PAJK yürütme toplantımızı önemli ve tarihi eşikte gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Yeni bir mücadele yılına girerken bizlere bu görkemli gelişmeleri yaşatan, büyük özgürlük mücadelesini emekle, bedelle, büyük bir irade ile yürüten YJA STAR ve HPG güçlerini geliştirdikleri eşsiz direnişten dolayı kutluyor, düşmana büyük yenilgi yaşatan bu kahramanca duruşu selamlıyoruz.
2022 yılının eşsiz direnişinin sembolü olan Sara ve Rûken yoldaşları, Mizgîn Ronahî, Berfîn Rêbaz, Rojda Kotol, Ekin Türk, Şerîstan Farqîn, Bager Gewer, Baz Mordem, Helbest Koçerîn, Delal Şoreş, Adar Amed, Nuri Yekta, Ciger Malazgirt, Mawa Roj, Sema Eylül, Delil Zagros, Dilşêr Raqqa, Güven Doza, Avzem Çiya, Azê ve adını sayamadığımız tüm yoldaşlarımız şahsında kimyasal saldırılar altında destan yazan Zap, Metîna ve Avaşîn’de direnerek soykırımın önüne geçen, özgürlüğü yaratan şehitlerimizi saygıyla, sevgiyle anıyoruz.
Kadın hareketinin gelişmesinde büyük emekleri olan, Partimizin öncü militanları Bêrivan Zîlan, Raperîn Amed, Delal Nurhak, Zîlan Konya, Peyman Bagok, Baharîn Kobanê, Melsa Mûş, Evîn Goyî, Aysel Doğan ve Rojbîn Gever yoldaş şahsında Besta şehitlerimizin anısı önünde saygı ile eğiliyoruz. Her biri evrenselleşen ve görkemli bir kadın çağının yolunu döşeyen, tanrıçalık kültürünün soy damarlarıdır. Şehit yoldaşlarımıza kadın devrimi ile cevap olacağımızın sözünü yineliyoruz.
2023 yılı Önderliğimizle buluşacağımız yıl olacaktır. KJK-KCK öncülüğünde yeni bir aşamaya taşırılan “Dem Dema Azadiyê” hamlesi temelinde Önderliğin fiziki özgürlüğü sağlanıncaya kadar mücadele yükseltilerek sürecektir. 21. yüzyılın kadın özgürlük yüzyılı olduğu gerçeğinden hareketle KJK’nin 8 Mart’ta startını verdiği “Bi Jin Jiyan Azadî Re Ber Bi Şoreşa Jine!” hamlesinin de tüm kadınlar tarafından en güçlü şekilde sahiplenilmesi, 2023 yılı mücadelesinin temel perspektifi olarak pratikleştirilmesi gerekmektedir.
25. yılında komplo güncellenerek sürdürülmek isteniyor
Uluslararası komplo 25. yılına girdi. Bir kez daha uluslararası komployu nefretle kınarken, “Güneşimizi Karartamazsınız” sloganı ile kendini yakan şehit Veysi Taş ve şehit Mehmet Akar şahsında tüm şehitlerimizi, saygıyla anıyoruz. Kurdistan dağlarında, kentlerinde her yeri direniş cephesine dönüştüren şehitlerimizin anılarına sahip çıkacağımızı ve mutlaka başaracağımızı belirtiyoruz.
Uluslararası komplocu güçler Önderliğimizin esareti ile Ortadoğu müdahalesinin ve 3. Dünya Savaşı’nın startını verdi. Bu dünya savaşı ile sistem yaşadığı krizden çıkmanın yollarını ararken Ortadoğu eksenli alternatif mücadelelerin önünü kesmek istiyordu. Büyük Ortadoğu Projesi’nin hayata geçirilmesi için Kürtler üzerinden oluşan statünün devamı gerekliydi. TC ulus devletinin oluşumu, NATO’ya kabulü Kürt gerçeğinin inkarı ve imhası üzerinden olmuştu. Tarihteki Kürt isyanları bu nedenle kanlı şekilde bastırılmış ve soykırım politikası devreye konmuştu. Önderlik ve PKK’nin çıkışı, mücadelesi bu politikaları tehdit ediyordu. Başını ABD, İsrail ve İngiltere’nin çektiği Kürt soykırım politikası ve Kürt-Türk çatışması üzerinden Ortadoğu dengelerini ellerinde tutma yaklaşımı, uluslararası komployla yeni bir aşamaya tırmandırılmak istendi. Ortadoğu’yu yeniden dizayn ederek kendi sistemlerini kurtarmaya çalışan kapitalist modernite güçleri Önderliği ilk ortadan kaldırılması gereken güç olarak belirledi. Çünkü Önderlik her süreci devrimin ve halkların lehine çevirecek gelişmeler yaratma gücünde olduğundan sistem Önderliği ve Kürt özgürlük Hareketi’nin de tasfiyesini hedefledi.
Bugün de uluslararası komplo hala bu iddia ile sürdürülmek ve güncellenmek istenmektedir. Hareketimiz üzerindeki tasfiye politikaları komplonun 25. yılında derinleştirilerek termobarik bombalar ve kimyasal silahlarla gerillayı yok etme düzeyine ulaştırılmıştır. Farklı mücadele alanlarındaki parti militanları her gün suikast ve saldırılarla katledilmeye çalışılmaktadır. Halkımıza dönük katliam ve soykırım saldırıları zirveleşmiş, siyasal ve demokratik mücadele büyük saldırı altındadır. Dört parça Kurdistan’da direnen, teslim olmayan halkımıza karşı soykırım politikaları devrededir. Direnişin susturulamadığı zindanlar büyük işkence mekanlarına ve katliam merkezlerine dönüştürülmüş her gün zindanlardan cenazeler çıkmaktadır. Kurdistan işgal altındadır, doğası büyük bir talan ve yıkım planlaması çerçevesinde yok edilmeyle karşı karşıyadır. Tüm bunlar komplo ile hedeflenen soykırım ve katliam politikalarının güncellenmiş saldırılarıdır.
Uluslararası güçler, Önderliğin esareti ve ardından Önderliğin imhası ile Hareketimizin 6 ay içinde tasfiye edilmesini amaçladılar. İşbirlikçi Kürt’ün kendi kontrollerinden çıkmaması için özgür ve bağımsız çizginin tasfiyesi gerekiyordu. Özgür Kürtlük ve onun mücadelesi bitirilebilirse işbirlikçi Kürtlüğe yer açılacak, sistemin bir karakolu olarak kullanılacak, işbirlikçi, teslimiyetçi güçler bölgede kendi çıkarlarını garantiye alacaklardı. Günümüzde de işbirlikçi ve sistemin çıkarları doğrultusunda hareket eden Kürtlük hala revaçtadır. Önderliğin tasfiyesi ile önleri açılacak olan bu işbirlikçi Kürtlüğe büyük yatırımlar yaptılar. Önderlik üzerindeki tecridin bu denli derinleşmesinin bir sebebi de budur. Özgür Kürtlük konuşamayacak, tecrit altında tutulacak ama sahte, işbirlikçi önderlikler her türlü uluslararası ve bölgesel imkanlardan faydalanacak, aktif politika yapacak, herkesle görüştürülecek, hatta Kürt düşmanı TC ile bile uzlaştırılacaktı. Bu nedenle Hareketimizin imhasında ve tasfiyesinde en belirgin rol KDP-Barzani ihanet çizgisine verildi. Barzani hanedanlığı Kürtlüğün sahte önderliği olarak aktifleştirilmek isteniyordu. Ancak KDP’nin Türklerle birlikte gerilla alanlarına dönük saldırıları onların bu işbirlikçi ve ihanetçi yüzlerini ortaya çıkardı.
Önderlik sadece tecrit altında tutulmuyor, yok hükmünde sayılmak isteniyor. Kürt halkı Önderliksiz yaşama alıştırılmak isteniyor. Sahte Kürt liderlerini konuşturma, onlara her türlü imkan sunma, ama Önder Apo’ya ise sürekli cezalar vermek uluslararası komplonun bu güncel politikaları ile bağı var. Bu nedenle Önderliksiz yaşam olmayacağını, Kürt halkının özgürlüğünü yaratacak olanın ancak Önderlik olduğunu bilerek tüm eylemleri, çalışmaları Önderliğin özgürlüğüne, İmralı tecrit ve işkence sisteminin ortadan kaldırılmasına kilitlemek gerekiyor.
