9 Mayıs 2025 Cuma
Sonuç Bulunamadı
Tüm Sonuçları Gör
YIL:44 / SAYI: 520 / NİSAN 2025
SERXWEBÛN | JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE
  • ANASAYFA
  • TÜM YAZILAR
  • ÖNDERLİK
  • SERXWEBÛN
  • SERXWEBÛN KURDÎ
  • BERXWEDAN
  • ÖZEL SAYILAR
    • BERXWEDAN ÖZEL SAYILAR
    • SERXWEBÛN ÖZEL SAYILAR
  • DOSYALAR
    • ŞEHİTLER ALBÜMÜ
    • KİTAPLAR
    • TAKVİMLER
  • FOTO GALERİ
    • ÖNDERLİK
    • GERİLLA
    • HALK
  • ANASAYFA
  • TÜM YAZILAR
  • ÖNDERLİK
  • SERXWEBÛN
  • SERXWEBÛN KURDÎ
  • BERXWEDAN
  • ÖZEL SAYILAR
    • BERXWEDAN ÖZEL SAYILAR
    • SERXWEBÛN ÖZEL SAYILAR
  • DOSYALAR
    • ŞEHİTLER ALBÜMÜ
    • KİTAPLAR
    • TAKVİMLER
  • FOTO GALERİ
    • ÖNDERLİK
    • GERİLLA
    • HALK
Sonuç Bulunamadı
Tüm Sonuçları Gör
SERXWEBÛN | JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE
Anasayfa DURAN KALKAN

ULUSLARARASI KOMPLO İNSANLIĞA VE DEMOKRATİK YAŞAMA YÖNELTİLMİŞ EN VAHŞİ SALDIRIDIR

Duran Kalkan

HALKLARA YÖNELTİLEN SOYKIRIMCI SALDIRILARA KÜRESEL ÖZGÜRLÜK HAMLESİYLE KARŞILIK VERELİM

25 yıldır her 15 Şubat bizim için yeni bir mücadele yılına başlamayı ifade ediyor. Bunun için bilincimizi tazeliyoruz, öfkemizi artırıyoruz, örgütlenmemizi geliştiriyoruz. Daha planlı ve örgütlü olmak ve mücadele etmek için ne gerekiyorsa onu yapıyoruz. Bu açıdan her zaman derin sorgulamalar temelinde komplo gerçeğini ve buna karşı mücadelenin yol yöntemlerini daha derinden bilince çıkartmak için özeleştirel yoğunlaşmalarımızı derinleştiriyoruz. Gafleti yenelim ve her an duyarlı olalım diye hareket ve halk olarak oruç tutuyoruz, bununla nefsimizi terbiye etmeye, bütün kötülüklere karşı bilincimizi, davranışlarımızı duyarlı kılmaya çalışıyoruz.

Dikkat edilirse 15 Şubat süreci çok daha bilinçli, iradeli, eylemli yaşanıyor. Dört parça Kurdistan’da dünyanın dört bir yanında kadınlar, gençler, halkımız, dostlarımız ayaktalar. Komploya karşı mücadeleci tutumu geliştirmek için halk yürüyor, sokakları ve meydanları dolduruyor, değerlendirmeler yapılıyor, duygu ve düşüncelerini açıklıyorlar. Bütün bunlarla komplo gerçeğini daha derinden anlamaya ve komploya karşı mücadeleyi daha güçlü ve yaygın hale getirmeye çalışıyorlar. Bir bütün hareket ve halk olarak bu gerçeği yaşıyoruz. Dostlarımız da böyle bir tutumla daha güçlü, bilinçli, istekli bir biçimde sürece katılıyorlar. Böylece komplocu saldırganlığı teşhir etme, komploya karşı özgür ve demokrasi mücadelesini geliştirme her zamankinden daha fazla güçleniyor ve yaygınlaşıyor. İmralı işkence ve tecrit sistemini yıkma, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlama amaçlı küresel düzeyde “Önder Apo’ya Özgürlük ve Kürt Sorununa Çözüm” hamlemiz bu biçimde yaygınlaşarak gelişiyor. Bu yılda bütün bunlar temelinde komploya karşı söz konusu mücadelenin çok daha fazla güçleneceği, yaygınlaşacağı ve nihayetinde İmralı işkence ve tecrit sistemini tümden parçalayacağına inancımız tamdır. Böylelikle İmralı sistemini parçalayarak uluslararası komployu yenilgiye uğratmayı, ona yol açan ve yüz yıldır Kürt toplumuna dayatılan soykırımcı zihniyet ve siyaseti ortadan kaldırmayı, etkisiz hale getirmeyi, insanlığın yüz karası olan İmralı tecrit, işkence ve soykırım sistemini paramparça ederek, insanlığı bu kara lekeden kurtarmayı; Kürt halkının “Kara gününü” aydınlığa çevirmeyi hedefliyoruz.

 

Komployu doğru anlamak ve sonuç alıcı mücadele yöntemleri çıkartabilmek gerekiyor

Toplumdaki yaygın hareketlilik, mücadelede keskinlik bu durumu gösteriyor. Bu da 26’ncı yılda uluslararası komploya karşı mücadelenin çok daha güçlü gelişeceğini ve önemli sonuçlar ortaya çıkartacağını gösteriyor. Böyle bir sonuca ulaşmak için de kuşkusuz Apocu militanlar ve yurtsever halk olarak, kadınlar, gençler, devrimci demokratik güçler olarak tüm gücümüzü seferber edeceğiz, ne gerekiyorsa yapacağız ve uluslararası komployu daha büyük bir düzeyde yenilgiye uğratan sonuçlar ortaya çıkartacağız.

Böyle bir sonucu ortaya çıkartabilmek ve başarılı olabilmek için her şeyden önce komployu doğru ve derinlikli anlamak ve ona karşı sonuç alıcı mücadele yöntemlerini yaratıcı bir temelde ve zengin bir biçimde ortaya çıkartabilmek gerekiyor. Kuşkusuz bu da uluslararası komplo gerçeğini daha doğru ve derinlikli anlamaktan, bilince çıkartmaktan, dost-düşman ayrımını bu temelde doğru ve yeterli bir biçimde yapabilmekten geçiyor. Bunu her 15 Şubat’ta, komplonun her yıldönümünde mutlaka yapıyoruz. Yeni mücadele yılına hazırlanmak ve onu güçlü karşılamak böyle bir sorgulama yapmaktan, kendini yeniden kararlaştırıp planlamaktan geçiyor. Kurdistan Özgürlük Hareketi olarak, bir bütün Kürt halkı ve dostları olarak böyle yapıyoruz. Bu yıldönümünde de yapmamız gereken daha derin ve kapsamlı bir biçimde böyle bir sorgulama düzeyini kesinlikle ortaya çıkartmak, var olan yetersizliklerimizi, darlıklarımızı, yüzeyselliklerimizi aşmak, zayıf yanlarımızı gidermek, böylece daha doğru ve derin anlayan, daha güçlü, iradeli, örgütlü mücadele eden konuma kendimizi getirmek gerekiyor.

Bu temelde yeni bir komplo ve komploya karşı mücadele yılına giderken komplo gerçeğini, amaçlarını, hedeflerini, komplocu güçleri 25 yıllık komplo temelinde gelişen savaşımın sonuçlarını değerlendirmek 25’inci komplo yılında komplocu güçlerin hedeflerine, planlarına bakmak, bunları boşa çıkartmak ve komployu yenilgiye uğratmak için neler yapmamız gerektiğini bilince çıkartmak kuşkusuz gerekli ve önemli oluyor.

Yanılgıları aşabilmek, eksiklikleri giderebilmek için tekrar da olsa komplo gerçeğini dayanakları ve hedefleriyle birlikte daha doğru ve yeterli bir biçimde çözümlemek gerekiyor. Bu tür tekrarlar yanlış görülmemelidir, ifadeler basit ele alınmamalıdır. Sadece yıldönümlerinde de değil bunu her gün yapabilmeliyiz. Yanlışa düşmemek ve yetersiz kalmamak için her günü doğru ve yeterli mücadele yürütür kılmak için buna kesinlikle ihtiyacımız var.

