Pîroz Nûda
Türkiye’de siyasi istikrarsızlık ve kaos derinleşerek devam ediyor. AKP-MHP Faşist iktidarının sonunun yaklaşmasıyla baskı ve saldırılarının dorukta yaşanması da anlaşılırdır. Türkiye’de sadece Kürt, demokrat, sol kesimler değil; bu iktidara muhalefet eden tüm kesimler üzerine faşist saldırılar söz konusudur. Ancak tüm bu saldırılarına rağmen esas varlık-yokluğunu belirleyecek olan Kürt özgürlük mücadelesidir. Beka sorunu olan Türk devleti, Kürt özgürlük mücadelesinin zayıflatılıp, bitirilmesi için canhıraş yüklenmektedir.
17 Nisan’da Medya Savunma Alanlarına yeni bir işgal ve saldırırısı gerçekleştirildi. Bu saldırı bildiğiniz gibi basına da bizim tarafımızdan yansıtıldı, beklenen ve hazırlıklı olduğumuz bir saldırıydı. Düşman Zap eyaletinin bütün kritik noktalarına aynı anda saldırarak erken sonuç almayı hedefledi. Düşmanın büyük bir riski göze alarak ve çok yoğun bir teknik kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği bu operasyon oldukça tehlikeliydi. Ancak Zap’taki arkadaşların büyük bir cesaret ve fedakarlıkla düşmana karşılık vermesi onun ilk etaptaki planlarını bozdu. Zap’ta sergilenen direniş kahramanca olup, Apocu fedai çizgisine göre yürütülmektedir. Bu operasyonun kader belirleyici bir nitelikte olduğu son derece açıktır. Adeta bir ölüm-kalım savaşı olma özelliği taşımaktadır. Önderliğimiz, hareketimiz ve halkımız açısından kritik bir öneme sahip olan bu savaşın kendisi ile birlikte önemli askeri ve siyasi sonuçları olacağı kesindir. Bu saldırılar, AKP-MHP iktidarının sonunu getirecek ve bu onun son saldırıları olacaktır. Baş aşağı giden iktidarını bize karşı yürüttüğü bu savaşta kendisince ‘başarılı’ pozisyona getirerek, süreci kendi lehine çevirerek bir seçim sürecine girmek istiyor. Bunun için de tüm gücüyle son kez kendisini denemek istediği görülmektedir. Ancak Kürt Özgürlük Mücadelesi ve gerillaları amansız direnişi ile daha şimdiden bu saldırıları püskürtmüş, boşa çıkarmış, karşı saldırıya geçmişlerdir. Gerillalarımızın bu tarihi direnişini selamlıyor, başarılarını diliyor ve kutluyoruz. Yine bu hamlede kahramanca direnerek şehit düşen yoldaşları da büyük bir saygı ve minnetle anıyor, anılarını mücadelemizde yaşatacağımızın sözünü yineliyoruz.
YJA-Star kadın güçlerimiz de bu saldırılarda çok önemli rol oynadıkları, etkili vurduklarını basın üzerinden de takip ediyorsunuz. YJA-Star’da uzun yıllara dayanan mücadele deneyim ve tecrübesi ile en etkili olduğu bir dönemi yaşıyor. Gerillada yaşanan yeniden yapılanma temelinde branş ve uzmanlaşma alanları daha fazla incelik, hassasiyet ve duyarlılık gerektirdiği; gerilla savaşının da bu anlamda bir kaba güç olmadığı gerçeği görülmektedir. Bu anlamda kadın arkadaşlar gerillanın yeniden yapılandırma sürecine daha fazla uyum göstererek önemli düzeyde profesyonelleşmekte ve etkili rol oynamaktadırlar.
Halkların, kadınların mücadele tarihine baktığımızda sıcak mücadele alanlarında bulunan, mücadele eden, en ön cephede savaşan kadınlar olmuştur. Bu anlamda mücadele alanlarında ilk ve tek değiliz. Ancak özellikle sıcak mücadele alanlarında kadınlara genelde geri cephede hizmet etme rolü verilmiş, mücadelenin gidişatında kadınların rolü çok belirleyici olmamıştır. Bugün YJA-Star güçlerimiz mücadele içinde kadının bu pozisyonunu aşarak mücadelemizde çok belirleyici rol oynamaktadırlar. Bu savaşta kadın gücümüz komuta kademesinde savaşı sevk ve idare etmekten tutalım, edindiği birikim ve deneyimleri ile taktikteki yaratıcılığına kadar; özgün kadın güçleri olarak yaptıkları eylemlerle düşmana önemli darbeler vurmaktadırlar. Kürt kadın hareketi olarak öz savunma mücadelemizle, örgütlülüğümüzle de dünya kadın mücadelesine önemli bir deneyim kazandırdığımızı belirtebiliriz. Kadınlar olarak eksik kaldığımız ancak çok fazla ihtiyacımız olan öz savunma deneyimini tüm kadınlara kazandırmak, kadınlara mal etmek, kadınları öz savunma anlayışıyla örgütlemek en temel hedeflerimizdendir.
