Rahşan Demirel 15 Ağustos 1975 yılında Mardin’in Nusaybin İlçesi’nde dünyaya geldiğinde henüz 1973 Newroz’u tohumlama hareketinin üzerinden iki yıl geçmişti. 1990’lı yıllara gelindiğinde Newroz dört parça Kürdistan’da dağlarda, şehirlerde, kasaba ve köylerde milyonlar tarafından kutlanmaya başlanmıştı. Korku duvarı yıkılmış, Kürtlerin özgürlük talepleri sınırları aşmış, Ankara tedirgin, Türk askerleri ve polisi karakoldan çıkamaz bir duruma gelmişti. Kürtler baharın müjdecisi Newroz Bayramı’nı her yıl daha bir görkemli kutluyor, gerilla halklaşıyor, halk gerila ile bütünleşiyordu. Direniş sökülmemecesine kök salıyordu bu kadim kutsal topraklarda. Newrozlar serhıldanlara dönüşüyor, serhıldanlar Newroz ateşiyle gürleşiyor ve dalga dalga yayılıyordu. Fakat Türk devleti barbar ve saldırgandı; Newrozları kana buluyordu. Genç, kadın, çocuk, yaşlı önüne gelen herkesi katlediliyor. körpe bedenler panzerlerin paletleri altında çiğneniyordu. Jandarma, özel tim, polis ve askerler Cizîr, Nisêbîn, Şirnex sokaklarında kan kusuyordu. Yine de özgürlüğe susamış bu halkın direnişinin önü alınamıyordu. Anaların zılgıtları uyuyan gök tanrıçaları uyandırmış, yeryüzünde lanetlenmiş olan halkın havarileri ölümde yaşamı yaratan çağdaş Kawa’nın tutuşturduğu üç kibrit çöpünün etrafında halaya durmuşlardı. Üç kibrit çöpü havarilerin canlı bedenlerinde gürleşmiş tutuşan ateş sınırları aşmış Avrupa ve Türkiye metropollerine ulaşmıştı
1990’lı yıllarda Nisêbîn’de başlayan serhıldan Kürtlerin yoğun yaşadığı İzmir Kadifekale’de de yankısını bulmuştu. Devletin halk üzerinde uyguladığı baskı, şiddet ve gerçekleştirdiği katlam Rahşan’ın yüreğini yaralamış; sergilenen bu vahşet onda bir öfkeye dönüşmüştü. “Bu yıl Nevruz kutlanmayacak. Kutlayan olursa da, gereği yapılacaktır” diyen 1992 yılında dönemin içişleri bakanı İsmet Sezgin’e cevabı 21 Mart günü İzmir Kadifekale’de kendini Newroz ateşiyle özgürleştiren Rahşan Demirel verecekti. “İsmet Sezgin’e haber veriyorum Newroz kutlanacak… Ben kendimi Newroz yapıyorum” diyerek 73’te tohumlanan Newroz ateşinde kendisini kutsuyacaktı.
Rahşanların, Bêrîvanların, Ronahîlerin, Semaların, Zekiyelerin, Mazlumların yaktığı Newroz ateşi sönmüyor; gürleşiyor, evrenselleşiyor ve yanmaya devam ediyor. Onlar ateşte sınanıp ateşte arınıp, ateşte kendilerini yarattılar. Sönmeyen, ölmeyen, gerçek olan ateşin kustallığında buluştular. Minnetle anıyor ve önlerinde saygı ile eğiliyoruz.
