PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan
27 Kasım 1978 yılından bu yana kesintisiz bir biçimde Kürdistan’ın dört parçasında Kürt halkının özgürlüğünü sağlama temelinde büyük bir direniş, mücadele yürüten PKK, aynı zamanda tüm dünya halklarının, kadınlar ve gençlerin de daha özgür ve eşit yaşayabileceği bir yaşam ve dünyayı yaratmanın mücadelesini yürütüyor. Kürt halkında özgürlük bilinci, uyanışı ve örgütlenmesi yaratarak milyonların etrafında toplandığı bir Özgürlük Hareketi haline gelen PKK, bugün sadece Kürtlerin değil aynı zamanda Ortadoğu ve dünya halklarından insanların gönül verdiği, inandığı ve mücadele saflarına katılarak kapitalist modernite güçlerine karşı ortak cephede birleştiği bir düzey kazandı. 44’üncü mücadele yılına girecek olan PKK’nin gelişim evrelerini, yarım asırlık mücadele tarihinin Kürt halkı ve insanlık açısından sağladığı gelişmeleri ve yeni mücadele yılındaki hedeflerini PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan’a sorduk. Kalkan yeni mücadele yılı için “Önder Apo’nun geliştirdiği demokratik modernite çizgisi ve Kürdistan’ın özgürlük devrimi daha fazla bir çekim merkezi, ilgi odağı olacak. Tabii her şeyi kendisinde toplamayacak, kendi yarattığı gelişmeleri daha çok Ortadoğu ve dünyaya yayacak bir insanlık hareketi, Özgür Kadın Hareketi, özgür insanlık hareketi, halkların kardeşlik hareketi haline gelecek. Dünya Demokratik Konfederalizmine giden süreç böyle olacak. Bugün böyle bir sürecin eşiğindeyiz. PKK’nin 44’üncü yılına bunlar temelinde giriyoruz.” dedi.
PKK’nin 44’üncü yılı, büyük başarıların kazanıldığı bir yıl olacaktır
-PKK’nin grup dönemi ile ilan sürecinde Kürdistan, Türkiye, Ortadoğu’da siyasi, toplumsal süreç ve devrimci dinamikler nasıldı?
Yeni bir Kasım ayına girdik. Kasım bizim için parti ayı oluyor. Kürdistan Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı olarak PKK’nin resmi kuruluşunun 43’üncü yıldönümünü yaşıyoruz. Özgürlük öncümüz PKK’nin 44’üncü mücadele ve zafer yılına giriyoruz. Her alanda bunun büyük coşkusu, heyecanı yaşanıyor. PKK gerçeğini, onu var eden Önderlik ve Şehitler gerçeğini daha doğru ve derinlikli anlayarak 44’üncü mücadele yılına daha güçlü girebilmek için tüm yoldaşlar halkımız ve dostlarımız ciddi bir eleştirel-özeleştirel sorgulama, kendini yenileme ve yeniden yaratma çabası içinde bulunuyor. Bunlar temelinde öncelikle PKK’nin kuruluş gününü, parti bayramımızı, başta Önder Apo olmak üzere tüm yoldaşlara, yurtsever halkımıza ve dostlarımıza kutluyoruz.
Haki Karer yoldaşla başlayarak günümüzde Mam Reşo, Zendûra, Werxelê, Xelifan kahramanlarına kadar gelen, partimizi ve halkımızı var eden kahraman şehitlerimizi derin özlem, saygı ve sevgiyle anıyoruz. 44’üncü parti yılında amaçlarını başarma ve anılarını yaşatma sözümüzün gereğini çok daha güçlü bir biçimde yerine getireceğimizi belirtiyoruz.
44’üncü PKK yılında özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve demokrasi için mücadele eden herkese üstün başarılar diliyoruz. 44’üncü yılın devrimci çizgide büyük başarılar kazanılan bir yıl olacağına dair yüksek inancımızı da bu vesileyle ifade etmek istiyoruz.
Hareket ve halk olarak 44’üncü parti yılına her zamankinden çok daha güçlü, hazırlıklı ve donanımlı bir biçimde giriyoruz. Bu yılda daha güçlü savaşıp daha büyük kazanacağımızı bir kez daha belirtiyoruz. Aslında PKK’nin resmi kuruluşunun 44’üncü yılına girerken aynı zamanda partimizi var eden Önderliksel doğuşun da 50’inci yılına doğru yürüyoruz. Bilindiği gibi 2022 Newroz’unda Önderliksel doğuşun 50’inci yılına gireceğiz. 2022 yılı boyunca Önderliksel çıkışın, PKK’nin ilk temellerinin atılışının, PKK başlangıcının 50’inci yılını yaşayacağız. Böylece özgürlük çizgisindeki tarihi Önderliksel yürüyüşümüz 50’inci yılına girecek. Yarım asırlık bir büyük hareket ve yürüyüş olma gerçeğini tamamlayacak. Apocu çizgi ve PKK yarım asırlık bir büyük özgürlük yürüyüşü haline gelecek. Geçen yarım asırlık süre içerisinde ülke topraklarına ve tüm dünyaya saldığı derin kökleri üzerinde önümüzdeki yarım asrın büyük devrimsel değişimlerini gerçekleştirme yürüyüşüne başlayacak. PKK çağı aslında 50’inci yıldan itibaren önümüzdeki yarım asırda sağlanacak özgürlükçü ve demokratik gelişmelerle yaşanacak.
İşte hareket ve halk olarak partimiz PKK’nin 44’üncü resmi kuruluş yılına girişini kutlarken aynı zamanda Önderliksel doğuşun, PKK’nin ilk çıkışının 49’uncu yıldönümünü yaşamaya, 50’inci yılına girişe ulaşmaya da yürüyoruz. Bu temelde 50 yılın yarattığı tarihi kazanımlarla her zamankinden çok daha güçlü ve azimliyiz. Coşkumuz, heyecanımız her zamankinden daha fazla. Yeni paradigma temelinde Apocu çizgi ve PKK her zamankinden çok daha güçlü ve etkili. Artık sadece Kürdistan’ı, Kürt halkını, Kürt kadınlarını ve gençlerini değil, onlarla birlikte tüm Ortadoğu halklarını ve insanlığı etkiliyor. Sadece ulusal düzeyde etkide bulunan, gelişme sağlayan bir Önderlik ve parti olmaktan çıkmış, bütün ezilenleri ve insanlığı etkileyen, onları kurtuluş mücadelesine, özgürlük ve demokrasi yürüyüşüne yönelten bir Önderlik ve hareket haline gelmiş durumda. Bu 44’üncü resmi kuruluş yılına girişi bütün bu perspektiflerle yaşıyor ve kutluyoruz. Önderlik ve PKK gerçeğini böyle bir bakışla ele alıyor, kendimizi resmi kuruluşun 44’üncü yılına Önderliksel doğuş ve PKK başlangıcının 50’inci yılına girişe bu temelde hazırlıyoruz.
44’üncü resmi kuruluş yılında, 50’inci PKK ve Önderlik yılında her zamankinden çok daha güçlü savaşacağımızın ve her zamankinden çok daha büyük kazanacağımızın bilinmesi gerekiyor. Tüm partili militan ve sempatizanlar olarak, tüm yurtsever halkımız, taraftarlarımız ve dostlarımız olarak 50’inci yılda Apocu çizgi ve PKK gerçeğini her zamankinden daha derin anlayıp özümseyeceğiz, her zamankinden daha yaratıcı yöntemlerle ve başarılı bir biçimde uygulayacağız.
44’üncü resmi PKK yılını, 50’inci Önderliksel doğuş yılını İmralı işkence ve tecrit sisteminin parçalandığı, AKP-MHP faşizminin yıkıldığı, işgalin sona erdirildiği, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne kavuşturulduğu, Kürdistan’ın özgür, Türkiye ve Ortadoğu’nun demokratik hale getirildiği bir büyük mücadele yılı haline getireceğiz.
1970’li yıllarda yeni sömürgecilik kendi içerisinde çelişki ve çatışma yaşıyordu
Bize sorulan sorulara böyle bir bakış açısı ve perspektifle yanıt vermek isteriz. Buradan bakınca yarım asır öncesinin koşullarını, o süreçte yaşanılanların tarihsel anlamını sorgulamak, bu gün için ne tür dersler içerdiğini bilince çıkarmak kuşkusuz son derece önemli olmaktadır. Bundan 50 yıl önce, 44 yıl önce dünyanın, Ortadoğu’nun, Türkiye ve Kürdistan’ın durumu nasıldı, koşulları neyi içeriyordu, siyasi ve toplumsal süreç nasıl ilerliyordu, devrimci dinamikler ne durumdaydı diye sorulduğunda kısaca şu yanıtları vermek mümkündür: bilindiği gibi dünya iki kutuplu bir dünyaydı. ABD’nin başını çektiği Batı Kutbu, kapitalist dünya ile Sovyetler Birliği’nin başını çektiği Doğu Kutbu, reel sosyalist dünya olarak bölünmüştü. Dünyanın her tarafındaki ideolojik-siyasi-askeri gelişmeler söz konusu iki kutup arasındaki çelişki ve çatışmalar tarafından belirleniyordu. Daha doğrusu böylesi bir çelişki ve çatışmaya bağlanmıştı. Adeta bu çelişki ve çatışmanın dışına kimse çıkamıyordu. Çıkılmasına izin verilmek istenmiyordu.
Diğer yandan ise bundan 50 yıl, 44 yıl önce söz konusu iki kutup da kendi içinde derin bir kriz, bunalım, çelişki diyebileceğimiz bir durumu yaşıyordu. Sovyetler Birliği öncülüğündeki reel sosyalist kutup özgürlük, eşitlik, demokrasi ilkelerini içeren sosyalist ideolojisi ile Sovyetler Birliği’nin devletsel çıkarları arasındaki çelişki temelinde giderek daha derin bir bunalımı yaşayan bir duruma gelmişti. ABD öncülüğündeki kapitalist batı ise yeni sömürgecilik uygulamalarıyla yaşadığı kriz ve kaos durumunu biraz hafifletmiş olsa da artık 1970’li yıllarda bu etki de aşılmakta, yeni sömürgecilik sistemi kendi içerisinde yeni kriz, kaos, çelişki ve çatışma durumunu ortaya çıkartmaktaydı.
Yeni sömürgecilik sisteminin yaşadığı kriz ve bunalım durumu kendisini en çok Türkiye gibi ülkelerde hissettiriyordu ve Kuzey Kürdistan’da bu kriz ve bunalımdan derinden etkilenen bir alan haline gelmişti. Bu temelde yeni arayışlar, ideolojik-örgütsel çıkışlar, kriz ve bunalımın yol açtığı çelişki ve çatışmalar yoğun olarak gündeme geliyordu.
Diğer yandan Sovyetler Birliği öncülüğündeki reel sosyalist sistem ciddi bir iç kriz ve bunalım yaşasa da dünyanın değişik alanlarındaki devrimci-sosyalist-ulusal kurtuluşçu gelişmeler hızından hiçbir şey kaybetmeyerek ilerliyordu. Örneğin 1968 büyük gençlik devriminin ve Che Guevara gerillacılığının dünya genelindeki etkileri çok fazlaydı.
