Dilzar Dîlok
Özgür yaşamın ve hakikatin arayışçıları, arayışları uğruna büyük emek ve bedel vermeye de kendilerini hazırlarlar. Kendini hazırlama süreci, özünde ilk öğrenmeler düzeyinde de olsa özgür yaşama adım atmak, hakikatle yaşama kararlılığında yaşamın bağrına dönmektir. Amargi denilen kavramın özü bu eylemde ortaya çıkar. Özgür yaşama ve hakikate dönüş Kürt gerçeğinde anaya dönüş ile özdeştir. Böyle bir arayış yolculuğunda varlık inşasını gerçekleştirmek, başlı başına devrim sürecini başlatır. Varlığını sorgulamaya, varlığın fiziki ve ruhi yanının ayrımına dair soruları sormaya başlayan her birey, var olmanın özgür olmakla aynı anlama geldiğini bilir. Doğmak, özgür olmaktır. Var olmak özgür olmaktır, farkında olmaktır. Varlık unutmamaktır, unutulmaya direnmektir. Zamanın ve olguların doğal akışına aktif olarak katılmaktır. Zamanın ve olguların arasındaki bağı, tarihsel, toplumsal ve kültürel ilişkiyi, bağı görebilmek ve bu bağın içinde varolabileceğini sezebilmektir. İnsan olmak ancak böyle mümkün olacaktır. Önder Apo, varlık olarak insanı diğer canlılardan, dahası bir alt tür olan hayvandan ayıran en temel özelliğin kendi zamanının dışındaki zamanı, öncesi ve sonrasını yaşayabilmesi olduğunu belirtir. Hakikatin birinci kuralı şudur: “Yaşamı kavramak isteyen insan dışında, her canlı-cansız varlık sadece kendi anlarını yaşayabilir.”
Tüm insanlık tarihi, yaşamı-evreni anlama, kavrama üzerinden tanımlanabilir
İnsan, yaşamı kavramak isteyen bir canlıdır. Her canlının, her varlığın yaşam içinde bir yeri, anlamı vardır. Her canlı, evrenin onlara verdiği sınırı yaşar. Bu sınırları genişletme durumları ya yoktur, ya da çok azdır. Buna rağmen insan evren içindeki anlamı ve yerini kavramak ister. Kavrama eylemi, her insan yaşamının bütününe yayıldığı gibi insanlık yaşamının da bütününe yayılır. Tüm insanlık tarihi, yaşamı-evreni anlama, kavrama üzerinden tanımlanabilir. Özelde düşün insanlarının yarattığı tarihsel birikim, bu tanımın kapsamlı anlatışılıdır. İnsan, bu kavrama uğraşı ile evrende kendine verilen sınırları zorlar, değiştirir. Değişim sürekli ileriye doğru olamayacağından kiminde kendine verilen sınırları daraltır, kiminde de genişletir. Her insan hür doğmasına rağmen ortaya çıkan kölelik süreçleri ile özgürleşme süreçleri bunları tanımlamak için hazine değerindedir. İnsanı verili evrensel koşullardan ayırarak kölelik ya da özgürlük koşullarına yönelten, özünde yeniden yaratan da işte bu kavrama uğraşının sonucu olarak meydana gelir. Kavrama sonucunu oluşturan eylem, en temelde düşünce eylemidir. İnsan, düşünce yoluyla tüm canlılardan ayrıldığı gibi, düşünme yoluyla kendine evren içinde yeniden bir anlam-yer yaratır. Kendini değiştirebildiği oranda da içinde yer aldığı, parçası olduğu evreni değiştirir. İnsan, düşünerek tanrısallaşabilir. Düşüncenin aşamaları, boyutu ve ulaştığı sonuçlar insanı tanrısal düzeye taşıyacak temel eylemliliktir.
Düşünen insan özgürlüğe en yakın insandır
Düşünce bir insan eylemidir. Ancak bugün dünyada yaşayan milyarlarca insanın yaptığı-yaşadığı günlük düşünmeleri bu kapsamda belirtmiyoruz. İnsanlık tarihinin yarattığı, ana-baba ve toplumsal ilişkiler yoluyla öğretilen, alışkanlık haline gelen beyinsel-bedensel faaliyetleri düşünme eylemi olarak adlandırmaya gerek yoktur. İnsanın başka insanlardan gördüğü, öğrendiği, günlük ihtiyaçlarını giderme ve varolma temelinde yaptığı faaliyetleri planlaması da düşünme sayılamaz. Acıkan insanın kalkıp yemek yapması, ne yapacağını düşünmesi ve planlaması basit günlük edimlerdendir. Şüphesiz bu da bir düşünce gerektirir ancak bizim sözünü ettiğimiz düşünce eylemi, insanın düşünerek kendini yeni ve başka bir varlık olarak varetmesidir. Günlük karı-koca ilişkileri düşünme gerektirmez, ancak aşk, gerçek anlamda var ise, bir düşünme eylemidir. Bu anlamda ortaya koyduğumuz fark, yeniyi yaratmak kadar varolanın dışına taşmak amacını taşımalıdır. Ancak bu tarz düşünme insan türünün herhangi bir üyesini bambaşka bir üye yapar, yani tanrılaştırır. Bugünkü yaşam tarzlarına, sıkça söylendiği gibi kapitalist modernitenin insanı robotlaştıran sistemine baktığımızda, yapılan birçok şeyin insanın beyin hücrelerini harekete geçirdiğini söylemek zordur. Bu anlamda, gelişen teknik ve bilim insanın beynini geliştirmemekte, bazı insanların gelişen beyinlerinin yarattığı ürünlerin sonucu olarak insanların beynini uyuşturmaktadır.
