Bugün Kürdistan’da insanın var oluşunun temel esasları, belki de insanlık tarihinde örneği görülemeyecek düzeyde katledilmiştir. İnsanlarımız sadece yaşam dışı bırakılmakla kalınmamış, ölümden daha beter bir yaşamın içine itilmiştirler.
Böyle bir gerçeğin parçası olmak, sadece baskı ve sömürüyle izah edilemez. Aynı zamanda yüzkarası ve son derece kahredici bir durumdur.
Yaşam adeta bir suç haline getirilmiş.
Yaşanılanların karşılığı verilmezse her gün ölümden daha da beter bir durumun halkımıza yaşatılacağı ortadadır. Yine bu karşılığın verilmesi de muazzam bir direnişi gerektirdiği gerçekliğimizin ayrılmaz bir parçası olan bu Newroz günlerinde yeni bir yaşam seçeneğine daha adım attık.
Biz bu partiyi düşmanın ana karargahında, uzun bir hazırlık sürecinden sonra bireysel anlamda, insan olarak, halk gerçekliğimizle olan bağlantıyı inkar etmeden, zorlukları da göz önüne getirerek kurma düşüncesine ulaştık. Acaba bir adım atabilir miyiz, acaba bir umut olabilir miyiz, diye kendimize çok sorduk. Böyle bir Newroz gününde, umutsuz mu umutsuz, iddiasız mı iddiasız, alacakaranlık bir dönemde, ağzımızdan bir-iki söz çıkararak, ülkemizin, halkımızın adını ve özgürlüğünü düşüncemize getirerek ve dilimizle de söyleyerek, sadece bir diriliş ve kurtuluş değil, bütünüyle mutlak bir yaşam hareketi olarak değerlendirilecek bu partinin ilk adımını attık.
ANLATILMASI ZOR BİR 23 YIL GERİDE BIRAKILDI
1996 baharında bu adımın atılışının 24. yılına giriyoruz. Kolay görünse de, hala anlatılması zor bir 23 yıl geride bırakıldı. Bunun öncesi de vardır.
Belki daha kahırlıdır.
Biz sadece bu hareket adına, resmen söylenmiş, yürütülmüş sözler ve işler adına korkunç, nefes nefese bir yaşamı başlattık. Tarih her zamankinden daha fazla bu süreci değerlendirebilir. Nasıl bir halk ve savaş tarihi olduğunu daha iyi açıklayabilir. Bu başlangıcın ne anlama geldiğini, birey olarak bizim başlangıcımızın derinliğini, niteliğini kelimelerle anlatabilmek oldukça zordur.
Yenildiğiniz için sancılar çekiyorsunuz.
Halk olarak da hala en ağır tehditler altında bulunuyorsunuz. Yeni yaşamın bir tarzı, bir söylemi ve mücadele ifadesi, günlük olarak kendini dile getirme ustalığı var. Bunlar kazanılmadan tehlike ve düşmanın lanetli tarihi üzerimizde sürüp gidecektir.
Her baharı halkımız için gerçek bir bahar haline getirmek için büyük çabalar harcadık. Özellikle öncü parti şahsında ve savaşan güçler temelinde yeni günler, yeni yaşamlar yakalayabilmek için bu baharlara yüklendikçe yüklendik. Her şeyimizi verdik. Bütün coşkumuzu, bütün direncimizi, bugünlerde daha anlamlı, daha yüceltilmiş olarak gösterdik. Hala da hızından hiçbir şey kaybetmeden coşkumuzla, iddiamızla büyük yürüyüşümüze devam ediyoruz. Karşıdaki düşmanın da ne kadar inatçı olduğunu sadece tarihte değil, günümüzde de görüyoruz. Bu kez de bayramımızı çaldı ve inanılmaz bir ikiyüzlülükle, daha düne kadar saldırdığı, bir halkın şahsında katliamlarla karşılayarak yok etmek istediği bir Newroz’u şimdi kendine mal ediyor ve halkımızı da kahrediyor. Utanmadan kendisine alabildiğine özgürlük ve kutlamayı; bize de alabildiğine yasaklama ve kahretmeyi layık görüyor. Bu düşmanın doğasından gelen bir özelliktir. Halkımızın mücadelesi sürdükçe böyle yapacağı açıktır.
