Kürt halkı, kurulan dünya sistemi içerisinde yok sayıldı. Yani bu durum sadece Türkiye’nin inkâr edip, yok saydığı bir durum değildir. İster sosyalist ister kapitalist olsun var olan sistemlerde Kürtler yoktu! Yok olma eşiğine gelmiş bir halkı, uçurumun kenarından çekip almak, ölüm uykusundan uyandırmak; onu sarsmak, ayağa kaldırmak, harekete geçirmek, önüne hedef koymak, onda umut ve inanç yaratmak dünyanın en zor işlerinden biridir. İşte hiç kimsenin üzerine almadığı, dünyanın bu en zor işini Önderlik omuzladı. Hayatını, benliğini, zekasını, düşüncesini, yüreğini bu işe yatırdı. Ve bunun yaratıcısı, takipçisi oldu. İşte bunun için “PKK bir Önderlik hareketidir” diyoruz.
PKK’nin kuruluşunun üzerinden 45 yıl geçti. 27 Kasım 1978 ve günümüz arasında nefes nefese aralıksız bir mücadele, var oluş ve diriliş kavgası sürüyor. Önderlik PKK’yi ‘sonu gelmemiş bir roman, bir şiir, bir destan’ olarak tarif etti. PKK, Kurdistan’da birçok ilkin başlatıcısıdır. Büyük mücadele, direniş ve kalkışmaların yaratıldığı bu yılları bir söyleşi, yazı ya da kitapla anlatmak mümkün değildir. Ne yazılırsa yazılsın, ne anlatılırsa anlatılsın bu gerçekliğin ve tarihsel gelişmenin ancak bir bölümü olabilir. Tarih yaratıcıları, halkların kaderini belirleyenler, onların geleceğine yön verenler tarafından birçok açıdan incelenmesi, bilimsel analizlere tabi tutulması, ortaya çıkan sonuçların doğru anlaşılması önemlidir. Ayrıca bundan sonra o gerçekler üzerinden olası gelişmelerin, neyin nasıl olacağı, hangi yöne gideceğinin belirlenmesi de çok önemlidir.
Türk devleti, Osmanlı’nın dağılmasından sonra Ortadoğu’da kurulan ilk ulus-devlettir. Osmanlı dağılınca çok sayıda Arap devleti de kuruldu. Fakat bölgedeki ilk ulus-devlet, kapitalist sistemi benimseyen, milliyetçiliği ve ırkçılığı esas alan, halkların katliamı üzerinden varlığını inşa eden, onu adeta bir varlık gerekçesi yapan, zihin kodlarını böyle oluşturan Türk devleti oldu.
1924’lerden sonra Kürt halkı inkâr edildi. Türkiye’nin sınırları içerisinde daha önce yok edilen halkların birikim ve varlıkları devralındı. 1940’lara kadar da Kürtlere karşı fiziki kırım da dahil bastırma, tedip, göç, asimilasyon, oldukça yüksek dozajlı şiddet, yıldırma, ezme, dağıtma, ulusal varlığına son verme, kendisi olmaktan çıkarma uygulamaları geliştirildi. Esasında bütün bunların özünde ya da toplamında Kürt soykırımı olarak ifade edebileceğimiz bir politika ve uygulama var. Daha önce Ermeniler, Pontus Rumları, Ege ve Marmara’daki Rumlar, yine Mezopotamya’daki Asuri-Süryaniler zaten soykırıma uğratılıp, tasfiye edilmişti.
Kürt halkı Lozan Antlaşması’yla imha ve inkâr sürecine alındı
Kurtuluş savaşında Türkiye ile birlikte hareket eden ve Türkiye’nin kuruluşuna omuz veren Kürt halkı da Lozan Antlaşması’yla beraber imha ve inkâr sürecine alındı. İşte 1970’lere kadar bütün gelmiş geçmiş hükümetlerin çok şiddetli bir şekilde uyguladığı şaşmaz, istikrarlı bir Kürt inkar ve soykırım politikası hakim oldu. Hem de sorunsuz bir biçimde.
Dünya devrim hareketlerinden esinlenme, sosyalizmin Türkiye’de ideolojik alanda etkili olması, devrimci hareketler ve özellikle gençlik hareketi tarafından sosyalist fikirlerin benimsenmesi Kemalizmin ideolojik egemenliğini büyük oranda sarstı. İşte bu ortamda Önder Apo ve PKK sosyalizmle tanıştı. Yeni bir dünya görüşü ve tarih anlayışıyla kendisini ifade etme ve bulma arayışına girdi. Tabii ki bu öyle kolay bir çıkış ya da düşünce oluşturma süreci değildir. PKK herhangi bir hareketin devamı ya da mirasçısı değildi. Kurdistan’da öyle etkili bir şekilde örgütlenmiş, kadrosunu yaratmış, ideoloji, strateji ve politikasını oluşturmuş bir hareket de yoktu. Devlet büyük oranda egemenlik kurmuştu. Bırakalım Kürtlerin siyasi yapılanma ve örgütlenmelerini; ekonomi, sosyal, kültür vb alanlarda büyük bir emme, tüketme süreci egemen kılınmıştı. Kurdistan’daki yer altı ve yer üstü zenginliklerinin tümü sömürülüp, merkeze yani Ankara’ya taşırılıyordu ve her şey oradan belirleniyordu. Türk devleti bütün siyasi, idari, kültürel yapısını ve eğitim sistemini Kürtlere dayatan, empoze eden, Kürtler üzerinde egemen kılan bir durumdaydı. Yani devletin hakimiyeti mutlaklaşmış durumdaydı. Kuzey Kurdistan’daki Kürtlerin diğer parçalarla ilişkileri hemen hemen yoktu. Kurdistan bölünüp parçalanmıştı. Kurdistan’ı işgal edip, sömüren dört ülke de asimilasyonu ve inkârı esas almış, Kürtlerin yok edilmesi üzerinde anlaşmış durumdaydılar. Dünya uluslar ailesi için de Kürtler yoktu. Birleşmiş Milletler’de, İslam Birliği’nde Kürtlere yer verilmedi. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) kurulduğunda, yine İkinci Dünya Savaşı ardında ortaya çıkıp gelişen sosyalist kamp, Kürtlerin içinde bulunduğu mevcut statüyü benimsemişti. Yani adeta bütün dünya Kürtlerin inkâr ve imhasında ortaklaşmıştı. Bunu sorgulayan, uluslararası alana taşıyan, buna itiraz eden kimse yoktu.
