Öncelikle halkımız ve hareketimiz açısından ikinci 15 Ağustos hamlesi özelliği taşıyan 1 Haziran Hamlesi’ni ve hamle şehitlerini en yüce duygular ile anıyor , anıları karşısında verdiğimiz devrim sözünü yeniliyoruz. Apocu gençlik hareketi olarak bu hamle sürecinin yarattığı güç, maneviyat ve partileşme ilkeleri temelinde yaşama , çalışma ve mücadele etme gerçekliği esas yoğunlaşmamız ve arayışımız olacaktır. Haziran ayı mücadele tarihimiz de sayısız kahramanlıklara, büyük başarılara, görkemli çıkışlara vesile olan bir ay olmaktadır. Büyük bedeller uğruna her anı kan ile yaratılan bu tarihi mirası korumak, doğru sahiplenmek ve geliştirmek gençlik hareketi olarak temel ilkelerimizden biri olacaktır. Hiç kuşkusuz bizi bugünlere getiren, düşman gerçekliği karşısında kendini siper eden, kan döken şehitlerimizdir. Bizler onların emeği üzerinden varız. Mücadele ve direnişimiz onların yükselttikleri bayrak altında yürümektedir. Bu temelde Ş.Têkoşer Spêrti, Ş. Firat Çîçek, Ş. Agîr, Ş.Fedakâr, Ş. Jehat, Ş. Vîyan, Ş. Akif Yılmaz, Ş. Evîn Goyî, Ş. Raperîn Amed, Ş.Sara, Ş.Rûken, Ş.Bubo Taş, Ş. Memet Akar ve yine Zap , Metîna, Avaşîn şehitlerini saygı ile anıyor, zafer sözümüzü yeniliyoruz.
Gençlik her zaman hamleci özellikleri temelinde hakikatini bulmuştur
Apocu gençlik hareketi olarak Bi Rihê Apoyi Xwe Nû Bike, Cenga Azadiyê Serbixîne şiarı ile başlatmış olduğumuz hamlemiz her açıdan yenilenmeyi önüne koyarak zafer sürecine doğru temelde öncülük yapabilmenin gerekliliklerini yoğunca tartışıp planlayarak geçmiş dönem derslerini de gözden geçirerek var olan dönem ihtiyaçları da esas alınarak böyle bir hamle kararı verilmiştir. Böyle bir hamle sürecine nasıl gelindiğini bilmek , hangi dönem ihtiyaçlarını karşılama temelinde başlatıldığını bilmek, hamlenin önemi konusunda daha aydınlatıcı olacaktır.
Gençlik, toplumsal bir kimlik olarak her zaman hamleci özellikleri temelinde hakikatini bulmuştur. Bu durum var olan enerjinin hayata geçmesi , akışkanlığına kavuşması yani bir anlamda özgürleşme istemi ile alakalı bir durumdur. Denilebilinir ki gençlik kimliği özgürleşmeye en yatkın kimlik olma özelliğini de taşımaktadır. Maddeleşen yani enerjisini donduran bir gençlik kimliği özünü kaybetmek ile aynı anlama gelmekte olur ki bu da özgürlük eğilimini kendinde durdurmaktır. Her varlık özüne dönme arayışındadır. O varlığı arayışa iten onun enerjisi yani özgürlük istemidir. Dikkat edilirse her zaman eğitim çalışmaları düzenlemekteyiz, bu eğitim çalışmalarımıza katılan her arkadaşta eğitim sonucunda gelişmişlik düzeyi aynı olmamaktadır. Eğitim imkân ve olanakları her arkadaş için aynı olabilir fakat gelişim bir istem, emek ve katılım meselesidir. Bu anlam da kendindeki enerjiyi ortaya çıkarma ve akıtma durumu ile bağlantılıdır. Bu nedenle bunu yapan gelişir yapmayan ise yerinde sayar. Bu örneği vermemizin sebebi gençlikte var olan enerjinin hakikatini doğru tanımlamak ve anlamak içindir. Eğer ki gençliğin hamleci karakterini tanımlamak istiyorsak bu anlamda toplumsal enerji gücü, istem ve arayış gücünü de doğru tanımlamamız gerekmektedir.
