Nedim Seven
Tarihsel toplum gerçekliğinde her döneme damgasını vuran, askeri, siyasi, ekonomik ve zihni anlamda değişimlere yol açan ve en önemlisi de her toplumun kendi içinde ve yine diğer topluluklarla birlikte ortak, komünal yaşam hakikatinin günümüze kadar canlı kalmasını sağlayan toplumsal direnişler vardır.
Toplumsal direniş denildiğinde bunun içerisinde toplumun her kesiminden; çocuklardan gençlere, kadınlardan yaşlılara herkesin içinde yer aldığı direniş tarzından bahsedilir. Bu direnişlerin örgütlenmesi, geliştirilmesi ve sonuç alıcı noktaya getirilmesi öyle sanıldığı kadar kolay olmadığı gibi zor da değildir. Kolay değildir çünkü egemen erkek zihniyetiyle baskılanan insan beyni ve yüreğinin yeniden kendisinin ve toplumunun olmasının düğümlerini açmak, insanda hücrelerine kadar bir değişim ve dönüşümü gerektiriyor. Yani her insanın bulaştığı kölelik çarkının yarattığı yaşam tarzı ve yaşam alışkanlıkları insanı sadece toplumuna değil, kendi kendine de düşman haline getirmiştir. Hele bu insan kapitalist dönemin yaşayan insanıysa çok daha fazla insani özelliklerinden uzaklaştırılmış ve kendisi olmaktan çıkartılıp adeta bir ucubeye ya da silik bir köleye dönüştürülmüştür. Kendine ve kendinden olan her şeye düşmanken, düşmandan olan her şeye el pençe divan duran, boyun eğmeci ve karılık yapma temelinde toplumsal özelliklerinden uzaklaştırılmış insan olmanın dışında her şeye benzetilmiştir.
Toprak bilinci ve toplumunu kaybetmiş birey gerçekliği
Önder Apo onlarca yıldır en çok toplum dışı olmuş ve toplumunu kaybetmiş bu birey gerçekliğine karşı mücadele etmiş ve esas düşmanın bu yaratılmış karılığa amade köleliğe hazır nazır ve toplumu için hiçbir şey yapmayan kişilik olduğunu hep vurgulamıştır. Bu kişilik çaresiz, yurtseverlik görevlerinin bilincinden yoksun, düşmanın ne olduğunu anlamayan ya da toplumsallığın düşmanı olduğunun farkına bile varamayan insan gerçekliğidir. Böylesi bir gerçekliğe rağmen bu insanı direnmeye çağırmak, bu insan üzerinden toplumsal direnişi örgütlemek, düşman olan her şey karşısında refleks sahibi kılmak bu temelde yeniden yaratmak özellikle Kürdistan gibi her türlü sömürgeciliğin dayatılmış olduğu, sopanın başından hiç eksik edilmediği ülkelerde sanıldığından çok daha zordur. Ancak toplumsal direnişlerde geliştirici ve belirleyici olan, erkek egemen sistemin tüm zalimliğine ve zulmüne rağmen baskılanamayan bir damar vardır ki egemenleri yani iktidar sahiplerini çılgına çeviren de bu gerçekliktir. İnsan ne kadar insan olmanın hakikatinden uzaklaştırılmış olsa da toplumun ahlaki ve politik değerlerinin bir ifadesi olan ‘‘ar damarı’’ bazen büyük oranda bazen küçük oranda da olsa günümüze kadar kendini koruyagelmiştir. Yine toplum ne kadar baskılanıp, dıştalansa da toplumun asla vazgeçemeyeceği ve bunun uğruna canını feda edeceği ‘‘toprak’’ hakikati vardır.