Çağımızda en kutsal insan eylemi düşünmektir. Düşünmek ibadetten daha kutsaldır. İbadetlerin en kutsalı desek daha güzel olabilir. Allaha ibadet etmek isteyen dildar Müslümanların gerçekten sevap kazanmak istiyorlarsa düşünme eylemini geliştirmeleri gerekmektedir. Öyle ki, tanrıya atfedilen insan tanımları, insana dair dinsel güzellemeler bugün yerlerde sürünmektedir. Bu tanımlara bir değer vermek isteniyorsa tüm dinler, tüm felsefeler, tüm edebi akımlar, tüm sosyolojik yöntemler düşünülmeli ve düşünmeye sevketmelidir. Düşünen insan özgürlüğe en yakın insandır. Özgür düşünen insan, özgür yaşayabilir. Özgür düşünen ve ona biçilen sınırları aşarak kendi varlığı, varoluşu hakkında kendisi karar verebilen ve bu özelliği vesilesiyle başka insanları etkileyen, harekete geçiren insan, tanrısallığa ulaşan insandır.
Önderlik uluslararası komployla esaret altına alındığında hiçbirimizin aklının ucundan bugünkü paradigmamız geçmedi. Düşüncemizin sınırları çelikten duvarlar gibiydi ve böyle bir şeyi hayal bile edemezdik. Hayal edemeyeceğimiz gibi Önderliğin bu duvarların arasından nasıl çıkacağını da hayal edemedik. Önder Apo’nun İmralı’dan yaptığı ilk açıklamalar sonrasında gelişen tartışmalar, Kürt halkı olarak, sosyalist camia olarak, Kürdistan özgürlük hareketi PKK olarak “düşünme”ye ne kadar yakın olduğumuzu göstermiştir. Kuşkusuz çağın Kürdistani irade haykırışı olarak PKK büyük bir düşünme devrimi yaratmıştır. Düşünen, varlığını sorgulayan ve varlığına yeni anlam biçen Kürt insanını yaratmıştır.
Tüm bu yaratımlar Önder Apo’nun kendinde yarattığı, bizim ise kendimize örnek aldığımız, kendimizde gerçekleştirmeye çalıştığımız ve Kürt halkı için de en uygun olan yaşam tarzı olduğuna kanaat getirdiğimiz yaşam tarzının gereği eylemlerdir. Ancak Kürt insanı olarak düşünmeye yatkınlığımız son iki yüzyıllık hegemonya ve soykırım sistemlerinin şekillendirdiği düzeyde kalmıştır. Adeta cüceleşmiş beyinlerle yaşamı kopyalayan, hatta önüne konulan kopyayı dahi yeterince yaşayamayan bir sonuç ortaya çıkmıştır. Böyle bir yaşam tarzına Önder Apo’nun ilk müdahalesi düşünmek olmuştur. Sorgulamak, düşünmenin en radikal, aslında en temel-sade tarzıdır. Radikal olması verili olanı kabullenmemesinden ve karşıtlık barındırmasından kaynaklanmaktadır. Karşıtlık temelinde olmasa da, en sade ve gerekli olan sorgulama tarzı, iyi, doğru ve güzel yaşamın şartıdır.
Önder Apo, iyi, doğru ve güzel yaşamın nasıl olması gerektiğini küçük yaşlarda sorgulayarak sistem sorgulamasına ulaşmış, bu anlamda ona biçilen sınırları henüz çocukken yırtıp atmıştır. Bu eylem Önderliğimizi büyük sınavlara, zorluklara itmiştir. Çocuk yaşta ayakları üzerinde durmak zorunda olması, kendini önce kendine, ana-babasına kanıtlaması, kabul ettirmesi gerekmiş ve bu gereklilik büyük bedellere yol açmıştır. Önderliğimizin giderek okul yılları, eğitim alması, yeni şeyler öğrenmesi, köy yaşamında çocuklar içinde en iyi olması, hayatla yarış halinde olması ve verili olan her tür yaşam emaresini kesinlikle sorgulayarak aşması, onu tüm zamanlarda herkesten farklı kılmıştır. Büyük emek sahibidir. Tarlada kızgın güneş altında en fazla emek vererek Harran güneşinin kavuruculuğunu serinleten anlamlara ulaştırmanın büyük sınavını geçmiştir. Bir yudum soğuk suyun kıymetini bilmekten, bir avuç bulgurun tadını almaya kadar, yaşamın derinliğini görerek düşünmeyi, sorgulamayı ve zamanının ötesine ulaşabilmeyi bir alışkanlık haline getirmiştir. Şüphesiz böyle düşünmek, yaşama böyle bakmak, böyle sorgulamak büyük emek, büyük bedel ve krizli bir duruş gerektirir. Yerinde duramayışın akışkanlık halinde oluşunu gerektirir. Önder Apo tüm bunları yaşayarak, özgür Kürdistan, özgür evren, özgür yaşam, özgür kadın ve özgür erkek tanımlarına ulaşmıştır.
Kürt insanı için en zor olan düşünmektir
Böyle bir Önderliğin İmralı koşullarında olması, PKK hareketi olarak bizlerde ve tüm PKK militanlarında büyük bir etki yaratmıştır. Adeta kadervari bir algıya yöneliş ortaya çıkarmış, esaret sürecinin yarattığı öfke, acı, yönünü nereye vereceği belli olmayan bir algı biçimi yaratmıştır. Önder Apo Kürt insanını, hele de kendi arkadaşlarını, yarattığı militanları iyi tanımaktadır. Önderliğimizin İmralı’da ortaya çıkardığı Demokratik Uygarlık paradigması çıkışı, ilk başta PKK’ye ve PKK militanlarına yeni bir evrenin kapılarını açan, içinde bulunulan devrim koşullarındaki tüm koşulsuzluklarda devrimin bambaşka boyutunu düşünmeye zorlayan bir çağrı, emirdir.