Hamleci olmak aynı zamanda red ve kabul ölçülerine de sahip olmak demektir. Yani karşı koymak , baş kaldırmak ve isyan etmek demektir. Örgütlenmek, harekete geçmek ve var olan ile yetinmemek demektir. Bu anlamda gençliğin özünde hamleci olmak vardır. Hamleci olmayan genç de olamaz. Bu bağlamda dünya, Ortadoğu ve Kurdistan bunun birçok örneği ile doludur. Spartaküs’ün isyanından tutalım, Jean Dark’a , Babek‘ten tutalım Mazdek ve Hüremmi‘lere kadar bütün bu başkaldırıların kökeninde bu bahsettiğimiz hamleci olma karakteri gelmektedir. Her çıkış bir başkaldırı olmuştur.
Önderlik ve Parti gerçekliğimizde bu durum daha çarpıcı ve yakıcı bir şekilde kendini dışa vurmaktadır. Çünkü Önderlik ve Parti gerçekliğimiz baştan aşağı hamle özelliği taşımaktadır. Önderliğimizin her sözü, her adımı, her yaklaşımı, her bakışı başlı başına bir hamle niteliğindedir. Önderlik doğuşu özünde bir hamle doğuşudur. Bu hamle Kurdistan‘daki yok olmuşluğa, kendinden kaçışa, gerçekliğine ihanet etmeye, sinmişlik ve köleliğe karşı bir hamledir, yani bir başkaldırıdır. Önderliğimizin elli birinci yılına girdiği özgürlük yürüyüşü bir hamlesel yürüyüş özelliği taşımaktadır. Mücadele tarihimiz bunun sayısız örnekleri ile doludur. Haki Karer arkadaşın şahadetinden sonra Partileşme kararının alınması, Mahsum Korkmaz arkadaşın şahadetinden sonra ordulaşma kararının alınması, Bêrîtan arkadaşın şahadetinden sonra kadın ordulaşmasına gidilmesi , komplo sürecinden sonra savunmalar ile geliştirilen Demokratik Modernite sistem ve zihniyetinin derinleştirilip komplonun boşa çıkarılması ve daha sayısız örneğini verebileceğimiz gerçeklikler bunun ispatı olmaktadır. Önderliğimizin ve Partimizin bu özelliği onun gençlik özelliğinden kaynağını almaktadır. Bundan kaynaklıdır ki Önderliğimizin genç başladık ve genç başaracağız ifadesi bunun kanıtıdır.
Bu esaslar üzerinden gençlik hareketi olarak da mücadele tarihimiz bir hamleler silsilesidir. Bu miras üzerinden şu an yeni hamle sürecimiz kendini temellendirmektedir. Bu mirası yaratan Baz Mordemler, Hüseyin Fıratlar, Nucan Serdozlar, Baran Mawalar, Axîn Mahir Dicleler ve daha ismini sayamadığımız nice gençlik hareketi öncülerimiz yolumuzun aydınlatıcıları ve yol göstericilerimiz olmuştur. Gençlik hareketi içerisinde tüm zorlu süreçler karşısında bu öncülerimiz hiçbir zaman verili olan ile yetinmemiş sürekli olarak mücadelesizliğe, pasifizme, sınırlamalara karşı bir tavır sahibi olmuş ve yeniyi aramanın ve yaratmanın öncülüğünü yapmışlardır.