Rahşan Demirel’in ses kasetine aldığı mektubu
İsmim Rahşan Demirel, kod ismim Sosin. Ben bir genç kızım, 18 yaşındayım. Ruhsal, cinsel ve fiziksel herhangi bir eksikliğim yok. Yani açılmamış bir tomurcuk gibiyim. Maddi ve manevi durumum çok iyi. 15 senedir İzmir’de yaşıyorum. 2 sene iş hayatı gördüm. Ve size birkaç konuda değinmek istiyorum. Dinlemenizi rica ediyorum. İki defa Güneydoğu’ya gittim. Ezilen halkımı da gördüm. Bu ezilen halka peki ne gerekir, yani benim söylemek istediğim, herkesin elinden geleni, üstüne düşeni yapması lazım. Ben bütün Kürt tarihini biliyorum. Ketra İmparatorluğu’ndan, Kürdistan İşçi Partisi’ne kadar. En az siz de biliyorsunuz, propaganda yapma gereği duymuyorum. Çünkü Kürt halkı uyanmış, kendini tanımış bir halktır.
Ve ben kimim, neyim, nereye ait olduğumu biliyorum. O kadar inancım olmuş ki, cepheye niye gitmedin derseniz, şehir kızıydım, yapamayacağımı biliyordum. İstemeyerek elimden bir hata çıkacağından korktum. Benim görüşüme göre, en güzel başkaldırma İzmir’de. Neden İzmir dersiniz? Çünkü İzmir’de Kürt halkının çok olduğu, mücadelesinin ise az olduğu kanaatındayım. Evet ölmek istemiyoruz, öldürmeyi de istemiyoruz. Halkınıza ihanet etmeyin. Başkaldırın ve mücadelenize devam edin ki, Kürdistan’ı çabuk kurun. Bunları şahsen size söylemek isterim. Lakin amacıma ulaşmayacağımdan korktum. Kürt halkının ve vahşi barbar düşmanın önünde, kendi canımla halkımın Newroz’unu kutlar, daha dirençli, daha inançlı olmalarını dilerim. Allah liderimiz Abdullah ÖCALAN’a uzun ömürler versin.
-Kahrolsun faşizm!
-Kahrolsun sömürgecilik!
-Yaşasın Kürdistan ve Kürdistan İşçi Partisi!
Şu an sosyal içerikli olaylar nedeniyle verdiğimiz mücadele içindeyiz. Bu yüzden Kürt halkı, TC’nin onlara vermiş olduğu kısıtlı imkanlarla yetinmemiş, asırlardan beridir var olan Kürdistan devletini kurma çabasındadır. Aslında şu an Kürt tarihini söyleme gereği duymuyorum. Çünkü eskiden düşmanımızın uyuttuğu bu halk uyanmış, kendini tanımıştır. Ve bizler bunun bilincindeyiz, şunu da sizlere açıklamak istiyorum. Hepimizin bildiği gibi Newroz bizlerin bayramıdır ve TC bu bayramı bizlere yasaklamıştır. Ve şunu da açıklayayım. Kendimi Newroz yaptım, çünkü İzmir halkından belirli beklentilerim var. Beklentim de şudur; şu an belirli bir mücadele ve düşmanla savaş içerisindeyiz. İşte düşmana karşı elbirliği içinde olmalıyız. İzmir halkından isteğim; beni iyi bir yurtsever ve Kürdistan şehidi olarak görmeleridir. Bizler bugüne kadar benimsenmiş bir halk olarak yaşadık. Bu yüzden millet olarak kendi haklarımızı savunuyoruz. Ve sonuna kadar Kürt milletinin haklarını savunacağımıza inanıyorum. İnancım bu şekilde gelişmiş, son sözüm de şudur; Allah liderimiz Abdullah ÖCALAN’a uzun ömürler versin ki, bu halk sömürge altından kurtulsun. Newroz bayramını Kürt halkına canımla kutlar, daha dirençli ve daha inançlı olmalarını dilerim. “Şerefli bir ölüm, yaşamış olmanın en güzel ifadesidir.”
-Liderimiz Abdullah Öcalan.
-Yaşasın gerilla savaşımız!
-Yaşasın 15 Ağustos bayramı!
-Yaşasın Kürt halkının birliği!
-Yaşasın PKK’nin kuruluş yıldönümü!
-Yaşasın 21 Mart, Kürtlerin özgür olacağı gün!
