Hareket ve halk olarak şehitler ayını yaşıyoruz. Mayıs ayı özgürlük mücadelemizin en çok geliştiği, şiddetlendiği, her alanda kültürel soykırım rejimi ile en kapsamlı mücadelelerin yaşandığı bir ay oluyor. Bu bakımdan da en erkenden ve en çok şehitler verdiğimiz bir ay olma özelliği taşıyor. Hareketimizin ilk büyük şehidi Haki Karer yoldaşın şehadetinin yıl dönümünde bulunuyoruz.
Bu, aynı zamanda parti yılımız, partileşme yılımız oluyor. Haki Karer yoldaş şahsında tüm özgürlük mücadelesi şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Mayıs ayının her günü büyük mücadelelere sahne olmuş bir ay oluyor. Her gününde onlarca şehit var. 18 Mayıs’ta Haki yoldaşın anısına geliştirilen mücadele bir bütün olarak Mayıs ayını özgürlük mücadelemizin en çok yürütüldüğü ay haline getirmiş bulunuyor.
1 Mayıstan 31 Mayıs’a kadar her günü şehitlerle dolu. Bu, sadece bizim açımızdan böyle değildir, diğer halkların, emekçilerin, ezilenlerin özgürlük mücadelesi açısından da böyledir. 1 Mayıs gerçeği işçi sınıfının mücadelesi içinde şehitlerin verildiği bir direnişe ulaşma gerçeğini ifade ediyor. Dünya emekçileri kendi birlik, dayanışma ve mücadele günleri olarak anıyorlar, kendilerini bu temelde eğitiyor, mücadelelerini daha çok örgütlü, bilinçli hale getirmeye çalışıyorlar. Türkiye’de Türk ve Kürt emekçileri açısından da benzer bir özellik taşıyor. 1 Mayıslar özgürlük, eşitlik mücadelesinin, sosyalizm mücadelesinin bu topraklarda da en çok geliştirildiği günler oluyor. 1 Mayıs 1977 Taksim’deki kutlamada kontrgerilla saldırısı sonucu Türkiye işçi ve emekçileri 34’ten fazla şehit vermiş bulunuyor. Bugün Taksim mücadelesi o şehitlerin anısına yürütülüyor. Türkiye devrimci gençlik hareketinin yürüyüşü açısından da Mayıs ayı önemliydi. 6 Mayıs Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edildiği gün oluyor.
Yine 18 Mayıs 1973 Amed’te İbrahim Kaypakkaya’nın işkencede katledildiği gün oluyor. Daha o zamandan gerillacılığı geliştirmeye yönelen, bunun için Kurdistan’ı seçen, coğrafya ve halk olarak böyle bir mücadelenin Kurdistan’da gelişebileceğini gören öncü kişilerdendi. Hem gerilla öncülüğü, hem Kurdistan’ı bunun için seçmesi değerliydi ve Kurdistan özgürlük mücadelesinin onu devam ettiren bir gelişme olduğu ortadadır. 31 Mayıs’ta Sinan Cemgil ve arkadaşlarının, THKO militanlarının Nurhaklarda savaşarak şehit düştükleri gün oluyor. Bunlar Kızıldere şehitleriyle birlikte ilk gerilla öncüleri oluyorlar. Kurdistan’da özgürlük mücadelesinin ve gerillanın bunlardan ders çıkartma temelinde Önder Apo tarafından geliştirildiğini iyi biliyoruz.
Kuşkusuz Mayıs ayı şehitlerimizi burada tek tek sıralamak zordur. Fakat her gününde onlarca şehidimizin olduğunu bilmek ve Mayıs ayının her gününü bu temelde yaşamak önemli olmaktadır. Örneğin 1 Mayıs 1982 günü Beyrut’ta şehit düşen Abdulkadir Çubukçu’yu, 1 Mayıs 1985’te Şirvan’da şehit düşen Ramazan Kaplan ve arkadaşlarını, 1 Mayıs 1988 günü Mardin’de şehit düşen M. Emin Aslan’ı da 1 Mayıs Şehitleri olarak her zaman anmak gerekir. 2 Mayıs 1983 günü Kandil’de şehit düşen PKK kurucularından ve Hilvan-Siverek direnişlerinin komutanı Mehmet Karasungur yoldaş ile İbrahim Bilgin yoldaşları, yine 2 Mayıs 2016 günü Amed’te şehit düşen Saha Komutanlarımız Azat Siser ve Çektar Amed Yoldaşları her zaman anmak ve doğru anlamak gerekir.
Hemen hatırladığımız bazı şehadetleri sıralarsak: 9 Mayıs 2010 günü İran’da idam edilen Şirin Elemhuli ve arkadaşlarını, 11 Mayıs 1992 günü Tatvan’da şehit düşen Hozan Mizgin Yoldaşı, 16 Mayıs 1997 Hewlêr katliamı şehitlerini, 25 Mayıs 2012’nin büyük fedaileri Eriş ve Andok Yoldaşları, 27 Mayıs 2020’de şehit düşen Merkez Komite üyemiz Kasım Engin Yoldaşı ve burada adlarını ifade edemediğimiz onlarca yoldaşı hiçbir zaman unutmamak ve her zaman saygı, sevgi ve minnetle anmak gerekir. Demek ki Mayıs ayına boşuna ‘Şehitler Ayı’ denmemiştir. Her gününde tarihin en anlamlı şehadetleri yaşanmıştır. İşte bunların bilinciyle Mayıs ayını ele almak ve her gününü kahraman şehitlerimizi anma, şehitler çizgisinde özeleştiri verme ve şehitlerin izinde yürüme günü olarak yaşamak gerekir.