HİSSEDEMİYORSUNUZ HER GÜN SARSILMIYORSUNUZ
Bu düşman bize herhangi bir bayram kutlatmaz. İnanıyoruz ki, halkımız da bunu daha iyi anlayacaktır. Hele biraz ulusal ve özgürlük temelinde bir bayram oldu mu, hiç mi hiç kutlatmaz. Bunu halkımız görüyor, kendi gerçeğini daha iyi tanıyor. Zaten düşmanın kutladığı bayramların da kendisine ait bayramlar olmadığını şimdi daha iyi anlıyor. Biz de oldum olası bu bayramlara ilgi göstermedik. Bizim için bunlar bayram değil, kara günlerdir. Bizim olması gereken bayramlar, savaşla, özgür düşünceyle, iradeyle kazanılacak bayramlardır.
Son yıllardaki Newroz bayramlarını bu anlamda geliştirirken, düşmanın da uyanışını, saldırılarını görüyoruz ve bu şimdi daha iyi anlaşılıyor. Bir halkın kendine yapabileceği en büyük kötülük, kendini yaşam dışı bırakan düşman gerçeğini benimsemesi, onunla düşüp-kalkması, kendini özdeşleştirmesi, hatta onun içinde erimesidir. Bu büyük bir çirkinlik ve utanç verici bir durumdur. İşte bizlerde bu utanca ve çirkinliğe kendi kişiliklerimizde son vermek zorundayız. Biz bu hareketin gerekçesini uzun yıllar düşünürken, hazırlarken hep çirkinlik ve utançtan kurtulmayı esas aldık.
Kendimize bu çirkinliği ve utancı nasıl sona erdireceğiz diye çokça sorduk. Açık söyleyelim, biz gözümüzü kaldırıp kimsenin yüzüne bakamıyorduk. Hala bunun izlerini derinliğine taşıyorum. Bir yandan yaşamın bizim de hakkımız olması gerektiğini düşünürken, bir yandan da bunun üzerindeki kara iz, düşmanın hükmü, iradesi ve onun utancı kahrediyordu. Bu ikilem halkımızın da kimliğine, kişiliğine kazılmıştır. Kürt halkı çok utanan bir halktır. Ama yaşamdan da bir türlü umudunu kesmiyor. Yılana sarılırcasına yaşama sarılıyor.
Yaşamak istiyor!
Hatta en inanılmaz yalanlara da inanarak yaşamak istiyor. Mantığı durmuş, iradesi kaybettirilmiş bir halk. Ama buna rağmen, garip bir yaşam tarzı var. Çok havada, temelleri olmayan, yenilgilerle dolu. Savaşı kendisi için olmayan, çirkin ve utanç verici bir yaşamı olan bir halk gerçekliği var.
Gel de bu yaşamı çöz, işin içinden çık!
Temel insani gerekçelerden vazgeçmeyeceğim diyen bir insan için bu, gerçek bir trajedidir. Utancı, kötülüğü öyle kolay kolay sökülüp atılamaz. Bu, zindandaki prangalardan daha çok prangalara vurulmuş bir yaşam mahkumudur. Hissedemiyorsanız, her gün sarsılmıyorsanız, şeref, onur çoktan yitirilmiş ve maskaralık benimsenmişse, o zaman sizler düşmanın silik bir gölgesisiniz demektir. Maalesef insanlarımız böyle. Bu insanların yüzüne baktıkça hiç umutlanamadım. Hep ezikliğin, utancın, yaşam dışılığın, çarpıklığın, özgür ve cesur olmayan yaşamların sahiplerini gördüm. Bunların sözü çok eğri-büğrü, iradesi, iddiası belli değil. Bunun sadece toplum gerçeğimize değil, parti saflarımıza yansıtılmasını da gördüm.
Gerçekleri abartarak söylemiyoruz. İşte düşman da “Böyle bir kimlik, kişilik yok. Varsa bir başkaldırı, savaş tarihinde görülmemiş her şey denenecek, uygulanacak ve sınırsızca ezilecektir” diyor.
Bunlar gerçek!
