15 Şubat 1999’da Önder Apo şahsında, Kürt halkına karşı gerçekleştirilen uluslararası komplo saldırısını ve bu komplo saldırısının gerçekleştirilmesinde rol oynayan tüm komplocu güçleri, bütün kin ve nefretimle kınıyor ve lanetliyorum.
Bu kirli komployu protesto etmek ve Önder Apo etrafında geçilmez bir güvenlik çemberi oluşturmak amacıyla, yüksek fedai bir ruhla bedenini ateşe veren Halit Oral, Selamet Menteş, Aynur Artan, Viyan Soran, Umut Acar, Veysi Taş ve Mehmet Akar yoldaşların şahsında “Güneşimizi Karartamazsınız” Şehitlerini, saygı ve minnetle anıyorum. Tüm sevgi ve bağlılığımla, anıları önünde eğiliyorum.
Bu uluslararası kirli komplonun ilk gününden bu güne kadar geçen tüm zaman boyunca, İmralı tabutluk koşullarında uygulanan işkence ve mutlak tecrit sistemine karşı, eşsiz bir irade ve üretkenlikle direnen Önder Apo’yu, sevgi ve özlemle selamlıyorum.
Kürtlere dayatılan yüz yıllık komplo ve soykırım saldırıları
9 Ekim 1998 tarihinde Önder Apo’nun Ortadoğu’dan çıkmasıyla başlayan ve 15 Şubat 1999 tarihinde Kenya’daki Yunan konsolosluğundan kaçırılarak, sömürgeci, soykırımcı Türk devletine korsanvari bir tarzda teslim edilmekle sonuçlanan uluslararası komplo saldırısının, çok ciddi bir tarihsel arka planı vardır.
Uluslararası komplonun tarihsel arka planında; Birinci Dünya Savaşı’nın ortaya çıkardığı ve Kürt halkının soykırıma tabi tutulmasına dayanan ve yine Lozan’da imzalanan imha ve inkar siyasetinin, Kürt özgürlük mücadelesine dayatılması vardır. Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun en büyük kör düğümü haline gelmiş olan ve bizler açısından da yüz yılı aşkın bir süreden beri devam eden ve adına “Kürt sorunu” denilen “varlık” sorunumuzun çözümsüzlüğü vardır. Uluslararası komplo; bir halk olarak Kürtlere bu gün bile, hala dayatılmaktadır. Önder Apo bu tarihsel gerçeklerden yola çıkarak, 15 Şubat gününü “Kürt Soykırım Günü” olarak tanımladı. 15 Şubat günü, aynı zamanda Kürt tarihi açısından önemli bir yer tutan Şêx Sait isyanının provoke edilerek komploya getirildiği ve bastırıldığı gündür. Bu kirli ve karanlık komplo için nasıl ki 15 Şubat günü rastgele seçilmemişti, benzer bir biçimde Önder Apo’ya idam cezasının verildiği 29 Haziran günü de, yine rastgele seçilmemişti. 29 Haziran günü de, yine Şêx Sait’in Amed-Dağkapı meydanında, otuz sekiz yoldaşıyla birlikte idam edildiği günün tarihidir. Komplocu güçlerin Kürt direnişlerine ve Direniş Önderlerine karşı sürekli aynı yöntemi kullandığını biliyoruz. Bu konudaki ilk uygulama, 1925 Şubat’ında Şêx Said ve arkadaşlarına karşı kurulan provokasyon ve komplo oluyor. Şêx Sait’in yakın çevresinden Kasım adlı kişiyi ihanete çekerek, bir iç provokasyon yarattılar ve henüz hazırlık aşamasındaki bir isyana erken doğum yaptırdılar. Daha Kürt yurtseverlik bilinci yeni yeni gelişmeye başlamışken, bunu ortaya çıkarıp bastırmayı ve ezmeyi amaçlamışlardı. Henüz örgüt ve eylem gücüne kavuşabilmiş değilken, çok sert bir çatışmanın içine çektiler ve sonuç itibariyle bastırıp ezdiler. Şêx Sait ve otuz sekiz arkadaşını, Amed surlarının önünde acımasızca idam ettiler. Benzer bir durumu 1930’ların başında Serhat’ta, Ağrı’nın Zîlan mıntıkasında yaptılar. 1938’de Dersim’de de yaptılar. Seyit Rıza ve yoldaşlarını benzer bir komploya getirdiler. Yine soykırımcı bir tuzak kurarak, Kürt’ün soykırım kaderini tekrarlattılar. Kendileriyle görüşmeye giden Kürt temsilci grubunu, çok hain ve acımasızca esir alıp idam ettiler. Kürtlere reva görülen bu kaderin tekrarı niteliğindeki bazı olayları, Başûr ve Rojhilat parçalarında da uyguladılar. Şêx Mahmut Berzenci’yi belki asmadılar ama 1922-24 yılları arasında, geliştirdiği Süleymaniye merkezli Kürt Krallığını benzer yöntemlerle ezdiler. Rojhilat’da kurulan Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kaderi de yine aynı oldu. Qazi Muhamed ve arkadaşlarını Çarçıra meydanında idam ettiler. Yani Kürdistan’da gelişen direnişlerin hemen hepsinde, Direniş Önderlerinin idamıyla sonuçlanan komplo ve provokasyon uygulamalarının geliştirilmesi adeta bir kader haline getirilmişti.
