Rêber Apo’nun 1 Mayıs 1996 çözümlemesinden derlenmiştir
1 Mayıs uluslararası işçi sınıfının ve tüm emekçilerin direniş ve mücadele gününde PKK, her zamankinden daha fazla sosyalizmde ısrarın ve başarının partisidir. Bugün, emekçilerin bayramını bir kez daha anarken, üzerinde durulması gereken en temel husus; işçi sınıfının dünya görüşü olan sosyalizmin durumu ve bu duruma ilişkin ne umut vaat ettiğini bir kez daha değerlendirmek, daha da önemlisi, partimizin bu gerçeklik içerisindeki yerini doğru ortaya koymak büyük önem taşımaktadır.
İnsanlık üzerinde emperyalizmin tek yanlı egemenliğindeki, sömürüsündeki gelişme, giderek daha da tehlikeli bir hal almakta, özellikle reel-sosyalizmin çözülüşünün ortaya çıkardığı sorunların halen doğru, köklü cevaplandıramamaktan ötürü; emekçi sınıflarda büyük bir kargaşa, güvensizlik, inkarcılık hüküm sürmektedir. Dünya halkları neredeyse en yoz, çürümüş kapitalizmi tek yaşam yoluymuş gibi benimsemeye zorlanmakta, sadece toplumun kirletilmesi değil, yeryüzü doğası bile denilebilir ki, en tehlikeli bir kirlenmeyle karşı karşıya bulunmaktadır. Bunun sorumlusu kapitalist-emperyalist sistem ise en hoyrat, en gözü kara ve önüne geçilemez bir hakimiyet dönemini tüm insanlığa sınırsız dayatmaya çalışmaktadır.
Kapitalist-emperyalist sisteme eğer sosyalizm cevap olmazsa, hemen belirtelim ki; sadece işçiler, emekçiler değil tüm insanlık için de dünyanın sonu gelmiş demektir. Her zamankinden daha fazla söyleyebiliriz ki, bu kapitalist-emperyalist tahribata karşı sosyalizm tek seçenektir. İnsanlığın kurtuluşuyla ilgilenen birçok ideoloji her zaman ortaya çıkmıştır. Sosyal mücadeleler, insanlık tarihiyle başlar, günümüze kadar gelir. Özellikle her sistemin kendine özgü birçok sosyal mücadelesi vardır. Tarih bunların binlercesine tanıktır.
Bizi ilgilendiren, daha çok sosyalizmin içinde bulunduğu durumdur. Sosyalist ideoloji geçen bir yüzyıl içinde büyük bir gelişme gösterdi ve neredeyse dünyanın üçte birine yakın kısmında da uygulanma imkanı buldu. Fakat bağrında taşıdığı eski toplumun sömürücü, baskıcı toplumsal özelliklerinin ağır basan etkileri ve yine oldukça dogmatik yaklaşımları nedeniyle bu deneyimin çözülmeye gittiğini görmekteyiz. Bu geçen yüzyılın birçok deneyimi, hatta kapitalizme karşıtlık temelinde söylersek; emekçilerin iki yüz yıllık savaşım tecrübesi, sosyalizmden ve toplumsal mücadeleden vazgeçilemeyeceğini ortaya koymuştur.
Komünist Enternasyonal
Çok önemli süreçleri yaşadı sosyalizm. Tarihin bütün önemli devrimlerinde az-çok sosyalizm vardır. İlkel komünal dönem aynı zamanda ilkel sosyalizmi ifade eder. Kölecilik dönemlerindeki Spartaküs hareketlerinden tutalım, yine iyi tanıdığımız İslam Devrimi’nin harici hareketi, hatta Alevi hareketinde sosyalist özelliklerden söz edilebilir. Fransız burjuva devriminde bile Baneuf hareketi, tam bir komünist hareket olarak kendini ortaya koymaktadır. Ve zaten bu devrimlerle birlikte giderek bilimsel sosyalizme yakın gelişmelerin de peşi sıra geliştiğini görüyoruz.
