KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık
Günümüz dünya koşullarında kapitalist modernist güçler arasındaki mücadelenin Uzak Doğu’ya kaydığı ve bu nedenle Ortadoğu’nun öneminin azaldığını söylemek doğru olmaz. Uzak Doğu’nun öneminin arttığı doğrudur ancak Ortadoğu’nun öneminin azaldığı düşüncesi yanlıştır. Ortadoğu bir yönüyle Avrupa, bir yönüyle Afrika, bir yönüyle de Asya’dır. Dünya küreselleşti, iletişim ve bilişim mesafeleri yakınlaştırsa da Ortadoğu’nun öneminin azaldığını söylemek aslında Avrupa ve Afrika’nın önemsiz hale geldiği anlamına gelir. Bu açıdan hiç kimse Ortadoğu’nun öneminin azalacağını beklememelidir.
3. Dünya Savaşı Ortadoğu merkezli devam etmektedir
3. Dünya Savaşı hala Ortadoğu merkezli sürmektedir. İran, Türkiye, Irak ve Suriye başta olmak üzere Arap dünyası ve İsrail hala siyasi mücadele alanının önemli ülkeleri olarak 3. Dünya Savaşı içinde yerlerini almış bulunmaktadırlar. 3. Dünya Savaşı her ne kadar esas olarak ABD ve Rusya arasında yaşanıyor gibi görülse de Türkiye ve İran Ortadoğu’da kapitalist modernite açısından hala önemli sorunların kaynağını oluşturan ülkelerdir. Bölgedeki tüm çatışma alanlarında İran ve Türkiye’nin varlığının görülmesi bu gerçekliğin ifadesidir.
Türkiye her ne kadar NATO üyesi, ABD ve Avrupa’nın müttefiki olsa da izlediği politikalarla NATO, ABD ve Avrupa’nın politikaları ile çelişen, sadece kendi politikalarını dayatan özelliği ile sorunlu bir ülke konumundadır. Türkiye son zamanlarda İsrail ve bazı Arap ülkelerine mesaj vererek dış politikada yaşadığı çıkmazı aşmak istese de mevcut zihniyet ve politikalarıyla müttefikleriyle yaşadığı bazı sorunların aşılmasının zaman alacağı görülmektedir.
Biden’ın iktidara gelmesiyle birlikte Ortadoğu’daki çatışma alanlarında tansiyonun düşürüleceği söylenmektedir. Ancak bu söylemin ne kadar pratikleşeceği belli değildir. Çünkü; kapitalist, modernist güçler arasındaki mücadeleyi ya da kapitalist modernist güçlerin politikalarını niyetler değil, çıkarlar belirler. Kuşkusuz kapitalist modernist güçler arasındaki mücadele tarzı ve yöntemi soğuk savaş dönemindeki gibi sert ve cepheden olmayacağı açıktır. Bu açıdan ABD ve Rusya’nın Ortadoğu’da şiddetli bir sıcak çatışma içine girmeleri beklenmemelidir. Her iki güç de böyle bir çatışmadan kaçınıyor. Ancak gerektiğinde birbirlerine gözdağı veren girişimleri olabilir. Özellikle ABD buna başvurmaktadır. Rusya bu konuda daha fazla temkinlidir. ABD’nin İran’a karşı yaklaşımında Trump dönemindeki gibi sert olmayacağı söyleniyor. Trump, Kasım Süleymani’yi vurma gibi beklenmedik radikal bir eylem yapmıştı. Biden döneminde bu tür eylemler beklenmeyebilir. Ancak ABD-İran çekişmesi sürecektir. İran ABD’ye teslim olmayacağına göre bu çatışmanın devam edeceği anlaşılmaktadır. Çok şiddetli bir savaş olmaması aralarında mücadele olmayacağı anlamına gelmemektedir. İran tümden kendi içine çekilmez, ABD’de Ortadoğu’da hegemon güç olma konumunu bırakmaz.