Türkiye Kürtlere ait olan her şeyi inkâr ediyor. Bu konudaki bütün arşivlerini dünyaya kapatmış, Kürtleri beyinsiz ve hafızasız bırakmayı esas almıştı. Türkiye’nin okullarında okuyan Kürt çocukları Türk tarih tezleriyle büyütülerek, asimile edilip, sistemin içerisinde eritiliyordu. Sosyalist hareketler de Kurdistan konusunda çok bilgili değildi. İşte bu koşullarda Mahirlerin, Denizlerin, İbrahim Kaypakkayaların çıkışı Kürtler açısından da büyük önem taşıyordu. Yeni ufuklar açıp, yeni arayışların kapısını aralıyordu. Fakat 12 Mart 1971 müdahalesiyle bu gençlik hareketinin liderleri biçildi. Önderlik de bu ortamda ideolojik arayışlarını derinleştirdi. Henüz 24 yaşındayken o kadar çok sosyalist örgüt, grup varken ve liderleri tasfiye edilip, bölünme ve parçalanırken bir üniversite öğrencisinin arayışlarını “Kurdistan sömürgedir. Kurdistan’da özgürlük için ulusal kurtuluş mücadelesi vermek gerekir” belirlemesini yapması ve bu sonuçları çıkarması inanılmaz bir gelişmedir. Adeta bir mucizedir. Çünkü Türkiye’deki sol hareketler bu konuda derinleşmiş, ideolojik-teorik analiz ve araştırmalar yapmış değildi. Kurdistan’la ilgili ortada bir kitap da yoktu. Adeta kuyu kazar gibi kırıntı bilgi ve sezgilerle parçalar bir araya getirilerek bir düşünce bütünlüğü, bir tarihsel ve toplumsal sonuca ulaşma gerçekleşiyor. Bu başlı başına büyük bir aydınlanma ve devrimsel atılım ve başlangıçtır. Ondan sonraki bütün gelişmeler bunun üzerinden şekillendi. Bu belirlemeler ve başlangıç son 50 yıla yön verdi. PKK 1978’de kuruldu ama Önder Apo’nun “Kurdistan sömürgedir” sonucuna ulaşması ve bunu etrafına yaymaya çalışması 1973 senesidir. Önderlik ilk açıklama ve toplantısını 1973 baharından Ankara’nın Çubuk Barajı’nda bir grup arkadaşıyla yapıyor.
Türkiye’de faşizmin koyu karanlığı yaşanırken etrafında topladığı insanların hayatına yön verme; yeni bir ahlak, yaşam biçimi ve arkadaşlık kültürü edinmek, gençlik yıllarında çok deneyimlerin olmadığı bir ortamda olağanüstü bir sonuçtur. Bir yandan düşünce oluşturuyorsun, o düşünceleri yayıyorsun; o düşünceleri benimseyen arkadaşların sorumluluğunu üstleniyorsun; diğer yandan o arkadaşlarla yaşıyor ve onları şekillendiriyorsun. Onlara kişilik, yaşam biçimi, militanlık ölçüleri, devrime katılım, inanç, karşılıklı güven ve yeni bir felsefe taşırıyorsun. Aynı zamanda kendini devletten, sistemden, onun eğitiminden ve ortamından koparan, onları yeni bir hayalin, yaşamın ve dünyanın içine çekiyorsun. Düşmanın en güçlü olduğu Ankara gibi bir merkezde onun eğitim müfredatından geçmiş bir grup genci mevcut sistemin dışına çıkarıyorsun. Onlara şehirlerinden, okullarından, aile ortamlarından başka dünyalara yelken açtırıyorsun. Onları buna inandırıyorsun. Umut ve inanç yaratıyorsun. Ve bu insanlar hayatlarını yeni bir amaca adıyor. Ortada elle tutulur, somut bir durum ve arkalarında hiçbir güç de yok. Ellerinde herhangi bir maddi imkân, teknik araç mevcut değil. İnançlarıyla ve yüreklerini avuçlarına alarak, adeta okyanusları aşma iddiasıyla bir gözü peklik, inanmışlık, adanmışlık var. PKK bu anlamda bir inanç, adanma, hayal, umut ve maneviyatın en güçlü olduğu bir yapılanma ve hareket olarak ifade edilirse yerinde olur.
1970’lerde birçok hareket vardı. Hepsi yazıp çiziyordu. Belirlemeleri vardı. Sorun hepsinin yanlış, PKK’nin doğru olduğu biçimde değil; nasıl örgütlendikleri, amaca nasıl bağlandıkları ve yaşamı nasıl karşıladıklarıyla da değerlendirilmeli. Çünkü fark daha çok bu alanda ortaya çıktı. Önderliğin titizliği, diyalektiği, sorgulama yeteneği ve ısrarla kendini yaratması, kendisiyle beraber bir örgütü ve halkı yaratması günümüzün bütün sonuçlarını belirliyor.
Bugün Kurdistan’ın dört parçası aslında düşünce, umut ve inançta büyük oranda birleştirilmiş; sömürgeciliğin çizdiği sınırlar aşılmış durumda. Doğrudur daha sınırlar değişmedi, klasik bir biçimde tanımlayacağımız bir devlet kurulmadı ya da Kürt sorunu çözülmedi, barış, eşitlik ve özgürlük sağlanamadı. Bu sorunun etrafında kıyametler koptu ve bu yıllara büyük gelişmeler sığdırıldı. Büyük değişimlere yol açıp, muazzam sonuçları ortaya çıkarmaya götürdü. KDP gibi PKK karşıtlığı yapan milliyetçi çevreler, Hareketimizi bununla mahkûm etmeye ya da gözden düşürmeye çalışıyorlar. “PKK ne yaptı, nereyi kurtardı? Kurdistan’dan bile vazgeçti. Bakın biz Güney’de devlet ve federasyon kurduk. Biz çok akıllı ve becerikliyiz. PKK Kürtlere savaş ve bela getirdi” diyorlar. Kuşkusuz bu söylemler psikolojik savaşın, karşıt propagandanın argüman ve yansımalarıdır. Ancak Kurdistan’daki gelişmeleri, değişimi, Kürtler yok edilme sürecindeyken nasıl toplumsal bir gerçeğe ulaştıkları dikkate alınırsa yüzlerce yıl yapılmayan değişiklik ve gelişmelerin bu yıllara sığdırıldığı görülecektir.
