Kızıl-kıvırcık saçlı kadın…
Munzur’un hırçın çocuğu…
İksor’lu Fatê’nin yemindaşı…
Seyit Rıza’nın
boyun eğmeyen torunu…
Zarife ruhlu asi kadın
kalleşçe vuruldu
iki yoldaşıyla…
Vuruldu asi kadın haince…
Dicle gibi nazlı,
Fırat gibi öfkeli,
Laç gibi hüzünlü,
Zilan gibi kızgın asi kadın
vuruldu
Paris’in orta yerinde…
Üç özge can vuruldu…
Üç fidan…
Üç karanfil…
Üç özgürlük çiçeği…
Üç özgür kadın vuruldu
Paris’in orta yerinde…
“Paris’te artık kestane
satılmıyor sevgili”
Hakikatin anlam kaybettiği
kocaman bir zaman
boşluğu…
Mado’nun ‘elveda dostlar’
dediği bir ölüm fermanı…
Özgürlüğün hançerlendiği
kanlı bir mezbaha artık o…
Yıldızsız gökyüzüne
hüzünle bakarken,
umutlarını avuçlarında tutan
analar,
titreyen gökkubbenin
boşluğunun altında kederle
bekliyorlar ruhları yaralı
kadınlar…
Evrenin boşluğunda
anlamsızca duran dünyaya
öfkeyle bakarken delikanlılar,
var olmanın en derin hafifliğini
yaşıyorlar şimdi…
Ey Paris, Paris!..
Artık yoksun benim için,
silip attım seni belleğimden…
Yoldaşına ihanet eden bir
dönek,
kendini beş paraya
pazarlayan bir hain,
ideallerini arkadan vuran
bir katil,
tarihin çöplüğüne atılmış
bir mevtasın artık Paris!..
Kızıl-kıvırcık saçlı asi kadın…
Dêrsim semalarında uçan
bir kartal,
Amed Zindanı’nda dinmeyen
bir haykırış,
Mazlum’ca direnen
bir zafer çığlığı,
dağlarda hayat arayan
bir tanrıça,
Klara’nın kıtasında anlam
arayışına çıkan Roza’nın
yoldaşı asi kadın…
Ey Paris, Paris!..
Özgürlük tacını armağan
eden Zafer Anıtı
utanıyor senden artık…
Komünalcıların nefretini
kazanan bir dönek,
anlamını yitirmiş
bir enkaz yığını,
pazara sürülen en ucuzundan
kokuşmuş bir bedensin
Paris!..
Dokunsanız kan olup akar
güler yüzlü Leyla…
Baksanız gözyaşları hüzünle
dolar ciwan ruhlu Ronahi…
Sarılıp kucaklasanız feryad
u figan olup dağları kucaklar
Rojbin düşlü Fidan…
Öfkelense serhildan olur
Dêrsim’in asi kadını Sara…
Bakın o zaman
bakın kızıl saçlı asi kadına,
isyan yüzlü Roza’nın
can yoldaşına bakın…
İlham alın özgürlüğe sevdalı
çağdaş Jeanne d’Arc’tan,
Dokunmayın Yado’nun keskin
bakışlı dağlara sığmayan
Sara’sına
bırakın uçsun semalarda
sonsuzca
gökyüzünün maviliklerinden
kulaç atsın özgürce
bağdaş kursun
yıldızlar sofrasında
Berivan’ca
Zühre gibi çöllere,
Şirin misali dağlara vursun
kendini,
Ehmedê Xanî’nin Cizre’sine,
Mem ile Zin’e yoldaş olsun
asice…
Bırakın,
bırakın
kızıl kıvırcık saçlarını
Munzur’un deli dolu rüzgârına
savursun asi ruhlu kadın…