ABD ile İran arasındaki mücadele Irak ve Suriye’de sürecektir. Özellikle İran-ABD çekişmesi Irak üzerinde yoğunlaşacaktır. Kuşkusuz Suriye’de İran varlığı İsrail için de bir tehdit olarak görülmektedir. ABD bu açıdan Suriye’deki İran varlığı konusunda hassastır. İran için ise sınırında çoğunluğunun Şiilerin oluşturduğu Irak’taki durum çok önemlidir. Bu yönüyle İran için çok önemli olan Irak’ta İran-ABD çekişmesi çok boyutlu sürecektir. Bu nedenle Irak’a kısa sürede istikrar gelmez. Öte yandan Türkiye’de KDP ve Sünniler üzerinden Irak’ta etkili olmak istiyor. ABD bu iki gücü İran’ı dengelemek için de kullanıyor. Bu açıdan Irak’ta çekişme ve çatışma sürse de hiçbir gücün de mevcut durumda Irak’ta bu çatışmayı şiddetli hale getirmeyi kendi çıkarına görmediği de bilinmektedir.
Irak ve Başûrê Kurdistan’daki seçim sonuçları, siyasi güçlerin meşruiyetini ortadan kaldırmıştır
Irak’ta istikrarı sağlamak için bir seçim yapıldı. Ancak seçim sonuçları Irak’taki siyasi güçlerin meşruiyetini dip noktaya vurdu. Bu seçimde hiçbir güç kazanmadı. Halkın en fazla %25’inin sandığa gittiği, bir kısmının da boş oy kullandığı söyleniyor. Buna yapılan hileleri de ekleyin ortada bir seçim yoktur. Seçimler yönetimlerin meşruiyeti için yapılır. Bu seçimle yönetimlerin meşruiyeti hiç olmadığı kadar tartışmalı hale gelmiştir. Halkın en fazla %25’inin seçime gittiği bir yerde herhangi bir güç bu oyların yarısından fazlası olan %13 oy aldı diye kendini çok başarılı gösterebilir mi? Irak seçiminde kim kendini başarılı gösteriyorsa o demagoji yapıyordur; halkı kandırıyordur.
Başûrê Kurdistan’da KDP kazandım diyor. Tam tersi en fazla kaybeden, hem de büyük kaybeden KDP’dir. Başûrê Kurdistan’da seçime katılım Irak’ın da gerisindedir. Başûrê Kurdistan’ı 2003’ten beri yöneten KDP’dir. Halk bu seçimde bu yönetim anlayışına tepki göstermiştir. Halk, KDP’ye yaklaşan ve hükümete katılan Goran’ı cezalandırmıştır. KDP’nin yönetim anlayışı halkta çok büyük tepki ortaya çıkarmıştır. Kuşkusuz KDP ile hükümet olan YNK’nin de oylarında önemli düşüş yaşanmıştır. Ancak YNK’nin daha az oy alacağı düşünülüyordu. Özgürlük Hareketimiz destek olduğu için YNK fazla bir kayıp yaşamadı. Ancak halkın başta KDP olmak üzere tüm partilere tepki gösterdiği açıktır. Halk mevcut yönetim zihniyetini kabul etmiyor. Partilerin de yönetimin de halkı dikkate alan bir demokratik yapıya kavuşmasını istiyor.
KDP, bu seçimde büyük kaybettiğini biliyor. Yönetim meşruiyetini kaybettiğini biliyor. Ancak kullanılan oylar içinde Kürdistan’da en fazla oy alan kendisi olunca ben başarılıyım diyor. Halbuki resmi olarak da halkın %15’inin oyunu almıştır. Bu seçimlerde en fazla hilenin de KDP tarafından yapıldığı söyleniyor. Hatta Avrupalılar, ABD’liler ve birçok Iraklı siyasi güç de KDP’nin hile yaptığını söylüyor. Özellikle Şengal’in de içinde olduğu Ninova bölgesinde KDP büyük seçim hileleri yapmıştır. YNK, KDP’nin yaptığı hileler karşısında bizim oyların hepsi gerçek ve helal oylardır diyerek kendini başarılı gösteriyor. Özcesi KDP bu seçimde ağır yenilgi almıştır. Aldığı söylenen oyların önemli bölümü de hilelidir. Bu hileler de olmazsa KDP’nin daha fazla oy kaybettiği görülecektir. Celal Talabani KDP Çin’de de olsa seçimi kazanır, derken hakim olduğu alanlarda hile yapması gerçeğini dile getirmiştir.
KDP başta olmak üzere Başûrê Kurdistan’daki partiler mevcut zihniyetlerini bırakmaz ve değişiklikler yapmazsa halk gelecekte daha fazla cezalandırır. Halkın bu uyarısını dikkate almayanlara halk, farklı biçimde bile yönelebilir. Sadece kendisi yanlış politika izlemiyor; bu yanlış politikasını başka güçlere de dayatıyor.