Ulusal kurtuluş hareketleri Doğu Asya’da, Afrika’da, Amerika’da zafer üstüne zafer kazanıyordu. Dünyanın dört bir yanında yaşanan tüm bu gelişmeler önemli düzeyde Kürdistan’a da yansıyor ve Önderliksel çıkışın, PKK doğuşunun üzerinde etkide bulunuyordu. ’73 Newroz’unda gerçekleşen Önderliksel çıkış, ’73-’75 dönemindeki ideolojik gruplaşma, ’76-’78 sürecinde Kürdistan’da yaşanan partileşme süreci dünyadaki tüm bu gelişmelerden derinden etkilenerek, onlardan alabileceği şeyleri mümkün olan en fazla oranda almaya çalışarak kendi doğuşunu, çıkışını somut koşullarına uygun, özgürlük amaçlarına bağlı, tutkulu ve iddialı bir biçimde gerçekleştirmeyi sürdürdü.
12 Mart askeri darbesi çatışma sürecini daha da keskinleştirdi
Önderliksel çıkışın ve PKK şekillenmesinin yaşandığı 1970’ler sürecinde Ortadoğu’nun da derin kriz ve bunalımlar yaşadığı, ciddi çelişki ve çatışmalara sahne olduğu bilinen bir gerçektir. Nitekim Arap âleminde radikal, küçük burjuva milliyetçiliği öncülüğünde gelişen hareketler sistemle bütünleşen birer ulus devletçik haline gelerek artık sorunları çözen değil, yeni sorunlar üreten etkenler haline gelmişlerdi. Arap-İsrail çelişki ve çatışması doruk noktada seyrediyordu. Filistin direnişi son noktaya gelmişti. Artık potansiyelinde var olan ve verebileceği her şeyi vermeye yönelen bir konumdaydı.
Diğer yandan bölgenin doğusunda İran içten içe kaynıyordu. Şahlık rejiminin uygulamaları toplumun geniş kesimlerinden tepki alıyor, dini akımlardan, sol-sosyalist, devrimci hareketlere kadar çok geniş yelpazede ideolojik-politik örgütlenmeler gelişme sağlayarak şahlık rejimini yıkmak üzere her türlü yöntemi kullanan büyük bir mücadele içerisindeydi. Nitekim söz konusu mücadelenin PKK’nin kuruluşu tamamlandıktan sonra şahlığın yıkılışına, şahlığı yıkan bir devrimsel sürece dönüştüğü bilinmektedir.
Kuşkusuz bu süreçte en ilginç ve ciddi gelişmelere sahne olan, Önderliksel çıkış ve PKK şekillenmesi üzerinde de en çok etkide bulunan olaylar Türkiye’de yaşanan gelişmelerdi. Türkiye 1968 büyük gençlik devrimini 1970’lerin başında en derin bir biçimde yaşayan ülkelerden birisi oldu. Türkiye devrimci gençlik hareketi Dev-Genç öncülüğünde neredeyse toplumsal gelişmeye damgasını vuran, yön veren büyük bir gençlik hareketi, gençlik öncülüğü haline gelmeyi başardı. Söz konusu hareket içerisinde THKP-C, THKO, THKP-ML, TİKKO gibi devrimci örgütlenmeler, silahlı direnişe yönelen önderliksel çıkışlar ve örgütlenmeler geliştirmeyi de bildi. Buna paralel yeni ideolojik-siyasi çıkışlar, işçi sınıfı hareketi, demokratik hareketler ülkenin her tarafında ciddi bir gelişme gösterdi.1970-72 arasında devrimci gençlik öncülüğünde Türkiye tarihinin en büyük demokratik devrimlerinden birini yaşadı. Hem düşünsel düzeyde yaşanan gelişmeler, yeni çıkışlar resmi ideolojinin kırılışını, dolayısıyla Türkiye’de yeni ideolojik akımların doğuşunu getirdi, hem de siyasi ve askeri eylemlilikler toplumun her kesimini duyarlı kılıp hareketlendirecek bir yaygınlık düzeyine ulaştı.
Böyle bir devrimci yükselişin önünü almak, devrimci gelişmeyi bastırmak üzere ABD ve NATO desteğinde Türk ordusunun 12 Mart 1971 tarihli askeri darbesi söz konusu çelişki ve çatışma sürecini daha da keskinleştirerek silahlı çatışmaya kadar vardırdı.
Fakat bilindiği gibi gençlik içinden çıkan devrimci önderler, öncüler, örgütler, militanlar henüz çok gençtiler, tecrübesizdiler, acemiydiler, hazırlıksızdılar. Dolayısıyla bütün bunlar sonucunda da içine girilen çatışma sürecinde ezilmekten, yenilmekten kurtulamadılar. Çok daha güçlü, donanımlı olan NATO ve ABD gibi darbecilikte ünlü güçlerin desteğini alan Türk ordu yapısı 12 Mart darbesiyle henüz çıkış aşamasında olan ve gencecik bir konumda bulunan söz konusu devrimci çıkışları ezmeyi, devrimci önderleri katletmeyi başardı. Mahir Çayan ve arkadaşlarını Kızıl Dere’de, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını Mamak’ta, İbrahim Kaypakkaya’yı Dersim-Amed hattında katlederek devrimci çıkışları öndersiz kıldı. Devrimci örgütlenmeleri mevcut yapılarıyla dağıtmayı bildi.
Devrimci yapılanmalar devletle çatışmaya girme gücünü ve cesaretini gösteremediler
Kürdistan’da Önderliksel çıkışın ve PKK şekillenmesinin yaşandığı dönemde Türkiye böyle bir durumu yaşıyordu. Bir yandan faşist-askeri darbe en azgın saldırılarını yürütürken, diğer yandan Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya gibi devrimci önderler öncülüğünde çok güçlü bir devrimci çıkış yapılmış, direniş geliştirilmiş, demokratik devrim başlatılmış, geride kalanlara büyük bir devrimci miras yaratılmıştı. Türkiye gençliği, kadınları, işçi ve emekçileri bu ikili gelişmenin ağır etkisi altındaydı. Böyle sert ve keskin bir çatışmanın ağır ve derin etkisini yaşıyordu. Bir yandan faşist saldırganlığın ezici dehşetini beyninde, yüreğinde hissederken, diğer yandan devrimci çıkışın ve direnişin moral ve güç verici büyük etkisini her zaman beyninde ve yüreğinde hissediyordu.
Böyle bir çelişki ve çatışma ortamında 1972 ezilmesinin sonuçlarından kurtulmak üzere ‘74’ten itibaren çok sayıda grup, örgüt, parti biçiminde Türkiye sol-sosyalist hareketi yeniden örgütlenmeye çalıştı. PKK’nin doğup şekillendiği süreç Türkiye’de de THKP, THKP-C, THKO ve TİKKO mirası temelinde yeni örgüt ve grupların oluştuğu, partilerin geliştiği bir süreci yaşadı. Önderleri katledilen hareketler daha çok parçaya bölünmüş olarak kendilerini yeniden toparlamaya, örgütlemeye, devrimci mirası devralarak sürdürmeye çalışıyorlardı. Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin direniş mirasları çok güçlüydü. Başta gençlik olmak üzere gelişen kahramanca direniş Türkiye’nin işçi ve emekçileri üzerinde çok derin bir etkide bulunmuştu. Dolayısıyla devrimci potansiyel çok güçlüydü. Türkiye büyük bir demokratik devrim ortamına girmişti.
Fakat aynı zamanda faşist-askeri saldırganlık da çok zalimce ve katliamcı bir temelde ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla baskı ve şiddet çoktu. Devrimci hareketler ve kadrolar bu baskı ve şiddetin ağır etkisi altında bölünmekten ve revize olmaktan kendilerini kurtaramadılar. Daha çok sayıda yeni grup ve örgüt oldular. Kadrosal ve kitlesel bakımdan daha da gelişip güçlendiler. Ama çizgi bakımından Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin çizgisini yaşanan olaylardan doğru, devrimci dersler çıkartma temelinde yeterli bir özeleştiri vererek geliştirip sürdüremediler. Tersine pasifize olma, geriye çekilme çok daha fazla gelişti.
Daha somut olarak şu söylenebilir: MHP gibi paramiliter-faşist güçlere karşı mücadele etmekten geri durmadılar. Böyle bir mücadelede silahlı eylem de dâhil her türlü yöntemi kullanarak yetmişlerin ikinci yarısında önemli bir etkide bulundular. Böylece PKK’nin kurulup kendini ilan ettiği dönemde Türkiye’de bir tür iç savaş yaşanıyordu. Fakat söz konusu yeni devrimci yapılanmalar faşist-paramiliter güçlere karşı yürüttükleri mücadele duruşunu, etkinliğini devlete karşı gösteremediler. Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin başlattığı gibi devletle çatışmaya girme gücünü ve cesaretini gösteremediler. Dolayısıyla 12 Eylül 1980 faşist-askeri darbesi karşısında geri çekilmeyi, susmayı, durmayı, mücadelesizliği öngördüler. Böyle bir durumu aşıp 12 Eylül faşist-askeri darbe rejimine karşı da aktif mücadele etme gücünü gösteremediler.
PKK’nin doğuş sürecinde Kürdistan’da yaşanan durum daha da ilginç ve trajikti. Kuzey Kürdistan’da 1970’lerin başında yaşanan gelişmeler büyük ölçüde ezilmişti. DDKO parçalanmış, daha da reformist-teslimiyetçi karakter kazanan yeni gruplar DDKO mirasçısı olarak çıkmaya başlamışlardı. En önemlisi Sait Kırmızı Toprak gibi Kuzey Kürdistan’da gerillacılık geliştirmeyi düşünen, hedefleyen, böyle bir çaba içerisine giren önderlik Güney Kürdistan’da Barzani hareketi tarafından katledilmişti. Bütün bunların sonucunda Kuzey Kürdistan’da 1974’ten itibaren ortaya çıkan yeni gruplaşma son derece pasifist, teslimiyetçi, reformist bir çizgiyi esas alıyor ve bu temelde var olma, gelişme çabası içine giriyordu.
Daha önemli ve trajik olanı ise kuşkusuz Güney Kürdistan’da yaşananlardı. 1975 başında İran ve Irak’ın Cezayir’de gerçekleştirdiği anlaşma ardından Barzani öncülüğündeki KDP ‘aşbetal’ ilan ederek İran’a geçip mülteci olarak yaşam arayışına girmişti. Klasik isyancı çizginin en son temsilcisi olan KDP hareketi de böylece yeniliyor ve tarihi ömrünü tamamlamış oluyordu.
Başta Güney Kürdistan olmak üzere diğer parçalardaki Kürt halkının büyük umut bağladıkları Barzani öncülüğünün ve KDP hareketinin yaşadığı böylesi bir yenilgi Kürt gençliğinde ve toplumunda çok derin bir kırılma, umutsuzluk, inançsızlık ortaya çıkartıyordu. Dolayısıyla Kürdistan’ın koşulları devrimci bir ulusal kurtuluş hareketi yaratmak, özgürlük ve demokrasi mücadelesi geliştirmek için hiç de elverişli değildi. Dünyadaki devrimci gelişmeler ve ulusal kurtuluş hareketlerinin başarısı Kürt gençliğini mücadele etmeye yöneltiyordu. Fakat söz konusu etkiyi pratikleştirebilmek için başka verilere ihtiyaç vardı. Ortadoğu ve Türkiye’deki gelişmeler Kürt gençliği için mücadeleye yönelmede teşvik ediciydi. Fakat onlarda da başarı değil, yenilgi yaşanmıştı. En önemlisi de Kuzey Kürdistan’da yeni çıkışlar arayan hareketler ezilmiş, halkın umut bağladığı KDP hareketi 1975’te tamamen yenilmişti. Kürdistan’da yaşanan toplumsal çelişkiler, dünyanın, Ortadoğu’nun, Türkiye ve İran’ın yaşadığı mücadeleler Kürt gençliğini yeni arayışlara itiyor, yeni çıkışlar yapmaya, mücadeleler geliştirmeye teşvik ediyordu. Fakat somut durum ise bütün bu alanlarda son derece olumsuzdu. Umutsuzluk, inançsızlık, kırılma içeriyordu.