Tasfiyenin hedefinde Önderlik ve Partimiz var
Türk özel savaş rejimi Kürt kanı üzerine kurulan bir sistemdir. Her kurumu, her politikası bu zihniyetini başarıya götürme temelinde kurulmakta ona göre şekil verilmektedir. Bundan kaynaklıdır ki ‘en iyi Kürt ölü Kürttür’ anlayışı her dönem kendini farklı katliam ve soykırım rejimleri ile devam ettirmiştir. Türk devlet tarihinde her türlü faşizm politikası tüm halklar üzerine uygulanmıştır. Faşizmin rengi her ne olursa olsun hedefi Kürdün katledilmesidir. Bu faşist-soykırımcı anlayış toplumun tüm hücrelerine yedirilmeye çalışılmış bundan kaynaklı soykırım zihniyeti her yönüyle hakim kılınmaya çalışılmıştır. AKP hükümeti iktidara gelmesi ile bu soykırım rejimini daha ince yöntemler ile sürdürmeye çalışmıştır. Özellikle bu son 8 yıllık süre içerisinde AKP özel savaş rejimi MHP çizgisine de kayarak her türlü tasfiye konseptini en kirli şekilde devreye koyup cumhuriyetin ikinci yüzyılında Erdoğan’ı ikinci Atatürk olarak ortaya çıkarmayı bunu da bitirilen Kürtlük ile yapmayı amaçlamışlardır. Bütün bu tasfiye konseptlerinin temeline Önderliği koyarak esas savaşı oradan başlatmışlardır. Hareketimizin tespit ettiği ‘en yoğunlaşmış savaş İmralı‘da olmaktadır’ belirlemesi bu gerçekliğin çarpıcı ifadesi olmaktadır. Önderliğimize karşı uygulanan her uygulama, tecrit ve izolasyon uygulaması Hareketimize ve halkımıza karşı uygulanmaktadır. Düşman şunu iyi fark etmiştir ki Önderliğimize yaklaşım, halkımıza ve Hareketimize olan yaklaşımın temelini oluşturmakta, bu nedenle ona göre konseptine yön ve şekil vermektedir.
Yaklaşık iki yıl iki aydır Önderliğimizden en ufak bir haber dahi alamamamız, Önderliğimizin sağlık ve güvenliğinden bihaber oluşumuz en temel kaygımız ve mücadele gerekçemizdir. AKP -MHP faşist soykırımcı hükümeti oluşturduğu bu faşist konsepti İmralı‘da Önderliğimize karşı bu şekilde uygulamaya çalışırken Medya Savunma Alanları’nda gerillaya dönük kimyasal silah kullanımı ile en üst aşamaya taşıyarak korkusunu bir kez daha ispatlamıştır. Halka dönük tutuklama, bastırma, sindirme ve korkutma politikaları ile sonuç almak istemektedir. Faşist rejim, varlık-yokluk savaşı ve beka sorunu olarak tarif ettiği bu savaşa tüm imkân ve olanakları ile yüklenerek kendi varlığını özgürlük mücadelemizin tasfiyesi üzerine oturtmaya çalışmaktadır. Bu kapsamda bir özel savaş rejimi olan AKP-MHP faşist soykırımcı hükümeti hiçbir ahlaka sığmayan, hiçbir savaş gerçekliği ile bağdaşmayan kirli yöntemlere başvurarak halkımız üzerinde etkide bulunmaya çalışmaktadır. Tüm bu politikaların hedefine Kürt gençliğini koymakta, Kurdistan gençliği üzerinde kültürel ve fiziksel soykırım politikaları ile mücadelemizin esas gücünü kırmaya çalışmaktadır.
Kurdistan‘da düşmanın yaptığı hiçbir şey tesadüf değildir. Atılan her adımın, söylenilen her sözün, kurulan her kurumun bir soykırım amacı vardır. Bu soykırım rejimi sana bir şey veriyorsa on şey de alıyordur. ‘Bu düşman bir hayvan dahi olsa binmeyeceksin.’ Bu sözdeki hakikat değeri, kan ile yazılan halkımızın bir çığlığı, altın değerinde olan bir tecrübesidir. Bu farkındalığı en çok kendinde oluşturması gereken de gençlik olmalıdır.