2022 yılına damgasını vuran mücadelenin merkezi Önder Apo’ydu. Önderliğin paradigması ve düşünceleri dünyaya yayıldıkça herkes tarafından sahiplenme ve Önderliğin özgürlüğü için mücadele etme de daha fazla gelişti. Önderlik paradigmasından etkilenen kesimlerin eylemlilikleri ve sahiplenme düzeyi güçlüydü. Önderlikle görüşmelerin olması için hukuki ve toplumsal mücadele de önemli bir boyut kazandı. Gerilla direnişinden halk eylemlerine tüm mücadelemiz Önderliğin özgürlüğü ekseninde gelişti. Ancak Önderlik üzerindeki tecridi kırmaya yetmediği ortadadır. Biliyoruz ki İmralı sistemi Kürt halkı üzerindeki politikaların somutlaştığı uluslararası bir sistemdir. Önderlik üzerindeki tecridin derinleşmesi ve sürekli disiplin cezalarının verilmesi Önderliğin görüşlerinin dışarıya ulaşmasının engellenmesi içindir. Yine Önderliğin kadın özgürlük çizgisini geliştirmesine, Demokratik uygarlık tezine, devletçi iktidarcı sistemle mücadele dinamiklerini ortaya çıkarmasına, kapitalist modernist sistemin gerçek yüzünü deşifre etmesine, alternatif olarak Demokratik Konfedarilizm’in inşasına karşı öfkelidirler ve intikam saldırıları içindedirler.
En son, CPT’nin Önderlikle görüşmediği bilgisi yayıldı. Amaç her ne olursa olsun bu konuda yayılan bilgilerin Önderlik üzerindeki tecrit ve Önderliğin can güvenliği konusunda çok ciddi kaygı yarattığı bir gerçektir. Bu nedenle Önderlikle görüşme olması, durumunu öğrenmemiz için yoğun eylem içinde olmak ve baskı oluşturmak önemli olmaktadır. Bu yılı Önderliğin özgürlüğü temelinde eylem ve çalışmalara kilitlemek, uluslararası güçler ve TC Devleti’ne karşı mücadeleyi yükseltmek gerekiyor. Daha büyük ve kitlesel eylemlilikleri örgütlemeyi hedeflemeliyiz. Yine Önderlik düşüncelerini her kesime ve çevreye ulaştırmanın, bu yüzyılı belirleyecek paradigmasının sistem karşıtı, devrimci-demokrat, aydın, sanatçı, siyasetçi vb herkese anlatılması için geçmiş mücadele sürecini aşan bir aktif çalışma içinde olmamız gerekmektedir. Kendi toplumumuza Önderlik paradigmasını daha güçlü anlatmaktan ve toplumu Önderlik fikirleri etrafında örgütlemekten, paradigmayı yaşamsallaştırmaktan sorumluyuz.
PAJK kadrolarının olduğu her yerde Önderlik düşünceleri ve fikirlerini havariler gibi çalışarak dünyaya yayma ve yaşamsallaştırmak hedeftir. Önderliğin kadın özgürlük çizgisi en büyük etkiyi yaratmış ve dikkat çekmektedir. Bu nedenle kadınlar olarak üzerimize düşen rol ve görev daha fazladır. Bu yüzyıl Önderliğin fikirlerinin ve paradigmasının yaşamsallaşacağı, somutlaşacağı bir yüzyıl olacaktır.
Kapitalizmin krizi Kurdistan ve Ortadoğu’da Üçüncü Yol mücadelesi
Kapitalist sistemin sürekli bir kriz sistemi olduğunu biliyoruz. Ancak bu dönem kendi yapısal krizinin en çok açığa çıktığı ve sürdürülemezliğin kendini dayattığı bir dönemdir. Bu nedenle sistem kendini kurtarmanın mücadelesi içindedir. Bunu da savaş ve krizleri derinleştirerek, toplumu korku ve baskı altında tutarak, biyo-iktidarın her tür yöntemi ile, iktidarın tüm imkanlarını devreye koyarak yapmaktadırlar. Böylece toplumu iktidar ve devlete mahkum etme, mücadele edemez, karşı koyamaz duruma getirme ve fiziki yaşam sınırlarında tutmaya çalışmaktadırlar. Ahlaki ve politik toplumu yıkarak, tüm direniş odaklarını tasfiye etmeye veya sistem içileştirmeye dönük çok yönlü politikalar sürdürülmektedir. Kapitalizm kendi modernitesini dünyaya hakim kıldıkça ve dünyanın tüm kaynaklarını serbestçe sömürme imkanına kavuştukça başarılı olacaktır. Buna karşı direniş de demokratik uygarlık sisteminin kurulmasından ve kendi modernitesini inşa etmekten geçmektedir.
Önderlik, tarihin temel değişim ve dönüşüm güçlerinin demokratik uygarlık güçleri olduğunu söyledi. Buna göre bir mücadele çizgisi ortaya koydu. Ne salt bir sınıfın kendini merkeze koyduğu ve sınıflar arasındaki iktidar olma mücadelesi ne de hegemonik güç olma kavgasındaki egemenlerin birbiriyle mücadelesi özgürlük getirebilir. Önderlik, esas mücadelenin 5 bin yıllık devletçi ve iktidarcı uygarlıkla toplumu oluşturan tüm güçler arasındaki mücadele olduğunu ve demokratik uygarlığı oluşturan, tüm ezilen, sistem dışı güçlerin ortak mücadelesinin gelişmesinin gerekliliğini ifade etti. Günümüzün mücadele diyalektiğini sınıfsal, iktidar odaklı, devletçi anlayışlardan arındırdı. Gücün merkezileşmesi yerine topluma, yerele verilmesi ve yönetimin demokratikleşmesi için konfederal sistemi alternatif olarak sundu. Bunun için de iktidar ve devlet dışı toplumsallıkların özgür yaşamı yaratma amacı temelinde örgütlenmesinin, mücadele etmesinin araçlarını ortaya koydu. Önderlikteki diyalektik, kaba materyalist bir diyalektik değildir. Bir yüzyılın mücadele anlayışını belirleyen ve aslında kökenini dini dogmatizmden alan diyalektik, pozitivizmin etkisiyle katı yasacı yorumlara ulaşarak, tarihin ilerletici gücünün iki sınıf arasındaki çatışma olduğunu ortaya koyuyordu. Böylece iki güç arasındaki mücadelede diğer güçler destekçi ya da bu kamplaşmaya mahkum biçimde birinden birini tercih etmeli, onun çıkarlarına göre olmalı, onun ideoloji ve bakış açısını, yöntemlerini kabul etmeli, onun için ölmeli ya da öldürmeliydi. Tüm toplumsal kesimlere kamplaşma, karşıtlaşma, kendini inkar ve güç olanlardan birini kabul etme dayatılıyordu. Ama Önderliğin ifade ettiği yeni diyalektik yaklaşım, üçüncü yol, hiçbirine mahkum olmadan kendi özgür iradesiyle yolunu çizmeyi, tüm toplumsal güçlerin özgür yaşam temelinde ve ortak çıkarlar doğrultusunda devletçi uygarlık sistemine karşı topyekün mücadelesinin yolunu gösterdi. Bu, bize geniş bir siyaset alanı, geniş bir mücadele alanı sunmaktadır. Daha esnek bir zeminde ve çok yönlü bir ilişki, ittifak çerçevesi oluşturmakta, etkinlik alanı yaratmaktadır. Çünkü kadınlar, sivil toplum güçleri, siyasi gruplar, etnik, toplumsal kesimler, halklar ancak mücadeleyi ortaklaştırdıkça ve ataerkil devletçi sistemi hedef aldıkça demokratik toplum güçlerine alan açılacak ve bu azgın sömürü düzeninin ortadan kalkması söz konusu olacaktır.
