Yekta Munzur
Önder Apo’nun, 1973’de ilk adımını attığı önderliksel mücadele çizgisi, bu yıl Newroz’da 50. yılına girdi. Kürt halkı, dostları 50. Yıl Newroz’unda Önderliğin fiziki özgürlüğünü talep etti. 2022 Newroz’unun ‘Önderlik Newrozu’ olarak ilan edilmesi nedeniyle hem katılımı geçen yıllara göre güçlüydü hem de coşkusu daha fazlaydı.
Newroz, anlamı ve önemi hakkında çok şey söylenmesi gereken bir bayramdır. Yapılacak tanımlamalardan birinin de Newroz’un Kürt halkının direniş kültürünü kutladığı bayram olduğu kesindir. Bu açıdan mücadele, diriliş ve zafer bayramıdır. Kürt halkı da yıllardır bu anlamda kutlamaktadır.
Newroz, halkların kimlik ve kişilik kazanırken, yeni kalıcı kültür yaratırken hangi yol ve yöntemler kullanıldığının da güzel ve güzel olduğu kadar en anlamlı bayramı oluyor. Newroz konusunda söylenmesi gereken bir diğer husus ise bir kültürün nesilden nesile nasıl aktarıldığını gösteriyor olmasıdır.
Newroz, bir halk ve toplumun varlığını hangi saldırı ve soykırımlara karşı nasıl koruduğunu ve varlığını süreklileştirdiğini de anlatıyor. Böylece bir kültürün güncel ile geçmiş arasındaki köprüyü hangi emek ve inançla kurduğunu da Newroz bayramına bakarak anlamak mümkün olabiliyor.
50 yıl öncesini hatırlayalım; Newroz az sayıdaki sanatçının eserlerinde işledikleri ve ancak 21 Mart günü hatırlanan bir gündü; O da çok dar gurupların ya gizli ya da manasının dışında kutladığı bir şenlikti; Kürt halk inançları içinde ritüel yanıyla ancak hatırlanırdı. Ya da Önderliğin beş kişiye ‘Kürdistan sömürgedir, bu ülke ve halk için mücadele etmek gerekir’ dediği noktaydı. Kürdistan özgürlük mücadelesinin yüklediği anlamlı ilk Newroz, Rêber Apo’nun toplantı için çağırdığı beş kişinin mücadele kararı verdikleri gün ile başlamıştır. Ve bu ilk özgürlük Newroz’u kutlaması sayılabilir.
50. Yıl Newroz’unu ilk mücadele yıllarındaki kutlamalarla mukayese ettiğimizde, PKK’nin Kürt halkında yarattığı değişim ve dönüşümün ne kadar çarpıcı olduğu rahatlıkla görülecektir. Demek ki Kürtlerdeki demokratik toplum devriminin en iyi gözlemlendiği alanlardan biri de Newroz alanları oluyor. Önderliğin beş kişiyle ilk toplantısının üzerinden tam 50 yıl geçti. Direniş ve mücadele çizgisinde altı kişinin kutladığı Newroz’un ellincisini milyonlar kutladı. Altı kişiyle başlayıp milyonlaşmak bir devrimdir. Her devrim aynı zamanda toplumsal yaşamdaki değişim ve dönüşümdür, yenilenmedir. Önderlik belirlemesiyle “bahara duran çiçektir.”
PKK Kürtleri kültürel kimliğiyle buluşturdu
Kürdistan Özgürlük Mücadelesi Kürt halkını, soy damarlarıyla buluşturmuştur. Sadece buluşturmamış bu damarlara kan da vermektedir. Milyonların katıldığı bir bayramı kutlamak, halkın her kesiminden insanları bir amaç etrafında aynı duygu ve düşünce kadar, ortak siyasi talepler etrafında birleştirmek yeni bir kültürleşmedir. Bu yönüyle de Newroz kutlamaları, bir halkın bayram kutlamasının ötesinde bir anlama sahiptir. Kürtler söz konusu olduğunda her eylem ve talep yanında Newroz gibi tarihsel ve kültürel bir olgunun günceldeki anlamı çok daha derin ve farklı olabilmektedir.