Önderliksel çıkış bir gençlik Önderliği, PKK bir gençlik partisi olarak doğdu
İşte Önder Apo bu koşullarda çıkış yaptı. Önderliksel doğuş böyle derin bir çelişki ve çatışma ortamında gerçekleşti. PKK böyle bir ortamda ideolojik-politik çizgi haline geldi, kendi eylem çizgisini ve örgütsel yapılanmasını gerçekleştirdi. Bütün bu süreçlerde dünyadaki devrimci gelişmelere, ’68 gençlik devriminin Türkiye üzerindeki etkilerine, ulusal kurtuluş hareketlerinin zafer kazanan etkilerine, İran’daki mücadeleye, Filistin direnişine, 1970 başında Türkiye’de yaşanan devrimci gelişmelere dayandı. Onlardan doğru, devrimci dersler çıkardı. Kendi mücadelesiymiş gibi onları kendine esas aldı.
Yine sosyo-ekonomik gelişmelerin, toplumsal çelişkilerin ortaya çıkardığı devrimci gençlik potansiyelini bilinçlendirip örgütleyerek eyleme geçirmeye dayandı. Bütün bunlarla kendi gelişimini sağladı. Yenilgilerin, kırılmaların derslerini doğru çıkardığı gibi, özellikle Kürdistan’da yenilen, ezilen, zafer kazanamayan isyanlar tarihini çok sert bir eleştiriye tabi tuttu. Yenilginin nedenlerini böyle bir eleştiri temelinde belirgin bir biçimde ortaya çıkartarak özellikle gençlikte dünya, bölge ve Türkiye’deki gelişmelere dayanarak mücadele yürütme ve zafer kazanma bilincini, iradesini, azmini doğurdu. Klasik isyancılığın KDP şahsında yenilgisinin, küçük burjuva hareketlerin ezilip dağılmasının Kürt toplumunda yarattığı olumsuz etkileri özellikle gençlik düzeyinde derin bir eleştirel yaklaşımla aşmayı büyük ölçüde başardı. Gençlik buna en açık olan kesimdi. Dolayısıyla Önderliksel çıkış ve PKK gelişimi de birer gençlik çıkışı, aydın gençlik hareketi olarak gerçekleşti. Dolayısıyla gençlik düzeyinde tüm bu olumsuz etkilenmeleri kırmayı, gençliği yeni bir bilinçlenme temelinde özgürlük mücadelesi yürütme ve zafer kazanma umudu ve inancı temelinde eğitip birleştirmeyi Önder Apo başardı.
Toplumsal yapı bu konuda çok daha karamsar, umutsuzdu. Ağır darbeler yemişti, acılıydı. Yaraları tazeydi. Toplumu ikna etmek, yeni bir devrimci bilinçle yoğurup mücadeleye çekmek kuşkusuz çok daha zordu. Bu zoru Önder Apo çalışmalarını öncelikle gençlik kesimine yönelterek, devrimci çıkışı, partileşmeyi gençlik içinde geliştirdiği mücadele ile sağlayarak aşmayı bildi. Yine de en kolay umutsuzluğun, karamsarlığın aşılacağı, yeni bir devrimci inanca, bilince, iradeye çekilebilecek kesim gençlik kesimiydi. Önder Apo da böyle bir çizgi izledi. Çalışmalarını aydın gençlik kesimi üzerinde yoğunlaştırdı, söz konusu olumsuzlukların Kürt gençliği üzerindeki kırılma, umutsuzluk, karamsarlık etkilerini silmeyi, aşmayı, onlarda yeni bir umut, inanç, heyecan, coşku, bilinç, iddia ve irade yaratmayı başardı. Böylece Önderliksel çıkış bir gençlik önderliği, PKK bir gençlik partisi olarak doğdu, kuruldu. Gençlik böyle yeni bir mücadeleye ikna edilip bu temelde eğitilip örgütlendirilerek adım adım pratik mücadele içerisine çekilince, gençlik temelinde geliştirilen örgütlülük ve eylem adım adım diğer toplumsal kesimleri de etkiledi. Kadınları, işçileri, emekçileri, memurları, köylüleri etkileyerek biraz daha yavaş da olsa o kesimlerin de özgürlük mücadelesi içerisine çekilmesini, PKK etrafında birleşmesini sağladı.
Kısaca 1970’lerin koşullarını en doğru değerlendiren, o koşullara eleştirel-özeleştirel yaklaşan, o koşulların olumsuzluklarının derslerini çıkartmayı bilen, bu temelde doğru bir anlayış, örgüt ve eylem çizgisi geliştiren ve dolayısıyla başarılı olan Önder Apo oldu. Önderliksel çıkış 27 Kasım 1978’de Lice’nin Fis Köyü’nde yapılan kuruluş kongresiyle PKK kuruluşunu gerçekleştirerek kendisini partileştirdi ve başlattığı süreci başarıyla tamamlamış oldu.
Kuzey Kürdistan’da her şey PKK ile yeniden başladı ve yaratıldı
-PKK Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu halkları için nasıl bir tarihsel rol oynadı? Ve ne tür kazanımlar yarattı?
PKK’nin yarım asırlık tarihinin Kürt halkı ve insanlık açısından oynadığı rol son derece belirgin ve belirleyicidir. Çok fazla tartışmaya, değerlendirmeye tabi tutmadan sonuçları itibariyle şu hususları net bir biçimde ve rahatlıkla belirtebiliriz. Örneğin geçen 50 yıllık süreç içerisinde Apocu Önderliksel doğuş ve PKK mücadelesi olmasaydı, Kürdistan’da Kürtlük adına şimdi hiçbir şey kalmamış olurdu. Bu, sadece Kuzey Kürdistan açısından değil, Kürdistan’ın tümü açısından böyledir. Örneğin 1975’te Güney Kürdistan hareketi tarihinin en ağır yenilgisini almıştı. Eğer Kuzey Kürdistan’dan başlayarak Kürdistan’ın tümüne yayılan PKK’nin özgürlük direnişi olmasaydı Güney Kürdistan’da geçmişteki durumu devam ettiren ya da yeni çıkışlar yapan ulusal özgürlükçü gelişmeler kesinlikle olmazdı.
Doğu Kürdistan’da şahlığın yıkılmasıyla Kürt hareketleri birkaç yıl nefes almayı ve bazı gelişmeler yaşamayı sağladılar. Fakat bunun ne kadar dar-sığ kaldığı ve kısa ömürlü olduğunu biliyoruz. Dahası 1982’den itibaren İran-Irak savaşının derinleşmesi ortamında Barzani öncülüğü ile ittifak yapan İran Devleti’nin Rojhılat Kürdistan’daki hareketi nasıl ezip katlettiği bilinen bir gerçektir. Kuzey Kürdistan’da ise her şeyin PKK ile yeniden yaratıldığı artık herkesin kabul ettiği bir gerçek durumundadır. Gerçekten dürüstçe dönüp bu 50 yıllık süreci herkes incelesin ve kendisine şu soruyu sorsun: Önder Apo ve PKK olmasaydı 50 yıllık bu büyük özgürlük yürüyüşü ortaya çıkmasaydı, on binlerce şehidi olan kahramanca direniş gerçekleşmeseydi Kuzey Kürdistan’da Kürtlük adına ne kalırdı? TC devletinin ve onu yöneten partilerin anlayışlarına, tutumlarına bakalım. Geçmişi bırakalım bugünü göz önüne getirelim. Tayyip Erdoğan’a, Devlet Bahçeli’ye, Kemal Kılıçdaroğlu’na, Meral Akşener’e ve diğerlerine, onların sözlerine bakalım. Ağızlarından kan akıyor. Kürtlüğü nasıl 24 saat içinde yok edeceklerini, yerle yeksan edeceklerini söylüyorlar.
Bu, 50 yıl içerisinde siyaset yapan, yönetim olan, iktidara gelen tüm TC yönetimlerinin zihniyetleri ve siyasetleri böyleydi. Hepsi bunun gibiydi. Böyle bir zihniyet ve siyaset altında Kürdistan’da ne kalırdı? Kürt soykırımı geri dönüşü olmayacak bir biçimde gerçekleşirdi. Bu, hiç kimsenin reddedemeyeceği, inkâr edemeyeceği, maskeleyemeyeceği tarihsel bir gerçekliktir. Eğer bir tarihsel rolden söz edeceksek PKK’nin tarihsel rolünü böyle görmeli ve tanımlamalıyız.
Peki, şimdiki durum nedir? Yarım asırlık Apocu yürüyüşün, özgürlük mücadelesinin, PKK öncülüğünün yarattığı sonuçlar nelerdir? Mevcut durum gözler önünde. Eğer Güney Kürdistan’da bir Kürtlük varsa bunun PKK mücadelesinin dolaylı etkisi temelinde gerçekleştiği tartışma götürmez bir gerçekliktir. Yüzde yüz PKK mücadelesine bağlıdır. Rojava Devrimi bugün Kürdistan’a olduğu kadar Ortadoğu’ya ve insanlığa ışık tutan, ilham veren bir özgürlük akımı olarak PKK mücadelesinin parlak sonuçlarından birisi olarak ortada duruyor. Kuzey Kürdistan’da ulusal diriliş devrimi 50 yıldır yeni bir insan, yeni bir toplum, yeni kadın, yeni erkek yaratmış, özgürlük ruhu, bilinciyle, iradesiyle donanmış Kürt kadınını ve erkeğini ortaya çıkartmış büyük bir gelişmeyi ifade ediyor.
Arkasına NATO’nun, bütün dünyanın gerici desteğini alan TC devleti ve AKP-MHP faşizminin bütün saldırılarına rağmen Kürt gerillası, Kürt kadınları ve gençleri, Kürt halkı yüzlerce, binlerce şehit verme pahasına da olsa gerçekten kahramanca direniyor. İnsanüstü bir direniş sürdürüyor ve Kürtlük önü açık, geleceği olan bir konumu yaşıyor. Değil soykırıma uğramış ve yok olup gitmiş olmak, tersine en çok geleceği olan, özgür yaşam umutlarını bağrında en çok taşıyan, geleceğe en fazla güvenle bakan bir konumda bulunuyor. Bu durum kendi çitlerini aşarak Kürdistan sınırlarının dışına da taşarak Ortadoğu’da ve dünyada halklara, kadınlara ve gençlere, tüm ezilenlere ilham veriyor, öncülük ediyor.
Önder Apo ve PKK halklar, ezilenler ve tüm insanlık için böyle değer ifade eden bir varlık, bir öncülük haline gelmiş bulunuyor. Hâlbuki Önder Apo’suz ve PKK’siz olsaydı Kürdistan hiçbir şey ifade etmezdi. Başta NATO olmak üzere dünya gericiliğinin kalesi, Ortadoğu’ya ve tüm dünyaya gericiliği, çürümeyi, işbirlikçiliği, ihaneti, yok oluşu yayan bir merkez konumunda olurdu. Oysa günümüzde gerçekleşen bunun tam tersidir. Bu gerçekliği çok iyi görmek gerekiyor.