DAVET
Bilekler kan içinde,
dişler kenetli,
ayaklar çıplak ve ipek bir halıya
benzeyen bir toprak.
Bu cehennem ve bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın
Yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim,
yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür.
Ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim.
BİLİRİZ
Saçlarımız ve dişlerimizin döküldüğü,
umutlarımızın döküldüğü gibi,
gözlerimizden yaşların boşaldığı,
gökyüzünden mavi fakat
derincesine boşaldığı gibi.
Biliriz biz suyun dağlardan
çağlayarak aktığını,
şafağın denizde battığını da biliriz.
Ağlatan arkadaşı, dost görünen düşmanı,
terk eden sevdalıyı da biliriz.
Biliriz biz işkencenin ne olduğunu,
zulmün varlığını, nasıl gözyaşlarının aktığını
işkencede de biliriz.
Bilmediğimiz ise, özgürlük, kardeşlik
ve dostluktur.
Rêber Apo’nun Şehit Rahşan Demirel’in anısına yaptığı değerlendirme
Rahşan yoldaşı şöyle değerlendirmek mümkün: Mazlum’la başlayan tarihi direnişimizin 1992 Newroz’uyla hem kahramanca, hem onurlu yükselişinin onuncu yıldönümünde. Mazlumların başını çektiği, çağdaşlaştırdığı Newroz geleneğine halkamız büyük bir karşılık vermiştir. Türk devletinin tankları, topları ve her türlü uçak saldırılarına karşı da çok kahramanca bir cevap vermiştir.
Rahşan yoldaş da, gerçekten tarihi bir dönemde, çok tarihi büyük bir yiğitlikle çok kahramanca eylemini ortaya koymuştur. Bu, ulusu yeniden var etmenin büyük bir adımıdır. Bu yıl çok sayıda genç kızın kahramanca direnmesi var; Van’daki Bêrîvanlar, Zekiyeler, yine Norşîn’deki Roza ve bunun gibi çok sayıda genç kızın çok çok büyük bir fedakarlıkla, düşmana teslim olmamak için böyle görkemli eylemleri vardır. Son kurşunu kendilerine sıkarak, düşmanın eline düşmemenin kahramanlıkla İlişkisi var.
Şimdi yoldaşların ateş içerisinde kendini ateşe verme, “Ateşi daha da gürleştkştirin’ ‘biçimindeki çağrısı, kesinlikle halkımızın da içine girdiği diriliş ve özgürlük yürüyüşünün eseridir ve tamamen bu çağrıya bağlı kalınacaktır. “Bütün halkımız, ateşi söndürmeyin “çağrısı Ferhatların da bize vasiyetidir. “Daha da alevlendirin” sözleri bize talimatlarıdır ve işte bu Zekiyelerle, Rahşanların devam ettirmesi oluyor.
Biz de halkımızın direniş alevlerini, daha da hissedilen bu kahrolası geçmişi, her türlü lanetli geçmişi yerle bir edinceye kadar, her türlü pisliğe bulandırılmış bu halkı tamamen temizleyinceye kadar kendimizi ateşle yıkayacağız! Yani bu, “Ateşi daha da gürleştirin!” demek, tarihimizde pislik adına ne varsa, günümüzde kölelik adına ne varsa hepsini temizleyinceye kadar daha da gürleştirilerek devam ettirilecektir, anlamındadır.
Rahşan yoldaşın çağrısına sonuna kadar bağlı kalacağız. Onun özlemlediği tam yaşanılabilecek ülke ve halk gerçekliğine ulaşıncaya kadar bu ateş gürleşecektir; düşmanı yakacaktır, kendini yakacaktır ve özgürlüğe götürecektir.
Bu kahraman yoldaşımızı bu temelde selamlıyoruz ve anısına bağlı kalacağız. Anısı, bizim için emredicidir ve tam bağımsız bir ülke ile özgür bir halk ve onun için de insanlık ailesi içinde yaşanılabilecek yerimizi bulduğumuzda, evet ancak o zaman bu ateş söner.