Gençlik hareketi olarak başlattığımız yeni hamle sürecini doğru anlamak istiyorsak ve gereklerini doğru pratikleştirmek istiyorsak, soykırım gerçekliğini ve bize dayatılan onursuzluğu ile kendine ihaneti doğru çözümlememiz gerekmektedir. Ve ona göre bir duruşun sahibi olmalıyız. En son söylenilmesi gerekeni en başta söylemek daha doğru olacaktır. Cenga Azadiyê Serbixin Hamlesi düşmanın dayattığı bu onursuzluğa, ahlaksızlığa, değerlerine ihanet etmeye, kendi gerçekliğinden kaçışa, en başta da Önderliksiz yaşama karşı bir isyan, bir başkaldırı, bir mücadele ve savaş durumudur. Cenazelerimizin kargoyla gönderildiği, en kutsal yerlerimiz olan şehitliklerimizin yıkıldığı, dağlarımızın ve bir cennet olan coğrafyamızın yakıldığı ve talan edildiği, halkımızın tek kurtuluşu olan fedai Kurdistan gerillasının bir damla suya ve bir soluk nefese muhtaç bırakılmaya çalışıldığı, özgür yaşam kaynağımız olan Önderliğimizin İmralı çarmıh ve işkence sisteminde tutulduğu bir dönemde; yerinde durmak, bu hakikatin dışında durmak, beklenti halinde kalmak, mücadelesiz olmak ölümün başka bir adı olmaktadır. Partimizin ilk doğuş sürecinde yazılan manifestomuzun ilk giriş cümlesi olan ‘halkımızın içinde bulunduğu bu durumdan duyduğumuz utanç en büyük mücadele ve güç kaynağımız olacaktır’ belirlemesi bu açıdan ön açıcı olmaktadır. Önderliğimizin de ifade ettiği gibi ‘utanmak en devrimci duygulardan biridir.’ Bu esas üzerinden Kurdistan gençliği olarak düşman bilincine sahip olmak, bu düşmanın bizim yok oluşumuz için her anı değerlendirdiğini unutmamak ve dönemin bizden ne gibi görev ve sorumluluklar istediğini doğru bilince çıkararak pratikleşmek ve pratikleştirmek gerekmektedir.
Zafer için, zafere kilitlenmiş kişilik gerekir
Düşmanın katliamcı politikaları onun çok güçlü olduğu anlamına gelmez. Faşizmin karakterinde şu gerçeklik söz konusudur; en saldırgan olduğu zaman en çok zorlandığı andır. Faşist rejim adeta yaralı bir yılana benzemektedir. Nasıl bir yılan yaralı olduğunda çok daha fazla saldırganlaşıyorsa, faşist rejimin durumu da buna benzemektedir. Düşman bizi tasfiye edemediği takdirde kendisinin tasfiye olacağını çok iyi bilmektedir. Türk faşist rejim tarihi bunun birçok örneği ile doludur. Tasfiye edemeyen tasfiye olur, kural budur. Bundan kaynaklı AKP-MHP faşist hükümeti şahsında kırılacak olan düşman, bir bütün olarak yüzyıllık bir zihniyetin tarihin çöp sepetine atılması olacaktır. Zafer süreci olarak ifade ettiğimiz bu dönem sadece bir direniş ile de sınırlı kalmayan, düşmanın bizi yenilgiye uğratacağına dair var olan tüm umutlarını kırarak zafer ile bu dönemi taçlandırmak esas görevimiz olmaktadır. Bu sebepledir ki bu süreç sadece bir direnişten öte bir zafer süreci olmaktadır. Zafer için, zafere kilitlenmiş kişilik gerekir. Normal, sıradan bir katılım bizi başarıya götürmeyeceği gibi aksine birçok tehlike ile de bizi karşı karşıya getirecektir. Bu anlamda zafer sürecinin öncü gücü de hiç kuşku yok ki gençlik hareketi ve onun mücadelesi olmaktadır. Bu dönem hamleci olmayı, her zaman düşmandan bir adım önde olmayı gerekli kıldığı kadar büyük bir tempo sahibi olmayı da gerekli kılmaktadır. Bu nedenle gençlik kimliği, yapası, karakteri ve Hareketimizin biçtiği misyon gereği bu sürece zafer ruhu ve sorumluluğu ile yaklaşmalı, hamleyi zafere ulaştırmak için örgütsel gücümüzü büyütmek ve nitelikli hale getirmek gerekmektedir. Şu bir gerçektir ki var olan örgütlülüğü sağlamadan atılacak olan her adım, havanda su dövmeye benzeyecektir. Örgütlülük daha açık bir ifade ile var olan işi ve çalışmayı yürütebilecek imkân ve koşulları yaratmak anlamına gelmektedir. Tarihsel mücadele gerçekliğinde de görülmüştür ki birçok güzel düşünce, iddialı fikirler gerekli örgütlülüğü sağlayamadıklarından dolayı bir adım dahi atamamışlardır. Kurdistan’da bu durum daha yakıcı bir şekilde kendini hissettirmektedir. Önder Apo bunu ‘Kurdistan’da örgüt olmadan yaprak dahi kıpırdamaz’ söylemi ile hakikate kavuşturmuş ve hepimiz için bir yol klavuzu olmuştur.