Günümüzde insanlığın büyük bir kısmı topraktan kopmuş yönünü betona vermiş olsa da yine topraktan kopamayanların sayesinde günlük açlık ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. İnsanın toplumsal zihnine yapılan her türlü kötülüğe rağmen toplumsal ananın toprağın göğsünde yetişen tarımı keşfiyle birlikte toprağın insanın toplumsal zihniyetinde yarattığı bir toprak bilinci vardır. Ve toprak bilincinin uzun zaman içerisinde yaşanan tarihsel değişim ve dönüşümlerle yarattığı toprağa bağlılık, vatana bağlılık ve toplumsal değerlere sahip çıkmanın adı olan yurtseverlik her toplumun insanının beyninin ve yüreğinin bir köşesinde yer edinmiştir. İşte topluma tüm saldırılara rağmen, kapitalizmin vahşiliğine rağmen insan asla bu gerçekliğinden koparılamamıştır. Öyle ki toprak bilinci, kendisiyle birlikte insanı sevme, toplumu sevme ve insanın yarattığı değerleri koruma refleksinin üzerine zaman zaman tozlar düşüp görünmez kılınsa da, yerinde ve zamanında esen rüzgarlar bu tozları kaldırmayı başarmış ve o refleksi tekrar görünür kılmıştır. Ya da deyim yerindeyse küllerinden yeniden yaratmayı başarmıştır. Yani başka yerden getirilip ve bununla kendini yeniden yaratmaktan bahsetmiyoruz. Kendisinin olan ve bedeninin her hücresinde barındırdığı öz be öz doğrudan direnişle alakalı toplumsal değerden bahsediyoruz. Ve bu insan olan her canlıda mevcuttur.
Mevcut toplumsal gerçekliğe rağmen toplumdaki yitirilmemiş değerlere dayanarak direnişi, mücadeleyi geliştirmenin bedeli ağır olsa da imkansız olmadığını, yani sanıldığı gibi sürekli gerekçelerle olmazlığı izah edildiği gibi zor olmadığı bu gerçeklikte görülmektedir. Ancak bunun için toplumsal namusunu korumuş, özverili ve salt toplum eksenli düşünen bunun dışında zihninde, duygularında başka bir şeye yer vermeyen, toplum için kendini küllerinden yaratmayı esas almış, özgür insan gerçekliğini bir hayal değil bir yaşam anlayışı haline getirmiş kadınlara ve erkeklere ihtiyaç vardır.
Önder Apo Kürdistan’daki toplumsal değerlerinden uzaklaştırılmış insan gerçekliğine rağmen bu kadını ve bu erkeği yaratmış ve büyük bir toplumsal direnişe dönüştürmüştür.
AKP-MHP faşizmi bugün Zap, Avaşîn ve Metîna’da peş peşe yenilgiler yaşıyor
15 Ağustos Atılımı’nın 38. yıl dönümünü yaşadığımız bugünlerde, direnen, anlama kavuşan ve kendini toplumsal hakikat haline getiren özgür insanı tarif etmek, daha da kolay olmaktadır. Özgür insanın en güzel adı olan Önder Apo kendi yaşamıyla yarattığı direniş kültürü ve bu kültürle Kürdistan’da yaratılan Agit gerçekliği, Beritanlaşıp, Zîlanlaşırken kendisiyle birlikte büyük bir toplumsal değişimi de yaratmış, salt Kürdistan’da değil tüm Ortadoğu’da ve dünyada toplumsal vicdanı canlı kılıp, harekete geçirmiştir. Özgürlüğün temel bilinci olan direniş kültürü binlerce Kürt kadını ve erkeğini direniş saflarına sürüklemiştir. Kürt toplumsallığının da ötesinde dünya genelinde birçok insanın beyninde, yüreğinde yer edinmiş ve her milletten kadın ve erkeği bu direniş saflarına çekmiştir.
İnsanlık bu direnişte kendi özgürlüğünü görmüş ve ahtapot gibi her şeyi yiyip yutan canavarlaşmış insan dışılığı alt etmenin, etkisizleştirmenin yegane yolu olduğunu anlamıştır. Yani bir kıvılcım, ateş topu haline gelmiş kartopu nar topu misali büyüye büyüye günümüzde bir volkana dönüşmüştür. Bu volkana iyi niyetlerle yaklaşan, toprak bilincini yitirmemiş kişiler şüphesiz bu volkanın nimetlerinden, toplumsal değerler adına faydalanabileceklerdir ve faydalanmaktadırlar. Ancak kötü niyetli ve insani özelliklerden uzaklaşmış insan ucubeleri tüm şiddetli saldırganlıklarına rağmen bu volkanın yakıcılığından kendilerini kurtaramamaktadırlar. Bu volkan iyi ve güzel olan her şey adına ortalığı kasıp kavururken tüm insanlığa özgür insanı müjdelemekte ve bedeli ne olursa olsun her an’da direniş sözünü canı pahasına dağlarda, zindanlarda, zulmün dayatıldığı ve kötülüğün kendini egemen kılmak istediği her yerde haykırmaktadır.
