PKK’nin kuruluşunun üzerinden 46 yıl geçti, 47. yıla girdik. Kürdistan’dan başlayarak Ortadoğu ve dünyayı derinden etkileyen bir harekete dönüşen Partimiz üzerine bugüne kadar çok şey söylendi, yazıldı, çizildi. Elbette şimdiye kadar ki tanımlamalar parça parça da olsa PKK’nin hakikatini dile getirme çabasıydı. Fakat ne yazık ki şimdiye kadar yeterince anlaşıldığını ve hissedildiğini söylemek zordur. PKK’nin insanlık için taşıdığı anlamı ve katkısını değerlendirmeden önce, 20. yüzyılın son çeyreğine damgasını vuran, başta kadınlar olmak üzere ezilen, yok sayılan, inkar edilen herkeste heyecan yaratan, hegemonik her türlü yönelime karşı farkını ortaya koyarak umut kaynağı haline dönüşerek anlamlı bir yaşam için mücadele etme fırsatını yaratan Önder Apo’nun Parti kuruluş yıldönümünü kutluyorum. Büyük şehidimiz Haki Karer arkadaştan başlayarak en son Asya ve Rojger arkadaşlarla özgür insan düzeyine hep yeni nitelikler ekleyen tüm şehitlerimizi parti yıldönümümüz vesilesiyle anıyor, anılarına bağlı kalacağımızın sözünü bir kez daha veriyorum.
PKK’nin yarattığı büyük devrimci demokratik dönüşümün insanlık açısından taşıdığı yeri çözümlemek, günümüzde de hâkim paradigma olarak devam eden pozitivist bilimlerin yarattığı ölçüleri aşmayı gerekli kılıyor. Her ne kadar 20. yüzyılda gündeme giren dünya savaşları ve insanlığın karşı karşıya kaldığı büyük toplumsal bunalımlar bilimciliğin başarısızlığını ortaya koymuş ve sonuçta kapitalist sömürü sisteminin ortaya koyduğu teoriler çözülmüş olsa da sistemin ayakta kalmasına fırsat veren bir zihniyet dünyası şekillendirildiği için sistem ayakta kalmaya devam ediyor.
Hâkim paradigma olarak dünya sisteminin, her derde deva olarak sunulan ulus devletçiliği, endüstiyalizmi ve sermaye birikimi üçlemesi ile propagandaya devam ediliyor. Kapitalist modernitenin bu bilimciliğinin gözlüklerinden dünyayı görmeye, tanımlamaya çalışanlara PKK’nin günümüzdeki varlığını koruması, etkili bir sistem karşıtı hareket olarak ağırlığını yaratması ve dünya halklarına yeni bir yaşamın çağrısını taşıması kafa karıştırıcı gelmiyor. Klasik tanımlama ile belirtmek gerekirse objektif koşulların olmadığı bir zeminde, Önder Apo şahsında bir arayışın kendisi olan ‘özgür kimlik ve özgür ülke’ arayışı adeta kuantum düzeninde dile getiriş biçimi oluyor. Yeni bir mit yaratma arayışından bahsetmiyorum. Bir yoktan var etme biçimi olarak değil de nasıl ki şu anda bilebildiğimiz yaşam biçiminin oluşumuna fırsat veren big-bang teorisinde olduğu gibi Önder Apo’nun muhteşem çıkışının bir atomun parçalanması, kendisini harekete geçiren unsurlarla etkileşime girmesi ve yeni sentezlerle dile gelişi olarak görmenin bizi PKK’yi ve PKK’nin geldiği düzeyi anlamaya yakın kılacağına inanıyorum. Konuyu çok dağıtmamaya dikkat ederek Önder Apo’nun PKK ismiyle gerçekleştirdiği çıkışının bilimsel tanımlamasında, kuantum felsefesini, evreni ve yaşamı ortaya çıkaran diyalektik aşamaları görmek gerektiğini belirtebilirim. Eski çağlardaki gibi mucize deyip geçemeyeceğimize ve yine pozitif bilimin yaptığı gibi