1 Ekim’de Ankara’da Rojhat ve Erdal yoldaşların gerçekleştirdiği tarihi eylem, soykırımcı-faşist AKP-MHP rejiminin kimyasını bozdu. Bu eylem, zamanlama, gerçekleştiği mekan, sergilenen kararlılık düzeyi, taktik yaratıcılık, vb açılardan oldukça önemli ve anlamlı bir eylem olmuş, birçok açıdan mesaj veren bir eylem olarak tarihe geçmiştir.
Bu eylemin 1996 yılının 30 Haziranı’nda gerçekleşen Zîlan (Zeynep Kınacı) yoldaşın fedai eylemi gibi taktik açıdan yol gösterici olduğu açıktır. Bu önemli fedai eylem de tıpkı Şehit Zîlan arkadaşın eylemi gibi taktik açılımda bir rol oynayacaktır. Gerçek birer kahraman olan Rojhat Zîlan (Özkan Şahin) ve Erdal Şahin (Hasan Oğuz) yoldaşlar bu eylemleriyle hem Türk soykırımcı rejimine önemli mesajlar verdiler, hem de içe dönük de eleştirel mesaj vermiş oldular. Bu eylem, zengin ve yeni yol-yöntemler geliştirildiğinde ulaşılamayacak hiçbir hedefin ve yapılamayacak hiçbir eylemin olmadığını ortaya koymuştur. Önemli olan koşulları doğru görmek, var olan engelleri aşacak yol, yöntem ve taktik tarzı yakalayabilmektir. Bu bakımdan eylemden çıkarılacak birçok sonuç vardır. Esasen onun yol göstericiliği ve eleştirel yanını iyi görmemiz önem taşımaktadır. Bu açılardan döneme damgasını vuran ve oldukça anlam yüklü bir eylem olduğunu ifade etmek mümkündür.
Bu eylemin, Türk egemen soykırımcı faşist rejimi için çok sarsıcı olduğu açıktır. Öyle ki Türk özel savaşının bir elemanı, ‘PKK bu eylemle devletimizin onuruyla oynadı’ biçiminde bir değerlendirme yapmıştır. Yani eylem, soykırımcı-faşist rejimi sarsan, bütün yalanlarını açığa vuran bir eylemsel çıkış olmuştur.
Bu nedenle Türk sömürgeciliği bir türlü bu eylemi hazmedemedi ve onun yarattığı çılgınlıkla sağa sola saldırmaya başladı. Önce 3 gün boyunca Medya Savunma Alanları’na hava saldırıları oldu. Aynı paralelde Kuzey’deki siyasal ve toplumsal alana dönük sivil, savunmasız, yasal faaliyet yürüten yurtseverlere karşı tutuklama suretiyle soykırım operasyonları yapıldı. Ve sonrasında da bilindiği gibi Rojava Kurdistanı’na dönük, uluslararası savaş yasalarını ayaklar altına alan, sivilleri hedefleyen ve toplumun yaşam kaynaklarını yok etmeyi amaçlayan saldırıların başlatıldığı biliniyor. Aslında bununla yaşadığı kuyruk acısını giderme çabası içine girdiler. Prestijleri sarsıldığı için bu türden ölçüsüz saldırılarla üstünü örtmeye çabalamışlardır. Kısacası, birçok açıdan sonuçları olan ve herkesin sonuç çıkarması gereken bir eylemsel çıkış olduğu açıktır.
Tarihi Ankara eylemi, sömürgeciliğe dönük ciddi mesajlar taşımaktadır
Hiç kuşku yok ki bu eylem öncelikle tüm halkımızın ve demokrasi güçlerinin onurunu inciten, Önder Apo üzerindeki tecrit politikasına karşı -ki esasında tüm Kurdistan halkı ve demokrasi güçlerine dönük bir tecrit ve soykırım siyasetidir- bir ses olmuştur. Yine bütün zindanlarda her türlü tahammül sınırlarını aşan işkence uygulamaları, cezaevinde insanları sağlık, vb sorunlar yoluyla öldürme siyaseti, Kurdistan halkına ve Türkiye emekçilerine karşı geliştirilen baskı ve hakaret uygulamaları, uluslararası savaş yasalarını ayaklar altına alarak gerillaya karşı kimyasal silah ve diğer yasaklı bomba çeşitlerinin kullanılmasına karşı bir etkin uyarı olmuştur. Bütün bunlara karşı yapıldığı zaten eylem sonrası yapılan açıklamada da ifade edilmiştir. Bu eylemle esasen doğrudan soykırım siyasetine ve soykırımı uygulayan güçlere mesaj verilmiştir.