Haki arkadaşın anısına partileşme süreci
Apocular grubu çalışmalarını Kurdistan’a taşırdığında ülkede elle tutulur siyasal bir hareket ve örgütlülük yoktu. PKK ağırlıklı olarak gençlik çalışmalarıyla, militan bir yapıya ulaştı. PKK’nin kendisinin de bir gençlik hareketi olduğunu belirtebiliriz ama bunun çok ötesinde bütün Kurdistan halkının sorunlarını, devrimini, geleceğini omuzlayan; toplumun bütün kesimlerine hitap etmeyi kurgulayan, bunun için pratiğe giren, eylemi ve düşüncesiyle sürece müdahale eden bir harekete dönüştü. Bir avuç genç kadro dünyanın en zor ve en karmaşık sorunlarından olan Kürt sorununu çözmek için mücadeleye girişti.
Kürt halkı, kurulan dünya sistemi içerisinde yok sayıldı. Yani bu durum sadece Türkiye’nin inkâr edip, yok saydığı bir durum değildir. İster sosyalist ister kapitalist olsun var olan sistemlerde Kürtler yoktu! Yok olma eşiğine gelmiş bir halkı, uçurumun kenarından çekip almak, ölüm uykusundan uyandırmak; onu sarsmak, ayağa kaldırmak, harekete geçirmek, önüne hedef koymak, onda umut ve inanç yaratmak dünyanın en zor işlerinden biridir. İşte hiç kimsenin üzerine almadığı, dünyanın bu zor işini Önderlik omuzladı. Hayatını, benliğini, zekasını, düşüncesini, yüreğini bu işe yatırdı. Ve bunun yaratıcısı, takipçisi oldu. İşte bunun için “PKK bir Önderlik hareketidir” diyoruz.
1976 yılının başında Kurdistan’a dönüş kararı alan Apocular grubu, 1978 Kasım’ında yüz binlere ulaşan kitleye ve tabana sahip bir hareket olarak Parti Kuruluş Kongresi’ni topluyor. Hareket daha silaha sarılmamış, silahlı mücadele başlatmamış ve böyle bir örgütlülüğün çok uzağındayken 1977’in 18 Mayısı’nda Türk devleti komployla Haki Karer arkadaşı şehit etti. PKK’nin kuruluşu bu anlamda çok özgündür. Önderliğin ilk arkadaşlarından olan Kemal Pir ve Haki Karer arkadaşlar aslen Karadeniz bölgesindendir. Daha önce Kurdistan’a gelmiş değiller. Kürtçe bilmiyorlar. Fakat Önderliğe, devrime olan inanç ve bağlılıkları onları Kurdistan devriminin unutulmaz öncüleri haline getirdi. Bu açıdan hedef oldular. Haki arkadaşı şehit eden düşman aslında grubun dağıtılacağı, beyninin parçalanacağı, Kurdistan sorununun herkesi yakacağı, bu ateşe kimsenin yaklaşmayacağı mesajını veriyordu. Henüz grup aşamasında olan bir hareket böyle bir müdahale ile karşılaştığında doğal olarak sarsılabilir, sinebilir, dağılıp, parçalanabilirdi. Ancak Önderlik o süreçte Haki arkadaşın şahadetine ilişkin, “Anısına verdiğim söz, grubu partileşmeye dönüştürmekti. Aynı yılın sonbaharında Program Taslağı metnini bizzat yazdım. Yaptığım, Antep’in kenar mahallelerinin birinde yaşanan bir şahadetin izinde yürüme çalışmasıydı” diyor.
PKK, Kurdistan’da yerel olmaktan çıkan bir hareket oldu
Önderliğin hazırladığı yazı 27 Kasım 1978’deki kongre ile devrimin programı haline gelip, partileşiliyor ve Kurdistan halkı devrimci öncülüğüne kavuşturuluyor. Kurdistan tarihinde böylesine ideolojik, teorik, stratejik, kadrosal, örgütsel ve bütünlüklü olarak kurulmuş başka bir hareket yoktur.
Dr. Şivan yani Sait Kırmızıtoprak’ın çıkışı da çok anlamlıdır. Devrimci yönü çok güçlüdür. 1969’da Güney Kurdistan’a geçip mücadele hazırlıkları yapıyor. Fakat örgütlenmesi fark edilip, yansımaları olunca, MİT’in müdahaleleriyle KDP tarafından tasfiye ediliyor. Ondan sonraki en anlamlı çıkış Önder Apo’nun çıkışıdır. Önderlik daha önce yaşananlardan ders çıkarıyor. Kürt tarihini, partilerini, ayaklanmalarını, yenilgilerin nedenlerini güçlü bir biçimde analiz ederek; Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu, amaç ve ilkelerini çok iyi araştırıp, sorgulayarak yani dost ve düşmanını iyi tanımaya çalışarak, Hareketin yenilmemesi ve dağılmaması için adeta kafa patlatarak yol alıyor. Çünkü Denizlerin idamına tanık olmuştu. Sol-sosyalist hareketlerin nasıl bölünüp, parçalara ayrıldığını görmüştü. Aynı şeyin kendisinin ve Kürt hareketinin başına da gelmemesi için son derece duyarlı, dikkatli ve temkinli hareket etti.
Bu dikkat ve ısrarın sonucu olarak Kurdistan devrimi sürekli büyüdü, dalga dalga yayıldı, umut yarattı ve Kurdistan’daki faşist örgütlenmeleri dağıtarak, gericiliğe, işbirlikçiliğe ve ihanete karşı bent oldu. Haki Karer’in şahadetinden sonra ajan kişi ve kurumlara karşı mücadele kararı da alan bir hareket olarak gelişimini sürdürdü. PKK, Kurdistan’da ilk defa yerel olmaktan çıkan bir hareket oldu. Qers’ten Dîlok’a, Çewlîgl’den Amed’e, Mêrdîn’den Meletî’ye kadar bütün çevrelerden ve inançlardan insanlar harekete katıldı. Sosyalizmin özü, öncülüğü, felsefesi, eşitlikçi ve özgürlükçü prensipleri PKK’nin dalgalanan bayrağı oldu. Aydınlar, gençler, emekçiler ve kadınlar PKK’de buluştu. PKK’de kimin hangi aileden, aşiretten, mezhep ve inançtan geldiği hiç sorulmadı ve sorun da olmadı. Evrensel ilkeler, eşitlik ve özgürlük ortak paydamızdı. Bu açıdan Haki ve Kemaller hem PKK’nin kurucuları hem öncüleri hem de ilk büyük şehitleri oldular. Önder Apo’nun onlarla kurduğu ilişki Kürt ve Türk halklarının stratejik birliğinin somut ifadesi oldu. Bu yönüyle PKK ne herhangi bir kabile, aşiret ve bölgeye ne de Kurdistan’da sömürgeciliğin çizdiği sınırlara sığdı. Aslında sınırlar beyinlerde kaldırılmıştı. Kapitalist ve emperyalist sistemin dışına çıkılmıştı. Yeni bir dünya, yeni bir umut ve yeni bir hayalin atlıları olarak dört nala koşuyorlardı.