Diğer yandan da güçlerimiz sözde “direniyoruz” diyorlar. Ben bu direnişi çok eleştirdim. Düşmana ve başarı ölçüsüne göre çok zayıf bir direniş sergiliyorsunuz. Ama buna rağmen, hiç olmamasından daha iyidir dedik. Hala bütün gücümüzle gerçek direnişi, direnişçiyi ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Bizler yaşam konusunda hata yapamayız. Bazı hatalar vardır, sıradandır, hiç önemli değildir. Ama bazı hatalar da vardır ki, bütün bir ulus ve öncü savaşçılar için öldürücüdür. Bunlar sizlere çok basit gelebilir. Ama yaşamın ve savaşın doğru tarzı yakalanmadıkça her şey boştur. Onun için bu yaşamları ve bu yaşam sahipleri olan sizleri ciddiye almıyorum. Normal bir insana ihtiyacınız var mı yok mu, bu benim için fazla bir anlam ifade etmiyor. Çünkü doğru yaşam ve savaş tarzı olmadıkça her şey boştur.
Yaşamı kazanmak zorundasınız.
Neden hata yapalım, neden bir reformist gibi gerçeklerle oynayalım? Bizdeki reformizm bu anlamıyla düşman için en kolay başarı yoludur. Düşmana bir savaşta en rahat başarıyı gösteren yoldur. Onun için direniş çok radikal, güçlü ve çok köklü olmak zorundadır.
Bütün yaptıklarınız bu temelde gerçeklerle bağlantılıdır. Kendinize güveniyorsanız, gerçeklerin gücünü göreceksiniz. Gerçeklerin gücünü görmezseniz, ister düşman gerçeği gücü, ister bizim geliştirmek istediğimiz yaşam gerçeği gücü olsun, bunlar karşısında asla ezilmekten kurtulamazsınız. Büyük başarmak şurada kalsın, hiç de sandığınız gibi olmayan kötü bir sonuç gelip sizi götürür. Bundan dolayı büyük büyümeyi, büyük yaşam isteğini, en çok da amansız mücadele tarzını gerektirir. Bunu göstermek tek çaredir. Bütün yaptıklarımız bunu anlaşılır kılmaktır. Anlaşılmadan zaten yaşama geçemezsiniz.
Doğa kusursuz denilebilecek bir biçimde canlanıyor, yeşeriyor, çiçekleniyor.
Kendinize bir bakın; ne kadar çarpıksınız, ne kadar yaşamdan uzaklaştırılmışsınız, doğaya ters düşmüşsünüz. Bunu anlamadan kendimize saygıyı nerede bulacağız! Nasıl yaşayacağız! Hatta bu durumda ölüm bile başa beladır.
Ölmek bile kolay nasip olmaz.
Bütün bunlar bizim yeni gün, yeni yaşam sorunlarımızdır. Hiç küçümsemeye kalkışmayın. Sıradan düşüncelerle veya alışılageldik tarzlarınızla sonuç alacağınızı sanmayın. Çok alışılagelmiş, kopya edercesine katlanan günleri hiç tekrarlamaya gerek yok. Çünkü bu günlerin hiçbir kıymeti yoktur. Bunun, yaşama en kötü ve saygısız bir yaklaşım olacağı kesindir. Benim bütün yaptığım, yaşamı kolay elde bırakmamaktır. Ucuz yaşamamak kadar, doğru yaşama saygılı olmaktır, yaşamı büyük bir sorun haline getirmektir. Bunu biraz başardık.
Yaşam şimdi büyük bir sorun.
Görüyorsunuz bugün bile, halkımızı, milyonları ağır bir yaşam sorunuyla savaşır hale getirdik, yine büyük bir yaşam sorunuyla karşı karşıya getirdik. Bu, yaşama saygıdır.
Çok değerli yoldaşımız Mazlum Doğan, bugünün akşamı bir ölüm kararı verdi.
Bu kararın 15. yılına giriyoruz.
Bu, önemli ve tarihi bir karardır. Mazlum Doğan inançlı, yaşama karşı cesur olan, partimizin ideolojik, siyasi esaslarına oldukça bağlı, sonuna kadar kendini bu yola adamış bir yoldaşımızdı. Aslında bugün yaşam ve diriliş günüdür. Kış geçiyor, bahar geliyor. Neden bunu kendisi için bir ölüm günü haline getirdi?