Her şeyden önce şunu söylemek gerekiyor ki, İçişleri Bakanlığı çok bilinçli seçilmiş bir hedeftir. Bu sadece eylem birimi tarafından tespit edilmiş bir hedef değildir. Sonradan öğreniyoruz ki Ölümsüzler Taburu Komutanlığı’nın karargahında kararlaştırılmış, planlanmış, krokisi üzerinde bu arkadaşlar aylarca yoğunlaştırılmışlardır. Yani çok bilinçli, planlı, mesaj içerikli bir eylem olarak düzenlenmiş olduğu açıktır. İçişleri Bakanlığı’nın, Türkiye’deki tüm özel savaş taktiklerinin uygulama merkezi, işkence ve infaz uygulamalarının kararlaştırıldığı bir yer olduğu bilinmektedir. Bu açıdan böyle tarihi bir eylemle soykırımcı güçlere doğrudan mesaj verilmek istenmiştir.
Yine eylemin yapılacağı gün ve saatin belirlenmesinde de bir incelik vardır. Bu tarz bir planlama ve eylemle bu sistemin başı olan Recep Tayyip Erdoğan’a doğrudan mesaj verilmiştir. Birkaç saat sonra kendisinin de geçeceği ve oralarda bulunacağı bir alanda eylem yapılması, boşuna kurgulanmış bir planlama değildir. Birçok değerlendirmecinin de belirttiği gibi, Türkiye’nin en korunaklı, en hassas, Türk sömürgeci-soykırımcı burjuva devletinin kalbi konumundaki bir mekanda eylem yapılmıştır. Ve açık ki eğer eylemciler eylem saatinde birkaç saat değişiklik yapsalardı, başta Tayyip Erdoğan olmak üzere istedikleri bakan veya diğer yetkililer de dahil herkesi hedefleyebilirlerdi. Bu zamanlamayla, ‘bakın, biz sizi imha edebiliriz ama yapmıyoruz’ demek istemişlerdir. Bu, faşist, zorba, hak, hukuk demeden herkesi şiddetle ezmeye ve susturmaya çalışan uygulayıcılara ciddi bir uyarıdır. Rojhat Zîlan arkadaşın üzerinde 16 kg C4, Erdal Şahin arkadaşın üzerinde ise 9,5 kg C4 vardı. Ayrıyeten yanlarındaki roket, bireysel silah ve cephaneleri ile Ankara içinde her hedefi imha edebilirlerdi. Kaldı ki bu biçimde çok yüksek bir cesaret, rahatlık ve kararlılıkla hedef üzerine yürüme gücüne erişmiş fedailerin giremeyeceği, vuramayacağı hiçbir hedef yoktur. Bu açıdan önemli özelliği bulunan, anlam yüklü, mesaj içerikli özel bir eylem planlanmıştır. Yani soykırımcı sistemin tümü hedeflenmiş, reddi ortaya konulmuş ve ciddi bir uyarı yapılmıştır.
Bu eylem basit-sıradan akla gelen bir eylem türü değildir. O açıdan herkesin doğru anlaması ve doğru sonuç çıkarması büyük önem taşıyor. Başta da belirttiğimiz gibi, aslında başta tüm parti yapısı ve kadroları olarak bizlerin de sonuç çıkarmamız gereken boyutları var ama esasen faşist rejime dönük çok ciddi mesaj içeren boyutlarını görmek gerekiyor.
Rojhat ve Erdal’ın eylemi sömürgeciliğe, ‘soykırımdan vazgeçin’ çağrısıdır
2015’te geliştirilen ve 2016’da da kesinleştirilen mevcut Türkiye yönetimindeki koalisyon ekibi, Kurdistan’da soykırımı uygulama ekibidir. AKP’nin, MHP’nin ve Ergenekon’un birtakım kollarının bir araya gelip uzlaştıkları temel hedef Kürt halkının varlığını ortadan kaldırmak ve 1925’te yürürlüğe konulan Şark Islahat Planı’nın gereklerini yapmaktır. Karşımızda normal bir TC hükümeti değil, bunun için işbaşına getirilmiş faşist, ırkçı, Turancı, katliamcı bir iktidar vardır. Ve bu iktidar Kurdistan Özgürlük Hareketi’ni tasfiye ederek, Türkiye’de özgürlük ve demokrasiden yana olan tüm sol ve sosyalist kesimleri bastırarak, halkımıza karşı fiziki ve kültürel-psikolojik soykırım siyasetini uygulayarak, Kürt halkını tümüyle tasfiye etme, bu temelde herkese fiziki olarak yaşamanın tek yolu olarak Türkleşmeyi gösterme siyasetini yürütüyorlar. Hatırlanırsa daha önce ‘istemeyen gidebilir’ de demişlerdi. Yani onların mantalitesine göre, bu topraklarda yaşıyorsan Türk olacaksın. Tayyip Erdoğan’ın gittiği her yerde ‘tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek dil’ demesinin esas amacı da bunu ifade etmektir.