Önder Apo’nun düşünceleri insanları özgür bir yaşama ve mücadeleye yöneltiyor
Yine insanlık açısından oynadığı rol bakımından da genel tanımlamalar yapmakta yarar vardır. Evet, PKK’nin doğuş süreci dünyada reel sosyalizmin halen güçlü olduğu, ulusal kurtuluş hareketlerinin geliştiği, herkesin bu tür hareketlerin insanlığın geleceğini belirleyeceğini sandığı bir süreç yaşanıyordu. Fakat ’80 sonu ve ’90 başında 20’inci yüzyıla damgasını vuran, tüm ezilenlere ve insanlığa ilham veren, artık kesinleşti, kalıcılaştı gözüyle bakılan, sosyalizm ve ulusal kurtuluşçuluk ebedileşti denilen, öyle sanılan bir ortamda her şey tersine döndü. Reel sosyalizm çözüldü. Herkese ilham veren ulusal kurtuluş mücadeleleri sona erdi. Özgürlükten, sosyalizmden, eşitlikten, kardeşlikten uzaklaşma, faşizme ve gericiliğe karşı mücadeleden kaçış yaşandı. Adeta insanlık kendi sosyal gerçeğinden, doğal yapısından uzaklaşarak, kendini inkâr edecek bir geri çekilmeyi, endişeyi, savrulmayı, kafa karışıklığını yaşadı.
Öyle ki neredeyse tarihin sonu geldi diyenler oldu. Tarihsel toplum gerçekliğinin inkâr edilme durumu yaşanır hale geldi. Bütün bu süreçlerde PKK, söz konusu kafa karışıklıklarını, savrulmaları, kaçışı önleyen, özgürlük, eşitlik, kardeşlik ilkelerini geliştiren, canlı tutan, sosyalizmi insanlığın sosyal varlığının ve yaşamının bir gereği olarak ortaya koyup, mücadelede faşizme ve gericiliğe karşı umudu, inanç iradesini canlandıran, geliştiren, her türlü kırılma ve kaçışı önleyen oldu. Başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm işçi ve emekçilerinde, dünyanın tüm ezilenlerinde kapitalist modernite sistemine ve ondan kaynaklanan her türlü gericiliğe karşı mücadele etme ve kazanma iradesini, inancını, eğilimini yaratan PKK ve onun Kürdistan’da yürüttüğü özgürlük mücadelesi oldu.
Rojava’da, Şengal’de DAİŞ çeteciliğine, onun soykırımcılığına karşı geliştirilen mücadelelerin dünya üzerindeki etkilerini göz önüne getirelim. 1 Kasım Dünya Kobanê Gününü, 2 Kasım Dünya Rojava Gününü dikkate alalım. Rojava etrafında oluşan duyguyu, düşünceyi, küresel bilinci ve eylem gücünü dikkate alalım. Bütün bunlar öyle hiç de basit, küçümsenecek, elinin tersi ile itilecek gelişmeler değildir.
Eğer bugün sosyalizmde bir yenilenme, reel sosyalizmin derslerini çıkartarak özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik, demokrasi çizgisini geliştirme ve bu temelde örgütlenme, eyleme geçme, kapitalist modernite sistemine karşı mücadele ederek onu yenilgiye uğratma iddiasına ve iradesine sahip olma durumu varsa, bu anlamda alternatif bir dünyanın yaratılabileceğini, alternatif bir yaşamın var olabileceğini, özgür birey ve demokratik komün yaşamının bu dünyada gerçekleştirilebileceğini sanan düşünceler, bilinçler, iradeler, iddialar, bu temelde örgütlenmeler ve eylemler varsa bütün bunların var oluşunda belirleyici etki Önder Apo ve PKK’ye aittir.
Önder Apo’nun anı anına, 1990’andan itibaren ay ay, yıl yıl geliştirdiği değerlendirmeler, reel sosyalizmin çözülüşüne ilişkin yaptığı çözümlemeler, çıkardığı dersler, en son paradigma değişimi ve Demokratik Modernite kuramını tanımlamasıyla insanlık için yeni bir özgür yaşam yolunu gösteren düşünce sistemini ortaya çıkartmaya kadar reel sosyalizmin çöküş ve çözülüşünün yarattığı zihinsel depremin etkilerini azaltarak onu tersine çevirmeyi bilen en temel duruş, mücadele, çaba Önder Apo’dan geldi. Düşünsel etkilemeyi önleyen, umutsuzluğu, inançsızlığı, iradesizliği kıran, insanlarda yeni bakış, umut, yeni bilinç, irade ve eylem gücü yaratan kesinlikle Önder Apo’nun çabaları oldu. Değerlendirmeleri, düşünceleri, çözümlemeleri, en zor ortamlarda geliştirdiği, kırıntılara dayanarak büyük umutlar yaratan, ön açan, çözümleyen düşünce sistemi oldu. Bugün bu bir kuram haline gelmiştir. Sadece umutsuzluğu aştırmıyor, kafa karışıklığını düzeltmiyor, iradesizliği yok etmiyor, tam tersine insanlara yeni bir bilinç, umut, coşku ve heyecan veriyor. Geleceği görür hale getiriyor. İnsanları yeni bir yaşama, onun için mücadeleye yöneltiyor. Böyle bir bilincin örgüt ve eylem iradesinin ortaya çıkmasını sağlıyor. İşte PKK’nin tarihsel rolü budur. Bu, Önder Apo’nun tarihsel rolüdür. Bakurê Kurdistan’da AKP-MHP faşizmine karşı Medya Savunma Alanlarında, Başûrê Kurdistan’da TC işgaline karşı, Şengal’de, Rojava’da DAİŞ çeteciliğine, El-Kaideciliğe, İhvani-Müslimciliğe, TC işgalciliğine karşı yürütülen kahramanca mücadeleler insanlık için yeni bir umut ışığı, umut kaynağı oluyor. İnsanlarda yeni özgürlük umutları, iradesi, coşkusu, heyecanı yaratıyor. Bunu insanlar ifade ediyorlar, geliyorlar, görüyorlar ve katılıyorlar. Bu, yeni bir coşku, doğuş oluyor. Bugün insanlık bir gelecek ufkuna sahipse ve bu umudu taşıyorsa bu kesinlikle belirleyici düzeyde Önder Apo’nun düşüncelerinden ve Kürdistan’da PKK öncülüğünde yürütülen özgürlük mücadelesinden kaynaklanıyor. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
PKK Kürt insanına ve toplumuna devrim içinde devrimler yaşattı
Halklar için ne tür kazanımlar yarattığı ortadadır. Yani belirttiklerimizin içerisinde her şey saklıdır. Kürdistan, Kürt halkı için PKK yok oluşu durdurdu, tersine çevirdi. Kürt varlığını ve özgürlüğünü garantiledi. Bu temelde özgürlük ruhunu, bilincini, inancını, iradesini, örgütünü ve eylemini yarattı. Bunları özgür yaşama kavuşturdu. Kadın Özgürlük Devrimi haline getirdi. Başûr’da, Rojava’da Kürt toplumunu daha fazla özgürlük için mücadele eder ve yaşar konuma kavuşturdu. AKP-MHP faşizminde somutlaşan dünya gericiliğine karşı, onu yenilgiye uğratacak büyük özgürlük direnişinin Bakurê Kurdistan’da gelişmesini sağladı.
Tüm ezilenlere kurtuluş yolunu gösteren, alternatif bir yaşamı özgürlük temelinde var eden, kapitalist modernitenin alternatifi olarak Demokratik Moderniteyi tanımlayan ve onun inşa sürecini geliştiren bir bilinci, kuramı doğurdu. Önderliksel gelişmeyi yarattı. Kürtleri günümüz insanlığına önderlik eden gelişmeleri yaratan bir halk konumuna ulaştırdı. Kürt halkını özgürlük mücadelesiyle tüm ezilenlere ilham veren, öncülük eden bir konuma kavuşturdu. Her türlü karamsarlığı, kötümserliği, umutsuzluğu, bireyciliği kırdı, aştı. Geçmişteki yenilgilerin nedenlerinin bunlar olduğunu ortaya koyarak onların aşılmasını sağlattı. Kürt insanına ve toplumuna devrim içinde devrimler yaşattı. Ruh devrimi, duygu devrimi, irade devrimi, inanç devrimi, bilinç devrimi, özgürlük devrimi, kadın özgürlük devrimi, ulusal özgürlük devrimi, toplumsal özgürlük devrimi, kültür devrimi gibi her türlü devrimsel gelişmeyi başlattı, geliştirdi, yaşattı. Bütün bunlar günümüzde en yoğun bir biçimde sürüyor. Tarihi gelişmeleri belirleyen olaylar oluyor. Geleceği bunların yaratacağı şimdiden görülüyor ve bu herkes tarafından da kabul ediliyor.
PKK’nin düşünsel ve pratik mücadelesinin en çok etkide bulunduğu, gelişme yarattığı, kazanım sağlattığı toplumsal kesimlerden biri olarak Türkiye toplumunu görmek lazım. Evet, en çok Kürtler zorlandı, tabii karşılığını gelişme olarak aldılar. Kürtler kadar zorlanan bir toplumsal kesimin de Türkiye toplumu olduğu tartışmasız bir gerçek. Aslında Türkiye toplumu da bu zorlanmanın karşılığını alıyor. Fakat bunun çok farkında, bilincinde değil; orası yeterince görülemiyor.
Yüz yıllık Cumhuriyet yalan, hile, talan, baskı, zulüm ve soykırım üzerine kurulmuştur
Şu ortaya çıktı: Yüz yıllık cumhuriyet tanımlaması nasıl bir yalanmış, hileymiş, aldatmaymış bu açığa çıktı. Yüz yıllık cumhuriyet, baskı, zulüm ve soykırım üzerine oluşmuş, insanlık düşmanıymış. Yüzyıl önce Ermeni-Rum soykırımları olmuştu, yüz yıllık Kürt soykırımı PKK direnişi karşısında bütün boyutlarıyla açığa çıktı ki bu Türkiye’de İttihat ve Terakki çizgisi olarak, cumhuriyet rejimi olarak uygulanan rejimin aslında nasıl bir yalan ve hile rejimi, katliam ve soykırım zihniyeti ve siyaseti olduğunu ortaya çıkardı. Yalan ve hilelerin maskesini düşürdü, açığa çıkardı. Gerçekleri çıplak bir biçimde herkes tarafından görünür hale getirdi. Faşist-sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyasete dayanan bu rejim insanları deli ediyordu, beyinlerini yıkıyordu, ruhlarını çarpıtıyordu. O, ırkçı-faşist-şoven-milliyetçi zihniyetle zehirliyordu, insanları gerçeklerden, hakikatten uzaklaştırıyordu.
Şimdi PKK direnişi ile bu gerçekler açığa çıktı. Türkiye toplumu bunun şaşkınlığını yaşıyor. Bu temelde olumsuz yaşadıklarının etkisi altındadır. Suç işlenmiş, katliamlar, soykırımlar yapmış; hem de kardeşlik adına en ağır katliam ve soykırımların yaratıcısı, destekleyicisi olmuş. Şimdi herkes bu şaşkınlığı yaşıyor. Bunun şoke edici etkisini yaşıyor. Ağır, zor geliyor. Bunları insan rahatlıkla görebiliyor. Fakat şunu da bilmek lazım ki zor da olsa, acı da gelse yalandan kurtulmak, hakikate ulaşmak, gerçeğin bilincine varmak önemlidir, anlamlıdır, gerekli olandır. Yoksa yalan, hileyle ve aldatmayla ilelebet yaşanamaz. Böylece en temel düşünce devrimi, zihniyet devrimi değişimi aslında Türkiye’de yaşanıyor. Bireylerde, çeşitli toplumsal kesimlerde yaşanıyor.