Vicdansız mıydı, intihar mı etti!
Yaşama saygısız mıydı?
Asla!
En bilinçlisiydi.
Yaşama bağlı ve özgür bir yoldaşımızdı. PKK militanlığının en tutarlı örneği olarak, çok iddialı bir yaşam tutkusunun sahibiydi. Ama buna rağmen, ölüm kararını verdi. Biz bu kararı değerlendirmeye çalıştık. Ulaştığımız sonuç, yaşama tek saygı bu ölüm kararını vermektir, oldu.
Tarihi bir karardır.
Yaşama saygı gösterme kararıdır.
NEWROZ ŞEHİTLERİ ÖLÜMLE YAŞAM ARASINDA KÖPRÜ OLDULAR
Hiçbir ölüm bu kadar yerinde ve anlamlı olamaz. Tarihine biraz saygılı, soylu yaşama bir nebze olsun katkı sahibi mi olmak istiyorsun, işte bu noktada bu karar kaçınılmazdır. Bu karar verilmiştir ve uygulanmıştır. Bu karar ardından direniş zindanda başka bir boyut kazandı. Ardından Ferhat Kurtay’ların şanlı ölüm kararı geldi. Bu da bir bahar gününde verilmiş büyük bir karardı. Mazlum’ların Newroz ateşi, dörtlerin bedenlerinde çıra gibi tutuşturularak sürdürüldü. Zindanı aydınlatan tarihi bir karardı. Dayatılan müthiş zulmü, karanlığı boğmak eylemiydi. Mazlum yoldaşın kararı yaşam iddiası, yaşama saygıdan vazgeçmeme kararıyken, Dörtlerin eylemi ise, Mazlum yoldaşın kararını daha da pratikleştirmek, daha da kitleselleştirmek, daha da yaşamsal kılmaktı. Kararın amacı kadar, içeriği ve gerçekleşme biçimi de müthiştir. Mutlaka bütün yönleriyle anlamak, yaşam, halk ve militan gerekçemiz haline getirmek, ben “namusluyum, bağlıyım” diyenin temel görevidir.
Bu yakma eylemi bir ulus kararıdır.
Yaşama saygı, büyük direnme ve ulusal kurtuluş kararıdır. Alçaltılmış yaşama karşı, insanın büyüklüğünü göstermek için verilmiş büyük bir direniş kararıdır. Mutlaka bütün halkımıza, hatta bütün insanlığa taşırma gücünü gösterebilmeliyiz. Biz militanlara bu büyük vasiyet düşüyor. Biz kendi payımıza kısmen bu vasiyeti yerine getirmeye çalıştık.
Daha sonra büyük ölüm oruçları kararları da vardır. Onlar da bu büyük kararlar zincirinin birer parçalarıdır. Yine yaşama saygı, yaşamın insansal biçiminden vazgeçmeyen bunun PKK’yle başlatılış ifadesine sahip çıkma, partiden, yaşamdan vazgeçmeme kararıdır. Onlar da bedenini yakarak değil, kemiklerine kadar kendilerini kurutarak cevap oldular. Biri kendini asarak, dördü kendilerini yakarak, diğer dördü de kendilerini kurutarak cevap oldular. Bunlar gerçekten çok büyük bir dokuzu teşkil etmektedir. Ardı sıra yüzlercesi gelir. Ama bu dokuzu, bitirilmek istenen bir ordunun, bir partinin, hatta bir halkın şahsında ısrarın, vazgeçmemenin müthiş iradeleridir. “Bitirdik, üstünü öyle betonlaştırdık ki, artık bir daha asla dirilemezler” denildiği bir zeminde patlayan bahar çiçekleridirler. Bu yoldaşlarımızın patlayan bir çiçeklenme oldukları bugün çok daha açıktır. Biz de o günlerde bu karar sahiplerinin anısına bağlılığın bir gereği olarak, “ölüm yolu düzlendi, büyük ölüm korkusu aşıldı, onlar ölümle yaşam arasında kurulan köprü oldular. Ölümden yaşama onlar üzerinden rahatça geçeceğiz. Gerektiğinde yaşamadan ölüme geçeceğiz” dedik. Nitekim dalga dalga bu köprüden onlarca, yüzlerce ve binlerce kişi geçerek şehitler kervanına katıldı. Bugün de halkımız bu şehitler köprüsünden gözünü kırpmadan geçmeye hazır bir hale gelmişlerdir.