18 Mayıs Haki Karer yoldaşın anısına geliştirilen direnişler, hareketimizin ilk büyük şehitlerini vermeye devam etmişti. 18 Mayıs 78’te Halil Çavgun yoldaşın, yine 17 Mayıs 82’de zindanda Ferhat Kurtay ve arkadaşlarını şehit verdik. Bunlar bazı dönemleri ifade ediyorlar, ama 50 yıllık özgürlük mücadelemizin militan şehitlerinin en çoğunun Mayıs ayında olduğunu biliyoruz.
Özgürlük mücadelesinin şehitleri özgürlük hareketinin tarihe iz bırakmasını ifade ediyor
Önder Apo, ‘PKK, şehitler partisidir’ dedi. Şehitlerin ayı, günü de Mayıs ayı oluyor. PKK’nin Mayıs direniş partisi olarak geliştiği anlaşılıyor. Böyle bir ayda bulunuyoruz. Şehadet özgürlük mücadeleleri açısından ideolojik-siyasi mücadele yürüten güçler açısından önemlidir. Şahit olmayı, tanık olmayı ifade ediyor. Dolayısıyla bir hareketin ve mücadelenin şehitleri aslında böyle bir hareketin varlığını ve mücadeleye dönüştüğünün kanıtları ve şahitleri oluyorlar. Tarihe mühür basma gibi, özgürlük hareketlerinin tarihe iz bırakmasını ifade ediyor. Kalıcılaşan bir gerçekliğe ulaştırıyor. Diğer şeylerin hepsi silinip gidiyor, tarihte geriye hareketleri, mücadeleleri var eden, temsil eden güçler olarak şehitler gerçeği kalıyor. Bu bakımdan bir hareketin yenilmezliği ve zafer kazanmasında, tarihe iz bırakıp kalıcılaşmasında şehitler gerçeği belirleyici rol oynuyor. Bu anlamda özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik, demokrasi, sosyalizm iddiasıyla ortaya çıkan hareketlerin şehitler vermesi, kendi varlıklarını şehitler verme düzeyinde gerçekleştirebilmesi büyük önem taşıyor. Bu hareketlerin büyüklüğünü gösteriyor, kalıcılığını ortaya çıkarıyor, zaferini garantiliyor. Tarihsel bakımdan kalıcı bir noktaya gelmelerini ifade ediyor.
PKK’nin de böyle bir hareket olduğu, daha çıkışından itibaren böyle bir çizgiyi esas aldığı, 50 yıllık yenilmez zafer yürüyüşünün de böyle bir şehitler hareketi olarak gelişmesi temelinde gerçekleştiği biliniyor. Önderliksel doğuş şehitlerin anılarının doğru anlaşılması ve yaşatılması içindir. Önder Apo her zaman ifade etti, Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin anılarının kendisini büyük bir sorumluluk bilincine ve irade olmaya, iddia sahibi haline getirdiğini söyledi. Onların kahramanca yürüyüş içinde olduklarını, kendi öncülük görevlerini şehadet temelinde tamamlayınca, o idealleri ve amaçları nasıl devam ettirmek gerektiği sorusunun kendisini böyle bir mücadeleye, grup olma, ideolojik-politik çizgi geliştirme, bir hareket örgütleme kararlılığına götürdüğünü, bu doğrultuda 1973 Newrozunda Ankara’da Çubuk Barajı’nda küçük bir grubun toplantısıyla ilk adımı attığını ifade etti. Bunu, büyük, tarihsel bir adım olarak tanımladı ve böyle bir karar vermiş olmaktan dolayı hiçbir zaman pişmanlık duymadığını, sonuna kadar da böyle bir kararlılıkla yürüdüğünü belirtti. Bu çıkışın 1968 Gençlik Devrimi’nin anısına bir çıkış olduğunu, o devrimin Türkiye’deki devrimci gençlik hareketinin 12 Mart faşizminin karşısındaki direnişinden güç, ilham aldığını, onların devam ettirilmesi amacıyla gerçekleştirildiğini biliyoruz. Bu anlamda da Önderliksel çıkış şehitlerin anısını yaşatmak oluyor, şehadet gerçeğini doğru anlama adımı oluyor. Şehitler karşısında sorumluluğu doğru yerine getirmeyi ifade ediyor.
Şehitler gerçeğinin örgüte ve eyleme dönüştürülmesi
Böyle bir çıkışın cisimleşmesi, bedenleşmesi, örgüte ve eyleme dönüşmesi Kurdistan’da gerçekleşiyor ve Önder Apo bunun 18 Mayıs 1978’de Antep’te kontrgerilla tarafından katledilen Haki Karer yoldaşın anısının cisimleşmesi, örgüte ve eyleme dönüşmesi olduğunu hep söyledi. PKK’nin Haki Karer’in anısının örgütlenmesi olduğunu belirtti. Parti gelişiminin, mücadelenin adımlarının, şehitler zincirinin halkalar biçiminde gelişmesi, çoğalması olduğunu söyledi. Partiyi bir zincir biçiminde gelişen şehitler kervanı olarak tanımladı. PKK’yi bir şehitler partisi olarak ifade etti. Şehitleri, PKK biçiminde yaşayan gerçekler, biçiminde ifadelendirdi.