Örgüt en büyük silahtır
Yıllardır bizi tekrara iten diğer bir durum ise aldığımız kararları pratiğe dönüştürecek bir örgütlenme düzeyi ve modeli ortaya çıkaramadığımızdan kaynaklı birçok stratejik çalışmamız ya sadece kağıt üzerinde kalmakta ya da çok cılız pratikleşmektedir. Bu bizi mücadele dışı bırakan anlayışlara yol açıyor. Olmaz, olmuyor dediğimiz durumların arkasında örgütlenme düzeyine ağırlık vermememiz yatmaktadır. Çok ağır gibi görünen sorunların çözümü bazen çok basit olabilmektedir. Kurdistan’da zor olanı zaten Önder Apo başarmıştır. Geriye Önderlik tarzını ve yaklaşımını kendimize esas almamız ve doğru takipçisi olmamız kalıyor. Apocu gençlik hareketi olarak örgütlenme sorunlarımızın olduğu bir gerçektir. Unutulmamalıdır ki Apocu gençlik Önder Apo’nun felsefesinin ve ideolojisinin en güçlü temsilcisi olmak zorundadır. Kendini Önderliğin fedai gücü olarak tanımlayan gençlik hareketi her anlamı ile bunu temsil etmek zorundadır. Bu ideoloji ve felsefe kendini her koşulda örgütleyebilmektedir. Çünkü hakikati dile getirmekte ve mücadelesini vermektedir. Bu temelde gençlik başta olmak üzere her türlü toplumsal kesime Önderliği taşımak , onun yaşamını, tarzını, mücadelesini anlatmak en büyük örgütleme silahımız olacaktır. Cenga Azadîye Serbıxe hamlesi kapsamında Kurdistan’da örgütlenmemiş tek bir genç bırakmamak gerekiyor. Sadece Kurdistan’da değil Ortadoğu ve dünyadaki tüm gençlik kesimlerine ulaşmak, var olan örgütlülük düzeyimizi yükseltmek temel amacımız olmalıdır. Örgütlülük en büyük silahtır. Bunun bilinci ile yaklaşmak önümüzü açacaktır.
Unutulmaması gereken bir başka gerçeklik ise Kurdistan’da örgütlemediğimiz her genç düşman için bir hedef pozisyonunda olacaktır. Bu nedenle temel hedefimiz Önderlik ideolojisi temelinde örgütlenmemiş tek bir genç bırakmamak olmalıdır. Özellikle Bakur gençliği için bu durum daha hayati önemdedir. Her ne kadar faşizm koşulları her yönden kendini gençliğin faşizm karşısında örgütlenmemesi için konumlandırmaya çalışsa da, birçok imkân ve fırsat da vardır ki doğru örgütlenme tarzını yakalayalım ve mücadele düzeyimizi yükseltelim. Düşman gerçekliğinin varlığı ve baskısı her zaman fırsatlar doğuracaktır. Önemli olan bu fırsatları görebilecek derinlik ve yoğunlaşmaya sahip olmaktır. Önderlik tarzı her zaman krizleri yönetmesi ile ve fırsatları doğru değerlendirmesi ile kendini görünür kılmaktadır. Bakur’da yaşanan şu an bir devrim durumudur, yoğunlaşma tarzımızın bu esas üzerinden gelişmesi ve bu bakış açısı ile gerekli örgütlenmelerin yapılması daha büyük sonuçların açığa çıkmasını sağlayacaktır.