 

Uluslararası komplo Önder Apo’nun imhasını hedefledi

Buradan baktığımızda bir kere daha şunu ifade etmeliyiz ki, komplo, Önder Apo’yu imhayı amaçlayan bir saldırıydı. Komplocular bunu böyle belirlediler ve uyguladılar. Dolayısıyla 25 yıl önce planlanmış ve uygulanmaya konmuş olan komplo gerçeğini ve onun amaçlarını doğru anlamalıyız, oradan kopmamalıyız.

Bugüne bakarak da 25 yıl öncesinin de tamı tamına böyle olduğu sanılmamalıdır. Öncesini kendi somutluğu içerisinde anlamak ve bundan kopmamak gerekiyor. Bu çerçevede komplonun faşist soykırımcı bir saldırı olduğunu, bu saldırının doğrudan Önder Apo’yu hedeflediğini, amacının ise Önder Apo’yu imha etmek olduğunu anlamalıyız. Bununla ulaşılmak istenen PKK’nin imha ve tasfiyesiydi. Uzun yıllar gerillaya karşı yürütülen savaş, PKK’ye karşı yürütülen saldırılar, sahipleri tarafından istedikleri sonucu vermemişti. Parti’ye, halka yöneltilmiş saldırılardan farklı olarak uluslararası komplo doğrudan Önder Apo’yu hedefledi. Öncekilerden farkı var, ama onlardan da kopuk ele alınamaz. Daha önceki saldırılar Önderlikle birlikte çoğunlukla Parti’yi, gerillayı, halkı hedefledi. Örgüt dağıtarak Önderlik etkisiz kılınmaya çalışılıyordu. Öngörülen buydu. Bu yöntemlerle sonuç alınamayınca son çare ve yeni bir planlama olarak ihanetin de verdiği bilgiler temelinde doğrudan Önder Apo’yu hedefleyen ve imha etmeyi amaçlayan bir saldırı planı hazırladılar ve uygulamaya koydular.

9 Ekim 1998 tarihinden itibaren geliştirilen ve adına uluslararası komplo dediğimiz saldırı işte bunu ifade ediyor. Çünkü PKK Kürt özgürlüğünü geliştiriyor, soykırımı önlüyor ve boşa çıkartıyordu. Önder Apo da PKK’nin imhasını, tasfiyesini önlüyor, saldırıları kırıyor ve boşa çıkartıyordu. Önder Apo’nun imhasını, Kürt soykırımını başarabilmek için de PKK’nin tasfiyesini öngördüler. PKK’ye karşı yürüttükleri mücadeleden sonuç alamayınca Önderliği hedefleyen uluslararası komployla PKK’nin imha ve tasfiyesini gerçekleştirmek istediler. O halde uluslararası komplo Önderliğin imhasını, PKK’nin tasfiyesini hedefleyen bir faşist soykırımcı saldırı, esas olarak Kürt sorununa bağlı olan Kürt soykırımını başarıya götürmeyi amaçlayan bir saldırıdır. Dolayısıyla Kürt sorunundan, Kürt soykırımından, soykırımcı zihniyet ve siyasetten kopuk bir saldırı değildir. Tersine Kurdistan’ı parçalayan, Kürt toplumuna soykırım dayatan zihniyet ve siyasetin başarılı olmak için gündeme getirdiği ve Önder Apo’nun imhasını hedefleyen planlı ve örgütlü bir imha saldırısı oluyor. Bu bakımdan yüz yıllık Kürt sorunundan, Kürt toplumuna dayatılan soykırımcı zihniyet ve siyasetten kopuk değildir. Tersine bu sorunun geldiği bir aşama; soykırımcı zihniyet ve siyasetin planlayıp uyguladığı bir saldırı oluyor.  Komploya ve komploculara bakarak Kürt sorununun ne olduğunu, kimler tarafından ortaya çıkartılıp yürütüldüğünü daha iyi anlayabiliriz. Kürt sorununu, Kürt toplumuna dayatılan soykırımı bilince çıkardıkça uluslararası komplo gerçeğini ve komplocu güçleri daha iyi tanırız. O halde uluslararası komplo Kürt soykırımını gerçekleştirmek için geliştirilen ve soykırım başarısının önünde engel olarak ortaya çıkan, özgürlük bilincini, iradesini ve örgütlülüğünü ortadan kaldırmak, imha etmek için geliştirilen bir saldırı oluyor. Önder Apo’yu ve PKK’yi hedeflemesi buradan kaynaklanıyor. Kuşkusuz Önder Apo’ya ve PKK’ye dönük saldırılar uluslararası komplo ile başlamadı, öncesi de vardı. Devamlılıklarını görmek gereklidir, fakat ayrımlarının bilincine de ulaşmak lazım.

Tarihsel sürece baktığımızda önderliksel çıkışın, özgürlük mücadelesinin gelişiminin belli bir gençlik örgütlenmesi düzeyine ulaştığı zaman ilk imha saldırısına sömürgeci-soykırımcı güçlerin başvurduğunu görüyoruz. Bu da 1977 baharında Antep’te ve Ankara’da yöneltilen saldırılarla pratikleştirilmek istendi. Önder Apo’nun ve Apocu grubun öncü kadrolarının etkisiz kılınmasıyla yeni gelişmekte olan Özgürlük Hareketi Kürt soykırımı önünde engel olmaktan çıkartılmak istendi. Haki Karer yoldaşın katledilmesi çerçevesinde yaşanan olaylar bunu hedefliyordu. Buradan istenilen sonuç elde edilemeyince de sömürgeci-soykırımcı sistem 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesine gerçekleştirdi. Darbe, Türk ordusunun yönetime el koymasıydı ama darbeyi planlayan ve uygulamaya koyanın NATO’nun olduğunu, NATO’nun da Kürt soykırımını yürüten temel siyasi, askeri ve ideolojik güç olduğunu biliyoruz.

12 Eylül faşist darbe saldırısının da 1982 Büyük Zindan Direnişi ile Mazlumların, Kemallerin, Hayrilerin kahramanca direnişleriyle ve 15 Ağustos Kahramanlık Atılımı’yla yenilgiye uğratıldığı biliniyor. Böylece söz konusu plan da başarılı olamadı. Türkiye düzeyinde yürütülen saldırılarla Önder Apo ve PKK öncülüğünde gelişen yeni Kürt özgürlük direnişi kırılamadı, örgütlülüğü dağıtılamadı, gelişmesi durdurulamadı.

Bunun üzerine 1985’ten itibaren NATO bu savaşa doğrudan girdi. ’87-’88 sürecinde gerillayı ezmek ve Önder Apo’yu imha etmek istediler. ’82’de Diyarbakır Zindanı’nda ve TC askeri mahkemelerinde başarılamayınca bu sefer Almanya-Düsseldorf’ta PKK’yi yargılayarak bunu başarmak istediler. Böylelikle TC sınırlarını aşan, bölgesel ve küresel düzeye ulaşan yeni bir saldırı planı geliştirdiler.

Daha sonra PKK’nin Güney Kurdistan’a girişini engellemek ve kuzeyde kuşatmak üzere ’92 Güney Savaşı’nı gündeme getirdiler. O savaşı sadece Xakurkê, Zap ve Heftanîn’de süren askeri çatışma olarak değerlendirmemek lazım. Evet, merkezinde o çatışmalar da vardı ama etrafında daha büyük ideolojik-siyasi gelişmeler de söz konusuydu. Irak’taki durum, Çekiç Güç Operasyonu, Güney Kurdistan yönetimini oluşturma, Türk ordusuyla birlikte Güney’deki Kürt güçlerini ABD desteğinde gerillanın üzerine sürme, bu planın parçalarını oluşturdu. Bu saldırılarla da başarı elde edemediler. Büyük çatışmalar oldu, PKK ve gerillaya darbe vurmak istediler ama kendileri de darbe yedi. PKK’nin, Önderlik yürüyüşünün gelişimini bunlarla da durduramadılar.

