Kürdistan halkının yüreğine düşen kaçıncı ateş bilinmez. Bilinen o ki, her şehadet ancak azmimizi, kararlılığımızı ve savaşımızı keskinleştirir.
Şehitlerimizi anlatabilmek tabii ki çok zor. Her biri bir kahraman ve her birinin duruşu bir destan. Yaşamlarına, pratiklerine, söylemlerine, davranışlarına bakarak onları bir nebze de olsa tanıyabiliriz. Kürdistan tarihinin son iki yüzyılı savaşlarla geçti. Ama son 40 yılı çok daha şiddetli bir savaş sürecini ifade eder. Bir alanda düşman size çok yöneliyorsa, siz mutlaka doğru yoldasınız perspektifi bugün en fazla Kürdistan coğrafyası için geçerlidir.
Türk faşizmi, her zaman mücadele eden güçlerimizin yöneticilerini hedef almıştır. Mücadele tarihimizde bunun sayısız örneği vardır. PKK, daha partileşmeden önce hareketin gelişimini önlemek adına Türk faşizmi, işbirlikçileri vasıtasıyla Haki Karer’i katletti. Ama Hareketimizin önlenmesi bir yana giderek Kürdistan’da bir çığ gibi büyüyerek partileşme sürecine girdi. Önderlik, buna verilebilecek en iyi cevabın partileşme olduğunu pratik olarak ortaya koydu. Bundan dolayı partimiz PKK ilk oluştuğu günden beri “Şehitler Partisi” olarak yol aldı.
Mücadelemiz büyüdükçe faşizmin saldırıları da çeşitlenerek devam etti. 17 Nisan 2021 günü gerillaya karşı kapsamlı bir harekete yönelen TC ordusu Zagros’ta, Zap’ta, Avaşîn’de, Metîna’da, Xakurkê’de çakılıp kaldı. Kullandığı tüm kimyasal silahlara rağmen gerillanın muazzam direnişi karşısında ne ilerleyebildi ne de geri çekilebildi. Bu şoku atlatamadıkları için hava saldırılarıyla kendisini başarılı göstermeye çalıştı. TC, tarihinde en çok hava saldırısını bu süreçte gerçekleştirdi. Adeta Kürdistan’ın bombalanmadık hiçbir alanı kalmadı. Dahası bunların birçoğu uluslararası anlaşmalarla yasaklanan kimyasal silahlarla gerçekleşti.
Türk devleti hava saldırılarını sadece Medya Savunma Alanları’na yenilik değil sivil yerleşim alanlarına yönelik de gerçekleştirdi. Maxmur, Şengal ve Rojava Türk devletinin hedefleri arasındaydı. Bu hava saldırılarından birini 5 Haziran 2021 günü Maxmur Kampı ve Medya Savunma Alanları’na yönelik gerçekleştirdi. Maxmur’da yaşam savaşı veren sivil Kürtlere bir kez daha bomba yağdırdı. Ve Salih Cizîr (Hasan Adır) heval şehit edildi. Yine aynı gece Medya Savunma Alanları’na yapılan bombardımanda Dr. Hüseyin Akdağ (Salman Bozkur) heval de şehitler kervanına katıldı.
Yılmaz bir militan ve başarılı bir diplomat
Dr. Hüseyin ve Salih heval, faşizmin saldırılarının en yoğun olduğu, ama kitlesel mücadelenin de zirvede yaşandığı 1990’lı yıllarda saflara aktif olarak katılırlar. Bu dönemde Kürdistan halkının kurtuluş mücadelesinde yer almak çok önemli bir adımdır. Öyle ki bu ilk adım, faşizm tarafından tutuklanmak ya da katledilmekle eş anlamlıydı. Her iki arkadaşın da bu süreçte mücadeleye kayıtsız kalması beklenemezdi. Çünkü her iki arkadaşın kalbi ve beyni doğmuş, büyümüş oldukları özgür Kürdistan için atıyordu.