‘Komünist Manifesto’, burjuva devrimler sürecinde ilan edildi. Burjuva devrimi henüz tüm Avrupa’yı kaplamadan, işçi sınıfının bağımsızlık manifestosu, bir korkulu rüya gibi tüm burjuvazi üzerinde kendisini hissettirdi. Hatta ilk komün denemelerinde, başta Paris Komünü olmak üzere, birçok ülkede kooperatif hareketler biçiminde yaşama geçirilmeye çalışıldı. Ve en önemlisi de, giderek emekçilerin nasıl politika yapmaları gerektiğini, Komünist Enternasyonal ile ve giderek hızla milli sınırlar temelinde işçi sınıfı partilerinin doğuşuyla gösterdi. Bundan tam bir yüzyıl önce denilebilir ki, gelişmiş tüm kapitalist ulusların bağrında işçi sınıfları partilerini inşa etmişlerdir.
II. Enternasyonal’ın, politik mücadeleyi daha da geliştirdiğini, derneklerden partileşmeye önemli adımlar attığını, emekçilerin sendikal demokratik haklarında önemli gelişmeler sağladığını iyi bilmekteyiz. Ne zaman ki; artık işçi sınıfının, emekçilerin iktidar sorununu kapitalist-emperyalizmin bu ilk aşamasında gündeme geldi, özellikle Ekim Devrimi bir işçi sınıfı öncülüklü devrim olarak toplumsal mücadeleler tarihine girdi, o zaman bunun büyük bir sıçrama olduğunu, tarihte emekçiler adına eski devleti parçalayıp yeni bir devleti ortaya çıkardığını ve bunun tüm baskıcı, sömürücü sınıfları, egemenleri büyük bir korku içine ittiğini ve dünya çapında bir gericilik dayanışmasıyla bu devrimin üzerine gelindiğini yine çok iyi bilmekteyiz.
Ekim Devrimi, onun Bolşevik önderliği hiç şüphesiz önemli bir tarihsel çıkışı ifade eder. Sosyal mücadeleler tarihinde dev bir adımdır, ama her devrimde olduğu gibi bu devrimin de önemli çocukluk hastalıkları geçirdiği çok iyi bilinmektedir. Bu devrim tüm işçi sınıfı ve emekçi halklar adına çok sağlam bir çıkışı ifade etmekle birlikte, bağrında taşıdığı eski toplumun izleri, tek örnek olmasının da verdiği tecrübesizlik ve en önemlisi de dünya gericiliğinin ablukası ve Rusya’da çok güçlü olan eski toplumsal kalıntılar, önemli bir darboğazla karşı karşıya getirdi. Sorunları çözmek için uluslararası gericilikle uzlaşmayla ve çok ödün verilerek mesafe alınmaya çalışıldı. İçeride yaratıcı olamadı. Kapitalist sistemin demokrasisine alternatif kendi içinde bir sosyalist demokrasi geliştiremedi.
Devrim eritildi. Sosyalist parti, giderek bir devletin iç ve dış politikasının basit bir aracı haline getirildi. Ve bu devlet de giderek daha çok ulusal endişelerle hareket eden, büyük Rus şovenizminin de güçlü etkileri kendi içinde ulusal sorunda olduğu kadar, uluslararası alanda da halkların devrim sorunlarına, ulusal kurtuluş sorunlarına, hatta işçi sınıfının sosyalist devrimlerine gereken doğru yaklaşımı gösteremedi. Ve her geçen gün daha da sağ bir sapmayı yaşayarak, bu deneyimin günümüze doğru ağır bir çözülme ile karşı karşıya geldiğini, 1990’lara doğru artık bütün belirtilerinin ortaya çıktığı bir aşamanın geride kaldığını görmekteyiz. Öyle oldu ki, bu aşama neredeyse sosyalizmin bitişi olarak kapitalist ideologlar ve siyasi temsilcileri tarafından kendilerince değerlendirildi, alkışlandı. Sanki onlara yeniden gün doğmuş gibi bir rahatlık içine girdiler. Kendileri için tekrar bir sınırsız yaşama döneminin açıldığını sandılar. Yeni dünya düzeninden bahsedildi.