Bu insanın en güzel ve vefakar yanı olan söz’e bağlı kalmanın unutulduğu günümüzde söz’e sadık olmanın anlamını ve yaşamsal değerini, erkek egemen tarihin tüm savaş yoğunlaşması ve saldırı araçlarının toplamı olan saldırganlığa ve erkek aklının her türlü kötülüğünden damıtılmış kimyasallara, termobarik, taktik nükleer saldırılara rağmen bu sözden geriye bir adım atmamıştır. Ve bu durumun, toplumları birbirine düşürmek ve savaşı daimi kılmak için her türlü fitne fesadlığı yapan devletlerin, tüm dünya hegomonlarının her türlü siyasi, askeri emellerini alt üst ettiğini söylemek abartı olmaz. Çünkü yozlaşmış erkeğin temel dayanağı olan köleleştirilmiş insan üzerinden yarattığı iktidar, devlet, hegemonya ve savaşlar bu direnişlerle ifşa olmakta ve en önemlisi de yenilemezliğine ket vurulmaktadır. Bu erkek egemen sistemin düşürülmüş insan gerçekliğiyle tek tek ördüğü zulüm kalelerinin taşlarının nasıl da teker teker sökülebildiğini göstermektedir.
Bugün Zap, Avaşîn, Metîna’da YJA-Star ve HPG gerillalarının dünya tarihinde görülmemiş ince yöntemlerle geliştirilen saldırılar karşısında Önder Apo tarzında geliştirdikleri insanüstü direnişle bu sistemin duvarlarının bir bir yıkıldığını tüm dünya görmektedir. Günümüzün en değme faşizmi olan AKP- MHP faşizminin Hitler faşizminden beter olmasına rağmen ve Kürdistan’da kapitalist sistemin sözcüsü olması dolayısıyla kapitalistler tarafından her türlü ekonomik, siyasi olanağın peşkeş edilmesine rağmen nasıl da Zap’ın, Metîna’nın, Avaşîn’in kayaları arasına sıkıştığını ve her bir neferlerinin her gerilla eylemiyle nasıl da sağa sola kaçıştıklarını bütün dünya görmektedir. Faşizm Hitler, Mussolini’den sonra Erdoğan şahsında tarihinin en utanç verici dönemini yaşamaktadır. Bir tarihi olan faşizm bile Erdoğan’ın bu düzeyde yenilgilerine anlam verememektedir. Hele birde kapitalistlerin deyişiyle, muhteşem silahlara rağmen nasıl oluyor da bu düzeyde peş peşe yenilgiler yaşanıyor.
KDP’nin tüm Kürdistan karşısında yaşadığı durum ihanet ve iki yüzlülüktür
Onlar böyle söyleye dursun, biz birazda yukarıda bahsettiğimiz Kürdistan’daki kişiliğin iki türlü karakterinden biri olan nankör kedi misali KDP gerçekliğinden bahsedelim. Şüphesiz toplumun kanıyla canıyla ürettiği toplum değerlerini, üretimini sömüren, istismar eden, toplumsallıktan uzaklaşmış kendi bencilce kişiliklerinin her türlü çıkarı için toplumunu ateşe atan insan müsveddeleri tarihin bir seyrinde cehennem ateşinde yanmaktan kendilerini kurtaramayacaklardır. Kürdistan’da tarihsel ihanetin adı olan ve CIA, MOSSAD ajanlarına taş çıkartan KDP kendi toplumuna karşıtlık temelinde ajanlık yapan örgütler içerisinde dünya genelinde muhtemelen ilk sıralarda yer alır. KDP ihanetinde görülen iliklerine kadar kire, pasa bulaşmış insan müsveddeliğidir. Yani her hücrede dolaşan kan bedenin tüm merkezlerine ihaneti pompalamaktadır. Kanın hızlı akışı için ateşler petrol misali harlanmakta, harlanan ateşle kendi etraflarında dönerek adeta çıldırmaktadırlar. Bu kadar kanla yoğrulan bir coğrafyada yaratılan insan emeğine böylesi hunharca saldırı sanılmasın ki insanda sağlıklı bir beyin ve bu beynin yaratacağı sağlıklı bir düşünce bırakır.