Kürt insanı için en zor olan düşünmektir. Şüphesiz Kürtler Ortadoğu’nun önemli bir halklarındandır. Tarihte aryenik devrimler gerçekleştirmiştir. Büyük medeniyetlere öncülük etmiş, büyük kültürel birikim yaratmışlardır. Şarkılar, türküler, oyunlar, dil ve daha sayamayacağımız kadar yaratım elbette düşüncenin ürünüdür. Ancak Kürtlerin ulaştığı yaşam düzeyi, merkezi uygarlıkla birlikte gelişen hegemonyalar karşısında özgür yaşamın inşa edilemeyişi, özellikle de kapitalist modernite sürecinde adeta köle koşullarda yaşamaya zorlanması ve bu koşulları aşamayışı, Kürtleri son iki yüzyıl içinde cüceleşmiş bir duruma getirmiştir. Kürdistan coğrafyasının genişliği, renkliliği, ırmakları-dağları-ovaları ve müthiş verimliliğiyle toprağı, Kürtlerin içinde bulundukları özgürlükten uzak yaşam tarzını katlanılır kılmıştır. Bir anlamda da kendi yaşamını idame ettirdiği oranda özgürlük kavramını sorgulamaya ihtiyaç duymamıştır.
Yanıbaşında, bir yanda yersiz yurtsuz Türk boyları varken, bir yanda su ile serabı özdeşleştiren, islamın fetih savaşlarıyla kendine çıkış yolu bulabilen, cennet vaadedilen çöl Arapları varken, ve Kürtlerin ülkesi onların cennet olarak tüm kutsal kitaplarda tanımlanmaktayken, Kürtler bir arayış içine girme gereği duymamışlardır. Kürtler, tüm dünyanın cenneti olan Kürdistan’da yaşamaktadır. Toprağı ekip biçmekte, bağlar, bahçeler, meyveler, ürünler, ırmaklar ve sayamayacağımız kadar zenginliğiyle cenneti avuçlarının içinde tutmaktadır. Ancak çağ, bunun ötesinde bir yaşam tablosu çizmiştir ve Kürtlerin bunun ötesine gerek duymaması, onların mevcut yaşamlarını da geriye çekmektedir. Artık cennet onlara yetmemektedir, cennete göz koyanlar kadar cenneti cehenneme çevirenler, cenneti kirletenler vardır. Ve Kürtlerin tüm bunlara katlanması da Kürtlerin paradoksu olmuş, kendi cennetlerinde bir cehennemi yaşar duruma gelmişlerdir. Tüm bunların 19. yüzyıl ile birlikte değişen bölge-çağ ve dünya gerçekliğine paralel olarak değişmesi gerekirken Kürtler açısından değişmemiş olması, Kürtlerin düşünce dünyasıyla ilgilidir.
Çağın Kürtleri getirdiği düzey onları düşünmeye zorlamıştır. Önder Apo 20. yüzyılın son çeyreğinde, 1970’lerden başlayarak, tüm Kürtler için, tüm Kürtlerin yerine düşünmek durumunda kalmış ve bunu başarmıştır. Bu düşünme eylemi Önder Apo’da bir tarz haline gelmiştir. Savunmaları okurken düşünce şelalelerine maruz kaldığımızı, not almaya kalktığımızda neredeyse savunmaların tamamını not olarak yazdığımızı görürüz. Önder Apo düşüncesi işte budur. Düşünmek onda olağan insan eylemi haline gelmiştir. Onun düşünme eylemi öyle bir düzeydedir ki, savunmalardan sonra büyük düşünsel devrimler yaptık. Adeta bir aydınlanma, rönesansı yaşadık. Başta PKK olmak üzere tüm Kürtler bunu yaşadı. Son yıllarda, o da çok az bir düzeyde dünyaya anlatabildiğimiz için, dünya aydınları da Önderliğin yarattığı düşüncelerden yararlanmakta, örnek almakta, bunu dillendirmektedir. İmralı tecrit koşullarında beş dakikalık bir koşulu devrime dönüştürmesi, Önder Apo’nun düşünce devrimini anı anına yaşamasıyla ve yansıtmasıyla ilgilidir. Önder Apo’da düşünce bireysel bir eylem değildir, düşünce özgür olmalı, özgürleştirmeli ve düşünce paylaşılmalıdır. Böyle değilse düşünce eylemi olamaz.
Önder Apo her şeyden önce Kürdün özgür düşüncesinin, özgür iradesinin benzersiz somutlaşmasıdır. Çünkü özgür bir insan olarak düşünce devrimcisidir. Tüm yaşamı, bu tarzda düşünceyi en temel ve devrimci eylem olarak yaşamın merkezine koymasıyla doludur. İmralı süreci de komplocuların kendisine dair tüm düşüncelerini yok ederek, boşa çıkararak, Önderlik gerçeğini yoketme girişimlerine karşı, kendini yeniden ve en özgür haliyle yaşatma kararı alarak, bu kararın düşüncesinin eylemselliğini yaparak, hiç kimsenin aklına gelmeyeni, hayal dahi edilemeyeni düşünüp somutlaştırarak bir düşünsel doğuş mekanına dönüştürdü.
Önderliğin İmralı süreci insanlığın en acılı, zorlu ancak en başarılı fikirsel doğuşlarından biridir. Kuşandığı tek silah beyni ve yüreğidir. Bundan öte kendini savunacak, yenileyecek, tanımlayacak, özgürleştirecek bir silahı, malzemesi yoktur. Prometheusvari direniş adlandırması, her gün onu yok eden, ciğerini yiyerek onu tüketmeye çalışan bir canavar karşısında, elleri kolları bağlı da olsa her gün kendini yenileme, hücrelerini yeniden yaratma gücü göstermiş, Önderliğimiz bu düşüncelerini dünyanın tümüne mal etmiştir. Hegemonyanın Önderliğimize dair yaşadığı paradoks da “daralttıkça genişleyen” ve “sıkıştırdıkça büyüyüp çoğalan” gerçeğine uygun bir şekilde somutlaşmıştır. Bu anlamıyla, İmralı sistemine karşı en büyük savaşı Önder Apo vermiş ve İmralı sistemi karşısında en büyük zaferi Önder Apo kazanmıştır.