Bu koşu günümüzde belki çok zor ve ağır saldırılar, soykırım ve imha tehditi altında devam ediyor. Ancak iddia, içerik ve anlamından da bir şey kaybetmiyor. Tersine daha da anlam ve derinlik kazanıyor. Haklılığı ve gerekliliği daha fazla kanıtlanıyor. İşte bu gerçekliğe karşı muazzam ve inanılmaz bir saldırı var. Türk devleti yüzyıllık bütün birikimlerini, yetmiş yıllık NATO üyeliğini, ordusunu, militarizmini ve ırkçılığını, halkları yok eden soykırımcı geleneğini birleştirmiş. Yine kapitalist sistem, Batılı ve bölgedeki devletlerden aldığı desteği, onlarla yaptığı ittifakları, Kürt ihanetinden beslenen yanlarını tümüyle seferber edip, bütün kötülükleri Kürtlerin üzerine yağdırıyor. Kürtlere karşı kimyasal ve taktik nükleer silahlar kullanıyor. Fakat tüm bunlara rağmen Önder Apo ve PKK öncülüğünde gelişen özgürlük yürüyüşünü durduramıyor.
Büyük Ekim Devrimi öncüsü Lenin’e ilişkin “Lenin gibi insanlar öldürülebilir ama durdurulamazlar” deniliyordu. Önder Apo da böyle önderlerden biridir. Hiç kimse Önderliği durduramadı. Önder Apo bulduğu ve gittiği her yeri devrimin merkezi, beyni ve yüreği haline getirdi. Her zaman ve her yerde bir eğitim ordusu gibi hareket edip, örgüt kuruculuğu rolünü oynamaya devam etti.
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Türk devleti giderek güçleniyordu. Ekonomisi büyüyüp, daha fazla ülkeyle ittifaklar kurmaya başlıyordu. Kürtler de dört parçada sürekli kan kaybedip, geriye düşüp, eritilip, parçalanıyordu. Kürtlere “bunlardan bir şey çıkmaz, birlik olamazlar. Kendilerini kaybetmiş, gerçekliklerinden uzaklaşmış” bir halk gözüyle bakılıyordu. İşte PKK buna tarihsel bir müdahalede bulunarak, olmaz denilenleri olduran bir hareket oldu. Bütün olumsuzluklara ve baş aşağı gidişata rağmen PKK ‘oluru’ esas alan, olmazı oldurur kılan bir oluşumdur. Önderliğin muazzam yaratıcılığı, iradesi, gözü pekliği, atılganlığı, devrimdeki ısrarı bu gelişme ve sonuçları ortaya çıkardı.
Türk devleti Apocu hareketin Partileşmesine sıkıyönetim, Maraş Katliamı, 12 Eylül faşist askeri darbesiyle cevap verdi. O yıllar çok zor ve yaman yıllardı. Önderlik olacakları tahmin ederek ülke dışına çıkıp, Lübnan-Filistin alanında üstlendi. Filistin’in devrimci geleneği ve ortamından yararlandı. Halklar arası ittifak ve köprüler kurdu. Başka bir ülkeyi ve bölgeyi 20 yıl Kurdistan devriminin merkezine dönüştürdü. Binlerce kadro yetiştirip Kurdistan’a taşıdı. Gerillacılığı inşa etti. Kurdistan dağlarını gerillaya açtı. Hepsinin eğitimi, yaşamı, örgütlülüğüyle ilgilendi. Her zaman yaratıcı oldu. Aslında bu noktada öncülük kavramı yetersiz kalıyor. Evet, Önderlik görevlerini hakkıyla ve fazlasıyla yaptı. Bunun yanında hep ilklerin ve yeniliklerin yaratıcısı ve başlatıcısı oldu.
Bu anlamda PKK’nin destansı özelliği iyi anlaşılmalı. PKK’de direniş muazzam ve sınırsız bir biçimde sergilendi, sergileniyor da. Bu PKK’nin Önderliği, ideolojisi, inanç ve halka bağlılığından kaynaklanıyor. Yani kendiliğinden olan bir şey değil. O sistemde büyümüş genç kadroların bir tılsımı, dokunulmazlığı ve özel yetenekleri yoktu. Önderliğin de olağanüstü, ilahi bir gücü yoktu. Ama önderlik şahsında emek, beyin, yürek, ısrar ve irade birleştirilince mucizevi sonuçlar ortaya çıktı ve olmazları oldurur kıldı.
Kuşkusuz Amed Zindanı, Kurdistan tarihinde çok özgün bir yere sahiptir. Mazlum, Dörtler, Kemal ve Hayriler karanlıkları aşarak aydınlığın kapısını açtılar. Ayrıca dört duvar arasına sıkıştırılmış bir hareketi ve halka yönelik tasfiye ve soykırım projesini boşa çıkardılar. Düşman Agırî serhıldanını bastırdıktan sonra, 19 Eylül 1930 tarihli Milliyet gazetesindeki bir karikatürde bir mezarın üzerinde, “Muhayyil Kurdistan burada meftundur.’’ Yani Hayali Kurdistan burada gömülüdür diye yazılmıştı. İşte Amed Zindanı aynı zamanda bu anlayışa karşı mücadele eden, Kürtlerin ve Kurdistan’ın toprağa gömülmesine engel olan görkemli fedai bir mücadele, direniş ve inanç abidesi oldu. 12 Eylül faşizmi, dizginlerinden boşalmış Türk militarizmi ve ırkçılığı bu iradeye tosladı. Faşizmin kurduğu bent ve kaleler yıkıldı. Önderlik bu direnişten de aldığı destekle, muazzam yoğunlaşmalarla “Kurdistan’da Kişilik Sorunu, Parti Yaşamı ve Devrimci Militanın Özellikleri”, “Kurdistan’da Zorun Rolü” kitaplarını yazıp, tartıştı. İmkanları kullanarak Ağustos 1982’de yapılan 2. Kongre ile ülkeye dönüş kararı aldı.