Hamle kapsamında diğer önemli bir husus ise öncülük görev ve sorumluluklarımızın farkında olmak, ona göre bir arayış ve mücadele geliştirmektir. Öncü odur ki fırsatı ve tehlikeyi en başta farkeden, ilk olarak harekete geçen, en büyük emeği verendir. Bunun sağlanması için de hiç kuşkusuz ideolojik bir derinlik ve hassasiyet gerekmektedir. Var olan mücadele sürecinin gidişatı, sertleşme ve ağırlaşma durumu da göz önüne alındığında öncülük görevlerimiz daha fazla kendini gerekli kılmakta ve önemli hale gelmektedir. Bu hayati görevleri gençlik dışında bir kesimden beklemek doğru olmayacaktır. Gençliğin bu sorumluluğu başkasının üzerine atması veya başkasından beklemesi kendi hakikatinin inkarı anlamına gelecektir. Kurdistan üzerinde bu kadar vahşet durumu yaşanırken ilk mücadeleyi verecek olan, ilk sözü söyleyecek olan, ilk adımı atacak olan hiç kuşkusuz gençlik hareketi olacaktır. Özünde hamle yapmak, öncü olmak demektir. Kurdistan da Apocu gençlik hareketi olarak yeni bir hamle sürecine girmek, öncülük görevlerimizi daha doğru yapabilmenin arayışında olmak demektir. Bu anlamda kader belirleyen öncüdür, yön verecek olan da, nasıl yapılması gerektiğini gösterecek olan da gençliktir. Halk gerçekliğimiz değişik dönemlerde bunu defalarca ispatlamıştır ki halkımızın fedakârlık ve bedel verme gibi bir sorunu yoktur, Kurdistan devriminin esas sorunu öncülük sorunudur. Verilen bunca fedakârlığa ve emeğe doğru cevap olacak olan hiç kuşkusuz gençlik hareketi olmalıdır , doğru olan da budur.
Belirttiğimiz örgütlülük ve öncülük düzeyimizi doğru yerine getirmemizi sağlayacak olan en temel çalışma, eğitim çalışması olmalıdır. Önderliğimizin ve Partimizin Kurdistan gerçekliğinde bu kadar büyük sonuçlar açığa çıkarmasını sağlayan da eğitim olmuştur. 50 yıllık Önderlik yürüyüşü bunu açıkça ortaya çıkarmıştır, ki bin yıllardır düşman sömürgeciliğinde yaşamaya mahkûm edilen halkımızın kişilik özelliklerinde ortaya çıkan tahribatlar çok köklü ve çok boyutludur. Kendisine dair bir şey bırakılmamış, duygu ve düşünceleri düşmana göre şekillenmiştir. Bundan kaynaklı Önderliğimiz bu gerçekliği değiştirmek ve var olan kişilik yapısında düşman etkilerini ortadan kaldırmak amacı ile grup döneminden başlayarak eğitim çalışmalarına ağırlık vermiş ve kişilik devrimini yürüttüğü bütün çalışmaların temeli yapmıştır. Dikkat ile incelediğimizde göreceğiz ki Kurdistan ‘da her büyük gelişmenin arkasında kapsamlı bir eğitim çalışması bulunmaktadır. Gençlik hareketi olarak da mücadele süreçlerimiz incelendiğinde yine aynı gerçeklik karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamı ile mücadelemizin başarıya ulaşmasını sağlayacak olan en önemli anahtarlardan biri de eğitim çalışmamız olmaktadır. Var olan süreçte dönem görev ve sorumluluklarını doğru yerine getirmek istiyorsak her an Önderlik ideolojisi ve paradigması temelinde kendimizi sorgulamalı, yenilemeli, anlayış ve tarz sahibi kılmalıyız. Önderlik tarzını esas alıp kendini eğiten bir gençliği hiçbir güç başarıdan alıkoyamaz ve düşmana istediği yerde her darbeyi de vurabilir. Eğitim boş zamanlarımızı dolduracağımız veya pratik işlerden sonraya bırakacağımız bir çalışma değildir. Kendini eğitmek en önemli parti çalışmasıdır, bu anlayış ile yaklaşmalı ve gerekli zihniyet değişikliğini kişiliğimizde oturtmalıyız. Bir insan için ekmek ve su ne kadar hayati ise gençlik hareketi olarak da eğitim çalışmalarımız bu kadar önemdedir. Eğitimi sadece kapalı ortamlarda belli gün ve saatlere sığdırmak yanlış olacaktır. Her günümüzü ve her anımızı, yaşadığımız her tecrübeyi Önderlik gerçekliğine ve Parti ölçülerine vurarak kişiliğimizde gerekli değişimleri yapabilir, bu şekilde dönem görevlerimizi daha başarılı yerine getirebiliriz.