Önderlik, İmralı esaret koşullarında yaptığı düşünce devrimini 5 ciltlik savunmalarında toplamış ve “Demokratik Uygarlık Manifestosu” adını vermiştir. Her bir cildi bir manifesto kapsamındadır. Ele alınışı, sonraki zamanı da düşünen, ele alan ancak bir sonraki zamana hiçbir eksiği bırakmayan, ertelemeyen bir yaşam anlayışı ile örülmüştür. Kendini çağ içinde görmekten öte, sonraki çağları görebilen, sonraki çağlardaki insan gerçeğini görebilen, sonraki çağlarda sistemleri-zihniyet çatışmalarını, sonuçlarını görebilen bir düşünce sistematiğini bu manifestolarda görüyoruz.
Önder Apo, tek bedende milyonlarca defa yaşamış, anlamış ve hissetmiş bir toplumsal varoluştur
Savunmaların en önemli yanı, düşüncelerin verili olandan radikal bir tarzda kopmuş olmasıdır. Tarihten kesinlikle kopmaması, tarihselliği anı anına yaşaması, toplumdan hiçbir şekilde kopmaması, bireyin ancak toplumsal olabildiği, toplumsal düşünebildiği oranda birey olabileceği gerçeği her an karşımıza çıkar. Yaşanmış olan hiçbir şey inkar edilmez. Yaşamın her anına, her zerresine anlam verilir ve bu temelde yeni yaşamın anlamı örülür. Salt anda yaşama hastalığına düşülmez. Anın özgürlüğünü tarihsel anlamıyla oluşturan bir evrensel bakış açısı yaratılır.
Verili olana bel bağlanmadığından kaderciliğe yer verilmez. Özgürlüğün zirvesi savunmaların tüm bölümlerinin ruhundadır. Aynı zamanda hiçbir şey kendi halinde kendi akışına bırakılmaz. Özgürlüğün disiplin gerektirdiği her satırda görülür. Kapitalizmin planlaması sonucu yaratılan İmralı zindanında kapitalizme en büyük darbeyi vurur. Kapitalizmin aklına-beynine vurulan darbeler, çağın bilgi-bilme-anlama-hissetme olgularında bir yıkım başlatır. Bugün tek bir cümlenin dahi dışarı çıkmasına izin verilmediği ağırlaştırılmış tecrit koşulları, tek bir cümlenin gücünü düşmanın çok iyi biliyor olmasından kaynaklanır.
Savunmalarda her yaştan insanın okuyup anlayacağı bir tarz vardır. Adeta yıllar önce söylediği “herkes içinde gömülü insanı bende bulur” söyleminin bir kez daha yenilenerek, düşünsel devrimi zirveye çıkararak somutlaşması yaşanmaktadır. Savunmalar bir dünyadır. Yaşanacak ne varsa orda vardır. Devrim, direniş, savaş, sanat, güzellik, kadın, evren, yaşam, toprak, güneş, ateş, insan, anlam, canlılık, tarih, ahlak, iyilik, bilgi hem de sonsuzca… Neye ihtiyacımız varsa orada vardır. Özgür yaşamak istiyorsak buradan başka yöne yüzümüzü dönmeye ihtiyacımız yoktur. Salt bu çağın değil sonraki çağların da ihtiyacını karşılayacak kadar büyük ve engindir savunmalar denizi. Kürtlerin yaşama dair herşeyi, demokratik ulusun diğer bileşenlerinin de yaşama dair çok fazla şeyi bulabileceği bir anlam denizidir.
Nasıl savaşacağımızın, nasıl yaşayacağımızın, nasıl direneceğimizin, nasıl düşüneceğimizin, nasıl ahlaklı olacağımızın, nasıl anlamlı duygulara sahip olacağımızın cevabı savunmalarda fazlasıyla vardır. Almasını bilene bu cevaplar yeter de artar bile. Ancak almasını bilmeyen için bir şey belirtmek zordur. Yediği birbirinden güzel yemeklerin tadını alamayan hastalıklı kişilikler almasını bilemezler. Sistem hastalığına tutulmuş olanlar, bu savunmalardan almasını bilmez. Kapitalizmin herhangi bir hastalığına yakalanmış olanların, bu hastalıktan dolayı anlam, duygu, düşünce konusunda hissizlik, yetersizlik yaşayanların savunmalardan almasını bilmeyeceği kesindir.
Önder Apo’nun İmralı sürecinde geliştirdiği düşünce devriminin önemi, bu değişimi kendi üçüncü doğuşu olarak tanımlamasıdır. Toplumsal gelişmeler toplumlar belli bir düzeyde hazır olduklarında gerçekleştirilen, patlamalar olarak ortaya çıkarlar. Kürdistan gerçeğinde bu farklıdır. Çünkü Önder Apo vardır. Ve Önder Apo, toplumda belli düzeyde gelişimin hazırlığının yapılmasına, düşmanların, soykırımcı sistemlerin izin vermediğini, süreğen bir şekilde toplumu yok sayarak, katlederek, kültürel soykırımdan geçirerek, kültürel birikimlerini çalarak, şarkılarını, türkülerini, oyunlarını, govendlerini, aklını, yüreğini, emeğini ve bir bütün benliğini çalarak toplumda birikim oluşmasını engellediğini bilir. Soykırımcıları tanımaktadır. Bundan dolayı da Önder Apo’nun İmralı’da gerçekleştirdiği düşünce devrimi, kendinde somutlaştırdığı tarihsel toplum gerçeğinin gün ve gelecek bağlamında ele alınarak özgür yaşama odaklanması şeklinde olmuştur. Milyonların yaşamasını öngördüğü devrimsel düzeyi kendi benliğinde yaratması, milyonlarca defa kendini değiştirip dönüştürmesi, milyonlarca defa yaşaması, görmesi, bilmesi, tecrübe edinmesi, milyonlarca defa anlayıp özgürleşmesi şeklinde tanımlanabilir.
