Helin Ümit
Halkların Birleşik Devrim Hareketi 7. yılına girmiş bulunuyor. Her şeyden önce HBDH çizgisine büyük bir inanç duyarak, bu çizgide mücadele ederken şehit düşen başta Sinan Dersim arkadaşımız olmak üzere tüm devrimci militanların anısı önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz. 7. mücadele yılında, HBDH’nin 6 yıllık pratiğinin sonuçlarını değerlendirerek daha ileri bir aşamaya taşıma kararlılığını taşıyor ve bu temelde tüm örgütsel yapılara başarılar diliyorum. PKK olarak HBDH’nin açığa çıkardığı devrimci pratiğin Türkiye ve Kürdistan devriminin ana eksenini oluşturduğunu, bu eksenin tüm çalışma alanlarına hakim kılınmasıyla demokratik Türkiye, özgür Kürdistan hedefinin gerçekleşeceğine duyduğum inancı bir kez daha belirtiyorum
HBDH, Türkiye ve Kürdistan devrim tarihi açısından daha şimdiden önemli bir deneyim olmayı başarmıştır. Faşizmin ve faşizmin zihniyetinden etkilenen çok çeşitli çevrelerin, çok yönlü saldırıları altında birleşik mücadeleyi 6 yıl gibi bir süre sürekli gelişme çizgisi içerisinde ayakta tutmak ve daha iddialı bir düzeye getirmek çok önemli bir gelişme olmaktadır. 2016 yılının 12 Mart’ında bir hareket olarak ilan edildiğinde Türkiye’deki faşist iktidarın bu gelişme karşısında ürktüğünü, engellemek için, başta sol görünümlü şoven yapılar olmak üzere HDBH çizgisine saldırdığını biliyoruz. Faşist, sağ, sermayeci, kapitalist sömürü sistemin ve Kürt halkına karşı soykırım savaşını yürüten kesimlerin bu kadar paniklediği ve etkisizleştirmek için saldırdığı HBDH hakkında yaratılmak istenen tüm negatif, karamsar, geriye çeken ideolojik-politik saldırılara karşı tutarlı ve ısrarlı bir çaba içerisinde oldu. Elbette bu saldırılar sadece söylem düzeyinde bir özel savaş propagandası olarak kalmadı. Bir hareket olarak HBDH’nin gelişmesini engelleyecek fiziki saldırılar kadar birleşik mücadele içerisinde yer alan tüm örgütleri tek tek çeşitli yönleri ile hedefledi. Tutuklamalar yaptı, katliamlar gerçekleştirdi. Kısacası HBDH’nin Türkiye ve Kürdistan mücadelesinin odağı haline gelmemesi için elinden geleni yaptı. Gelinen aşamada faşist sistemin tüm saldırıları karşısında ‘ileri, daha ileri’ diyerek ‘faşizmi yıkma’ hamlesini geliştirdi. Bu nedenle bu süre zarfında sergilenen emek ve fedakarlıklar asla küçümsenmemelidir.