✪✪✪
Ronahî ve Bêrîvan arkadaşların mektubu
Yüce Kahraman Halkımıza!
21 Mart, NEWROZ’unuzu candan kutlarken hedefimiz olan insani bir yaşam için sizlerin daha da çok direnmeniz gerektiğini Parti Önderliğimizin de vurguladığı gibi kendimizden, çok az da olsa başlatıyoruz ve sizlere devretmek İstiyoruz. Özellikle Avrupa’daki halkımızın da Parti Önderliğimizin belirttiği gibi devrimi Kürdistan’a taşırmaları, vazgeçilmez bir öneme sahiptir.
Bu temelde kadınlarımıza da öylesine büyük görevler düştüğünden dolayı, tam ayakta durmalı ve bunu Parti Önderliğimizin yol göstericiliğiyle becerebilmelidirler! Sizlere, yüce halkımıza içten inanıyoruz ve güvenimiz sonsuzdur.
-Yaşasın Başkanımız Apo!
-Yaşasın PKK, ARGK, ERNK!
-Yaşasın Enternasyonalizm!
Ronahi-Bêrîvan
✪ ✪ ✪
Rêber Apo’nun Ronahî-Bêrîvan arkadaşlar anısına yaptığı değerlendirme
İki kahraman Kürt kızı, Ronahî ve Bêrîvan yoldaşların bu soylu ve yiğitçe eylemleri; tarihe verilmiş güçlü bir cevap olduğu kadar, inkarcılığa ve ülkeden kopuşa karşı da, büyük bir özgürlük çıkışıdır.
Partimizin bu yiğit iki kızı, Dersim ve Elbistan gibi, düşman eliyle ulusal tahribatın en çok yaratılmaya çalışıldığı alanlardan koparak, Avrupa’ya gelmişlerdir. Bu nedenle onların eylemleri, genç kızların şahsında temsilini bulan özgürlük ve bağımsızlığa çağrı olmakta, ruhta, yürekte ve beyinde ülkeye bağlanmanın ve gelecekte fiziki olarak vatana dönüşün yükselen çığlığı anlamına gelmektedir.
Aynı zamanda eylemlerinin Almanya’da gerçekleşmiş olması, Almanya ve TC’nin, 150 yıllık Kürt düşmanlığına, ulusumuzun ülkeden kopartılmasının ve imha silahlarının ülkemize taşınarak kullanılmasının, büyük suç ortaklığına karşı da anlamlı bir direniş olmaktadır.
Onlar; Mazlum Doğan, Zekiye Alkan ve Rahşan Demirel ile başlayan bu büyük soyluluk ve cesaret örneğinin, yeniden ve önemli bir süreçte tarihsel buluşmasını gerçekleştirmiş, insanlığa sundukları kararlılık mesajları ile kendilerini ateşin temizliğinde yeniden yaratmışlar, büyük saygı duyulması ve önünde eğilinmesi gereken eylemleri ile, zafer yürüyüşümüzün çok değerli ve önemli birer kilometre taşı olmuşlardır.
Bütün ulusumuz kadar, Avrupa kitlemiz, Kürt kızları ve oğulları için bu değerli yoldaşlarımızın çağrısı: Mücadeleye daha güçlü katılmanın, ruhta ve düşüncede daha büyük bağlanmanın emridir. Ve Kürdistan kadınına verdiğimiz büyük değerin, ordulaşmasının, ulusal kurtuluşta rolünü oynamasının doğrulanan mesajıdır.
Rohanî ve Bêrîvan yoldaşlar, yükselen mücadelemizin, Kürdistan devriminin birer zirvesi olacak, mücadelemizde yaşayacaklardır.