Kurdistan halkı serhildanlarla doğrudan devrimin öznesi haline geldi
PKK’nin var olma, kuruluş ve gerilla süreçleri böylesi zor ve ağır koşullarda gerçekleşti. 15 Ağustos Atılımı yeni bir başlangıçtır. Durdurulamaz bir gelişme ortaya çıktı. Önderlik Amara köyünde doğduğu süreçten 1973 yılına kadar olan süreyi Birinci Doğuş; 1973’ten 1999 yılına kadar olan süreci İkinci Doğuş ve İmralı Zindanı’nda Uluslararası Komplo karşısında yürüttüğü mücadeleyi, kapitalist moderniteye karşı bize ve tüm insanlığa sunduğu yeni paradigmanın geliştirildiği süreci Üçüncü Doğuş olarak tanımladı.
Kurdistan halkı 1990’lara doğru geliştirdiği serhildanlarla doğrudan devrime dahil oldu ve devrimin öznesi haline geldi. Yani kahramanlaşma halk düzeyine ulaşıp, kitleselleşti. 1994’deki Botan-Behdinan Savaş Hükümeti’nin önü emperyalist güçler, Türk devleti-KDP işbirliğiyle engellenmeye çalışıldı. Önderlik Körfez Savaşı’ndan büyük oranda yararlandı. O süreçte etkili müdahalelerde bulundu.
Kurdistan halkı ayaklanıp, büyük güç olma sürecine girmişken Sovyet sistemi yıkıldı ve dünyadaki sosyalist blok çöktü. Sosyalizm dünyada itibar kaybetti. Sosyalist ve komünist partiler zayıflayıp, dağıldı. Çoğu kapitalist sistem içinde eridi. Fakat PKK bu süreci de güçlenerek aştı. Bunalıma girmedi, dağılmadı, zayıflamadı,
parçalanmadı. Önderlik Sovyetler Birliği ve sosyalist sistemin yıkılış nedenlerini iyi analiz edip, yeni teorik sonuçlara vararak PKK’yi ideolojik olarak donatmaya, derinleştirmeye ve güçlendirmeye devam etti. Devlet eliyle sosyalizmi inşa etmek ve proletarya diktatörlüğüyle eşitlik ve özgürlüğün egemen olamayacağı görüldü. Yıkılış sürecini ve nedenlerini analiz eden Önderlik, yeni açılımlara ve derinleşmelere kapıyı açtı.
Önderliğin en büyük katkılarından biri de sosyalizmdeki teorik açılımlardır. Önderlik sosyalizmi her zaman esas aldı. “Dünyada sosyalizm sayfası kapandı, itibarsızlaştı ve baş aşağı gidiyor” denilen bir süreçte Önder Apo, “Sosyalizmde ısrar insan olmakta ısrardır” dedi. Sosyalizmin eksiklikleri, sosyalizmi başarısızlığa ve yıkılışa götüren nedenler üzerinde durdu. Derinleşmelerini demokratik konfederalizm, demokratik ulus projesine dönüştürdü. Sosyalist teoriye ve insanlık tarihine en büyük katkılardan biri de kadınların özgürlüğü konusundaki yoğunlaşmaları ve yaptığı çalışmalar oldu. “İlk sömürge, ilk ezilen sınıf, ilk baskı altına alınan toplumsal kesim kadınlardır” deyip, “eğer eşitlik olacak ve tarihte düzeltme yapılacaksa bu iş kadından başlamalı. Kadının özgürlük düzeyi bir toplumun özgürlük göstergesidir” tespitinde bulundu. Önderliğin bu belirlemeleri temelinde şimdi Kürt kadın hareketindeki gelişme ve örgütlenme, dünyadaki kadınlara ve insanlığı öncülük yapacak düzeye gelmiş durumda.
Emperyalist sistem Sovyetler Birliği’nin yıkılışı ardından dünyayı ve özellikle Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmeye çalışırken onların hesaplarında PKK’ye yer yoktur. PKK gibi halkların özgücünü esas alan, emperyalizmin kontrolüne girmeyen, klasik devlet ve yönetim tarzına bulaşmayan devrimci bir hareket doğal olarak emperyalist sistem tarafından kabul edilmez. Onun için Ortadoğu’ya müdahale edilirken ilk önce Önderlikten başladılar. Çünkü Önderlik olmadan PKK yürüyüp, gelişemezdi. Emperyalist güçlerin ulaştığı sonuç buydu. Önderlik ortadan kaldırılırsa PKK dağılır, Kurdistan’da ve Ortadoğu’da onlara engel olacak kimse kalmaz. Eğer Kürtler Ortadoğu’da olacaksa onu da ilişkide oldukları Güneyli güçler üzerinden çözmek istediler. Aslında o müdahale bugün daha fazla anlaşılır hale geldi.
Dikkat edilirse, Irak’ta Saddam devrildikten sonra ABD’nin çabalarıyla Güney Kurdistan için federasyon statüsü belirlendi. Adeta bir hanedanlık gibi Güney’deki yönetimin tüm kademelerini ele geçiren Barzaniler, bugün dünyadaki birçok emperyalist ülke tarafından bir devlet yönetimi gibi muamele görüyor. Küresel güçler, Kurdistan’ın dört parçasındaki Kürtleri kontrol altında tutmak ve KDP’yi Kurdistan’ın tek egemen gücü haline getirmek için özel bir çaba harcıyor. Barzaniler dünya liderleriyle başkentlerinde buluşup, görüşüyor ama Önder Apo İmralı’da ailesi ve avukatlarıyla görüşemiyor! Önderliğin sesinin halkına ulaşmaması için her şey yapılıyor. Batı dünyası, Barzanileri ağırlayanlar ve muhatap alanlar Önderliğe yönelik uygulanan tecritin uluslararası yasa ve kurallara aykırı olduğunu bildikleri halde bu konuda bir cümle bile sarf etmiş değiller. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’in bu konuda aldığı kararları sahiplenmiyorlar. Yani kendi kurdukları kurumların karar ve önerilerini bile hiçe sayıyorlar. İmralı sisteminin kurucuları oldukları için kendilerine yakışanı yapıyorlar.