gelişmeleri bağlamından, bütünlüğünden kopararak mekanik tarzda ele alamayacağımıza göre belirttiğimiz çerçeve önemli oluyor. Gerçekten PKK, tarih ve toplumun nasıl bir kişide yoğunlaştığının, bunun bir patlamaya dönüşerek yeni, farklı, alternatif bir yaşam ve sisteme dönüştüğünün düşünsel, duygusal, toplumsal sembolü konumundadır. Önderlik hareketi olarak PKK, Önder Apo şahsında ulaştığı enerji yoğunluğunu zaman ve mekana yaymakta, ulaştığı her yeri dönüştürme becerisini gösterebilmekte ve yeni sentezlere ulaşarak güçlenmektedir. Bu anlamda benzeri olduğu söylenen birçok toplumsal hareketten farkını ortaya koymaktadır. Üzerinde onca çalışma yapılmasına ve dünya hegemonik sisteminin güçleri birleşerek üzerine gelinmiş olmasına rağmen PKK’nin yarım yüzyıldır nasıl ayakta kaldığı ve etkisini sürdürdüğü tartışma konusudur. Gerçekten hakkını verecek bilimsel sosyolojik araştırmalara, tanımlamalara şiddetle ihtiyaç vardır. Fakat bu araştırma ve tartışmaların Avrupa merkezli bilimsel yaklaşımı aşarak geliştirilmesi de gereklidir. Çünkü PKK’nin çıkışındaki iddia ve bu iddiayı pratikleştirmek için geliştirdiği örgütlenme formlarını birçok partide, hatta toplumsal hareketlerde görmek mümkündür. Biçim olarak birçok benzeri vardır. 19. ve 20. yüzyılda sömürgeciliğe karşı yürütülen mücadelelerde birçok hareket kendilerini ezilen, sömürülen, köleleştirilenlerin eşitlik ve özgürlük kavgalarını yürüten klasik sol, işçi, sosyalist, komünist partileri olarak tanımlamışlardır. Kapitalist sömürü sisteminin dünya çapında yürüttüğü hegemonya mücadelesi böyle bir gelişmeyi de ortaya çıkarmış, halkların özgürlük ve varlık savaşları birbirlerine düşünsel ve pratik kaynaklık etmiştir. Bu nedenle Kürdistan özgürlük hareketi PKK, sosyalist mücadele içinde kendini bulmuş ve tanımlamış bu hareketleri model olarak almaktan çekinmemiştir. Partimizin ilk yıllarında başta Vietnam ulusal kurtuluş mücadelesi olmak üzere birçok ülke deneyimi dikkatle takip edilmiş, incelenmiş ve adı yok, kendi yok sayılan bir halkın devrimciliği geliştirilmek istenmiştir. Konumuz bu benzerlikler ve ortaklıklar değil farkının anlaşılmasıdır. PKK’nin varlığı ve yürüttüğü mücadelenin niceliksel bir katkıyı aşan niteliksel farklar yaratması, önemini ortaya koymaktadır. Bu farkları bir ayrılık ya da aykırılık olarak anlamamak gerekir, iktidar ve devlet zulmüne karşı ilk başkaldırıyı gerçekleştiren özgür toplum ve insan duruşunun günümüzde ulaştığı düzey olarak görmek daha doğrudur. Özellikle klasik Marksist-Leninist yapıların en ufak bir ayrılığı, farkı bir ayrışmaya, parçalanmaya dönüştürmesi nedeni ile bu uyarıyı yapmanın gerekli olduğuna inanıyorum. Zira hep aynı kalmak, değişmemek, benzeşmek yaşamın doğasına aykırıdır ve bu toplum dışı kalma demektir. PKK’yi PKK yapan ve günümüzde bu kadar etkili hale gelmesini sağlayan esas, bu yaşam diyalektiğinin partiye, halka ve dünyaya yansıtılması gerçekliğidir. PKK askeri ve siyasi bir hareket olsa da bunun dayandığı bir özgür yaşam felsefesi, olduğunu, yorum ve değerlendirme gücü olduğunu belirtebilirim.
