zaten insansız hava araçları istihbarat veriyor, Türk savaş uçakları vuruyor.
Ordunun önemli bir kısmını Suriye sınırına sürdüler
Diğer yandan yine Güney Kürdistan yönetimi hiçbir engel çıkartmıyor. Onlar da Medya Savunma Alanları’na dönük Türk operasyonuna kapıları ardına kadar açmış bulunuyor. O bakımdan tezkereyle öyle AKP’nin elde ettiği bir konu falan yok. Yani gücü yetse, yapabilse zaten önünde bir engel yok. ABD ve KDP açısından kapılar açıktı. Yapabilirdi. Şimdi de aynı durum söz konusudur. Mevcut tezkere herhangi bir yenilik getirmedi. Bu AKP’nin ve ordunun gücüne bağlı bir durum. Gücü yetmediği için şimdiye kadar yapamadı. Yine de gücü yetmeyecek, yine de yapamayacaktır. Öyle kolay değildir artık Medya Savunma Alanları’na saldırmak. Bırak Medya Savunma Alanları’na saldırmayı, AKP hükümeti Botan ve Zagros’ta denetimi sağlayamıyor. Botan ve Zagros alanları da gerilla denetimi altına girdi. Herekol’dan Cudi’ye kadar dağlık alanları ele geçiremiyor ki onların güney’ine saldırabilsin. Mevcut durumdaki pozisyonları böyledir.
Aslında yeni olan Suriye’ye dönük olan ikinci tezkere. 2012 Ekimi’nde yeni olarak böyle bir sınır ötesi operasyon tezkeresi çıkarmış bulunuyor. Birkaç gün önce çıkarıldı. Suriye ile içine girilen çelişki, çatışma, savaş konumuna cevap olsun diye yaptılar. Bizce daha çok Suriye hükümetini korkutmak, tehdit etmek amacıyla yaptılar. Öyle uygulayacaklarından değil. Daha çok korkutmak, baskı oluşturmak, dolayısıyla Esad yönetimini ürkütüp sindirmek, direnişten vazgeçirmek amacına dönük. Diğer boyutunu ise, zaten kendileri söylüyorlar, tampon bölge oluşturacağız diyorlar. Tampon bölgenin önemli bir kısmı Kürdistan’ı hedefliyor. Suriye Kürtlerini yerinden yurdundan etmeyi ifade ediyor. Batı Kürdistan’ı boşaltmayı, işgal etmeyi, insansızlaştırarak bir askeri alan haline getirmeyi hedefliyor. Buna göre bir sınır mevzilenmesi yarattılar.
Ordunun önemli bir kısmını Suriye sınırına sürdüler, tank mevzilenmesi geliştirdiler. Mevcut haliyle bunlar daha çok Suriye yönetimini korkutmaya dönüktür. Daha çok da Türkiye toplumunun psikolojisini rahatlatmaya dönük. Fakat tabii bir askeri mevzilenmedir. Durum değişir, Suriye’ye ABD yaklaşımları, politikaları farklılaşır, savaş Suriye’de tırmanır ise Türkiye de böyle bir savaş konumuna girebilir. Biz Suriye’de savaş olur mu olmaz mı, Türkiye girer mi girmez mi, onun için bir şey demeyeceğiz, ama eğer Türk ordusu Suriye Kürtlerini tehdit ederse, onlara saldırmaya kalkarsa, Batı Kürdistan’ı tampon bölge yapmak gibi bir amaç doğrultusunda işgal etmeye, insansızlaştırmaya yönelirse buna karşı dört parçada ve yurtdışındaki Kürt halkı ölümüne direnecektir. Kürdistan özgürlük gerillası bu direnişe öncülük edecektir. Bunu herkes bilmelidir. Bu bakımdan bu iş öyle kolay bir iş değildir. Batı Kürdistan’ı ve halkını savunmak için kırk milyonluk Kürt toplumu, kadın-erkek, yaşlı-çocuk demeden tüm gücüyle direnecektir. Rojava Kürdistan Kürtlerin Filistin’i gibidir. Gerilla da bu direnişe sonuna kadar katılacak, Batı Kürdistan’ı ve halkı savunmaya çalışacaktır. O zaman Türkiye daha tehlikeli bir savaş içine girmiş olacak. Türk-Kürt savaşı bütün cephelere, bütün alanlara yayılacak, daha çok derinleşecektir. Herkes bunu bilmeli, bu gerçeği görmeli, dikkate almalıdır.
Özellikle de Türkiye’deki aydınlar, siyasetçiler, demokratik barışsever insanlar bu gerçeği görsünler. AKP’nin bu yönelimi ciddi bir tehlikedir; Türkiye’yi büyük bir felakete iter, artık sonu olmayan bir Kürt-Türk savaşına yol açabilir. Bunu herkes bilmeli, görmeli. Eğer böyle olmasını istemiyorsa o zaman bu politikaya karşı durmalıdır. Bunu engellemek için AKP’nin bu tehlikeli, Türkiye’yi felaketlere sürükleyecek, faşist Kürt düşmanı, savaş yanlısı zihniyetine ve politikasına karşı durarak ona karşı mücadele etmelidir. Yoksa böyle bir politika öyle Kürtleri geriletmez, Kürt halkını korkutmaz, kaçırtmaz. Tersine daha çok birleştirir; direnişini daha çok arttırır. Gerillanın savaş gücünü, savaş azmini daha da büyütür. Gerilla gelişmeleri bu temelde okumaktadır.