Kürtler olarak karşısında mücadele yürüttüğümüz düşman gerçekliği öyle bir gerçekliktir ki; her türlü komplocu yöntemden soykırım uygulamasına varıncaya kadar, insanlık suçu kabul edilen her türlü yolu ve yöntemi uygulamaktan çekinmiyor. Bu realite dün de böyleydi, bu gün de hala böyledir. O yüzden Kürt düşmanlarını doğru tanımak ve dolayısıyla böyle bir düşman gerçekliği karşısında varlığımızı koruyup mücadele edebilecek iradi duyarlılığı gösterebilmek, bizler açısından tarihi önemdedir. Özellikle de düşmanlarımızın komplocu özelliklerini ve komploculuk gerçeği karşısındaki duruşumuzu, iyi anlayıp kavramamız gerekiyor. Çünkü 20. yüzyılın sonundaki küresel kapitalist dünya sistemi; uluslararası komplo ile Önder Apo’ya saldırarak sadece Kürtleri değil, tüm devrimci demokrat ve sosyalistleri yenilgiye uğratmayı, Kürt Özgürlük Hareketini geliştiren son Önderliğini de idam ederek Kürt toplumuna alıştırıldığı kaderi, bir kez daha yaşatmayı ve böylece Kürt Özgürlük Mücadelesi’ni stratejik düşünce merkezinden, beyin merkezinden yoksun bırakmayı hedefledi. O yüzden 15 Şubat Uluslararası Komplosu’nun, Kürt’ü inkar ve imha siyaseti ve pratiği ile kopmaz bağını görmemiz gerekiyor. Önder Apo şahsında, Kürt halkına ve hareketine karşı geliştirilen uluslararası komplo, bu zihniyetin ve siyasetin, imha ve tasfiye amaçlı saldırısı olarak geliştirildi.
PKK, komplo ve soykırıma karşı Kürt halkının varlık hareketi olarak şekillendi
Bu açıdan bakıldığında, Kürtler için uluslararası komplo demek; yüz yıllık soykırımcı zihniyet ve siyasetinin imha ve tasfiye amaçlı saldırısı demektir. Dolayısıyla bu saldırı kırılmadıkça, ona yol aşan zihniyet ve siyaset yenilmedikçe, Kürtlüğün var olma ve özgür yaşama şansı da yoktur. Önder Apo’nun bütün ruhsal, duygusal ve düşünsel çıkışının ve varoluşunun temelinde de; Kürt halkına dayatılan ve son yüzyıllık zamana yayılan bu soykırımcı saldırıyı durdurmak, Kürt halkının özgürce var olup yaşam sürdürdüğü yeni bir siyasi ortamı yaratmak yatıyor. Bu temelde PKK hareketi de, tamamen komploculuğa ve soykırıma karşı Kürt halkının varlık ve özgürlügü, özgür Kürtlüğü savunma ve geliştirme hareketi olarak doğup şekillendi. Önderliksel doğuşun ve PKK tarzında yeniden varlık kazanmanın temelinde, tam da bu gerçekler yatıyor. Yani soykırım siyasetine karşı durmak; Kürtlüğü yok edip Kürdistan coğrafyasını TC’nin ulusal yayılma alanı haline getiren egemen yaklaşımı mahkum edip ortadan kaldırmak, Kürt varlığını ve özgürlüğünü savunmak, bunun öncü gücünü, fedai gücünü, savunma iradesini örgütleyip ortaya çıkartmaktır.
15 Şubat Uluslararası Komplo saldırısı, belirttiğimiz gibi Şêx Sait isyanının bastırılması ile başlatılıp, Önder Apo’nun imhasıyla tamamlanmak istenen, yüz yıllık bir soykırım saldırısıdır. Bu saldırının ilk hedefi; Önder Apo’nun imhası ile beraber, PKK hareketinin içten dağılıp tasfiye olması ve yine öncüsüz ve önderliksiz bırakılan Kürt halkının, soykırımdan geçirilerek yok edilmesiydi. Önder Apo’nun, hareketin ve yurtsever halkımızın ortaya koyduğu devrimci direnişçi tutumla beraber, uluslararası komplo saldırısının bu ilk hedefi gerçekleştirilemedi. Bu ilk hedef gerçekleştirilemeyince, yine aynı komplocu güçler, bu kez Önder Apo’yu; son nefesini verinceye kadar, adına hücre denilen İmralı tabutluğunun içine mahkum ederek, bütün ömrünü benzersiz bir işkence sistemi altında geçirmesini istediler. “Nasılsa buna dayanamayıp bir gün teslim olur” diye hep umut edip durdular.
Önder Apo, kendisine reva görülen bu cezaya hiç takılmadı. İçine konulduğu tabutluk koşullarına rağmen, tıpkı komplo öncesindeki çalışma temposuyla yeni bir direniş biçimini geliştirmeye girişti. İçine konulduğu çıkmaza bir çare, bir çözüm geliştirme arayışı içerisine girdi. Çünkü Önder Apo Kürt halkının, Türkiye toplumunun ve tüm Ortadoğulu halkların geleceğini etkileyen bir olgu haline geldi. Kürt-Türk ilişkilerinin çok yakıcı bir belirleyeni oldu. Önder Apo, bu sorumlulukları gereği kendisini, İmralı işkence sistemine karşı süreklileşen bir direniş iradesi haline getirdi. Önder Apo’nun soluduğu nefes bile Kürtler için, bir varlık ve yokluk nedeni sayılır. Önder Apo, bu tarihsel sorumlulukla yaklaşıp, tarihte eşine zor rastlanan çok yeni bir direniş tarzını geliştirdi. İmralı tabutluk koşulları içerisinde, kendi şahsında müthiş bir düşünce ve zihniyet devrimini gerçekleştirerek, bu zihniyet devriminin tüm Harekete ve tüm Kürdistan halkına yansımasını sağladı. Dayatılan tüm bu ağır koşullara rağmen Önder Apo, herkesi büyük bir şaşkınlık içerisine soktu. Önderlik, üzerimize çöken koyu karanlıkları yırtmak ve ufacık bir umut ışığı geliştirmek için, içinde bulunduğu tüm imkansızlıklara rağmen, olağanüstü bir çaba harcadı. İster içerde ister dışarıda olsun, hiç kimsenin şimdiye kadar içine giremediği bir çalışma tarzı, temposu ve yöntemi içerisine girdi. Daha sonraki yıllarda yanına götürülen arkadaşlara anlattığı gibi “çok işim var” deyip, bir saatlik havalandırma hakkını bile çoğu zaman kullanmayıp, havalandırma hakkının sadece son on dakikasını kullanmakla sınırladı. Yani önüne koymuş olduğu çalışmalara böyle bir ciddiyetle yaklaşıp, bu düzeyde bir önem verdi. En küçük bir imkan ve fırsatı, büyük bir disiplin içerisinde değerlendirdi. Tek kişilik hücresinde, muazzam bir yaşam ve çalışma disiplinini geliştirdi. Çok yoğun okumalar yaptı. Dışarda üst üste yığılmış ve çözüm bekleyen sorunlarından dolayı, fırsat bulup yapamadığı birçok araştırma ve inceleme çalışmalarını, İmralı’da yaptı. İmralı cezaevi idaresinin bile şaşkınlıkla izlediği bir tempoda, sayısız kitaplar okudu ve ideolojik teorik ve entelektüel birikimini, inanılmaz bir biçimde derinleştirdi. Kendi şahsında muazzam bir düşünsel derinlik düzeyi ortaya çıkardı. İmralı tabutluğunu, adeta tek kişilik bir düşünce dergahına ya da daha güncel adıyla, bir Akademiye dönüştürdü. Mahkemelere savunma hazırlama hakkını muazzam biçimde kullanarak, binlerce sayfalık yazı yazdı. Komplocu güçler, Önder Apo’nun ruhsal, düşüncel ve zihinsel olarak bir an önce eriyip gitmesini beklerken, bunun tam tersi oldu. Muazzam bir düşünce gücü ortaya çıkardı. Tıkanan birçok ideolojik, siyasi, toplumsal ve hatta örgütsel sorun için muazzam çözümler geliştirdi. Geçmiş devrim pratiklerinin ortaya çıkardığı birçok tıkanmış konuyu, yeniden ele alıp sorguladı. Birçok konuda yepyeni düşünceler ve çözüm yolları ortaya çıkardı.