Her şeyden önce HBDH’ye duyulan büyük inanç ile başta Medya Savunma Alanları ve Rojava Devrimi’ni açığa çıkaran büyük savaşlarda yürek yüreğe, omuz omuza vererek şehadete yürüyenleri oldu. Türkiyeli ve Kürdistan’lı yüzlerce genç bunun için yollara düştü, sınırları aştı, bir araya geldi, tartıştı, kararlaştı, birlikte planlamalar yaparak Türkiye ve Kürdistan dağlarında birlikte yoldaşlık örnekleri içerisinde pratik yaptı. Bunların bir kısmı şehit düştü. Örneğin Aynur, DKP geleneğinden geliyordu. PKK olarak Aynur bizim için yoldaşlarımızdan ayıramayacağımız bir moral ve sevgi kaynağı, devrimci kararlılık ve fedailik gerçekliği oldu. Ceren, Ulaş, Baran Serhat ve yüzlercesi ile HBDH çalışmaları çerçevesinde tanıştık, birlikte çalıştık. Faşizmin halkları birbirine düşman etmeye çalıştığı karanlık bir zamanı, birlikte gerçek anlamda halkların birliği temelinde aydınlığa dönüştürme umudu olduk. Bu anlamda, ortaya çıkan bu şehitler gerçekliği ile HBDH, Türkiye ve Kürdistan devrim mücadelesinin mayası olmayı başarmış, demokratik halk devriminin oluşumu tüm hızıyla devam etmiştir. Herkesin buna saygılı yaklaşması, sorumlu davranması ve şehitlerin beklentilerine yanıt oluşturması devrimci ahlakın gereği durumundadır. Ortaya çıkan değerlere doğru yaklaşım geliştirmemek Türk özel savaş sisteminden, faşizmden ve faşizme karşı mücadelenin nasıl olması gerektiği gerçekliğinden hiçbir şey anlamamak demek olur ki devrimcilerin birkaç temel ilkesi vardır. Bunlardan biri gerçekliğe saygı olurken diğeri emeğin hakkını vermektir. Bu nedenle eleştiri ve özeleştiri yaparken dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Bu durum hem Türkiye devrim geleneği hem de Kürdistan Özgürlük hareketi etrafında mücadele yürütenler açısından ciddiyetle ele alınması gereken bir husus oluyor.
HBDH’yi sadece bir mücadele aracı olarak görmek yanlıştır
Kürdistan özgürlük hareketi olarak HBDH’ye yaklaşımımızın stratejik düzeyde olduğunu bir kez daha belirtmek gerekiyor. Bu yaklaşımımız konjonktürel yani dönemsel değildir. Hiçbir zaman böyle olmamıştır. PKK’nin 50. Zafer yılına 2022 Newrozu ile birlikte gireceğiz. 1973’de Çubuk Barajı ile grup olma kararının alındığı toplantı ile de, ondan sonraki 50 yıllık süre içerisinde de Partimizin Türkiye devrim hareketi ile bağları hiç kopmadı, birlikte mücadele yürütmedeki ısrarı değişmedi. Elbette bu duruş öncelikle Önder Apo’nun ideolojik-politik, örgütsel ele alışı ile bağlantılı oldu. Önder Apo için Türkiye ve Kürdistan devrimi diyalektik bir bağ ve ilişki içerisinde gelişme göstermek durumundaydı. Yaşadığımız süreç bunu herkese bir kez daha gösterdi. Bu anlamda Halkların Birleşik Devrim hareketini güncel olarak şu anda Türkiye’yi kasıp kavuran faşizme karşı mücadele kapsamında ele almak dar bir yaklaşım ve anlayış olacaktır. Tam tersine bir 12 Mart günü kurulan HBDH, Türk egemen sınıflarının devrimci sol sosyalist güçleri, uluslararası sermaye kesimlerinden aldığı talimat çerçevesinde tasfiye etmeye yönelen, 12 Mart askeri darbesine verilmiş bir yanıt olduğunu ilan etmiştir. Demek ki sadece AKP-MHP faşizmine karşıtlık değil daha köklü bir stratejik birlik yürütülmektedir. HBDH’yi bu anlamda sadece bir mücadele aracı olarak görmek yanlıştır. Şüphesiz mücadele etmek için bir araya gelinmektedir fakat aynı zamanda Türkiye’de hakim kılınmak istenen milliyetçi-dinci-cinsiyetçi sisteme karşı demokratik komünal, eşitlikçi, kadın özgürlüğünü esas alan ve halkların kardeşliğinin esas almaktadır. Dikkat edilirse burada tanımlaması yapılan sadece bir engeli ortadan kaldırmak değil bir yaşamı kurmak, bunun ilkelerini belirlemek ve nasılına aranan cevaplardır. Farklılıklara rağmen sosyalizm, özgürlük ve demokratik devrim gibi en genel amaçlar için bir araya gelindiği çok iyi görülmelidir. Kendisini halklar karşısında ulusararası kapitalist sistemin bir kalesi olarak oluşturan Türkiye Cumhuriyeti devleti açısından bu durum ciddi bir başarısızlık anlamına gelmektedir.