Sosyalizmin, hatalı yönleri olsa da, yaşayan bazı kalelerine karşı ambargo daha da şiddetlendirildi. Müthiş bir ideolojik, psikolojik saldırıyla birlikte, ekonomik kuşatmalar yoğunlaştırıldı. Fakat görmekteyiz ki, kapitalist-emperyalizmin bu heyecanı, bu kendine güveni boş olduğu kadar, altından çıkılmayacak ağır sorunları da beraberinde getirmiştir.
Sosyalizmin kötülendiği günümüzde yeni arayış ve çözümler bir zorunluluk olarak kendisini dayatmaktadır. Çürümüş, tamamen rantiyeye, borsa oyunlarına dayalı gelişen kapitalizmin hiçbir yaratıcı özelliği kalmadığı gibi, toplumun bütün iç dinamiklerini, insani kimliğini tahrip etmekte ve tüm çürümüş rejimlerin bin kat daha gerisinde ve tehlikeli bir biçimde, çürütücü bir biçimde etkisini ortaya koymaktadırlar. Doğayı, yani insanlığın ‘olmazsa olmaz’ koşulu olan çevreyle bağlantısını da müthiş tahrip etmekte ve bu harikulade gezegeni yaşanamaz bir alana çevirmektedir. Kapitalist-emperyalizmin en büyük suçu da budur. Eğer tedbir alınmazsa, bu kapitalizm altında geçecek çok kısa bir süre sonra bu gezegen yaşanamaz bir hale gelecektir. Bu görkemli gezegen, bir çöp yığınına dönüşecektir.
Doğa tahribatının önlenmesi
İnsanlığı önümüzdeki yüzyıl içinde ilgilendiren en temel sorun; bu doğa tahribatının önlenmesi ve iç toplumsal kirlenmenin durdurulması olacaktır. Daha şimdiden başlayan tartışmalar, arayışlar ve bazı ıslah edici reformist çabalar, ancak sorunun uç veren boyutlarını ortaya koymaktadırlar. Daha köklü değerlendirme ve çözüm yolları, önümüzdeki sürecin devrimsel hedefleri olarak karşımıza çıkacak ve bu devrimsel hedeflerin, partilerin sosyal, siyasal mücadele biçimleri, çeşitli taktikleri kendisini mutlaka ortaya çıkaracaktır.
İnsanlık eğer yaşamak istiyorsa, yine sosyalist ideolojinin daha geliştirilmiş perspektifini, uygulama esaslarını yakalamak zorundadır. İnsanlıktan umut kesilemeyeceğine göre, sosyalizmin bu yönlü gelişmesinden de umut kesilemez. Sosyal mücadeleler nasıl insanlıkla başladıysa, insanlığın varoluşuna kadar da sürecektir. Sosyalist mücadele bu anlamda insanın tek kurtuluş seçeneği olarak kendisini tekrar tekrar ortaya koyacaktır. Bunu bir ulusla veya tarihi bir döneminde gerçekleştirilen bir devrimle dogmatik ele almamak önemlidir. Siyasal kurtuluş hâlâ çok ciddi bir program sorunudur. Ekonomik kurtuluş ve demokrasi önemli bir sorun olarak çözüm bekliyor. En önemlisi de çevre sorununa kesin bir programatik yaklaşım gerekiyor. Hem de çok detaylı ve mutlak uygulanması gereken bir program. Bunlar, yeni dönem sosyalizminin üzerinde programatik duracağı temel sorunlardır.
Yine bunun yanında partileşme, örgütlenme ve mücadele taktikleri de önem kazanacaktır. Eskinin sosyalist ihtilal teorileri yetmiyor. Gerek isyan, gerekse de daha uzun süreli halk kurtuluş savaşımları her ne kadar göz ardı edilmezse de, yetmiyor. Gelişen sosyal düzey, ulusal devletlerin durumu, yine ittifaklar, sosyal düzeyin gelişkinlik düzeyi, daha değişik mücadele biçimlerini zorlamaktadır. Özellikle teknik çok gelişmiştir. Teknikle mücadeleler arasında çok sıkı bir bağlantı vardır. Dolayısıyla yeni partileşme ve mücadele taktikleri bu somut gelişmeyi de göz önüne getirerek daha değişik mücadele yöntemlerini geliştirmek zorundadır.