Önder Apo özgür kadın kişiliğini geliştirdi
Kadın konusunu zaten daha ilk günden beri özgün bir gündem olarak sürekli canlı ve diri tuttu. Toplumsal özgürlüğü ve ulusal kurtuluşu, diğer sosyalist önderlerin tersine kadın özgürlük devrimine bağladı. “Kadın özgürlüğü sağlanmadan, toplumsal özgürlük sağlanamaz” dedi. Yine “Kadının kurtuluşu sağlanmadan, ulusal kurtuluş sağlanamaz” dedi ve Kadın Kurtuluş İdeolojisi’ni ve beş temel ilkesini geliştirdi. Bu ideoloji temelinde özgür kadın kişiliğini geliştirmeye yöneldi. Buna paralel olarak, özgür erkek tartışmalarını da geliştirdi. “Erkek, kendi egemenlikli yanlarını terk etmeden özgür kadınla yaşayamaz” dedi. Egemen erkekliği de bir ideoloji olarak tanımladı. Kapitalist uygarlığın, üzerinden inşa olduğu beş bin yıllık devletçi iktidarcı ideolojiyi, bir erkek ideolojisi olarak tanımladı. Uygarlığın tüm tanrılarının erkek karakterini orta yere serdi. Tarihsel toplum boyunca yaşanan iki temel kırılmayı, birer kadın kırılması olarak görmemizi sağladı. Üçüncü bir kırılmayı ise; gelişecek olan Özgür kadın lehine ve egemen erkekliğin ise aleyhinde geliştirme çalışmalarını, büyük bir sabırla yürütmeye girişti. Bu kapsamda ünlü “Kopuş teorisini” ve “Erkeği öldürme” tezini geliştirdi. Kopuş teorisi, ilk başlarda sadece fiziki kopuş olarak anlaşılsa da, daha sonra zihinsel, ruhsal ve düşünsel kopuşla olan bağını da, büyük bir özenle kavratmaya çalıştı. Erkeği öldürme tezini ise; beşbin yıllık kapitalist uygarlığın yarattığı, devlet ve iktidar sistemlerinin ve onların da yol açtığı egemen erkek-köle kadın gerçeğinin sorgulanmasına oturttu. Erkeğin kendindeki egemenlikli ve iktidarcı yanlarını veya özelliklerini sorgulayıp, kendini bu kötü özelliklerinden kurtarıp arındırması olarak ortaya koydu. Böylece erkek egemenlikli kapitalist uygarlıktan ve onun her türlü pratik yansımasından Kopuşu sağlamış olan özgür kadın ve özgür erkek ölçülerini de, bir bir ortaya koydu. Hepimizi bu temel üzerinden bazı pratik süreçlerin içine soktu ve kendimizi, zihnimizi, duygumuzu, düşüncemizi ve hatta insani güdülerimizi eğitip, değiştirip dönüştürmemizi sağladı. Yine bunlarla bağlantılı olarak “Erkeği Dönüştürme Projesi”, “Sonsuz Boşanma”, “Özgür Yaşam”, “Özgür Kadın”, “Özgür Erkek” gibi bazı yeni kavram ve kuramı gündemimize koyarak, Kadın Kurtuluş İdeolojisi’nin ve erkeği dönüştürme projesinin pratikleşmesi için, çok büyük bir çaba ve emek harcadı. Önder Apo, kadın özgürlüğü konusundaki bu değerli çabalarına, İmralı tabutluk koşulları altında da devam etti. En son bir kadın bilimi olarak, “Jineoloji” bilimini gündemimize koydu. Jineoloji bilimini geliştirmekle, aslında yeni bir Sosyal bilim anlayışını ve yaklaşımını da geliştirmeyi hedefledi. Önder Apo’nun kadını özgürleştirmek için yürüttüğü tüm bu çalışmalarının sonucunda, ortaya “Jin Jiyan Azadi” sloganı gibi bir slogan çıktı. Bu gün artık tüm dünyanın; kimi zaman sloganın orijinal dili olan Kürtçe dilinde, kimi zaman da kendi dillerine çevirerek ifade ettikleri bu slogan; adeta tüm bu ideolojik, felsefik, bilimsel ve tarihsel çabaların, bölge ve dünya kadınları tarafından dile gelişi oluyor.