Eğer Başûrê Kurdistan’da partiler zihniyet, politika ve yönetim anlayışında kendilerinden başlayarak değişim yapmazlarsa bu kaçınılmaz olarak başka oluşumların önünü açar. Doğa boşluk tanımadığı gibi siyasi yaşam da boşluk tanımaz. Başûrê Kurdistan halkı demokratik yönetim, adil yönetim, şeffaf yönetim istiyor. Dış güçlere dayanarak diğer Kürt partilerini etkisizleştirmek isteyen bir siyasi yaklaşımı kabul etmiyor. Halkın KDP yönetimine tepki duyarak sandığa gitmemesinin önemli bir nedeni de Türkiye ile ilişkileri ve gerilla alanlarını kuşatmasıdır. Bu tür yaklaşıma sahip partilerden soğuyor, onlar için sandığa gidip oy kullanmak istemiyor. KDP’nin Türkiye ile ilişkilerini halkın kabul etmediğini görmesi için halkın daha ne yapması gerekir?
Başûrê Kurdistanlı partilerin Irak’la ilişkileri kadar normal bir şey olamaz. Doğrusu Irakla sorunlarını uzlaşarak çözmeleridir. Türkiye gibi bir güce dayanarak Irak’a şantaj yapmak doğru değildir. Başûrlu partilerin Irak’ın resmi siyasi sınırları içinde çözüm bulmaları anlaşılırdır. Bu açıdan Irak’ın demokratikleşmesi için çalışmaları Kürtler için daha hayırlı sonuçlar verir. Bu açıdan Kürtler demokratik ulus anlayışıyla Irak’ın demokratikleşmesi ve istikrarını savunurlarsa sadece Başûrê Kurdistan’da değil tüm Irak’ta etkili hale gelebilirler.
Irak genelinde de seçim sonuçları istikrarsızlık zemini olan sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Irak’ta da kazanan yoktur. Orada da halk sandığa gitmeyerek hiçbir partiye yönetim meşruiyeti vermemiştir. Sadr, halkın büyük çoğunluğunun sandığa gitmediği Irak’ta tek başına en fazla milletvekili sayısına ulaşsa da güçlü bir toplumsal desteğe sahip değildir. Zaten diğer Şii partilerin toplamı Sadr’dan fazladır. Bu açıdan Sadr, KDP ve Sünniler bir ittifak kursa; İran yanlısı Şiiler seçime katılmayan %80’nin bir kısmını da harekete geçirerek böyle bir hükümeti etkisiz kılabilir. Bu açıdan politikaları uyuşmayan partiler ortak bir hükümet kurmak zorunda kalır ki, bu da istikrar getirmez. Yeni bir seçim de fazla bir şey değiştirmez. Sünni Halbusi partisinin biraz fazla milletvekili alması onun gücünden çok Şiilerin sandığa gitmediği ortamda Sünnilerin sandığa gitmesidir. Yoksa Sadr ve KDP ile ittifak kurması, dillendirilen bu Sünni partinin de çok başarılı olduğunu göstermez. Kaldı ki Şiilere yakın bir Sünni parti de Halbusi’nin en az yarısı kadar oy almıştır.
Irak’ta önümüzdeki dönemde farklı güçlerin çekişmesi devam edecektir
Irak’ta herhalde eski başbakan ve cumhurbaşkanı yeni sorunlar çıkmasın diye yerlerinde kalacaklar. Çünkü ne ABD ne İran ne de Iraklı siyasi güçler bu ortamda şiddetli bir çatışmayı göze alabilirler. Çünkü; memnun olmayan %80‘i bu durumdan yararlanabilir. Ya da birileri bu %80’i harekete geçirebilir. Bu açıdan Irak’ta önümüzdeki dönemde farklı güçlerin uzlaşması ve çekişmesi iç içe devam edecektir. İstikrarsızlık içinde geçecek bir dönem Irak’ı beklemektedir. Eğer bazı güçler diğerlerini geriletirse belki o zaman söz konusu bu güçlerin etkili olmak için diğer güçlere yönelmesi durumu da yaşanabilir.