Dr. Hüseyin Akdağ 1972 yılında Batman-Kozluk’ta doğar. Ailesi her Kürt ailesi gibi faşist devletin baskıları sonucu göç ederek Amed’e yerleşir. Tüm zorluklara rağmen Kürdistan’da kalmak, mücadelenin sıcaklığını hissederek yaşamak, köklerinden uzaklaşmadan çocuklarını kendi kültür ve gelenekleriyle yetiştirmek direnmek anlamına geliyor. Dr. Hüseyin böyle bir ortamda büyüdüğü için doğal olarak mücadelenin içinde şekillenir. 1992 yılında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi‘ne başlayınca direk gençlik faaliyetlerinde aktif olarak yer alır. Bu dönem zindan direnişleri ve kitlesel serhildanların yaşandığı bir süreçtir. Her alanda kıyasıya bir savaş söz konusudur. Devletin militarist güçlerinin saldırısı yanında devlete sırtını dayayan sivil işbirlikçiler ve Hizbul-kontra tarzı yapılanmaların da sokak ortalarında yoğun saldırılarının olduğu bir süreçtir. Yurtseverlerin sokaklarda satırlarla doğrandığı veya kaçırılarak aylarca yeraltındaki sığınaklarda işkence gördüğü ve katledildiği yıllardır. Tüm bunlar, devletin resmi kurumlarının gözetiminde ve denetiminde yapılan uygulamalardı.
İşte böylesine zorlu bir süreçte mücadeleye katılmak çok önemli bir adımdır. Her iki yoldaşımız da tarihi kararlarını bu süreçte vermiştir. Dr. Hüseyin, 1995 yılına kadar Kürdistan ve Türkiye metropol çalışmalarında aktif olarak yer alır. Ama her Apocu militan gibi bununla yetinmez. Daha fazlasını başarmak ister ve 1996 yılında Önderlik Sahası’na giderek mücadeleye daha profesyonel katkı sunmak için eğitime katılır. Birikimi, azmi ve çabası hemen dikkat çeker. Mücadelenin en sıcak alanlarında katkı sunmak için hazır olduğunu belirtir. Önderlik’ten ve yoldaşlarından aldığını bir an önce pratikleştirmek ister. Başka türlü şehitlere ve değerlere layık olunamayacağını ısrarla belirtir. Mücadelenin geldiği aşamada her türlü fedakarlık göstermenin bir zorunluluk olduğunun bilincindedir. Gerillada doktorluk yapar ve yaralanan birçok arkadaşın kurtarılmasını sağlar.
2000 yılından sonra Avrupa sahasına görevlendirilir. Ve Avrupa’nın birçok ülkesinde aktif faaliyet yürütür. Şehitlerin ve Önderliğin yoldaşıydı, çizginin militanıydı. Azimli, kararlı ve her gittiği yerde kendini kabul ettiren, Apocu militan özellikleri pratik yaşamın her alanında yaşadı ve yaşattı. Görevlendirildiği her yerde örgütü büyütmeyi esas aldı. İki dönem İngiltere alanında kaldı. Londra’dan İskoçya’ya, Galler’den Kent’e kadar İngiltere’de yaşayan her yurtseverin evini ziyaret etti. Kendini geri çeken birçok yurtsever ve arkadaşı ikna ederek çalışmalara kattı. Avrupa’nın en sorunlu alanlarından biri olan İngiltere’de iki dönem başarılı bir pratik sergiledi. Yılmayan, başarılı ve üstün çabası İngiliz polisini rahatsız ettiğinden hiçbir hukuksal dayanak olmamasına rağmen tutuklanarak hemen sınır dışı edildi. Dr. Hüseyin sınır dışı edildikten sonra Avrupa’da bir süre daha faaliyet yürüttü. Ancak Avrupa çalışmalarını kendisi açısından yeterli görmediğinden savaşın sıcak olduğu alanlara yöneldi. Medya Savunma Alanları’nda birçok yerde görev üstlendi. Bu alanlarda da görevini en iyi şekilde başarmanın çabası içerisinde oldu. Başarılı, sonuç alıcı faaliyetler yürüttü. Kürdistan’da ayak basmadık alan bırakmadı. Gittiği her yerde uyumlu bir pratik sergiledi. En son diplomasi alanında görevdeyken 5 Haziran 2021’de Medya Savunma Alanı’nda faşizmin bombardımanı sonucu şehit düştü.