Toplumsal özgürlüğe dayalı doğayla uyumlu toplumsal ekoloji
Ekoloji konusuna ise baştan beri doğal bir duyarlılık varken, özellikle de yeni paradigma ile beraber, var olan genel geçer doğruları aşarak yepyeni bir perspektif kazandırdı. Bu konuya da çok ciddi bir ideolojik, felsefik derinlik kazandırdı. Hem zihniyette hem de pratikte, yeni bir ekolojik devrim yaklaşımını geliştirdi. Önderlik, ortaya koyduğu yeni toplumsal ekoloji anlayışı çerçevesinde; insanın ve toplumun doğa ile uyum içerisinde nasıl yaşayabileceğinin perspektifini ortaya çıkardı. İnsan-doğa çelişkisini, toplum-doğa çelişkisini köklü bir biçimde çözümledi ve toplumu da bir tür, ikinci doğa olarak ele alıp tanımladı. Toplumsal özgürlüğü, bir de doğayla uyumu öngören yeni bir toplumsal ekolojiye bağladı. Yani demokratik toplum olmanın, ancak kadın özgürlüğüne ve ekolojik bir sisteme dayalı olarak gerçekleştirilebileceğini, tüm açıklığıyla ortaya koyarak bu konuya büyük bir ideolojik derinlik kazandırdı. Yeni paradigmasal değişim ile aslında bu iki temel boyut üzerinden, çok önemli iki sonuç ortaya çıkarmış oldu. Görüldüğü üzere bunlardan başat olanı; demokratik toplum olmanın olmazsa olmaz tek yolunun, Kadın Özgürlük Devrimi’nden geçtiği gerçeğidir. İkincisi ise; doğa-toplum çelişkisinin çözüme kavuştuğu, yeni ekolojik bir devrimi gerçekleştirmekten geçtiği gerçeğidir.
Bütün bu anlattıklarımız Önder Apo’yu; hem Kürt sorununu çözecek tek ulusal Önderlik iradesi olarak ortaya çıkardı ve somutlaştırdı. Önder Apo’yu ulusal düzeyi de aşarak tüm halkların, tüm ezilenlerin ve tüm ilerici insanlığın Önderi haline getirdi. Çünkü Önder Apo, hem hepimiz için hem de tüm dünya ilerici insanlığı için özgür toplum olmanın ve yaşamın demokratik ve özgür kılınmasının yolunu aydınlatan bir Önderlik gücü haline geldi. Demokratik ve özgür yaşamın yolunu, kurtuluşun yolunu ve tüm halklar için demokratik bir devrimin yolunu yeniden çizen ve açık bir biçimde gösteren, Önderliksel bir kılavuz ya da ideolojik paradigmasal bir ‘Mücadele Rehberi’ haline geldi. Ondokuzuncu yüzyılda Marks ve Engels, özgür ve demokratik bir toplumun yaratılması için ne anlam ifade ettilerse; yine yirminci yüzyılda sosyalist dünya için Lenin ne anlam ifade ettiyse 21. yüzyılda da Önder Apo gerçeğinin varlığı da, aynı anlamı taşıyor. Hatta Önder Apo’nun ideolojik, teorik ve paradigmasal açılımını ve yenilenme düzeyini göz önünde bulundurduğumuzda, Lenin’e benzetmek, biraz dar bile kalır. Çünkü Önderlik, kendisini sadece içinde yaşadığı çağın sorunlarını çözmekle sınırlı tutmadı. Bu çok değerli sosyalist önderlerin o günün bilimsel koşulları içerisinde, karşısında çözümsüz ya da çözümünü yaratmakta eksik kaldıkları sorunlara da, Önder Apo pratikleşme değeri olan ufuk açıcı çözümler oluşturdu. Kendisini, geçmiş toplumsal mücadele tarihi boyunca çözümsüz kalmış tüm toplumsal sorunlar karşısında sorumlu görerek, bu sorunların çözüm yollarını da aydınlattı. İnsanlığın geleceği açısından tüm bu sorunlara çözüm yolunu gösteren bir düşünce gücünü açığa çıkardı. Örneğin; özne-nesne ikilemine dayalı olarak bu mantık silsilesi üzerinden inşa olmuş olan kadın-erkek, duygu-akıl, doğa-insan, özel-kamusal, sosyal-siyasal gibi ikilemler üzerine oturtulmuş temel çelişkileri açığa çıkararak, erkek egemenlikli uygarlığın mantık yapısına damgasını vuran bu zihniyeti çözümledi. Yine ak-kara mantığı üzerinden şekillenmiş olan ilerlemeci-döngüsel, tikel-evrensel, liberal-doğmatik, inanç-bilim gibi temel mantıksal çıkmazların insan ufkunu kilitleyen gerçeğini ortaya çıkararak; ak ile kara arasında olup da, oluşturulmuş zihinsel algılardan kaynaklı olarak gözlerin bir türlü göremediği diğer binlerce ara rengi de, görmemizi sağladı. Bunlar gibi daha birçok konuyu, muhteşem bir biçimde çözümleyerek yüreğimizi, beynimizi ve zihnimizi aydınlatmış oldu.
Öz olarak İmralı tabutluk koşullarını adeta bir düşünce dergahı veya tek başına bir akademi ortamı gibi değerlendirdi. Bir tabutluğun içinde hem bir halkın kaderini değiştirdi ve hem de günümüz insanlığının içine girdiği en büyük çıkmazlara çare ve çözümler üretti. Kürt toplumu şahsında binlerce yıldan beri birikmiş insanlık sorunlarını çözümledi. Günümüzde giderek sistemsel bir kriz halini alan toplumsal sorunlara, pratik karşılığı olan alternatif çözümler geliştirdi. Kapitalizmin sistemsel olarak yaşadığı bunalıma, insanlığın yüzde doksanının sorunlarını çözmeye aday bir Demokratik Modernite çözümünü, teorik düzeyde geliştirdi. Kadın özgürlüğünü merkezine alan demokratik modernite ve demokratik ulus çözümünü tüm teferruatıyla birlikte ortaya koydu. Bugün Kürtler olarak; birlikte ve iç içe yaşadığımız diğer kardeş halklarla beraber kendimizi; Önder Apo’nun bu fikir ve düşünceleri temelinde örgütleyip kendi demokratik ulus sistemimizi, kendi demokratik toplum sistemimizi, kadınlar öncülüğünde örmenin çaba ve mücadelesini yürütüyoruz. Dünya ilerici insanlığına da Önder Apo’nun geliştirdiği demokratik modernite sistemine kulak vermelerini ve yaşadıkları toplumsal sorunlara, temel çözüm yolu olarak görmelerini öneriyoruz. Çünkü 15 Şubat Uluslararası Komplo saldırısına karşı en büyük direnme yolunun, demokratik modernite ve demokratik ulus çözümlerini gelişme yoluna koymaktan geçtiğini biliyoruz.