Bu diyalektik ekseninde Kürtlerin Kurdistan’dan başlayarak somutlaştırdığı yaşam projesi, Ortadoğu’nun diğer halklarını, ezilen güçleri, sistem karşıtı olan tüm kesimleri kapsayan ve ortak mücadeleyi geliştirmeyi öngören mücadele bugün sonuçlarını vermektedir. Buna karşı sistemin bizimle mücadelesinin de küresel düzeyde yürüdüğünü görmek gerekiyor. Bu potansiyel ve gücü gördükleri için NATO olarak, ABD, Avrupa, İsrail ve bölgenin gerici hakim güçleri olarak ortak bir cephe halinde hareket etmektedirler. Dönem dönem çelişkili görünseler de sistemin yürütülmesi ve alternatif güçlerin mücadelesini ortadan kaldırmaya dönük ortak politikaya sahiptirler. Bu nedenle mücadelemize karşı saldırıların düzeyini de iyi anlamak ve ona karşı ortak mücadeleyi örmek, geliştirmek son derece önemlidir. Üçüncü Yol’da ısrar, Önderlik paradigmasının uygulanması için temel mücadele yöntemi olarak yeni diyalektik tarzı esas almak paradigmasal bir yaklaşımdır. Yani ne devlet odaklı dar milliyetçi çizgi ve sınıfların çıkarları ne de hegemon sistem güçlerinden beklenti sonuç alabilir.
Üçüncü Yol kadın karakterinde gelişiyor
Kadın mücadelesinin merkeze oturması ve kadın özgürlüğü eksenli demokratik mücadele de bu nedenle önem kazanmakta ve öne çıkmaktadır. Aslında Üçüncü Yol kadın eksenli ve kadın karakterinde gelişmeye adaydır, gelişmektedir. Tüm demokrasi mücadeleleri kadın eksenli ve kadını merkezine alarak yürüyor, yürümek zorundadır. Sistem karşıtı mücadelenin merkezi günümüzde kadın mücadelesidir. Kadın mücadelesi salt bir sınıf mücadelesi olarak işleyemez, sadece bir halkın ve bir toplumsal kesimin mücadelesi olarak kalamaz, bir devletleşme, iktidarlaşma savaşımı haline gelemez. Kadın mücadelesinin doğasında evrenselleşme ve demokratikleşme vardır, sistemin radikal eleştirisi temelinde devletçi ve iktidarcı yapıların yıkılması ve toplumun demokratikleşmesi karakteri gereğidir.
3. Dünya Savaşı bu anlamda kadın eksenli paradigma ile erkek egemenlikli uygarlık paradigması ve güçleri arasındadır. 21. yüzyıl mücadelelerinin karakteri bu nedenle kadın eksenlidir. 3. Dünya Savaşı kadın eksenli yaşamın başladığı coğrafyada ve yoğunlaşarak yürümektedir. Sonucu da buradaki mücadele güçlerinin durumu belirleyecektir. Kadın öncülüğümüz belirleyecektir.
Bu savaş diktatör rejimlere karşı demokrasiyi sağlama gibi gösterilse de Ortadoğu merkezli direniş odaklarını tümden tasfiyeyi amaçlamaktadır. Bu da en kanlı ve acılı biçimde gelişmektedir. Savaş dönemleri faşist iktidarlar dönemidir. Dünyada oluşan bu savaş hali, güvenlikli yaşam tehlikesi, mevcut liberal iktidarlara güvensizlikten kaynaklı sağcı, faşizan bir yükseliş söz konudur. Birçok ülkede sağ partiler iktidara geldi. Bunun nedeni mevcut yönetimlerin toplumu şiddet sarmalında tutarak toplumda korku ve güvensizlik yayması, diğer yandan milliyetçiliği körüklemesidir. Böyle dönemlerde bir yandan milliyetçi söylemler, otoriter ve güçlü liderlik daha çok taraf topluyor. Yine demokratik güçlerin boşluğu doldurmamaları, kendilerini alternatif olarak ortaya koyamamaları, kapitalist modernitenin zihniyet ve politik sınırlarının aşılmamasında etkili oluyor.
Ancak diğer yandan dünya çapında demokratik, sosyalist bir yükselişten de bahsetmek gerekir. Kapitalist sistem, iktidar ve devlet karşıtlığı yoğunlaşmakta, baskının, yoksulluğun, savaşların yarattığı yıkıma karşı tepkiler artmaktadır. Toplumda bir bilinçlenme, sistemin gerçek yüzünü görme de yaşanıyor. Reel sosyalizmin yıkılışından sonra tüm dünyada ilk defa bu son yıllarda sistem karşıtı eylem ve örgütlenmelerde yükseliş gelişti. Bu yükselişten korkan sistem korona tarzı hastalıkları bile devreye koydu. Toplum üzerinde biyoiktidarı alabildiğine arttırdı. İnsanların sorunu artık iktidarı, devleti, egemenleri tanımamak, bilmemek değildir. Sorun toplumdaki ahlak olgusunun yıkılması ve toplumsallığın parçalanması, zayıflaması, radikal mücadele gücünün ortaya çıkmaması, örgütlenme ve ortak mücadeledeki zayıflıklardır. Yani bir bütün liberalizm ve neo liberalizmin sonuç alan politikalarıdır. Kapitalist sistemin toplum mühendisliği yaptığını ve toplum yapısıyla en çok oynayan sistem olduğunu biliyoruz. Yani ahlaki politik toplum yapısı bozuldukça sistem hakim olabilmektedir. Önderlik, “Toplumsal doğanın güçlü ahlaki dokusu tekrar işlevselleştirilmedikçe, hiçbir yolla modernitenin küresel krizden çıkamayacağını iyi kavramak gerekir. Yaşanan kriz beş bin yıllık uygarlık sisteminin bütün toplum karşıtı güçlerinin ahlaki toplum aleyhine yarattıkları krizdir. Dolayısıyla çıkışı da ahlaki toplumda, ahlakın doğrudan demokrasi özdeşliği nedeniyle politik toplumda aramak diyalektik gereğidir.” Günümüz toplumsal gerçeğinin daha güçlü analizinin yapılması ve politikaların buna göre belirlenmesi önemlidir. Bu sosyolojik gerçeği derinlikli analiz etmeden atılacak her adım havada kalır. Van gibi bir yerde bile bir kız çocuğuna kırk kişi tecavüz ediyor ve toplum kıyamet koparmıyorsa bunun nedenleri derinlikli tahlil edilmelidir. Hem toplumsal gerçeklik hem öncülük durumu gözden geçirilmelidir. Örgütlülüğün olmadığı, yapısı bozulmuş bir toplum hiçbir şey yapacak güçte olmaz, kendini savunamaz. Kadınlara dönük işkence, tecavüz, katliam vb uygulamaların bu kadar çoğalması bu gerçeğin sonucudur. Devletin yarattığı ulus ve onun milliyetçiliğine teslim edilmiş toplumsallığı diriltmek, ahlaki değerleri güncellemek, politik toplum gerçeğini yaratmak alternatif mücadelelerin temel görevidir.
3. Dünya Savaşı Avrupa sınırlarına dayansa da merkezi Ortadoğu ve Kurdistan coğrafyasıdır. Afganistan, Irak müdahalesi ile başlayan Ortadoğu’yu dizayn süreci henüz tamamlanmamıştır. Irak, Suriye ve İran’ın yeniden dizaynı ile bölgede hakim olmak isteyen ABD ve NATO başarısız oldukça ve karşısındaki direnişler büyüdükçe bu güçler sorgulanmaya başlandı. ABD bu durumdan çıkmak için, hegemonya savaşında Rusya-Çin karşıtlığı temelinde NATO’yu etrafında toplamayı başardı. Tam da NATO’nun başarısızlıkları ve gereksizliği tartışılırken yeniden diriltildi. Ukrayna Savaşı bu anlamda önemli bir sonuç yarattı. İsveç-Finlandiya gibi görece demokratik kriterlere duyarlı ülkeleri bile NATO’nun bir parçası olmaya itti. Bu da Türk devletinin Kürt karşıtlığı üzerinden taviz isteme politikalarına zemin açtı.
Kapitalist sistemin hegemon gücü olan Amerika ve İngiltere Kürt soykırım politikalarının oluşmasından ve yürütülmesinden sorumludur. Günümüzde Kürt sorununun çözümsüz kalması, özgürlük mücadelemize bu kadar saldırıların gelişmesi NATO politikaları ile ilgilidir. Türk devleti Ortadoğu siyasetinin ve mücadelenin NATO ayağı olarak aktif kullanılmaya çalışılıyor. AKP-MHP faşist rejimi Kürtlere karşı yürüyen soykırım saldırılarının dört parçada yürütücüsü durumundadır. Başûr, Rojava, Şengal, Mexmûr, Bakur ve Avrupa’da halkımız saldırı altındadır. AKP-MHP faşizmi kendisine ağır yenilgi yaratan, iktidarını zayıflatan Hareketimize karşı büyük bir öfke ile saldırı içindedir. Kendisine verilen görevi tamamlama çabası ve bu şekilde iktidarını sürdürmek için onay alma amacındadır. Ancak bu iktidar da öncekiler gibi Kürt halkının iradesini ve gücünü ortadan kaldıramamıştır. Aksine evrenselleşen mücadelemiz karşısında büyük bir aciziyeti yaşamaktadır. Kendi sonunun geldiğini gördüğü için gittikçe daha da azgınlaşmaktadır.