PKK’nin Kürtleri tarihleriyle, kültürel kimlik değerleriyle buluşturduğunu 50. Önderlik Yılı Newroz’unda bir kez daha gördük. Bu yıl ki Newroz kutlamalarında dikkat çeken en önemli gelişme, dört parça Kürdistan ve yurt dışındaki kutlamaların neredeyse tümünün direniş, diriliş ve mücadele ruhuna göre kutlanması oldu. Kuşkusuz ki bu günlere kolay gelinmedi. Büyük bedeller verilerek bu günler yaratıldı.
Kürt halkının 21. yy’da bölgesinde demokrasi mücadelesinin öncülüğünü yapan bir halk olarak girmiş olması, on binlerce şehidin emekleriyle gerçekleşmiş bir sonuçtur. Rojava Devriminde yaşandığı gibi bu mücadeleye toplumun hemen her kesiminden, birçok halktan katılımlar oldu.
Kürdistan Özgürlük Mücadelesine katılmak, mücadele etmek kadar anlamı büyük, değeri kutsal başka bir mücadele az bulunur. Bunun nedeni Kürdistan coğrafyasının tarihsel toplumun başlamasına imkan veren özelliği, Kürtlerin Newroz gibi tüm insanlığa mal ettiği kültürel değerlerinin çokluğu ve Ortadoğu topraklarının ve toplumunun tarihsel gerçekliğidir. Bu ve daha başka insani, tarihi değerlerden ötürüdür ki Önderlik PKK için, “bir şiir, güzel bir türkü, bitmemiş bir roman” tanımlaması getirerek, Kürdistan özgürlük mücadelesini bir sanat eserine, sanata kaynaklık eden bir zenginlik ve yaratıcı eyleme benzetti. Böyle tanımladı. 50. Yıl Newroz’unu PKK’nin herkesi dilana çeken güzel bir türkü olduğunu bir kez daha çok çarpıcı göstermiş oldu. Bu güzel türküdendir ki Newroz kutlamasına katılan yediden yetmişe herkes aynı duyguyla coşabildi, halaya durdu.
Önderlik tarzında, PKK mücadelesinde sanatsal yanın güçlü olduğunu sadece yol açtığı sonuçlara bakarak değerlendirmek eksiklik olur. Sonuçları kadar mücadeleye katılmış sanatçı arkadaşların çokluğu ile de sanatsal bir hareket olduğunu, sanata konu olacak güzellikte ve kutsallıkta kültür yarattığını göstermiştir.
Önderliğin 1973’de Çubuk Barajında mücadeleye başlama kararını pratikleştirdiği ilk toplantısından sonra gelişen ilk Apocu gurup döneminde, gruba katılan Dersimli Ali Doğan Yıldırım yoldaş, cesaretli, atılganlığı ve askeri kişiliği kadar sanatçı özelliğiyle de öne çıkan bir yoldaştır. Daha o günlerde yazdığı şiirler ve çaldığı bağlama eşliğinde söylediği türküler onu, şahsında devrimci sanatı temsil eder bir konuma getirmiştir. 1976’da bir kaza sonucu şehit düştüğünde Önderliğe Ankara Tuzluçayır’da Ali Şerik adlı yurtseverin evinde kaseti dinletildiğinde Önderlik onun için “bizim için büyük bir kayıp oldu” demiştir. Önderlik bu değerlendirmeyi Ali Doğan arkadaşın sanatçı kişiliğine dayanarak yapmıştır. Önderliğin severek dinlediği ‘Lê lê Wayê’ stranını Ali Doğan Yıldırım yoldaşın sesinden dinlediğinde yaptığı bu değerlendirmeye tanık olan yoldaşlar dile getirmektedir. Ali Doğan yoldaş, PKK’nin ilk şehididir. Dolayısıyla sanatçı kişiliğini göz önünde bulundurduğumuz da PKK’nin ilk şehidi bir sanatçıdır.
Kürt halkını kültürel kökleriyle buluşturan PKK mücadelesidir
Son 50 yılda Kürt kültür sanatı için temel kaynak Özgürlük mücadelesidir. Özgürlük Mücadelesinin Kürt insanının duygusunda yaratığı yenilenme, kazandırdığı bilinç, büyüttüğü moral ve coşku, doğrudan ve dolaylı olarak sanatçıları ve sanat eserlerini etkilemektedir. Kürt halkını kültürel kökleriyle bilimsel akıl ve ahlaki temelde buluşturan kesinlikle PKK mücadelesidir. Ve bu etkileme giderek daha da büyümekte ve daha kalıcı ve çarpıcı eserlere dönüşmektedir. Bu etkilemenin merkezinde gerilla ve zindan direnişi olduğu da tartışmasızdır. Direnen, şehit düşen yiğitlerin, cesaret timsallerinin ve bir halk tarafından sevilmeyi hak eden insanlık abidelerinin yaşamına ve direnişlerine atfedilmiş çok sayıda sanat eseri vardır. Bununla birlikte mücadelenin toplumsal yaşamda yol açtığı sonuçları işleyen eserler de çoktur.