Zaman ve mekan sınırlarını aşan bir direniş
Önder Apo ağır tarihsel sorumluluklar üstlenmiş bir halk önderidir. Bir halk önderi olma sorumluluğunun kendisine yüklediği ağırlık ile içinde bulunduğu zaman ve mekan sınırlarını aşarak, emsalsiz bir direniş düzeyini ve biçimini ortaya çıkardı. Yeni bir direniş örneğini, tüm demokratik ve ilerici insanlığa sunmuş oldu. Kendisini, fiziki olarak içine konulduğu İmralı tabutluğuyla sınırlamadı. Ruhsal, zihinsel ve düşünsel açıdan ortaya koymuş olduğu emsalsiz direnişi sayesinde, İmralı tabutluk duvarlarını paramparça ederek, içine hapsedildiği zaman ve mekan sınırlarını aşan bir gerçekliği ortaya çıkardı. Önder Apo, aldığı nefesin bile Kürt halkının ve Hareketinin kaderi üzerinde belirleyici olduğunu biliyor. Bu yüzden kendi şahsında başlattığı ve bütün topluma mal ettiği Kürt Özgürlük Mücadelesi’ni, mutlaka zafere ulaştırmanın derin sorumluluk anlayışı ile yaklaştı ve yaklaşmaya da devam ediyor. Bu sayede, bu kadar ağır bir işkence ortamına dayanabiliyor ve her an direnebiliyor. Önder Apo, İmralı işkence tabutluğu içerisindeki daracık mekanı ve uzun zamanı, çok olağanüstü bir biçimde değerlendirerek bu koşulların üstesinden gelmeyi başarıyor. Önder Apo, aslında zamanı ve mekanı aşarak fiziki olmasa da, bir biçimde özgürlüğü yaşıyor. Ruhsal, düşünsel ve zihinsel dünyasında özgürlüğü yaşıyor. Düşmanın, kendisine dayattığı zamana ve mekana mahkum kalmıyor.
Kendinde yarattığı ruhsal ve düşünsel derinleşme sayesinde, zamanı ve mekanı aşarak, özgürleşiyor. Açtığı olağanüstü anlam savaşı sayesinde, bu komplocu işkence sisteminin üstesinden gelmeyi başarabiliyor. İmralı’daki işkence ve esaret duvarlarını aşarak derin bir anlam savaşı yürütüyor. Kendisine dayatılan anlamsızlaştırmaya karşı, büyük bir anlam mücadelesi yürütüyor. Zaten yaşam, anlamla vardır. Yaşamı ne kadar anlamlı kılarsanız, dayatılan baskı, zulüm ve işkenceyi de o kadar etkisizleştirir ve yenmeyi başarırsınız.
Önder Apo’nun kendi şahsında yaşadığı bu gerçeklik, muazzam bir anlam yüceleşmesidir. Mutlak tecrit işkencesi altında ortaya çıkardığı sistemli düşünceleri, değişik dillere tercüme edilip halklara ve dünya insanlığına mal edildikçe, büyük bir kucaklanmaya ve sahiplenmeye yol açıyor. Demokratik modernite, demokratik toplum, özgür kadın fikirleriyle tanıştıkça, Önderliğimize karşı halkların ve çeşitli toplumsal kesimlerin büyük bir ilgisi ve sempatisi gelişiyor. Bu yüzden kadınlar başta olmak üzere, tüm ezilen demokratik topluluklar tarafından Önder Apo, sadece soykırıma uğratılmak istenen bir halkın Önderi olarak değil, artık bir demokratik insanlık önderi, bir demokratik kurtuluş önderi olarak sahipleniliyor. Kapitalist moderniteye karşı tüm ilerici insanlık adına alternatif demokratik modernite fikri, toplumsal kurtuluş fikriyatı olarak görülmeye başlıyor. Kapitalist sermayeci ideolojinin kendisini ulus devlet ve endüstriyalizm olarak inşa ettiği, devletçi iktidarcı sistemin yol açtığı, toplumsal ve yaşamsal krizlerden kurtulmanın biricik yolu olarak görülüyor. Bu muazzam alternatif fikir savunucularının günlük ve anlık olarak maruz kaldığı, sömürgeci soykırımcı devlet gücünün her türden baskı, şiddet ve saldırılarına rağmen kendini ayakta tutma gücünü göstermesi, doğruluğundan ve haklılığından kaynaklanıyor. Yol açtığı umut ve inancın gücünden kaynaklanıyor. Çeşitli emekçi çevreler, kadınlar, gençler, ezilen ve sömürülen kültür ve inanç toplulukları, çevreciler, feministler, anarşistler Önder Apo’nun düşüncelerini gün geçtikçe, anlayıp kavradıkça daha fazla benimsemeye ve sahiplenmeye başlıyorlar. Uluslararası komplo, nasıl ki devletlerarası egemen güçler tarafından gerçekleştirilip Önder Apo’yu İmralı çarmıhına çivilediyse, İmralı çarmıh çivilerini tek tek sökecek olan da; halkların, emekçilerin, kadınların ve tüm ezilen-sömürülen toplumsal kesimlerin uluslararası devrimci, dayanışmacı, mücadeleci ruhu ve eylemi olacaktır.