Önder Apo, tek bedende milyonlarca defa yaşamış, görmüş, anlamış ve hissetmiş bir toplumsal varoluştur. Üçüncü doğuş olarak tanımladığı bilinç çağlayanı, Kürt toplumunun hatta tüm Ortadoğu toplumlarının gelecek yüzyılının düşüncesini anlatmaktadır. Yıllara, yüzyıllara yetecek kadar düşünce üretmiştir. Devrim olması bundandır.
Düşünceler şelalesi dediğimiz zihniyet devriminin somutlaşması ve formüle edilmesi, Demokratik Uygarlık Manifestosu ile olmuştur. Önderliğimizin savunmaları, zihniyet devriminin temel manifestosu, tanımlanması, açımlanması ve ifade edilişidir. Söylenmesi gerekenleri, yüz hatta ikiyüzyıla yetecek kadarını söylemiştir. Bundan dolayı savunmaların okunması hem Kürtler içinde hem de bölge insanlarında farklı yansımalar yaratmıştır.
Savunmalarda öyle bir ruh vardır ki okuyan herkesin kendisini içinde bulduğu bir anlam deryasıdır
Felsefe-düşünce tarihine baktığımızda bu tarz üretimlerin büyük polemiklerle, karşıt görüşlerle boşa çıkarılmaya çalışıldığını görürüz. Önder Apo savunmaları böyle olmamıştır. Bu konuda savunmaları okumamış olan kimi cılız sesler çıkmışsa da, karşıt görüşler, polemikler, boşa çıkarıcı basit söylemler olmamıştır. Hazırlık ve müsveddesini yazma imkanı dahi olmadan tek elden yazılan savunmaların böyle bir anlam-düşünce devrimine yol açması, özgürlükte müthiş bir yükseliş yaratması, tüm Kürdistan parçalarında coşkun ırmak akışlarına yol açması, savunmalarda ortaya konan düşüncelerin rafine olmuşluğunu göstermektedir. Önder Apo düşünceleri İmralı’da öylesine rafine olmuştur ki, yazdığını düzeltme, yeni cümleler kurma fırsatı-imkanı olmamasına rağmen en sade, en güzel, en derinlikli, hissiyatla yüklü cümlelerle örülmüştür. Öyle bir ruh vardır ki savunmalarda, okuyan herkesin kendini içinde bulduğu bir anlam deryasıdır demek yerindedir.
Böyle bir anlam deryasına Kürt toplumunun cevabı büyük olduğu kadar Kürdistan özgürlük gerillalarının, PKK’nin karşılayışı da büyük olmuştur. Savunmaların ortaya çıkardığı demokratik dönüşüm ve demokratik uygarlık çözümü konusu, bilindiği gibi kendini ilkel milliyetçi temelde Kürtlük tanımlarından kurtaramayan kadrolarda büyük zorlanma yaratmış, kimileri bunu aşamamış ve savrulmuştur. Ancak bu tarz savrulmalar kısmi düzeyde olmuştur. Bu savrulmaların özünde de farklı düşünsel eğilimlerden ziyade, Önder Apo’ya anlam vermede, Önderliği klasik hiyerarşik zihniyet temelinde bir otorite olarak görme yetersizliği vardır. Bu durum, kuşkusuz Önderliğe eksik yaklaşmayı, doğru ele almamayı ve Önderlik gerçeğinden gerektiği kadar alamamayı getirir. Bu bakış açısının getirdiği, sağlam tutunamamanın sonucu olarak fırtınada düşmeler olması kaçınılmazdı. Ancak kadro bileşiminin tamamı, savunmaları anlamanın Önderlik gerçeğine bağlılığın gereği olduğu inancıyla hareket etti. Bu inançla, büyük bir çaba, emek vererek, tüm zamanını ayırarak, gücünün sınırlarını zorlayarak savunmaları anlama, anlamak için altyapı oluşturma eylemine girişti. Eğitim, aydınlanma, zihniyet dönüşüm seferberliği başlatıldı. Bu seferberlik aslında 5 ciltlik savunmaların öncesinde, henüz Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetine Doğru isimli 2 ciltlik savunmalar partiye ulaştığında başlamış ve önemli gelişmeler yaratmıştı. Yüzlerce eğitim devresi ve araştırma grubu oluşturulmuş, yüzlerce belki de binlerce kitap hazırlanmış ve PKK kadrolarına sunulmuştur. Öyle bir zihniyet dönüşüm seferberliğidir ki, adeta Kürtlerin yüzlerce yıllık birikmiş enerjisini açığa çıkararak gürül gürül akıtan bir çağlayan ortaya çıkarmıştır. Tabi bunu yapan, Önder Apo’nun düşünsel gücü ve düşünce yaratan gücüdür.
PKK kadro yapısının önemli bir kısmı aydın-tahsilli Kürt gençlerinden oluşmaktaydı ve bunun avantajları da vardı ancak savunmalar öyle bir dünyanın kapılarını açmıştı ki, herkes bildiği herşeyi yeniden ele alıyor, sorguluyor, yorumluyor, bildiklerinin yanlışlığını görüyor, doğrusunu öğreniyor, anlıyor ve hissedecek bir yürek yaratmak üzere kendi içine bakmaya başlıyordu. Savaş kararı vermiş binlerce, on binlerce Kürt gencinin düşmanı tanımak kadar kendini, tarihini, evrenin derinliklerini tanımaya yönlendirmesi, bir içe bakış ve bu bakışın yaratacağı gözle dünyaya, evrene bakışın ortaya çıkması, özgür Kürt kişiliğinin yaratılmasının en büyük, tarihsel adımıdır. Önderlik şiirinde de belirtiyor. “Bir resim çizdim, hep bakılmasını isterim, bir ses oldum, hep duyulmasını isterim, ülkeme, dünyaya, evrene.” Tam da böyle bir etki yaratmıştır savunmalar. Kürdistan başta olmak üzere tüm dünyaya giderek yayılan, dalga dalga büyüyerek etkisini genişleten, daireleri büyüttüğü gibi anlamını da derinleştiren bir hakikattir savunmalarda dile gelen evren ve yaşam anlayışı. Tabi büyük gelişmeler yarattığı kadar bu gelişmelerin sorunsuz, pürüzsüz olduğunu da belirtemeyiz.