Önder Apo Suriye’den çıkarıldıktan sonra Avrupa ülkeleri kendisine iltica hakkı bile vermedi. Ardından kaçırılarak Türk devletine teslim edildi. Avrupa Birliği’nin kurulduğu, hukukun, demokrasinin ve insan haklarının edebiyatının çok yapıldığı merkezde Önderlik barındırılmadı. Özellikle ABD müdahalesiyle Önderliğe yönelik uluslararası komployu geliştirildi. Ardından Türkiye’de İmralı sistemini kurarak Önderliği oraya kapattılar. Önder Apo İmralı sistemini çarmıha gerilme olarak tanımladı. Evet, Önderlik çarmıhtadır ve hayatı tehlikededir. Dünyadan izole edilmiş bir durumdadır. İmralı Adası’ndaki ortam yaşamaya uygun değildir. Bu tecrit politikasıyla aslında Kurdistan halkını boğmak ve soykırıma tabi tutmak istiyorlar. Mevcut sessizlik, bu soykırım kararının Batı dünyası ve işbirlikçileri tarafından kabul edildiğini ve onaylandığını gösteriyor.
Kurdistan’ın en büyük parçası Türkiye’nin işgali altındadır. Nereden bakılırsa bakılırsın Türkiye’de yirmi milyondan fazla Kürt var. Fakat Kürtlere bir anaokulu açma ya da kendi dilleriyle eğitim hakkı bile verilmiyor. Batı dünyası bunu seyrediyor. Fakat diğer yandan Güney Kurdistan’daki federatif sistemi destekliyorlar. Rojava’da Kürtler Koalisyon Güçleriyle birlikte DAIŞ’a karşı savaşıp, dünyayı büyük bir beladan kurtardılar. Suriye’nin bütünlüğü içinde demokratik bir özerklik, Kürtlerin kendi dilleri ve kültürleriyle var olma talebi ABD ve diğer Batılı devletler tarafından desteklenmiyor. Onlar DAİŞ’e karşı savaşı göze alamazken, bu savaşın en ağır yükünü Kürtler üstlendi. Türk devleti DAİŞ çetelerini Kürtlerin üzerine sürdü. Kobanê savaşından sonra Batılılar bu süreci kendi lehlerine çevirmek için DAİŞ’e karşı Kürtlerle çalışmaya karar verdiler.
Rusya, Türk devletiyle anlaşıp Efrîn’in işgal edilmesine izin verdi
Kürtler dünya ve insanlık için görev ve sorumluluk üstlenmekten kaçınmadı. Kürt’ü, Arap’ı, Süryani’siyle Kuzey ve Doğu Suriye’de 11 binden fazla şehit verildi. Dünya böyle bir beladan kurtarılmışken işte bu mirasın ve kazanımların kalıcılaşması, demokratik bir anayasının yapılması için Batı dünyası kılını bile kıpırdatmıyor. Rusya, Türk devletiyle anlaşıp Efrîn’in işgal edilmesine izin verdi. Yine eski ABD Başkanı Trump, Türk devletiyle anlaşarak Serêkaniyê’nin işgal edilmesine onay verdi. Ayrıca Türk devleti Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik istediği zaman hava saldırıları düzenleyip, cinayetler, insanlık suçları işliyor. Bölgede askeri güçleri mevcut olan Rusya ve ABD bu saldırılara karşı seslerini çıkarmıyorlar. Kurdistan’da devrimin ve PKK öncülüğünün tasfiyesi söz konusu güçlerin hepsinin ortak politikasıdır. Önderliğin sesinin ve düşüncesinin dünyada yayılmaması için ABD ve Avrupa ülkelerinde bu konuda yoğun bir sansür ve engelleme mevcut. PKK’yi sadece silahlı mücadele yürüten bir hareket olarak tanımlıyor ve öyle tanıtmaya çalışıyorlar. Bu temelde “terör” kategorisi içine alarak halklardan ve dünyadan izole etme amacındalar.
Önderlik zindan sürecinde okuyup, araştırıp, kafa yorarak Kurdistan devrimini büyük tehlikelerden kurtardı. Hareketin yeniden örgütlenmesini, toparlanmasını sağladı ve gelişmelere yön verdi. Onların beklediği gibi PKK dağılmadı ve zayıflamadı. Önderlik tüm bu saldırı ve planları boşa çıkardı. O karanlık ortamda, büyük psikolojik saldırı altında “PKK bitti bitecek, dağıldı dağılacak” biçiminde kampanyaların yürütüldüğü bir ortamda yine bir mucizevi çıkış ve müdahale ile Önderlik demokratik ulus ve demokratik konfederalizm sistemini ete kemiğe büründürüp şekillendirdi, arayışlarını sonuçlandırdı.
Sonradan herkes Önderliğin hapisteyken dışarıda olduğu dönemden daha etkili olduğunu, ağırlığının daha fazla arttığını, PKK’nin gücü ve kitlesinin daha da büyüdüğünü kabul etti. Türk devleti, “barış görüşmeleri”, “çözüm süreci” gibi farklı taktikler deneyip bunu hep Hareketi sınırlandırıp, durdurma ve Erdoğan’ın devlete hakim olup Kürt soykırımını tamamlama aracı haline getirmeye çalıştı. DAİŞ’i ve diğer çeteleri Rojava’daki Kürtlere saldırttılar. Bundan sonuç alınamayınca bu kez Türk devletinin kendisi saldırıya geçti. Kuşkusuz 2014’te Kurdistan’ın ve dünyanın her yerinden Kobanê için gelişen dayanışma ve destek Türk devletini sarstı. Bu nedenle savaş kararı aldı. Çetelerle geliştirdikleri yöntem ve taktikleri sonuç vermeyince bildiğimiz klasik kaba imha ve katliamlara devam etme kararı aldılar. Bu temelde Kuzey Kurdistan’ın Sûr, Cizîrê, Nusaybin gibi yurtseverliğin güçlü olduğu kentlere saldırıp, yıktılar. Binlerce insanımızı katlettiler.