Halkının ve ülkesinin özgürlüğü uğruna can verenler için yapılmış eserlerde kahramanlık, kendini adama, bağlılık, karşılık beklemeden mücadele etmek, şahadetlerin neden olduğu hüzün, acı, öfke, dirayet, özlem gibi duyguları işleyen temalar görülür. Özgürlük Mücadelesinin kazanımlarını anlatan eserlerde ise, sade bir ifade ile belirtirsek dilana davet eden coşku, sevinç, kazanmaya olan inanç hakim temadır. 50 yıllık mücadele sürecinde yapılmış eserlerde şehitleri en çok işleyen sanat dalı müzik olmaktadır. Sömürgeci soykırımcı devletlerin tüm saldırılarına rağmen müzik özellikle de dengbêjlik, Kürt kültür-sanatında düşmemiş bir kale gibi durmaya devam etmiştir. Bunun için, PKK mücadelesiyle ilk harekete geçen, canlanarak yeni eserler veren alan oldu diyebiliriz.
Kürt insanındaki duygusallık biçimi Kürt müziğindeki ritme, coşkunluğa çok yakındır. Kürt’ün heyecanı, sevinci ve hüznü de müziğindeki havada vardır. Kürtlerin tarihlerinden kopmamış bağının özellikle müzikteki kültürde yaşandığını söylemek mümkündür. Bu durumu Önderlik “Kürt Sorunu Ve Demokratik Ulus Çözümü-Kültürel Soykırım Kıskacındaki Kürtleri Savunmak” adlı savunmasında şöyle tanımlamıştır; “Sanatsal ifade tarzı geleneksel olarak en çok başvurulan bir ifade tarzıdır. Kürtlük bu yönüyle kendisini biraz da müzik yoluyla tanıtmaya çalışmaktadır. Müzik Kürt hakikatinin en önemli ifade tarzıdır.” PKK mücadelesinin daha ilk yıllarında şehitler için söylenen stranlar, büyük direnişleri anlatan marşlar içinde klasikleşenlerin olması bu gerçeklikle yakından bağlantılıdır. Çünkü tüm asimilasyon ve soykırıma rağmen Kürt insanı kendisini müziğinde görebilmekteydi. Müziği hem geçmişine duyduğu özlem hem geleceğini anladığı biçimde dile getiren kültür sahası olarak görme güçlü yaşanıyordu. Müzik yok olma sürecinde Kürt’ün elindeki son mevzi olmaya başlamıştı. Bu ve benzeri nedenler müziğin diğer sanat dallarından önce özgürlük mücadelesini kendisi için yenilenme zemini, kaynağı ve ortamı olarak ele almasına yol açtı. Örneğin Aşık Daimi’nin 1981’in sonlarında şehit düşen oğlu İmanım (Kazım Aydın) arkadaş üzerine Türkçe dile döktüğü ancak bir Kürt insanın acı ve hüznünü anlatan “Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahım” eseri, bugün artık klasikleşmiş bir eserdir. Bu eser bir PKK gerillası hakkında dilendirilmiş ve Türkçe müzik dinleyen tüm halklar içinde beğenilen bir eser oldu. Sözleri Türkçe ancak melodisi, ruhu Kurdi olan bu eser ki asimilasyon ve kültürel soykırım politikalarından ötürü bunun gibi birçok eser vardır, PKK mücadelesinin sosyalist, halkçı çizgisini çok önceden haber veren bir türkü olarak bilinçlerde yer edindi. Duyguları, devrimci heyecanı, ritmi sürekli yükselen bir marşın havasına denk düşen gerilla komutanı ve aynı zamanda sanatçı yanı da güçlü olan Delil Doğan yoldaşın seslendirdiği ve bugün Kürtler içinde klasik olan “Canê Canê” stranı da