Yani ’98 yıldır zaman zaman esnese de sistemli bir biçimde Kürt halkına karşı yürütülen bu tanımama, yok sayma, asimilasyon ve Türkleştirme politikası, esasen sonuç almamıştır. Başta Kürt halkıyla ortak yaşama, Kürt halkının kimliksel, kültürel ve siyasi haklarını tanıma, özerklik statüsü çerçevesinde bir araya gelme sözü verilmesine rağmen uluslararası egemen güçlerin Lozan Antlaşması’nın altına imza atmalarıyla birlikte Türk devlet yönetimi bu sözlerinden cayarak Kürt halkına ihanet etmiştir. Sözünü tutmamakla kalmayıp Kürt halkının sonunu getiren Şark Islahat Planı’nı kabul etmiştir. Bu büyük bir adaletsizlik ve büyük bir zulümdür. Kökeni tarihin derinliklerine dayanan, büyük bir kültürel zenginliğe sahip olan, bölgenin en yerleşik halkını jenosit politikalarıyla ortadan kaldırma siyasetidir. Bunun başarılmadığı açık ortadadır. Bugün milyonlar bu hareket ve bu Önderliğin çizgisinde kimlik, onur, özgür gelecek ve demokrasi mücadelesi veriyor. Peki, nasıl bütün bunların hepsini imha edebileceklerini ve teslim alabileceklerini düşünüyorlar ki?
Hiç kuşku yok ki bu, toplumumuzu, özgürlük hareketimizi, bütün demokrasi güçlerini hafife almak ve gücünü görmemektir. Şiddete tapmış olan ırkçı-katliamcı bakış açısıyla eline geçirdiği birkaç İHA, SİHA’yla ve teknikle her şeyi başaracağını sanma gafletidir. Bunun için böyle beyhude, gerçekleşmesi imkansız hedefleri önlerine koymuşlardır. Ancak ne var ki bunlar bu kadar değer üretmiş bir Özgürlük Hareketi’ni ve tarihten gelen bir halk gerçekliğini şiddet yöntemiyle ortadan kaldırabileceklerini düşünüyorlar. Kaldı ki Türkiye’nin demokratik ve sosyalist güçleri de vardır. Demokratik değer yargılarına saygı gösteren, onlara bağlı kalma mücadelesini veren güçler de vardır. Bütün bunları görmeyip 21’inci yüzyılda İsrail örneği bir politikayla sonuca gidebileceğini sanmak beyhude bir çabadan başka bir şey değildir.
Ankara eylemini yapan kahramanlar, marjinal bir örgütün militanları değildir. Arkasında milyonların bulunduğu bir hareketin kadrolarıdır. Bunu unutmamak gerekiyor. Onlar canını yerde bulmuş insanlar değil; özgürlüğe, demokratik değerlere inanmış, kendisini bu temelde yoğunlaştırmış, bu halkın en bilinçli, en aydınlanmış öz evlatlarıdır. Bu halkın içinden çıkarak çok bilinçli bir biçimde severek ve aşkla canını feda eden Rojhat ve Erdallar gibi binlerce ve on binlercesi vardır. Bu ülkenin bütün gençleri bu ruh ekseninde yürüyen birer fedai veya fedai adayıdır. Kısacası bu kahramanlar bu biçimde çok bilinçli, örgütlü, planlı hazırlanmak suretiyle gerçekleştirdikleri bu eylem ile Türk sömürgeci-faşist devletine, Tayyip Erdoğan’a ve bütün yönetimine şunu demişlerdir: “Soykırımdan vazgeçin, tecridi kaldırın. Kürt halkını yok edemezsiniz. Kürt halkını tanıyın; onun önderi Önder Apo’yla diyalog temelinde çözümü geliştirin.”