2022 yılı büyük gerilla mücadelesi yılı oldu. Başûrê Kurdistan’da kimyasal silahlara karşı tünel ve arazi savaşında emsalsiz bir direniş gelişti. TC ordusu sonuç alamadı. Oysa Zap, Avaşîn ve Metîna’da hedeflenen kısa sürede bu alanları tümden işgal etmek ve gerillayı yok etmekti. Ancak Türk devletinin bu yıl için yaptığı planlamalar boşa çıktı. Tarihin en büyük savaşlarından birinin yürütüldüğü Zap, Avaşîn ve Metîna’daki direniş Kürt halkının gücü ve umudu oldu. Başûr işgaline karşı gelişen büyük gerilla direnişi, kendisiyle toplumu da harekete geçirdi. TC faşizmine, işgaline karşı yürüyen direnişte onlarca yoldaşımızı kimyasal silah saldırılarında ve çatışmalarda yitirdik. Gerilla direnişi karşısında başarısız olan Türk devleti kimyasal silah kullanarak, askerlerinin cenazesini yakarak, sivil-savunmasız insanları hedef alarak gerçekleştirdiği birçok insanlık dışı uygulamaları teşhir olunca faşist rejim gündemi saptırmak için Taksim saldırısını planladı ve Taksim saldırısını Rojava’ya saldırı gerekçesi haline getirmeye çalıştı. Ancak bunu da eline yüzüne bulaştırdı ve hiçbir inandırıcılığı olmayan bu senaryo kabul görmedi. Kısacası gerilla karşısındaki savaşta TC Devleti büyük bir yenilgi yaşadı. KDP işbirlikçiliği ve NATO desteği olmasa bu savaşı değil aylarca bir gün bile sürdürecek gücü kalmamıştır.
Zap, Avaşîn ve Metîna’da yürütülen destansı mücadeleyi anlatmaya kimsenin gücü yetmez. YJA STAR ve HPG Nisan ayında başlayan işgal ve imha saldırıları karşısında büyük bir direniş yürüttü. 21. yüzyıla damgasını vuracak demokratik modernite gerillacılığını geliştirdi. Bu anlamda her arkadaşımızın savaş sürecinde gösterdiği performans tarihin direnenler sayfasında mutlaka yerini alacaktır. Özelde de YJA STAR savaşçı ve komuta yapısıyla bu savaşa öncülük yaptı. Kadın arkadaşların olduğu alanlarda güçlü bir mücadele düzeyi ortaya çıktı. Tüm mücadele sahalarımıza da yansıyan bu direniş halkın mücadelesine de yön vermiştir. Gerçekten kadın öncülüğü, kadın komutası savaşın gidişatını etkileyecek düzeydeydi.
Bu direnişin yoğun işlenmesi, mücadelenin çok yönlü propagandasının yapılması, bu fedailik gerçeğinin yeni yaşamın ve özgürlüğün ölçüsü olarak her yerde esas alınması gerekir. Bu çağda emsali olmayan olağanüstü bir direniş sergilendi. YJA STAR ve HPG militanlığı düşmanı durduran ve fedaice savaşı ile soykırımın önüne geçen durumdadır. Halkımız da yıl boyunca sürekli ayakta oldu. Ancak gerilla direnişinin destekleyeni durumunda kalan halk eylemlilikleri artık toplumsal direniş gücü olarak daha etkili olarak ortaya çıkmalı ve Devrimci Halk Savaşı anlayışıyla yükseltilmeli ve sahiplenilmelidir.
Ekolojik olmayan yaşama değer vermeyen ölüme terkeden politikalar
6 Şubat’ta Bakur ve Rojava’yı etkileyen deprem felaketi bir kez daha toplum kırım ve iktidarın ölüm politikalarını gözler önüne sermiştir. İktidarın bilinçli olarak geç müdahale etmesi, halkı kurtarmak için harekete geçmemesi, erkenden çalışmaları bırakmasının katliam politikası ile bağlantısı vardır. Kürt ve Alevi nüfusun ağırlıkta olduğu Kurdistan merkezli deprem bir kez daha iktidarın Kürt düşmanlığını ortaya koymuştur. Yine deprem alanlarında tekbir getirerek gövde gösterisi yapanların çete güçleri olduğu açıktır. Bu çetelerin, Kürt düşmanlarının halkımıza yardım etmek için orada olmadıkları nettir. Depremde onbinlerce insanımızı kaybettiğimiz gibi coğrafyanın tümden boşaltılması, halkın göçertilmesi ya da ölüme terk edilmesi söz konusudur. Ağırlıkta Alevi olan halkımız açısından bu durum birçok tehlikeyi bağırında taşımaktadır. Düşman politikaları altında savrulmayı, yozlaşmayı ve ezilmeyi yaşayacakları kesindir. Bu nedenle dayanışma ağlarının örgütlenmesi ve sorunların çözümüne dönük politikaların belirlemesi oldukça önemlidir.
Yine çarpık ve ranta dayalı şehirleşmenin bir kez daha iktidarlar eliyle ölüm getirdiğini gördük. Ekolojik olmayan ve kapitalist şehirleşme mantığı, halkın yaşamına değer vermeyen, ölüme terkeden politikalar soykırım zihniyetinden bağımsız değildir. Günümüzün gelişkin teknik ve bilimsel gelişmelerinin bu tür afetlerin ağır sonuçlarını engelleme yerine topluma ve halklara karşı savaş amaçlı kullanılması kapitalizmin zihniyeti ve sac ayağı endüstriyalizmle bağlantılıdır. Bu nedenle bir kez daha Önderlik paradigmasının ekolojik ayağının örülmesi ihtiyacı kendini göstermektedir. Ekoloji mücadelesini faşizmin soykırım saldırıları kapsamında, yine anti kapitalist bir mücadele olarak ele alıp büyütme ihtiyacı vardır. Yine on binlerce insanın ölümüne yol açan faşist AKP-MHP rejiminden bu katliamın hesabını sormak da temel görevdir. Ortaya çıkan sonuçları değerlendirerek etkili bir mücadele ortaya çıkarmak gerekmektedir. Toplumu savunmak, korumak ve sorunlarını gidermek için seferber olmak, halkı bu iktidarın eline ve insafına bırakmamak gerekiyor.
Yaşanan deprem de açıkça göstermiştir ki toplumun artık bu iktidarla yaşamasına, bunu kabul etmesine imkan yoktur. Basiretsiz muhalefet anlayışı iktidarın ömrünü uzatmaktadır. Bu basiretsizliğin altında da Kürt politikasındaki ortaklık ve erkek egemen akıl vardır. Kürtlere dönük ulusal politika aynı olduğundan güçlü bir muhalefet yapamamaktadırlar. Bu nedenle Bakur Kurdistan’ında da kitlesel ve toplumsal mücadeleyi, demokratik mücadele cephesini büyütmek, aktifleştirmek önemlidir.
Yapılacak seçimlerde AKP-MHP iktidarının yenilgisi Kürt halkına kalmıştır. Askeri ve toplumsal alanda bu rejime karşı yürütülen mücadele seçim sürecinde de aynı seferberlik ruhuyla devam etmelidir. Türkiye seçimleri hiç olmadığı kadar tarihi bir önem arz etmektedir. Yüz yıllık soykırım siyasetine son vermek ve 21 yıldır bu siyasetin yürütücüsü olan AKP-MHP faşist rejimini yenilgiye uğratmak halkımızın en büyük başarılarından olacaktır. Sadece Bakur’da değil Kurdistan’ın tüm parçalarında ve yurt dışında seçimlere dönük AKP-MHP’nin aleyhine çalışma yürütmek, kendi kitlemizi sandığa yönlendirmek, demokrasi güçlerinin kazanmasını sağlamak gerekir. 21. yüzyılı kazanmak, kadın özgürlüğünü örmek ve kadın devrimine yürümek kesinlikle mevcut kurumsallaşmaya başlamış faşist erkek, devlet ittifakının yıkılmasından geçmektedir.