böyle bir anlam ifade etti. Yine 1970’lerin sonlarına doğru eğitimli bir müzisyen ve ressam olan Hozan Sefkan (Celal Ercan) yoldaş hem bir gerilla, hem bir halk örgütleyicisi olarak saflardaki yerini çoktan almış; Hozan Mizgîn arkadaşla birlikte Avrupa’da birçok çalışma yanında kültür sanat çalışmalarına öncülük etmiştir. Hunerkom’un kuruluşu yanında özgürlük mücadelesinin müzik gurubu olarak anılacak kadar gerilla mücadelesini anlatan, gerilla mücadelesinden ruh alan ve heyecan katan Koma Berxwedan’ın örgütlenmesine öncülük ederek, devrim saflarında sanatçı olarak yeni bir adım daha atarken; Mizgîn arkadaşla birlikte kültür sanat çalışmalarına öncülük yaptı. Mizgîn arkadaşın “Lo Lo Hevalno, Newroz”, Sefkan arkadaşın seslendirdiği “Kızıl Güler Açınca” olarak bilinen PKK marşı yanında, “Kandil Dağı, Ha Gerilla” gibi marş ve stranları, kırk yıldır severek dinlediğimiz müzik eserleri olmayı başardı. Bunun gibi daha onlarca eser dönemin ruhu gereği mevzilerde patlayan kleş seslerinin verdiği ilhamla sese saza dökülmüştür. Sadece müzik değil çoğu gerillada ve zindanlardaki yoldaşların kaleminden çıkmış, burada yazarak bitiremeyeceğimiz kadar çok sayıda şiir, öykü, anı ve “Küçük Peşmerge” gibi bir roman da yazıldı.
Kürt müziğinin Kom tarzında canlanışı, PKK mücadelesiyle daha fazla gelişti
PKK mücadelesinin aynı zamanda demokratik kültür yaratan devrimci ve özgürlükçü sanat yapma mücadelesi olduğunu, sanatçı arkadaşların eserlerinden çok kolaylıkla görülebilir. İster sanatçı kişilikleriyle katılan yoldaşlar olsun, ister devrimin kişiliklerindeki potansiyeli açığa çıkardığında sanat yapmaya başlamış arkadaşlar olsun; Sanatsal faaliyetleri gerilla mücadelesine estetik kazandırmıştır. Anlatım zenginliği katmış, halklaşıp kalıcılaşmasına büyük katkılar sunmuştur. Mücadelenin çok sert ve çetin olan karakterini yumuşatabilmiş, sert ve çetin koşullarda süren mücadeleye sanatlarıyla coşku ve heyecan katmış, neşesini artırmış, moral değer yanını büyütmüştür. Bundandır ki birçok arkadaş gerillacılıklarından çok sanatçı yönleriyle bilinir. Örneğin Mizgîn yoldaş parti tarihimizde eyalet komutanlığı yapan ilk kadın gerilla komutanıdır. Ancak bu özelliği ve katılımından daha çok, Hozan Mizgîn olarak biliniyor ve seslendirdiği stranlarla tanınıyor. Benzer bir durum 16 Nisan 1985’de şehit düşen Hozan Sefkan arkadaş içinde söz konusudur. Bu bakış açısı, sanatın gücünden, insan emeğini, yaratıcılığını kalıcılaştıran, etkili ve daimi kılan kültür değerleri yaratmasından kaynağını almaktadır. Daha özgün olarak da devrim sürecine girmiş bir halkın hangi içerik, estetik ve nasıl bir sanatçı ve sanat eserine ihtiyaç duyduğunu göstermektedir. İkincisi, bir devrimin mutlaka sanata ve edebiyata dönüşmesi gerektiğini, sanatsal anlatım diliyle anlatılmasının zorunluluğu kadar, kalıcılaşması, bilinç yaratarak kültürleşmesi mecburiyeti ilkesinden ötürü böyledir.
