Önder Apo “Kendini bilme tüm bilmelerin temelidir” dedi. Kendini bilmek toplumsal varoluşa atılan ilk adımdır. Bu anlamda PKK ile oluşan ya da günümüzde oluş halinde olan tamda bu toplumsallık, toplumsallığa atılan ilk adımdır. Önderlik gerçeğinde kendini oluşturan ve giderek PKK’de ahlaki ve politik bir yaşam biçimine dönüşen de budur. PKK’ye ve Önderliğe katılmak bu tarihsel oluşum ve gelişim süreci içerisinde oluşan kabul ve ret ölçülerini yaşamak ve bunun savaşını vermektir. Her şeyden önce verili olanı, hazır olanı kabul etmemektir. Yine bilimsel, felsefi temelde olay ve olguları sorgulamak da sahip olduğumuz kabul ve ret ölçüleriyle mümkün olmaktadır. Aslında PKK ve Önderlikte temsilini bulan kabul ve ret ölçüleri, yaşamın temel yasası ve belirleyeni konumundadır. Dolayısıyla yeni yaşamı yaratabilmek için Kemal Pir tarzında yaşama bağlanmak, onu ölümüne sevmek gerekir.
Önderlik; “Hatırlıyorum ilk ‘Kurdistan Sömürgedir’ dediğimde havale geçirir gibi kan ter içinde kaldım” diyordu. Bunun bırakalım gereklerini yapmayı düşünmenin bile hangi hakikate denk düştüğünü ve ne kadar amansız bir söylem ve eylem gerektirdiğini hissettiği için, bu gerçek karşısında havale geçirdiğini ifade ediyor. Elbette bu düşünceler gökten vahi ile inmedi. Düşünsel bir yoğunlaşma ve kendini eğitme ile gerçekleşti. Dikkat edilirse önce aileden başlayarak verili olan yaşam biçimini sorguluyor, yanlış gördüğü şeyleri reddediyor. Tabii mevcut olanı reddetmek aynı zamanda yerine yeni bir şey koymayı da gerektiriyor. Zaten böyle olmaz ise mevcut olanı reddetmenin bir anlamı da olmayacaktır. Bu temelde sorguladığı için “Kurdistan Sömürgedir” tezine ulaşıyor ve bunu aşmak için bir amaca dönüştürüyor.
Hedefine kilitlenen bir kurşun gibi eyleme geçmek
Bunun için; “Sömürgeciliğin zerresinin gölgesi bile ihanete eşdeğerdir” diyor. Sömürgecilik adına ailede, toplumda, sokakta, okulda, kısacası yaşamın her alanında ne varsa ret etmeyi gerektiriyor. Önderlik ve PKK gerçeği sömürgeci hukuku, onun her türlü etkilerini aşmayı ve bu temelde kendi insanını aramayı, onu toplumsal tarihin derinliklerinden çıkarıp yeniden insanlığıyla, toplumsallığıyla buluşturmayı esas alıyor. Bu ahlaki ve politik topluma atılan ilk adım oluyor. Soykırıma, imhaya, inkâra karşı ulusal ve toplumsal kurtuluşu esas alan ve bu temelde örgütlenen, eylemini geliştiren hareket oluyor. Bu da askeri, siyasi, kültürel, ekonomik, hukuki her alanda bu amaca göre örgütlenmeyi, yeni bir yaşamı esas almayı ve buna göre yaşamayı gerektiriyor.