Böyle bir ortamda hangi yöntem kullanılır, nasıl planlama yapılıp saldırılırsa saldırılsın gerillanın ezilemediği, PKK’nin dağıtılamadığı, halkın direnişinin durdurulamadığı bir ortamda başarılı olabilmek için yeni arayışlara girdiler. Önder Apo’ya yöneltilen bir saldırı ile başarılı olmayı umut ettiler, planladılar, stratejilerini bu temelde değiştirdiler ve 9 Ekim 1998 komplosunu bu biçimde gündeme getirdiler. Daha önceki saldırıların hepsi Önderlikle birlikte hareketi ve halkı da hedefliyordu. Öncelik daha çok harekete, gerillaya dönüktü, onları ezerek, dağıtarak sonuç almak istiyorlardı. O strateji başarılı sonuç vermeyince bu sefer stratejilerini değiştirdiler. Saldırının merkezini Önder Apo’nun imha edilmesi biçiminde belirleyip bu temelde PKK’yi tasfiye etmeyi, gerillayı etkisiz kılmayı dolayısıyla Kürt soykırımının önündeki engelleri ortadan kaldırmayı hedeflediler. Uluslararası komploya böyle gelindi.

 

Uluslararası komplo bir anda ortaya çıkmadı

Uluslararası komplo durup dururken gündeme gelmiş bir saldırı değildir. Tam tersine ’77’den itibaren NATO düzeyinde geliştirilen saldırı planlarının bir devamı ve son halkası olma özelliğini taşıyor. Birçok planın boşa çıkartılıp başarısız kılınması sonucunda başvurulmuş yeni bir imha planı olma özelliği taşıyor. Bunların birbiriyle bağını görmek ve birbirinden kopuk ele almamak gerekiyor. Fakat aynılaştırma olursa da farklılıkları görülemez. Dolayısıyla yaratıcı ve sonuç alıcı mücadele yol ve yöntemi geliştirilemez. Bütün bunlarda doğruyu uygulayan ve başarılı olabilmek için komplonun önceki saldırılarla bağını ve de onlardan farklılığını iyi görmek gerekmektedir. Çünkü komplonun nasıl geliştiğini, kimlerin ne biçimde rol oynadığını doğru ve yeterli anlayabilmek de buna bağlıdır.

Bu temelde ilk hedeflerinin 9 Ekim’de komplocu yöntemlerle Önder Apo’yu imha etmek biçiminde planlandığını bilmek gerekiyor. Önderliği Suriye’den çıkartıp Yunanistan’a da sokmayarak ulaşılmak istenen sonuç kesinlikle buydu. Önder Apo “Akdeniz üzerinde füzeyle vurarak bizi Akdeniz’in sularına gark edeceklerdi” dedi. Bu, öyle sıradan söylenmiş bir söz değildir. Bizzat süreci yaşayanın duyduğu, hissettiği, bilince çıkarttığı gerçeklik oluyor. Dolayısıyla karşımızda soykırım uygulayan gücün bunları rahatlıkla yapabileceğini bilmek, kabul etmek gerekir. Öyle yapamazsak Kürt toplumuna dayatılan soykırım gerçeğine doğru ve yeterli varamayız.

O açıdan da komplonun aşamalarını doğru ifade edebilmeliyiz. 9 Ekim ile başlayan, gizli yöntemlerle Önderliği imha etmekti. Akdeniz üzerinde uçakta vurmak istediler. Beyaz Rusya’nın başkenti Minsk’te bunu yapmak istediler. Yunanistan’ın Korfu adasında bunu yapmak istediler. Kenya’da Yunanistan elçiliğinden çıkartarak bunu yapmak istediler. Komplocu güçler başka neler planladılar, ne tür imha yöntemlerini planlayıp uygulamak istediler bunları bilemiyoruz ama en azından bilebildiklerimiz bunlardır ve bunların hepsi gizli yöntemlerle imha etmeyi öngörüyordu.

Bu imha saldırılarının hepsi Önder Apo’nun yaklaşımları, tarzı, duyarlılığı sonucunda başarısız kılındı. Bunlar sonucunda gizli yöntemlerle imha gerçekleşmeyince süreç uzayınca komplocular Önder Apo’nun durumunun bir siyasi sorun haline gelmesinden korkarak daha fazla uzatamayıp 15 Şubat komplosunu planlayıp devreye koydular. O da Önder Apo’yu Türkiye’ye teslim etmeyi ve imhanın idamla gerçekleştirilmesini içeriyordu. 15 Şubat’ta Kenya’dan Önderliğin Türk kontrgerillasına teslim edilmesi bu temelde oldu. Kesinlikle Önderliği bu temelde verenler, idam edilsin diye verdiler. Bizim için komploda anlaşılması gereken en temel nokta budur. TC yasalarının sorgusuz sualsiz Önder Apo’yu idam edeceği bir gerçekti. Teslim edenler, bunu bilerek teslim ettiler.

ABD’nin Bağdat’a saldırısında TC’nin ABD’ye destek vermesi karşılığında CIA, Önder Apo’yu MİT’e teslim etti. Bu temelde ABD ve TC pazarlığı yapıldı. Üçüncü Dünya Savaşı’nın ikinci aşaması olarak değerlendirebileceğimiz aşamasına geçiş Kürt soykırımını geliştirme, Saddam Hüseyin yönetimini ortadan kaldırma aşamasına geçişi böylece başlatmış oldular. Ortadoğu’da birçok yönetimin ortadan kaldırılması pazarlığını yaptılar.

Onun için olay ve olgulara yüzeysel bakmamak lazım, doğruya yakın düşünceye ulaşabilmek için çok yönlü, derinlikli ve tüm boyutlarıyla bakabilmeyi başarmak gerekiyor. Bu bakımdan 15 Şubat komplosu, 9 Ekim komplosundan hangi bakımdan farklıdır? 9 Ekim’de gizli yöntemlerle Önderliği kim vurduya getirerek imha edilmek istenirken, 15 Şubat komplosuyla da açıktan TC eliyle idam edilme temelinde imha edilmek istendi. İmha değişmedi, sadece yöntemi değişti. 9 Ekim komplosuyla, 15 Şubat komplosu arasındaki fark budur. Başka hiçbir fark yoktur, birbirinin devamıdır ve tek bir komplodur, 15 Şubat komplosu yeni bir biçim altında uluslararası komplonun sürdürülmesidir.

 

Zamana yayılmış PKK’nin tasfiyesini doğru bir yöntem olarak gördüler

Önder Apo nasıl ki 9 Ekim komplosunun gizli imha yöntemlerine karşı mücadele ederek onları boşa çıkarttıysa, ondan daha fazla 15 Şubat komplosunun idamına karşı mücadele ederek, onu boşa çıkartmayı bildi. Eğer idam olmadıysa, komplocular idam etmek istemedikleri için olmadı. İdama karşı mücadele edildiği için oldu ve mücadele sonuç verdi. Aslında 15 Şubat öncesinde de mücadele daha doğru ve etkili yürütülebilseydi 15 Şubat komplosu bile önlenebilirdi. Bu temelde mücadeleyle sonuç alınabileceğine inanmamız, mücadelemizin gücüne güvenmemiz gerekiyor.

Yoksa komplocular idam etmek istemedikleri için edilmedi değildir. Teslim edenler de idam edilmesini istediler, teslim alanlar da zaten hemen boğmak istiyorlardı. Bunu sorgusuz sualsizde yapabilirlerdi ama PKK’yi tasfiye etmek için sorgulama sürecine ihtiyaç duydular. Ardından göstermelik olarak İmralı mahkeme sürecini geliştirdiler. Birçok çevre provoke edip idamın önünü açmaya çalıştı. Bütün bunlara karşı Önder Apo yoğun bir çaba yürüttü. Komplonun Kürtlere karşı olduğu kadar Türkiye devletine ve toplumuna karşı olduğunu, onların başına da bela getireceğini, onlar için de bir felaket anlamına geldiğini değerlendirdi. Devlet güçlerine, Türkiye toplumuna bu bilinci vermeye çalıştı. Sorgulamada, mahkemede, savunmalarında tüm gücüyle ve son derece açık ve inandırıcı bir üslupla komplo gerçeğinin bu boyutlarını da ortaya çıkardı.