Anıları önünde saygı ile eğiliyoruz. Anılarına zafere dek, güçlü bir savaşla cevap vereceğimizi belirtiyoruz. 1994 gibi önemli bir yılda, onların soylu direnişinden de güç alarak, yükleneceğimizi söylüyoruz. Herkesten önce, onlara özgür bir vatan sunmanın inancı ile “Ya Kazanacağız Ya Kazanacağız” diyoruz.
Ronahî ve Bêrîvan yoldaşların anısı ölümsüzdür.
SEMA YÜCE’NİN MEKTUBU
Çağımızın Sosyal Mücadeleler Öğretisinin Yaratıcısı Parti Genel Başkanımız, Ulusal Önderimiz Başkan APO’ya!
1971 Ağrı doğumluyum. Parti içinde Leyla ve Serhıldan kod isimlerini kullandım. Geçmişte Kürt feodalitesi içinde belli bir yeri olan, ancak TC tarihi boyunca ne tam anlamda rejimle buluşan, ne de Kürt kimliğini korumaya dönük ciddi bir öncülük yaratan, giderek sistem içinde eriyen, maddi olduğu kadar, manevi olarak da zayıf düşen bir ailenin çocuğuyum. Ailem, belli bir bölge insanları içinde dini vasıfları nedeniyle ve şeyhlik kurumuna dayanarak moral merkez rolünü oynamışsa da, günümüzde toplumsal bir iddiaya sahip olmayan, vasatlaşan bir ailedir. Bu aile içinde yetişen altı çocuktan biriyim. Ailemde belli bir yurtseverliğin olması, medrese eğitiminin aile içindeki uzantıları, aile içinde büyük amcamın bana Leyla Qasım diye hitap edişi, ’70’li yılların belleğimde sınırlı kalan, ancak derin izleri beni mücadeleyle, ’90’lı yılların kitleselliğiyle buluşturdu.
Küçüklüğümden bugüne kadar ailemin şahsında şahit olduğum Kürt gerçekliğinin tüm çatışmalarını, çelişkilerini yaşadım. Son olarak Kemalizm’in eğitim kurumlarında gördüğüm eğitim ile bu daha da boyutlandı. Özellikle de üniversitede emperyalist kültür ve onun kadına sunduğu seçeneklerin üzerimdeki etkileri sonucu, çocukluk hayallerime karşıt yaşam arayışının içine girdim. Kendimi doğru temellerde örgütlemediğim, Önderlik kavrayış düzeyimi zamana ve mekana uyarlamadığım için kişiliğimdeki gerilikleri aşamadım. Aynı zamanda toplumda, mücadele saflarında köleliğe karşı büyük öfkeme, inadıma rağmen, erkek egemen toplumun dayatmalarına karşı güçlü bir duruşu sergileyemedim. İsyan adına attığım her adımda bağımlılık duruşuna yol açtım. Bir anlamda bu toplumla bütünleşen ve onun üreticisi olan bir konuma geldim.