İlk şehidi sanatçı olan PKK hareketinin Kürt kültürüne ve sanatına kattığı değerler, bu işlerle uğraşan kültür emekçilerine kazandırdığı bilinç, halkın kültür değerleri etrafında kazandığı yeni ruh ve yükselttiği beğeni ölçüleri 1990’lara geldiğinde adeta bir patlamaya yol açtı. Bilindiği gibi 1990 aynı zamanda Newroz’un ilk defa kitlesel ve serhıldan havasında kutlanmaya başladığı yıl olmuştu. Dirilen tarihsel kültür, coşku ve sevinç, elini uzatsa yakalayabileceği kadar yakınına gelmiş tüm özlemleri yanında, zafere olan inanç ve kararlık dolu sanatsal ruh, Newroz alanlarında sloganlara, govendlere, kesk u sor û zer olup Kürdistan’ın her yanını sarmaya başlamıştı. Bu değişim ve dönüşüm, başta Rojava olmak üzere Bakur, Başûr ve Avrupa’da yaşayan Kürtler içinde onlarca müzik, tiyatro, sinema gurubu, ressam, heykeltraş, şair ve yazarın Kürt sanat sahnesine çıkmasını sağlamıştı. Kürt müziğinin Kom tarzında canlanışı bu gelişme içinde en çok dikkat çeken alan oldu. Rojava’da Kom kültürü ile yediden yetmişe neredeyse tüm köylere kadar yayılan bir kültür hareketi örgütlemesi ortaya çıktı. Bakur’da ve Başûr’da Navenda Çanda Mezopotamya örgütlemesi, Avrupa’da Hunerkomla başlayan kültür hareketi örgütlemesi, özgürlük mücadelesinin önemli mevzileri olmaya başladı. Böylece toplumda sanat yapma kültürü harekete geçirilip, sanatla devrime akan halk gerçekliği yaşanmaya başlandı. Ve önderlik bu gelişmeyi “Diriliş tamamlandı, sıra kurtuluşta” diyerek formüle etti.
Doksanların başından itibaren Rojava ve Avrupa’dan gerilla sahasına geçen gençlerin çoğu kültür sanat hareketinin çalışanları, sanatçılarıydı. “Bêrîtanamın” stranıyla tanıdığımız Şehit Berçem, Çiyaye Reşkê ile duyduğumuz Şehit Sipan, gerillada tiyatronun öncülüğünü yapan Şehit Yekta, Kürt sinemasında ve çektiği gerilla fotoğraflarıyla, yazılarıyla tarihe geçen Halil Dağ ile doksanlı süreçlerde kültür sanat çalışması yaparken gerilla sahasına geçen Hozan Serhat yoldaş, tüm zorluklara ve imkansızlıklara rağmen dağlarda da sanat çalışmalarını sürdüren arkadaşlardan sadece bir kaçıdır. Ali Temel arkadaş doksanlı yıllarda “Kulîlkê Azadî” stranıyla bizi Dörtlerle yeniden buluşturmuştu. Abdulkerim Şêxbekir “Lê Lê Rındê” ile, Hogır arkadaş “Lê Dayê” ile Kürt müzik duygusunu gerilla heyecanı ve duygusuyla adeta ölümsüzleştirmişlerdi. Hozan Serhat arkadaş Hewlêr parçasıyla ihanete gerilla mermisinden daha etkili bir darbe indirdi. Kültür sanat çalışmalarından gerillaya katılıp komutanlaşan, mücadele içinde önemli görev ve sorumluluklar alarak hizmet eden, Erdal (Engin Sincer) ve Kasım Engin gibi yoldaşlar da vardır. İçlerindeki özgürlük ruhunu, duygusunu ve bilincini gerilla mücadelesi yanında, sanat diliyle aktaran Vasfi (Hamza Yavuz) gibi şairler, Dr. Mahir gibi yazarlar da az değildir. Başta Zîlan arkadaşın olmak üzere fedai eylem yapan yoldaşların bıraktıkları mektuplardaki felsefik ideolojik derinlik, tespit ve çağrılar aynı zamanda birer edebi metindir. Yine edebi bir dille günlük tutan Şehit Bêrîtan (Gülnaz Karataş) ve Mordem (Ayhan Kaya) gibi yoldaşların yazılarını da anmak gerekir. Bu örnekler, PKK mücadelesinin temsil ettiği, geliştirdiği ve gelişmesi için en sert savaş ortamında imkan ve olanaklar dahilinde teşvik ederek büyüttüğü, bugün çok daha güçlü eserlerle kendini hissettiren sanatsal ve edebi çalışmalardır. Bu eserler, Kürt halkının yeniden dirilip, zafere giderken kazandığı kültürel-sanatsal gelişmenin kaynağını aldığı, ondan beslendiği merkezin bizzat içinden çıkmıştır. Bu eserler derinlikli bir çözümlemeye tabi tutulursa, içeriklerinde Kürt sanatında özgün bir tarz ya da ekol yaratacak argümanlar, sanatsal öğeler barındırmaktadır.