PKK’nin mayasında evrensellik var
PKK’nin insanlığa yaptığı katkının anlaşılmasına yardımcı olacağını düşündüğüm ilk konu evrensel gelişim tarihi içindeki yeridir. Fakat evrensel tarih içinde PKK’nin ne olduğuna ilişkin tanımlama, içinden çıktığı Ortadoğu coğrafyası ve evrenselliğine sıkı sıkıya bağlıdır. Kürtlerin varlık bulduğu mekanın tarihsel süreç içinde oynadığı rol anlaşılmadan PKK’nin evrensel tarihteki yerine anlam vermek güçleşir. Kürdistan’da direniş ile yaşam ilişkisini birleştiren büyük şehidimiz Mazlum Doğan arkadaştan başlayarak yürütülen mücadele insanlık mücadelesi olmuş, dünya halklarının yürüttüğü devrimci demokratik mücadelenin parçası olmak için yoğun bir çaba gösterilmiştir.
İnkâr edilen ve sistematik soykırım saldırıları ile imha tehdidi altında olan Kürt varlığının dünya halkları içerisindeki yerini tanımlama arayışı, sadece Kürdistan, Kürt toplumu, bölge halkları için değil dünya halkları için de farkında olunmayan bir hakikatin açığa çıkmasına yol açtı. Bu hakikat, inkâr ve imha ile karşı karşıya olanın sadece Kürt varlığı olmadığıdır, ayrıca insan toplumsallığının gelişimine kaynaklık etmiş olan kök bir kültürün yok oluş ile karşı karşıya olduğudur. Önemsediğimiz konu, insanlığın toplumsallık aşamalarına bu coğrafyada geçtiği, çeşitlendiği, neolitik başta olmak üzere şu anda tam bilemediğimiz devlet dışı toplum modelleriyle var olduğudur. Dikkat edilirse beş bin yıldır devletçi iktidarcı uygarlık bu toplumları teslim almaya çalışıyor, soykırım gibi insanlığın asla kabul edemeyeceği en ağır saldırıları sürdürüyor. En sıradan gözlemci bile bu coğrafyada iki günlük bir yürüyüşle her yerden nasıl tarih fışkırdığını gözlemleyebilir. Vicdan ve ahlakını, toplumsal değer yargılarını yitirmemiş bakışlar kapitalist modernitenin uzay ya da atom çağında, tarım ve köy toplumunun değerlerine sıkı sıkıya sarılmış insanları görebilir. Bu neden önemli? Çünkü kapitalist modernist sistem 21. yüzyıla girerken tam zaferini ve hegemonik bir dünya sistemi olarak alternatifsiz olduğunu ilan etti. Böyle bir ilanın kabulü sadece Kürt halkı açısından değil tüm insanlık açısından bitişin olduğunu iyi anlamalıyız. İşte PKK, Kürt halkı şahsında insanlığın özgür ve demokratik doğuşunu bir kez daha gerçekleştirmiş oluyor. İnsanlığa en büyük katkısını bu şekilde yapıyor. Devletçi ve iktidarcı uygarlık kapitalist modernite aşamasında anti toplum özellikleriyle ve yine geliştirdiği medya araçlarıyla toplumları anlık soykırımdan geçirmektedir. Toplumsal yaşam günlük katliamlar, intiharlar, ölüm, ahlak dışılık gibi durumlarla can çekişiyor. PKK; halkları, ezilenleri kadınların öncülüğünde yeniden toplumsallaşmaya, insanlaşmaya çağırıyor. Kul düzenini ret ederek özgür birey ve toplum inşa etmenin adı oluyor. Bunun için başta bölge halkları olmak üzere çeşitli halklardan bireyler PKK’nin etkisi altındaki yaşam ile buluştuğunda farkı görüyor ve ondan kopamıyor, ona bağlanıyor, bu yolun yolcusu olmayı Kürt halkı için değil kendi insanlığı için olduğunu bilerek benimsiyor ve ona katılıyor. Kürdistan’a yolu düşenler burada ayakta kalan toplumsal kültürde insanlığı buluyor, ne kadar aşındırılmış olursa olsun burada binlerce yıl direnmiş bir toplumsal ahlak ve vicdanın izlerini görüyor, bireyci, çıkarcı, insanın insanın kurdu olduğu bir sömürü sisteminin dışında da yaşanabileceğini anımsıyor. Kısacası komünal demokratik yaşamdan etkileniyor. Şimdi başta Avrupa sistemi olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinden gençlerin Kürdistan’daki özgürlük ve varlık mücadelesine duyduğu ilgi ve eğilim ancak bununla açıklanabilir. Elbette yine bu durumda PKK’nin temsil ettiği enternasyonal anlayışın da belirleyici rolü var. PKK bağrından çıktığı kültürü temsil ettiği ideolojik-politik çizgi ile sentezlemeyi başarmıştır. Bölge halklarının sorunlarının çözümünde bu tutum tam bir kader ortaklığı düzeyindedir. Türk, Arap ve Fars egemenlerinin uluslararası kapitalist sistemle içine girmiş oldukları işbirlikçi tutuma karşı, PKK ahlakı ve politik direniş çizgisi gelişme göstermiştir.