HBDH içinde yer almayan hareketlerin eylemlerinde gerçek devrimci bir iddia yoktur
Yakın tarih dediğimiz cumhuriyet tarihini devrim ve karşı devrim diyalektiği açısından çok iyi incelemek gerekir. Doğru sonuçlar çıkarıldığı taktirde faşizme karşı mücadelede ilerleme kat edebiliriz. Bu sonuçları çıkaramazsak ne kadar iyi niyetli olunursa olunsun, ne kadar mücadele etme istemi olursa olsun benzerlerimizin yaşadığı hataları yaşamaktan kurtulamayız. Darbe yeriz. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti bir darbe mekaniği ile kurulmuş ve günümüze kadar da bu şekilde ayakta kalmayı başarmıştır. Güncel olarak AKP-MHP faşizminde ifadesini bulan da bu darbe mekaniğinin en rafine, yetkinleştirilmiş ve dış desteklerle çalıştırılan hali olmaktadır. Bununla birlikte bahsettiğimiz darbe mekaniği sadece Türkiye tarihine giren ve açıktan yürütülen, bilinen darbeler değildir. Bir siyaset ve yönetme biçimi olarak bütünlüklü bir gerçeklikten bahsettiğimizi belirtelim. Buna komplocu darbecilik de denilebilir. Ki görünen kadar görünmeyen, herkesin bildiği ve doğrudan etkilendiği açık darbecilik kadar örtülü yürütülen darbelerin daha etkili olduğunun bilinmesi gerekir. Bu anlamda HBDH, Türkiye devrimci hareketenin başına örülen parçalanmayı özel savaş politikalarının oyununa gelme olarak görmekte ve bunu devrim mücadelesinin önündeki bir tuzak olarak boşa çıkarmaktadır. Şunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz ki HBDH içinde yer almayan hareketlerin ne eylemlerinde ne de söylemlerinde gerçek anlamda devrimci bir iddia yoktur. Türkiye devriminde iddialı olan hareketler zaten büyük bir sorumlulukla ortak mücadele içerisinde yer almaktadır. Bu örgütlerin niceliklerinden ziyade niteliklerinin önemli olduğunu bir kez daha vurgulamalıyız. Evet ne kadar köklü geleneklere dayanıyor olsalar da birçok örgütün daralmış olduğu tespitine katılıyoruz. Bunu bu örgütlerin kendisi zaten dile getiriyor. Fakat HBDH içerisinde yer almak bir güçlenme iddiasını, arayışını, bunun için her türlü bedel vermeyi göze alma anlamına geliyor ki devrimciler maddi imkanlarla değil manevi dünyaları ve iddiaları ile önce devrimci olurlar. Manevi dünyada yani zihniyette ve duyguda yaşanan kararlaşmalarda ısrarlı olunduğunda açığa çıkardığı gelişmeyi en çok Kürdistan Özgürlük Hareketi ve PKK olarak bizler biliyoruz. PKK olmaz denileni olduran, bitti denileni yeniden ve yeniden adeta küllerinden doğuran ve öldü denileni mezardan kaldıran bir hareket olmayı böyle başarmıştır.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri Türk halkı olmak üzere Kürtler ve bu coğrafyanın diğer kadim halklarına düşmanlık temelinde şekillendi. En fazla da adına hareket ettiği Türk halkı bu süreçten büyük zararlar gördü. PKK öncülüğündeki Kürdistan Özgürlük Hareketi Kürt halkı açısından bu süreci büyük oranda aydınlattığı için bilinçlenme ve özgürlük temelinde politikleşme ile eyleme geçme yaşandı. Fakat aynı şeyi Türkiye halkları için belirtemiyoruz. Türk halk gerçekliği üzerinde oluşturulan karanlık giderek halk kimliğinin yerine geçen bir kimlik haline dönüşerek beyaz bir soykırım haline dönüşüyor. Bu durum HBDH’nin örgütlenmesine kadar, Türkiye devrim hareketinin en temel handikapı oluyordu. HBDH’nin Türkiye devrim ve Kürdistan Özgürlük Hareketi