Böylece 50 yıllık şehadet çizgisinde yürüyen mücadele bizi parti olma, gerilla olma, demokratik ulus olma noktasına getirdi. Şehitler gerçeğinin örgüte ve eyleme dönüştürülmesi ise o zaman parti öncülüğünde geliştirilen bütün adımlar, mücadeleler şehitler çizgisinin pratiğe geçirilmesini ifade ediyor. Gerilladaki fedai ruh, yürüyüş bunu temsil ediyor. Demokratik uluslaşmanın, demokratik toplum olmanın içerdiği cesaret ve fedakarlık, demokratik komünalizm de böyle bir cesur, fedakar mücadelenin yarattığı değerler olarak ifade buluyor. Herhangi bir uluslaşma değil, herhangi biçimde sistem olma değil tamamen fedai çizgisinde yürüyen, şehitler öncülüğünde yürüyen parti ve gerilla mücadelesinin ortaya çıkardığı bir demokratik toplum, demokratik uluslaşma oluyor.
Şimdi bu durum bütün dünya insanlığı açısından örnek teşkil edecek, onlara yön verecek, ilham verecek bir noktaya gelmiş durumdadır. Dünyayı ayağa kaldıran, insanlığı harekete geçiren bir mücadele düzeyine ulaşmış bulunuyor. DAİŞ faşizmi karşısında Rojava ve Şengal’deki direniş böyle bir gerçekliği ortaya çıkardı. Şimdiye kadar daha çok kendi içinde gelişen, çevresini etkileyen özgürlük mücadelesi küresel ve bölgesel gericiliğin gücü olarak ortaya çıkan ve Kürt özgürlük devrimine saldırtılan DAİŞ faşizmine karşı gösterdiği direnişle küreselleşti, evrenselleşti. Bütün insanlığa yayıldı ve artık küresel düzeyde bütün ezilenlerin, kadınların, gençlerin, emekçilerin kurtuluş yolu, kurtuluş umudu, heyecanı haline gelmeyi başardı. Haki Karer’le başlayıp 50 yıllık mücadele içerisinde devam eden şehitler zinciri bizi hareket ve halk olarak küresel düzeyde böyle bir noktaya getirdi. İlk şehadet ne kadar büyüktüyse, anlamlıydıysa, PKK çizgisini ve Önderlik gerçeğini bir hakikat haline getiriyor, yenilmez dönülmez kılıyor idiyse bu yürüyüşün son halkaları, o direnişleri yaratan şehitler de aynı düzeyde büyüklüğü temsil ediyorlar. Özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik, dayanışma, paylaşım, demokrasi ilkelerini evrenselleştirdiler, küreselleştirdiler. Tüm ezilenlere, insanlığa yeni bir umut oldular. Özgür ve demokratik yaşamın mümkün olduğunu, mücadele edilerek kazanılabileceğini gösterdiler.
Haki Karer yoldaşın komutasında savaşıyoruz
Evet büyük şehidimiz Haki Karer yoldaşın 18 Mayıs 1977 günü Antep’te katledilişi üzerinden tam 46 yıl geçmiş bulunuyor. Geçen bu 46 yıl boyunca, Önder Apo’nun “Benim gizli ruhum gibiydi” dediği Haki Karer yoldaşın komutasında yaşıyor ve savaşıyoruz.
Her şeyden önce, Şehitler Günü ve Şehitler Ayı deyip geçmemek gerekiyor. 18 Mayıs’ın nasıl Şehitler Günü, Mayıs ayının da nasıl Şehitler Ayı haline geldiğini çok iyi anlamak ve bunun derin bilincine ulaşmak gerekiyor. Bunun için de öncelikle 18 Mayıs 1977 günü Haki Karer yoldaşın Antep’teki şehadetini doğru ve derinlikli anlamak gerekiyor.
1977 baharında ideolojik grubun Ankara’dan Kurdistan’a taşınabileceği kesinleşince, bu gelişmeyi önlemek üzere hareketimize karşı ilk büyük saldırı örgütlemişlerdi. Bu saldırı 18 Mayıs 1977 tarihinde Antep’te Haki Karer arkadaşın katliamıyla pratiğe geçirilen bir imha, tasfiye saldırısıydı. Aslında bir tehditti. ‘Eğer devam ederseniz sonunuz bu olur’ mesajıydı. Dahası tehdit değil, devam etmeyi engellemek, üstten bu gelişmeyi önlemeyi amaçlayan bir planlı saldırıydı. Önderlik saldırı planını boşa çıkarınca bir tehdit haline geldi. Yoksa Önderlik için de bir tutuklama planı yapmışlardı, tutuklansaydı, artık bu iş cezaevinden yürümezdi. PKK’nin öyle çok yürüyecek bir konumu yoktu, tasfiye edilebilirdi. ‘Böyle yaparsak tasfiye edebiliriz’ diye hesaplamışlardı ve ona göre saldırı yürütüldü. Önderlik kendisine dönük saldırıyı boşa çıkardı, Antep’teki saldırı gerçekleşti. Bu saldırı bir tehdit, ürkütme mesajı verme rolü oynadı. Herkes işin ciddiyetini gördü, kendine “Tamam mı, devam mı?” sorusunu sordu ve katılımını gözden geçirdi. Önderlik de öyle değerlendirdi, “Tepemizden kaynar sular dökülmüş gibi hissettik, devam edeceksek, nasıl edeceğiz, Parti adımını atma, direniş adımını atma böyle ortaya çıktı ve gelişti” dedi.