Komplocular 15 Şubat’a dayalı olarak da PKK’nin Önderlik yönetimi olmadan ayakta kalamayacağını hesap ediyorlardı ve altı ayda dağılıp gideceğini söylüyorlardı. Önder Apo bir yandan Türkiye devleti ve toplumunu komplonun kendilerine dönük boyutları temelinde bilinçlendirmeye çalışırken, diğer yandan örgütü ve halkı da ayakta tutmaya, komploya karşı mücadeleyi örgütlü yürütür kılmaya çalıştı. Önder Apo komploya karşı mücadele planları geliştirip onları örgütle paylaşarak yaptı, bu temelde idama karşı çok yönlü mücadele yürütüldü.

Mayıs ayı başında savaşın kurallı yürütülmesini istedi. Temmuz ayında geri çekilmenin tartışılmasını Parti yönetimimizden istedi. Birçok pratik adım bu temelde gelişti. 2 Ağustos 1999’da yeniden süresiz ateşkes ilan etti, gerillanın yurtdışına çekilmesi çağrısında bulundu. Dağdan ve Avrupa’dan demokratik barış gruplarının Türkiye’ye dönme çağrısını yaptı. Bütün bunlarla birlikte geliştirdiği değerlendirmelerle 15 Şubat komplosunun idam hedefini boşa çıkartmaya çalıştı. Türkiye toplumu, hükümet çok yoğun olarak bunu tartıştı. Uzun bir süre Türkiye içi yoğun bir tartışmayı yaşadı. Öyle sakin bir tartışma ortamı da söz konusu olmadı.

Sonuçta TC Devleti kendine göre bir değerlendirme yaptı. İdamı kendi geleceği açısından daha tehlikeli bir yöntem olarak gördü. Kürt toplumunu Önderlik etrafında daha çok birleştirip daha fazla direnişe çekeceğini değerlendirerek bundan korktu. Bunun yerine nasıl olsa zaten İmralı tecrit ve işkence sistemi altına alınmıştır, idamla Kurdistan’da daha çok bir direniş konumuna yol açmak yerine İmralı işkence ve tecrit ortamında çürüterek, düşüncesiz kılarak, siyasi-ideolojik yenilgiye uğratmayı, örgütsel dağılmayı gerçekleştirmeyi, zamana yayılmış PKK’nin tasfiyesinin yaşanmasını kendileri açısından daha doğru bir yöntem olarak gördüler.

2000’de idamı pratikleştirmeme kararına bu temelde vardılar. Önderlik ile uzlaştıkları için bu karara varmadılar. Kürt sorununu çözmeye yaklaştıkları için de böyle bir karara varmadılar. Tam tersine Önderliği yenilgiye uğratmayı, PKK’yi tasfiye etmeyi, Kürt soykırımını geliştirmeyi, İmralı işkence ve tecrit sistemi içerisinde yapmanın kendileri için daha yararlı olacağı sonucuna vardıkları için böyle yaptılar. İmralı sistemini kuranlar ‘İdam edersen bir sefer ölürsün ama İmralı’da her gün ve her saniye ölürsün. İmralı’da böyle bir ölüm sistemi yarattık, oradan gelişme mi olur, kurtuluş mu olur, hiçbir şey olmaz, çünkü hiçbir şans bırakmadık’ dediler. Böyle bir sistem altına almışlardı. O nedenle o kararın da doğru değerlendirilmesi lazım. TC Devleti Kürt sorununun çözümüne yaklaştığı için Önder Apo’nun idam kararını durdurmuş biçiminde bir düşünce yanlıştır. Tersine idamın kendileri için daha çok zarar getireceğini düşünerek İmralı işkence zemininde çürütme politikasının kendileri için daha yararlı sonuçlar vereceğini değerlendirip buna inandıkları için idamı uygulamadılar.

 

Düşman, İmralı’da Önder Apo’yu etkisiz kılmak istedi

Önder Apo, İmralı’da okuyup inceleyerek, komployu çözümleyecek komploya karşı mücadelenin düşüncesini, programını, yol ve yöntemini ortaya çıkartacak bir gelişme yaratmak üzere mücadeleye yönelmeye karar verdi. Sonucun ne olacağı hiç belli değildi. Başarısızlık etkenleri çok fazlaydı. Başarı etkeni ise gözle görülemeyecek kadar azdı. Dolayısıyla ortalama düşünen insanlar bunu göremediler. Herkes Önderliğin bu tutumuna karşı çıktı, PKK yönetimi üzerinde baskı oluşturuldu, ‘İmralı’da Önderlik mi olur, orada düşünce mi gelişir, artık bitti. PKK kendi işini kendisi yapsın, artık Önderlik devri geçmiştir, başka devirler başlamalı, biraz da biz dinlenmeliyiz’ diyenler oldu. Yönetimimiz yeterince anlamasa bile başlangıçtan itibaren gösterdiği olumluluk, Önderliğin bu çağrısına cevap vermeyi öngörmek oldu. Zaten birçok provokasyon vb şeyler de ortaya çıktı ama başlangıçtan itibaren bu durumun gerçekleşmez yönünde propaganda edilmesine rağmen yönetim Önderliği izleme noktasında bir tutarlılık gösterdi. İmralı mücadelesinde Önderliği izleme, böyle bir mücadele içerisine girmeyi kabul etme olumlu bir tutum olarak rol oynadı. Bunda Önderlik ve halkın etkinliği esastı, toplum Önderlikle birlikteydi. Yönetimde eğer bir devamlılık olacak ve yeni şeyler yaratacaksa bunun Önderlikle birlikte olacağını, başka türlü olamayacağını görebiliyordu. Bu görüş İmralı mücadele sürecine yönelmeyi getirdi.

Daha sonraki süreçte Önderlik demokratik çözüm temelinde paradigma değişimine ulaştı. Çürütme politikasında önce Ecevit hükümetinin Avrupa Birliği’nin bireysel haklara dayalı Kürt sorununu çözme projesini yenilgiye uğrattı. ‘Demokratik Ortadoğu Özgür Kurdistan’ çözüm programı temelinde Ecevit hükümeti böyle çökertildi. Yerine dinciliği kullanan, İslam ümmetçiliğini öne çıkartan AKP iktidarını yönetime getirdiler. Ona dayanarak da içten provokatif tasfiyeci dayatmaları gündeme koydular. Önderlik onu da Demokratik Özerklik, Demokratik Konfederalizm çizgisiyle, Demokratik Ulus çözümüyle boşa çıkardı. Yeni bir çözüm programı olarak teorik programsal düzeyde bunu ortaya koydu. Böylece AKP’nin dinciliği de rol oynayamadı. İçten tasfiyeci dayatmalara karşı kıt imkanları kullanarak müdahalede bulundu. Özellikle paradigma değişimi ve bunun geniş bir teorik izahının örgüte ulaştırılması tasfiyeciliği tasfiye etmeyi başardı.

23 Ağustos 2005 Milli Güvenlik Kurulu toplantısıyla TC Devleti yeniden PKK’ye karşı topyekun özel savaş konseptiyle saldırma kararı aldı. Bu topyekûn imha konseptine biraz tartışmalı bir biçimde Tayyip Erdoğan yönetimi de dahil edildi. ABD ilişkileri temelinde Türkiye’deki siyaset, ordunun duruşu vb şeyler biraz iç çatışmalarla yönlendirilmeye çalışıldılar. Bu da günümüze kadar topyekûn özel savaş konsepti temelinde sürdürüldü.