Önderliği anlama konusunda öncelikli sorun, yeterli anlama, düşünceyi zorlama konusundaki tembelliktir
Önderliği anlama konusunda ibadet edercesine gösterilen çaba vardır ancak eksiklikler de vardır. Kadro gerçeğinde, Kürt ve Kürdistan gerçeğinin bir sonucu olarak, özgürleşmemiş kadın ve erkek karakterlerinin yansıması olarak ortaya çıkan yetersizlikler vardır. Ve bu durum savunmalara yaklaşıma da yansımaktadır. Öncelikli sorun yeterli anlama, düşünceyi zorlama konusundaki tembelliktir. Öğrenmeye gelmeme, ezberleme, Önderliğin belirttiklerini tekrarlama vardır. Şüphesiz ezber de bir öğrenme yöntemidir ancak bunun ötesine geçilmediğinde ezber yöntemi tek başına gelişim yaratamaz. Savunmaların yarattığı akışkanlık, adeta big bang gibidir. Her bir bireyin de bu big bang’den bir parça kapması gerekir. Kendi kişiliğinde kâinatı yaratamasa da en azından bir yıldız doğurması gerekir. Ancak ezberleyen kişi Önderliğin güneş olduğu inancını tekrarlayıp kendinde bir kıvılcım bile çakamıyorsa ezberin bir faydası olmamaktadır.
Bununla birlikte eğitim ortamında okuma vardır ancak eğitim ortamı dışında okumayı yük olarak görme vardır. Kürtlere biçilen düşmanca misyonun, rolün bir sonucudur. Adeta “salt nöbete” gitmeye odaklanan bir Kürtlük algısı yer yer ortaya çıkmaktadır. Pratik savaş süreçlerinde, kimi kaba anlayışların yarattığı kimi etkiler de kadroda “pratik esastır” sözünün gerisine gizlenen bir beyinsel tembellik, kendini geliştirmeme, eğitmeme, düşünceye yeterli değeri verememe vardır.
Yine yer yer Önderlik gerçeğine duygusal yaklaşımlar da gelişmektedir. Şüphesiz Önderliğimiz kendisini bir duygu çağlayanı olarak tanımlarken onu anlama eylemimizin kökenine duyguyu yerleştirmemizin yanlış olmadığını belirtmiştir. Ancak salt duygusal yaklaşım, düşünsel dönüşüm yapamama, düşünceye zorlamama, Önderlik düşüncelerini anlayarak bilerek ve büyüterek uygulamama da bir sorun olarak az da olsa karşımıza çıkmaktadır.
Tersi bir durum olarak “duygusal yaklaşmayalım, bilimsel yaklaşalım” adı altında çok az da olsa kimi bilimci, kuru-düz yaklaşımlar da ortaya çıkmıştır. Oysa böyle yaklaşmanın yanlış olduğunu Önder Apo savunmalarında ortaya koymaktadır. Önderliğin anlatma yöntemlerinden biri de bu örnekte ortaya çıkmaktadır. Bu yaklaşımımızı öngörüyor ancak doğrudan eleştirmiyor, bilimsel, tarihsel dil kadar şiirsel dil de kullanarak hatta yer yer şiir de yazarak algılardaki düz, doğrudan, bilimci hatta pozitivist yaklaşımları eleştiriyor. Ve bize, Önderliği anlamanın büyük düşünce devrimi olduğu kadar büyük duygu devrimi olduğunu, beynimiz kadar yüreğimizle anlayabileceğimizi ortaya koyuyor.
Tüm bunlar az da olsa kadro gerçeğinde yaşanmaktadır. Ancak bu tarz anlayışlardan daha tehlikeli ve zararlı olan yaklaşım ise, okuyan, ezberleyen, bildiğini ve anladığını sanan ancak uygulamada kendini esas alan tarzdır. Bu yaklaşıma yakın duran sorunlu bir yaklaşım da Önderlik savunmalarını okuyan, kafa yoran ancak salt tarihsel, sosyolojik bir kitap çalışması olarak gören bir tarzdır. Biliniyor ki bu tarzlar, anlamaktan ziyade okuyup ezberleyerek anladığını sanan ve okuduklarını derinlikli duygu ve düşünce dünyasına yansıtamayan bir tarzdır. Yine benzer bir anlayış da anlayan ancak anladığı gibi uygulamayan, Önderliği okuyup anlamakla birlikte uygulamada kendini esas alan tarzdır. Bu tarz da Önderliğin düşüncelerine büyük bir saldırı anlamına gelmektedir. Zira anlamayanın pratiği belli oranda sorgulanır, anladığı kadarını uyguladığı için o kadar sorumlu tutulabilir. Ancak anlayan ve dillendirenin, Önderliği değil de kendini uygulaması büyük bir sorumsuzluk, Önderliğin düşüncelerini, Önderlik paradigmasını revize etmek anlamına geldiğinden büyük suç durumudur.
Önderlik savunmalarını tüm dünya dillerine çevirerek ulaştırma konusunda yetersiz kaldık
Kuşkusuz bu anlayışlar karşısında kadro gerçeğimiz içinde ideolojik mücadelemiz, sınıf ve cins mücadelesi kapsamında sürmektedir. Her PKK militanı kendindeki Önderliği anlama düzeyini gözden geçirmekte, pratiğine bakarak Önderliği ne kadar anladığını ve ne kadar düşünce devrimi yarattığını çözümlemektedir. Anlamadığı her Önderlik doğrusunun kendisini özgürlükten uzaklaştıran bir duruma dönüştüğünü her arkadaşımız bilmekte, bundan dolayı tüm pratiklerde Önderlik savunmalarına bakarak kendini tahlil etmektedir. Her PKK militanı, savunmalara yaklaşımın, savunmalarda dile gelen çözümlemelere yaklaşımın Önder Apo’ya, Önderlik gerçeğine yaklaşım olduğunu bilmekte ve bu bilinçle kendini ele almaktadır. Bu anlamda Önderlikle anı anına yaşama, kendini, özgürlük düzeyini, yaşamı kavrayışını Önderlik gerçeğine göre ele almakta ve bunun hakikat savaşının bir zaferi olduğunu bilmektedir.