Haki arkadaşı katledenler örgütlüydüler; MİT, kontrgerilla güçleriydi. 1 Mayıs 1977’de de İstanbul’da katliam olmuştu. 1 Mayıs gösterilerine ateş açılmış 34 insan katledilmişti. O katliamla da bağı var; onu yapanlar büyük ihtimal Haki arkadaşı katlettiler, basına da öyle yansıdı. Orada oldukları da söyleniyordu. Kendisini bir grup gibi gösteriyorlardı, beş parçacılığı savunuyordu; güya bir de Sovyetlerde, Kafkasya’da Kurdistan parçası var, oradan yola çıkarak Kurdistan 5 parça deniliyordu. Sterka Sor diye kendini tanımlayan bir gruptu. Esas olarak da KDP’lilerle, KUK’çularla ilişkili olan, güya ‘beş parça var’ diyerek kendine ideolojik kılıf uyduran bir ajan, provokatör gruptu. Haki arkadaş o grupla Adana’da tanışmıştı. Genel hareketi tasfiye etmek üzere o grup tanıdığı için Haki arkadaşı katletmeyi üzerine almış olabilir. Diğer yandan içten de destekçileri vardı. Sonra açığa çıktı ki, sadece dıştan değil, içimize sızdırılan bazı ajanlar da kullanıldı. Mehmet Uzun diye birisi vardı, Tuzluçayır’dan katılmıştı. Olayı planlayan oydu. Haki arkadaş tanıdığı için ilişkileri kesiyor, o ise tartışma toplantısı planlıyor. “Tartışmamız var, bizden istediler, biz de kabul ettik” deyince, Haki arkadaş; “Niye kabul ettin, gerek yoktu. Onların durumu bellidir” diyor. Ancak Mehmet Uzun denilen kişi “bir kere söz verdik, gitmezsek olmaz, korktu kaçtılar derler” diyerek o kişi planlıyor. Gidileceği zaman da “sen git benim işim var daha sonra ben oraya gelirim’’ diyerek, Haki arkadaşı yalnız gönderiyor. Haki arkadaş gitmeden önce yanına silah almak için eve gidiyor, ancak Mehmet Uzun evdeki silahı da almış gitmiş. Haki arkadaşı o tarzda gitmek zorunda bırakıyor. Zaten Haki arkadaş randevu yerine gider gitmez bir dakika geçmeden sözde kavga görüntüsü vererek, kahvede vuruyorlar. Mehmet Uzun’un kendisi Haki arkadaşı vuranları koruyan da olabilir. Zaten katliam sonrasında böyle bir durum ortaya çıkmıştı.
Daha sonra bunlar 78 baharında da, ‘biz ayrı bir örgütüz’ diye, Tekoşin grubu isimli bir provokatör hareket geliştirdiler. Kendileri planlayıp, Haki arkadaşın katledilmesine katıldıkları halde, “Biz Hakiciyiz. Haki militandı. Parti öyle yürüyemiyor” biçiminde bazı söylemler geliştirip, hareketin en güçlü olduğu Antep’te bölünme yaratarak hareketi tasfiye etmek istediler. O da MİT girişimiydi. Bu Tekoşin denen gruplaşma MİT provokasyonudur. Kendileri de itiraf ettiler, içten de destek verilmişti.
Hareket, 18 Mayıs katliamı sonrası cenaze töreni ardından yeniden bir değerlendirme yaptı ve sonra katilleri bulma arayışına girdi ki, biliniyorlardı, iki kişi tanınıyordu. Bir direniş örgütleme içine girdi, uzun süre araştırdı. Yıl sonuna doğru bu kişiler İskenderun’da bulunup, cezalandırıldılar. Kendilerini sakladılar ama bu yetmedi. MİT orada darbe yiyince, Antep’ten örgütü bölmek istedi. O da ciddi bir mücadeleye yol açtı.
Önderlik doğrudan kendisi çalıştı, gidip toplantılar yaptı. Bütün arkadaşlarla görüştü. Ele başları tecrit edildi, onlar da cezalandırıldılar. 1979’da Tuzluçayır’da Mehmet Uzun cezalandırıldı, cenazesine bakanlar katıldı. Neredeyse devlet töreni ile kaldırıldılar. Böyle bir saldırıydı aslında, ufak bir kavgadan doğmuş değildi. Bu devletle istihbarat düzeyinde çatışmanın başlangıcı oluyordu.
PKK bir düşünce gücü olarak ortaya çıkıyor, gelişiyordu. Bir kadro topluluğu, tartışma topluluğu konumundaydı, parti olmayı, ulusal kurtuluş savaşı vermeyi hedefliyordu ama Kemal Pir arkadaşın da sorduğu gibi, bunun nerede olacağı, ne zaman olacağı, nasıl olacağı belli değildi. Dolayısıyla olup olmayacağı da belli değildi. 18 Mayıs Haki Karer’in katliamı bunun nerede, ne zaman, nasıl olacağının belirlenmesine yol açtı. O katliam şunu gösterdi: Devam edilecekse, direnilecek, silah kullanılacak, savaşa adım atılacaktı. Bu katliamın intikamı alınmazsa kim yürüyebilir, yürüme cesareti nereden bulunabilirdi. Yürüyebilmek için intikam almak, engelleri temizlemek lazımdı. İntikam alabilmek için de daha çok örgütlenmek, partileşmek gerekliydi. İşte bu iki sonuca dayalı olarak hareket ve Önderlik adımlar attı. Bunları Önderlik düzenledi, örgütledi. Hareketin gelişimi ondan sonra bu iki boyutta oldu. Bir taraftan partileşme süreci, parti hazırlıkları geliştirildi, onun için ön bir örgütlenme biçimi olarak 77 güzünde Kurdistan Devrimci Gençlik Birliği olarak çok yayılmayan, duyulmayan bir örgütlenme girişimi geliştirildi. Daha çok da partileşmeye hazırlık yürütüldü.