Kuşkusuz amaç ve hedefte yoğunlaşmayı sağlayan da düşünce ve eylemdir. Düşünce olmadan insan eylemi gelişmez. Devrim mücadelesinde düşüncesiz-eğitimsiz, eylemsiz yol almak mümkün değildir. Tam da bu noktada Önderlik ve Parti tarzında fikir, zikir ve eylem bütünlüğünün nasıl bir ilkeye dönüştüğünü görüyoruz. Fikirleri iliklerine kadar titreyerek hissediyor, yaşamında en amansız bir ilke haline getiriyor ve hedefine kilitlenen bir kurşun gibi eyleme geçiyor. Önderlik gerçeği anı anına kendini böyle yaratıyor. PKK’nin en amansız kabul ve ret ölçüleri böyle oluşuyor. Yaşamı anda yaşıyor. Dikkat edilirse Önderliğin Kemallerle, Hakilerle ulaştığı hakikatlere ve Önderlik tarzına amansız bir bağlanma ve katılım var, yine devrimci yaşamın doğrularına muazzam bir bağlanma var. İşte cellatların giyotinlerinde, darağaçlarında, yağlı urgan boynundayken bile doğruya doğru, yanlışa yanlış deme gücünü gösterebilen bir insan gücü, devrimci öncüler böyle ortaya çıkıyor. Fikir, zikir ve eylem bütünlüğünü kendinde cisimleştiriyor. Kemaller, Hakiler, Hayriler, Mazlumlar, Önderlikte temsilini böyle buluyor. Bu gerçek, sömürgeleştirilmiş bir halkın özgürlük davasına amansız bir bağlanma geliştiriyor.
İnsan kendi toplumsallığıyla buluştukça toplumsal hakikatle de buluşuyor; Hilvan-Siverek direnişiyle feodal-komprador işbirlikçiliği yerle bir etmeyi hedefliyor, Amed Zindanı’nda düşmanı kendi kalesinde fethederek devrimci öncülük, direniş ve kahramanlık ölçülerini geliştiriyor. 15 Ağustos Atılımı’nda ilk kurşunu düşmanın kalbine saplarken, sömürgeleştirilmiş halkın damarlarına yeniden taze kan oluyor. Kapitalist sistemin liberal bireyci ve maddiyatçı anlayışları karşısında toplumcu, demokratik sosyalizmi ve komün anlayışını geliştiriyor.
İşte tüm bu süreçler boyunca düşüncede, yaşamda ve eylemde kabul ve ret ölçüleri Önderlik ve PKK gerçeğinde böyle ilmik ilmik yaratılarak günümüze kadar geliyor ve bu diyalektik tarihsel akış hala oluş ve oluşum içinde olduğu için tüm yakıcılığıyla sürüyor.
Kürdistan Devriminin Yolu’nda (Manifesto) PKK için yeni “Çağdaş Med Hareketi” ve “Çağdaş Kawa” tespitlerinde bulunup yeni bir tarih okuması başlatıyor. Yapılan her tespit bilince dönüşüyor, bilme anı ise yaşama. İşte bugün yoldaşlardan oluşan bir Önder Apo klanına dâhil oluyorsak bu yaşam ölçülerine katıldığımızdandır.
Peki, Önderliğe ve PKK’ye katılırken yukarıda bahsettiğimiz bu kabul ve ret ölçülerini biliyor muyuz? Bu ilke ve ölçülere katıldığımızın ne kadar bilincindeyiz? Önderlik Hakikatinin yoğunlaşmış ifadesi olan ‘Savunmalar’ını bile daha okumamış olmayı neyle izah edebiliriz? Önderlik Savunmaları yazarken hücrede kalemi bile bir ceza konusu haline gelirken, bunun intikamı için amansız bir direniş halindeyken bizler nasıl olur da okumayız. Savaşın en yoğun yaşandığı o savaş tünellerinde bile eğitimler kesintisiz sürerken, bunca imkân ve olanağın olduğu ve teknik imkanlar içinde yüzen ve kendine PKK’liyim diyen kadrolar nasıl olur da kendini eğitemiyor? Partiden bildiğini, öğrendiğini nasıl olur da yanındaki yoldaşıyla paylaşmıyor? Telefon, tablet, bilgisayar üzerinde saatlerce oturup ilgili-ilgisiz birçok şeye zaman ayırırken nasıl olur da yanındaki, komünde yaşadığı yol arkadaşıyla bir sosyal paylaşım içine girmiyor? Bu yaklaşım ve anlayışlar PKK ve Önderlik kadro gerçeğini ne kadar temsil ediyor? Her birimizin kendine sorması gereken soru tüm yakıcılığıyla ortaya çıkıyor; PKK’nin kabul ve ret ölçüleri böyle iken biz kendimizi PKK ve Önderlik gerçeğinin neresinde görüyoruz?