Protesto hareketlerinden tutalım şiddet hareketlerine kadar, yeni mücadele taktikleri kendisini hissettirecektir. Ve bu temelde de hiç şüphesiz enternasyonalizmde de bir gelişme ortaya çıkacaktır. Yani, yeni bir enternasyonal yaklaşım giderek kendisini hissettirecektir. Daha doğrusu, somut ulusal sınırlar kadar, evrensel sınırları; toplum içi kadar, toplumla-doğa arasındaki ilişkileri iyi formüle edecek bir sosyalist enternasyonal önemli bir ihtiyaçtır ve önümüzdeki yüzyılın belki de böyle bir enternasyonalin bayrağı altında karşılamak, en doğrusu ve en gerçekçi yaklaşım olacaktır.
Küresel güçler PKK’nin ideolojisini büyük bir tehlike görüyor
Eski reel-sosyalizmin etkilediği bir ortamdan kaynak bulmakla birlikte, kendine özgü yanları da olan PKK hareketi, günümüzde oldukça ilgiyle değerlendirilmeye çalışılmakta, gerek “nasıl bir sosyalizm?” sorusunun cevabı kadar, geçmişle farkı kadar, yeniyi de nasıl sağlayacağı tartışılmaktadır. Bütünüyle yaptığımız; PKK’yi böyle özgün bir sosyalist aşama partisi olarak gündemde tutmaktı ve bu da oldukça başarılmıştır. PKK’nin Kürt ulusal kurtuluşçuluğunun öncü gücü olduğu daha çok görülen bir yanıdır. Fakat asıl önemli bir yanı da, uluslararası sosyalist mücadele içinde ne anlam ifade ettiği yönüdür. Belki de giderek daha ön plana çıkacak olan, çıkarılması gereken yönü de budur.
PKK’yi bu son çeyrek yüzyıl içindeki reel-sosyalizmin aşıldığı, kapitalist-emperyalist egemenliğin en güçlü bir sürecini yaşadığı bu süreçte, PKK’nin sosyalizmde ısrarı ve başarıyı sürdürmüş olması başlı başına bir inceleme konusudur. Kaldı ki, günlük basında da görmekteyiz ki, emperyalizmin başı olan ABD, boşuna ‘dünyanın en tehlikeli terörist örgütü’ olarak değerlendirmiyor. PKK, uluslararası gerici ittifakın adeta üzerinde ortak yoğunlaştığı, hatta bununla ilgili zirveler yaptığı ve uluslararası alanda hakkında çok çeşitli kovuşturmalar geliştirdiği biliniyor.
Uluslararası emperyalizm, ABD ve sıkı yandaşları Almanya, İngiltere gibi devletler bu konuda eski bir tecrübeye sahiptirler. Onları ilgilendiren dar bir Kürt ulusal kurtuluşçuluğu değildir. Bunu zaten destekliyorlar ve başarısı için de her türlü çabayı gösteriyorlar. Bunların karşı oldukları; Kürt sorunundaki PKK öncülüğünün ve onun taşıdığı tehlikeli ideolojik, sosyal yaklaşımların, sistemleri için son derece tehlikeli bir hal almasıdır.
Ortadoğu tarihi yeniden yazılıyor
Şimdi PKK’nin Ortadoğu halklarını etkilemesi kadar, uluslararası alanda da iddialı bir sosyalist öncülük olarak etki sağlayacağı, hatta öncülük edeceği anlaşılmaktadır. Kürdistan Devrimi, bu anlamda eğer içeriğini daha da zenginleştirse Kürdistan’ın parçalanmışlığı, geliştirilecek bir sosyalist federasyon deneyimi, dört temel ulusun ve birçok azınlığın da içine gireceği bir modeli hızlandıracaktır. Bu dört büyük ulus ve çok çeşitli azınlık ve kültürlerin PKK etkisiyle sosyalizme doğru, demokrasiye doğru eğilim göstermesi ve çok büyük bir etkiye yol açması kaçınılmazdır. Temel Ortadoğu kaynaklarının ve tarihinin yeniden PKK tarafından ele geçirilişi önemini kat be kat arttırmaktadır. Bu potansiyel gelişme, Ortadoğu’yu uluslararası devrimin en nazik halkası haline getirmiş bulunmaktadır. PKK, tam da bunun en stratejik ve taktik olarak da gün be gün işleyen can alıcı gerçeğidir. Uluslararası gericiliğin giderek PKK üzerinde durması, bu can alıcı özelliğindendir. Birçok stratejilerini, taktiklerini boşa çıkarması, onları dehşete düşürmüştür.