ARTIK BU FEDAİ HALKIN ŞANLI KOMUTANLARI OLMAK GEREKİYOR
Bir Almanya’ya, Amerika’ya bakın. Tırnaklarına kadar silahlanmışlardır. Dünyada emperyalist sömürü tarzlarını en güçlü yürüten güçlerdir. Ama en donanımsız bir halkın karşısında bile dehşete kapılıyorlar. “Gözü kara savaşçılar” diyebiliyorlar. İşte bizim buna karşı vereceğimiz karşılık fedai bir halk haline, hem yaşamla, hem savaşımımızla gelmektir. Bundan korkuyorlar. Yoksa onları engelleyecek elimizde bir teknik yok.
Sadece çıplak yüreklerimizle savaşıyoruz.
Ama iyi bir örgütlenme ve iyi bir çalışmanın sahibi olunursa güçlü bir halk savaşı karşısında fazla duramazlar. Saygılı olmaları gerekir. Her halk bireyinin, hatta sıradan bir sempatizanın, yürüyüşçünün bile bir intihar gerillası gibi saldırmasından sonra o savaşı kazanmamak, kendi kendisiyle alay etmektir. Özellikle de öncü gücün derin bir gaflet içinde olması demektir ki, bu da affedilmez bir durum olur. Halkı böyle cesaretlenmiş ölüme yürüyen, bütün militanları böyle fedaileşmiş, ölümü hiçe sayan bir yönetim gücü eğer doğru değerlendiremezse, tarih ondan en büyük hesabı soracaktır. Bizden, öncü, yönetim ve komuta güçlerinden soracaktır. Dolayısıyla artık PKK’de, halk yönetiminde komutanlık, bu fedai halkı zafer temelinde savaştırmaktır. Bunu çok iyi görüp, her birisi bir atom bombası haline gelebilecek bu fedaileri, bu içerikte, bu yiğitlikte savaştırmaktır. Başka türlü komutanlık, önderlik olmaz. Anlamak istemeyenler varsa, onların değil öncü saflarımızda, halkımız içinde bile yeri olmadığı bilinmelidir. Olsa olsa bir sahtekardan başka bir değerleri olmaz.
Halkı ve savaşçıları bu hale gelen bir hareketin komutanları nasıl olmaları gerektiğini bileceklerdir. Buna layık olamamak, hakkını verememek tarihimizde sıkça görülen arkadan hançerlemenin, oyunlara gelmenin ve kaybetmenin klasik bir tekrarı olur. Bu da ulus olarak bir daha dirilmemek olur. Bugünkü görevimiz bunu tarihimizden, bu kirli kişilik gerçeğimizden söküp atmaktır.
Son yılların çözümlemeleri bir yandan “Nasıl Yaşamalı”ya cevap ararken, diğer yandan da yaşamın nasıl yönetici gücü olunur sorusuna cevap vermektedir. Siz, önde gelen partili, ordulu militanlar olarak bunu çok iyi anlamak zorundasınız. Biz görevinizi böyle belirlerken ne kadar zorlu olduğunu açıkça ortaya koyarken (şimdiye kadar görüldüğü gibi), belki de kendinize yaptığınız en büyük kötülük olan doğru yönetememe, doğru komutanlık edememe, önderliğe cevap verememe gerçeğini en temel sorun yaptık ve nasıl aşılması gerektiğini de bütün gücümüzle gösterdik. Bütün çabalarımız bunun içindir.