Doksanlarda yaşanan demokratik devrim, sadece kadro olan ya da olacak olan sanatçı bireyleri etkilemedi. Sadece bu arkadaşların sanatlarında yansımadı. Halkın kazandığı yeni duygu ve düşünceler, yurtsever bilincin ve kültürün yönlendirdiği ilgiler, kabul ret ölçülerinde yol açtığı değişim, dost ve yurtsever sanatçıları da doğrudan etkisi altına aldı. Bu sanatçıların başında da Önderliğin “sesini dinlerken etkilendim” dediği Aram Tigran’ın geldiğini biliyoruz. Önderlik “Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü-Kültürel Soykırım Kıskacındaki Kürtleri Savunmak” adlı savunmasında Tigran için düşüncelerini şu cümlelerle ifade etmiştir; “Benim için O’nun sanatı, dile gelen gerçek Kürt ve Kürdistan’dı. Daha lise sıralarındayken O’na ait bir şarkıyı tesadüfen duyduğumda kendi kendime şunları söylediğimi hiç unutamam: “Bu sesin ifade ettiği gerçeklik mutlaka yaşatılmalıdır, hem de özgürce! Suriye’den ayrılmadan bir gün önce beraberdik. Bir daha görüşmeyebileceğimizi hiç aklımdan geçirmemiştim. Böylesi bir ayrılışı hiç istemezdim. Diyarbekir konserlerini gerçekleştirmesi O’nun için de mutluluktu. O bizi, biz O’nu takip ediyorduk. Ölüm sessizliğinin geçerli kılınmaya çalışıldığı dönemin bu davudi sesi, özgür gerçeğimizin ses sultanı olarak bizimle birlikte hep yaşayacaktır.”
Gerilla öncülüğünde yürütülen Kürdistan özgürlük mücadelesinin yarattığı gelişmeye en değerli ve anlamlı cevabı veren, katkısı büyük olan sanatçıların başında Aram Tigran gelir. Gerilla mücadelesinin, O’nun davudi sesine daha bir heyecan, kararlılık ve halk yurtseverliği kattığı görülür. 1996’da Önderlik Sahası’ndan dönerken yaşadığı heyecan, taşıdığı sorumluluk duygusu yüzünden okunan bir sanatçıdır.
Hozan Cömert dengbêj-derviş tarzıyla inanç duygularını büyüttü, şehitler şahsında kazanılan değerleri unutmamayı istedi. Hozan Dılgeş özgün sesiyle, Êzidî yurtseverliğinin verdiği bilinç ve duygularla adeta gerilla ile birlikte yürüyen bir sanatçı oldu. Hozan Şiyar Farqînî, yanık sesiyle intikam duygularını besledi. Hozan Serdar Kırmancki lehçesinde Dersim’deki uyanışın ve yurtseverliğin sesi olmaya çalıştı. Merziye Rezazî gerilla mücadelesinden heyecan duyan bir diğer sanatçı oldu. Başûr’da özellikle Hozan Serhat arkadaşın etkisiyle birçok Kürt şair ve ses sanatçısı, üzerlerine örtülmüş Halepçe katliam yasının siyah örtüsünü kaldırıp attı. Bakurlu yaşlı Kürt degbêjleri gençleşti. Aşk ve kahramanlık stranlarını yeniden yorumlayarak halkla buluşturmaya başladı. Diriliş devriminin coşkusunu yaşayan ve bunu sanatına yansıtan daha birçok dost ve yurtsever sanatçıyı anmak mümkündür.
50. Yıl Önderlik Newroz’u yeni bir kültür sanat düzeyine olan ihtiyacı göstermiştir
PKK mücadelesinde 2000’li yılar ile başlayan Demokratik Ulus Paradigması ve Devrimci Halk Savaşı Strateji döneminde, önemli bir gelişme yaratılan alanların başında tüm eksikliklerine rağmen kültür sanat çalışmaları gelir. Önce gerilla alanlarında Şehit Sefkan ve Şehit Sipan Kültür Sanat okulları (ki daha sonra bu çalışmalar Şehit Sefkan Kültür Sanat Okulu bünyesinde birleştirildi.) bugün müzik, sinema, tiyatro, resim gibi alanlarda daha nitelikli eserler vermeye başlamıştır. Bu okul Koma Awazê Çiya ve Koma Amara kadın gurubu ile müzikte, Şanoya Çiya ile Tiyatroda, Sinemaya Çiya ile sinemada güçlü ürünler verebilecek kadar tecrübe ve birikime kavuşmuştur. Şilan Baqi Edebiyat okulu son örneklerini “Özgürlüğe Doğuş” roman serisinde gördüğümüz önemli yazım çalışmaları vermeye başlamıştır. Bu çalışmalar yürütülürken, İrfan Güler, M. Sait Üçlü, Zerdeşt Munzur, Yekta Herekol, Hêvî Şanoger, Dağıstan Koçer, Halil Dağ, Delila Mayaser, Welat Cîzre, Rezan (Ulaş Seyhan) gibi yoldaşlar şehit düştü. Yani kavganın içinde sürdürülen bir kültür sanat ve edebiyat çalışması doğdu.