Kurdistanî gelişmeler evrenselleşmektedir
Jîna Emînî’nin katledilmesiyle başlayan eylemler aylardır sürmektedir. İran’ın bu eylemleri dış güçlere bağlayarak yürüttüğü saldırılarda yüzlerce insanımız şehit düşürüldü, onlarca direnişçi idam edildi. Bu saldırıları şiddetle, öfkeyle kınıyoruz. İran’ın içinde olduğu durumdan kurtulması ancak demokratikleşmesi ve kadın hakları konusunda adım atması ile olabilir. Rojhilat ve İran’da güçlü bir toplumsal direniş damarı vardır. Toplumsal yapı bu rejimi ve baskılarını kaldırmamakta ve tüm katliamlara rağmen direnişten geri adım atmamaktadır.
Direnişin kadın eksenli ve bir kadın serhildanı olarak gelişmesi oldukça önemlidir. Rojhilat’ta yaşanan gelişmeler bu anlamda tarihidir. Jin Jîyan Azadî sloganı etrafında bir kadın serhildanı, kadın öncülüğünde sistemi değiştirme gücü ve iradesi ortaya koyan bir toplumsal gelişme var. Bunlar yine Kürt kadınları ve toplumu öncülüğünde gelişmekte, diğer halklardan ve dünyadan destek almakta, sadece destek almakla kalmayıp diğer hareketleri, dünyadaki demokratik güçleri ve kadın hareketlerini de etkilemektedir. Yani günümüzde Ortadoğu merkezli gelişen kadın yükselişi, toplumsal mücadele Kurdistanîdir. Kürt kadınlarının mücadelesinin ve Hareketimizin etkisinin sonucudur. Açık olan şudur ki sistemle mücadelede Önder Apo’nun fikirlerinin yarattığı güç, etki, Kadın Hareketi’nin örgütlülük ve mücadele düzeyiyle ortaya çıkan pratik dünyayı etkilemektedir. Askeri anlamda DAİŞ ve faşist Türk ordusu ile savaşan kadın savaşçılar, siyasette öne çıkan kadın gücü, toplumsal alanda dönüşüm gücü olmaya başlayan kadın mücadelesi ve örgütlenmesi günümüzde sadece bir coğrafyanın insanlarını ve birebir ulaştığı kişileri etkilemiyor. Tüm gelişmeler, varolan mücadeleler tüm dünyaya hızla mal olmakta, yansımakta ve etkileme gücü artmaktadır. Rojava kadın devriminden sonra Rojhilat’taki kadın merkezli serhildanlar tüm toplumu etkileme ve özgürleştirme gücündedir.
Kurdistanî gelişmeler hızla bölgeselleşme ve küreselleşme karakteri kazanmış durumdadır. Günümüzde Kürtleri ilgilendiren tüm gelişmeler bölge ve dünya siyasetini olumlu ya da olumsuz olarak etkiliyor. 2003 yılında Amerika’nın müdahalesi sonrası Ortadoğu’da yeni bir durum ortaya çıktı. Ve bu süreçte direnen bir güç olarak tecrübesi, örgütlenme ve savaş düzeyiyle Hareketimiz ve Önderlik paradigması güçlü çıktı. Dönemsel olarak büyük saldırılar altındayız ancak sonuçları çok görkemli olmaktadır. Düşmanın yoğun saldırıları gücümüzün ve etkimizin çok büyük olmasından kaynaklanıyor. Kadın Devrimi’nin önünü almak için saldırıyorlar. Bu nedenle tarihi bir mücadele içinde olduğumuzu bilerek zor dönemlerin militanlığı, örgütlülüğü ve stratejik aklı ile hareket etmeliyiz. Bedel ödüyoruz, ancak özgürlük de verilen bedellerle kazanılıyor. Özgür ve onurlu yaşama adına her Kürt genci, kadını bu bedeli ödemeye hazırdır. Kölece ve onursuz yaşamaktansa onurlu bir direniş ve her türlü zorluğu göze almak bu halkın karakteridir. Düşman Hareketimizi ve halkımızı büyük baskı altında tutarak özel savaş bombardımanı ile etkili olmak istiyor. Oysa kendisi en zayıf dönemini yaşıyor, büyük krizler içinde; fakat kendini güçlü gösterme becerisini sağladığı için toplumsal tepkiyi zayıflatıyor, alternatif güçleri etkisizleştiriyor. Öncelikle bu algıyı kırmak gerekiyor. Sistem en zayıf dönemindedir ve etkili mücadele ile yıkılacak aşamaya gelmiştir.
Küresel hegemon sistem gücümüzün farkındadır. Bu nedenle önümüzü almak, kadın devriminin gelişmesini engellemek için Kadın Hareketimizi ve öncülerini hedef alıyorlar. Her yerde kadın yükselişi, mücadelesi bu kadar gelişirken Türk devleti eliyle öncü kadın militanlara dönük gelişen saldırılar sadece Türk devleti ile sınırlı değildir. En son Paris’te Evîn Goyî yoldaşın şehadetinde de görüldüğü gibi bu saldırılar son derece planlı, sistematik ve uluslararası güçlerin de desteğiyle de Apocu ideoloji ile donanmış, öncülük yapan kadınlar hedef alınmaktadır. Kadının gücüne, etkisine ve dönüştürme gücüne karşı kadınların öncülerine dönük gelişen bu saldırılar ideolojik ve 21. yüzyılı kendi lehlerine çevirme çabalarıdır. O yüzden uluslararası bir konsept temelinde ve Türk devleti eliyle yürüyen ideolojik soykırım saldırılarıdır. Bu saldırılara uğrayan devrimci kadınlar, halk için, kadınların özgürlüğü için savaşan, mücadele eden, kendine dair hiçbir beklentisi olmayan, hayatını halkına adamış kadınlardır. Bu toplumun en nadide, özgür ruhlu, soylu ve bilinçli kadınlarıdır. Kimse devrimci kadınlara dönük bu saldırıları meşrulaştırmamalı, normalleştirmemeli, kabul etmemelidir. Yapılması gereken kadın katliamlarına karşı toplumsal mücadeleyi büyütmektir.
“Kurdistanî olan evrenseldir” tespitiyle Önderlik Kurdistan topraklarındaki ilk kadın devrimi olan Neolitiğin ardından ikinci kadın devrimini yine bu coğrafyada Kürt Kadın Hareketi öncülüğünde gelişeceğini vurgulanmıştır. Dolayısıyla evrenselleşmenin de yolu yine kendi toprağında devrim yapmaktan geçmektedir. Bu nedenle Kurdistanî boyutunu, yerel boyutu ve karakterini hep önde tutmak, böyle bir kadın devriminin zaten evrensel karakterde olduğunu bilerek mücadeleyi evrenselleştirmek gerekir. Devrimci-demokratik, sosyalist kadın hareketleri ile ilişkide kendi mücadele deneyimimiz ve çıkardığımız sonuçları, ideolojik ve pratik gücümüzü esas alarak, buna güvenerek mal etmeye çalışmamız gerekiyor. Kadın mücadelesinin en güçlü gelişip toplumsal değişime öncülük yapacağı yer Ortadoğu’dur. Hem kadın kültürünün gücü, kapitalizmin, liberalizmin etkilerinin sınırlı olması, toplumsallığın güçlü olması ve modernite karşıtlığının yarattığı zemin güçlü bir devrimsel zemindir. Hem de en çok ezilen, özgürlükten yoksun kılınan, baskı altına alınarak geleneksel rollerle sınırlandırılan kadının özgürlük istem ve arayışı daha güçlüdür. Ve her türlü çaba, örgütlülük bu zeminde daha büyük etkiler yaratma imkanına sahiptir. O nedenle kadın mücadelesini Ortadoğu’da daha da güçlü örgütlemeye, Ortadoğulu kadınlarla daha fazla ortak mücadeleyi geliştirmeye ihtiyaç vardır. Ortadoğu kültürünün kadın eksenli zihniyet ve yaşam gücüne dayandırmalıyız. Ortadoğu rönesansını, devrimini, konfederal sistemini yaratmak bu yönlü çabalara bağlıdır.