Özgürlüksüz var oluş olmaz
PKK yarım yüzyıldır bir halkın varlık ve özgürlük savaşımını yürütüyor. Görünürde Kürt halkı adına yürütülen bu mücadelenin insanlığa katkısını sadece yok sayılan bir halkın tarih sahnesine yeniden çıkışı olarak görmek yetersiz bir yaklaşım olacaktır. Evet, dünya üzerinde insanlığın yarattığı tüm değerlerin varlığının korunması gerekir. Bu yargımızı sadece toplumsal değerler için değil, her türlü biyolojik çeşitlilik ve eko sistem yapıları için de söyleyebiliriz. Günümüzde yok oluşla karşı karşıya olan canlı ve bitki türünün bu duruma getirilmesi, zengin kültür yapılarının yıkımına neden olmakta ve insanlığımızı da birlikte alıp götürmektedir. Yok olan eko sistemle insan toplumsallığının estetiği ve anlamı da eksilmektedir.
Fakat bu yaklaşım PKK’de var olan anlam gücü ve özgürlük ahlakının oldukça sınırlı bir yönünü ortaya koymaktadır. Önemli olan sadece var olmak değildir. Bu anlamda PKK gerçekliğinde var olmak, özgürlük ile değer kazanmaktadır. Önderliğimizin ‘yaşam ya seni özgür kılacağım ya da hiç yaşanmamış sayacağım’ şiarı bu çerçevede karşılık bulabilir. Dikkat edilirse birçok kesim biyolojik olarak canlı kalmayı yaşam yerine koyabilmektedir. Fiziki soykırıma maruz kalmamış olmayı ayakta kalma olarak görmekte, köleci ilişkilerle de yaşam olabileceğini sanmaktadır. Sanrılarla kendini kandırmaktadır. PKK’nin Kürt varlığına dayattığı özgürlük düzeyi, her şeyi sarsan bir deprem gibi eleştiri gücünü ortaya çıkarmıştır. Kapitalist modernitenin toplum mühendisliğine karşı yaşanan gerçek bir toplumsal inşa, yeniden toplumsallaşma, demokratik uluslaşma olmuştur. Demokratik ulus ve demokratik ulus vatandaşlığı, ulus-devlete ve onun kendi halkını kapitalist modernitenin modern kölecilik sistemi olan vatandaşlık anlayışına karşı dünya halklarına sunulmuş gerçek bir alternatif toplum modelidir.