Bizim sorunumuz halkımızla değildir. Halktan yana hiçbir sıkıntımız yok, istediğimiz kadar gereken gücü veriyor. Sıradan bir partiliden de, savaşçıdan da herhangi bir sıkıntımız, sorunumuz yoktur. Her türlü soruna cevap verecek kadar kendini hazır tutuyor. Ama komuta, yönetime gelince yakamızı bir türlü bırakmayan bir durum söz konusu. Art niyetlilikten bahsetmiyoruz, yeteneği kazanamayan, yaratmayı sağlayamayan, gerçek önderlerin oynayacağı role kendini hazırlayamayanlardan bahsediyoruz. Bunu böyle çok basit gerekçelerle boşa çıkarmak, hakkını vermemek lanetli tarihimizin, düşman yansımalarının en son ifadesi oluyor. Bugünleri bunu aşmak için olağanüstü değerlendirin.
Son birkaç Newroz’dur, kadınlı-erkekli, zindanda, dağda, yurt içinde yurt dışında yönetebilme gücü olmak, nitel ve nicelik olarak gereken kapasiteyi göstermek en önemli sorun olmaktadır. Artık bu da çözümlenmiştir ve de gerçekleşmeye doğru yüz tutuyor. Şansınızı gerçekleşme temelinde kullanmalısınız. İşte bu anlamda yaşama doğru, çok kapsamlı katılım kadar, onun her koşul altındaki mücadelecisi olmayı kesinleştirmelisiniz. Bu, daha güzel bir şans, gereklerinin sıkı sıkıya yerine getirilmesini emreden yeni kimlik ve yeni kişiliğiniz oluyor.
Israrla vurguluyorum:
Yalpalamayın, ikiyüzlülük yapmayın.
Samimi olmayan, anlamı kadar pratik gerçekleşmesi yeterli olmayan tutum ve davranışlarda bulunmayın. Önderlikte zorlama yoktur. Devrim büyük gönül, büyük tutku, büyük azim işidir. Bireyin kendisini kurtarmasıyla, bazı endişe ve zorluklarla da alakası yoktur.
Bu hareketin artık şanlı komutanları olmak gerekiyor.
Böyle keyfi yaşam tarzlarıyla ancak prangalanılabilir, zincire vurulabilir. Tarihin bütün ünlü komutanlarına bakın, onların basit teşvikleri, ucuz keyfi yaklaşımları yoktur. Onlar büyük ihtiraslı, büyük iradeli, durdurak bilmeyen, kazanmaktan başka bir şey düşünmeyen kişiliklerdir. Şimdi böyle insanlar olmaya çalışıyoruz.
Partimizin, ordumuzun önde gelen militan gücü, tarihte rol oynamanın böyle bir kişilikten geçtiğini artık kendisine yedirmelidir. Partiden, halktan beklentilerimiz emrimize ne kadar silah verdi! Başta silah olmak üzere diğer savaşım olanaklarını ne kadar emrimize verdi! Büyük savaşmak isteyenin istemleri olmalıdır. Yetki bunun için istenilmelidir. Komutanlık tamı tamına ancak böyle istenilebilir. Bunu çok bönce, çok geri, ya düşmandan ya da yenilmiş toplumsal yapımızdan etkilenerek istemek, kendi kendimize yapabileceğimiz en büyük kötülüktür, gaflettir ve sonuçta kişiyi ergeç en ağır cezaya mahkum olmaya götürür. Bugünlerde bunu iyi anlamalısınız. Özellikle bu kapsamlı eğitime, yönetime, komutanlığa alınan bütün önde gelen yoldaşlar iliklerine kadar bunu hissetmeli, başaracak kadar anlayabilmeli ve yürütme iradesini göstermelidirler.
Artık dost-düşman da bizim bu noktaya geldiğimizi biliyor. Kendimizi böyle yürütmek zorunda olan bir hareketiz.
Ya bizi kötü yenecekler, ya da biz büyük kazanacağız.
Bunun orta yolu yoktur. Her şey bunu açıkça gösteriyor. Bu savaşı bu hale getirmeyi büyük bir şans olarak görmeniz gerektiğini söylüyorum. En geri yaratıklardan daha geri bir yaşamın sahibi olarak sürünmek en büyük cezadır. Biz sizleri bu cezadan kurtardık.