Önderlik PKK’yi “Haki Karer’in anısının örgütlenmesi, cisimleşmesi” olarak değerlendirdi. Bunun için de program gerekliydi. 77 yazında-güzünde anıya cevap ilk program taslağının hazırlanması oldu. Bu aynı zamanda PKK’nin ilk yazılı belgesiydi. Ondan önce Önderlik, Hayri arkadaşla bazı taslaklar hazırlamışlardı, fakat onlar çoğaltılmadı, dağıtılmadı, kullanılmadı, hazır taslak olarak kaldı. İlk somut görüşleri çok sistemli bir biçimde veren belge, program taslağıdır. Program olması itibariyle oldukça da sistemli özetlenmişti. Bu kadar sistemli, açık ve anlaşılırlığı ile birlikte bir de ilk belge olması tabii çok etkileyici oldu. Kadrolar için düşünce gücü oluşturmada, inanç, kararlılık geliştirmede çok etki yarattı. Bu taslak teksir olarak çoğaltıldı, gizli dağıtıldı. Onun üzerinde partileşme tartışmaları yürütüldü.
Antep katliamından sonra 77 ve 78 yılı boyunca yürütülen pratik çalışmalar da hareketi bir kongre yapacak düzeye getirdi. Hem kadro gücünü büyüttü, hem eğitti, hem de kitle gücünün gelişmesine yol açtı. Hareket artık aydın gençlikle sınırlı kalan hareket olmaktan çıktı, bazı yöreler esas olmak üzere halkın değişik kesimleriyle ilişkilenen, onlardan kadro, dost kazanan hale geldi. Hilvan’da başarı kazanmıştı, Hilvan’ın tümü PKK’li olmuştu. Diğer yerlerde, Mardin’de, Batman gibi birçok yerde, değişik halk kesimleriyle de ilişki ve katılım vardı. Sadece gençlerden katılım yoktu; işçiler katılıyordu, kadro olmak üzere, bütün o yurtsever kesimler, kadınlar büyük sempati besliyor, destek veriyorlardı. Halkın imkanları açılmıştı. Yöre-yöre, aşiret-aşiret, aile-aile hareketi destekleyen, hareketin kitle tabanı haline gelen bir güç ortaya çıkmıştı. Bunların sonucu birleştirilerek kuruluş kongresine gidildi.
Böyle bir pratik sürecin gelişiminin adımları nelerdi? Önderlik öncelikle Antep katliamının intikamını alma üzerine yoğunlaştı. Pratik çalışma ve direniş mücadelesi oldu. PKK’nin direnişi kendini savunma hareketi oldu. Katillerin cezalandırılması gerekti, bu da ilk bilinçli, planlı silah kullanmayı getirdi. PKK’nin gündemine silah böyle girdi. Rejimin saldırıları karşısında kendini savunmak, korumak üzere bir öz savunma direnişi olarak gündeme geldi, o gün bu gündür pratikte esası, özü böyledir. PKK onu aşan bir savaş pozisyonuna her ne kadar bazı dönemlerde ulaşmak istese de ulaşamadı. Ulaşsaydı da bir ulusal kurtuluş savaşı, meşru savunma savaşıydı. Silahlı direnişi başlatan bu oldu.
Haki arkadaşın katledilmesi Kurdistan’a girişi engellemeye dönüktü
Haki arkadaşın şehadetinin birinci yıl dönümünde geniş bir planlı eylemlilik, propaganda eylemliliği içinde olundu. Afişler basılmış, pullar yapılmıştı; Kurdistan’ın bütün şehirlerinde, Ankara, Adana, İstanbul gibi Türkiye’nin şehirlerinde Haki Karer arkadaşın afişleri asıldı. Bir hafta ve çok yaygın şekilde bu sürdü. Bildiriler dağıtıldı, hareketi tanıtıcı bir propaganda çalışması yapıldı. Böyle birçalışmada, Hilvan’da bu yapılırken, gece polis ve Süleymanlar denen kesimden bazıları birlikte silahlı saldırı yaparak Halil Çavgun arkadaşı katlettiler. İkinci büyük şehadet böylece Hilvan’da gerçekleşti.
Hilvan, Urfa’nın küçük bir kasabasıydı. Topraklara ağalar hakim ama toplumun hepsi işçi, emekçidir. Dolayısıyla emekçi gençlik vardı. Büyük bir köy gibi, dolayısıyla birbirlerini tanıyorlar, kendi içlerinde gruplaşmış örgütlü bir gençlikti. Önderlik gidip tartışınca durumu anlamışlar, toplu PKK’ye katılmışlardı. Halil arkadaş bilinç olarak da okumuş, bilen, gençliği yöneten konumdaydı. Gençliğin yöneticisi, sözcüsü gibi bir konumdaydı. Katledilmesi Hilvan’ı da, hareketi de etkiledi. Hareketin yerelleşmesini engellemek için geliştirilmiş bir saldırıydı. Nasıl ki, Haki arkadaşın katledilmesi Kurdistan’a girişi engellemeye, boşa çıkarmaya dönük bir saldırıysa, Halil arkadaşın katledilmesi de bu yerelde kökleşmeyi engellemeye, boşa çıkarmaya dönük bir saldırı, bir katliam oldu.