Kürdistan Özgürlük Gerillası, 15 Şubat Uluslararası Komplo saldırısı karşısında, aralıksız bir biçimde mücadele yürüten en temel iradi güç oldu ve olmaya da devam ediyor. 15 Şubat Uluslararası Komplo ve soykırım saldırısının her aşamasında, sonuç almasını ve kirli amaçlarına ulaşmasını engelleyen temel öncü güçtür. Kürdistan Gerillası; Kürdistan topraklarını ve Kürt halkını, her an ve her koşul altında savunarak, 15 Şubat Uluslararası Komplosu’nun en büyük amacı olan Kürt soykırımının gerçekleşmesini engellemeyi şimdiye kadar başarmıştır. Bundan sonra da bu yönlü mücadelesini, büyük bir iddia ve kararlılıkla sürdürmeye devam edecektir. Kürdistan Özgürlük Gerillası, sadece Kürt halkını değil, Kürt halkı şahsında bölgede yaşayan diğer tüm kardeş halkları ve dünya insanlığının demokrasi ve özgürlük değerlerini de, şimdiye kadar savunmuş ve savunmaya devam eden bir güç olmuştur. Bu açıdan sadece yerel değil, oldukça evrensel içerikli bir mücadelenin sahibidir. Yaz-kış demeden, gece gündüz demeden, çok zorlu şartlara rağmen; NATO’nun hem yasaklı hem yasaksız, tüm savaş tekniğini elinde bulunduran sömürgeci, işgalci TC çete ordusu karşısında direnmeye devam ediyor. Sömürgeci, işgalci TC çete ordusu karşısındaki gerilla direnişi, aynı zamanda uluslararası komplo ve soykırım siyasetine karşı verilmekte olan, en büyük direniştir. Şu anda yürütmekte olduğu Zap merkezli görkemli direnişiyle, 15 Şubat Uluslararası Komplo ve soykırım siyasetini yenilgiye uğratma mücadelesini en üst düzeyde veriyor. Mevcut zorlu kış koşulları altında bile çok güçlü eylemler yapıp komplocu, sömürgeci, soykırımcı düşmana her gün darbe vurmayı başarıyor. Özellikle de Zap-Avaşîn hattındaki gerillamızın, düşmanı darbelemediği, eylemsiz geçirdiği bir tek gün bile yoktur. Çünkü Özgürlük Gerillası, gücünü ve moralini Önderlikten alıyor. Günlük olarak kendisini Önderlik perspektifleriyle eğitip donatıyor. Ruh ve düşünce dünyasını Önder Apo’nun ufuk açıcı ve ön açıcı fikir ve perspektifleriyle besliyor. Çünkü Kürdistan dağlarında ve ovalarında, her an savaş ve mücadele halinde olan gerilla ruhunun temel gıdası, Önder Apo’ya duyduğu derin sevgi ve bağlılıktır. O’na duyduğu inanç ve güvendir. Gerillanın hem moral merkezi, hem de güç aldığı temel merkez, yine Önder Apo’dur. Gerilla güçlerimizin bu yüce duyguları ve hisleri yaşaması için illa da Önder Apo’yu fiziken görmüş, O’nunla kalmış, O’nunla konuşmuş olması gerekmiyor. Fiziki koşulları olmasa da Özgürlük Gerillası, günlük olarak Önder Apo’yu okuyor, verdiği dersleri ve yaptığı çözümlemeleri dinliyor ve izliyor. Düşünsel, ideolojik ve paradigmasal olarak Ondan besleniyor. O yüzden Özgürlük Gerillası’nın Önder Apo ile mekan ve zaman sınırlarını aşan, ruhsal ve düşünsel bir ilişkisi ve iletişim biçimi vardır. Kürdistan gerillasının yüreği, her an İmralı’da Önder Apo ile beraber atıyor.
Komplo ve soykırım siyaseti, gelinen aşamada önemli bir kavşaktadır
Komplocu güçler, sömürgeci soykırımcı işgalci TC Devleti ile birlikte 2007 sonundan itibaren, Özgürlük Gerillası’na karşı yeni bir imha konsepti devreye soktu. Gerillaya karşı geliştirilen bu imha konsepti, NATO’nun da tam desteğini almıştı. 2007 sonundan itibaren bu temelde geliştirilen yeni imha konsepti çerçevesinde, NATO’nun en yeni modern savaş teknolojisi olan İHA’lar, SİHA’lar ve F-16 savaş uçakları PKK’ye karşı kullanılmak üzere sömürgeci soykırımcı işgalci TC çete ordusuna verildi. 2008 Zap operasyonu ile başlayan ve NATO’nun yeni teknolojik üstünlüğüne dayalı olarak Kürdistan gerillasına karşı yürütülen bu uzun süreli imha konsepti, bugün hala devam ediyor. Oslo süreci olarak bilinen süreçler ve 2013’te bir özel savaş yöntemi ve taktiği olarak geliştirilen ve “ateşkes süreci” adı altında yürütülen taktikler de buna dahildir. Ancak sömürgeci işgalci TC çete ordusu; NATO’nun sunduğu üstün teknolojik imkanlara rağmen, özel savaşın ateşkes ve diyalog taktikleri de dahil, gerillaya karşı şu anda kullanmakta olduğu kimyasal ve zehirli gazlar, taktik nükleer silahlar, termobarik silahlar da dahil; savaşın denenmedik hiçbir yöntemini bırakmamasına rağmen, ne Kürdistan gerillasını yok edebildi, ne de Kürt halkına diz çöktürebildi. Ancak komplo ve soykırım siyasetinin de her seferinde kendisini yenilediğini bilmemiz gerekiyor. Kürt halkı ve Hareketine karşı süreklileşmiş bu komplo ve soykırım siyaseti, gelinen aşamada önemli bir kavşakta duruyor. Önemli bir dönüm noktasına gelmiş durumdadır. Çünkü uluslararası komplonun üzerinden tam 24 yıl geçti, 25. yılına giriyoruz. Üzerinden 24 yıl geçmesine rağmen, komplocu güçler de, hedefledikleri sonucu almayı başaramadıklarını görüyorlar. Bu yüzden önemli bir dönüm noktasına gelmiş bulunduğumuzu söylüyoruz. Komplocu güçlerin bu kavşaktan nereye sapacaklarını ise; Kürdistan dağlarındaki bu benzersiz gerilla direnişinin ve Devrimci Halk Savaşı çerçevesinde yurtsever halkımızın, ortaya çıkaracağı direniş ve mücadele düzeyi belirleyecektir.