Devleti yöneten bazı çete ekipleri, ırkçı-şoven, derleme beyaz Türklük her ne kadar hâkimiyet kurup insanlara zorla bu ırkçı-şoven bilinci vermeye çalışsalar da artık onlar da kuşkuya düşmüşlerdir. Kendi içlerinde durmadan tartışıyorlar. Bu, televizyonlara yansıyor. Her ne kadar saldırgan bir biçimde Kürtleri kötülemek üzere yapıyor olsalar da aslında bütün o sözler şunları da gösteriyor; demek ki kendi içlerinde de tartışıyorlar. Yüreklerine, beyinlerine bu düşmüştür. Haksızlık yaptıkları, suç işledikleri, Kürtlere zulüm ve düşmanlık yaptıkları gerçeğini kendileri de derinden görüp anlıyorlar.
Fakat bundan bir çıkış yolu yok. Öyle bir siyasi ortam yaratılmış ki bu yanlıştır diyeni adeta linç ediyorlar. Taşlayarak yok olur konuma getiriyorlar. Böyle bir korku ve baskı rejimi oluşturmuşlar. İnsanlar içindekileri tam ifade edemiyorlar. Düşüncelerini özgür ve rahat bir biçimde ortaya koyamıyorlar. Korkuyorlar, siniyorlar. Gelişmeleri seyrediyorlar. Bu anlamda henüz bir sonuca gitmiş değil. Ama bu yalan ve demagoji dünyasından Türkiye insanı, toplumu kurtulmanın eşiğine gelmiş durumda. Yoğun bir bilinçlenme var. Artık bu süreç son halkaya doğru geliyor. Bu sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyaseti sürdüren o beyaz Türklük çetesi yıkılır, ortadan kaldırılırsa Türkiye tarihinin en büyük devrimini yaşayacak. Büyük bir bilinç devrimi, duygu devrimi, zihniyet devrimi, özgürlük, eşitlik, kardeşlik devrimini yaşayacak. Türkiye’de insan ve toplumlar yeniden doğacak. PKK mücadelesi Türkiye toplumunu böyle bir yeniden doğuşun, büyük devrimci hamlenin eşiğine getirmiş durumda. İnanıyoruz bu eşik Halkların Birleşik Devrim Hareketi temelinde yürütülen büyük mücadele ile çok yakında aşılacak ve ifade ettiğimiz büyük devrimci gelişmeler Türkiye’de yaşanacaktır.
Ortadoğu halkları açısından, insanlık için belirttiğimiz hususlar geçerlidir. Ortadoğu halkları için PKK mücadelesinin anlamı, yarattıkları nedir dersek: Türkiye için tanımladıklarımız aslında İran ve Arap toplumları için de geçerlidir. Onlar da aynı düzeyde olmasa bile Kürt inkârı ve imhasından en çok zehirlenen ve zarar gören halklar durumundalar. Duyguları, bilinçleri zehirleniyor. Dolayısıyla sanat, edebiyat, kültür geliştiremiyorlar. Çünkü ırkçı-şoven milliyetçi etki altında kalıyorlar.
Diğer yandan yoğun bir siyasi baskı ve ekonomik sömürüyü yaşıyorlar. Bu Kürtlerin, Kürdistan’ın sürekli baskı altında tutulmasından kaynaklanıyor. Bunun kırılması, bu temelde Kürt gerçeğinin ortaya çıkartılması, Kürt özgürlüğüne dayalı olarak Ortadoğu gerçeğinin, demokratik Ortadoğu yapılanmasının ortaya çıkartılması bütün bu düşünce ve baskı yapılanmalarının aşılmasını getiriyor. Onların maskesini düşürüyor. Nasıl bir kötülük olduğunu ortaya çıkartıyor. Hem duygu ve düşünce devrimi hem de önemli siyasi gelişmeler demokratikleşmenin önünü açıyor. Ortadoğu’da demokratikleşmenin, kardeşleşmenin, Ortadoğu halklarının tarihsel olarak kardeşçe bir arada yaşama gerçekliğinin günümüzde demokratik Ortadoğu birliği temelinde daha güçlü bir biçimde gelişip ortaya çıkmasının önünü açıyor. Zeminini güçlendiriyor. Bunu çok daha somut olarak Önder Apo ifade etti. “Özgür Kürdistan Demokratik Ortadoğu” dedi. Kürdistan’ın özgürlüğü Ortadoğu’nun demokratikleşmesi ve kardeşleşmesidir. Demokratik Ortadoğu birliği demektir. Kürdistan’ın özgürlük mücadelesi de tüm Ortadoğu halkları için demokrasi bilinci, örgütlülüğü ve mücadelesi anlamına geliyor. Böyle bir bilinç ve mücadele yarattı. Günümüzde Arap âlemindeki gelişmeler bunu net gösteriyor. Henüz tam yeterli olmasa da çeşitli akımlar tarafından çarpıtılmaya çalışılsa da aslında özünde güçlü bir demokrasi arayışının olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Dikkat edilirse Önder Apo’nun düşünceleri en çok Ortadoğu aydınlarında, siyasetçilerinde etki yapıyor, ilgi uyandırıyor, okunuyor, inceleniyor. Önder Apo’ya sahip çıkma en çok Ortadoğu kadınlarında, gençlerinde, halklarında gelişiyor. Bu, Ortadoğu’yu özgürce ve demokratik temelde yeniden Önder Apo’nun tanımlamasını ve bu temelde PKK öncülüğündeki mücadelenin bunu adım adım gerçekleştirmesini ifade ediyor. Bundan dolayı Ortadoğu halkları, aydınları, kadın ve gençleri Önder Apo’nun düşüncelerine ve Kürdistan’daki PKK mücadelesine ilgi duyuyorlar.
Aslında gerçekleri herkes görüyor. Örneğin DAİŞ’e karşı Şengal’deki gerilla direnişi geliştiğinde herkes bir biçimde itiraf da etti. Sürekli de düşünüyorlar, fakat korku, maddi çıkarlar, bireycilik her zaman söylemelerini ve ona göre davranmalarını engelliyor. Kendilerini gizliyorlar, saklıyorlar, korkuyorlar. Basit yaşam tutkusu gerçeklerden uzaklaşmayı getiriyor. Buna bir şey diyemiyorlar. Böyle bir basitlik var. Maddi yaşam tutkuculuğu var. Bunlar kırılır ve aşılırsa o zaman Ortadoğu’daki gelişmeler daha çok olur. Bunların kırılıp aşılmasında belirtilen büyük gelişmelerin yaşanmasında belirleyici rolü Önder Apo’nun düşünceleri ve Kürdistan’da PKK’nin geliştirdiği mücadele oynuyor. Önümüzdeki süreçte daha fazla da oynayacaktır.
15 Şubat komplosunun hareketimiz ve halkımız üzerindeki etkisi çok ağır oldu
-1999 sonrası süreç ve Önderliğin gerçekleştirdiği paradigma değişimi Kürt halkı ve PKK militanları üzerinde nasıl bir etki yarattı?
9 Ekim ‘98’de başlayan ve 15 Şubat 1999’da Önder Apo’nun kaçırılıp İmralı işkence ve tecrit sistemine alınmasıyla somutlaşan sürecin parti ve halk üzerindeki etkisi kuşkusuz çok ağır ve derin oldu. Şoke edici bir düzeyde etki yaptı. İnsan bunu rahatlıkla söyleyebilir. Ciddi bir umut, irade zayıflaması, karamsarlık, kötümserlik düşüncelerinin ortaya çıkması yaşandı. Bazı bireyci, tasfiyeci, şoven-milliyetçi, Kürt sorununun varlığından beslenmeyi öngören hırsız yiyiciler için gün doğmuş oldu. Onların saldırıları bu durumu daha da ağırlaştırdı. Ağır, zorlu bir süreçti. Parti ve halk içinde her türlü sorunun sorulmasına, her yönlü tartışmanın yaşanmasına, her türlü düşüncenin beyinde canlandırılmasına yol açtı. İnsan bunu açıkça söyleyebilir.
Bunlar yaşanmış gerçeklerdir. Artık açıkça ortaya koymalıyız. Kimse inkâr da etmemeli. Böyle değildir dememeli. Öyle dersek gerçeklerden kaçmış oluruz. Kendimizi kandırmış oluruz. Dolayısıyla aslında hem geçmişi hem de bugünü doğru ve yeterli anlayamaz, yurtseverlik görev ve sorumluluklarımıza başarıyla sahip çıkamayız. Bu nedenle kandırıcı, aldatıcı yaklaşımlardan uzak durmalıyız.
Kuşkusuz yozlaştırıcı, dejenere edici, dedikodu yayıcı üsluplar, durumlar, tutumlar içine de girmemeliyiz. Ciddi olmalıyız. Sorumlu yaklaşmalıyız. Ama hakikati de ifade etmeliyiz. Gerçekleri ortaya bütün yalınlığı ile koymalı, ciddi bir yaklaşımla çözüm aramalıyız. Böyle yaparsak kesinlikle çözüm buluruz. Bu bakımdan 15 Şubat komplosunun hareketimiz ve halkımız üzerindeki etkisi çok ağır ve kırıcı oldu. Bunu insan net ifade edebilir.
Fakat bunun yanında şunu da belirtmek gerekli: Bütün olumsuz etkisine, şoke edici gerçeğine, kırıcı, yaralayıcı özelliğine rağmen yine de hareket ve halk içinde bir umut, inanç, irade, beklenti her zaman var oldu. Çünkü; 1970’lerin başından itibaren, yaklaşık 30 yıl boyunca Önder Apo’nun gece-gündüz demeden yürüttüğü çalışmalar, geliştirdiği yeni bilinç, umudu, iradeyi, bunun ruh halini, duygusunu, düşüncesini, mücadelesini yaratmıştır. Kürt insanında, kadınında, gencinde önemli değişiklikler, yenilenmeler ortaya çıkartmıştır. Tüm devrimci ve yurtseverlerde büyük bir bilinç gelişimi, irade, umut, güven oluşturmuştu. Dolayısıyla komployu parti ve halk böyle bir gelişme ile karşıladı.
Evet, zorlandı, şok düzeyinde etkiler yaşadı, büyük tepkiler ortaya koydu, fakat umudunu, inancını hiçbir zaman tümüyle kaybetmedi. Zorlansa da ağır, acılı süreçlerle karşı karşıya gelse de hep gelecekte umut ışığını gördü. “Önderlik bir çözüm bulur, Parti bir çare üretir ve halk bir gelişme yaratır” dedi. Önderlik gerçekliğine, bu gerçekliğin yarattığı partiye, yurtsever halka her zaman inanç oldu. Önderlikten beklentiler, halkın partiye, partinin halka verdiği güç ve güven böyle bir umudu, iradeyi her zaman canlı kıldı. Bu temelde de komploya karşı etkili bir mücadeleye yönelindi, bu mücadele tarihiydi. ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ şiarı etrafında gelişen mücadele Önderlik etrafında ateşten çember oluşturdu. Önder Apo’nun geliştirdiği tarzla birlikte uluslararası komplonun imhacı saldırılarını kırmayı başardı. İmhayı, idamı önledi. İmralı çürütme politikasını başarısız kıldı.