Eylem gücü olmayanın değiştirme gücü de olamaz
Önemle üzerinde durmamız gereken bir başka konu ise eylem tarzımıza ilişkin olmaktadır. Gençliğin dili eylem olmaktadır. Pratikleştirme gücü yani eylem gücü olmayan bir gençlik, değiştirme kapasitesini de kendinde yaratamaz. Bu yaratılmayınca ortaya çıkacak olan sadece teorik kalmak olur ki bu da Kurdistan koşullarında ve 24 saat faşizm baskısı altında hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Her ne kadar eylem çıkarmak önemli olsa da var olan eylemlerimizin tarzı, içeriği ve sonuç alıcılığı da önemli olmaktadır. En başta şunu belirtmekte fayda vardır, Kurdistan’daki mücadele şartlarını diğer alanlar ile kıyaslamak bizi doğru sonuçlara götürmeyebilir. Kurdistan’da hiçbir şey kolay yaratılmamıştır ve kolay yollardan, kolaya kaçan eylem tarzlarından büyük sonuçlar da beklemek kendini kandırmak olacaktır. Yaratılan her değer büyük emekler ve bedeller ile ortaya çıkmıştır. Bundan kaynaklı liberal, cılız, halk gerçekliğimiz ile bağdaşmayan, gençliğin radikal ve dinamik yapısına ters eylem şekilleri sonuç almamakta bununla birlikte eylem tarzımızda dejenere olmaya ve özden uzaklaşmalara da neden olmaktadır. Zaten düşmanın istediği de bu olmaktadır. Yapacağımız eylem düşmana zarar vermekten çok bize de zarar verebilir. Apocu gençlik hareketinin sonuç almadaki en büyük silahlarından biri de eylem olmaktadır. Hem toplumu eğitecek, biliçlendirecek hem de serhildana kaldıracak eylem tarzı esas olmalıdır. Düşmana her yönü ile darbe vurabileceğimiz eylem tarz ve şekilleri üzerinde yoğunlaşmak esas olmalıdır. Bu konuda yaratıcı tarz ve taktikler gerekmektedir. Gençlik öncülüğünde düşmana olan öfkenin her anlamda örgütlenip serhildana dönüşmesi, düşmanın Kurdistan’da fiziki, kültürel, ekonomik, siyasi olarak ortadan kaldırılması en büyük gereklilik olmaktadır. Şu gerçek hiçbir zaman unutulmamalıdır ki Kurdistan’da verdiğimiz mücadele komple bir mücadeledir. Eylem, örgütlenme, eğitim içi çe yürütülmektedir. Bazen bir eylemimiz en büyük örgütlenme ve eğitime de dönüşebilir. Yine Apocu gençlik tarzına uygun eylemler geliştirmek esas hedefimiz olmalı ve buna uygun bir eylemsel hat esas alınmalıdır. Her dönemin aynı zamanda bir eylem dili söz konusudur. Apocu gençlik tarihi düşmanı kahreden eylemler tarihidir. Bu tarihi mirasımız doğru incelendiğinde ve yoğunlaşıldığında muazzam sonuçlar doğuracaktır.
