Önder Apo’nun Özgürlük Sosyolojisi kitabı bize ulaştığında, ilk okumalarımızdan itibaren içimizde birşeyler yeşermeye başladı. Özgürlüğü yeniden tanımlıyor, tanıyor, görüyorduk. Özgürlük ilk kez bu kadar somut gözle görülür oluyordu. Yepyeni duyumsamalar içine girdik. Dağ başlarında, yemyeşil ormanların derinliklerinde, vadilerin koyu karanlıklarında, ufukların apaydınlığında bir kez daha, yepyeni bir gözle, yürek gözüyle baktık evrene. Bir perde kalkmış ve tüm her şey ayna tutulmuşçasına yeniden ve berrak bir şekilde görünür olmuştu gözümüze. Perde gözümüzde miydi, bu evren parçalarının üzerinde miydi bilinmez ama, artık daha net görüyorduk işte.
Doğayı bir başka görmeye başladık. Gözümüzün önünde tüm doğa can kazanıyor ve bir senfoninin parçasını oluşturan eylemini gerçekleştiriyor, sanatını icra ediyordu. Büyülenmiştik. Belki de kapitalist modernitenin kişiliklerimize yaptığı kara büyü bozulmuştu ve normale dönmüştük. Adeta tarihin içinden çıkan bir özgür yaşam duygusunun bizi sarıp sarmaladığını duyumsadık. Yüreğimize, beynimize yapıştırılmış engelli, donmuş ve akışkan olmayan düşünce tarzından yıkanıyor, temizleniyorduk. İlginç bir şekilde ülkemizin başka mekanlarında, başka rakımlarında olan birçok yoldaşla bu konuyu tartıştığımızda ortak bir duyguyu yaşadığımızı sonradan öğrendik.
Bunca güzel duygular, düşünceler nasıl oluşurdu, milyonların kapatılmaya çalışıldığı bir ada hapishanesine bu kadar büyük dünyalar nasıl sığdırılırdı! İnanmak ve Önder diyebilmek, öncelikle sevmekle başlıyor, hayran kalmakla başlıyor. Biz Önderliğimize hayran kalıyoruz her cümlesini okuduğumuzda. Önder Apo’nun Özgürlük sosyolojisi kitabının bizi Önderliğimize bir kez daha hayran bırakan çok tespiti var. Ancak en çok içimize işleyen tespit “evrenin amacı özgürlüktür diyesim geliyor” şeklinde dile getirdiği muazzam yaşam anlayışıdır.
Özgürlüğün mutlak olmadığı söylenir. Ya mutlaksa! Ya özgürlüğün aşılmaz bir sınırı varsa! Evrenin sınırı varsa özgürlüğün de olmalıdır. Zira evrenin yaşayamayacağı özgürlüğü, evrenin bir küçük zerresi olan bir gezegende milyonlarca türden biri olan insanın yaşaması mümkün müdür? Özgürlüğün mutlak olmadığını tahayyül ederek tüm tanımları bir adım daha ileriye taşımaya motive oluyor insan gerçeği.
Ama eğer mutlaksa özgürlük, işte mutlaklık sınırı budur diyebiliriz: Evrenin amacı özgürlüktür. Özgürlük mutlak değilse, ezel ebed insan türünün ulaşabileceği nihai anlam budur. Abartısız böyledir. Çünkü, özgürlüğün, zamanı mekanla birleştirmekle, yani varolmakla bağı Önderlikte öyle güzel tanımlanmıştır ki, evrene, evreni oluşturan unsurların herbirine baktığımızda özgürlükten başka bir şey düşünmek, akıl etmek mümkün olmamaktadır.