Topyekûn imha saldırısı da çeşitli aşamalardan geçti. 2006’da bir saldırı oldu. 1 Ekim ateşkesine gidildi. 2007 kasım ve aralık aylarından itibaren ABD ile birlikte yeni bir AKP saldırısı olarak ortaya çıktı. Bu durum 2010’a kadar sürdü. 2010’da büyük bir savaşa dönüştü. Siyasi çalışma imkanlarının kırıntılarını da AKP yönetimi ortadan kaldırdı. 1 Haziran 2010’dan itibaren stratejik olarak da savaş yeniden temel mücadele biçiminde gündeme geldi. Karşılıklı taktik hamleler biçiminde bu mücadele günümüze kadar sürdü.

30 Ekim 2014 tarihli MGK toplantısının kararlaştırdığı ‘Çöktürme Eylem Planı’ temelinde içte MHP ile dışta ABD ve KDP ile anlaşmalı olarak topyekûn imha saldırısı günümüze kadar çok daha yoğun ve planlı bir biçimde İmralı işkence ve tecrit sistemi ile birlikte yürütülüyor. Böylece Önderlik ve PKK imha edilmeye çalışılıyor. TC Devleti’nin hedefi kesinlikle budur.

Yeni süreçlerin nasıl gelişeceğini tarafların yürütecekleri mücadele belirleyecek. Komplocu güçler AKP ile bir yere kadar gittiler ve başarısızlığını gördüler. Çöktürme Eylem Planı ile birlikte MHP’yi ve KDP’yi de bu plana dahil ettiler. Şimdi onların da sonuç alamadığını görüyorlar.

 

Komplocu güçler, Kürt-Türk çatışması çıkararak çıkar sağlamaya çalışıyorlar

Komplocu güçler kimlerdi? Bu konuda da bilinç açıklığına sahip olmamız lazım. Komplocu güçler, komployla amaçladıkları gibi her şeyi Kürt-Türk çatışmasına dönüştürmeye, oradan çıkar sağlamaya çalışıyorlar. Önder Apo’nun Türkiye’de demokratik devrimi geliştirerek Kürt sorununu çözme, bütün sorunları çözme çizgisini bu temelde boşa çıkartmak istiyorlar. Böyle bir düşünsel saldırı da var.

Komployu sisteme öncülük eden güçler yürütürler. Eskiden İngiltere yapıyordu. Sermaye olarak İsrail elindeki gücü bu doğrultuda her zaman kullandı. Şimdi ABD pratik olarak yürütse de İsrail’in ve İngiltere’nin de böyle bir politika belirlemede, karar oluşturmada belirleyici rolleri vardır. Çoğu zaman bir üçlü biçiminde hareket de ediyorlar. Küresel hegemonik kapitalist sistemin önceki öncülüğü İngiltere, sonraki öncülüğü ABD, yaramaz çocuğu İsrail’le birlikte şimdi sisteme öncülük eder konumdalar. Uluslararası komploda böyle bir öncülük tarafından kararlaştırıldı. Ama somut kararlaştırmayı muğlaklaştırmamak da önemli oluyor. Somut kararlaştırma bizzat ABD yönetimi tarafından yapıldı. 1998’de Bill Clinton yönetimi tarafından oluşturuldu. Komplo Clinton tarafından imzalandı. Hükümet tarafından uygulamaya konuldu. Amerika Dış İşleri Bakanlığı tarafından da koordine edildi.

Bu bakımdan Kürt sorunu, TC’nin, İran’ın, Suriye’nin, Irak’ın ortaya çıkardığı bir sorun değildir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Kurdistan bölündü. Kürt’ü inkar ve imha zihniyet ve siyaseti kapitalizmin küresel hegemonik güç haline gelmesinde ortaya çıkardığı zihniyet ve siyaset Birinci Dünya Savaşı içerisinde oldu. Türkiye’deki İttihat ve Terakki yönetimine uygulattılar. Bu bir soykırım zihniyet ve siyasetidir. Ermenilere, Rumlara, Süryanilere uygulandı, Kürtlere de uygulanıyor. Sadece bir Kürt karşıtlığı, Kürt düşmanlığı değildir. Diğerlerine de soykırım olarak uygulandı. Kürtlere de 15 Şubat 1925’ten bu yana uygulanıyor. Onun için Önderlik ‘15 Şubat’ı Kürt Soykırım Günü olarak tanıyalım’ dedi.

 

Komplo baştan itibaren ABD’nin planlanmasıyla uygulamaya konuldu

Kürt özgürlük düşüncesine ve örgütlenmesine karşı mücadele eden güç sadece TC ve bölgedeki diğer devletler değil, esas olarak küresel sistemdir. Kurdistan bölündü, farklı ulus devletlerin egemenliği altına kondu ama her zaman Kurdistan’ı bölen sistem, bütün parçalardaki Kürt sorununu yönetti. Kurdistan’ın hep ortak bir yönetimi oldu. Bağdat Paktı, SENTO gibi paktlar da kurdular. Dolayısıyla Kürt soykırım zihniyet ve siyasetinin küresel boyutları unutulmamalıdır.

Evet, mevcut ulus devletlerin de sömürgeci-soykırımcı devletlerin de rolü var, onların rollerini de küçük görmemek gerekmektedir, fakat sadece onlar düzeyinde ele alınırsa o zaman Kürt sorunu anlaşılmamış olur. Kürt özgürlüğünü saptırmanın en etkili yöntemlerinden birisi, bu sorunu küresel boyutlarıyla görmeyip sadece soykırımcı ulus devletler düzeyinde görerek onlara düşmanlık yapmak, böylece Kürtleri etraftaki devletlerle çatıştırarak onları ve Kurdistan’ı sömürmek, yönetmek istiyorlar. Zaten Kürt sorunu budur. Bunun için ortaya çıkartıldı. Böyle davranmak aslında Kürt soykırımının içinde davranmak anlamına geliyor. Çözümsüz bir biçimde ilkel bir milliyetçilik geliştirerek Türk, Arap, Fars çevreleriyle çatışmayı sürdüren ‘Barzaniciliği’ Önderlik bunun için eleştirdi ve sistemin bir ajanı olarak değerlendirdi. Kürt sorununu çözmek isteyen bir örgüt değil, aslında sorunu ayakta tutma, uygulama örgütü olarak ifade etti ki, bu da doğru değerlendirmedir. O bakımdan komplo açıktır. Baştan itibaren ABD’nin planlanmasıyla uygulamaya konuldu. Bu konuda bizzat Clinton yönetimi tarafından Hafız Esad yönetimi tehdit edildi. Dönemin Mısır yönetimi Hüsnü Mübarek kötü bir biçimde kullanıldı. Hafız Esad daha çok Mısır yönetimine itibar ediyordu. TC tehditleri kullanılarak yapıldı. Böylece Hafız Esad yönetimi üzerinde baskı oluşturularak Önder Apo’nun Suriye’den çıkartılması sağlanmaya çalışıldı. 9 Ekim 1998’de de buna ulaşıldı.

ABD’nin böyle bir süreci hazırlamasında başka etkenleri de vardı. 1 Eylül 1998’deki ateşkes komployla bağlantılıdır. Sonradan görüldü ki, gerillayı savaş dışına çekerek Önderliği savunmasız, yalnız başına bırakmak için ateşkes talebinde bulunmuşlar. Nitekim Önderliğe saldırı olduğunda gerilla harekete geçmekte, savaşa girmekte gecikti. Bu da gösterdi ki öncesinden planlıymış, önemli bir girişim olarak bunu değerlendirmek lazım. Önce ateşkes ilan ettirdiler. Böylece Önderliği gerilladan ve örgütten kopartarak yalnızlaştırmak istediler. Ardından 17 Eylül 1998’de Kürt işbirlikçiliği devreye konuldu. Washington’a götürdüler, ortak anlaşma yaptırdılar. ABD’nin Dış İşleri Bakanı basının önüne çıkardı, açıklama da yaptırdı. Aldıkları karar ’92’deki gibiydi. ‘PKK terör örgütüdür, Kurdistan’ı terk etmelidir’ biçiminde açıklama yaptılar. ABD yönetimi bunun üzerine komployu planladı ve kararlaştırdı. Bir şey diyen olursa ‘Kürtler istediler de onun için yaptık’ diyeceklerdi. Onlara bu fırsatı Kürt işbirlikçiliği verdi. Dolayısıyla 17 Eylül 1998 Washington anlaşmasının komplonun düğmesine basmak oldu. Sonrasında belirtilen çerçevede baskılar oluşturuldu. Hafız Esad yönetimi korkutularak Önderliğin Suriye’den çıkmasını ister hale getirildi. Önderlik ülkeye de gelebilirdi, hazırlıklar vardı, yollar açıktı. Başta esas eğilim Önderliğin gerilla ortamına gelmesiydi. Önderliğin bu yaklaşımını da fark ederek hemen Yunanistan kontrgerillasını devreye koydular. Önceden de kurdukları ilişkilere de dayanarak oradan bir heyet gönderdiler, güya davet ettiler, dolayısıyla Önderliğin yönünü Yunanistan’a yönelttiler. O da bir komplo planlamasıydı. Bu da gösteriyor ki ABD’nin, NATO’nun Yunanistan’daki örgütlülüğü güçlüdür. Yunanistan kontrgerillası etkilidir, hafife almayalım, sadece Yunanlılara ait olarak görmeyelim. Tersine Kıbrıs sorunu çerçevesinde de NATO’nun çok etkili olduğu Yunanistan’da bu biçimde bir kere daha görüldü.