Başûrê Kurdistan’da olduğu gibi Irak Arap alanlarında da halk mevcut partilerden rahatsızdır. Hiçbir partiye güven kalmamıştır. Yakın zamanda yönetim olanlar en fazla tepki görenlerdir. Irak’ta da demokratik yönetim yok. Adaletsizlik, eşitsizlik, yolsuzluk Irak’ta da almış başını gitmiştir. Halkı, toplumu düşünen yok. Her siyasi güç ve çevre sadece kendilerini düşünen bir yaklaşım içindedir. Kapitalist modernitenin bireyci ve maddiyatçı karakterinin yansımaları Ortadoğu’da böyle olmaktadır.
Şu anda Irak’da da ciddi bir siyasi boşluk bulunmaktadır. Demokratik ulus anlayışı ile demokratik bir yönetim anlayışı ortaya çıkmazsa kriz devam eder. Bu durum Irak’da da yeni siyasi hareketlerin ortaya çıkmasına zemin sunmaktadır. Bu açıdan Rêber Apo’nun demokratik ulus anlayışı, örgütlü topluma dayalı Demokratik Konfederalizm, bu temelde özerk bölgelerden oluşan bir Irak gerçekleşirse o zaman barış ve istikrar gelir. Bunun için Irak’ın demokratikleşmesini hedefleyen yaklaşımı ortaya koymak çok önemli olmaktadır.
Şu anda Irak’da hükümet kurma pazarlığı yapılmaktadır. Türkiye dış ilişkileri bakanının İran’a gitmesinin de Irak’ın durumuyla ilgili olduğu görülüyor. Türkiye tüm iç ve dış politikalarını Kürt halkının özgürlük mücadelesini bastırma üzerine kurmuştur. Bu açıdan kurduğu her ilişkide PKK’den söz eder; ‘PKK’yi birlikte tasfiye edelim’ der. Yakın zamanda İran iç işleri bakanı Türkiye’ye gitmiş. Tabi ki Süleyman Soylu PKK’den başka bir şey konuşmamıştır. Bir mutabakat imzalamışlar. Herhalde PKK’yi de bu mutabakata koymuşlardır. Türk devleti bunu onlarca yıllardır yapıyor. Türk devleti bu politikalarıyla belki zaman zaman bize zararlar verebilir. Ancak bu yöntemlerle sonuç alamayacağı da bilinmektedir. Türk devleti bu tür ilişkilere fazlasıyla önem verse de kaybeden her zaman kendisi olmaktadır. Zaten tüm iç ve dış politikalarını Kürt düşmanlığı üzerine kurduğundan bugün iç politikada da dış politikada da bir çıkmaz içine girmiştir.
Rojava’ya işgal saldırısı Türkiye’yi Ortadoğu’da bir bataklığa sürükler
AKP-MHP iktidarı bir çıkmaz ve yıkılmanın eşiğine gelmiştir. Bizi tasfiye etmek isteyen AKP-MHP faşizmi yürüttüğümüz mücadele sonucu yıkılma noktasına gelmiştir. Bu durumdan çıkmak için savaş politikası yürütüyor ve işgallere başvuruyor. Bu nedenle son zamanlarda Rojava’da bazı yerleri işgal etmek istiyor. Bu konuda ABD ve Rusya ile pazarlıklar yapıyor. Mevcut siyasi konjonktür böyle bir askeri işgal için pek uygun gözükmüyor. Ancak Türkiye başka konularda taviz vererek böyle bir işgal saldırısı yapmak isteyebilir. Bir işgal saldırısı Türkiye’yi bir bataklığa sürükler. Böyle bir durumda Rojava ile Kuzey ve Doğu Suriye yönetiminin askeri güçleri işgalci Türk devletine karşı her yerde uzun süreli bir direnişe geçer. Bu da Türkiye ve Türkiye’ye destek verenlerin hesabını bozar. Zaten Türkiye bu politikalarıyla er veya geç Rojava ve Kuzey ve Doğu Suriye’de şiddetli bir direnişle karşılaşacaktır.