ile gerçekleştirdiği çıkış bu gerçekliğe yapılan müdahale olmuştur. Önemle kavranması gereken husus bu müdahalenin, bu devrimci çıkışın önünü alma stratejisi Türkiye’deki egemen sınıfların ve halk düşmanlarının öncelikli politikası olarak gelişme göstermiştir. Önder Apo ‘Kürt Türksüz, Türk Kürtsüz olmaz’ demektedir. Her iki halkın geçmişi kadar geleceğinin de birlikte şekilleneceğini ifade eden bu tespit, halk hareketlerinin başarılı olmak için öncelikli olarak birlikte mücadele etmeleri gerektiğini gösteren en sade ama çarpıcı tespit olmaktadır. Buna karşılık Türk egemen sınıfları ve devlet geleneği açısından Kürdün ve Türkün bir araya gelmesi, ortak mücadele etmesi, birbirini tanıması ve anlaması kendileri açısından varlık-yokluk sorunudur. Türkiye ve Kürdistan’da yaşayan halkların inkarını Türkçülük ideolojisi temelinde soykırım politikaları ile yürüten TC gerçekliği açısından halkların birlikte mücadele etmesi taktik değil stratejik bir konu olarak görülmektedir. HBDH’nin varlığı ve 7. yılına giren mücadelesi Türk devletinin oluşumundaki en temel stratejinin darbe aldığını ve başarısız kaldığını göstermektedir.
Türkiye’de devrim iddiasında bulunanlar Kürdistan konusunda tavır almadan adım atamazlar
Devrim sorunuyla ilgilenen gruplar olarak, Türkiye devrimci hareketinin özellikle 12 Mart darbesi sonrası, Türkiye’nin devrim önderlerinin tasfiyesi ile içerisine girdiği dar boğazı biliyoruz. Birçok devrimci örgüt tüm iyi niyetli çabalarına ve insan üstü militanlıklarına rağmen toplumsal hareket haline gelemedi, marjinal duruma girdi. Bu durumu dünya çapındaki sosyalist hareketlerin yaşadığı gerilemeye bağlayan ve özellikle sovyetler şahsında reel sosyalizmin yenilgisi ile ilişkilendiren değerlendirmeler sıklıkla yapıldı. Tüm bu değerlendirmelerde gerçeklik payı vardır. Fakat gerçekliğin Türkiye ve Kürdistan’daki bir diğer yönü ise Mahir, Deniz, İbrahim gibi önderliklerinin yaşam ve pratiklerinde yakalamış oldukları Kürt halkına karşı yürütülen soykırım sistemine karşı tavır alma tutumunun sürdürülememiş olmasıdır. Türkiye’de devrim iddiasında bulunan her birey ve örgütün Kürdistan konusunda tavır almadan bir adım öteye gidemez. 70’lerden günümüze bu gerçeklik artık ortaya çıkmış bulunuyor. Kısacası Türkiye toplumunun demokratik devrime ekmek, sudan daha fazla ihtiyaç duyduğu demokratik halk devrim gerçekliğine rağmen Türkiye sol hareketlerinde yaşanan daralma, zorlanma sadece reel sosyalizmle izah edilemez. Hele hele Kürt Özgürlük hareketinin bir ulusal hareket olması ile hiç ifadelendirilemez. Bunlar sorumluluktan ve görevlerden kaçma, Türkiye egemen sınıflarının karakterini örtme söylemleri olabilir ki, halk ve özgürlük sevdalıları olanla kendisini ifadelendiren sosyalistler, devrimciler, demokratlar bu şekilde yaklaşamazlar. Burada hareketimizin önder kadrolarından Kemal Pir yoldaşın ‘Türkiye devriminin yolu Kürdistan’dan geçer’ sözünü bir kez daha vurgulamak istiyorum. Kemal Pir ve yüzlerce Türkiye’li devrimci PKK’ye sadece Kürtler soykırıma uğratıldığı için vicdani bir katılım gerçekleştirmediler. Kürt halkı özgürleşmeden ve varlığı korunmadan Türkiye halklarının, emekçilerinin, kadınlarının faşist sistemlerden kurturalamayarak özgürlük ve eşitlik düzeylerini gerçekleştiremeyeceklerini gördüler.