PKK’nin sosyalist içeriği, halkların neredeyse ekmek-su kadar gerekli olan ideolojik boşluğunu dolduracak ve onları muhtaç oldukları sağlıklı gelişme ve kurtuluş yoluna itecektir. Günümüzde bunun potansiyelini PKK sonuna kadar barındırmakta, aktifleşen çabaları da her geçen gün bunu dosta, düşmana göstermektedir. Dolayısıyla, düşmanları üzerinde amansız durdukları gibi, dostları da önemle durmakta ve çoğalmaktadırlar.
Eminim ki, bu yeni bloklaşma döneminde PKK büyük bir bilinçle olduğu kadar, beklenmedik gelişmeleri iyi yorumlayarak yerini sağlamlaştıracaktır. Batı saldırısı karşısında Rusya hâlâ direnmeye çalışıyor; Çin’le yeni bir ittifak geliştirdi. Bu, Asya ittifakıdır. Yine, Ortadoğu’da Batı saldırısı, bölgesel ittifaklar geliştirmektedir. İran ve Suriye’nin geliştirdiği ittifak, giderek en iddialı bir karşı ittifaka dönüşmektedir.
Hele Türkiye ile İsrail’in başını çektiği bölgesel ittifak, karşılarında tüm Arapları ve İran’ı bulan bir ittifaka zemin olmuştur. Ve bu da tabii ki, Kürdistan Devrimi için hangi ittifakta yer alınır ve en önemlisi böyle bir bloklaşmanın gelişmesinin ne anlama geldiğini görüp, değerlendirmesi ve içinde yer alması olacaktır. Asya ittifakının bir Ortadoğu halklar ve devletler ittifakına dönüşmesi belki de çok çarpıcı ve bu kapitalist-emperyalist saldırıya karşı da en önemli bir direniş hattını ortaya koyacaktır.
İşte böylesine bir dünya bloklaşması, kamplaşması çerçevesinde PKK de, eskiden olduğu gibi sadece ideolojik ve çok cılız bir politik etkiye sahip olmakla kalmıyor, stratejik ve güncel taktik bir kuvvet olarak bloklaşmadaki yerini alıyor, hatta bu NATO stratejisine karşı Asya’nın ve Ortadoğu’nun, giderek gelişmesi kaçınılmaz olan stratejisinde temel bir halka rolünü oynamak, devrim halkası rolünü, özellikle sosyalizm halkasının güçlü, iddialı temsilcisi olarak yer almaktadır. Kürdistan Devrimi de bunun en canlı, üretken toprağı olmalıdır. Bu anlamda; Kürdistan toprakları devrimin bu insanın şafak vaktinde oynadığı role benzer bir rolü oynamakta ve ona doğru yol almaktadırlar.
Hiç şüphesiz PKK stratejisinde bir gelişme var ve devam edecektir. Pek stratejik sorunları yoktur. Stratejide doğal müttefikler yakalanmıştır ve daha bilinçli halkalarla korunacaktır. Günlük taktikler yine daha büyük bir önlemle geliştirilmek durumunda. Güney Kürdistan’daki devrimci savaş taktikleri önemle inşa edilmek zorunda. Bu konuda yaşanan sığlıklar, darlıklar ve yerine getirilmeyen görevler hızla görülmek durumunda ve taktik yaratıcılık Güney devriminde, halkın da ve giderek Irak’ı bile etkileyecek bir aşamaya, yeni bir düzeye kavuşmakla yüz yüzedir. En can alıcı bir taktik süreç şimdi burada yaşanmakta ve öngörülü bir biçimde son yıllarda yoğunlaştırdığımız çabalar, Güney devrimindeki ısrarın hiç de boşuna olmadığını hem uluslararası, hem ulusal düzeyde büyük bir anlam ifade ettiğini artık günümüzde de herkese göstermiştir. Burada hem askeri, hem siyasi, hem ekonomik olarak yerine getirilmesi gereken önemli güncel görevler vardır. PKK’nin bunları sağlam bir askeri üsse dönüştürmesi çok önemli ve amansız bir biçimde gerekleri yerine getirilmelidir.