Kadına dönük katliam ve saldırılara öz savunma ile cevap verilir
Toplumda da kadın kırımı üst boyutta ve planlı yürüyor. Kadınlara dönük katliamlar geçen yılın temel gündemiydi. Bakur’da özel savaşın temel politikası, egemen erkekliğini, faşizm ve milliyetçiliğin kışkırtmasıyla gelişen kadın katliamları önemli oranda gündem oldu. Diğer parçalarda da benzeri durumlar yaşanmaktadır. Bunlara dönük politika geliştirmek, toplumsal alanda öz savunma bilinci, örgütlülüğünü geliştirmek temel bir görevdir. Elbet düşman özel olarak yoğunlaşıyor, saldırıyor, tüm kurumları ve zihniyeti ile bu saldırıları teşvik edip geliştiriyor. Toplumdaki kadınları kendini savunacak, erkek egemen politika ve saldırılara karşı duracak bilince, donanıma ve örgütlülüğe kavuşturmamak da ciddi yetersizlik olmaktadır. Başûr’da kendini yakan kadınların sayısı korkutucudur. Türkiye’de ciddi anlamda Talibanlaşmaya gitmenin zemini oluşturuluyor. İmamlar, tarikatçı din adamları medyaya çıkarak çocuk ve kadına dönük söylemleri ile altyapı oluşturuyor. Gençlerimize özel savaş tarafından uyuşturucu, fuhuş, ajanlaştırma politikaları ile saldırı ciddi boyuttadır. Bu saldırılara, toplumsal yozlaşmaya, faşizmin toplumu bozmasına herkesin tepkisi vardır. Ancak toplumsal sorunlar yeterince mücadelemizin, siyasetimizin merkezinde değildir.
Devlet baskısına, faşizm saldırılarına karşı bir direniş içindeyiz. Türkiye’nin askeri operasyonlarını, saldırılarını Kurdistanî tutumla karşılama güçlüdür ancak faşizmin toplum kırım politikalarına ve özel savaş politikalarına karşı mücadele geliştirmekte eksik kalınmaktadır. Faşizmin toplum kırım politikalarına karşı daha güçlü ve etkili bir mücadele yürütülmelidir. Van’da, Kurdistan’ın diğer illerinde çocuklara, kadınlara dönük tecavüz, taciz ve katliamlar yaşandı ve kıyamet koparılması gerekirken bu yapılmadı. Toplumsal alanda bu kadar kadın örgütlülüğü, siyasi güç, herkesi harekete geçirme gücü varken bu saldırıların yeterince gündemleşmemesi, üzerine gidilmemesi, mücadelenin yetersiz kalması ciddi sorundur. Güçlü tepki oluşturma, gündeme alarak mücadeleyi yükseltme, devletin saldırılarını ortaya çıkarma ve engelleme mücadelesi yükseltilmelidir. Kadınları ve toplumu savunmak temel görevdir. Düşman saldırılarına, işgal ve sömürgeciliğe YJA STAR cephesinden yürütülen savaşla önemli bir cevap verilmektedir. Ancak her alanda bu saldırılara cevap vermek, intikamlarını almak ve kadınları savunmak hamlesel çıkışlar, sisteme etkili darbe vuracak, kitlesel karşı duruşu yaratacak bir tarzı geliştirmekle olur.
Kadın Devrimi PAJK çizgisinde gelişecektir
21. yüzyılın kadın yüzyılı olacağı belirlemesi Önder Apo’nun tarihsel ve toplumsal gerçekliği derinden çözümlemesi ve egemenlikli, devletçi tarihin temel çelişkisini tespit etmesi ile ilgilidir. 19-20. yüzyıl sınıf çelişkisine dayalı devrimlerin yüzyılı oldu. Eksiklikleri ve yanlışları olsa bile toplumsal ayağa kalkışı ve sistemle mücadele düzeyini ortaya çıkardı. Kapitalizm karşıtlığını, ütopya sahibi olmayı, devrimcilik fikrini ortaya çıkarıp diri tuttu. Sonuçları ne olursa olsun özgürlük arayışı ve mücadelesinin toplumdaki bilinç düzeyini geliştirmesini, örgütlülük ve özgürlük mücadelelerine yön vermesini gördük.
Günümüzde temel mücadele güçlerinin kapitalist modernite ile demokratik modernite güçleri olduğu tespitine ulaşmış bulunuyoruz. Demokratik modernitenin temsilcisi ve öncü gücünün kadın olduğunu dile getiriyoruz. Bu anlamda kadın devrimi ile toplumsal devrimin iç içe olduğunu ve kadının öncülüğü temelinde erkek egemen sistemin değişebileceği tespitlerini yapıyoruz. Kadın Devrimi söylemi Önderliğimizin 1991 yılındaki çözümlemelerinden itibaren kullandığı ve giderek derinleştirdiği bir husustur. Önderliğin çabaları ve öngörüsü zaman içinde yeni devrimler çağının öncülüğünü yapacak niteliğe sahip bir kadın mücadelesini açığa çıkarmıştır. Önderliğin 90’lardan beri Kurdistan devrimini Kadın Devrimi karakterinde geliştirmeye çalıştığı, buna dönük sürekli açılım ve hamleler içinde olduğu biliniyor. Kopuş teorisi, erkeği öldürme, Kadın Kurtuluş İdeolojisi’nin ilanı ve ardından kadın partisi PAJK’ın gelişmesi ile Kürt kadınları bu çağın temel mücadele gücü olarak hazırlandı. Önderliğin ve şehitlerimizin emeğiyle ortaya çıkan bu düzey ile günümüzde öncülük yapacak bir kadın hareketi ve sisteminin altyapısı oluşmuştur. Bu dönemin mücadelesine, tüm eksikliklerimize rağmen en hazırlıklı güç olmamız ve bu kadar etki yaratmamız bu durumla bağlantılıdır.
Bu yıllar içinde dar anlamda kendimiz için özgürlük ve eşitlik isteyen bir durumdan tüm dünyayı, toplumu, iktidarları, ataerkil sistemi değiştirme iddiasını ortaya koyacak, buna göre örgütlenip mücadele edecek duruma geldik. Bu topraklarda başlayan ilk kadın devriminin yarattığı eşitlik, özgürlük, hakikate uygun toplumsal yaşamı yeniden yaratma sorumluluğu coğrafya, kültür ve tarihsel-toplumsal rol olarak bizim kaderimiz gibidir. Bir kez daha devrimsel gelişmelerin merkezindeyiz. Kadın Rönesans’ını gerçekleştirmek, kadın özgürlüğüne dayalı olarak da özgür bir toplumu, yaşamı, sistemi ortaya çıkarmak bir kez daha bizlerin elindedir. Kadınların mücadelesinin gücü artık çok somut olarak ortaya çıkmıştır. KJK olarak sistemleşmiştir. Bu gelişmeler kendiliğinden olmuyor. Kapitalizmin yapısal krizi, Ortadoğu’ya müdahale ile sistemini yenileme çabası ve buna karşı direnen, Ortadoğu kültürünü ve toplumunu savunan mücadelemizin ortaya çıkardığı sonuçlardır.
Kaos dönemlerinin temel özelliği örgütlülük ve zihniyet olarak alternatif olan güçlerin çıkış yapma şansına sahip olması ve yeni bir devrimi, süreci başlatacak inisiyatifte olmasıdır. Önderlik, “Kaos dönemlerinin kendine has özellikleri vardır. Eski yapılanmalara anlam veren yasalar çözülürken, yenilerinin uç vermeye başladığı kritik ‘aralığı’ temsil ederler. Bu yaratıcı ‘aralıktan’ neyin çıkacağını yaşam güçlerinin yeni anlam ve yapılanma çabaları belirleyecektir. Literatürde bu çabalara ideolojik, politik ve ahlaksal mücadele denilmektedir. Krizden nasıl bir toplumsal gelişmenin çıkacağını ondan etkilenen güçlerin mücadele düzeyleri belirleyecektir” diyor. Yeter ki bu fikir ve örgütlülük ile sürece müdahale edecek durumda olalım. Küçük müdahaleler bile bazen olağanüstü sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Ve bu durum günümüzde çok açık biçimde kanıtlanmıştır.