Türk kimliğinin, soykırımcı bir devlet sistemi altında hakarete uğradığını görerek, Türk halk kimliğinin temsiline bu nedenle soyundular. ‘Siz Türkseniz biz değiliz’ diyecek kadar ileri giderek Türk kimliğine yüklenmek istenen milliyetçi, soykırımcı kodlamaları redderek halkların kardeşliği için fedai bir direnişi geliştirdiler. En son Werxelê’de şehit düşen Cumali Çorum arkadaşımız bu zincirin son halkası oldu. Çorum’lu bir Türk gencinin PKK’de komutanlaşma ve ulaştığı fedailik düzeyini açığa çıkaran duygu ve düşünce düzeyini çok iyi anlamak gerekir. Bu kısa anlatımlarla Kürt ve Türk halkının, Türkiye ve Kürdistan gerçekliğinin birlikte mücadele etmesinin temellerini belirtmek istedim. Özetle Türkiye ve Kürdistan halklarının birleşik mücadelesi sosyolojik ve tarihsel gerçeklere dayanmaktadır. Bu başarılmadan ne Türkiye halkı özgürleşip demokratikleşebilir ne de Kürdistan halkı varlığını koruyarak kendisini geliştirebilir.
HBDH ideolojik-politik ve eylemsel düzeyde saldırıları önemli düzeyde engellemiştir
HBDH, Türkiye ve Kürdistan gerçekliğinin tarihsel toplum temelinde çözümlemesi üzerinde şekillenmiştir. İlan edildiği dönem oldukça isabetlidir. Türkiye’deki örtülü faşist odakların, darbe mekaniğini yeniden devreye koyduğu 2016 yılında, saldırılar altında kurulmuştur. Tam da olması gerektiği gibidir. AKP’nin başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye ve Kürdistan halkı karşısında soykırım saldırılarını, ‘çöktürme planı’ çerçevesinde uyguladığı bir dönemde mücadele yürütme kararı almıştır. Dikkat edilirse AKP bu saldırganlığını sağ cephede kurduğu ittifaklara dayandırmak zorunda kalmıştır. Buna karşı devrimci direnişin mücadele cephesi ise HBDH’dir. Burada sorulması gereken soru böyle bir stratejik ittifakın faşizme karşı mücadelede kazandırdıkları olmaktadır.
Herşeyden önce HBDH ile, Kürdistan özgürlük hareketini tecrit ederek yalnızlaştırma planı boşa çıkarılmıştır. Özgürlük hareketimizin bu düzeyde tecrit edilmesi demek faşizmin çok daha rahat bir şekilde saldırı yürütmesi demek olurdu ki çöktürme planının stratejisi boşa çıkarılmıştır. Faşizmin sadece Kürtlerin değil Türkiye halklarının da düşmanı olduğu ve buna karşı mücadele edilmesi mesajı Türkiye sol hareketleriyle birlikte verilmiştir. Unutulmamalıdır ki her iktidar ve yönetim erki meşruluğa dayanır. İçinde bulunduğumuz dünyada tüm siyasal sistemler hangi ideoloji ile hareket ederlerse etsinler yürüttükleri saldırılarda meşruluklarını ortaya koymak durumundadırlar. Kürt halkına ve onun örgütlü gücüne yönelen tasfiye saldırılarında TC bunu gerçekleştirmek için çok yoğun bir özel savaş saldırısı yürütmüştür. Terörize ederek düşmanlaştırma, Türk toplumunu devletle özdeşleştirerek tüm imkanlarını Kürt halkına karşı yürüttüğü savaşa seferber etme bunun başında gelmektedir. HBDH ideolojik-politik ve elbette eylemsel düzeyde bu saldırıyı önemli düzeyde engellemiştir. Askeri ve eylemsel hedefler çerçevesinde oluşan HBDH’nin bu kararlılığı ne kadar yetersiz olursa olsun toplumsal alanda etkili olmayı başarmıştır.