1988’de üniversitede mücadeleyle tanıştım. Bu on yıllık mücadele yürüyüşümde yukarıda özetlemeye çalıştığım kişilik duruşumun tüm ayrıntıları söz konusudur. Geriye dönüp baktığımda bir Kürt kızı olarak, özgürleşme yoluna giren her Kürt insanının ve kadınının, hatta her insanın yaşayabileceği bir çok beşeri zaafı, kişilik sorunlarını, siyasal ve örgütsel eksiklikleri yaşamış olduğumu görüyorum. Fakat asla yerinde saymadım. Başkan Apo ve O’nun önderliğinde gelişen özgürlük öğretisi, beni hep ayakta tutan bir güç kaynağı oldu. Gelinen noktada kişiliğimde Kürt toplumunun ve yine Kürt egemen sınıflarının tüm çelişkilerinin bir kadın kişiliğinde ulaşabileceği son noktaya geldiğini ve bunun aynı zamanda aşma noktası olduğunu görüyorum. Mübalağasız, kişiliğimde yaşanan çatışma düzeyinde bin yılların bir çatışmasını hissediyor, duyumsuyorum. Bu, aynı zamanda kendimi aştığım AN’ı ifade ediyor. Bunun tesadüf olmadığını biliyorum. Bu durum Başkan Apo şahsında Kürt gerçekliği içinde verilen insanlaşma, sosyalleşme ve özgürleşme mücadelesini, “Savaşta Zafer, Yaşamda Özgürlük” aşamasına gelmesiyle yakından ilişkilidir. Mücadelenin geldiği düzey, bunun alanımızda yürütülen Partileşme çalışmalarında bulduğu ifade sonucu şu gerçeği daha iyi kavrıyorum: Nasıl ki gökyüzünde iki güneş yoksa ve olmayacaksa, bir insan için, özgürleşmek isteyen bir kadın için, iki yaşam seçeneği, iki moral merkez olamaz. Bu satırları yazdığım AN, kendimde düşünsel, moral ve yaşamsal açıdan Başkan Apo’yu tek merkez haline getirdiğim, kendimdeki tüm iç engelleri aştığım AN’dır.
Bu dönemin bir emridir. Bu dönem, mücadelenin geldiği bu aşama, tükenmiş bir toplumun tüm öfkelerini, inadını, sabrını ve acısını kendinde biriktiren, büyük intikam savaşını, peygamberlerde dahi görülmemiş bir sabırla yürüten Başkan Apo’nun emeklerinin bir ürünüdür.
Gelinen aşamada düşman, büyük insanlık yürüyüşümüzü durdurmak istemektedir. Türk Genel Kurmaylığı bir süredir mücadelemize “Marjinalleştirme” adı altında tasfiyeyi dayatmaktadır. Bu plan emperyalist merkezlerde hazırlanmış, bölge gericiliğini yanına almış ve Türk sömürgeciliği eliyle uygulanan, uygulanırken de iç ihanete dayanan bir plandır. Kürt işbirlikçiliğini ve onun mücadelemiz içindeki uzantılarını, kendisi için sosyal zemin kabul eden bu planın özü, insanlığın beşiği Mezopotamya’dan başlayan çağdaş insanlaşma yürüyüşünü Kürdistan’da, hatta Kürdistan içinde de dağlarda, tek tek şehirlerde, insan beyni ve yüreklerinde sınırlandırma, daraltma, içten içe çürüterek düşürme planıdır. Bu planın temel zemini köle Kürt gerçeği, onun sosyalite düzeyidir. Düşman, Kürtler’i çağın Lut kavmi haline getirmek, onları açlıkla, cinsellikle teslim alarak tüketmek istemektedir. Bunun için ülkeyi insansızlaştırmakta, gemilerle kendi merkezlerine taşıdığı sürgün Kürtler’den, kendi Kürt gettolarını oluşturmakta, bu gettolara topladığı Kürtler’in kişiliğinde özgür yaşam seçeneğini boğmak istemektedir. Köylerini yaktığı insanlarımızı metropol varoşlarında çöplüklerden ekmek toplar hale getirerek, açlıkla terbiye etmek istemekte, buralarda biriken gençleri yaşam sınırlarında tüketmektedir.
Partimizin Zap’ta, Etruş’ta, Ninova’da yaşama geçirmeye çalıştığı özgür yaşam seçeneğini tecrit ederek, imha ederek Kürtler’e tek tercih olarak düşkün bir yaşamı sunmaktadır. Emperyalist istihbarat birimlerinde üretilen bin bir planla özgürlüğün teminatı olan gerilla, kitleden kopartılmak,… öncülüğü düşürmek için her türlü politika ve imkan devreye sokulmakta, gerillayı karşıtına dönüştürerek, özgürlüğü değil düşkünlüğü … getirme hesapları güdülmektedir. Ulusal iktidarlaşmanın yolu işbirlikçi Kürt güçleri olan başta KDP ve onun uzantılarıyla kapatılarak, kendi denetimlerinde bir Kürt bölgesi yaratılarak, bölge halklarının kurtuluş umudu olan çağdaş MED hareketi boğulmak istenmektedir. Güney Kürdistan’da başlayan iktidarlaşma hamlemiz ile, Anadolu dağlarında başlatılan kardeşleşme, halklarla, kültürlerle buluşma, devrim ateşini yaygınlaştırma hamlemiz kirli politikalarla boğulmaya çalışılmaktadır.