Gerilla ve halk mücadelesi alan açtıkça sanat gelişmiş, mücadele büyüdükçe sanat daha da büyük bir kavganın içinde yer almıştır. Bu çalışmalara cezaevindeki yoldaşların öykü, roman ve şiir çalışmalarını eklemezsek eksik kalır. Bugün gerilla sahasında hemen her ay edebi değeri olan birkaç kitap basılmaktadır. Gerillanın öncülük ettiği tiyatro ve sinema Kürt sanatçılarının katılımıyla her gün daha da gelişmektedir. Son yıllarda tiyatro temsil ettiği sanatsal özelliğini daha bir etkili kullanmaya başlamış, halkı eğitici görevini geçmiş, yıllara göre daha güçlü olmaya başlamıştır.
1980-1990 sürecinde başta müzik olmak üzere gerilla savaşı yanında bireysel yeteneklerini sanatla mücadeleye katan kadro ve yurtseverler, Kürt kültürünün sanat alanındaki değerlerini güncelleyen ve özgür Kürt ruhunun beslediği duygu ve düşüncelerle yeni eserler veren kültür sanat çalışmaları söz konusudur. Bu dönem sanatı, gerilla mücadelesi ve zindan direnişinin yanında onunla birlikte ‘mevzide savaşan’ diriliş sanatı olma özelliği önde bir kültür çalışmasıdır. İki binli yıllarla birlikte elde edilmiş tecrübeler kültür sanat hareketinin kendine has mücadele mevzisi açmasını gerektirecek bir düzeye gelmiştir. Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin, Demokratik Ekolojik Ve Kadın Özgürlükçü Toplum Paradigması, toplumsal tüm alanların temsil ettikleri ve taşıdıkları misyonlarını pratikleştirmesini gerektirmektedir. 50. Yıl Önderlik Newroz’undaki coşku, talepler, Kürt halkını manevi alanda besleyecek, beğeni ölçülerini yükseltecek bir kültür sanat düzeyine olan ihtiyacı çok net göstermektedir.
Kültür, Sanat ve Edebiyat Hareketi topluma dokunan dili daha güçlü kullanmalıdır
Demokratik Kültür Sanat Hareketi’nin rolünü oynaması için 2000’li yılların başından itibaren tartışılmaya başlanan hususların olduğu biliniyor. Yine alınan kararlar, yapılan planlamalar söz konusudur. Ancak uyanışı, sahneye devrimci ruhla çıkışı 50 yılı geride bırakmış müzikte ciddi eksikliklerin olduğu aşikar. Tiyatroda bir canlanma olsa da özgünlüğünü yaratmaktan uzak görünüyor. Kürt toplumunun yaşamını gözlemleme, Kürt kişiliğini çözümleme, değişen toplumsal gerçekliği geçmişiyle karşı karşıya getirerek demokratik yurtsever Kürt kişiliğini ‘sahnede konuşturma’ neredeyse yok gibidir. Oysaki sadece kadında yaşanan değişim ve dönüşümü incelemek, bu değişim ve dönüşümün başta erkekte olmak üzere toplumun sosyo-psikolojisindeki yansımalarını incelemek bile müthiş eserlere dönüşecek kadar derindir; etkileyicidir.