Türk ordusu Medya Savunma Alanları’nı 15 günde işgal edecekti. Şimdi bu işgal saldırısı Türkiye için bir çıkmaza dönmüştür. Öyle ki, artık ne geri çekilebilir, ne de ilerleyebilir. Gerillanın süreklileşen darbeleri ile karşılaşılaştılar ve artık bundan sonra da böyle yaşacayacaklar. Garê bozgununda geri çekilmişlerdi. Bu defa da bazı yerlerden çekilseler de tümden geri çekilmezler. Artık oralar süreklileşen savaş alanı haline gelecektir. Garê’de olduğu gibi Zap, Metîna ve Avaşîn’de bir zafer hikayesi ortaya çıkarıp seçime gitmeyi hesaplıyorlardı. Bu hesap yiğit genç kadın ve erkek direnişçilerimizin fedai kişiliğine çarparak bozuldu. AKP-MHP faşizmi, önünde durulamayan bir ordu imajı ile kendini her yerde etkili kılmak istiyordu. Gerilla buna da büyük darbe vurdu ve siyasi dengeleri doğrudan etkiledi, değiştirdi. Bu konuda da Türk devletinin hesaplarını bozdu. Hatta Türk devletini yeni bir Zap bozgunu korkusu sarmaya başladı. Kuşkusuz gerilla da ağır bedeller ödemektedir. Kürt halkının özgürlük mücadelesinde zaten bedeller ödenmeden soykırım saldırıları durdurulup soykırımdan kurtulunamaz. Medya Savunma Alanları’na yönelik saldırıda Türk devleti kimyasal silah kullandı. Vietnam’da 15 yılda atılmayan bombalar bu 7 ayda Medya Savunma Alanları’na atıldı. Buna rağmen istenen sonucu alamadılar. Bu nedenle şimdi Türk ordusunun gücü tartışılıyor. Saldırı yeteneğinin yüksek olmadığı; çabuk kırılabileceği tartışılıyor. Bunun bizzat Türk devleti içinde tartışılıyor olması bu işgal harekatının başarılı olmadığını gösteriyor.
AKP-MHP faşizmine KDP gibi destek veren hiçbir siyasi güç kalmamıştır
Bu işgal harekatında Türkiye istediği sonucu alamamış; KDP’de böyle bir işgal saldırısında Türkiye’ye yardımcı olduğundan fazlasıyla teşhir olmuştur. KDP’li yetkililerin son zamanlarda hep PKK aleyhinde konuşmaları kendi politikalarının yarattığı teşhirin üstünü örtmeye yöneliktir. KDP Türk devleti nerede saldırıyorsa hemen bu saldırının meşruiyetini sağlama görevini üstleniyor. Çünkü Türkiye’nin gerekçelerine kimse inanmıyor. KDP bir Kürt partisi olarak konuşunca Türk devletinin bu işgali yapması haklıymış gibi bir algı oluşması bekleniyor. Bu durum KDP’nin işgüzarlığı mı, yoksa TC’nin isteği mi, tam anlamak mümkün değil. Bir Kürt partisinin bu duruma düşmesi tüm Kürt halkını incitiyor. Bu duruma KDP içinden dur diyenler mi çıkar, ya da Kürt kamuoyu mu dur der, Kürt halkı mı dur der; ama bu tutumun sonlanması gerekir. Çünkü KDP’nin bu tutumu tüm Kürtlere zarar verdiği gibi KDP’ye de zarar veriyor. Şunu belirtmeliyiz ki, şu anda AKP-MHP faşizmine KDP gibi destek veren hiçbir siyasi güç kalmamıştır.
Türkiye iç siyasette tam çöküntü içindedir. Savaş politikası, demokrasi ve Kürt düşmanlığı Türkiye ekonomisini de çökertmiştir. Eskiden dolar 4 ya da 5 Türk lirası olursa çöker denilirken şimdi 13 Türk lirası 1 dolara tekabül ediyor. Halk ekonominin bu kadar kötüleşmesine tepkili. Türkiye’de halk ekonomik sıkıntı nedeniyle kolay kolay harekete geçmezdi; tepkisini pasif ortaya koyardı. Eğer sokaklara dökülüyorsa bu halk tepkisinin derinden olduğunu gösterir. Şu andaki tepkiler dipten gelen dalganın yüzeye ilk vuran göstergeleri gibidir. CHP gibi partiler geriye çekmeseler herhalde halk daha etkin sokağa çıkarak bu iktidarı düşürebilir. Bu gerçeklik devrimci demokrasi güçlerine büyük görevler yüklemektedir. Halkı örgütleyip harekete geçirerek devrimci demokratik bir halk hareketi ortaya çıkarabilirler. Aslında Türkiye’deki devrimci demokratik mücadele tarihi Türkiye’deki radikal dönüşümleri sağlayacak bir birikime ve güce sahiptir. Bu durumu değerlendirecek devrimci demokratik öncülüğe ve çıkışa ihtiyaç vardır. HDP de mevcut durumu iyi değerlendirememektedir. Kuşkusuz bir duruşu ve mücadelesi var ama yetersizdir.