Güney halkının bir siyasi gelişmeye, diğer adıyla demokratik bir federasyonlaşmaya doğru evrim göstermesi gerekiyor. O yönlü görevleri de amansız bir biçimde yerine getirilmelidir. Güney halkı ile doğru iletişim, doğru cephe, doğru mücadele taktikleri günlük olarak son derece örgütlü, dayanışmalı bir biçimde somut duruma uygun olarak yerine getirilmelidir. Çok yoğun ekonomik sorunlar var. Devrimle birlikte ekonomik sorunların da, savaş ekonomisinin doğru örgütlendirilerek yerine getirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Özellikle TC faşizminin ‘Çekiç Gücü’ de arkasına alarak oynamak istediği olumsuz role tamamen son vermek durumuyla yüz yüzeyiz. Çekiç Güç, yani NATO gücü bazen önemli oranda boşa çıkarıldığı gibi, tam bir yenilgiye dönüştürmek de önemli bir görev olarak karşımızdadır. Ve bu fırsatı da sonuna kadar değerlendirmek gerekiyor. İşbirlikçi kalıntıların geleneksel yaklaşımları zayıflatılmıştır. Onu bu çerçevede daha da takviye etmek işten bile değildir.
Bu Güney devrimi, Ortadoğu ittifaklaşmasında çok önemli bir yere sahiptir. Ortadoğu’da hem İran’la, hem Arap ülkeleriyle Kürt ittifakının çarpıcı bir biçimde zemin bulacağı yerdir. Gerek Irak’ın demokratikleştirilmesinde halkların eşit ve özgürlüğe yakın yeni ittifakında, gerek bunun hızla İran üzeri ve diğer Arap ülkeleri üzerindeki olumlu etkilenmesi de artık imkan dahiline girmiştir. Ama hiç şüphesiz en önemli yanı da, Kuzey devrimine yapacağı büyük etkidir. Buranın devrimin üssü olması, an be an etkilerini Kuzey’e taşıracak, hem askeri, hem siyasi olarak büyük gelişmelere zorlayacaktır. Zaten daha şimdiden oynanan bu rol, önümüzdeki kısa zaman süreci içinde ya hızla ilerletilecektir ya da faşist TC savaşı, mutlaka sonuç almak isteyecektir.
İşbirlikçiliğin TC’den kopuşu sağlanmalı
Bu savaşımda yine geleneksel işbirlikçilerin TC’den kopuşu ve bölgesel ittifaka bağlanışı hız kazanacaktır. Bu da önemli bir gelişmedir. Tüm bunların böyle hızlı yaşandığı bu süreçte Kuzey devriminin alacağı büyük mesafeyi görmek, özellikle onun gerilla aşamasını sağlıklı değerlendirmek, gereklerini yerine getirmek büyük önem taşımaktadır. Halkın siyasal gelişimini, birliğini, cephesini geliştirmek çok çarpıcı bir görevdir ve sıcak ortamda bunu örgütlemek büyük önem taşımaktadır.
En önemlisi de, Türkiye’ye devrimi taşırmak büyük bir imkan haline gelmiştir. Türkiye halkının da artık devrimsiz yaşayamayacağı bir döneme girilmiştir. Hiç bir dönem, Türk egemen sınıfları bu kadar bunalım içinde olmadıkları gibi, Türk halkının da artık sorunlarının çözümünü devrimde aramak zorunda olacağı ortaya çıkmıştır. Son stratejik ittifakın da, yani Batı’ya en bağımlı İsrail’e teslim olmanın da bu Türk egemen bloğunu kurtaramayacağı, giderek daha iyi anlaşılmaktadır. Mevcut yaşanan hükümet krizi, devlet bunalımı da bununla yakından bağlantılıdır.