Başardığı ikinci önemli konu ise başta Bakurê Kurdistan olmak üzere tüm Kürdistan parçalarında yürüttüğü işgal ve soykırım saldırıları karşısında Türkiye’de önemli bir eylem çizgisini ortaya koyması olmuştur. Eylemlerin faşizmi yıkma aşamasına gelememiş olması ciddi bir sorun olarak özeleştiri gündemimiz olmakla beraber, yapılanları ve bunların açığa çıkardığı sonuçları çözümlememiz gerekir. HBDH’nin Türkiye ve Kürdistan’ın çok çeşitli merkezlerinde AKP-MHP’yi, onun faşist işbirlikçilerini, emek, halk ve kadın düşmanlarını hedefleyen milis eylemleri Türkiye halklarına nefes aldırmıştır. Mücadele etmek isteyen ancak bunun nasılını bilemeyen Türkiye gençliğine çağrı olmuştur. Türkiye halklarına bir seçenek sunmuştur. AKP-MHP faşizminin yaratmak istediği korku iklimine karşı cesareti temsil etmiş, toplumsal muhalefetin gelişmesinin zeminini oluşturmuştur. Dikkat edilirse gelinen aşamada artık Türkiye ve Kürdistan toplumu AKP-MHP faşist iktidarına karşı çok çeşitli biçimlerde harekete geçmektedir. Bu duruma kendiliğinden gelinmediğini bilmeliyiz. Eğer faşizmin kendisini kurumlaştırmak istediği geride kalan 6 yıllık süre içerisinde Türkiye cephesinden de sınırlı ve yetersiz de olsa direniş geliştirilmeseydi, topluma cesaret verecek eylemler gerçekleştirilmeseydi, AKP-MHP’nin faşist yapıları çeşitli düzeylerde darbelenmeseydi bu noktaya ulaşılması için çok daha fazla zaman gerekecekti. Bu anlamda HBDH’nin eylem çizgisi devrimci mücadeleyi hızlandıran bir rol oynamıştır.
HBDH, AKP-MHP faşizminin yaratmak istediği korku iklimine karşı cesareti temsil etti
Bununla birlikte HBDH’nin şimdiye kadar ulaştığı düzeyin çok üstünde bir potansiyele sahip olduğuna inanıyoruz. Bunun açığa çıkarılamamasının çok önemli bir nedeni olarak ise Birleşik Devrim Mücadelesine yaklaşımdaki darlık ve yüzeyselliklerden kaynaklandığını belirtebilirim. Birleşik Devrim Mücadelesi kapsamında topluma ulaşarak, mücadeleye çekme konusunda zayıflıklar vardır. Bunların başında da gençlik kesimleri gelmektedir.
HBDH, Türkiye gençliğini etkilediği oranda örgütlenme ve eylem çizgisine çekememektedir. Oysa faşist AKP-MHP rejiminden rahatsızlık duyan, tepki içerisinde bulunan kesim gençlerdir. Dönemi geçmiş, gerici ideolojilerle gençliği etkilemeye çalışan AKP-MHP faşizmi karşısına, demokratik devrim programı ile çıkmayı başaran bir hareketin gençliği etkilememesi söz konusu bile olamaz. HBDH’nin bu konuda kesinlikle planlı, programlı çalışmaya ihtiyacı olduğunu özeleştiri temelinde belirtebiliriz. Antifaşist mücadele ancak gençlik potansiyelinin faşizmle mücadele çizgisine çekilmesi ile başarıya ulaşabilir. HBDH’de yer alan devrimci örgütler olarak temel ortak tespitimiz faşizmin seçimlerle ya da farklı reformist yöntemlerle yıkılmayacağı olmaktadır. Türkiye’de görece demokratik bir ortam olsaydı, demokratik dönüşüm seçimler başta olmak üzere siyasal mücadele ile gelişme gösterebilirdi. Fakat karşımızda dört başı mamur bir darbeci faşizm olduğuna göre buna karşı mücadelenin toplumsal direnişin radikal düzeyde geliştirilmesi olduğu açıktır. Bunun ise gençlik öncülüğünde, gençliğin demokratik sosyalist düzeyde bilinçlendirilmesi, örgütlendirilmesi ve bunun için eyleme geçirilmesi ile gerçekleşeceğini kabul etmek gerekir. HBDH açısından en temel sorun Türkiye gençliğinin bu ihtiyacına yeterince yanıt oluşturamaması, buna öncülük edecek bir çalışmayı gerçekleştirememesi olmaktadır. Radikal toplumsal mücadele ve direniş sadece açıklamalarla ve çağrılarla gerçekleştirilemez. Gençlik ancak etkili olacağı eylem çizgisine sahip çıkar. Bunun için eylemlerimizin örgütlenmenin esas yöntemi olduğunu bilerek hareket etmemiz gerekmektedir.