İmralı işkence ve mutlak tecrit sistemi, esasta bir Kürt soykırım sistemidir. Kürtler şahsında demokrasi ve özgürlükleri de kıran ve yok eden bir sistemdir. Önder Apo; uluslararası güçler tarafından yönetilen ve sömürgeci TC tarafından gardiyanlığı yapılan, bu İmralı işkence ve soykırım sistemi içerisinde tam yirmi dört yıldan beri, büyük ve tarihi bir direniş yürütüyor. Önder Apo’nun İmralı’daki bu büyük ve tarihi direnişi, soykırım siyaset ve saldırılarına karşı verilen mücadelemizin, esas merkezini oluşturuyor. Çünkü İmralı’da yürütülmekte olan siyaset, herkes için bir soykırım siyasetidir. Kürt halkı, dostları, yoldaşları ve militanları olarak hepimiz; Önderliğin, İmralı’daki bu işkence ve soykırım sistemine, bu tabutluk sistemine ve rehinelik durumuna tam yirmi dört yıldır, gece-gündüz demeden nasıl dayandığını, nasıl bir direniş içerisinde olduğunu daha fazla anlamaya, kavramaya ve bilince çıkarmaya çalışmalıyız. Var olan bu yönlü çabalarımızı, daha da büyütmeli ve derinleştirmeliyiz. Kürt varlığı ve özgürlüğü konusunda, Önderlik gerçeğinin taşıdığı anlam ve önemi ve şu anda içinde tutulduğu insanlık dışı koşulları, yürekten hissetmeli ve yaşamalıyız. Hem fiziki, hem ruhsal ve hem de düşünsel olarak bu olağanüstü işkence ve soykırım koşullarına bu kadar uzun süre dayanmış olmak, bir Önderliksel özellik oluyor. Bir Önderlik farkı oluyor. Önder Apo’nun düşünsel ruhsal ve iradi gücünü ortaya koyuyor. Çünkü İmralı tabutluk koşullarında tutulmakta olan sadece Önder Apo değildir. Önder Apo ile beraber, bir halkın iradesi rehin tutuluyor. Bir halkın şahsında demokrasi ve özgürlükler kırıma uğratılıyor. Önder Apo ile beraber, Kürt halkı İmralı tabutluğuna hapsedilmiş durumdadır. Çünkü Önder Apo ve Kürt halkı, kopmaz bir bütündür. O yüzden de Kürdistan’da ortaya çıkan tüm gelişmelerin merkezinde gerillanın direnişi öncülüğünde, Kürt halkının ve dostlarının Önder Apo’yu, hareketini ve mücadelesini sahiplenme düzeyi yatıyor. Halkımız ve kıymetli dostları, ruhta ve düşüncede her gün biraz daha büyüttüğü Önderliği sahiplenme düzeyini örgüt gücüne, karar ve eylem gücüne dönüştürdükçe daha büyük gelişmeler ortaya çıkartıyor. Kürdistan’ın dört parçasında ve yaşadıkları her yerde Kürtler, artık bir an önce İmralı işkencehanesinin yıkılmasını ve Önder Apo’nun özgür bırakılmasını istiyorlar. Önder Apo’yu kendi aralarında görmeyi ve birlikte yaşamayı arzuluyorlar. Çünkü Önderliğin varlığı ve yarattığı mücadele sayesinde yeniden itibarlandıklarını görüyorlar. O yüzden böyle bir Önderliğe sahip olmaktan onur ve gurur duyuyorlar. Halk olarak kendi özgürlüklerini Önder Apo’nun özgürlüğünde görüyorlar. Tam yirmi dört yıldan beri, bunun için hep sokak ve meydanları doldurdular. Sömürgeci, soykırımcı faşist iktidarların her türlü baskı, işkence ve zulmü karşısında, sürekli bir direniş içerisinde oldular.
Halkımız, Önder Apo’yu fiziki olarak kendi arasında görmek istiyor
Önder Apo’nun tam yirmi dört yıldan beri İmralı tabutluk sistemi içerisinde tutulması, artık halkımızın tahammül sınırlarını aşıyor. Halkımız, Önder Apo’yu artık fiziki olarak kendi arasında görmek istiyor. Kendi varlığını Önder Apo’nun varlığında görüyor, kendi özgürlüğünü de Önder Apo’nun özgürlüğünde görüyor. Dolayısıyla Kürtler, artık sömürge Kürt olarak değil, özgür Kürt olarak yaşamak istiyor. Bu yüzden bazı yurtsever insanlarımız, akıl sınırlarını aşan bazı eylemler geliştiriyor. Çok değerli Veysi Taş ve Mehmet Akar örneğinde görüldüğü gibi, kendini cayır cayır yakıp bedenini ateşe veriyor. “Güneşimizi karartamazsınız” eylemlerinin birer devamı olan bu büyük eylemleri ve eylemcileri, herkesin çok doğru okuması gerekiyor. Geliştirdikleri eylem tutumuyla; hem bize, hem halkımıza ve dostlarına ve hem de düşmanımıza, çok derin mesajlar vermiş oldular. Önder Apo üzerindeki işkence ve mutlak tecrit saldırısını, tıpkı kendisine karşı geliştirilmiş bir saldırı gibi hissediyorlar. İmralı’daki baskı ve işkence uygulamalarını, kendi ruhlarında yaşıyor ve “artık yeter” diyorlar. “Bu işkence ve tecrit saldırısını artık kabul etmiyoruz,” diyorlar. “Artık onurlu bir Kürt olarak yaşamak istiyoruz” diyorlar. “Artık birer sömürge Kürt olarak değil, özgür Kürt olarak yaşamak istiyoruz” diyorlar ve böyle özgür bir Kürtlüğün de ancak ve ancak, Önder Apo’nun özgürlük koşullarında yaşanabileceğini söylüyorlar. Önder Apo’ya gösterilen muameleyi, kendilerine gösterilen muamele sayıyorlar. “İmralı’daki bu mutlak tecrit ve soykırım sistemiyle, daha fazla yaşanmaz” diyorlar. Biz geride kalanlar için de; “artık böyle yaşamamalısınız, buna daha fazla tahammül göstermemelisiniz” diyorlar. Tüm Kürdistan toplumunu, bölge halklarını ve ilerici insanlığı, bu soykırım saldırılarına karşı tutum almaya çağırıyorlar. Bu her iki değerli yurtsever insanımız, İmralı’daki saldırıların düzeyini görmüşler. Mevcut soykırımcı AKP-MHP faşist yönetiminin İmralı şahsında, Kürtlere karşı geliştirdiği saldırı düzeyinin, tıpkı uluslararası komplo saldırısındaki düzeyle aynı olduğunu çözmüşler, imha içerikli bir saldırı olduğunu anlamışlar ve o yüzden de çareyi, o dönemdeki eylem tarzında bulmuşlardır. Bu değerli her iki yurtsever insanımızın gördükleri gerçekler, sonuna kadar doğru gerçeklerdir. Geliştirdikleri eylemler de çok büyük ve değerli eylemlerdir. Ancak onların doğru takipçisi olmak, asla onların eylem tarzını tekrarlamakla olmaz. Bu değerli şehitlerimizin doğru takipçiliği, ancak onların istem ve taleplerini pratikleştirmekle olur. Yani İmralı merkezli yürütülen soykırım saldırılarının durması ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlanması için; onlarla aynı düzeyde bir bilinç, irade, duyarlılık ve cesaretle mücadeleye katılım sağlamakla, doğru takipçilik yapılabilir. Onların ortaya koyduğu cesur ve kararlı eylem çizgisini, daha zengin ve daha yaratıcı yöntemlere kavuşturarak, doğru takipçilik yapılabilir. Bunun için halk, Hareket ve dostlar olarak; İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemini yıkmak ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlamak için; dört parça Kürdistan ve dünyanın her yerinde yaratıcı ve zengin bir eylemsellik ve topyekün bir direniş içerisinde olmalıyız. Kendimizi değil; sömürgecileri, soykırımcıları, faşistleri yakmalı ve onları vurmalıyız, kendimizi değil.