İşgal ve ihanete karşı her yerde tutum alınmalı
Egemen devletlerin ve onların denetiminde olan uluslararası kurumların sorunlara yaklaşımı tamamen pragmatik olduğu bilinmektedir. Yakın bir örnek olarak Ukrayna’yı kendi hesaplaşmalarının savaş alanı haline getirdikten sonra, yapılan işgal saldırılarına karşı sözde tüm devletler tutum koymaktadırlar; ancak diğer yandan TC faşizminin bölgedeki işgalciliğine, saldırılarına karşı bazı tavizler alarak bu kadar sesiz kalmaları devletlerin iki yüzlü, çıkara dayalı siyasetlerini ve gerçekliklerini bize göstermektedir.
AKP-MHP faşist işgalciliğine bu kadar sesiz kalınması ve meşru gösterilmeye çalışılmasının diğer önemli nedenlerinden biri de KDP’nin ihanete varan işbirlikçiliği olduğu açıktır. AKP-MHP’nin varlık ve yokluk meselesi olacak tarzda bir düşmanlıkla yönelmesi anlaşılırdır. Düşman düşmanlığını yapmak durumundadır. Ancak kendisine bir Kürt partisiyim diyen KDP’nin geleceğini, bekasını AKP-MHP faşizminde görüp, Kürt özgürlük hareketini bitirmek için onlardan daha fazla istekli olması kabuledilir değil. KDP’nin ihanet gerçeğinin Kürtler tarafından anlaşılması ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
KDP, bugüne kadar örtülü bir biçimde Türk ordusuna destek verirken ve kendini her şeye rağmen Kürtçü bir güç gibi gösterirken, artık bugün KDP’nin yaptığı işbirlikçilik gizlenemez duruma gelmiştir. Aslında KDP adım adım ihanet içine çekilmiş ve son bir yıldır bu ihanetin içinde daha açık yer almıştır. KDP, uzun süre Türkiye’nin saldırılarındaki iş birliğini inkâr etmiş, PKK’nin bölgedeki varlığını savaş sebebi olarak göstermiştir. Kuşkusuz Türkiye PKK’ye saldırmaktadır. Ancak Türkiye’nin amacı salt PKK değildir. İlk adımda PKK’ye saldırarak Kürt halkının öncü direnişçi gücünü etkisizleştirdikten sonra tüm Kürt kazanımlarına yönelmeyi planlamaktadır. Bu anlamıyla saldırının ilk olarak PKK’ye yönelik olduğu doğrudur. Bugün Türkiye işgalinin en ön cephesinde PKK vardır. Bundan dolayı savaş bugün PKK ile TC arasında olmaktadır. Soykırımcı TC tarihinden de bilinir, TC önce toplumun öncülerine, önderlerine saldırır. Bu anlamıyla Kürt düşmanlığı yapan-yapacak olan kim varsa en önce PKK’ye saldıracaktır, bunda şaşılacak bir durum yoktur ve her halde KDP’ye saldıracak değiller. Bu anlamda savaşın ilk odağı PKK’dir. Ancak Türk devleti faşist yapısı gereği tüm Kürtlere düşmandır. Kendileri zaten bunu defalarca dillendirmiştir. En iyi Kürdün ölü Kürt olduğunu, dünyanın neresinde olursa olsun Kürdistan diye bir yeri kabul etmeyeceklerini defalarca dillendirmişlerdir.
Bizim açımızdan da bu faşist iktidarı alt edecek, çöküşe götürecek görkemli direnişi mutlak zaferle taçlandırmanın olmazsa olmaz bir aşamasındayız. KDP’nin ihanete varan işbirlikçiliği olmasaydı, Medya Savunma Alanlarına bu kadar pervasızca yönelimleri mümkün olamazdı. Ancak mücadelemizin bu aşamasında düşmanlarımıza karşı sonuç almamızı engelleyen, yanlarında duran kim olursa olsun Kürt halkı tarafından af edilmeyecektir. Bu anlamda KDP ihanetine karşı halkımızın tutumu oldukça anlamlı ve yerinde olup, KDP’yi bu pozisyonundan vazgeçirecek halkın tutumu olacaktır. KDP halen zerre kadar Kürtlerin temsilcisi olduğunu düşünüyorsa, Kürtlerin gösterdikleri tutumdan gerekli dersleri çıkararak ihanetine son vermelidir.