Önderlik 9 Ekim’de Suriye’den çıkarak Yunanistan’a gitti ama davet edenlerin izi bile yoktu. Yunanistan’ın istihbarat şefi karşıladı ve derhal Yunanistan’ı terk etmesini söyledi. Zaten girememişti henüz hava alanındaydı. Önderlik geri dönseydi Akdeniz üzerinde imha edilecekti. Geri dönmeyerek Rusya’ya gidişi Akdeniz üzerinde imha etme planını bozdu. Bu sefer Rusya üzerinde planlamalar, pazarlıklar başladı.

Duma’nın iltica kararına rağmen yaptığı pazarlıklar sonucunda Önderliğin Rusya’dan çıkmasını istediler. Pazarlıklar da ‘Mavi Akım Projesiydi.’ Türkiye bu projeyi başka kesimlere vermişti, daha önce anlaştıkları şirketlerin ellerinden aldılar ve Rus şirketlerine verdiler. Rusya’da onun karşılığı olarak Önderliğin Rusya’dan çıkmasını kabul etti. Önderliğin Roma’ya gidişi öyle oldu. Roma’da D’Alema yönetimi başta biraz olumlu yaklaşımı oldu. Bir sol yelpaze yönetimdeydi, Zeytin Dalı Koalisyonu deniliyordu, birçok partiden oluşuyordu. Biraz o solculuğun etkisi oldu ama daha çok İtalya’nın çakal politikacılığının etkisi vardı. Önderlik Suriye’den çıkmış bazı güçler çatışıyor, Önderliğin üzerinden siyaset yaparak Kürt sorunu etrafında acaba çıkar sağlayamaz mıyız arayışı oldu. Demek ki Kürt sorununun çok fazla derinliğini bilmiyorlardı, dolayısıyla Önder Apo’ya yöneltilen saldırının derinliğini bilmiyorlardı. Almanya ve Fransa ile sorunu rahatlıkla çözebileceğini D’Alema yönetimi umut etti, fakat Fransa ve Almanya buna hemen kapılarını kapattı. ABD zamanında gerekli uyarıları yapmış, bilgilendirmelerde bulunmuştu. Böylece daha ilk elden İtalya yönetiminin umutları kırıldı. Türk hükümetini İtalya’ya karşı boykota yönelttiler. İtalya kontrgerillası da güçlüydü, onları devreye koydular, mafyayı devreye koydular, tehditler geliştirdiler, böylece Roma’yı kalınamaz hale getirdiler. Onun üzerine Rusya üzerinden teklif göndererek tekrar Rusya’ya davet ettiler. Nasıl ki 8 Ekim’de Yunanistan’a davet olduysa Roma’dan Rusya’ya da davet oldu. ‘Rusya’ya gelirsen iltica vereceğiz, eğitim yapmana izin vereceğiz’ yani taleplerini hükümet kabul ediyor diye hükümet sözü verdiler. Bu ikinci yanıltma oluyor. Önderlik, Rusya’ya geri döndükten sonra CIA denetime aldı. Oradan Tacikistan’a sonra da Yunanistan’a götürdüler. Yunanistan’da birçok imha planı uygulamaya koydular, olmayınca da Yunan hükümetinin girişimiyle Kenya’ya götürdüler ve oradan da Türkiye’ye teslim edildi.

Önderlik komployu beyninde ve yüreğinde yendi

İçine girdiğimiz süreçte neler yapmalıyız? Bunun için Önderliğe bakacağız. Önderlik komploya karşı mücadeleyi nasıl yürüttü ve nasıl başarıyor? Tarihin en büyük zihniyet ve vicdan devrimini gerçekleştirerek uluslararası komplo karşısında ayakta kaldı, mücadele etti ve hala da bu temelde ayakta kalıyor. Paradigma değişimi böyle bir zihniyet devrimini ifade ediyor. Bütün ezilenler adına, tüm insanlık adına paradigma değişimi, 5 bin yıllık sınıflı devletli uygarlık karşısında halkların, ezilenlerin, kadınların duruşunun özeleştirisiydi. Bu kadar mücadele edildi, bu kadar bedel ödendi, şehit verildi, başarılar elde edildi ama başarıyı koruyamadı. Önder Apo paradigma değişimi ile bu nedenlere cevap verdi. Hepsi için bir özeleştiri yaptı. Dolayısıyla başarının da başarının kalıcılığının da yolunu açtı. Ancak böyle bir zihniyet devrimiyle iktidar ve devlet sistemini, onun kapitalist modernitesini aşan, onu yenilgiye uğratacak duyguyu, ruhu, düşünceyi, davranışı, siyaseti, ideolojiyi geliştiren ve başarılı olan bir durum ortaya çıkardı.

O halde komploya karşı başarılı mücadele etmek istiyorsak Önder Apo’nun yaptığını yapacağız ki başarılı olalım. Demek ki zihniyet ve vicdan devrimini en derin bir biçimde yapacağız. Komployu ortaya çıkartan küresel kapitalist modernite sistemini, onun dayandığı 5 bin yıllık erkek egemen iktidar ve devlet zihniyet ve siyasetini doğru anlayacağız. Ona karşı mücadele etme gücü ve iradesi kazanacağız. Onların dışında da bir yaşamın, varoluşun mümkün olduğuna hem inanacağız hem de onu gerçekleştirme güç ve iradesine sahip olacağız, bu düzeyde sistemden kopacağız.

Önderlik, zihniyet ve vicdan devrimiyle komployu beyninde ve yüreğinde yendi. Yeni ahlaki ölçüler, yaşam düzeni geliştirdi. Önce burada yendi, sonra da ona karşı siyasi-askeri mücadelenin programını, tarzını, stratejisini, taktiklerini ortaya çıkardı. Beyinde ve yürükte komplo ve onun dayandığı sistem yenilmeden, aşılmadan komploya karşı doğru, etkili, başarılı mücadele yöntemleri bulunamaz. Onun için komplonun dayandığı sistemi çözmek önemlidir. Önderlik savunmalarında ‘beni yok etmek ve yargılamak isteyen 5 bin yıllık egemenlik zihniyetini ve siyasetini yargıladım ve mahkum ettim’ dedi. O halde biz de bunu yapacağız. Sistemden kopmanın duygusuna, zihniyetine, tutumuna ulaşacağız, ona karşı mücadele eder konuma kendimizi getireceğiz.

Komplonun birçok planı parçalandı, birçok amacı başarısız kılındı ama bu mücadeleyle başarısız kılındı. Gerçekten bunun üzerinde çok iyi durmamız lazım. İdam mücadele edilerek önlendi. Demek ki mücadele ederek bir takım sonuçlar yaratabiliyoruz. Mücadelenin gücü vardır, Kürtler de mücadele edebilirler, mücadele ederlerse kazanabilirler, sonuç alabilirler, buna güçleri vardır, ortam buna açıktır.