Doğru bir yaşam tarzının, umudunun sahibi olmak için, size kazandırdıklarımız hiçbir değerle ölçülemeyecek, karşılığı verilemeyecek, eğer verilecekse de bir şanlı zaferdir diyebileceğimiz kadar, değerlerin değeri bir olanaktır. Sizler değer istemeyi, değer olmayı böyle anlamak zorundasınız. Anlarsanız, belki bu şanlı yürüyüşte bir yeriniz olacaktır. Bunun dışında hiçbir gerekçeye sarılmayalım, olsa da tenezzül etmeyelim. Ucuz yaşamakmış, başkalarının emeği üzerine kurulmakmış, bazılarının başarısına dayanmakmış, daha rahat koşullarda yemek-içmekmiş, bunlar bir savaşçı için sadece ve sadece engeldir. Buna kendisini biraz veren, hele bir komutan ve yöneticiyse kaybetti demektir. Bu ülkede istediği gibi yaşayabilmenin imkanlarına en çok kavuşan kişi benim. Ama böyle yaşayamıyorum, yaşamı daha fazla, intikam duygularının büyüklüğü ile günlük olarak savaş taktikleri nasıl olabilir diye geçiriyorum. Diğerleri altın, şeker-şerbet de olsa beni fazla bağlamıyor. Beni savaşa, örgüte, yığınlara çektiği kadar değer veriyorum, ilgi gösteriyorum.
ÖZGÜR YAŞAMA NEWROZLARDA SELAMA DURACAĞIZ
Bir önderlik tarzı var ki, artık bu anlaşılmalıdır. Çünkü kanıtlanmıştır, başarılmıştır ve açıklığa kavuşturulmuştur. Bunu kendimiz için büyük bir güç kaynağı, destek olarak görmeli ve kendi gücünüzle birleştirmelisiniz. Taklit ederek değil, özgür ve yaratıcı bir biçimde, hakkını vererek ve “bir katkı da benden” diyerek, başarmalısınız. Eğer ille bir mutluluk aranacaksa, o da böyle bir yaşam tarzına ve bunun savaşla gerçekleştirilmesine dayanıyor. Başka bir umut, mutluluk kaynağı yoktur, olamaz. Halkımız bütün umutlarında hayal kırıklığına uğramıştır, bütün mutlulukları arkasında kahredici gelişmelerle karşılaşmıştır. O halde doğru umudun, doğru mutluluğun doğru kaynağını yakalamayı bir şans olarak değerlendirmeli ve bu süreklileştirmeli. Bunu da, tam zaferle herkesle paylaşmayı, coşkunun bitmeyecek kaynağı kadar, iradenin de en keskinleştirici ölçüsü olarak değerlendirmelisiniz.
İnsana güvenmek gerekiyor. Ben kendime bu temelde güvendim. Kendimi bir silah haline getirmenin imkanını buldum. En çaresizinden, en yaşamın kenarından geçemeyecek olanından, en korkaktan, en ürkekten kudretli bir savaşımın sahibi olmaya kadar çare buldum. Bu büyük bir çaredir. Bütün güçsüz insanlar için bir çaredir. Yine cemaatler, kültürler, halklar için bir çaredir. Kendimi böyle kılmakla insanlık için en iyisini yaptım. Size sunulabilecek ciddi bir yardımdan bahsedeceksek, işte bu çare olma gücünü göstermenizdir. Başka hiçbir şey sizin için ne çare olabilir, ne destek olabilir. Bunun başka bir anlamı da hep hayal kırıklığı, hep başarısızlık, çaresizlik içinde boğulup gitmektir. Bunu bir insanlık kaderi olarak görmediğimiz gibi, sizin ve halkımız için de bir kader olarak görmüyoruz.
Çareyiz!
Bugünler ve kendim için söyleyebileceğimiz en önemli değerlendirme budur. Bir insan eğer isterse en zor koşullarda yalnız kendisi için değil, takipçileri, halkı, insanlık için iyi bir umut olabilir. Hatta büyük bir gerçekleştirme aracı da olabilir. İşte yeni gün, yeni yaşam, yenibahar olan bu Newroz günlerini, gerçek anlamına kavuşturmuş olarak, bir daha da elimizden kolay sökülüp alınamayacak bir mücadele ve savaş gerçeğiyle karşılıyoruz. Bu en zor kazanılan, ama “dürüstüm, tutarlıyım, gereklerine bağlı kalacağım” diyenin, bir o kadar zorlukla, ne pahasına olursa olsun sürdürmesi ve tam zafere kavuşturması gereken bir gün, bir yeni yaşam gerçeğidir. İçinde istediğimiz kadar özgürlük, maddi-manevi zenginlik vardır. Yeter ki, bugünün, bu yaşamın ve emrettiği savaşın gereklerini sonuna kadar azimle, ustalıkla, ölçüp-biçerek yerine getirin. Savaşta önderlik rolünü oynayarak gereklerini yerine getirirseniz bu yaşam büyük kazanılmıştır. Siz yaşamı büyük değerlendirmiş ve kendinize mal etmişsinizdir.