İhanete karşı tutum, bizi ulusal birliğe götürecektir
Ulusal birliğin olması için, ulusal birlikten daha öncelikli olması gereken işbirlikçi ve ihanete karşı tutumun gelişmesi gerekmektedir. Ancak iç ihanete karşı tutum bizi birliğe götürecektir. Kürt kadınları ve anaları ulusal birlik konusunda duyarlı olup, her gün alanlarda iç ihanete, işbirlikçiliğe karşı öfke ve tepkisini göstermeleri de ulusal birliğe duydukları özlemi göstermektedir. Kürtlerin ulusal birliği, iç ihanete açık ve çok net tavır koyarak, içimizdeki ihaneti bertaraf ederek gerçekleştirmekle mümkündür.
Yine Kürt kadınları olarak ulusal birlikte siyasal bir tutum kadar; toplumsal olarak ta dört parça Kürdistan’da ve yurt dışında yaşadığımız sorunlar vardır. Bu sorunlarımız kapsamında da çözüm perspektifimiz ve birliğimiz önemli olmaktadır. Bir yandan mücadelesi ile uyanan, kendisini yeniden yaratan Kürt kadın gerçekliği yaşanırken; diğer taraftan faşizmin, devlet-erkek ortak her türlü baskı ve yönelimlerine günlük olarak maruz kalan bir durum yaşanmaktadır. Tüm baskılara rağmen bugün Kürt kadının toplumsal mücadeleye öncülük edecek pozisyonda olması önemlidir. Bu mücadelemiz Kürt toplumunda toplumsal cinsiyetin özgürleşmesi anlamında önemli bir düzey yaratmıştır. Ancak KDP erkek egemen hanedanlık zihniyeti bu alanda da kadının yaşadığı bu gelişmeyi topluma nüfus etmesinin önünde de ciddi engeldir.
Bugün Güney Kürdistan’da küçük yaşta evlilikten tutalım, kadına karşı şiddet, kadın katliamları, ağırlaşan ekonomik ve toplumsal sorunlar bu zihniyetin ürünüdür.
KDP’yi kadın özgürlük çizgimiz ve bakışımızla da değerlendirmek durumundayız. KDP zihniyeti, her şeyden önce erkek egemen bir zihniyettir. Bugüne kadar Barzani hanedanlığında tek bir kadının bile adı duyulmamış, varlığı bilinmemektedir. Kadınlar bu hanedanlık içinde altın kafeslerde, Barzani hanedanlığının sürmesi için erkek çocuk doğurmanın dışında bir varlıkları yoktur. Bu erkek egemen hanedanlık zihniyeti yapabilirse tüm Kürt kadınlarını bu pozisyona getirmek isteyecektir. Ancak bu zihniyete rağmen bugün Kürt kadını mücadeleci duruşu ile bu zihniyetin ve Kürt düşmanlarının korktuğu, hesap yaptığı bir noktaya gelmiş; tüm kadınlara mücadeleleriyle ilham ve umut olmuşlardır.
Şengal, Maxmur ve Rojavaya yönelik saldırılar, özgür iradeye yönelik saldırılardır
Bugün Medya savunma alanlarına paralel Şengale yönelik saldırılar, Maxmur’un, Rojava’nın sürekli tehdit edilmesi, uçaklarla vurulması aslında bu alanlarda var olan özgür iradeye bir saldırı olduğunu da görmek gerekiyor. Apo’cu anlayış ve felsefeyle gelişen özgür iradeye karşı egemen zihniyet tarafından büyük bir tahammülsüzlük söz konusu.
Bugün yapılan saldırılarla Kazımi, TC ve KDP ile 9 Ekim de yaptığı anlaşmanın gereğini yaparak kendisini ispatlamak istiyor. Irak’ta bir devlet iradesinden bahsetmek mümkün değilken, bir hükümeti kuramayacak kadar parçalı bir durum söz konusuyken; Kazımi Êzidî toplumu üzerinden gücünü göstermek, otoritesini tesis etmek istediği açıktır. Şengal’i savunamayan bir devletin bugün kendi savunmasını yapan YBŞ’ye saldırması kuşkusuz bir hegemonik yaklaşımdır. Bundan da öte Türk faşist sisteminin, özünde de merkezi hegemonyanın etkisinde olan bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımın Irak’a da kazandırmayacağı açıktır. Kazımi’nin bu saldırısı ve dayatması, Êzidî halkının Irak bütünlüğü temelinde kendi yerelliğini yönetme anlamındaki özgür iradesine saldırıdır.