Birçok çevre şu an Gazze için gözyaşı döküyor. Fakat Kuzey Kurdistan’da yıkılan kentleri gezen uluslararası gözlem heyetleri “gördüklerimizi kıyamet sonrası kavramıyla ifade edebiliriz” biçiminde açıklama yaptı. Bu kıyameti Kürtlerin başına getirme saldırı ve operasyonları sürüyor. PKK, bu 50 yılda siyasi, ideolojik ve askeri olarak büyük bir birikim ve deneyim yarattı. Kurdistan’ın dört parçası arasındaki sınır ve duvarları aştı. Her yere ruh, moral ve cesaret verdi. Kurdistan dağlarını devrimin yatağına çevirdi. On binlerce genç Kurdistan’ın dört parçasından gelip, gerillada buluştu. Gerilla ulusal birlik, kültür ve ortaklık yaratma kurumuna dönüştü. Yani savaşçı bir kurum olmasının ötesinde birleştirici, büyük ulusal bir kurum rolünü oynadı.
PKK öncülüğünde Kurdistan halkı, basın ve yayın kurumlarını da geliştirerek kendisini dünyaya tanıtmaya başladı. Avrupa’nın ve dünyanın birçok kentinde örgütlenen Kürtler, ülkelerinin sesi olmaya çalıştı. Diplomasi, siyaset, basın-yayın vb alanlarda büyük gelişmeler kaydetti. Kuşkusuz hala yapılması ve eleştirilmesi gereken birçok şey var. PKK bu anlamda da çok özgün bir harekettir.
Önderlik daha önce Kurdistan’da gelişen isyan ve deneyimlere, ayrıca PKK’nin birçok çalışmasına, Kürt halkına ve PKK kadrolarına hep eleştirel yaklaştı. Tıkanmayı, durgunlaşmayı, dogmatizmi hep aşmak istedi. PKK’yi hep akan ve gelişen bir çizgiye sahip kıldı. Bu da Kurdistan ve hatta dünya devrim tarihinde çok özgün bir partileşme, halklaşma, devrimi örgütleme tarzıdır. PKK çok büyük bir eleştiri hareketi oldu. Kapitalist sisteme, devletleşmeye, sınıfsal konumlara, kadının içinde bulunduğu duruma karşı sürekli kendini sorgulayan, yenileyen, arayışını sürdüren bir hareket oldu.
PKK günümüzde demokratik, ekolojik kadın özgürlükçü temelde bir sistem oluşturma ve kendini buna göre pratikleştirme aşamasına geldi. Bu 50 yıl içerisinde birçok hareket tasfiye oldu. Yine çok sayıda komünist-sosyalist parti ve örgüt ortadan kalktı. Günümüzde Üçüncü Dünya Savaşı dediğimiz bir süreç yaşanıyor. Devletler sürekli ittifak arayışında ve ayakta kalmaya çalışıyorlar. Arap Baharı denilen süreçte Arap dünyası bir sarsılma yaşadı. Emperyalistlerin ve gerici güçlerin müdahalesiyle mevcut sistemi tekrar korumaya aldılar. Son olarak Filistin sorunundaki büyük patlama ve savaş Ortadoğu’yu bir ateş topuna çevirdi. Çünkü Filistin sorunu çözülmedi. İsrail devleti sürekli baskıyı artırdı. Kurduğu yerleşim merkezleriyle Filistin halkının topraklarını ellerinden alıp, yaşam alanlarını daralttı. Eşitlik, özgürlük, demokrasi biçimindeki birlik ve halkların iradesi temelinde ortak bir sistem kurma yerine bütün olanaklar birbirini imha ve tasfiye amacıyla kullanıldı. Filistin hareketi içinde de Hamas’ı kurarak dine dayalı İhvan-ı Muslimin geleneğinin bir devamı olarak örgütlediler. Filistin hareketi parçalandı.
Türk devleti Kuzey Kurdistan’da PKK’ye karşı korucuları, Hizbul-kontra’yı ve KDP’yi kullandı. Kuzey Kurdistan’da Hizbul-kontranın bir devamı olarak partileşen HÜDA-PAR ile bir Kürt Haması kurmaya çalışıyorlar. Türk devleti Kurdistan’da gelişen örgütlenme ve direnişe karşı baskı, terör ve şiddet, psikolojik savaş, kumpas, komplo ve her türlü savaş yöntemlerini kullanıp PKK’yi imha etmeye çalışıyor. Önderliği tecrit edip halktan, partisinden ve dünyadan kopararak etkisizleştirmek istiyorlar. Yine ajan faaliyetleriyle PKK’nin öncü kadrolarını hedefliyorlar. Gerillaya karşı ağırlıklı olarak hava gücünü kullanıp, KDP gibi işbirlikçi kesimlerle ve yasak silahları da kullanarak sonuç almaya çalışıyorlar. Aslında normal bir savaşta Türk ordusunun PKK’ye karşı savaşı kazanma şansı yoktur. NATO’nun ittifakı ve kapitalist sistemin bir parçası olma avantajını kullanıyor. Yine Kürtlerin bir devletlerinin olmayışını, uluslararası kurum ve ittifaklarda bulunmayışını sürekli onları imha ve tasfiye etme zemini olarak kullanmaya çalışıyor.
Son 50 yıldır dünyada böylesine büyük gelişmeler olurken, Önderlik Kürt halkından ve Partisinden kopartılıp, çeyrek asırdır İmralı’da tutulmasına; bu kadar cinayet, toplum kırım politikaları ve saldırıya rağmen PKK iddiasından vazgeçmedi. PKK’nin direniş iradesini kıramadılar, Önderliği istedikleri çizgiye çekemediler, sıradanlaştıramadılar ve unutturamadılar. İmralı zindanı günümüzde yine direnişin merkezi, kalesi, beyni ve düşünce gücüdür. Önderlik olası gelişmeleri ve yapılacakların tümünü savunmalarında yazıp, Partiye ulaştırdı. Partinin bütün eğitimlerinde ve akademilerinde kadrolar bu temelde eğitim görüyor. Kuşkusuz halen bunları anlama ve uygulama sorunları mevcuttur. Eksiklikler ve eleştirilecek yanlar hala vardır. Fakat gelinen aşamada Türk devleti halen, “PKK’yi bitireceğim, Kürt soykırımını tamamlayacağım” demeye devam ediyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzyılı Kürtlerle savaş içinde geçti. Yeni yüzyılı da öyle götürmek istiyorlar. Yüzüncü yılda “PKK’yi bitireceğiz” planlamasını yapmışlardı ama olmadı. Şimdi de “2024’te bitireceğiz” diyorlar. İddiaları bu. Bitirme politikaları, soykırımı tamamlama ittifak ve arayışları hızla devam ediyor. Erdogan, Filistin sorununa ve Hamas’a sözde sahip çıkarken bile bütün girişim ve çabaları PKK’yi kuşatma ve bitirme üzerinedir. İran, Rusya, ABD, bütün Arap ülkeleri ve dünyada kim varsa hepsiyle ortaklaşıp, onlardan destek alıp PKK’yi ve Kürtleri yok etmek istiyor. “Rojava’yı bitireceğiz. Asla böyle bir durumu kabul etmeyeceğiz” diye dünyaya ilan ettiler.