Önderlik, 18 Mayıs katliamı karşısında oluşan direnme, intikam alma çizgisinin burada daha örgütlü ve bilinçli şekilde devam ettirilmesi gerektiğine karar verdi. Buna göre bir planlama oldu. Hareket kendisini örgütledi ve bu katliamın hesabını sormak üzere bir intikam mücadelesi, direnişi içine girildi. Bazı kadrolar aktarıldı, toplantılar yapıldı. Artık iş bir iki tabancayla olacak değil, büyük silahlarla çatışma gerekiyor ve bir tür savaş gerekiyordu. Birçok arkadaş orada mücadeleye katıldı. Kemal Pir arkadaş katıldı ama daha sonra yakalanınca da Mehmet Karasungur arkadaş sorumluluğu üstlendi. Giderek sadece Hilvan, Urfa geneli değil, Diyarbakır, Antep’i de içine alan bir planlamayla, her alanda kuşatılınca, daraltıldılar. Yaralanmalar oldu, tedavi ettirmek için Antep’e gittiler, arkadaşlar Antep’te hastanede vurdular, Urfa’da vurdular. Böyle olunca sıkıştı, korktular. Baktılar ki büyük bir örgütle karşı karşıyalar ve sonunda 1978 Kasım’ı sonunda teslim oldular. Hilvan direnişi zafere gitti. 6 ayı bulan bir direnişti. Diyarbakır, Antep, Urfa, Mardin’e kadar uzanan bir direnişti, dolayısıyla, sonuçlarının etkisi çok oldu. Hilvan’da yönetimin tümden düşmesini getirdi. Devlet kurumları vardı ama PKK ne derse onu yapıyorlardı. Hilvan’ın yönetimi hareketin eline geçti. Bir eylem grubu haline geldi, bir eylemci güç ortaya çıktı. Silahla donanmamış, eğitilip profesyonel hale getirilmemiş olsa da, küçük silahlar kullanan, kendi amatörlüğüyle savaşan, bir ya da birkaç kişiden oluşan ama silah kullanarak başkalarını cezalandıran bir gücü ortaya çıktı. Silahlı yönü, Hilvan direnişiyle büyük silahlara da ulaştı ama bütün Kurdistan’da da böyle bir konum ortaya çıktı. Önderlik bu durumu manifestoda “Ajanlaşmış yapı, kurum ve kişilere karşı şiddet temelinde mücadele taktiği” olarak tanımladı.
Hareketin teorik ve pratik gelişimi partileşme düzeyini yarattı
Partileşmenin stratejisi böyle bir direniş mücadelesi içinde oldu. Onun askeri boyutu ajanlaşmış yapı, kurum ve kişilere karşı şiddet temelinde mücadeleydi. Parti, ajan yapı kırıldıkça halka ulaşıyordu. Halkın mücadeleye katılımı gerçekleşiyordu, çünkü Kurdistan’da sömürgecilik öyle bir egemenlik kurmuştu ki, sadece devletin görünen egemenliği değil, kurumları değil, bürokrasisi, siyasi ve askeri kurumları değil, bir de toplum üzerinde, devletle toplum arasındaki işleri yapan ama toplumu denetim altında tutan bir ajan ağ vardı. Ağalar, bazı çevreler toplumu denetim altında tutabilme gücünde olanları devlet örgütlemiş, onlara dayanarak da toplumu yönetiyordu. Onlar kırılmadıkça toplumun harekete geçmesi, yurtsever bilinçle örgütlenmesi, eyleme geçmesi mümkün değildi. Çünkü o ağ denetliyor, engelliyor, tutuklatıyor, katlettiriyordu. Onun için mücadele, doğal olarak halka ulaşmak için, devletten önce devletin bir ucu biçiminde olan ajan yapıyı etkisizleştirmeyi gerektiriyordu. Partileşmeyi sağlayan, hareketi halka götüren, halkı katarak partileşmeyi sağlayan mücadele bu ağı parçalama mücadelesi oldu. Hilvan direnişi bunun merkezinde yer alıyor. Kurdistan’ın diğer alanlarında da bireysel düzeyde, parça parça ama aynı durumun bir parçası konumunda olan eylemler, direnişler, mücadeleler gelişti. Sonuçta pratik durum mücadeleyi bu şekilde geliştirdi. Teorik olarak da hazırlık, örgütü 1978 sonunda bir kongreyle partileşmeye götürdü. Hem pratik hem teorik olarak bir büyüme, gelişme olmuştu. 1976-77-78 gibi üç yıl içerisinde yürütülen mücadele her alanda geniş kitleleri kazanmıştı, önemli kadro örgütleri, parti komiteleri çıkarmıştı, partinin düşünce gücünü manifesto, program yapacak kadar geliştirmişti. Saldırılar karşısında kendini savunacak kadar bir direniş gücü, silahlı savunma gücünü oluşturmuştu. Böylece hareket parti olma, kendini parti olarak ilan etme düzeyine gelmişti. Önderlik bunları değerlendirerek partileşme adımını atmaya karar verdi. 1977’nin güzünden itibaren bu tartışılıyordu. Sonuçta 26-27 Kasım 1978’de Lice’nin Fis Köyünde yapılan iki günlük bir toplantıyla PKK kuruluşuna karar verildi.