Özgürlük ağacımızın hayat suyu gerilladır
Halk ve Hareket olarak mücadele stratejimiz Devrimci Halk Savaşı olmaktadır. Bu da yediden yetmişe toplumun savaşa göre eğitilmesi, örgütlenmesi ve eylemsel kılınması anlamına gelmektedir. Hiç kuşkusuz bunu ilk başta yerine getirecek olanda gençlik olmaktadır. Sadece gerillanın savaşması diğer tüm mücadele güçlerimizin bu direnişe cevap olabilecek tarzda kendini konumlandırıp, mevzilendirmemesi, halk savaşı gerçekliğimize aykırı olmaktadır. Yürütülen bu varlık-yokluk savaşı, bu topraklarda yaşayan herkese görev ve sorumluluk yüklemektedir. Bunun farkındalığını yaratmak, bilincini yaratmak önemli olmaktadır. Zap, Avaşîn ve Metîna’da direnen fedai Kurdistan gerillasının yarattığı ruhu her yerde yaşamak, yaşattırmak esas olandır. Kendini bu savaşın dışında gören liberal, küçük burjuva , konformist anlayışlar ile mücadele yürütmek önemlidir. Bu zehirli anlayışlar halkımızın mücadeleciliğini zayıflatmakta, doğrudan düşmana hizmet etmektedir. Unutulmamalıdır ki bu anlayışlar ile mücadele düşman ile mücadeledir. Bu bakımdan gençlik hareketi olarak, bu dönemde en önemli görevlerimizden biri de halkımızın kurtuluş umudu olan mücadele stratejimizi saptırmaya çalışan, dejenere eden, normalleştiren ve umutsuzlaştırmaya çalışan anlayışlar ile mücadele ederek radikal tarzı ortaya çıkarmaktır. Radikallik sonuç almak demektir, bu bakımdan sonuç almayan tarz da gençliğin tarzı olamaz.
Mücadelemiz açısından en hayati konulardan biri de gerillaya katılım, Partiyi büyütme olmaktadır. Gerillaya katılım, ideolojik bir duruş, özgür yaşam ısrarı ve en etkili eylemdir. Düşmanın en çok üzerinde yoğunlaştığı, önünü almak istediği şey aynı zamanda onun en fazla korktuğu şeydir. Bu bakımdan düşman en fazla gerillaya katılımların önünü almak için çabalamakta, özel masalar kurmakta, tüm özel savaş yöntemlerini seferber etmekte, tüm maddi imkânlarını dökmektedir. Bu anlamıyla Partiye her katılım düşmanın bütün bu konseptini boşa çıkarılması anlamına da gelmektedir. Yapılan her bir katılım, bir düşman karakolunu ortadan kaldırma ile aynı anlama gelir ki düşmana darbe vurabilmenin en etkili yolu olmaktadır. Mücadelemiz her geçen gün büyümekte olup, hem çalışma alanları genişlemekte hem de verdiğimiz özgürlük savaşı büyümektedir. Bu da mücadelemizin kadrosal ihtiyaçlarını arttırmaktadır. Bu tarihsel ihtiyaçlara cevap olmak, özgürlük bayrağını daha ilerilere doğru taşımak ancak gerillaya katılmak ve gerillaya katmak ile mümkün olacaktır. Özgürlük ağacımızın hayat suyu gerilladır. Ortadoğu ve dünyanın farklı ülkelerinden bile gençler yönünü Kurdistan gerillasına verirken, gerilla bir umut olarak görürlerken, Kurdistan gençliğinin akın akın bunu yapması gerekmektedir. Gerillaya katılım bir tercihten öteye geldiğimiz süreç itibari ile artık bir zorunluluk olmuştur. Gerillaya her katılım, özgür yaşama bizi bir adım daha yaklaştıracaktır. Zafer sürecinde, hamle, hamle sürecinde ise gerillaya katılım gerekmektedir. Tüm Kurdistan gençliği , bu çağrı temelinde yönünü özgür dağlara ve yeni yaşama vermelidir.
Bir bütün olarak Cenga Azadiyê Serbixîne şiarı ile başlattığımız hamlemiz bu süreçte bir duruştur. Bu duruş, zafer ruhunu ve kişiliğini kendinde yaratma, buna göre yaşama, çalışma ve kendini bir bütün düşmana darbe vurmaya ve başarıya kilitleme tarzıdır. Tarzımız, tempomuz, üslubumuz da buna göre olmalıdır. Temel dayanağımız Önderlik ve şehitler gerçekliğimiz olmaktadır. Önderlik tarzı, temposu ve üslubu başarı demektir. Bu hakikat üzerinde yoğunlaşıp, derinleşmek bize bu kişiliği kazandıracaktır. Bu temelde tekrardan 1 Haziran Hamle ruhu ve 14 Temmuz zindan direnişçiliğinin yarattığı irade ve mücadele gücü ile kutsal şehitlerimizi anıyor, onlardan aldığımız direniş bayrağını zafer ile taçlandıracağımızın sözünü veriyoruz.