Unutmayalım ki komployu yürüten güçler, bizzat ABD’nin dışilişkiler bakanlığı komplo karşısında tepki beklediklerini ama yaşanan düzeyde olacağını da hiçbir zaman beklemediklerini söyleyerek hareketimizin ve halkımızın komploya karşı geliştirdiği mücadelenin büyüklüğünü itiraf etmek zorunda kaldılar. Böyle bir mücadele umut ve iradenin ne düzeyde var olduğunu ortaya koyuyor. Yalınız başına umudunu, iradesini kaybetmiş insanın ölümcül tepkisi olarak ifade edilemez. Zaten hiç de o düzeyde gelişmedi. Tam tersine zor ve acı da olsa, ama umut ışığını gören, oraya ulaşma iradesine sahip olan insan ve toplumların ona ulaşmak için zorlu, fedakârca, kahramanca mücadelesi olarak tanımlanabilir. Komploya karşı mücadele zaten böyle gelişti.
Diğer yandan ise bir beklenti oldu. Yani böyle alelacele karar veren bir durumda olunmadı. Sabır gösterildi. Buna Eyüp sabrı deniliyor. Önder Apo’nun sabrı toplumu doğrular temelinde sabırlı olmaya yöneltişi komplo karşısında yürütülen mücadelede etkili oldu. Tabii insanlar hızla karar veren, bazı zorluklarla, acılarla karşılaşınca hemen çark ederek tümüyle iradesini kaybedip vazgeçen konumda olmadılar. Sabırlı, inançlı, iradeli oldular. Hem mücadele ettiler hem de geleceği görmek istediler, beklediler. Sabırla bu işleri yürüttüler. Sonuçta komplo teşhir oldu, çözüldü, anlaşıldı, darbelendi, başarısız kılındı. Bu yönlü her gelişme partide ve halkta daha derin bir bilinçlenme, daha güçlü bir umut oluşumu, daha etkili bir coşku ve heyecan, daha büyük bir cesaret ve fedakârlık ortaya çıkardı. Komploya karşı 23 yıllık kahramanca ve kesintisiz mücadele bu temelde ortaya çıktı.
Önder Apo’nun paradigma değişimi yeni bir diriliş anlamına geliyor
Tabii böyle bir süreçte umudu yenileyen, tazeleyen, güçlendiren, beklentiyi arttıran, sabrı büyüten en temel bilinci açan, zafer inancını doruğa çıkartan Önder Apo’nun gerçekleştirdiği paradigma değişimi oldu. Önder Apo’nun komplo karşısında izlediği tarz her zaman parti militanlarına ve halka umut ve yön verdi. Komplo üzerine yaptığı her çözümleme bilinç açıklığı ve mücadele gücü yarattı. Böyle bir süreçte Kürt halkına inkârı ve imhayı dayatan zihniyet ve sisteme karşı bir düşünce ve mücadele çizgisi olarak Önder Apo’nun geliştirdiği ekolojik ve kadın özgürlüğüne dayalı demokratik toplum paradigmasını geliştirmesi, bunu demokratik modernite kuramı olarak sistemli bir düşünce gücü haline getirmesi çok büyük bir etki yaptı.
Önder Apo’nun her duruşu, tutumu, her sözü, açıklaması, komployu aydınlatan ve komploya karşı mücadeleyi geliştiren her davranışı parti militanlığında ve yurtsever Kürt insanında her zaman çok olumlu, yönlendirici etki yapıyordu. Gelişme sağlatıyordu ama paradigma değişimi gerçekten de devrimsel bir etki yaptı. Büyük bir sıçrama yarattı. Her türlü umut, inanç zayıflamasını tümden yok etti. Karamsarlığı ortadan kaldırdı. Tam tersine büyük bir yenilenme, değişim ve dönüşüm, yeniden yapılanma ortaya çıkardı. Yeni doğuşlar oluşturdu. Adeta yeni bir diriliş anlamına geldi. Umudu, bilinci, inancı tazeledi, yeniledi ve güçlendirdi. Ufukta sadece bir ışık değil, parti ve halkı, tüm Kürt insanını ve dostlarını zaferi çıplak gözle görebilir hale getirdi. Bu, çok çok önemlidir. Bunu kesinlikle görmemiz gerekiyor. Bu temelde partinin ve halkın Önderliğe güvenini ve bağlılığını çok daha derinleştirip güçlendirdi, sarsılmaz ve kopmaz kıldı. Her koşulda Önder Apo’nun mutlaka bir çıkış yolu bulacağını ve kendisini çare haline getirebileceğini bir kere daha kanıtladı. Böylece Önderliğe bağlılılık partide ve halkta çok güçlendi, tümüyle bir kenetlenme hali gelişti. Önderlik gerçeği Kürt insanının ve toplumunun temel duygu ve düşüncesi, yaşam gerçeği oldu. Böyle büyük bir devrimsel gelişme yaşandı. Mücadelenin zafer kazanacağına dair umut, inanç çok çok güçlü oldu. Çünkü; komplo koşullarında böyle bir çıkışın yapılabilinmesi ki en zor koşulları ifade ediyor bu her ortamda mücadele edilip zafer kazanılacağının kanıtını oluşturdu. İnsanlarda böyle bir güven duygusu, yeni bir coşku, heyecan, yeni bir cesaret ve fedakârlık yarattı. Fedaileşmeyi devrimci militanlıkta ve yurtsever duruşta en ileri düzeye getirdi, zirveleştirdi. Kadın yurtseverliğini, devrimciliğini, özgür kadın hareketini, kadın özgürlük devrimini böyle bir çizgiye çekti; Kürt gençliğini fedaileşen Apocu gençlik haline getirdi.
Evet, bu kadar önemliydi, etkide bulundu, geleceği gösterdi, umut, inanç, irade yarattı. Fakat yeni paradigma, parti militanlığı ve halk yurtseverliği tarafından ne kadar doğru ve yeterli anlaşıldı, ne kadar derin özümsendi ve ne düzeyde yaratıcı ve başarılı uygulanıyor? Bu da bizim önümüzde duran, cevap vermemizi gerektiren temel bir soru oluyor. Bunu da kendimize hep soruyoruz, sorguluyoruz. Derin eleştiriler, özeleştiriler yaşıyoruz. Bu, 43’üncü kuruluş yıldönümünde tüm partili militanlar ve halkımız olarak yine Önderlik ve şehitler çizgisinde böyle derin bir sorgulamayı kesinlikle yaşamalıyız. Kendimizi yanlışlardan kurtararak Apocu çizgiyi doğru anlayan, yeterince özümseyen ve başarıyla uygulayan devrimciler ve yurtseverler haline mutlaka getirmeliyiz. Buna ihtiyaç vardır. Bu anlamda bu yıldönümü vesilesiyle de bu soruyu kendimize sorup çözüm aramalıyız. Kendimizi çözüm gücü haline getirmeliyiz. Bunu her zaman yapıyoruz. Çünkü; eksiklikler, hatalar, zayıflıklar var. Önder Apo eleştirdi. Hareketimizin değerlendirmelerinde ortaya çıkıyor. Çizginin gerekleri doğru ve yeterli bir biçimde pratikte uygulanmıyor. Pratikleşmesi yetersizdir. Başarıları, kazanımları yetersizdir, azdır. Daha doğru ve etkili pratikleşme, bunu sağlayacak daha derin ve doğru anlama kuşkusuz çok daha büyük gelişmelere, eğitime, örgütlenmeye, eyleme yol açacak, özgürlük devrimimizi her alanda çok daha fazla güçlendirecektir. Bunun için de yeni paradigmanın doğru anlaşılması, yeterince özümsenmesi ve başarılı uygulanması sorunu da önümüzde durmaktadır. Bunu da bir boyut olarak görmeliyiz ve bu temelde eleştirel-özeleştirel yaklaşımla hata ve eksiklikleri aşıp devrimciliği ve yurtseverliği yeterli ve başarılı hale getirmeyi bilmeliyiz. Apocu militanlığı ve yurtseverliği zafer kazanan çizgide her zaman güçlendirmeli ve ilerletmeliyiz.
PKK ve Önderlik gerçeği halkların deney ve tecrübelerini esas aldı
-1980’lerin başında PKK militanları Filistin halkının özgürlüğü için mücadele ederken, şimdi dünyanın birçok ülkesinden insanlar PKK saflarında Kürt halkı için mücadele ediyor. Bir insanlık hareketi olarak PKK enternasyonalist bir harekete nasıl dönüştü?
Bu konuyu 3 madde halinde ifadeye kavuşturabiliriz. Birincisi; 1980’lerin başında PKK militanları Lübnan-Filistin sahasında bulundular. Filistin halkıyla birlikte özgürlük için direndiler. Fakat PKK’nin diğer halklarla Önderiksel doğuş ve gelişim sürecindeki ilişkileri bununla sınırlı kalmadı. 1980’lerin başında Filistin’deki durum somut bir durumdu. Tarihi öneme sahipti. Kesinlikle bu önem azaltılamaz. Fakat PKK’nin diğer halklarla ilişkisi sadece bu süreç ve Filistin halkıyla, ilişkisiyle de sınırlandırılamaz. Tersine Önderliksel doğuş ve PKK’nin oluşum sürecinde Filistin’deki gibi diğer halklarla doğrudan bir ilişkilenme olmadı ama dolaylı olarak diğer halklarla ilişkilenme, onların özgürlük ve demokrasi mücadelelerinin deney ve tecrübelerinden yararlanma PKK’nin en temelde izlediği yöntem oldu. Bir defa Türkiye sol-sosyalist devrimci hareketiyle yan yana mücadele içerisinde PKK ortaya çıktı. Ondan kopuk değildir. Dolayısıyla Türkiye halklarıyla, toplumuyla da bir ilişkisi vardı. Filistin halkıyla birlikte özgürlük için direnmesi, Arap toplumuyla, Ortadoğu halklarıyla birlikte direnmek anlamına geliyor. Ama ondan önce de PKK Türkiye devrimci gençliğiyle birlikte faşizme karşı direnip mücadele etti. Onların içinde doğdu. Bu da Türkiye halklarıyla doğrudan ilişkilenme, onlarla stratejik bütünlük ve kardeşlik ilişkisi temelinde doğuşunu gerçekleştirme anlamına geliyor.
Diğer yandan PKK ve Önderlik gerçeği her zaman diğer halkların deney ve tecrübelerini sanki Kürt halkının ve gençliğinin deney ve tecrübesiymiş gibi kendisine esas aldı. Bunu tarihsel miras bildi. Örneğin Rus devriminin düşünsel ve pratik tecrübelerinden aynı şekilde yararlanmaya çalıştı. 1968 gençlik devriminin özelliklerinden yararlanmayı esas aldı. Bütün devrimci-demokratik hareketlere, ulusal kurtuluş mücadelelerini, halk hareketlerini inceledi. Örneğin uzak doğunun ulusal hareketlerini; Çin devrimini, Vietnam devrimini derinliğine inceledi. Afrika halklarının deneyimlerini inceledi. Gine, Mozambik, Angola gibi ülkelerde gelişen siyah ırkın kahramanca mücadelesinin özelliklerini inceledi. Onlardan ders çıkartarak, kendi düşünce sistemini, teorisini, ideolojik-politik çizgisini bu dersler temelinde oluşturmaya çalıştı.
Yine Latin Amerika halklarının mücadelelerini, Küba halkını, Şili ve benzeri halkların mücadelelerini, deneyimlerini inceledi. 18 ve 19’uncu yüzyıllarda Avrupa’da gelişen mücadelelerin derslerini de inceledi. Hiçbirisinden uzak durmadı. Bu işe yaramaz demedi. İnsanlığın yaptığı her şeyi inceledi, kendisi için yararlı olan ne varsa onu almayı esas aldı. Böylece dünya halklarının ve ezilenlerinin yürüttükleri demokrasi ve özgürlük mücadelelerinin derslerinden oluşan bir sentez ortaya çıkardı. PKK’de böyle bir sentezleşme vardır. Apocu çizgi böyle bir sentez çizgisidir. Apocu düşünce sistemi, ideolojik-politik çizgi, örgütlenme ve mücadele anlayışı kesinlikle tüm devrimci hareketlerin, halk mücadelelerinin derslerinin sentezlenmesinden oluşuyor.