Bunun dışındaki diğer düşüncelerin hepsinin altında zihniyet kırımı yatıyor. Kültürel soykırımın etkisi var. Soykırımı ve asimilasyonu doğru değerlendirmeliyiz. Sadece dil asimilasyonu yoktur, zihniyet kırımı, kültür-tarih kırımı ve asimilasyonu var. Önder Apo ilk manifestoda buna “düşünsel sömürgecilik” demişti. Son manifestoda ise bunu “zihniyet kırımı” olarak tanımladı. Şimdi sorunumuz zihniyet sorunu, düşünsel sorundur. Bu sorununun ortaya çıkartılmasında da yabancı egemenliğin, dış baskıların, sömürgeciliğin ve soykırımın etkilerini göreceğiz. Kürtlere dayatılan soykırım kültürel soykırımdır, zihniyet kırımıdır. Yalnız başına öyle fiziki yok etme değildir, onu da yapıyor, sürgün de ediyorlar, Kurdistan’a dünyanın dört bir yanından insanları getirip dolduruyorlar, Kurdistan’ın demografyasını değiştirmek için bunu yapıyorlar ama bunlardan çok daha ötesi, başka hiçbir ülkede olmayan, başka toplumlara dayatılmayan ama Kürtlere dayatılan kültürel soykırım gerçekliği var.

Kültürel soykırım neyi ifade ediyor, bunun asimilasyonu neyi içeriyor? Bunlar sadece dille bağlantılı değildir. En tehlikelisi zihniyet kırımıdır. Önder Apo bunu “kendisi için düşünemeyen, gelecek öngöremeyen, başkasına hizmet etmeyi esas alan bir zihniyet yapısı” olarak tanımladı. Kölelik ve kültürel soykırım budur. Fiziki olarak yaşıyorsun ama başkası için düşünüyorsun, başkası için çalışıyorsun, başkasını büyütüyorsun. Efendilik ve kölelik böyle oluyor. Kendini güçsüz görme, öz gücünü zayıf görme, mücadeleyle başarıya yeterince inanmama buradan kaynaklanıyor. Bunların hepsinin zihniyet kırımıyla, soykırımla bağı var. Demek ki bizdeki zihniyet sorunu yeterince bilinçlenememe, bilgi edinememe, anlayamama sorunu değildir; bilinçsiz kılınmış, çarpıtılmış, kırılmış, saptırılmış bir bilince sahip olma sorunudur. Kendine ait olan bilinç ve zihniyet kırılmış yerine kölelik geçirilmiştir. Başkalarını düşünün, başkalarını büyük gören, başkalarını abartan, kendisinin ise bir şey yapamayacağına hükmeden bir düşünce yapısı konmuştur. Kölelik de tam olarak böyledir.

Dünya devrimi yapılabilir

Uluslararası komplonun yeni bir yıldönümünde, mücadelesinde başarılı olmak istiyorsak bu temelde bir düzeltme yapmamız lazım. Evet, komplo kesinlikle yenilebilir. Kapitalizm temellerinden sarsılıyor, iktidar ve devlet sistemi her yönüyle tartışılıyor, doğayla tam bir savaş halindedir. Dünya devrimi bile yapılabilir. Elbette mevcut sistemi küçümsememek gerekir, birçok örgütlülükleri var, araçları var, vampir gibidir, kan emicidir, çıkarı için her türlü saldırıyı yapıyor, bu gerçekleri de görmeliyiz ama hep güçlü yanlarını görmeyelim, zayıf yanlarını da görelim. Bakışımız dengeli olmalıdır. Kendi gücümüzün etkisini görelim. İmkanlarımızı, fırsatlarımızı görelim. Onları örgüt ve eyleme dönüştürürsek ortaya çıkartacağı sonuçlar ve sağlatacağı gelişmeler çok daha net görülür. Bu gelişmeleri yaratabiliriz, bunlar mümkündür. Buna inanmak ve öz gücümüze güvenmek durumundayız.

Önderlik elinde hiçbir imkan yokken komploya karşı mücadele etti ve başarılı oldu. Önderlik gerçeğini bütün dünyaya yaydı. Evrensel önderlik durumuna getirdi. Bunu da zihniyet devrimiyle yaptı. Komployu ve dayandığı sistemi, onun dayandığı tarihsel gerçekliği, toplumsal yapıyı derinliğine değerlendirerek, analiz ederek, komplocuların gerçek yüzlerini açığa çıkartarak onların nasıl bir hilekarlık, baskı, sömürü sistemi, nasıl bir katliamcı, soykırımcı zihniyet ve siyaset olduğunu ortaya koyup insanlık hakikatini, varoluş hakikatini doğru temellerde, doğru ilkeleriyle açığa çıkardı ve böylece yeni bir dünyanın, bir yaşamın var olabileceğini ortaya koydu, kendisi onu esas aldı. Böylece yargılanan değil, yargılayan oldu. Mahkum olmadı, kendisi mahkum etti. Diyarbakır Zindanı’nda PKK’yi, Önderliği mahkum etmek istemişlerdi, başaramadılar. Düsseldorf yargılamalarında mahkum etmek istediler, başaramadılar. İmralı’da mahkum etmek istediler, başaramadılar. Tam tersine en güçlü bir biçimde yargılanan ve mahkum olan iktidar ve devlet sistemi oldu. Sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyaset oldu. Önderlik böylece komploya karşı mücadele etti, komplocular karşısında durdu ve başarılı sonuçlar aldı.

 

Kürt halkı Önder Apo’nun açtığı özgürlük yolunda yürümekte ve her türlü bedeli göze almaktadır

Bir günde Önderliği yok etmek isteyen komplocular 25 yıldır saldırı yapıyorlar hala sonuç alamadılar. Önderlik komployu boşa çıkardı, onların saldırılarını başarısız kıldı ve yenilebileceklerini gösterdi. O halde biz de Önderlik gibi komployu doğru anlarsak, komplocuların dayandığı sistemi doğru anlarsak, komplonun amaçlarını ve onun bizim için yarattığı tehlikeyi bilince çıkartırsak, komplonun dayandığı sistemden tümden kopar kendi özgür yaşam sistemimizi, demokratik yönetim sistemimizi esas alırsak, bunun doğruluğuna, başarılabileceğine inanırsak mücadelenin yol ve yöntemlerini buluruz, tarzını geliştirebiliriz. O konuda hiçbir zayıflığımız ve sorunumuz kalmaz. Eğer pratikte sorunlarımız ortaya çıkıyorsa, doğru karar alamıyorsak, doğru taktik belirleyemiyorsak, doğru politika oluşturamıyorsak, doğru yol yöntem, tarz geliştiremiyorsak; bu zihniyet yapımızdan kaynaklanıyor, zihniyet yapımızın karmaşıklığından, net olmamasından, sistemli olmamasından kaynaklanıyor. Bütün bunlara zihniyet yol açıyor. O halde anlayışımızı, zihniyet yapımızı düzeltmemiz gerekiyor. Bu da Önderlik gerçeğini doğru anlamaktan geçiyor. Hiç olmazsa Önderliğin belirttiklerini, yaptığı tanımlamaları doğru anlayıp özümsemek, kabul etmek ve uygulamak lazım.

Büyük ve kalıcı başarılar elde edebilmek için büyük potansiyele ve imkâna da sahip olduğumuz açıktır. Bütün değerlendirmeler, bu konuda hiçbir yetersizliğin ve zayıflığın yaşanmadığını ortaya koymaktadır. Kürt halkı gerçekten de büyük bir cesaret ve fedakârlıkla Önder Apo’nun açtığı özgürlük yolunda yürümekte ve her türlü bedeli göze almaktadır. Başta kadınlar ve gençler olmak üzere dünyadaki tüm ezilenler bu çerçevede Kürt halkının geliştirdiği özgürlük mücadelesini gittikçe artan ve büyüyen oranda desteklemektedir. O halde siyasi ve askeri alanda büyük mücadeleler yürütmemiz ve kazanmamız önünde hiçbir engel yoktur. Halk desteği, ezilenlerin desteği en ileri düzeydedir. Mevcut siyasi, askeri durum, Üçüncü Dünya Savaşı içinde yaşanan çelişki ve çatışmalar, dört parça Kurdistan’da özgürlük mücadelesini en ileri düzeyde geliştirip zafere ulaştırabilmek için tarihi büyüklükte imkân ve fırsatlar sunmaktadır.