Güncel olarak içinde bulunduğumuz 3. Dünya Savaşı da dahil olmak üzere tarih sahnesine çıktığı andan itibaren toplumlara karşı savaş halinde olan kapitalist sömürü sistemi, bu savaşları ulus devlet tanrısı adına gerçekleştirmiş ve milyonlarca insanın ölümü, geride kalanların iradesinin kırılarak sisteme bağlanması ve teslimiyeti ile sonuçlanmıştır. Ulus devlet tanrısının maskesi altında hareket eden sermaye efendilerinin ancak milliyetçilik dini ile yürütebildiği dünya sisteminde demokratik ulusu şekillendirmek, bunun teori ve pratiğini sergileyebilmek tarihsel önemdedir. PKK Kürt demokratik uluslaşmasının merkez gücüdür, atom çekirdeğidir. Açık ki bu gücünü karşısına aldığı sistemin karşıt kutbunda yer almaktan alıyor. Diyalektik doğru kurulmuştur. Bu konuda abarttığımız düşünülebilir. Fakat dünyadaki alternatif hareketlerin durumunu eleştirel analize tabii tutan herkes bu gerçekliği görecektir. Özgürlük ve demokrasi mücadelesine devrimci temelde bağlanmış olmak, Kürt halkının varlık ve özgürlük savaşının ilişkisini doğru kurmak, Kürt halkı üzerinde yüzyıldır devam eden örtülü soykırım sisteminin sadece yürütücüleriyle değil yaratıcılarıyla da hesaplaşmayı zorunlu kılmıştır. Bu nedenle dünya sistemine damgasını vuran hegemonya ile karşı karşıya gelmekten de çekinmeyen, onun tüm maskelerini düşüren ve hesap soran bir hareket olmayı başarmıştır. Her halde insanlık mücadelesine yapılan en önemli katkılardan biri de bu olsa gerek. Yani en zayıf konumda olsan ve dayanacak hiçbir gücün olmasa da teslim olmayacak, arayacak, kendi öz kaynaklarını bularak özgürlük için yaşayacaksın. Böyle bir mücadele sonucu ortaya çıkan Demokratik Ulus devrimi ya da çözümü bu temelde tüm dünya halklarının birlikte yaşamalarının yöntemi oluyor.
Demokratik ulus devrimini ya da çözümünü kapitalist modernitenin ulus devlet yapısının karşıtı olarak görmek ve anlamlandırmak gerekir. Kanımca bu yeterince yapılamamaktadır. Birçok yorum demokratik uluslaşmayı ulus-devlet modelinin esnetilmesi, yumuşatılması yer yer uzlaştırılması gibi ele alıyor. Oysa demokratik ulus başta zihniyet biçimi olmak üzere tüm topluma yeni bir yaşam formu öneriyor. Sadece bir zihniyet biçimi olmanın ötesinde yeni bir toplumsal örgütlenmeyi siyasetten ekonomiye, kültürden iletişime ve tüm toplumsal boyutlarda öngörüyor. Örneğin toplumsallığı ret ederek birey ve bireyci ideolojiyi, liberalizmi özgürlük olarak sunan ulus devletçiliğe karşı komüne dayalı birey ve özgürlük anlayışını ilke düzeyinde ele alıyor. Siyaseti tepeden değil tabandan demokrasi olarak şart koşuyor, farklılıklara ve zenginliklere alan açan meclis modellerini öngörüyor. Ekonomik olarak kapitalist sömürü biçimini ret ederek komünal ekonomiyi maddi ilişkilerin reddi temelinde ele alıyor. Bu şekilde mülkiyet ilişkilerine yeni bir yorum getirerek devlet ve iktidarcı geleneğin dayandığı zemini değiştirmek istiyor. Kısaca ideolojik olarak demokratik sosyalizmin yani radikal toplumculuğun modelini sunuyor.
Deli gömleği ulus-devlet