Rojhilat’ta ortaya çıkan kadın serhildanları bir kez daha Önder Apo’nun fikirlerinin gücünü göstermiştir. Yine Rojava’da ortaya çıkan kadın devrimi de aynı fikirlerin sonucudur. Bir kez daha ortaya çıkmıştır ki kaos dönemlerinde devreye giren her düşünce ve yeni fikir büyük bir etki gücü oluşturma potansiyeline sahiptir. Önder Apo’nun fikirleri, kadın özgürlüğü konusundaki gelişim ve alternatif olma düzeyi, kadın ideolojimiz ve gücümüz dünyada etki yarattı. Ortaya çıkan bu zemini ve etkiyi çok daha güçlü değerlendirmek, kadın devrimini örgütlemek ve geliştirmek adına fırsatları, imkanları daha güçlü kullanmak zorundayız.
Kadın Devrimi ve öncülük görevlerimiz
Tarihin ve 50 yıllık mücadelemizin açığa çıkardığı düzey herkese çok büyük rol biçmektedir. Kadın devrimini geliştirme görevimiz var. Ortadoğu’yu demokratikleştirme sorumluluğu ile karşı karşıyayız. Yine dünyada anti kapitalizmi geliştirme, kapitalist moderniteye karşı demokratik moderniteyi geliştirme sorumluluğu içindeyiz. Ancak hala dünyadaki gelişmeleri kucaklamakta, ona göre dil ve politika oluşturmakta eksiklikler vardır. Kendimize 3. Dünya Savaşı’nın içindeki herhangi bir mücadele gücü gibi yaklaşamayız. Bizler öncü, belirleyen, yön veren durumda olduğumuzu görmeliyiz.
Günümüzde Önderlik düşünceleri ulaştığı her yeri sarıyor ama bu düşünceleri örgütleme, toplumsal altyapısını döşeme, politikaya dönüştürmede zayıf kalınmaktadır. “Büyük düşünceyi örgütleyememe” sorunu Önderliğin belirttiği gibi ciddidir. Bu nedenle kadın hareketi olarak bölgesel ve evrensel gelişmelerin yüklediği sorumluluk, rol karşısında “kadın devrimi ve öncülüğün görevleri” güçlü tartışılmalı ve bu rol oynanmalıdır.
Aslında kapitalist sistemin krizi ve büyük altüst oluşların ortaya çıkacağı, patlamaların yaşanabileceği biliniyordu. Demek ki bilme yetmiyor, bir de bunun gereklerine göre örgütlenme, temposu, tarzı, mücadelesi, öncülüğü açığa çıkmalıdır. Tüm gelişmeler kadın özgürlük alanında büyük devrimsel gelişmeleri yaratma imkanı ortaya koymaktadır.
Bu süreçte Önderlik paradigması karşısında vermemiz gereken temel özeleştiri öncülük rolünü yeterince oynamamaya ilişkindir. Bölgeselleşen, küreselleşen kadın özgürlük mücadelesinin dayattığı tarihsel öncülük görevini pratikte üstlenmeme, görevlere bu iddia ve sorumlulukla yaklaşmama, bunun stratejik aklını, gücünü, örgütsel kapasitesini ortaya çıkarmadaki eksikliklerdir. Oluşturduğumuz değerler evrenselleşiyor ve dünyada “Jin Jiyan Azadî” sloganını herkes dillendiriyor. Rojava Devrimi’nin yayılan etkisi, umut olması sonrasında Rojhilat’taki gelişmeler bunları dile getiriyor. İdeolojimiz, fikirlerimiz hızla yayılıyor, herkese ulaşıyor, bu fikirler doğrultusunda arayış ve ayağa kalkış oluyor. Tüm bu gelişmelere yön vermek, devrimsel aşamaya taşımak görevimizi yerine getirmeliyiz.
Bilmeliyiz ki, “Jin Jiyan Azadî” sloganının evrenselleşmesi ile önümüze çıkan görevler vardır. Diplomaside, toplumsal politikada, siyasette, örgütlenmede güçlü adımlar atılmalı, kendine her zamankinden çok güvenen, aktif olan, hamleci yaklaşımlar gelişmelidir. Kadın devrimini geliştirmek, bunun mücadelesini her alanda daha aktif yürütmek, hedefleri büyütmek, buna denk bir öncülüğe, örgütlülüğe ulaşmak gereklidir. Açığa çıkan havayı ve mücadele gücünü sistemin kullanması ve üzerinden politika yürütmesi tehlikesi, riski de vardır. Bunu bilerek mücadele yürütülmelidir.
Bu çağ örgütlü olan ve kendini her kesime ulaştırıp, güç oluşturanların sonuç alacağı bir çağdır. İnsanların zihniyeti ile uğraşan ve algısını günlük, anlık yönlendiren bir sistemle savaşıyoruz. Açığa çıkan, gücümüzü çok iyi gören, mücadelemizin etki düzeyini hesaplayarak hareket eden ve bugün karşımıza çıkan tarihi rolü oynamayalım diye bizimle her anlamda mücadele eden ve vahşice saldıran erkek egemen bir sistem var. Yarattığımız kazanımları kendi lehine çevirmeye ve bu devrimsel kazanımlara konmaya çalışan bu sistemle mücadele içindeyiz. Bu mücadele o nedenle son derece ideolojiktir, paradigmasaldır. İdeolojik mücadeleyi toplumsallaştırma, her alanda keskin yürütme, kadın mücadelesini liberalize etmeye ve sistem içileştirmeye çalışan tüm yaklaşımlara karşı radikal mücadeleyi geliştirmeliyiz.
Kadın özgürlüğünün toplumsal özgürlüğün şartı olduğunu, ilk ezilen, sömürülen ve köleleştirilen cins, soy ve ulusun kadın olduğunu, cins çelişkisinin temel çelişki olduğunu söylüyoruz. Erkek ve kadın gerçeğinin toplumsal cinsiyetçilik temelinde, sistemin egemenlik anlayışı doğrultusunda inşa edildiğini ve özgürleştirilmesi gerektiğini belirtiyoruz. Buna karşı cins çelişkisini ve cins mücadelesini zayıflatmaya, etkisizleştirmeye çalışan, farklı biçimlerde saldırı içinde olan sisteme karşı da mücadeleyi teorik ve ideolojik alanda daha fazla geliştirme ihtiyacı vardır. 21. yüzyılın kadın yüzyılı olacağı temelindeki Önderliğin tespitlerine ve kadın özgürlük tezlerine karşı kapitalist modernitenin kadın özgürlüğüne ve toplumsallığa doğrudan yöneltilmiş ideolojik saldırı ve saptırmalarına karşı Kadın Kurtuluş İdeolojimizin kavram ve kuramlarıyla ideolojik mücadelenin etkili yürütülmesi gerekiyor.
Ortaya çıkan tarihsel gelişmeler ve bize yüklediği sorumluluklar ile birlikte toplumsal-ulusal mücadelenin de öncülüğü ve Kurdistan devriminin sorumluluğu konusunda da rol üstlenmiş durumdayız. Kadın öncülüğü, kadın bilinci ve duyarlılığı ile özgün örgütlülüğümüzü güçlendirmek, cins mücadelesini yükseltmek son derece önemlidir.
Kadın zihniyeti ile her alanda mücadele yükseltilmeli
Her alanda erkek tarzı ve aklına dayalı siyaset, örgütlenme ve yönetim anlayışlarıyla mücadele etmek, kadın tarzını ve farkını belirgin kılmak gereklidir. Kadın aklı, siyaset anlayışıyla, özgürlük değerlerini sahiplenmeyle, Önderlik paradigmasını temsil ve pratikleştirme düzeyimizle öncülük rolümüzü güçlü oynayabiliriz. Tüm çalışmalarımızı kadın eksenli, kadın özgürlüğüne odaklanmış olarak yürütmekten sorumluyuz.
Tüm mücadele alanlarında erkeğin değişim ve dönüşümünü gündeme alarak etkili mücadeleyi geliştirmekten sorumluyuz. Çözülen sistem, çözülen erkekliktir. Çözülen erkekliğin neye yöneleceği ve nasıl bir dönüşüm geçireceğini cins mücadelesi belirleyecektir. Özgür erkek kimliğinin yaratılması için cins mücadelesinin etkin yürütülmesi gerekiyor. Özgürlük ölçülerinin gelişimi, yaşamda özgürlük düzeyinin sağlanması erkek ve kadın geriliği ile, erkek egemen zihniyetle mücadeleden geçmektedir. Erkek gerçeğinin daha fazla sorgulanarak özgürlük lehine dönüşüme teşvik edilmesi, faşizme, erkek egemelikli sisteme karşı demokratik mücadelenin bir parçası haline getirilmesi, özgürlük mücadelesini birlikte yürütmeyi geliştirmek gerekmektedir.