Önderlik savunmalarının tüm dünyaya hitap eden ve ulaştıkça büyük yankılar uyandıran yanını son birkaç yıldır daha fazla görmekteyiz. Önder Apo savunmalarında dünya demokratik konfederelazmi ve demokratik ulus tanımlamalarıyla dar yerel anlayışları aşmıştır. Ancak Özgürlük Hareketi ve halk olarak bizim somut olarak aşmamız gereken duvarlar, ulaşmamız gereken kulelerin varlığı da bilinmektedir.
Kürdistan toplumu, sömürülen, ezilen bir toplum olarak yüzyıllardır inkar edilmiş, yok sayılmış ve yokedilmeye çalışılmış. Mücadelemiz bunu büyük oranda aşmışsa da Kürdistan halkının özgürlüğü tam olarak kesinleştirilmiş, Kürtlerin statüsüzlüğü tümden aşılamamıştır. Bu durum Kürtlerde belli bilinç ve yaşam formları da yaratmıştır. Özgürlük hareketi olarak Önderliğin esaretinden sonra yaşanan sürecin kadroda büyük tahribatları olmuşsa da düşmanın amacının tam da bu olduğu, inkar zihniyetiyle Kürdün kendine inancının bitmesi, Önderliğe inancının bitmesinin amaçlandığı öngörülmüştür. Kürt bireyi olarak bu aşamadan sonra Kürdün kendini inşa çabası da devrimin temel adımlarından biri olmuştur. Bununla birlikte Önderlik savunmalarını tüm dünya dillerine çevirerek ulaştırma konusunda yetersiz kaldığımız da bir gerçektir. Bu anlamda özeleştiri vermek durumundayız. Çünkü Önderlik tüm tecrit koşullarını aşarak adımlar atmakta, düşüncelerini geliştirmektedir. Bize düşen de bu düşünceleri anlama, derinleştirmek, uygulamak, sonuçlarını değerlendirmek ve tüm halklara ulaştırarak demokratik uluslaşmayı pratikleştirmektir. Küreselleşen bir Önderlik gerçeği vardır ve tüm dünyaya bu gerçeği anlatmamak da her ne kadar eksiklik desek de izahı yeterli gelmeyecek bir durumdur. Bu konuya derinliğine baktığımızda şüphesiz birçok sonuç çıkarabilmekteyiz. Önderliği Kürdistani sınırlar içinde tutmanın, Önderliğe sınır koymak anlamına geldiği bilinmektedir. Bu anlamda hem Önderlik savunmalarının tüm dünya halklarının dillerinde çeviri ve basımının tamamlanmamış olması büyük eksikliktir, hem de dünya dilleriyle Önderliği anlatmamış olmamız da büyük eksikliktir. Önderlik paradigmasından etkilenerek PKK saflarına katılan, Rojava Devrimi’ne katılan ve kendi dilinden ziyade Kürtçe öğrenerek Önderliği okuma çabasına giren enternasyonalist yoldaşlarımız vardır. Örneğin aynı ortamda İngiliz, Alman, Fransız, İspanyol arkadaşlar ortak dil olarak Kürtçe konuşmakta, tartışmaktadır. Bu anlamda dünya halklarının Önderliği anlama çabası da bizim yeterli düzeyde çeviri yapmamış olsak da yerinde durmamış, kabına sığmamış ve Kürtçe okuyup öğrenme temelinde Önderlik savunmalarına ulaşmayı kısmen de olsa başarmıştır. Şüphesiz bu az bir sayıdadır, ancak Önderliğin savunmalarıyla somutlaştırdığı özgürlük eğiliminin sınırtanımazlığını, hiçbir şekilde barajlanamayacağını gösterdiği için de çok önemlidir.
Özgürlük mücadelemiz yarım asırlık bir tarihe sahiptir. Yarım asır boyunca birçok diktatör, birçok devlet, birçok iktidarla savaşmış ve onları yenmiştir. Önderlik savunmalarının PKK’ye ve Kürtlere verdiği güç, dünya insanlık ailesi içinde Kürtlerin tanınmasını, kabullenilmesini ve bir anlamlı varlık olarak bilinmesini getirmiştir. Önder Apo paradigması Kürtlere onur kazandırmıştır. Önderliği tanıtabildiğimiz, anlatabildiğimiz oranda da bu onurun büyüyeceği ve özgürlüğü derinleştireceği kesindir. Bu konuda Önderlik paradigmasını daha üst düzeyde anlamak ve pratikleştirmekle yükümlüyüz.
Önderliği salt eğitim ortamlarında değil, hayatın tamamında okumak, Kürtlerin kara kaderi olarak bilinen “kitapsız” halk olmaktan ancak Önderlik manifestolarını temel özgür yaşam kılavuzu edinerek tüm zamanlarda okuma ve öğrenmeyi aksatmayarak hayatın her safhasını coşkuyla karşılamak gerekir. Önderliğin insan, toplum ve evren tanımlaması bütünlük içindedir. Tarihin hiçbir kesiti birbirinden bıçak keskinliğiyle koparılamadığı gibi toplumsal gelişim, kültürel süreçler de birbirinden böyle koparılamaz. Gelişmeler, birbirinin zıddı da olsa birbirinden koparılamaz. Her gelişme, her doğuş kendinden önceki gelişmeleri kendi içinde barındırır.