Bu çözüm dünya halklarına giydirilen deli gömleğinden çıkış için bir alternatiftir. Şunu çok iyi biliyoruz ki devletçi ve iktidarcı geleneğin Sümerlerdeki çıkışından beri dünya halkları, insanlık hep direniş içerisinde oldu ve özgürlük sistemlerini geliştirmek istedi. Bu istem de arayış da bunun için verilen çok büyük değerler de hiç eksilmedi. Kapitalist modernite zamanında da bunun çok çarpıcı deneyimleri yaşandı. Dünya sistemi adım adım kendi hegemonyasını inşa etse ve ilanını yapsa da özgürlük mücadeleleri hiç bitmedi. Fakat şu da bir gerçek ki var olan sınıfsal, devletçi ve iktidarcı erkek egemen sistemi dönüştürecek alternatiflere ulaşamadı. Ne yazık ki buna reel sosyalizm ve halkların umudunu bağlamış olduğu ulusal kurtuluş hareketleri de dahildir. Elbette insanlığa katkıları asla inkâr edilemez. Bugün ulaştığımız düzey ve sorgulama ortaya çıkan pratikler sonucundadır. Bu sonuçlar olmasa kazanımlar bu düzeyde olmaz ve nerede hata yapıldığı sorgulanamazdı. Kapitalist sömürü sistemiyle mücadele edeceğim derken onun araçlarını ret etmemek, devleti kurtuluş aracı olarak görmek, aynı zihniyet yapılarından beslenmek ve kendi öz kaynaklarına yönelememek gibi köklü yanlışlıklar verilen büyük bedellerin, eşsiz özgürlük çabalarının istenen sonuçlara ulaşmamasına yol açtı. Dikkat edilirse dünyada sol ve sosyalizm adına mücadele eden kesimler, bekledikleri devrimin gerçekleşmemesi ve hatta gerçekleştirdikleri devrimin bekledikleri sonuçları yaratmaması sonucu geri çekilme ve büzülmeyi yaşarken PKK çıkardığı derslerle biricik sayılabilecek bir çıkış yapmıştır. Bu PKK’nin sosyalizme, sosyalist yaşama ve değerlere bağlılığı kadar, sosyalizmi bir ütopya değil hep yaşanan bir yaşam formu olarak pratiğine yansıtma çabası ile yakından bağlıdır. Evet, saf bir sosyalizm inşa edilememiştir ancak sosyalizme olan inanç ve vazgeçmeme demokratik ulusun ideolojisi olarak güncellenmesini, yenilenmesini sistem karşıtlığının merkezine taşımıştır. Bu vesileyle şunu söylemek gerekir, reel sosyalizmin yanlış pratiklerini sürekli öne çıkararak kapitalist sömürü sisteminin önünü açan her türlü yaklaşımla mücadele etmek gerekir. Kapitalist sistem insan toplumlarının emeğinin hırsızlığı üzerine kurulmuştur ve buna karşıtlık temelinde ortaya çıkan sistemlerin yetersizlikleri kapitalist sistemi asla olumlayamaz. Dikkat edilirse dünya halkları, ezilenler, kadınlar ve özellikle de gençlik 1968 kuşağının bilinen sloganı olan ‘başka bir dünya mümkün’ arayışıyla çıkış arıyor. 3. Dünya Savaşı ile yapısal krizini, kaosunu dışa vuran bir dünyada insanlık alternatif sistemini arıyor. PKK, 1968 gençlik hareketlerinin etkisi ile çıkış yapmıştı. Şimdi demokratik sosyalizmi geliştirerek bu gelenekten beslendiğini gösterdiği gibi ona hakkını vererek çözüm haline geliyor.
PKK’nin devrimi kadının özne olduğu bir devrimdir
PKK’nin insanlığa yaptığı katkı için hemen her boyutta söylenecek, yazılacak çok şey var. Ancak ana çerçevesini bu şekilde çizmek yeterli olabilir. Çünkü PKK dünya halk hareketlerinin tarihsel ve güncel örneklerinden beslenerek topladığı maddi ve manevi materyalleri Önder Apo eşsiz zekası ile sentezlemiş, ayrıştırmış, yorumlayarak yeni bir düzeye taşırmıştır. Bu anlamda farklıdır. Farklılığı onun çekim gücü olmasını da getirmektedir. Dikkat edilirse PKK’ye hep benzeşme dayatılıyor. Benzeşme sistem içine çekme girişimleri olarak da okunabilir. Açık ki biz dünya hegemonik sistemi içinde yer alamayız. Bunu da her cephede ona karşıtlık içinde ama asla yalnız kalmadan toplumsallığı inşa ederek, sürekli mücadele ve özgürlük iradesi ile dönüşümü gerçekleştirebiliriz.