Bir lokma bir hırka felsefesine göre yaşamak
Yurtsever halkımız parti merkezine “biz eski PKK’lileri istiyoruz” derken ne kadar ağır bir eleştiri ile karşı karşıya olduğumuzun bilincinde miyiz? Bununla neyi kast ediyor? Hiç kuşku yok ki bununla kastedilen sözü ve eylemi bir olan, yaşamı halk ve parti ölçülerinde ve sadeliğinde olan, kendini halkının davasına adayan PKK ve Önderlik kadrolarından bahsediliyor. Mevcut kadroda bunu görmediği için geçmişi arıyor. Neyi görmüyor? Bir lokma bir hırka felsefesine göre yaşamayan arkadaşları görüyor. Giyimi marka, bindiği araç son model, ilişkilendiği çevre orta sınıf olunca nasıl bir yaşam beklenebilir? Emekçi yoksul halk gerçeğimizle nasıl buluşabilir? Bundan da öte düşman gerçeği karşısında bırakalım halkı savunmayı kendini nasıl savunabilir? Bırakalım kendisini liberal sistemin bireyci küçük burjuva yaşam ve kültüründen korumayı, acaba eriyip gitmekten kendini nasıl kurtarabilir? Hiç kuşku yok ki bunu yaşayan bir kişi bırakalım PKK’li olmayı bir düzen partisinin, derneğinin bile üyeliğini yapamaz.
Her şeyden önce PKK ve Önderlik gerçeğine katılmak özgürlük ve hakikat arayışını kedinde gerçekleştirmekle mümkün olur. Önderlik onun için “bir halkın özgürlük davasını yürütmek isteyen öncelikle kendini özgürleştirmeyi bilmeli” diyor. Kendini özgürleştirmek de her an Önderlik ve Parti hakikatini kendinde yaşamsal kılmakla mümkündür. Önderlik görüşme notlarında “kendinizi özgürleştirememişsiniz, beni nasıl özgürleştireceksiniz” derken bu gerçeği ortaya koyuyor. Düşman esas olarak bizim Önderliğe ihtiyacımız olduğu için mutlak tecridi uyguluyor. Önderlik o koşullarda bile zaten amansız bir mücadele veriyor, düşman da bizleri Önderlik gerçeğinden kopararak, esas olarak bizler üzerinden sonuç almaya çalışıyor.
Gerçekten de Önderliğin değil bizim Önderliğe ihtiyacımız var. Slavoj Zizek de “Öcalan’a ihtiyacımız var” derken bu gerçeği ifade ediyor. Önderliğin değil bizim özgürleşmeye ihtiyacımız var. Daha doğrusu özgürlüğe olan yaşamsal ihtiyacı hissedersek Önderliğin fiziki özgürlüğü için çalışmış oluruz. O halde neden buna denk bir eğitim, örgütlenme ve eylem mücadelesini anı anına Önderlik tarz, yöntem ve üslubuyla geliştiremiyoruz? Daha nereye kadar her şeyi önderlik ve Partiden bekleyeceğiz? Kendisinin özgürlük sorununu görmeyen, bunca yıllık amansız bir mücadeleye rağmen hala sömürgeciliğin ve kapitalist sistemin etkilerini üzerinden atamayan, her şeyi Önderlik ve Partiden bekleyen bir anlayışla mücadele nasıl büyütülebilir? Halkın en temel özgürlük sorunu nasıl çözülebilir? Sömürgeciliğin imha, inkâr ve soykırım savaşı, siyaseti nasıl anlaşılabilir, nasıl aşılabilir?