Halkımız bu temelde yaşamaya karar vermiştir. Parti öncülüğümüz bu temelde kabul görmüştür. Hiçbir gerekçeyle halkımız da, partimiz de artık bu yaşamdan vazgeçmeyecektir. Bu büyük özgürlük tutkuları bir daha içimizde eksik olmayacaktır. Her zaman özgür, tutkulu yaşama böyle günlerde selama duracağız. Bunu da savaşla, kahramanca şahadetlerle karşılık vererek değerlendireceğiz. Bu, mutlak başarıdır. Bu toprakların, bu insanlık beşiğinin, insanlık kadar eski olduğunu biliyoruz. Bunun için yeni dönemin kararmış insan ufkunda tek umudu olarak bu savaşta görüyoruz. Daha şimdiden Kürdistan dağlarının eteklerindeki yaşam sevinci, “en benim, en zenginim” diyen emperyalistlerin yaşam sevincinden bin kat daha güçlüdür. Yaşam çağrılarıyla doludur. Orada bitmiş tükenmiş bir insanlık durumu varken, bizde her bakımdan dirilişe, yeni yaşama göz açan bir insanlık vardır. Orada insanlar enkaz haline gelirken, monotonlaşıp robotlaşırken burada insanlar bütün güzelliklerle yaşama göz açıyorlar. Duygularıyla, özgürlük tutkularıyla, bilinçleriyle “nasıl yaşamalı, nasıl savaşmalı” gerçeğinden hareketle kendilerini, yaşamı örgütleyenler ve savaşımını verenler olarak toplumsallaştırıyorlar, Kürdistanlaştırıyorlar, yeni insan haline getiriyorlar.
Bugünleri en başta kahraman şehitlerimize borçlu olduğumuzu söylemeliyiz. Bizde yaşam kadın adıyla da özdeşleştirilmiştir. Ve bu Newroz günlerinde dört tane Kürdistanlı kızın kendisini yakması da vardır. Zekiye’ler, Rahşan’lar, Ronahi’ler, Berivan’lar jin’i jiyan haline getirmenin de en büyük adıdırlar. Kadın her zamankinden daha fazla yaşamın güçlü bir tarafı olarak bu savaşta yönünü buluyor. Ve kahraman kadın şehitlerimizi, bu büyük Newroz şehitlerini, yaşamın bu güçlü kararlarını selamlamadan yaşamı anlamak, hakkını vermek mümkün değildir.
İşte bu kadar yaşam gerçeğine ulaşmış, kararını vermiş her türlü savaşımını göze alan bir halk olarak, sadece kendimiz için değil, bütün insanlık için iddialıyız. Yine bu temelde öncülüğe soyunmuş bu parti de, yalnız dar bir ulusal kurtuluşun partisi değil, bütün Ortadoğu halklarının da önemli umut kaynağı haline gelen bir parti olarak her zamankinden daha fazla rolünü oynayacaktır. Halkımız her zamankinden daha fazla ve bir daha da bu lanetli tarihe düşmeyecek ve o tarihi kat be kat ödettirecek kadar bir özgür yaşam tarihinin içine girecektir. Bu, en kapsamlı zafere kadar, bütün insanlığa mal oluncaya kadar sürüp gidecektir.
Bu temelde tekrar bu oldukça anlamlı, başarılı, kazanılmış ve kesinleşmiş Newroz günleri temelinde siz bütün partilileri, ARGK savaşçılarını selamlıyor üstün başarıların sahibi haline gelinceye kadar sözünüzün amansız takipçileri olmanızı diliyor, sevgilerimi sunuyorum.
21 Mart 1996