Son olarak şimdiye kadar ifade ettiğimiz gerçeklerin kadın özgürlüğü temelinde gelişim gösterdiğini belirtmek gerekir. İnsanlık açısından en büyük ve anlamlı katkının kadın eksenli bir toplumsal sistemin yeniden inşası olduğu tartışmasızdır. Erkek egemenlikli devletçi ve iktidarcı sistemin en ağır yıkımını yaşayan kadın gerçekliği belki de ilk defa PKK’nin yürüttüğü mücadeleyle derin bir nefes almış, kendinin farkına vararak özgürlük mücadelesinin öznesi ve ölçüsü haline gelmiştir. Devletçi, iktidarcı uygarlık sistemlerinin kadın üzerinde kurduğu dengesizlik “köle-efendi” değil “kadın köle-efendi erkek” ikilemidir. Bu ikileme dayalı olarak daha doğarken kendisine çizilen yazgıyı yaşamaya zorlanan ve yaşamının tüm dönemlerinde çok yönlü kölelik biçimlerine zorlanan kadın gerçekliği kapitalist modernite döneminde ciddi bir düşürülmeyi yaşamaktadır. Feminist teori ve pratiklerle kendini anlamlandırma arayışı kendini bilme anlamında hakikatleri açığa çıkarsa da kadın doğası ve toplumsal gerçekliğinin nasıl bir sisteme kavuşturulabileceği muğlakta kalan bir soru olmayı sürdürmüştür. Bin yılların öfkesi ile egemen erkeğin sorgulanışından bütünsel bir özgür kadın politikasına ilerleme Önder Apo’nun felsefesi ve PKK’nin pratiği ile yaşam bulabilmiştir. Kürdistan’da kadın özgürlük çizgisi ve pratiğinin diğer sol, sosyalist, devrimci hareketlerin aksine bu sorunu devrim sonrasına erteleyen yüzeysel yaklaşımlara girmemesi ve toplumsal dönüşüm ve özgürlük düzeyini kadınla yaşamın düzeyine bağlaması büyük gelişmelere yol açmıştır. ‘Devrim gerçekleşince çözülecek bir sorun’ olmaktan çıkan kadın özgürlüğü devrimci olmanın, sosyalist olmanın, özgür insan olmanın en temel kriterine dönüşerek yaşam ve savaş ölçülerini yükselten, kabul ve ret değerlerini geliştiren, güzel ve çirkinlik anlayışını değiştirerek kadınların özgürleştiği bir alana dönüşmüştür.
İnsanlığın yaşadığı en ağır sorun hiç şüphesiz kadın cinsinin özgürlük sorunudur. Her ne kadar buna eşitlik sorununu da eklesek de eşitlik kavramının aynılaştırma gibi bir riski olduğu için özgürlük tanımına daha fazla ağırlık verme taraftarı olduğumu belirtmeliyim. Kadınların erkekle eşitlenmesinin kadına özgürlük değil de erkeklerin yaşadığı ölçüleri esas alarak benzeşme ve kimlik yitimi olarak yaşandığını birçok pratikte gözlemledik. Bunun için esas olan ilk sınıflaşmanın kadın ve erkek arasında gerçekleştirildiğini, mülkiyet konusu yapılan kadının zor, baskı, yalan ve aldatma ile kontrol altına alındıktan sonra bunun diğer toplumsal kesimlere uygulandığını görmek ve kadın özgürlüğünü onurlu, güzel ve anlamlı bir yaşamın ilkesi haline getirmek oluyor. Dünya nüfusunun yarısından fazlasını teşkil eden kadın cinsinin ikinci cins olarak sömürü nesnesi olması kendi başına bir devrim nedeni ve konusudur. Kadınların özgür olmadığı bir toplum asla özgür olamaz, güzel olamaz, anlamlı olamaz. Her geçen gün bu gerçeklik çok daha iyi anlaşılıyor ve kadınlar ilk ezilen ulus, cins ve sınıf olarak başkaldırısını gerçekleştiriyor. PKK, kadın özgürlük öncülüğünde erkeğin dönüşümü başta olmak üzere toplumsal sistemini özgür kadın toplumsallığına dayandırarak bir ilki pratikleştiriyor. Bu durumdan sadece kadınlar değil özgürlük isteyen erkekler de heyecan duyarak yeni özgür toplumun hakikatinden pay almak istiyor.
Bu temelde PKK her ne kadar Kürdistani bir hareket ve mücadele çizgisini temsil etse de her geçen gün dünyayı etkilemeyi, değiştirip dönüştürmeyi sürdürüyor. Kalbi özgürlükle çarpan herkesi bu mücadeleye daha güçlü ve cesaretle katılmaya çağırırken, Parti yıl dönümünü bir kez daha kutluyorum. 47. PKK yılında başarılar diliyor, şimdi özgürlük zamanı diyorum.