Rojhat ve Erdalların yoldaşı olmaktan gurur duyuyoruz
Rojhat ve Erdal arkadaşlar, bu halk, bu toplum ve demokratik değerler için çok bilinçli ve çok kararlı bir biçimde yiğitçe ve yüksek bir fedakarlıkla kendini feda edebilme gücüne erişmiş olan, Kurdistan halkının en özlü, en kahraman evlatlarıdır. Eylemden önce çektikleri videoda yaptıkları konuşmada bu büyük insanların rahatlığına ve kararlılığına hayran kalmamak mümkün değildir. Bu yoldaşların o denli rahat, sevecen konuşmalarından Apocu fedaileşme ve Ölümsüzler Taburu Üyesi olmanın ne anlama geldiğini kavramak mümkündür. Yoldaşlarına, Önderliğine, halkına nasıl bağlı, yaşamını onların yaşamlarıyla bir bütün ele alan, hiçbir biçimde bireysel ele almayan bir düzeye ulaştıklarını bu konuşmalarda görmek mümkündür. Nitekim eylemleriyle bunu ortaya koydular. Her iki arkadaşın da, ‘bu devletin burnunu yere sürtmek gerekir’ demesi çok anlamlıdır. Bununla demin belirttiğimiz ‘düşmanı soykırımdan vazgeçirtmek için daha iyi bir savaşı yürütmek gerekir’ mesajını vermektedirler.
Kısacası böylesine insani değerlerle bütünleşmiş, kendini insani, ilerici, demokratik değerlerle tamamen yekvücut haline getirmiş, bu temelde ölümü ortadan kaldıran, ölümsüzlük mertebesinde yürüme yüceliğine erişen Rojhat ve Erdallar gibi evlatları olan bir halkı hiç kimse yenemez. Rojhat, Erdal, Sara ve Rûkenler gibi yiğit kadın ve erkekleri, gözü pek militanları yetiştiren bir örgüt ve bir halkı hiç kimse yenemez. Onlar ölümü yenmiş ölümsüzlerdir. Bu kahramanca duruşlarıyla zaferi müjdelemişlerdir. Biz bu yoldaşların yoldaşları olmaktan gurur duyuyoruz.
Böylesine yiğit, böylesine halkı için seve seve kendisini feda eden, büyük bir iradi duruş ve yüksek bir cesaretle düşmanın üzerine yürüme düzeyine ulaşan kahramanlar bizim gerçek komutanlarımızdır. Onlar bizim komutanlarımız, biz onların askerleriyiz. Son yaptıkları konuşmalar bizim için birer talimattır. Biz onları birer talimat olarak telakki ediyoruz ve etmeliyiz. Onların çizgisi, onların o yüce ruhlu duruşu, zaferin yolunu göstermektedir. Bu yoldaşlar, Önder Apo’yla nasıl yaşamak gerektiğini, Önder Apo’ya yeterli yoldaş düzeyine nasıl ulaşmak gerektiğini, bu halkın nasıl bir evladı olmak gerektiğini kendi duruşlarında göstermişlerdir. O açıdan onlar bizim öncülerimiz, bizim gerçek komutanlarımızdır.
Sara, Rûken, Bager, Avzem, Rojhat ve Erdallar bu hareketin gerçek öncü ruhlarıdır. Bu değerli büyük devrimcileri her zaman saygıyla ve gururla anmanın, yine binlerce kez selama durmanın yetmeyeceği açıktır. Bunların yanı sıra, onların çizgisinde mücadeleyi geliştirme, onların yüce ruhlu duruşu ve kararlılığıyla başarının kesinleşeceğini bilme ve bu temelde kararlıca yürüme görevi bizlere düşüyor. Biz Kurdistan halkının bu asil evlatları karşısında elbette ki görevlerimizi kararlılıkla yerine getirmek ve onların çizgisinde yürüyerek başarıyı kesinleştirmeyi hedeflemek durumundayız. Özgürlük ve demokrasi için, halkların kardeşçe yaşadığı bir ülke ve bir bölge için kesinlikle bu gereklidir ve bu fedai komutanların gösterdiği yol, kesinlikle zafer yoludur.
Böylesi yiğit öncü militanların tarih sahnesinde boy göstermesini sağlayan, onların en büyük ilham kaynağı kurmay partimiz PKK’nin 46’ıncı yılına girmeye hazırlandığımız bugünlerde, şanlı partimiz PKK’nin 45’inci yıldönümünü öncelikle partimizin yaratıcısı ve kurucusu Önder Apo’ya, tüm halkımıza, ilerici insanlığa ve tüm yoldaşlara kutluyoruz. İlk büyük şehidimiz Haki Karer’den tarihimizin en etkili eylemlerinden birinin mimarı olan Rojhat ve Erdal yoldaşlara kadar tüm kahraman şehitlerimizi minnetle, saygıyla anıyor, 46’ıncı mücadele yılında tüm yoldaşlara ve yurtsever halkımıza üstün başarılar diliyoruz.