Her şeyiyle sistemsel çürümüşlüğe batmış olan bu düşmüşlükten iyilik, doğruluk, adalet adına bir şey beklemek saflık olacaktır. Kaldı ki zaten KDP’nin özellikle 2021 yılından sonra özgürlük direnişi karşısında gerillanın varlığına tahammülsüzlüğü ve yaptıklarıyla bırakın Kürtlere, insanlığa da hiçbir hayrının olamayacağı ortaya çıkmıştır.
KDP kendi tarihi boyunca Kürdistan’da gelişebilecek özgürlük çizgisinin, bağımsızlığın karşısında duran, öncüleri katleden ve sonra hiçbir şey olmamış gibi davranan gerçekliğiyle bilinmektedir. Qazî Muhammed öncülüğündeki Mahabad sürecine nasıl ihanet ettiği bilinmektedir. Yine Sait Kırmızıtoprak, Sait Elçi gibi Kürt öncülere nasıl komplolar kurduğu bilinen gerçekler arasındadır. Hakeza Ali Asker ve arkadaşlarının bu ihanet yumağı hanedan tarafından nasıl katledildikleri bu hanedanlığın sicilindedir. Tüm bunların devamı olan ve bu hanedanın Apoculara saldırganlığının başlangıcı olan Haki Karer arkadaşın katledilişinde nasıl rol aldıkları bu ajan partinin sicilindeki diğer bir ihanettir.
Saya saya bitiremeyeceğimiz ihanetleri yukarıda da belirttiğimiz gibi hiçbir zaman günümüzdeki kadar deşifre olmamıştır. Neden? Çünkü Kürdistan’da süregelen direniş çizgisi maalesef Apocu çizgi kadar kendini her yönlü örgütleyip ihanet ve direnişi ak-kara kadar görünür kılamamıştır. İhanetçiler hep kendilerine dayandıkları bir toplumsal zemin bulabilmişlerdir. Kendi toplumsal hakikatine yabancı olan toplum kandırılmaya açık olmuş, bu tür ihanetlerin toplumun derinliklerine itilmesinin ne anlama geldiğinin bilincinde olmayarak göz yummuştur.
Fakat KDP’nin ihanet tarihinin günümüze kadar gelen haliyle derinleşmesi dışında bir değişiklik olmamış olsa da, Kürdistan’daki birçok siyasal, askeri ve toplumsal olgu büyük değişikliklere uğramıştır. Ve bu değişim özellikle günümüzde daha da hızlı ve görünür olmaktadır.
Özellikle Başûrê Kurdistan’da son iki yıldır özgürlük gerillası şahsında açığa çıkan büyük direniş ve var olma mücadelesi KDP’nin ne menem bir parti olduğu, AKP faşizmi ile işbirlikçiliğinin ne anlama geldiği, aslında KDP’nin kendisinin de AKP misali faşizmi temsil ettiği bütün toplumsal kesimler tarafından görülmektedir.
Saf ve arı olan gerilla mücadelesi Kürdistan’da hakikatin ne olduğunu ortaya çıkardığı gibi, ihanetin kimler şahsında ve nasıl yaşandığını da ifşa etmiştir, sadece direnenlerin gözünde değil tüm halk tarafından nasıl ihanetçi oldukları yüksek sesle dile getirilmektedir. Ondandır faşist KDP, tarihinin en büyük saldırganlığını sadece gerillaya karşı değil tüm Başûrê Kurdistan halkına dayatmakta, köylerin boşaltılmasına, sivillerin katledilmesine, Kürdistan coğrafyasının, yer altı zenginliklerinin talan edilmesinin tamda aradığı şey olduğunun bilinciyle ortak olmakta ve sonrasında hiçbir şey olmamış gibi davranmaktadır.