Genç kadın hareketi toplumsal bir hareket olma ve sürükleyici olma özelliğini geliştirmelidir. Dönem gençliğin dönemidir. Mücadelede başat rol oynayacak bir potansiyele sahiptir. Çok dinamik ve düşmana öfkeli, yurtsever bir genç neslimiz var. Sistemin etkileri olmakla birlikte mücadeleye katılmaya hazır ve düşmana öfkeli gençlik potansiyelini örgütlemek, harekete geçirmek ve mücadeleye katmak için daha güçlü bir örgütlülüğe kendini kavuşturmalıdır. Gençliğin yaşadığı sorunlara çözüm oluşturan, onları sistem sınırları dışına çeken bir politika geliştirebilmelidir. Gençliğe rol model olacak bir öncülüğü, yaşam tarzı, örgütlenmesi, duruşu ve tarzıyla açığa çıkarmalıdır. Düşmanın yoğun özel ve psikolojik savaşını boşa çıkaracak bir mücadele düzeyi yaratması, gençliği eğitmesi temel görevlerdendir.
Gerilla mücadelesiyle Apocu fedai çizginin yaşamda ve savaşta somutlaştığı bir dönemi yaşıyoruz. Ortaya çıkan bu fedai duruşun, militanlığın ve partileşme gerçeğinin herkese mal edilmesi gerekmektedir. Bir özgürlük çıtası, gerçeği çok somut açığa çıkmıştır. Herkesin bu ölçü ve ilkeler temelinde yaşaması, mücadele etmesi ve katılması gerekir.
Mücadelemizin öne çıkardığı ve yön verdiğimiz hususların başında toplumların ve kadınların gündemine öz savunmayı koymak gelmektedir. Kurdistan parçalarında gelişen kadın orduları DAİŞ’le, Türk devleti ile savaşta büyük başarılar kazandılar. Türk ordusu ile Zap’ta, Metîna’da, Avaşîn’deki savaşta ve diğer alanlarda yürüyen savaşta kadın öz savunma gücünü ortaya koyarak bir anlayışı da kırmıştır. Kendini savunma ihtiyacı ve bilinci kadın için gelişmiştir. Egemenlerin ezilenleri öz savunmadan yoksun bırakmaya dayalı politikalarının köleliği geliştirdiği görülmektedir. Çağın faşist ve vahşi kapitalist gerçeği, en son DAİŞ vahşeti herkese bunun gerçekliğini kanıtlamıştır. Kendi öz savunmasını yapmayanın özgür olamayacağı, saldırılar karşısında duramayacağı ortaya çıkmıştır. Öz savunma anlayışının toplumsallaşması gereklidir.
Önemli bir husus da kendi toplumumuzu, kadınları kapitalist modernitenin kültür kırımından, özel savaşın etkilerinden kurtarma görevidir. Kadın kırım, toplum kırım ve kültür kırım birbiri ile bağlantılı yürümektedir. Kültür kırım son derece tehlikeli boyuttadır. Toplum, gençler, kadınlar kapitalist modernitenin etkisi altındadır. Modernitenin empoze ettiği yaşam tarzı, düşünme tarzı, giyimden modaya, biçime kadar sistemin etkisi altındadır. En temel hususların başında kendi modernitemizi oluşturmak, onun ilkelerini, tarihsel ve kültürel gerçeğini kavratmak, kadınları, gençleri bu doğrultuda yoğun eğitmek gerekir. Toplumda zihniyet değişimini geliştirmek, mücadelemizin açığa çıkardığı değerleri, insanlık tarihinin değerlerini kavratmak ve buna göre bir yaşamı örgütlemek başarıyı kalıcılaştıracaktır. Siyasal alandaki temsiliyet ve katılım çok önemli olsa da tek başına dönüşüm yaratmaz. Sosyal-kültürel alandaki değişim, zihniyet alanındaki değişim kalıcı ve devrimseldir. Kadınların Apocu ideoloji ve demokratik modernite kültürü ve yaşamı temelinde kendini eğitmesi her şeyden önemlidir. Kadın Kurtuluş İdeolojisi’ni toplumsallaştırmak, yaşamsallaştırmak gereklidir.
Toplumu özgürlük ve demokratik ilkeler temelinde örgütlemenin, paradigmayı hayata geçirmenin temeli toplumu kendini yönetir, kendine yeter duruma getirmektir. Kadınların bu toplumla nasıl yaşayacağı ve kendi ilkelerini ortaya koyması kendi özgürlük düzeyini somutlaştırır. Bu da kadınların toplumsal sözleşmesini geliştirmesinden geçmektedir.
Zorlu bir mücadele dönemini büyük bedeller ve emekle yürüttük, yürütmeye devam ediyoruz. Bu dönemde en büyük rolü şehitlerimiz oynadı.
Şehitlerin izinde zaferi yaratacağız
Mücadele yaşamında ve bu tarihi süreçte büyük rol oynayan PAJK meclis üyemiz Bêrîvan Zîlan yoldaşı saygı ve sevgiyle tekrar anıyoruz. Bêrîvan yoldaş büyük emek sahibi, ısrarlı ve iddialı bir öncüydü. Disiplinli, mücadelenin her alanından kendini sorumlu gören, her işe büyük bir tutkuyla sarılan ve yoldaşlarına karşı ilgili, sorumlu yaklaşımlarıyla ön açan, kazanımcı, geliştirici yönleriyle örnek alınması gereken bir yoldaşımızdı. 30 yıllık mücadele yaşamında hem askeri hem toplumsal hem ideolojik çalışmalarda komple bir devrimcilik anlayışını şahsında yarattı ve kadın hareketinin gelişiminde büyük emek sahibi oldu.
Raperîn Amed yoldaşımız örgütsel duruşu, ilkeli ve tutarlı kişiliğiyle, yüksek sorumluluk bilinciyle öncülük rolünü her alanda oynadı. Bilinçli, örgütsel refleksleri güçlü, mücadelenin en zorlu dönemlerinde doğru tutum ve yaklaşım sahibi olmayı başarmış, herkese örnek olmuş bir yoldaşımızdı. Kongra Gel Başkanlık divanı üyesi olarak konfederal sistemin geliştirilmesinde, halkın eğitiminde, toplumun irade kılınmasında büyük rolü ve emeği asla unutulmayacaktır.
Evîn Goyî yoldaş yurtseverliğin, mütevaziliğin, sade ve tutarlı yaşamın örnek isimlerindendi. Partileşme mücadelesine, Apocu yaşama büyük inanç ve bağlılıkla katıldı. Öncülük rolünü büyük emek ve sorumlulukla yerine getirdi. Avrupa’nın merkezinde, Paris’te Hareketimize dönük gelişen bu ikinci katliamı asla unutmayacağız ve hesabını mutlaka soracağız.
Tarihi bir süreçten geçtiğimizi bilerek, şehit yoldaşlarımıza layık olma temelinde, yapılanları yeterli görmeden rolümüzü daha güçlü oynayacağız. Toplantımız Kadın Hareketi olarak öncülüğünü yürüttüğümüz özgürlük mücadelesini tüm yönleri ile ele alarak önemli kararlara ulaşmıştır. Farkımız ve gücümüz kararlarını uygulayan, hedeflerini gerçekleştirmek için canla başla çalışan bir hareket olmamızdır. Bu temelde Önderliğin fiziki özgürlüğünü yaratacak, komploculardan hesap soracak, kadın devrimi iddiamızı somutlaştıracak ve 2023 yılının mücadele düzeyini belirleyecek olan kadın mücadelemizin sonuç alacağına, zaferi yaratacağına derinden inanıyoruz.
Bu inançla yılı direniş ve mücadele ile kazanan, özgür yarınları kesinleştiren şehitlerimizi bir kez daha sevgi ve minnetle anıyor, toplantımızı Kadın Hareketimizin öncü militanlarından PAJK Meclis üyesi BêrîvanZîlan, Kongra Gel Başkanlık Divanı üyesi Raperîn Amed, KCK Yürütme Konseyi üyesi Evîn Goyî ve Zîlan Konya yoldaşlarımız şahsında tüm şehitlerimize adıyoruz.