Partiye katıldığı ilk günden son ana kadar nefes nefese bir mücadele yürüttü. O, yılmaz bir militan ve başarılı bir diplomattı. Bunu bilen faşist Türk devleti, ihanetçilerin de yardımıyla Dr. Hüseyin’i katletti. Dr. Hüseyin 5 Haziran günü şehitlere konuk oldu. Mayasını doğduğu Kozluk’tan, o toprakların kadim direnişinden almıştı.
Düşman bilsin ki, onlar her “öldü” denildiğinde her şehit kendi küllerinden yeniden filizlenerek ölümsüzlüğün ve özgürlüğün tarihini yazıyor. Onların hep bir öyküsü vardı, bırakıp gitmezler. Ve onlar Kürdistan halkıyla yürümeye devam ederler.
Salih Cizîr arkadaş halkçı ve emekçi yönleri önde olan bir yoldaştı
Salih Cizîr (Hasan Adır)’da maalesef aynı gün 5 Haziran 2021 tarihinde şehadete ulaştı. Salih heval,1962 yılında dünyaya gelir. Yurtseverliğin ve direnişin her zaman canlı olduğu Cizre-Botan onun şekillenmesinde ve çelikleşmesinde önemli bir rol oynar. Ayrıca ailesinden Apocu kişiliklerin ve şehitlerin olması doğal bir parti ve mücadele alanı demekti. Özellikle kardeşi Çekdar’ın şehadetiyle birlikte daha da aktifleşir.
Salih yoldaş, Bêrîvan’ların, Agit’lerin ve Çekdar’ların ayak bastığı yerlerden yürüyerek militanlaşmıştı. Emekçi, fedakâr ve halkçı özellikler Salih hevalde çok belirgindi. Aktif ve halk içinde sevilen biriydi. Bu özelliği düşmanın da dikkatini çekmişti. 1988 yıllında zindana atılır. Direnişçi tavrından taviz vermez ve delil yetersizliğinden bir yıl sonra cezaevinden tahliye olur. Zindanda kaldığı bu süre içinde kendisini teorik olarak daha da geliştirmeye çalışır. Dışarı adım attığı andan itibaren kaldığı yerden mücadeleye devam eder. 1990 Cizre serhildanında aktif görev alır ve bir kez daha yakalanarak acımasız işkencelere maruz kalır. Ama halkına ve şehitlere verdiği söz gereği boyun eğmez direnir. Bırakıldıktan sonra düşman peşini bırakmaz ve 1991 yılında Almanya’ya çıkmak zorunda kalır. Ancak Avrupa’yı bir kaçış ve “kurtuluş” alanı olarak görmez. Geldiği ilk günden itibaren faaliyetler içinde yerini alır. Büyük-küçük görev demeden ve hiçbir alan, konum, yetki gözetmeden canla-başla çalışır. Tıpkı Kürdistan’daki gibi hep yoldaşlarının ve halkının yanında olur. Aktif faaliyetler içindeyken bu kez Alman polisince tutuklanır ve 5 yıl da Almanya zindanlarında kalır.