Düşmanın bu politikasının zindan ayağı, rehabilitasyondur. Zindanda “Marjinalleştirme”, Mazlumlar’ın, Hayriler’in, Kemaller’in ve Dörtler’in yaktığı yaşam ateşini söndürmek, tek tek bireylerin beyninde ve yüreğinde duvarlar örerek dağların doruklarında yanan mücadele ateşiyle buluşmasını engellemek, Partimizin çözümleme silahını, düşmanın ideolojik, kültürel kuşatmasını tersine çevirmek, atomlarına dek çözerek düşkünleştirmektir. Zindanlarda birikmiş olan on binleri, kendi kendini içten içe tüketen bir yapı haline getirerek, tüm moral değerlerimizden kopartma ve kendi işbirlikçi seçeneklerini sosyal dayanağı haline getirmektir.
“Marjinalleştirme” politikasının her alandaki değişmez silahı, geleneksel kadın ve erkek egemen kişilik yapılarıdır. Bu silah kaba cins eğilimlerinden, egemen örgüt ve politika anlayışlarına dek her açıdan kullanılan bir malzemedir. Sömürgecilik bitip tükenmek üzereyken, tek dayanağı yarattığı insan tipi kalmıştır. Başkan Apo öncülüğünde yürütülen mücadelemiz, şehitler ordumuz, bu politikayı erkenden fark etmiş, çözümlenmesini gerçekleştirmiş ve yurtsever halkımıza mal etmiştir. MED TV ekranlarında yayınlanan Parti içi tartışmalar, bu süreci halkımıza kavratmıştır. Bu açıklık politikası güncel olarak düşmanı püskürttüğü kadar, gelecek toplumun inşası açısından da önemli bir dinamik olarak gündeme gelmiştir. Parti Önderliği’nin anlık çabalarıyla bu süreç tersine çevrilmiştir. Gerillanın Güney’de ve Anadolu dağlarındaki hamleleri kadar emperyalizmin merkezlerinde yürütülen devrimci diplomasi, Erzurum odaklı zindan direnişleri ve son olarak 8 Mart ve 21 Mart kitlesel kutlamaları bunun ispatıdır.
Mevcut durumda düşman politikalarında sonuca ulaşmak için son bir hamle hazırlığındadır. Türk Genel Kurmaylığı’nın son hareketliliği bunu ifade ediyor. Açık ki yine kirli politikalarının merkezinde Başkan Apo’yu etkisiz kılma, sınırlandırma, O’nun politik çizgisini O’na rağmen işlevsiz kılma vardır. Bu politikalarındaki ısrarlarının nedeni, yine Parti içinde bir türlü özgür yaşam seçeneğine, doğru bir merkezileşme ve kurumlaşmaya gelmeyen erkek ve kadın kişiliklerine duyulan güven vardır.
Ancak Kürt kadını Başkan Apo’nun emrini almıştır. Kendini düşmana, onun kirli emellerine alet etmeyeceğini göstermiştir. Başkan Apo’nun 8 Mart’ta tüm kadınlara seslendiği konuşmasında ifade ettiği “kadın eksenli bir kurtuluş ideolojisi”nin geliştirilmesi gerektiği, böylesi bir öğretinin savaş sorunlarından kalıcı bir barışa özgür insana kadar bir çok soruna çözüm olacağı temelindeki açıklamalarını Kürt kadını kavramıştır. 8 Mart’la başlayıp 21 Mart’ta doruğa çıkan eylemli yürüyüşünde bunu ispatlamıştır.