Elbette HBDH’nin ulaştığı birleşik mücadele kültürünü ve politik-askeri çizgisini daha fazla anlatacak araçlara, yöntem ve üsluba da ulaşması önemli olmaktadır. Geçen 6 yıllık süre içerisinde bu konuda çok önemli bir çaba harcandığını ve her geçen gün daha fazla görünür olduğunu, etkisini arttırdığını biliyoruz, görüyoruz. Bununla birlikte bunu daha fazla, sistemli ve etkili yapmamız gerekiyor. 3. Dünya Savaşı’nın yoğunlaştığı ve her yerde çeşitli ittifakların şekillendiği bir dünyada halkların özgürlük ve demokrasi seçeneğinin devrimci ittifaklar temelinde güçlenmekten geçtiğini daha iyi kavratmak önemlidir. Önder Apo ‘devrim sorunu bir ittifaklar sorunudur’ diyordu. Biz de PKK olarak Önder Apo’nun yaptığı bu tespitin merkezine Türkiye’de HBDH’yi yerleştiriyoruz. Çeşitli düzeylerdeki diğer ittifaklar bu hareketin çeperinde gelişecek ve rolünü oynayacaktır. Bunun için HBDH’yi büyütecek yaklaşımları geliştirerek devrimci öncülükte yakalanan bu düzeyin toplum ve siyasal alanda daha geniş, kitlesel birleşik mücadele alanlarına dönüştürecek yaratıcılığı, esnekliği gösterecek bir düzeyin tutturulması gerektiğine inanıyoruz.
7. yılında HBDH, sadece son bir yılın değil geride kalan 6 yılın pratiğini de gözden geçirmekte, farklı devrimci parti ve örgütler arasında geliştirdiği ortak çalışma kültürünü özeleştiri temeline oturtmaktadır. Birbirini anlama ve ortak çalışma kültürü özeleştiri olmadan, yoldaşça eleştiri geliştirmeden ve elbette devrim sorumluluğunu taşımadan gelişme gösteremezdi. Eğer başlangıçta birkaç ay ömür biçilen bir hareket bu kadar uzun süre, sistematik bir gelişme göstererek ilerleme kat edebilmişse bunun sırrının bu olduğunu bilmek gerekir. Birleşik devrim hareketin önünü açan bu ortaklaşma kültürüdür. Bunun sosyalizmin de özü olduğunu bilelim. Ortaklaşmak ancak devrimci demokratik ilişkilerle, eşitlik ve paylaşımla, görev paylaşımıyla mümkün olabilir ki, bu, sosyalist hareketlerin çoğunu esir almış olan kalıpçılığın, şablonculuğun, dogmatizm ve ezberciliğin de aşıldığını daha bilimsel ve toplumcu bir noktaya gelindiğinin göstergesi oluyor. Bu temelde HBDH ve HBDH’de kendisini ifade eden devrimci parti ve örgütler 6 yılda kazanmış oldukları çok önemli bir birikimle 7. yıla giriş yapmıştır. 2022 yılı yakalanan bu devrimci sosyalist kültürün faşizm karşısında sonuç alacağı bir yıl olacaktır. Faşizmi tekleşerek değil birleşerek yıkabiliriz. Çünkü faşizm her alanda tekçiliğe, tekelciliğe dayanır. Bunun karşıt kutbu ise birlik ve çokluk ve demokratik kültürdür. Demokrasi kavramını burjuva ölçülerde kullanmıyorum. Kavramı özüne uygun ve tarihsel toplum bağlamında ele almak gerektiğine dikkat çekmek istiyorum.