Kürtler üzerindeki yok etme ve soykırım politikası acımasız ve tereddütsüz bir şekilde uygulanıyor. İşbirlikçi Kürt örgüt ve partileri hiçbir zaman özgüçlerini esas almadı. Her zaman egemenler ve işgalcilerden medet umdular. Fakat PKK Kürt halkının tarihsel haklılığını, var olma ve yaşama iradesini ayakta tutup, sonuca götürmek istiyor. Sadece askeri, toplumsal ve kültürel alanda bir savaş yürütülmüyor. Daha çok Kürtlerin iradesini kırmaya yönelik bir savaş yürütüyorlar. PKK ve Önderlikte karşı durma iradesi var. Düşmanın tüm saldırılarına karşı Önderlik geri adım atmadı. Zaten 2015 sürecindeki son görüşmesinde “ya gözlemci heyeti oluşturulur ve bu süreç devam eder ya da artık bizi kullanamazsınız, gider PKK ile savaşırsınız. Kim kimi yener ve yok ederse artık sonucu o belirlesin” değerlendirmesini yapmıştı. Önderlik hala o noktadadır. Çözüm için de, barış için de hazırdır. Önderlik bunun için büyük çaba gösterdi, inisiyatif aldı. Barış olmayınca savaş için de hazırdır. Önder Apo sarsılmaz bir biçimde bu iradeyi temsil ediyor. PKK ve Kürt halkına düşen de bu iradenin sahiplenmesi ve pratikleşmesidir.
PKK’yi en iyi Önder Apo anlatıyor
Önderlik PKK ve Kürt halkında pratikleşecek. Kürt halkı eğer bugün Önderlik şahsında yok edilmek, susturulmak, sesi kesilmek isteniliyorsa; eğer Önderliğin kaderi ve Kürt halkının kaderi birleşmişse o zaman Önderliğin fiziki özgürlüğünün sağlanması da Kürt halkının ve PKK’nin görevidir. Zaten İmralı zindanının bu kadar hedef olması kişiyle ilgili değil, temsil ettiği dava ve halkla ilgilidir. Önderlik ve PKK, PKK ve Önderlik, Önderlik ve Kürt halkı, Kürt halkı ve Ortadoğu halkları bu kadar iç içe geçmiş durumda. Önderlik giderek bölgesel sınırları da aşarak evrensel boyutlarda insanlık sorunlarına çözüm getiren, bu çözümlere derinlik kazandıran, dünyayı da etkileyebilecek bir konumdadır. Düşman ve işbirlikçileri Önderliği İmralı’da kuşatma altında boğmak isterken, Önderlik daha çok evrenselleşip, dünyada tanınan bir konuma geldi.
Biz ne kadar anlatırsak anlatalım PKK’nin çok az bir kısmını anlatabiliyoruz. PKK’yi en iyi anlatan aslında Önder Apo’nun kendisidir. Bu açıdan hem PKK’liler hem yurtsever kitleler ve aydınlar, hem de dünyadaki sosyalist demokrat çevreler Önderliği okuyarak ve biz de Önderliği onlara taşıyarak daha yaşamsal kılıp, daha fazla toplumla buluşturabiliriz.
Dikkat edilirse son Gazze savaşında Filistin halkına en fazla sahip çıkan dünya halkları, ezilenler, demokrat ve aydın kesimler oldu. Ne Türkiye ne de Arap devletleri bu konuda Filistin halkının yanında yer almadı. Devletler ve egemenler her zaman çıkarlarını esas alırlar. Erdoğan çıkar elde edecekse sahipleniyor. Siyasi amaçları için kitlelerin tepkisini lehine çevirmek ve Kürtlere karşı destek almak için kullanıyor. İran aynı şekilde hareket ediyor.
PKK’nin kuruluşunun bu yıl dönümünde Ortadoğu kaosu daha da derinleşmektedir. Yaşanan sadece bir bölge savaşı değil Önderliğin de belirlediği gibi Üçüncü Rünya Savaşı’dır. Her dünya savaşı sadece acı ve ızdıraplara değil, halklar açısından yeni yeni umut ufuklarının açıldığı, tarihi değerde önemli gelişmelere de zemin olmuştur. Şimdi Kürtler ve bölge halkları olarak bu tarihsel dönüm noktasının eşiğindeyiz. Savaşan güçler, dengeleri kendi lehlerine çevirmek için tehdit, şantaj, baskı vb yolları da kullanarak karşıtlarını teslim almaya çalışmaktadır. Yaşanan bu savaş içinde Önderliğin, PKK’nin ve Kürt halkının rolünün ne anlama geldiğini bilen düşman ve küresel güçler acımasız bir soykırım eşliğinde bize yok oluşu ya da teslimiyeti dayatmaktadır. Ama yaşanan pratiğin de gösterdiği gibi İmralı’da yaşanan direniş sadece PKK ve Kürtleri değil tüm bölge halklarına ve insanlığa dalga dalga yayılmaktadır. Ve PKK, halkların buluşma adresi olarak sosyalist kimliğini ve karakterini koruyarak destan yazmaya devam etmektedir.
Yarım asrı bulan PKK’nin bu yeni kuruluş yıldönümünü bugün tarihsel varoluş ve zafer duygusu ile büyük bir savaş içinde karşılarken mutlaka kazanacağız sözünü yinelerken PKK’nin yaratıcısı ve devrimin mimarı önder Apo’ya yeni yıl kutlu olsun, diyoruz. Önder Apo’ya ve şehitlerimize, fedai güçlerimize ve halkımıza layık olmaya ve devrimi başarıya ulaştıracağımıza inanıyoruz.