Dünya tarihine Kadın Devrimi olarak geçecek bir devrimin öncüleriyiz
Diğer önemli bir husus da cins ve sınıf mücadelesinde yaşanan anlayış ve yaklaşım sorunlarıdır. Önderliksel gelişme ve PKK’nin gelişim sürecinde sınıf ve cins mücadelesinin anlam ve önemi biliniyor. Hem cins hem de sınıf mücadelesi konusunda Reel Sosyalizme eleştirilerimiz her zaman olmuştur. Fakat açığa çıkan sorun ve yaklaşımlar gösteriyor ki bu konuda Önderlik ve PKK gerçeği doğru ele alınmıyor. Eğer doğru ele alınsa ve bilince çıkartılsaydı bu kadar sorun yaşanmazdı. Bununla birlikte Demokratik Ekolojik Kadın Özgürlükçü Paradigmayla birlikte bu eleştiriler yeni bir kuramsal çerçeveye ulaştı. Geçen yüzyıla nasıl ki sınıfsal, sosyal ve ulusal mücadeleler damgasını vurmuş ise, 21’inci yüzyılın da Kadın Özgürlük Mücadelelerinin yüzyılı olacağı tespiti bile başlı başına yeni bir mücadele yöntemini gerekli kılıyor. İktidarcı-devletçi sömürü sisteminin temeli erkek egemenlikli zihniyetin kadın üzerindeki tahakkümü ve özel mülkiyet anlayışı üzerinden gelişiyor. Dolayısıyla PKK ve Önderlik gerçeği Kadının Özgürlük Mücadelesini ve sınıfsal mücadelesini toplumsallığın temel çelişkisi biçiminde ele aldı. Sınıf mücadelesi de en az cins mücadelesi kadar bizler için önemini koruyor. Zaten bu iki husus doğru ele alınmadığı için mücadelesizlik gelişiyor. Kapitalist sistemin ideolojisi olan Liberalizm bu iki husus üzerinden ortamımıza sızıyor.
Devletçi sitemin temel çekirdeği olan aileye yaklaşımda son yılarda kadronun yaklaşımı ilginç bir hal almış durumda. Yıllardır kendini halkının özgürlüğüne adayan yoldaşlarımız fırsatını bulduğunda aileye koşuyor. Hani bizim ailemiz halkımızdı? Aileye yaklaşımda geçmişe göre ne değişti? Mevcut aile demokratikleşmiş de bizlerin mi haberi yok! Özgür Eş Yaşama dayalı devrimi Kurdistan da gerçekleştirmiş miyiz? Kurdistan toplumu özgürleşmiş, dünya sistemi içerisinde bir statüye kavuşmuş ya da kavuştu kavuşacak ama dağda yaşayan yoldaşların mı haberi yok? Daha açık ve ağır bir biçimde söyleyelim bu konudaki yaklaşımın değiştiği mi düşünülüyor? Özgür bir yaşamın yaşanacağını düşünenler kendini kandırabilir ama bırakalım PKK ve Önderliği halkımızı bile buna ikna edemez. Özellikle PKK ve Önderliğin cins mücadelesini doğru ele almayan, bu ciddiyetle yaklaşmayan bir kadro değil ortamımızda, halk içinde bile ciddiye alınmaz. Önderlik ve Parti gerçeği öyle bir militan duruş, ölçü ve yaşam tarzı yaratmış ki halkın kapısından içeri adım attığında PKK’li olup olmadığını anlar. Belki yüzüne söylemez ama gittiğinde bu PKK’li olamaz diyecektir. Tam da bunun için “biz eski PKK’lileri istiyoruz” demektedir. Cins ve sınıf mücadelesinde kadroda aşınma gördüğü için böyle söyleniyor. Kürt toplumu her ne kadar doğal toplumdan birçok olumlu özellik taşıyor olsa da mücadele öncesinde kadına yaklaşımın nasıl olduğunu herhalde ifade etmemize gerek yok. Mücadelemizin bu konuda nasıl bir yol kat ettiği de biliniyor. Hatta öyle ki dünya tarihine Kadın Devrimi olarak geçecek bir devrimin öncüleriyiz. Hal böyle iken feodal, aileci, liberal, küçük burjuva özentili ‘özgürlükçü’ yaklaşımlar bırakalım PKK ve Önderlik ortamında bu halkın içinde nasıl yaşanabilir? Bir PKK kadrosu bunu en ufak bir pratik ve anlayışta bile yansıttığında nasıl kabul görebilir ya da görebiliyor. Şu çok iyi bilinmeli ki cins mücadelesini sıradanlaştıran ve normalleştiren yaklaşımlar PKK ve Önderliğe yönelik karşı-devrim faaliyeti yürütmekten farklı bir anlam taşımaz.