Bu sürece gidişin önemli şehitleri oldu. Değişik yörelerde, Serhatta oldu, Dersim’de oldu. Süreci belirleyen şahadetler Haki Karer arkadaşla, Halil Çavgun arkadaşın şahadetleriydi. Önderlik 78’de şahadetin birinci yıl dönümünde “Haki Karer’in anısına” diye bir değerlendirme yazdı. “Kürdistan’da Halk Kahramanlığı” kitabında düşüncelerini, görüşlerini orada ifade etti. Daha sonra savunmalarında “benim gizli ruhum gibiydi” dedi. Haki Karer yoldaş 77 Ocak toplantısında resmi olarak da Önderliğe yardımcı biçimde görevlendirilmişti. Şehit düştüğünde görevi buydu. Antep’te çalışıyordu, Antep üzerinden Kurdistan’daki pratiği yönetiyordu. Kendisi orada olunca Önderlik Ankara’da kalıyor, oradaki çalışmaları yürütüyordu. Hem eylemsel hem de açıklamaları Antep üzerinden sürdürüyordu. Önderlik cezaevinden çıktıktan sonra kaldığı ve tanıdığı kişilerdendi. 72 Kasımından itibaren Kemal Pir arkadaşla birlikte tanışıyorlar. Ondan sonra okulu bıraktı, Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’nde öğrenciydi. Ordu Uluğbey kasabasındandır. Önderlikle tanıştıktan sonra okulu bıraktı. Daha önce de derslere az katılıyordu ama sonradan tümüyle kendisini devrimci çalışmalara verdi. Gerçekten de Ankara’daki ideolojik gruplaşmanın da, grubun Kurdistan’a taşınmasının pratik öncülüğünü yaptı. Sadece 77’de görevlendirildiği için değil, 75 ve 76’da Ankara’daki çalışmalarda da fiili olarak Önderliğin yardımcısıydı. Grubun pratik ve örgütsel işlerini organize eden bir konumdaydı. Doğal olarak öyle kabul görüyordu. Zihniyet olarak, anlama düzeyi, yaklaşımları, çabası, insanlarla ilişkileri doğal olarak doğruyu bilir, emir verir şeklindeydi.
Kemal Pir, “oturdum dört saat Haki arkadaşı dinledim, Apocu oldum, o kararımla yürüdüm” demişti. Bir görevde olduğu zaman Önderlik hiç endişe duymuyordu. Önderlik savunmalarda “Biz yoldaşlarla göz göze geldik mi, ne söylemek istendiğini anlardık” diye ifade etti. Öyle anlaşan, öyle ilişkileri olan, yapılması gerekenleri planlayıp yapan, grubu örgütleyip yaptırtan, Önderliğe pratik iş bırakmayan bir çalışma tarzını yürütüyordu. Dolayısıyla pratik yönetim konumundaydı. Antep’te katledilmesi için seçilmesi de böyle bir konumundan dolayı oldu. Son derece bilinçli bir seçimdi. Grubun hepsi tanıyordu, herkesle ilişkili olmuştu. Şehadeti tüm grup üzerinde çok etkili oldu. Düşman isabetli bir hedef seçmişti.
PKK ortaya çıkan militanlığın ve devrimci ölçülerin kurumlaşması oldu
Haki arkadaş genel örgüt için neyi ifade ediyorduysa, Halil Çavgun arkadaş da Hilvan için aynı konumdaydı. Doğal bir yönetim, otoriteydi. Herkes Halil’in doğruyu söyleyeceğine, doğru olana karar vereceğine inanmıştı. Resmi bir örgüt, resmi bir yönetim de yok ama bir topluluk ve doğal bir yönetim vardı. İşleri yürütüyor, kararlar alıyor, görev veriyordu. Böyle bir gençlik örgütü Hilvan’da oluşmuştu. Eğitim yapıyorlardı, tartışma yürütüyorlardı. Kasabalarda, mahallelerde kutuplaşmalar, ikiye üçe bölünmeler kendi iç çatışmaları sonucunda olurdu ama Hilvan gençliğinde bu yoktu. Tek, bir bütün, sanki bir parti örgütü kurulmuş gibiydi. Buları yaratan, öyle bir gücü ortaya çıkaran Halil arkadaşın tutumuydu. Çok mütevazi, Haki arkadaş gibi çalışkan, emekçi, insanları dinleyen, öyle ucuz, serüvenci yaklaşım içinde olmayan ama son derece kararlı, bilinçli, yanındaki herkesi bilinçlendiren, güçlendiren konumdaydı. Böyle olunca, yetki ve resmiyetle değil, doğal olarak bilinciyle, yoğunlaşmasıyla, emeğiyle, daha fazla çalışmasıyla öncülük ediyordu. Bu, Önderlik tarzının kadrolaşmasını ifade ediyor, kadro ölçülerini veriyor. Daha sonra kadro ölçüleri olarak tanımlanan, tüzüklere maddeler halinde geçen ölçü böyle ortaya çıktı. Bunlar yazılı belgeler yokken de PKK, Önderlik böyle militanlar ortaya çıkardı. O pratik; teori, yönetmelik haline geldi. Yoksa PKK yönetmelikten çıkarak örgüt olmadı. Doğal anlayışı içinde örgüt oldu, kadro oldu, çünkü her şeyi pratikte yarattı. Grup böyle bir düşünce birliğini, amaç birliğini kesinlikle edinmişti. Bu da Önderlik düşünce ve tutumunun pratikleşmesi oluyordu. Bu pratikleşmede en çok öne çıkan, sembol olan Haki arkadaştı. Bütünlüklüydü, çalışmaya her boyutta katılıyordu. İdeolojik tartışmada, eğitimde önde, örgütsel işleri düzenleme ve yönetimde önde, silahlı mücadele ve eylem geliştirmede önde, hepsini yapmak isteyen, hepsine toplu katılan bütünlüklü bir duruşu vardı. Halil arkadaşın da tutumu benzerdi. Dolayısıyla böyle kişilikler yaratıp, ölçüler çıkararak PKK kendisini parti yaptı, yazılı hale getirdi, kurumlaştırdı. Bu özellikler, bu kişiliklerin kurumlaşması oldu. PKK, pratikteki gelişmenin, ortaya çıkan militanlığın, devrimci ölçülerin, devrimci yaşamın kurumlaşması oldu. Önce pratikte yaptı ve ortaya çıkardı, onları kurumlaştırdı, yazılı hale getirdi, sonra da onları büyüttü, toplumun tüm kesimlerine yaydı.