Kuşkusuz Şengal Meclisi’nin yaptığı açıklamalar, yine başta Êzidî kadınları ve analarının tüm toplumun gösterdiği direniş tutumu özgür olma iddiasındaki bir toplumun örneğini oluşturmaktadır. Mevcut durumda Şengal’de çatışma durmuş olsa da halen sorun çözülmemiş, kriz ve gerginlik devam etmektedir. Bu anlamda başta Avrupa’da olan Êzidîler olmak üzere tüm Kürtler olarak Şengal’in ve Êzidî toplumumuzun özerkliğinin savunulması ve sahiplenilmesi en temel ulusal ve ahlaki-vicdani görevlerimiz olup, Şengal’i yalnız bırakmamak gerekir.
Devrimci halk savaşı ve görevlerimiz
Başta kadınlar ve gençler olmak üzere Kürt toplumunun tüm kesimleri, Kürt halkının ve hareketimizin dostları işgal ve imha saldırılarına karşı tutum içinde olup, gerillayı, mücadeleyi sahiplenmektedir. Yine özellikle KDP’nin işbirlikçi ve ihanetçi siyasetine karşı halkımızda büyük bir öfke ve tutum gelişmektedir. Bütün bunlar çok anlamlı olup, gerilla ve hareket olarak büyük bir güç aldığımızı belirtebiliriz. Gerilla direnişi ile düşmanın planlarını sürekli boşa çıkaran bir mücadele çizgisinde ilerliyor. Ancak gelinen aşamada düşmanın imha saldırılarını salt boşa çıkarmaktan ziyade direnişi zaferle taçlandırmanın, nihai sonuç ulaştırmanın yaşandığı bir süreçteyiz. Tüm gücümüzle zafere kilitleneceğimiz bir aşamadayız. Bunun için gerilla nasıl mücadele tarzında bir yenilenmeyi yaşıyorsa halkımızın da sürece göre eylem tarzlarında bir yenilik, zenginlik ve sonuç alıcılık geliştirilmesi gerekiyor.
Önderliğimizin önümüze koyduğu Devrimci Halk Savaşı Stratejisi, mücadelemizde yeni bir aşamayı ifade etmektedir. Gençlerimizin, kadınlarımızın bir bütünen halkımızın bu mücadeledeki rolü gerillaya destek olma ve sahiplenmeyi aşan bir düzeyi ifade etmek durumundadır. Devrimci halk savaşı, başta öz savunması olmak üzere halkın örgütlü olduğu; düşman bir vuruyorsa, kendisi on vuracak bir pozisyonda ve örgütlülük içinde olmak durumundadır. Bugün düşman topyekûn bir savaş içindedir derken, sadece ordusu ve kolluk güçleriyle savaşmıyor; medyasından tutalım, örgütlediği militarist yapılarıyla, tüm toplumsal kurumlarıyla savaşmaktadır. Biz de topyekûn bir savaş içinde olmak durumundayız. Bu, halkın sosyal yaşamını, ekonomik yaşamını, yaşamın birçok alanını bu savaş gerçeğine göre örgütlemeyi gerektirmektedir. Halkının öncü mücadele gücü olarak Kürt gençlerimizin gerilla olması anlamlı olmakla beraber; şehirde, ovada, düşmanın kendi merkezinde her tarafta ve her yerde düşmanı vuracak durumdalar. Bunun daha fazla imkân ve zeminine sahiptirler. Bu imkanları değerlendirmek gerekir.
Türkiye’de halkımız üzerinde yoğun baskıların olduğunu biliyoruz. Ama bu baskıların halkımızı gençlerimizi sindirmediğini de biliyoruz. Gerektiğinde bu halk zamanında ve yerinde nasıl cevap vereceğini de bilecektir.
Yine Güneyde halkımız KDP ihanetine, Barzanî hanedanlık saltanatına karşı yoksullaşan, sömürülen gerçeğine büyük bir tepki içindedir. Burada da KDP korku imparatorluğunu kurmuştur. Güney halkımızın da bu korku duvarlarını yıkıp, KDP’ye ve işgalci TC patronlarına hak ettiği dersi vermesi gerekir. Bunun için Güney Kürdistandaki halkımız da daha örgütlü, daha iradeli bir mücadele duruşu geliştirmek durumundadır.