Partileşmek demek Önderliği doğru anlama ve başarılı uygulama temelinde katılmak demektir. O halde doğru olan Önderliğin belirtikleridir. Önderlik düşünceleridir, Önderlik gerçeğidir. Önderliğin her şeyi bizim için talimattır.

 

Komployu beynimizde ve yüreğimizde yenmeliyiz

26’ıncı mücadele yılına girerken bu temelde zihniyet devrimini geliştirme, derinleştirme, komployu dayandığı sistemle birlikte daha derinlikli çözümleme, doğru anlama ve onu alma, ondan güçlü bir biçimde kopma, kendi alternatif sistemini daha çok özümseme, benimseme, coşku ve heyecanla onu var etmeye yönelmeliyiz. Komployu gerçekten de her şeyden önce beynimizde ve yüreğimizde yenmeliyiz ki sonra politik-askeri mücadelede yenebilelim. Beyninde ve yüreğinde komployu yenemeyen, onu aşamayanlar, komploya karşı doğru mücadele yöntemleri bulamaz, etkili ve başarılı mücadele edemezler. Onun için de Önderlik gibi yapalım. Önce zihniyet ve vicdan devrimimizi geliştirelim, komployu beynimizde ve yüreğimizde yenelim. Komplocu sistemden tümüyle kopalım. Kendi sistemimizi doğru anlayalım ve inşa edelim. Bu temelde mücadele ettiğimizde komplocu sistemi daha fazla daraltabiliriz. Zihniyet ve vicdan devrimiyle böyle bir konuma ulaşmalıyız.

Komployu yenilgiye uğratabiliriz. Komplocu yöntemi ortadan kaldırabiliriz. Bu bir saldırı yöntemiydi. Bunu ortadan kaldırmamız ve tümden yenilgiye uğratmamız lazım. Bunun için sistemi tümden yenilgiye uğratma düzeyine hemen gelemeyebiliriz ama zorlayarak karşımızdaki sistemi demokrasiye biraz daha duyarlı kılabiliriz, bunu daraltarak, teşhir ederek, darbeleyerek yapabiliriz. Böyle bir durum komployu yenmek ve aşmak olacaktır. Böyle bir durum İmralı işkence ve tecrit sisteminin parçalanması, yok olmasını getirecektir. Dolayısıyla da Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlayacaktır. Bu kavramlar da hayal değildir. İmralı sisteminin parçalanması, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü olmaz bir şey değildir. Bir hayal, tatlı bir söz ya da salt bir umut değil, doğru anlaşılır, başarılı ve yaratıcı pratik yapılırsa gerçekleşebilir. Bunu görebilmeliyiz, gerçekten de bu mümkündür. Bunu görerek mücadele edersek o zaman kazanabiliriz. Siyasi ve askeri mücadeleleri bu temelde geliştirmede insan zorlanmaz. Yeter ki ideolojik mücadelede, anlayışta sonuç alabilelim.

Bunları gerçekleştirdiğimizde 26’ncı yıl gerçekten de komplonun tümden yenildiği, İmralı işkence ve tecrit sisteminin parçalandığı, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlandığı bir yıl haline gelebilir. Bir yılda bu kadar gelişme olabilir mi? Evet olabilir, bu mümkündür. Böyle bir süreç içerisine girilmiştir. Bunu mutlaka sağlamamız gerekiyor. Ortaya koyduğumuz iddiaları pratikte gerçekleştirecek yol ve yöntemi mutlaka bulmamız lazım. Hedeflerimizin, planlarımızın içini doldurarak doğru uygulamalıyız.

Bütün bunların hepsi de gerçekten de komployu doğru anlamaktan, dayandığı sistemi çözüp aşmaktan geçiyor. Doğru söz ve doğru pratik gerekiyor. Böyle olursa sonuç alacağız. İddiamız budur. Böyle bir anlayış düzeyine ulaşmış bulunuyoruz.

Demek ki komplo gerçeğini çözümlemede, Önderlik gerçeğine ulaşmada biraz daha derinleşmemiz vardır. Bunu daha fazla ilerletebiliriz, bunu daha fazla yayabiliriz, bu temelde komploya karşı mücadeleyi daha örgütlü, bilinçli kılabilir ve 26’ncı yıl mücadelesini uluslararası komployu gerçekten tam yenilgiye uğratmanın başlangıç yılı haline getirebiliriz. Mutlaka bunu hedeflemeli, bu temelde mücadele etmeliyiz. Böyle yaparsak başarırız. Buna inanalım, güvenelim. Başarılı olmaz, hep böyle kalır sanmayalım. Sürecin uzamasının iki boyutu var. Bir günde Önderliği yok etmek istiyorlardı ama 25 yıldır imha edemediler. Bu bizim için bir başarıdır. Ama 25 yıl az bir süre değildir. Komploya karşı mücadele ediyoruz, komplo göz önündedir, maskelenemeyecek bir saldırıyı ifade ediyor. Dolayısıyla komploculuğu dize getirmek zor değildi. Daha doğru, etkili mücadele edebilseydik bu kadar uzamadan da komployu daha çok parçalar, daha ağır darbeler vurur kesin yenilgiye uğratabilirdik.

Tüm bunları görebiliyor ve değerlendirebiliyorsak o zaman 26’ncı yıl mücadelesi çok daha doğru ve etkili hale gelebilir, komplo tümden yenilgiye götürülebilir.

”Güneşimizi Karartamazsınız” şiarıyla Önder Apo etrafında ateşten çember oluşturan ve 25 yıldır Önder Apo’yu sahiplenen ve savunan kahraman şehitlerimizi saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Yine komploya karşı direnişin yedinci yıldönümünde İmralı işkence ve tecrit sistemiyle birlikte yaşamama ve bu sistemi yerle bir etme çağrısı yaparak 1-2 Şubat gecesi bedenini ateşe veren PKK Yeniden İnşa Komitesi Üyesi Viyan Soran yoldaşı da saygı ve minnetle anıyorum. Her ne kadar uyguladığı yöntemi benimsemesek de yaptığı tarihi çağrının büyük önemini derinden anlamak gerektiğini belirtme gereği duyuyorum.

 

PaylaşTweet
Önceki Yazı

PKK’NİN KABUL VE RET ÖLÇÜLERİ ÖZGÜRLÜĞE KİLİTLENMİŞ MİLİTANLIĞIN ŞİFRESİ

Sonraki Yazı

POLİTİK ALANLA DÜŞÜNCE GÜCÜNÜ BİRLEŞTİRMEKTİR HAKİKAT REJİMİ

Sonraki Yazı
POLİTİK ALANLA DÜŞÜNCE GÜCÜNÜ BİRLEŞTİRMEKTİR HAKİKAT REJİMİ

POLİTİK ALANLA DÜŞÜNCE GÜCÜNÜ BİRLEŞTİRMEKTİR HAKİKAT REJİMİ

  • İLETİŞİM
  • HAKKIMIZDA

© 2024 Serxwebûn - Tüm Hakları Saklıdır!

Sonuç Bulunamadı
Tüm Sonuçları Gör
  • ANASAYFA
  • TÜM YAZILAR
  • ÖNDERLİK
  • SERXWEBÛN
  • SERXWEBÛN KURDÎ
  • BERXWEDAN
  • ÖZEL SAYILAR
    • BERXWEDAN ÖZEL SAYILAR
    • SERXWEBÛN ÖZEL SAYILAR
  • DOSYALAR
    • ŞEHİTLER ALBÜMÜ
    • KİTAPLAR
    • TAKVİMLER
  • FOTO GALERİ
    • ÖNDERLİK
    • GERİLLA
    • HALK

© 2024 Serxwebûn - Tüm Hakları Saklıdır!