PKK kapısını her zaman diğer halklardan devrimcilere açtı
Doğrudan olmasa da dolaylı bir biçimde halklarla, onların devrimci-demokratik mücadeleleriyle PKK hep ilişkili oldu. Bütün halkların devrimci deneyimlerinin dersleri PKK çizgisinde somutlaştı. Bu çizgi halklara taşırıldığında, insanlığa, ezilenlere, kadınlara, gençlere götürüldüğünde insanlar bu gerçeği görüyorlar. PKK enternasyonalizminin bir boyutu da budur. Bu, çok önemli bir boyuttur. PKK çizgisi böyle oluşmuştur. Kadınlar, gençler, insanlar dünyanın her tarafında bu gerçeği görüyorlar, anlıyorlar. Kendilerinden bir parçanın orada var olduğunu görüyorlar. Kendilerinin de orada temsil edildiğini görüyorlar. Dolayısıyla şimdi birçok ülkeden insanların PKK saflarında Kürt halkının özgürlüğü için mücadele etmeleri buradan ileri geliyor. Çünkü; PKK mücadelesini o halkların mücadelesi ile bir yaptı, kaynaştırdı, iç içe geçirdi. Onların bir parçası, bir devamı, Kürdistan’daki kolu olarak gördü, geliştirdi, tanımladı, yürüttü. Bu, bir gerçek. Önder Apo’nun yaklaşımı ve tarzı böyledir. PKK’nin enternasyonalist yaklaşımı denilecekse bu önemli ve birinci boyut olarak bunu görmek lazım.
Diğer yandan evet, PKK Kürdistan’da gelişti, Kürt aydın gençliğinin hareketi oldu, Kürt toplumunun özgürlük direnişi olarak gelişme gösterdi, fakat kapısını her zaman diğer halklardan devrimcilere açtı. Onlarla birlikte bu gelişmeleri yaratmayı öngördü. Kürt gençliği, emekçileri nasıl ki Türkiye’de, İran’da, Arabistan’da o halkların, toplumların özgürlük ve demokrasi mücadeleleri içinde yer aldılarsa ki bu da bir enternasyonalist duruştur PKK’de aslında Kürdistan özgürlüğünü bu komşu halkların özgürlük ve demokrasi mücadelesinin kapısı olarak gördü. Stratejik bir müttefiki olarak ele aldı ve böylece saflarını her zaman Kürdistan’da özgürlük için savaşmak isteyen herkese açtı. Daha başlangıçtan itibaren PKK’nin ideolojik gruplaşması içerisinde Önderlikle birlikte Türkiye halklarının bozulmamış devrimci evlatları olarak Haki Karer, Kemal Pir gibi devrimciler yer aldılar. Hem de sıradan değil, öncü düzeyde yer aldılar. Kemal Pir “Önder Apo’nun ruhu hepimizin ruhudur” dedi. Kendisini Önder Apo ile böyle ruhsal bir birlik düzeyinde ele aldı. Önder Apo “Haki Karer benim gizli ruhum gibiydi” dedi. Önderlikle böyle bir birlik oluşturacak düzeyde Önderliğe katıldılar. Herkesten önce katıldılar. Önderlik gerçeği olduğunu gördüler. Önderliğin baş yardımcılığını başarıyla yaptılar.
PKK böyle bir hareket oldu. PKK’nin ideolojik çizgisi, yaşamı, devrimci anlayışı aslında bir yerde Önder Apo ile Haki Karer ve Kemal Pir arasındaki ilişkiler, ortak yaşam ve mücadele ölçüleri temelinde oluştu. Kesinlikle PKK gerçeğinin temelleri orada atıldı. PKK’de somutlaşan yoldaşlık ilişkileri, parti yaşamı, bağlılık, Önderlik gerçeğini anlama, katılma, ona sonuna kadar bağlanma, mevcut ideolojik yaşam ölçüleri, dürüstlük, fedakârlık, cesaret gibi benzeri özelliklerin hepsi Önderlikle, Haki Karer ve Kemal Pir arasındaki ilişkiler temelinde oluşmuştur. Temel orada atıldı. Bu ilkeler, ölçüler o ilişkilerde başladı. Orada yaratıldı. Onlar PKK’nin değişmez ilkeleri ve özellikleridir. PKK’nin her şeyidir. Dolayısıyla insan şunu söyleyebilir: PKK’nin temelleri böyle dar ulusal bir yaklaşımla değil, özgürlük ilkeleri ve yoldaşlık ilişkileri temelinde oluşmuştur. Bütün halkların gençlerine, devrimcilerine açık olmuştur. Bu, baştan itibaren böyle oldu. PKK ve gerilla mücadelesinin her döneminde de böyle oldu. Sadece şimdi değişik halklardan insanlar PKK saflarına gelip Kürt özgürlüğü için mücadele etmiyorlar. İlk günden itibaren bu böyleydi. Başlangıçtan itibaren böyle oldu ve her dönemde de bu yaşandı. Bugün de yaşanıyor. Kürdistan’ın bütün parçalarında çok daha yaygın olarak yaşanıyor. Çok daha güzel ve etkili katılımlar oluyor. Enternasyonalist kucaklaşma, yoldaşlaşma PKK saflarında, gerilla mücadelesi içerisinde zirve yapıyor. Bunu insan net biçimde görüyor. En çok ilgi uyandıran, PKK’yi bu kadar çekici kılan, onu yenilmez hale getiren, tüm insanlığa ve halklara bu düzeyde açık olması gerçeği oluyor. Tüm insanlığa açık, tüm halklara açık, tüm dillerden, dinlerden gelen insanlara açık. Farklı cinslerden gelen insanlara, kadın ve erkeklere açık. Bir de PKK’nin böyle bir gerçekliği var. İkinci boyut olarak da bunu ifade edebiliriz.
Üçüncü boyut ve en önemlisi hiç kuşkusuz çalışma yürütmek ve pratik geliştirmektir. Enternasyonalizm bir başkasına destek açıklamak, ona övgüler dizmek, onunla ilişkiler kurmak değildir. Bazıları böyle anlıyor ve tanımlıyorlar. Bu anlayış ve tanımlama doğru ve yeterli değildir, eksiktir. Enternasyonalizmi öyle görmemek lazım. Enternasyonalizmin esası her devrimcinin, her devrimci örgütün, her devrimci halkın kendi özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelesini bilinç, örgüt ve eylem düzeyinde geliştirmesidir. Kendi olduğu yerde geliştirirse bu başka halkların, sınıfların, kadınların, gençlerin, başka devrimcilerin mücadelesine en çok katkı olur. Devrimci mücadelenin dünya çapında gelişmesine hizmet eder, dünya gericiliğinin, kapitalist modernite sisteminin bir alanda darbe yemesini ve zayıflamasını ortaya çıkartır. Aslıda enternasyonalizmin özü budur. Yani enternasyonalizm başkasının mücadelesine destek veriyorum demek değildir. Bu sözle olmaz. Enternasyonalizm kendi mücadelesini geliştirerek fiiliyatta başka halkların, kadınların, gençlerin, ezilenlerin mücadelesine destek vermektir. Dolayısıyla böyle bir gelişmeyi de desteklemektir. Onunla ilişki içinde olmak, kendi deneyimlerini dışarıya yaymaktır. İşte PKK bunu yapıyor! Baştan itibaren kendi öz gücüne güvendi. Başkalarıyla ilişki kurayım, sözlü açıklamalar yapayım, destek vereyim demedi. Tersine Kürdistan’da özgürlük ve demokrasi mücadelesini geliştirerek dünya devrimine katkı sunayım dedi. Öz gücü ile kendi mücadelesini geliştirmeyi kendisinin temel görevi bildi ve bunu her süreçte yürüttü ve bunu her zaman esas aldı. Bu temelde de her zaman belli bir gelişme ortaya çıkardı. Bunu, teorik, bilinç, örgütlenme ve eylem düzeyinde geliştirip yaptı. Bunu Partileşme ve gerillalaşma aşamasında yaptı. Siyasi mücadelelerle, kitle hareketleriyle yaptı. Dolayısıyla her süreçte mutlaka pratik gelişme sağladı. Kendini pratikleştirdi. Kürdistan’da kapitalist modernite sistemine, sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyasete darbe vurdu. Onları geriletti. Karşıt olarak özgürlük ve demokrasi hareketini geliştirdi. Demokratik sosyalist bilinci, örgütlülüğü, umudu geliştirdi. Onları hep canlı tuttu, ilerletti.
Diğer yandan ise yarattığı bu gelişmeleri her zaman diğer halklara, işçi ve emekçilere, kadın ve gençlere, ezilenlere açık tuttu. Onların yararlanmasını istedi. Onlara sundu. Dar, bireyci, bencil yaklaşmadı. PKK enternasyonalizminin üçüncü ve en temel boyutu olarak da bunu görmek lazım. Bu konuda hep gelişme yaratan oldu. Hiçbir zaman yerinde durmadı, gerilemedi, zayıf duruma düşmedi. Hep bir şeyler yaratan, katan, geliştiren oldu. PKK enternasyonal kimliğini böyle tanımlamak, bunlara dayandırmak önemlidir. Bu yaklaşım sürdükçe her zaman enternasyonalist olur. Ama şöyle olmak enternasyonalist olmak değildir: Kendin hiçbir şey üretme, bir şey geliştirme, özgürlük, eşitlik, demokrasi adına herhangi bir bilinç, örgüt, eylem üretme, bir pratiğin olmasın, ama hep söyle ve “başkalarını destekliyorum, başkalarına açığız, ortağız” demek bir anlam ifade etmiyor. Bunlar boş laftan başka bir şey değildir. Enternasyonalizm böyle değildir. Enternasyonalizm özgürlük ve eşitlik mücadelesini geliştirip zafere götürmek demektir. Bunu yapan enternasyonalisttir. Yapamayan istediği kadar laf söylemiş olsun o boş söz söyleyen olmaktan öteye gidemez. Dolayısıyla öyle enternasyonalizm gerçekleşmez. PKK söz söyleyen değil, her zaman pratik yapan, pratikte özgürlük, eşitlik, demokrasi mücadelesini geliştiren, bu temelde dünya devrimine, ezilenlerin kurtuluş mücadelesine güç, destek katan oldu. Anlayış boyutunda böyle bir çizgiyi esas aldı. Pratikte de hep bu çizgiye göre hareket edip o çizginin uygulayıcısı oldu.
Ne tarihin sonu gelmiştir, ne de ideolojik hareketlerin çağı geçmiştir
-‘Tarihin sonu’, ‘İdeolojik hareketlerin çağı kapandı’ dense de PKK hareketinin paradigması dünya demokrasi güçleri, aydınları, muhalifleri için çekim merkezi ve ilgi odağı durumuna nasıl geldi?