Görüyoruz ki, bu, emekçilerin uluslararası mücadele ve dayanışma gününde bir kez daha gerek tüm insanlık açısından, gerekse bölgemizdeki halklar ve en önemlisi de Kürdistan’daki devrim önemli gelişmelerle, sorun ve çözüm yollarıyla karşı karşıyadır. PKK bu anlamda çok ağır sorunları da yaşasa, esasta çözümü ifade etmektedir. Hiç kimse PKK’yi kendi bireysel, basit heveslerini konuşturacağı bir parti olarak değil; insanlık çözümü, halklar çözümü ve yine çok aranılan, en dipte olan Kürt sorununda kendini bir çözüm olarak değerlendirmelidir. Son yıllarda partileşme içinde yaşadığımız normal sosyal, siyasal savaşımda demeyeceğimiz yoğunlukta bir büyük insanı yeniden yaratma çabası söz konusudur. Hiç şüphesiz eski toplumsal etkilerle, çok geri siyasal düzeyde savaşılarak bu sağlanıyor ama, aynı zamanda yeni, yaratıcı özellikler de bu arada ediniliyor.
PKK’lileşme hiç şüphesiz sosyalleşmedir, siyasallaşmadır, askerleşmedir. Aynı zamanda yeni insan yaratmadır. Özellikle kendi içinde yeni dönem insanını, sosyalist insanı yaratma, PKK’nin en temel ideolojik görevi olarak karşımıza çıkmaktadır. Zaten reel-sosyalizmin de başaramadığı, kendi partisi içinde yeni insanı yaratma işini bir görev olarak göz önüne getirmemesi, genel bazı belirlemeleriyle yetinmesi, bu sosyalist insanı, sosyalizmin kuruluşundan sonrasına bırakmasıydı.
Şimdi daha iyi görüyoruz ki, savaş ne kadar şiddetlenirse şiddetlensin, taktik görevler günlük olarak ne kadar artarsa artsın ve hatta bazıları fantezi gibi dar savaş görevleriyle, dar yaşam endişeleriyle hareket ederlerse etsinler, şunu çok iyi bilmeliyiz ki; tüm bunlara çözüm, sosyalist militan kişiliği amansız bir günlük savaşımla yaratmak, yetkinleştirmek her tehlikeye karşı panzehir olarak onu hazırlatmak ve bunu giderek süreklileştirmek, en önemli bir PKK ispatı oluyor. Bu sağlandığı oranda çok iyi görmekteyiz ki, PKK politik olarak büyük gelişme gösteriyor. Hatta askeri taktikleri de hayli dikkate değer bir gelişme, en azından kolay yenilmez bir gelişmeyi sağlayabileceğini gösteriyor. PKK’de politik gelişme vardır. Politik gelişmeyi kendi halkı içinde yürüttüğü gibi, bölgesel halklarla, devletlerle geliştiriyor. Ve hatta Avrupa’yı, bilmem Amerika’yı bile etkiliyor. Sosyalistleşen PKK, aynı zamanda politik etkisinin de çok geliştiği PKK olduğu anlaşılıyor.
Bugün Kürdistan halkının çok geri, hiç kimsenin şans vermediği bir konumdan politik bir halk konumuna gelmesi, önemli bir gelişimdir. Her ne kadar örgütsüzse de, tam cepheleşmemişse de, çok önemli bir politik güç haline geldiği tartışma götürmezdir. Kürt halkı en devrimci politik halklardan birisidir. Şimdi bunu daha iyi, daha sıkı örgütlemek, daha cepheleştirmek görev olarak önümüzde durmaktadır. Dış Kürtleri, iç Kürtleri, tüm parçalardaki Kürtleri uygun politik taktiklerle örgütlenmelere çekmek, yine politik mücadele biçimlerini eksik etmemek bu politikleşmeyi daha da hızlandıracaktır. Ve yenilmez bir politik halk haline getirecektir.