Demek ki bu büyük şehadeti doğru ve yeterli anlamak gerekiyor. Bu şehadet bir tesadüf değil, tersine planlı bir saldırıydı. Demek ki Haki Karer’den korkulmuş ve düşman tarafından bilinçli seçilmişti. Çünkü Önder Apo’ya gizli ruhu olacak düzeyde bir katılım gerçekleştirmişti. Çünkü Önder Apo’nun sözlerinde zaferi görecek kadar derin bir bilince ve öngörüye sahip olmuştu. Dikkat edilirse, maddi hiçbir dayanağın olmadığı, tersine bu alanın tümüyle olumsuzluk içerdiği bir ortamda sadece devrimci bilinç ve inanca dayalı olarak gerçekleşen bir devrimcilik ve bu temeldeki şehadet söz konusudur. PKK’nin temeli işte böyle bir devrimcilikle atılmış ve Önder Apo gerçeğine katılım daha baştan Haki Karer katılımı biçiminde somutlaşmıştır. 18 Mayıs’ı Şehitler Günü yapan gerçeklik işte budur.
Şehadet bir davanın doğruluğunun kanıtı ve zafer garantisidir
Bu hakikat o kadar güçlüdür ki, daha sonra da kendi hükmünü icra etmiş ve kendi yürüyüşünü kahramanlık çizgisinde derinleşerek günümüze kadar getirmiştir. Bu tarihi özgürlük yürüyüşü bir şehitler zincirinin halkaları biçiminde gelişmiş, söz konusu şehitler kervanı yenilmez bir şehitler ordusu ortaya çıkarmıştır. Bu temelde Mayıs ayının her günü onlarca şehadetin yaşandığı günler haline gelirken, aslında yılın 365 günü de benzer bir nitelik kazanmıştır.
Şehadet bir davanın doğruluğunun ve dönülmezliğinin kanıtı ve bir mücadelenin zafer gerçeği ve garantisidir. Böyle bir kanıta ve garantiye sahip olmayan davalar fazla etkileyici olamazlar ve dolayısıyla yayılıp zafere yürüyemezler. Uzun vadeli olamayıp kalıcı etkide bulunamazlar. Nitekim PKK daha ilk adımından itibaren şehadet çizgisinde yürüyen bir hareket olmuş ve tüm kalıcı gelişmeleri büyük şehitler vererek yaratmıştır. Hep kalıcı olanın, tüm gelişmeleri yaratanın, sürekli eğiten, örgütleyen, birleştiren ve eyleme geçirenin şehitler gerçeği olduğunu görürüz.
Geri dönüp tarihsel gelişme sürecine baktığımızda bu gerçekliği net bir biçimde görürüz. Nitekim Önderliksel doğuş ve ideolojik grup şekillenmesi Türkiye devrimci önderlerinin anısına sahip çıkma temelinde gerçekleşmiştir. PKK olmaya adım atma ve devrimci intikam mücadelesine yönelme Haki Karer yoldaşın anısına sahip çıkma temelinde olmuştur. Büyük zindan direnişinin tamamen şehitler gerçeğini doğru anlama ve anılarına doğru sahip çıkma temelinde gerçekleştiği açıktır. Nitekim Mazlum Doğan yoldaşın tarihi Newroz Direnişinin Kürtlerin ve tüm ezilenlerin yürüttükleri özgürlük mücadelesine sahip çıkma ve bu soylu mücadelenin kahraman şehitlerinin anısını yaşatma temelinde gerçekleşmiş olduğu tartışma götürmezdir. Yine Dörtlerin direnişinin Haki Karer yoldaşla bağı zamanlama açısından bile sabittir.
Daha sonraki tarihsel gelişmenin de bu temelde gerçekleştiği ortadadır. Nitekim şanlı 15 Ağustos 1984 Gerilla Atılımı’na yürüyüş tamamen şehitlerin anılarına sahip çıkma ve zindan direniş çizgisini sürdürme temelinde olmuştur. Daha sonra da peş peşe her şehadet partiyi ve halkı daha çok eğitmiş ve örgütlemiş, kin ve öfkeyi daha çok büyütmüş, cesaret ve fedakarlığı daha fazla geliştirmiştir. Yenilmez parti öncülüğü, zafere yürüyen gerilla direnişi ve özgürlüğe tutkun halk gerçeği bu temelde ortaya çıkmıştır. PKK davasını dönülmez kılan ve zafere kilitleyen şehitler gerçeği olmuştur.
Çok açık ki, Hareket ve halk olarak bizi bugünlere getiren, eğiten, örgütleyen, birleştiren, cesur ve fedakar kılan, her türlü zorluğa ve engele karşı yürüten gerçeklik, Önderlik ve şehitler gerçeğidir. Bugün tüm dünya gericiliğinin birlikte yönelttiği faşist-soykırımcı saldırılara karşı direnmenin gücü şehitler gerçeğinden gelmektedir.
O halde yeni bir Şehitler Günü’nü ve Şehitler Ayı’nı yaşarken, bu gerçeklerin bilincine daha fazla varacağız. Önderlik ve şehitler çizgisinde kendimizi daha çok eğitip donatacağız. Şehitlerimize daha yakın yaşayacağız. Şehitler pratiğinden daha derin ve doğru dersler çıkartacağız. Dönem görevlerini Önderlik ve şehitler çizgisinde başarmayı esas alacağız.