‘Tarihin sonu’, ‘ideolojik hareketlerin çağı kapandı’ gibi sözler aldatıcı, boş sözlerdir. Kapitalist modernitenin bin bir suratlı ideolojisi olan liberalizminin uydurmasıdır. Sahte ve aldatıcıdır. Böyle bir şey gerçekte yoktur. Ne tarihin sonu gelmiştir, ne de ideolojik hareketlerin çağı geçmiştir. Ne demek ideolojik hareketlerin çağı geçmiştir? Yaşamın kendisi ideolojidir. İdeoloji demek yaşam tarzı demektir. Düşünce tarzı, yaşam tarzı, eylem tarzıdır. İdeoloji söz değildir. Soyut bir durum değildir. Somut bir durumdur. Birey, toplum ve bir hareket için aslında onun nasıl yaşayıp çalıştığının ifadesi olmaktadır. Dolayısıyla ideolojisiz var olunamaz. Nasıl düşüncesiz var olunamıyorsa ideolojisiz de var olunamaz. O düşünce ve yaşam sistemi ilkeleşmeden, ahlaki kurallara dönüşmeden, ideolojik ilkeler haline gelmeden metafizik var olunamaz. Toplumsal var oluş gerçekleşemez. Önder Apo “Toplum, politika ve ahlak olarak var” dedi. İdeoloji politika ve ahlakın harekete geçirilmesidir. Ahlakla çok daha yakındır. Yaşam ve çalışma ilkelerini ifade ediyor. Dolayısıyla aslında böyle bir şey gerçekte yoktur. Bu sözlerin doğru olmadığını en çok söyleyenlerin kendileri bilmektedirler. Aslında bile bile yalan söylemektedirler. Neden? Çünkü; ideolojik mücadele ile karşıt ideolojileri geriletemiyorlar. Çünkü; kendileri aşılmış. Yani çalıp çırpmayı, hırsızlığı, sömürüyü, başkalarını aç bırakmayı savunarak, paylaşım, dayanışmayı öngören, ahlaklı düşünce geriletilebilir mi? İnsanlara bu benimsetilemez. İnsanın özünde toplumsallık var. Bu da paylaşım demektir, dayanışma demektir. Ortak üretmeyi ve paylaşımı öngörür. Bunun ilkesinde topluma gücü oranında tüm yeteneklerini seferber ederek katılımı, çalışmayı, ihtiyaçlarına göre kullanmayı, elindeki kullanım imkânlarını paylaşmayı içerir. Toplumsallık bu demektir. Politik ve ahlaki toplum bu temelde işleyen toplumdur. Bireylerin topluma bu biçimdeki katılımıdır.
Yani yeteneklerine ve gücüne göre çalışma toplumsal gelişmeye güç katma, emek harcama, toplumsal üretimin de ihtiyacına göre kullanma, imkânları paylaşma temelinde kullanmadır. Bu çok önemli. Aslında demokratik komünal ideolojinin özü budur. Bunu yüzde doksan dokuz insanlık kabul eder. Çünkü buna yakın yaşamaktadır. Kadınlar, gençler, işçiler, emekçiler dünyanın dört bir yanında bunu kabul ederler. Böyle bir durumu toplumun yüzde biri, yüzde ikisi, yüzde beşi diyelim iktidar ve devletleşmiş, holdingleşmiş, tekelleşmiş, maddi ve manevi imkânları tümüyle ele geçirmiş, böylece her şeyi para için, kâr için, maddiyat için yapanlar kabul etmezler. Onlar hırsızdırlar, soyguncudurlar, talancıdırlar. Deniliyor ki çalışarak kazanıyor, elde ediyorlar. Çalışmayla öyle şeyler kazanılamaz. Ancak onlar çalınarak, yağmalanarak, talan edilerek, soyguncu davranışla elde edilebilir. Zamanında çalarak elde edilmiş, şimdi de sürdürülüyor. Daha fazlası elde edilmek isteniliyor. Bu da bir ideolojik duruştur. Ama bunu savunarak hiç kimseyi ikna edemezsin, kimseyi kendine katamazsın. Dolayısıyla Demokratik-Komünal ideolojiye karşı kapitalist modernite liberalizmi ideolojik mücadele yürütemiyor. Başarılı olamıyor. İlkeleri, ölçüleri topluluklar tarafından, kadınlar, gençler, işçiler, emekçiler tarafından kabul edilmiyor. Demokratik-Komünal Demokrasi karşısında kapitalist liberalizm yenik düşmüştür. Böyle bir durumda yenilgiden nasıl kurtulacak? Çare olarak yalanı, dolanı, hileyi arıyor. Bulduğu en önemli hile de bu oluyor: İdeolojik hareketler çağı geçti, ideolojik mücadele çağı geçti, ideolojiye gerek yok diyerek aslında karşıtlarını bilinçsiz kılmayı, böylece kendi ideolojik hâkimiyetini kolaylıkla sürdürmeyi öngörüyor, esas alıyor. Buna ulaşmak istiyor. Bu temelde uydurulmuş bir yalandır, hiledir, aldatmadır. Hiç kimse buna kanmamalıdır.
PKK’nin pratik duruşu, yaşamı, örgütsel gerçekliği tüm liberal hile ve aldatmaları bozuyor
Aslında bu temel bir ideolojik saldırıdır. Açıktan kendi yaşam ilkelerini, tarzını savunarak ideolojik mücadele yürütemiyor ama böyle bir durumla karşıt ideolojiyi etkisiz kılarak ideolojik mücadele yürütmeye, ideolojik hâkimiyet sağlamaya çalışıyor. Bu da liberalizmin bir oyunu, bir saldırı biçimi, yöntemidir. Liberalizm bin bir suratlıdır. Önder Apo “Kapitalist modernitenin gücü ne parasında, ne de silahından geliyor, bütün ideolojileri kendi içinde eriten, her şeyi yalan ve hile ile kapatan bin bir suratlı liberalizminden geliyor” dedi. Gerçekten de liberalizm dinciliği, milliyetçiliği, cinsiyetçiliği, bilimciliği içinde eriten, her türlü demagojiyi ustaca kullanan bir ideolojik duruşu ifade ediyor. Her yöntemle, araçla saldırıyor. Karşı tarafı yalanla, dolanla, aldatarak etkisiz kılmayı, ideolojik üstünlüğü, başarıyı bu temelde elde etmeyi esas alıyor. Çünkü insanların bilinçlenmesinden, gerçekleri görmesinden, ideolojik bilinç kazanmasından korkuyor. Çünkü ideolojik bilinç kazanırsa bu örgüte dönüşür, o da eylemi geliştirir. Dolayısıyla kendisi için yaşam imkânı kalmaz. Mevcut saltanatı, egemenliği yıkılır. Özgürlük ve demokrasi mücadeleleri her yerde çığ gibi gelişir. Bundan korkuyor.
Bu bakımdan PKK mücadelesi, PKK’nin yeni paradigması, Önder Apo’nun geliştirdiği Demokratik Modernite Paradigması neden bu kadar çekici oluyor? Bu yalanı, hileyi açığa çıkardığı için. Demokratik Toplum Manifestosu adlı 5 ciltlik savunmasında bu gerçekleri çok açık ve yalın bir biçimde ortaya koyduğu için. Önder Apo liberalizmin tüm boyutlarını açığa çıkardı, maskesini düşürdü, onun nasıl bir hile, yalan ve aldatma olduğunu herkese gösterdi. Bu, ilgi çekicidir. Okuyan herkes bundan bilinçleniyor, gerçekleri görüyor. Kendi yaşamı açısından sonuç çıkartıyor. Diğer yandan PKK’nin pratik duruşu, parti yaşamı, örgütsel ve eylemsel gerçekliği bu liberal hile ve aldatmayı bozuyor, onun maskesini düşürüyor. Mevcut Kapitalist modernitenin kırk haramiler soygun rejimine karşı mücadele edilebileceğini, özgür birey ve demokratik komüne dayalı bir özgür yaşamın her yerde inşa edilebileceğini gösteriyor. Bunu Kürdistan’da geliştirdiği pratikle kanıtlıyor. Hem Önder Apo’nun savunmalarda ortaya koyduğu teorik çözümlemeler hem de Kürdistan’da PKK’nin geliştirdiği pratik bu tür yalan sözlerin maskesini düşürerek gerçekleri açığa çıkartıyor.
Önder Apo’nun düşünceleri çekim merkezi ve ilgi odağı haline geliyor
Aslında kapitalist modernitenin baskı, sömürü ve soygun düzenine karşı mücadele edilebileceğini, her türlü bireyci, mülkiyetçi yaşama karşı özgür birey ve demokratik komün çizgisinde özgür yaşamın gerçekleştirilebileceğini ortaya koyuyor. Bunu teorik çözümlemelerle ifade ediyor, pratikte gerçekleştirdiği ile kanıtlıyor. Bu yanıyla da tabii ki aydınlatıcı, açıklayıcı oluyor. İnsanlara, toplumlara, kadınlara ve gençlere kendi gerçeklerini ve kurtuluş yollarını gösteriyor. Nasıl özgür ve demokratik yaşayacakları sorusuna cevap oluşturuyor. Bu da son derece anlaşılır oluyor, açıklayıcı oluyor, çekici geliyor. Önder Apo’nun düşünceleri, PKK ve Kürdistan Özgürlük Mücadelesi bu nedenle bir çekim merkezi ve ilgi odağı haline geliyor. Bu da gayet doğal, anlaşılır bir durumdur. Burada kapitalist modernitenin liberal saldırıları karşısında somut ve başarılı duruş var. Bu düşünce düzeyinde, ideolojik boyutunda da böyle, pratik düzeyde de böyledir. PKK sadece söylemiyor, söylediğini yapıyor, yaptıklarını söylüyor. Teori-pratik, düşünce-eylem birliği var. Bu da daha çok anlaşılır oluyor. İlgi çekici oluyor. Daha iyi kavranılıyor. Herkes bunu anlayabiliyor, kavrayabiliyor. Dahası kendisi için gerekli olanı, kendi kurtuluşunu burada rahatlıkla görebiliyor. PKK’nin düşüncesinde de, eyleminde de görebiliyor. Kürdistan’da gelişen mücadele içinde görebiliyor. Bu, kardeşleşmeye, dayanışmaya bakıyor ve alternatif bir yaşamın özgürlüğe ve demokratik komüne dayalı bir yaşamın mümkün olduğunu, bunun da Kürdistan’da gerçekleştiğini görüyor, PKK’nin bunu yarattığını görüyor ve tabii ki ilgi uyandırıyor, insanları çekiyor, daha fazla anlamaya, sahiplenmeye götürüyor.
Kürdistan’daki gelişmeler Ortadoğu ve dünyada diğer halkları, kadın ve gençleri, ezilenleri daha çok etkiliyor. Bu durum günümüzün en yakıcı gelişmesi oluyor. Biz inanıyoruz ki daha çok da gelişecek. Önümüzdeki süreçte bu gerçekler daha çok açığa çıkacak. Önder Apo’nun geliştirdiği Demokratik Modernite çizgisi ve Kürdistan’ın özgürlük devrimi daha fazla bir çekim merkezi, ilgi odağı olacak. Tabii her şeyi kendisinde toplamayacak, kendi yarattığı gelişmeleri daha çok Ortadoğu ve dünyaya yayacak bir insanlık hareketi, özgür kadın hareketi, özgür insanlık hareketi, halkların kardeşlik hareketi haline gelecek. Dünya Demokratik Konfederalizmine giden süreç böyle olacak. Bugün böyle bir sürecin eşiğindeyiz. PKK’nin 44’üncü yılına bunlar temelinde giriyoruz. Bir kere daha Önder Apo’nun, tüm yoldaşların, halkımızın ve dostlarımızın 27 Kasım parti bayramını, PKK kuruluş günlerini kutluyor, 44’üncü parti yılında özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürüten herkese üstün başarılar diliyoruz.