15 Şubat Uluslararası Komplosu’nun imha içerikli saldırısı, şimdi İmralı’da mutlak tecrit işkencesi olarak uygulanıyor. Önderliğe kesilmiş “ağırlaştırılmış müebbet cezası” olarak uygulanıyor. “mutlak iletişimsizlik” hali olarak uygulanıyor. İnsan haklarına ve evrensel hukuka aykırı olan bu işkence sistemini denetlemekten, ortaya çıkartmaktan ve engellemekten sorumlu olan Avrupa Konseyi ve ona bağlı bir kurum olarak çalışan CPT’nin de, bu işkence ve soykırım sistemine dolaylı da olsa ortak olduğu, bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Hem İmralı’ya gittiğini ve orada yaşananları raporladığını söylemek, ama hem de Kürt hareketine ve kamuoyuna bu konuda hiçbir bilgi vermemek, bu işe ortak olduğu anlamına geliyor. Halk olarak ve Hareket olarak; CPT, AİHM ve bunların bağlı oldukları AK gibi, Önderliğin içinde bulunduğu koşullardan sorumlu olan uluslararası kurumların, İmralı’da uygulanan işkence ve soykırım siyasetine sessiz kalarak ortak olmalarına engel olmayı mutlaka başarmalıyız. Özellikle de Avrupa’daki yurtsever halkımız, bunu önüne özel bir hedef olarak koymalıdır. Bu kurumlara, üstlendikleri rolü oynattırabilmek için daha sonuç alıcı eylem ve etkinlik tarzlarını tartışıp geliştirebilmelidir. Avrupa’daki halkımız ve dostları, gerçekten de aktif bir biçimde belli bir eylem ve etkinlik içerisindedir. Ama önemli olan; çok eylem yaparak kendini yormak değil daha sonuç alıcı ve caydırıcı bazı eylem tarzlarını geliştirebilmektir. Oradaki halkımız, bunu tartışabilir ve daha zengin, daha sonuç alıcı, daha baskı oluşturucu yeni bazı eylem tarzlarını ortaya çıkarabilir.
Sonuç olarak; 15 Şubat Uluslararası Komplosu’nun 25. yılı, yeni yüzyılı belirleyecek siyasi bir dönüm noktası niteliğindedir. Sömürgeci TC’nin, yüzüncü kuruluş yılıdır aynı zamanda. Yine Kürdistan’ı dört parçaya bölen ve her bir parçasını da birbirinden farklı egemen devletlerin sömürüsü altına koyan, ünlü Lozan Antlaşması’nın da yüzüncü yılı oluyor. Ama aynı zamanda Önderliksel çıkışın da ellinci yılıdır. Yani aslında, TC’nin son elli yılı ve yine Lozan’ın sömürgeci düzenlemesinin son elli yılı, PKK’li geçen yıllar oluyor. Önder Apo ve Önderlik ettiği Özgürlük Hareketi; hem sömürgeci TC Devleti’nin hem de bir sömürgecilik düzenlemesi olan Lozan Antlaşması’nın ortak hedefi olarak belirlenmiş olan Kürt soykırım hedefine ulaşmasına izin vermedi ve bundan sonra da izin vermeyecektir. Fakat Önder Apo ve Özgürlük Hareketimiz, kendi mücadele hedefi olarak belirlediği özgür Kürdistan hedefini, Kürtlerin ruhunda, bilincinde, duygu ve düşüncesinde yaratmayı başardı. Uluslararası komplo saldırısının bu 25. yılında Önder Apo’yu özgürleştirerek, ruhta, bilinçte, duygu ve düşüncede yaratılmış olan bu özgür Kürdistan hedefini artık daha somut bir gerçeklik olarak da yaşayacağımız bir yıla çevirebiliriz. Çünkü Özgür Önderlik, Özgür Kürdistan’dır. Özgür Kürdistan da, Özgür Önderliktir. Bu ikisi, kesinlikle birbiriyle kopmaz bir bağla bağlı olan iki hedeftir ve gerçekleştirilmesi mümkün ve yakın olan hedeflerdir. İkisi de uluslararası komplo ve soykırım siyasetinin yenilgiye uğratılmasına bağlı olan hedeflerdir. Bu yüzden uluslararası komploya karşı direnişin bu 25. yılında Kürt halkı, Hareketi ve dostları olarak; Kürt Özgürlük Mücadelesi lehine, halklar ve ilerici insanlık lehine, komployu yenilgiye uğratan, Kürt varlık ve özgürlük mücadelesini zafere taşıyan tarihi bir gelişme düzeyini, hep beraber ortaya çıkarabilmeliyiz. Komploya karşı 25. direniş yılına, bu temel hedef ve iradi kararlılıkla giriyoruz. Bunu pratikleştirme iddiasına ve kararlılığına, her zamankinden daha fazla sahibiz.