Önder Apo’nun savunmaları, düşüncenin devrimsel dönüşümle zirveleşmesi olduğu kadar toplumla buluştuğu oranda da güçlü ve haklıdır, hakikattir. Bu savunmaların gücü, Önder Apo’nun PKK 3. Kongresi sonrası geliştirmeye başladığı çözümleme adı verdiği kişi somutunda toplumu tahlil ederek, sistemsel eleştiri özeleştiriyi geliştirmek, yaratılmak istenen özgür toplum ve özgür bireyin nasıl olması gerektiğini ortaya koyar. Bunu bir talimat ya da salt bir sohbet olarak yapmaz. Bunu bir insanın kendini yaratım yöntemi olarak yapar. Önce kendi kişiliğini ele alır. Çocukluğundan itibaren büyüme koşulları, aile ilişkileri, çevresel etkileri ele alır. Hücre hücre ayıklayarak gözlerimizin önüne serer ve bunu yaparken birey-toplum bağlantısını bize kavratır.
Önder Apo’nun paradigmasını anlamak ve pratikleştirmekle yükümlüyüz
Önder Apo’nun çözümleme tekniğini şöyle bir benzetme ile betimleyebiliriz. Örülmüş bitmiş bir kazağı incelediğimizi düşünelim. Kazağın rengi, yeni ya da eski olup olmaması, güzel oluşu, dar bol ya da farklı özellikleri anlatılabilir. Ancak onun ilmek ilmek geri çözülüşünün duyumsanması temelinde ipin izinden gidilmesi, örgü işinin nasıl gerçekleştiğinin görülmesi, bilinmesi ve hissedilmesi başka bir eylemdir. İşte çözümleme tekniği, şeylere ve kişilere bakarken salt sonuca ve görünene bakmaz, o sonuca ulaşılan yola, yolda karşılaşılanlara ve herşeye rağmen özelde de insan gerçeğinde sonucun değiştirilebileceğine odaklanan, bu anlamda insana müthiş güven duyan, insan varoluşuna müthiş anlam veren bir tekniktir. Bireyseldir aynı zamanda toplumsaldır. Herkesin kendini içinde bulacağı bir bireyler toplamı, özünde özgürleşen bir kolektivitedir.
Çözümleme dediğimiz salt insanların oturup eleştirildiği, yanlışların ortaya döküldüğü bir yıkma eylemi değildir. Çözümleme, en büyük yapım eylemidir, inşa etmenin zirvesidir. Bu anlamıyla Önder Apo uzun yıllar boyunca köle Kürt kişiliğini ilmek ilmek çözümlemiş, ipin ucunu yakalayarak örgüye oradan yeniden özgür bir kişilik temelinde başlamış, örgütü de böyle oluşturmuştur. Binler, on binlerce Kürt genci özgürlük saflarına akın ederken, hiç kimse bu akışa salt savaşmak için katılmamıştır. Büyük akış Önderlik gerçeğinde ilmek ilmek ele alınıp yeniden kendini inşa etmek içindir.
Savunmaları anlamak,pratikleştirmek istiyorsak sürekli kendimizi inşa etmeliğiz
Bu temelde çözümlemeler gerçekleşmiş ve binlerce Kürt bireyi şahsında Kürdistan toplumsallığı çözümlenmiştir. Bu anlamıyla yeni toplum inşasının toplum, birey, aile, kadın ve erkek ilişkileri ortaya konulmuş, nasıl yaşanacağı ve nasıl savaşacağı, nasıl okunacağı, nasıl düşüneceği, nasıl konuşup nasıl susacağına dair söylenmesi gerekenler söylenmiş ve yaşam macerasına hazırlanmıştır. Bu temelde dolu dolu geçen çözümlemeli yıllar boyunca, tümden bir Kürt toplumunun yeniden çözülerek örülmesi süreci yaşanmıştır. Çözümlemeler görsel, işitsel ve yazımsal olarak da tüm parti kadrosuna, tüm halkımıza sunulmuştur. Bu çözümlemelerin ışığında savunmaların ele alınması en doğru olandır. Savunmalardan çözümlemeleri koparmak, savunmaları anlayabileceğimiz ilk yolları tıkamak olacaktır.
Bugün savunmaları anlamak, pratikleştirmek istiyorsak sürekli kendimizi inşa etme çabasında olmalıyız ve toplumsal olarak da bir inşanın bireyin özgür inşasıyla mümkün olduğunu bilmeliyiz. Bu anlamıyla savunmaların etkileyici, kapsamlı ve sistemli paradigmasını derinliğine anlamak istiyorsak, savunmaların ruhunu anlamak istiyorsak, sürekli çözümlemelere yüzümüzü dönmeli ve oradan beslenmeliyiz. Savunmaları tarihinden, geçmişinden, her dönemde Önderliğin yarattığı gelişim aşamalarından kopararak ele alma hatasına düşmek, şüphesiz kişinin özgür birey inşasında da toplumsal mücadelesinde de, mevzi savaşında da eksiklikleri beraberinde getirecektir.
Çözümlemeler ışığında savunmaları okumak, savunmaların olduğu her yerde Önder Apo’nun olduğunu bilmek, bu bilinç kadar bu hissiyatla yaşamak bizim için esastır. Bir dağ başında ya da bir sokak aralığında düşmana vururken, bir eğitim esnasında kitap okurken, halkımızla birlikte bir çalışma yürütürken, bir yürüyüş esnasında ülkemizi adım adım hissederken ve bir bütün eylemlerimizde bu bilinçle mücadele etmek zaferin garantisidir. Önder Apo üzerindeki tecridi kırmak, faşizmi yıkmakla, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlamakla ancak savunmaların ruhuna, savunmaların bize verdiği anlam ve birikim düzeyine denk bir adım atabiliriz. Savunmaları okumak, anlamak da Önderliğin özgürlüğüne odaklanmakla, Önderliğin özgürlüğünün özgür yaşamın en temel şartı olduğunu bilmekle ve bilmenin gereğini pratikleştirmekle mümkündür.