Başûrê Kurdistan’da da AKP-KDP ortaklığıyla birçok katliam yaşandı
İktidar olmanın ihanet ve ikiyüzlülükle bağı bilinmektedir. KDP’de böylesi bir yüzün adı olmaktadır. Ancak şunu belirtmekte fayda var, ihanet derin bir çukur gibidir. Debelendikçe derinlere gidilir. KDP’nin tüm Kürdistan karşısında yaşadığı durum budur. Bu durumun yarattığı ruh hali kapkara bir tablo çizer ve o tabloda insanlık adına hiçbir şey olmaz. Bu ruh hali her türlü kötülüğe, katliama her daim kapılarını sonuna kadar açık tutar. Zaxo’nun Perex köyünde yaşanan katliamda olduğu gibi. Bu katliamın ne anlama geldiğini değerlendireceğiz ancak öncesinde Kürdistan’da yaşanan bazı hususlara değinmeyi önemli buluyoruz. Çünkü Perex katliamı yaşanmadan önce Başûrê Kurdistan’da AKP-KDP ortaklığıyla birçok katliam yaşandı. Kürdistan’ın özellikle sınır bölgeleri hep bir provokasyon halinde tutulmaya çalışıldı.
AKP devletin başına geldiği yıldan bu yana Bakûrê Kurdistan’da defalarca provokasyon girişiminde bulunmuş ve başarılı olamamıştır. Şemzînan’dan, Riha’dan tutalım Amed’e kadar birçok defa halkla özgürlük hareketini karşı karşıya getirmek için birçok yol yöntemle provokasyon yapmıştır. Belirlediği hedefler doğrultusunda bu provokasyonlarında başarılı olamamıştır, ancak yenilen pehlivan misali sonuç alınamayan böylesi yöntemlere de doyamamıştır. Tabi tüm bu provokasyon süreçleri iktidara bir tecrübe kazandırmıştır. Başarılı olunamayan provokasyonlar hedeflerine ulaşamamış, düşünüldüğü gibi Özgürlük Hareketi’ni karşı karşıya getirmemiş olsa da toplumsal bir acı yaratmıştır. Bu, toplumun acılarını çoğaltmak, toplumu yıpratmak ve mücadelede pes eder hale getirmektir. Toprağından, yurdundan göç eder duruma getirip, yurtseverliğini güçlü pratikleştireceği ya da yurtseverlik bilincinin gelişebileceği yerlerden uzaklaştırarak savrulmalarını sağlamaktır. Özgürlük bilincinden kopararak kendisiyle uğraşır duruma getirmektir. Böylelikle direnişi toplumsal mekanizmalardan çıkarıp sınırlı tutarak parçalamış olacaktır ki, bu da daha rahat sonuç almasını sağlayacaktır.
Yine aynı tarzda salt AKP şahsında değil TC Devleti’nin tüm tarihi bir provokasyonlar tarihidir. Çünkü TC bu tarzda kurulmuştur. AKP bu durumun bugünkü sürdürücüsü, sözcüsü olmaktadır. Osmanlıcılık hayallerinden de bu durum daha iyi anlaşılmaktadır.
AKP ile bu durum zirveye ulaşmış ve çoğunlukla yönünü Kürdistan’a verse de Azerbaycan-Ermenistan arasında ki Karabağ savaşında yine Libya’da üs kurma çabaları hep buna dayalı olarak geliştirilmek istenmiştir. Salt Bakûrê Kurdistan’da değil tüm Kürdistan parçalarında, parçalar arası sınırlarda 20 yıllık iktidarı boyunca hep böylesi girişimleri olmuştur. Özellikle Rojava Devrimi’yle birlikte Rojava’da Kürt, Arap, Süryan halkları arasında, toplumsal çelişkilere, mezhepsel, ırksal, düşünsel ayrımlara dayanarak birçok defa halkları karşı karşıya getirmek istemiştir. Rojava’da özellikle Dêrik, Qamişlo, Amûdê, Efrîn gibi şehirlerde işbirlikçisi olan KDP- ENKS ile birlikte Kürt halkının kendi içinde böylesi zeminler yaratma çabaları hala devam etmektedir.