HBDH, AKP-MHP’nin ayaklarına vurdukça faşizm yıkılacaktır
Halk ve hareket olarak ‘özgürlüğü sağlama zamanı’ hamlesini sonuca ulaştırma kararlılığı, planlaması ve mücadelesi ile 2022 yılına giriş yaptık. HBDH’nin de iki yıldır yürüttüğü hamle Türkiye ayağını oluşturmaktadır. 2022 yılında HBDH’nin bu hamleyi daha sonuç alıcı bir düzeye taşıracak eylem çizgisine oturtacağına inanıyor, bunun için üzerimize düşen devrimci sorumluluğu her zamankinden daha fazla yerine getireceğimizi belirtiyoruz. Önder Apo içinde yaşadığımız dönemi ‘devrim’ süreci olarak tanımladı. 1907 Ekim Devrimi ve 1878 Fransız Devrimi ile benzerlikler kurdu. Dahası Türkiye halklarının tarihinde önemli bir aşama olan 1918-1920 yılları ile ortaklıklar taşıdığını ifade etti. Bu yıllarda devrimci demokratik gelişme sağlanabilseydi hiç şüphesiz günümüz Türkiyesi ve Kürdistan’ı çok farklı olur, halklar arası ilişkiler demokratik temelde oluşabilirdi. Soykırımcı sömürgeci temelde bir cumhuriyet inşası kader değildi. Gelinen aşamada bir dünya savaşının içerisindeyiz. Kapitalist sömürü sistemi dönemsel değil yapısal bir kriz içinde ve tüm göstergelerinde iflası gösteriyor. Ayakta kalabilmesinin tek yolu insanlığa tüm coğrafyalarda dayattığı savaş gerçekliği oluyor. Güncel olarak her kıtada patlak veren savaş olgusu görünürde devletler arasında gibi görünse de özünde kapitalist sömürü sisteminin insanlığa karşı savaşı oluyor. Bunun en yoğun çatışmalarını Kürdistan Özgürlük Hareketi olarak 50 yıldır yaşıyoruz. 50. yılımıza 2022 Newroz’u ile birlikte Ortadoğu’nun demokratik komünal kültürünü ayakta tutan, halkların kardeşliğini ve birliğini esas alan, başta kadınlar olmak üzere tüm ezilen ve sömürülen kesimlerin umut kaynağı olarak giriyoruz. Muazzam bir tecrübe ve birikimle giriyoruz. Kapitalist sistemin Ortadoğu’da temsilciliğini yapan ulus devletler ise dikkat edilirse paramparça olmuş halde giriyorlar. Irak, Suriye zaten gözle görülür bir parçalanmışlığı yaşıyor. İran ayakta kalmaya çalışıyor. Türkiye ise AKP-MHP faşist idaresi altında, NATO’nun çok özel desteği ve operasyonları ile zor bela ayakta tutuluyor. İktidarın dayandığı devlet kültürü başta olmak üzere çok yönlü bir çözülmeyi yaşıyor. Devrimci durum denilen de bu oluyor. Toplumun hiçbir kesiminin güveninin kalmadığı, Kadın ve gençliğin, emekçilerin ve işçilerin hatta orta sınıfın önemli bir kısmının bile dayanamadığı bir rejim olan AKP-MHP faşizmi çıplak zor, baskı ve saldırı ile ayakta kalıyor. Bunun için HBDH’nin AKP-MHP’yi ayakta tutan bu zor mekanizmalarına vurması gerekiyor. AKP-MHP’nin ayaklarına vurdukça faşizm yıkılacaktır. Faşizmi yıkar ve birlikte kalmayı başarırsak Türkiye ve Kürdistan’ın geleceğini birleşik hareketin belirlemesinin önünde hiçbir engel yoktur.
Bu temelde 2022 Newroz’unu kutluyor, mücadele eden tüm güçlere yeni mücadele yılında başarılar diliyorum.