Eski Kürt tipini yenisiyle karşı karşıya getirerek konuşturma, değişen beğeni ölçülerini kristalize ederek vermek bir türlü başarılamıyor. Bunun başlıca nedeni kültür sanat işini yapanların kişiliklerindeki değişimi devrimci tarzda ele alamaması, kapitalist modernitenin popüler kültür etkisinden kurtulamamasıdır. Kürt sanatı derin kişilik çözümlemeleriyle gelişmek durumundadır. Bu yöntemle yazılacaklar, seslendirilecekler, sahnelere taşınacaklar için kaynak Önder Apo’nun çözümlemeleridir. Çözümlemelerden şimdiye kadar tiyatro ve sinema için senaryo, resim ve heykel için kompozisyon çıkaramamak üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Sinemadaki denemeler olumludur. Ancak hem dil hem konuların verilmesinde etkili olacak uyum, birbirini tamamlayan ve aynı zamanda birbirini güçlendirecek sahneler çekmede sorunlar vardır. Tek bir karakteri öne çıkarmama adı altında bazen ana konu-tema kaybedilebiliyor. Edebiyata ise dil sorunu tüm yakıcılığı ile sürmektedir.
Demokratik Kültür Sanat Ve Edebiyat Hareketi, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin değişen mücadele paradigmasından ötürü en öndeki mevzide savaşan olduğunu henüz yeterince bilince, dolayısıyla da ürüne dökerek gösterememiştir. Belli bir çaba, atılan kimi olumlu adımlara rağmen böyle bir değerlendirme de bulunmak mümkündür. Demokratik Kültür Sanat ve Edebiyat Hareketi, demokratik ulus inşasının ruhunu temsil eder. Bu inşanın canlılığı Demokratik Kültür, Sanat ve Edebiyat Hareketi çalışmalarıyla görünür olacaktır. 1980-1990’lı yılların heyecan, irade ve ısrarı, tanışılan değerler gibi olgular sağlam bir temel oluşturmuştur. Demokratik Kültür Sanat Ve Edebiyat Hareketi, 2000’li yıllarda derinlik, bakış açısı zenginliği, topluma ve bireye dokunan dili ile daha güçlü yerini almak zorundadır. 50 yılık mücadele mayadır; İlham alınacak kaynağa götüren yoldur; Eserin üzerine işleneceği tuval, sahnede beğeniye sunulan eserdir. Fakat halk önceki halk değildir. Yeni ve mücadelenin ihtiyaçlarına cevap olunmasını beklemektedir; Duygu ve düşüncesinde derinlik artmıştır. Bu da sanat eserlerinde dönemin ihtiyacını karşılayacak nitelikte olmasını dayatmaktadır.
50. Yıl Newroz alanları bunu bir kez daha çok çarpıcı göstermiş oldu. O zaman Demokratik Kültür Sanat ve Edebiyat Hareketi çalışanları, emekçileri bu gerçekleri daha derin görerek eser vermek durumundadır. Halkın siyasi ve toplumsal talepleri çok netken, özgürlük sevdası büyümüşken eskisi gibi olmak, milyonların yaşadığı ortak duygular varken bireyci olmak ya da bireyciliği teşvik eden olmak, Demokratik Kültür Sanat Ve Edebiyat Hareketi’nin karakteri ve çizgiyle çelişmek demektir; Sanatın hakikat arayışını tümüyle yitirmesi, toplumdan koparak karşıt duruma düşmesi demek olacaktır.
Mücadelemiz, 2000’li yıllarda KCK sistemini inşa etmekle görevlidir. Bu görev Önderlik paradigmasına dayanan zihniyetin ürünü toplumsal ve siyasal sistemi inşa görevidir. Önderlik “Kürt Sorunu Ve Demokratik Ulus Çözümü-Kültürel Soykırım Kıskacındaki Kürtleri Savunmak” savunmasında bu hususu, “KCK somutunda temel zihniyet görevi, Kürtleri kendi varoluşlarına ilişkin ortaklaşa paylaşılan iyi, doğru ve güzel düşünce ve duygu dünyasında bir ulus olarak tasarlamaktır. Diğer bir deyişle bilimsel, felsefi ve sanatsal devrimle Kürtlerin uluslaşmasını, bu uluslaşmanın temel zihniyet ve duygu dünyasını yaratmaktır; Kürt gerçeğinin bilimsel, felsefi (ideolojik) ve sanatsal hakikatinin açıklanmasını özgürce paylaşmaktır. Bunun yolu öz düşünmek ve öz eğitilmektir, iyiyi paylaşmak ve güzel yaşamaktır.” Günümüzde Kürt sanatçısı ve sanatı için gerekli olan, bu ilkenin gereklerini yerine getirmek; Bu ilkeye katılmaya çağıran sese kulak vermektir.