Özcesi Başûrê Kurdistan’da ve yine Rojava’da KDP-AKP ortaklığını sağlayan salt ortak çıkarlar değil karakteristik özelliklerinin aynılığı ve tarihsel geçmişlerinin aynı toplum dışı zeminden beslenmesinden kaynaklı olmaktadır. Salt KDP’nin ‘‘ar damarının’’ çatlamış olmasından kaynaklı değildir. KDP’nin geçmişi de bir AKP’nin geçmişi kadar insanlık dışı ve bu anlamda ortaklaşamayacakları hiçbir husus olmamaktadır. İnsan öldürmenin bir tastaki suyu başka bir tasa boşaltmak kadar kolay olduğu bu ikili için özellikle Lozan Anlaşması’nın süresinin dolmasının TC için kader tayin edici bir anlam ifade ettiği süreci yaşadığımızı göz önünde bulundurursak yapamayacakları bir şeyin olmadığını da anlamış oluruz.
Yine AKP-MHP’nin Türkiye toplumunun gözünde geldiği nokta da bilinmektedir. AKP, iktidarı boyunca vatan için yapıyorum dediği her şeyi kendisi için bir kazanıma dönüştürdü. Ve her türlü sömürüyü yaparak halkı sefalete sürükledi, savaşı derinleştirerek kemer sıkma politikalarıyla aç kalan tavuğun kendini darı ambarında görmesi misali toplumu sefaletiyle insanlıktan uzaklaştırıp, gerçekten uzak olan hayallerin dünyasına itti. Ancak toplumun bu durumu kanıksaması mümkün değildir. Çünkü; AKP’nin tüm yaptıkları toplumsallığın düşmanı olduğunu sürekli gün yüzüne çıkaran ve Kürdün öncülük ettiği bir toplumsal direniş gerçekliği var. Bununla birlikte AKP’nin özgürlük gerillası karşısında yenilgi üzerine yenilgi alması, AKP’yi ikiyüzlülüğünü ve yalancılığını gizleyemez duruma getirmiştir. Artık toplumun tüm kesimleri AKP’nin sömürge, kapitalist yüzünü daha çıplak görmekte ve bu duruma tepki göstermektedir.
Aynı husus KDP için de geçerlidir. KDP Başûrê Kurdistan’da adam kaçırmaktan, öldürmeye, yurtseverleri katletmeye, halkın emeğini çalmaya, ülkeyi sömürgecilere peşkeş çekmeye kadar halka karşı her türlü suçu işlemiştir. Tüm bunlar yetmezmiş gibi durmadan gerillaya saldırarak suçunu kat be kat arttırmaktadır.
Bu, her iki insanlık düşmanı salt Perex’te yapılan katliamda bir araya gelmemişlerdir. Ve TC Devleti’nin Başûrê Kurdistan’a saldırı tarihi boyunca KDP hep yanı başında durmuş onu daha fazla teşvik eder durumda olmuştur.
Medya Savunma Alanları’nda gerilla direnişi ve AKP-KDP MİT provokasyonları
Özellikle 2021 yılından beri KDP’nin Başûr’ê Kurdistan’da gerillaya karşı yaptıkları herkesçe bilinmektedir. Zînewertê olayından tutalım, Metîna olayına, yine pusuya düşürülen ve şehit ettirilen gerillalarının cenazelerinin dahi ailelerine teslim edilmemesine kadar birçok suçu ve provokasyonu vardır. Yine Başûrê Kurdistan şehirlerinde PKK kadrolarının ve yurtseverlerin katledilişinde Parastin’ın rolünün ne olduğunu bilmek için herhangi bir delile ihtiyacımız yoktur. Hatta bunların MİT-Parastin ortaklığıyla yapıldığı bilinmektedir. Bir çete örgütü olan AKP-MHP’nin, KDP olmadan Başûrê Kurdistan’da kendini bu düzeyde pratikleştiremeyeceğini bilmek gerekir.
20 Temmuz’da yaşanan Perex katliamı da bu gerçeklikle alakalıdır. Bilinçli ve isteyerek yapılan bu katliam Mesrur Barzani’nin Bağdat’a gönderilecek olan şehit Arap gençlerinin tabutlarının altına omuzunu koyması kendi suçlarını örtbas etmek için yeterli olamamıştır. Bu katliam sonrası TC Devleti’ne karşı Arap halkında açığa çıkan öfke seli Irak’ın TC Devleti’nin ve KDP’nin sandığı gibi at koşturulabilecek bir alan olmadığını göstermiştir. Yani Ortadoğu sahasında tüm işbirlikçiliğe ve hegemonların desteğine rağmen provokasyonlarını başarıya ulaştırmak öyle sanıldığı kadar kolay değildir.