Başkanım!
Bu temelde beynimi, yüreğimi ve bedenimi 8 Mart’tan 21 Mart’a ulaşan ateşten bir köprü yapmak istiyorum. Çağdaş Kawa Mazlum Doğan’ın ve diğer tüm şehitlerimizin iyi bir öğrencisi olabilmek için Zekiye gibi yanmak, Rahşan gibi Newrozlaşmak istiyorum. Diğer Newrozlaşan Bêrîvan, Ronahî, Mîrza Mehmet ve Eser yoldaşların izinde kararlıca yürümek istiyorum. Kadının yaşam gücünün, zafer gücünün olduğunu, kadının da yoldaş olabileceğine olan inancımı soylu bir eylemle taçlandırmak isteğimin nedeni; soyluluğu bilinen tüm tanımlarından arındırarak, kendisi basit düşleri büyük insanın erdemi olduğunu haykırmak isteyişimdir.
Öğrencisi olmaya çalıştığım şehitlerimizin eylemleri üstünde çok düşündüm. Her gün, her an devrim ateşinde yürüyerek yanmayı, bunun sırrını kavramayı çok istedim. Gördüm ki bu kendini aşan insan eylemidir. Bu kararı verdikten sonra tekrar tekrar büyük bir iç savaşı yaşadım. Kendimde bütün beşeri zaafların ayartıcı gücünü son bir kez gördüm ve yendim. Özgür yaşam, özgür kadın tutkum bana bunu emrediyor. Başkan Apo’ya bağlılık andımın, bu tutkunun ateşinde kül olmak ve bu küllerden yeniden kendini yaratmak olduğunu şimdi daha iyi kavrıyorum.
Kendimde yaşamı yaratmak kararımda en önemli güç kaynaklarımdan biri de kadının Partileşme silahı olan YAJK’tı. YAJK, hem Başkan Apo’nun kadınla yoldaş olunabileceğine inancın eseridir, hem de inanıyorum ki Başkan Apo öğretisinin kurumlaşmasının, yayılmasının ve derinleşmesinin önemli silahlarından biri olacaktır. Bu yüzden YAJK’ı daha da büyütmek her Kürt kadınının, hatta bölge halklarının kadınlarının asli görevidir.
Başkanım!
Zafer tanrıçamız Zilan yoldaşın vasiyetine bağlılığımla, O’nun görkemli eylemine sadece özüyle değil, biçim itibariyle de cevap olmak isterdim. Fakat zindan koşullarında bu mümkün değil. Bu Newroz’da ayağa kalkan binlerce çocuk yüreğinin masumiyetiyle buluşmak, bu vasiyetin takipçisi olmakla mümkündür. Özgürlük tutkum çok büyük. Bu tutkuyu yaşam gücüne dönüştürebilmek için tek varlığımı, kendimi Başkan Apo’ya adıyorum. Kadınlar, küllenen Kürt ateşinin kıvılcımlarıdırlar. Küllerinden yeniden doğmayı başaran bunun kıvılcımı olan her kadın, özgür Kürdistan’ın dokuyucusu olacaktır. Ancak bu bile Başkan Apo’ya cevap olmaya yetmez. Cevap olabilmek için karartılan her yüreğin ateşte arınması gerekir. Ben ancak kendi yüreğimi verebilecek güçteyim.
Kendimi Newrozlaştırırken, beynimi ve yüreğimi, bedenimin her hücresini bu öğretinin yoluna adadığımı bir kez daha belirtiyor, bağlılık andımı yineliyorum.
Yaşasın Başkan Apo ve O’nun Özgürlük Öğretisi!
Yaşasın PKK, ERNK, ARGK!
Yaşasın Özgür Ülke, Özgür İnsan!
Kahrolsun Her Türden Egemenlik ve İşbirlikçiler!
Devrimci Selam ve Saygılarımla
Sema Yüce