HDP’ye yönelik ağır baskılar olduğu biliniyor. Ancak en geniş demokrasi güçlerini bir araya getirerek Millet ve Cumhur ittifakı yanında 3. ittifak gücü olan demokratik ittifakı yaratabilirler. Bunun zemini şu anda daha fazla güçlenmiştir. CHP’nin içinde olduğu millet ittifakını bile doğru siyasi çizgiye çekecek olan güçlü bir demokrasi ittifakıdır. Böyle bir demokrasi ittifakı hem devrimci demokrasi mücadelesini sokakta, meydanda daha güçlü verebilir, hem de bir seçim olduğunda çok etkili bir siyasi güç haline gelerek Türkiye’deki radikal dönüşümün motoru olabilir. Türkiye’nin geleceğini böyle bir demokrasi ittifakı belirler. Türkiye’nin ihtiyacı ne Cumhur ne Millet ittifakıdır. Bunun dışındaki 3. bir ittifaktır. Bu da demokrasi ittifakıdır. Rêber Apo da böyle bir demokrasi ittifakına acil ihtiyaç olduğunu vurgulamıştır.
Aslında Türkiye’nin devrimci demokratik radikal dönüşüme ihtiyacı var. Bunun dışında Türkiye’de sorunların çözümü mümkün değildir. Bir iktidar değişimi olacaksa ki mutlaka olmalıdır, bunun radikal değişim biçiminde olmasını sağlamak önemlidir. Yoksa Türkiye eskinin tekrarı hükümetlere mahkum olur ki, bu, sorunları daha da ağırlaştırır. Bu açıdan Türkiye’nin demokrasi güçlerinin böyle bir olumsuz durumla karşılaşmamak için radikal demokrasi hareketini yaratma sorumluluğu var. Kuşkusuz seçim anının siyasi durumu ve o sırada gösterilen tutumlar önemlidir. Önemli olan güçlü demokrasi hareketi yaratmaktır.
Özgürlük Hareketimiz 2020 yılında Dem Dema Azadi Hamlesi çerçevesinde her alanda yoğun bir mücadele vererek AKP-MHP faşizmini çökme noktasına getirmiştir. PKK’nin 44. mücadele yılında Özgürlük Hareketimiz AKP-MHP faşizmini çökertmek ve radikal bir dönüşümü sağlatmak için üstüne düşen her sorumluluğu yerine getirecektir. 2021 yılında hem AKP-MHP faşizmini yıkmak, hem Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlamak, hem de işgallere son vermek için halkımız Kürdistan’ın her parçasında önemli bir mücadele yürütmüştür. Bu mücadele Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünü de yakınlaştırmıştır. Yürütülen Dem Dema Azadî Hamlesi çerçevesinde verdiğimiz bu mücadelenin 2022 yılında önemli sonuçlar alacağını göstermektedir.
Türkiye hakkında birçok rapor yayınlanıyor. Avrupa Komisyonu 2021 Türkiye raporu hazırlıyor. Dünyada demokrasinin gelişmesi ve gerilemesi üzerine hazırlanan bir rapor var. Türkiye’yle ilgili adalet, şeffaflık ve daha başka birçok konuda raporlar var. Türkiye hepsinde dibe vurmuş durumda. Tüm bu gerçeklikler bile Türkiye’deki radikal değişim ihtiyacını ortaya koyuyor. Türkiye’de hem böyle bir ihtiyaç hem de zemin var. O zaman yapılması gereken gençlerin, kadınların, emekçilerin, ekolojik örgütlenmelerin, tüm Kürt halkının, demokrasiye ihtiyacı olan Alevilerin, İslami kesimlerin, herkesin Türkiye’deki bu devrimci, demokratik düzen ve yaşam ihtiyacını görerek demokrasi mücadelesine aktif katılarak Türkiye’yi radikal demokrasiye kavuşturmaları gerekir. Bugünün kuşağına tarih böyle bir görev ve sorumluluk vermiştir; böyle bir imkanı ve fırsatı sunmuştur. Bunun için mücadeleyi yükseltip Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü temelinde özgür Kürdistan, demokratik Türkiye ve demokratik Ortadoğu’yu yaratmanın zamanıdır.