Avrupa zindanlarında psikolojik baskı ve tecrit gibi uygulamalar özellikle politik tutsaklara yoğunca uygulanarak iradeleri kırılmak istenir. Salih yoldaş Mazlum’ları, Kemal’leri ve Hayri’leri örnek alır. Cizre-Botan’da düşmana boyun eğmediği gibi Alman zindanlarında da direnişçi tavrını sürdürür. Almanya’da tutsak kaldığı 5 yıl boyunca Önderlik’ten, halktan ve şehitlerden kopmadığını duruşuyla gösterir. Yüreği ve düşüncesi hep direnen yoldaşlarının yanında olur. Tahliye olduktan sonra da bunu pratikte ortaya koyar. Zindandan çıkar çıkmaz kaldığı yerden daha aktif katılım sağlayacağını ifade ederek özgür gerilla alanlarına gitme kararını açıklar. Direnen Kürtler için her yer bir mevzi ve direniş alanıdır. Ama özgür alanlara gidiş de bunun zirvesidir. En zor koşullarda direnen gerilla yoldaşlarıyla, o boyun eğmeyen dağlarının özgür havasını solumak istiyordu. Cizre Botan’ın direnişçi ruhunu hiçbir zaman terk etmeyen Salih yoldaş, artık özlemini taşıdığı gerilla alanlarındaydı. Mücadele içinde yeni bir alan ve yeni bir basamaktaydı. Özgürlük yürüyüşünü artık buralarda sürdürecekti.
Birçok alanda kaldıktan sonra halkçı, kararlı ve yılmaz tavrı dikkate alınarak Maxmur kamp çalışmalarına görevlendirilir. Artık her koşulda direnen Maxmur halkıyla birliktedir. Maxmur kitlesi kısa sürede Salih hevalle bütünleşir. Düşmana biat etmeyen ve partiye-mücadeleye bağlı insanların onurlu ve direnen yüzünü görür. Ve Maxmur halkının insani kavgasını omuzlamak için hiç tereddüt etmez. Maxmur halkı Kürdistan’ın kendisidir. Onun direnen yüzü ve iradesidir. Bu direnişçi ve boyun eğmeyen tavrından dolayı sık sık TC savaş uçaklarının saldırısına maruz kalır. Salih heval BM güvencesinde olan Maxmur alanında katledildi. O, son anına kadar halkının yanında her türlü saldırıya göğüs germeye çalıştı. Her dönem direnişçi ve militan tavrını sürdürdü. En son Kayıp ve Şehit Aileleri Derneği’nde görev yürütüyordu. Halkımızın en hassas ve duygusal yönünü ifade eden bu alanda görev alması da onun halkına ve şehitlerine bağlılığının ifadesi olmakadır.
Maxmur ve Kürdistan halkı onurlu ve halkçı bir evladını daha şehitler diyarına yolladı. Ancak katliamcılar unutmasın ki Kürdistan halkının mücadelesinde toprağa düşen her yiğit, yine direnen binlerle yaşayacak. Son 40 yıllık mücadelemiz bunun sayısız örnekleriyle doludur. Kürdistan halkı en zor koşullarda bile direnen evlatlarını yetiştirmeyi bilen onurlu bir halktır. Bunu büyük acı ve ızdıraplara rağmen tarihsel olarak her zaman ispatlamıştır. Bunun en açık ispatı bugün Zagros, Zap, Avaşîn, Metîna ve değişik yerlerdeki inanılmaz direnişlerdir. Düşman tüm teknik saldırılarına rağmen, havadan her türlü kimyasal silahı kullanmasına, indirme yapmasına rağmen perişan olmuştur. Ne çekilebiliyor, ne de ilerleyebiliyor. Gerilla güçleri başarılı eylemlere imza atıyor. İşgale ve katliama giden Türk askerleri korku ve panikten dolayı hareket edemez hale geliyor.
TC faşizmi unutmasın ki, hiçbir saldırı, hiçbir tutuklama ve hiçbir göçertme ne cezasız kalır ne de amacına ulaşır. Kaybeden yine faşizm, kazanan ise direnen Kürdistan halkı olacaktır. Dr. Hüseyin ve Salih havale yine sözümüz olsun ki, tüm şehitlerimizin çabası zaferle taçlandırılacaktır.
Dr. Hüseyin ve Salih Cizîr Yoldaşlar Ölümsüzdür!
Avrupa’daki mücadele arkadaşları adına Ali Poyraz