Nasıl ki devletlerin, çete örgütlerinin tüm kötülüklerde dağ gibi birikmiş bir tecrübeleri varsa, halkların da vicdanının biriktirdiği dağ gibi bir tecrübe vardır. Ve bu tecrübe her kötülüğe geçit vermemektedir. Gücü yettiği oranda direnişi geliştirmektedir. Yine halkların gözünde Rojava sahasında halkların devrimini gerçekleştirmiş bir PKK gerçekliği karşısında, halkların düşmanlaştırılmasına dayalı olayları PKK’ye yıkmak öyle kolay değildir. PKK’nin Ortadoğu’da yarattıklarından sonra bunu başarabileceğine inanmak çölde serap görmeye benzer bir durum olmaktadır.
Hali hazır her iki insanlık düşmanının bundan sonrasında da daha ciddi provokasyonlar yapacakları kesindir. Çünkü bunun dışında ellerinde bir şey kalmamıştır ve suçları bir ABD hegemonistlerinin tüm diğer halklara karşı yaptığı zülüm kadar büyüktür. Bunun farkında olmalarından kaynaklı ya halkların özgürlük, demokrasi istemine kendilerini teslim edip suçlarının cezasının ne olacağını halklara bırakacaklardır. Ki bu çok olasılık dahilinde görülmemektedir. Ya da ömürlerini uzatabilmek için savaşı farklı biçimleriyle daha fazla dayatacaklardır. Gerilla direnişi karşısında bu durumun da onları nereye kadar götürebileceği muammadır. İşin doğrusu gerilla karşısında ne yapacağını bilemez bir durumu yaşayan KDP-AKP gerçekliği serseri mayın gibi her yerde patlayabilecek durumdadırlar.
Gerillanın geliştirdiği direniş AKP ve KDP’nin tüm emellerine ket vurmakta, ileriye gidişlerini engellediği gibi, ellerindekilerinin de kaybolmasını sağlamaktadır. Ancak bu durumun AKP’yi kötü emellerinden vazgeçireceğini sanmak saflık olur. AKP çöküşü yaşadığı için daha fazla kötülük yapma potansiyeli taşımaktadır.
AKP ve KDP kanla beslenen partilerdir. Aç kalmamak ve ayakta durabilmek için hep kan akıtmaya ihtiyaçları vardır. Ve bu durum onların daha büyük katliamlar yapabileceklerini göstermektedir. Bu katliam ya da provokasyonların nerede ne zaman olacağı belirsiz olsa da, Kürdistan coğrafyası ve Özgürlük Hareketi’nin örgütlü olduğu bütün coğrafyalarda bu provokasyonların geliştirilebileceğini ön görmek gerekiyor. Bunun somut ifadesi yakın süreçte Süleymaniye’de, Kelar’da, Kerkûk’te, Musul’da, Maxmur’da, Şengal’de ve Rojava Kurdistan’ın Qamışlo, Amûdê, Dirbesiyê ve son süreçte Kobanê’de Kürt yurtseverlerine, Kürt öncülerine dönük yapılan katliamlardır. Bundan sonra da direniş alanlarının tümünde bu tip provokasyonları beklemek gerekiyor. Bu provokasyonlar MİT-Parastin ortaklaşmasıyla yapılsa da özünde KDP-AKP’nin ortak yürüttükleri provakosyonlardır. Yukarıdaki uzun analiz ve tespitlerden de anlaşıldığı üzere AKP, KDP ilişkisi her türlü ahlak dışılığı ve toplum dışılığı yapabilecek bir tür MİT yapılanmasıdır. Özünde AKP-KDP birer MİT hücresi gibi çalışarak halklara karşı her türlü kötülüğü örgütlemekte ve pratikleştirmektedirler. Kendi iktidarları için yapamayacakları bir şey yoktur.
Kürt halkının ve son süreçte yaşanan Perex olayından tüm halkların dersler çıkararak bu faşist yapılanmaya karşı duyarlı, direnişi esas alan her yerde her türlü örgütlenmeyi geliştiren bir çalışma ve görev sorumluluğuyla hareket etmeleri, tarihin bu yüzyılda tüm halkalara emredici perspektifi olmaktadır.