Şehadetinin 10.yıldönümünde Sara yoldaşı anarken, onun güzelliğini gözlerimin önüne getiriyorum bir kez daha. Onu düşününce evrenin amacı özgürlüktür belirlemesi gelip aklımın ucuna yerleşiyor. Kendini birkez daha hatırlatıyor, hissettiriyor. Kürdistanlı bir kadının dağ başlarında başlayan yaşamının, kıtaları dolaşan özgürlük arayan ruhunun, zindanlarda zaptedilmezliği ve direnişiyle örnek olan duruşunun ve sonrasında da ülke ülke, dağ dağ, kıta kıta dünya yüzündeki birçok mekanı dolaşarak anlattığı şey, toplamda özgürlüktür. Kendisinin fiziki olarak dolaşmadığı yerleri, şehadetinden sonra çizgisiyle, yaşamıyla, sesiyle ve yarattığı özgürlük ruhuyla dolaşması da onun evrenselliğinin göstergesidir. Sara yoldaşın köyünden çıkışı, Avrupa’ya gidişi, ülkeye dönüşü, Türkiye şehirlerindeki yılları, Apocu gruptaki gençlerle tanışma arayışı, mücadele kararlılığı, karşısına çıkan her türlü toplumsal-siyasal engele rağmen durmayışı, pes etmeyişi ve daha sayılabilecek birçok özelliği ve yaşanmışlığı özgürlükten başka birşeyle ifade edilemez. Evrenin amacı olan özgürlük, Sara yoldaşta güzel bir gerçekleşme yaşamıştır.
Sara yoldaşın, her özgürlük arayışçısı gibi benim de içimde bir yerlere dokunmuş olduğunu biliyorum. Bir yerlere dokunmuş, bir şeyleri değiştirmiş, belki kimi köhnemiş hücrelerimi alıp götürmüş, belki de yeni yürek tohumları ekmiş. Ve nihayetinde bir şeyler inşa etmiş.
Biliyorum. İçimde bir yerlere dokunmuş. Yüzünde yılların deneyimi, direnişin güzelliği, dağ kadınlarına özgü al yanaklar, dağ kadınlarına özgü biraz keskin ama ölçüp biçen bakışlar. Dokunduğu yerlerden topluyorum Ona dair olanları. Her dilden Onu dinliyorum şimdi.
Sara yoldaşı tanıyan, gören, Onunla birkaç dakika dahi olsa sohbet etme şansını yakalamış olan herkes, kalbinin sesini duyabiliyorsa, yüreğinde derin bir boşluk olduğunu farkedecektir. Zira Sara yoldaş, kesiştiği her kalpte mutlaka bir şeyler inşa etmiştir.
Bugün dağlarda, Onun yaptığı tartışmalar sonrası günlük yazmaya başlamış ya da sigarayı bırakmış yüzlerce yoldaş var. Sara arkadaşa bir saygı ya da minnet değil mesele. Yaşamın özgür ve güzel yaşanmasına ikna olmuş, direnmek ve mücadele etmenin, estetikle ve sağlıkla tamamlanarak özgür olacağına inanmış yoldaşlar onlar. Sara yoldaşın hakikatine yüz sürmüş, Onun hakikat damarından beslenmiş, Onun tanrısal güzelliğine ibadet etmiş, ondan öğrenmiş yoldaşlar. Ve bu yoldaşlar şimdi mücadelemizin öncüleri tabi. Her biri bir dağ başında, bir vadinin yamacında, bir tepenin farkedilemeyecek kadar ustaca yapılmış kamuflajlı arazisinde, mevzide, yolda, pusuda inatla, inançla ve özgür yaşam aşkıyla savaşıyor.
Sara yoldaş, bizim hem zamanımız, hem mekanımızdır. Bizim şu andaki oluş gerçeğimiz, hakikatimizdir. Değerli bir yazar “mekan hakkın görünür olduğu yerin adıdır” diyor. Sara yoldaş bizim mekanımız olduğundan, hakkın bize göründüğü yerdir, hakikatimizdir. Savaşmaya, kazanmaya, güzelleşmeye, özgürlüğe, sağlığa dair her söz verişimizde yüzümüzü ve yüreğimizi Ona dönüyoruz.
Tam da şunu demek istiyorum: Sara yoldaş bizim için kıblegahtan ötedir. Tek yönde değildir zira. Sadece şimalde, cünubta, şarkta ve garbta da değildir. Kendi etrafımızdaki dairenin her zerresinin dönüşünde oluşan yeni yöndedir. Tüm zamanlardadır. Tüm yönlerdedir, ve ayrıca tüm yönlere yön vermektedir. Yön bir noktadır. O noktadan harekete geçersen, hareketin hedefini belirleyerek ilerlersen, yön artık yol olur. İşte, Sara yoldaş da yönlere yön veriyor, yürütüyor ve yol inşa ediyor. Yoluna aşk olsun!