Demokratik Uygarlık nehri içinde akan hakikat arayışı
Diğer bir husus da Önderliğin Marksizm’e ilişkin eleştirilerini kendine göre değerlendirip adeta “sınıf mücadelesinin devri geçti” diyerek bu anlayışları palazlandıran yaklaşımdır. Önderlik savunmaları baştan sona iktidarcı-devletçi sınıf ve odaklarla, demokratik sosyalizmi temsil eden toplumsal mücadelelerden bahsediyor. Nasıl oluyor da bu temel çelişki görmezden geliniyor. Böyle ele alan yaklaşımlar PKK ve Önderliği nasıl okuyor? Hiç mi PKK Program ve Tüzüğüne bakmıyorlar. Kaba ve düz yaklaşımlar bir alışkanlık ve normal hale gelmiş. Sosyalist mücadelenin temel öncülleri olan Marks’ı, Lenin’i okumamış, peygamberliksel çıkışları inceleme gereği duymamış, mitoloji, din, bilim, felsefe ve tarih konularında rastgele konuşan bir kültür, daha doğrusu kültürsüzlük geliştiriliyor. Toplumun yarattığı toplumsal değerlere, öncülere sıradan yaklaşan anlayışlar türemiş. Önderliğin Savunmalarında bile gelenekler eleştirilirken büyük bir özen ve yüksek bir hassasiyetle ele alınıyor. Hatta bu geleneklere, tarihe-topluma mal olmuş önderliklere saygının gereği olarak eleştirel yaklaşıp geliştirmeyi esas alırken bizler öyle sıradan yaklaşamayız. Herhangi biriymiş gibi ele alamayız. Gerçeğe ve yaratılan geleneğe saygıyı korumak önemlidir. Bu kadar büyük bir toplumsal karşılık yaratmış olmalarının bir gereği bile olsa ciddi yaklaşmak durumundayız. Bu hareket ve Önderlik bunu hep böyle ele aldı. Hele hele toplum içinde bu konuda daha hassas davrandı. Ama hiçbir zamanda Önderlik hakikati gibi yaklaşmadık. Partimizin ve Önderliğimizin ulaştığı ve örgütlemeye çalıştığı bir hakikati var. Ama bu durum bizim açımızdan kapitalist modernite karşısında çıkış itibariyle bile olsa aynı Demokratik Uygarlık nehri içinde akan hakikat arayışlarına karşı saygınlığımıza gölge düşüremez. Eleştirilerimiz her zaman oldu, olacaktır. Zaten hiçbirisi toplumsal sorunlara yeterince çare geliştiremediği ve devletçi-iktidarcı zihniyete yenik düştüğü veya yedeğine girmekten kurtulamadığı için eleştiriyoruz. Kendilerini eleştiriler temelinde değiştirirlerse Demokratik Uygarlık sistemi içerisinde yer alacak sistemlerdir. Özcesi bizim bir hakikatimiz zaten var. Bu akımları ne övebiliriz ne de tümden inkarcı yaklaşmamız doğru olmayacaktır.
Kurdistan’da orta sınıf gittikçe palazlanıyor. Orta sınıf ulusal mücadelenin hizmetinde olduğu sürece bir anlamı olabilir. Ama gırtlağına kadar sömürgeci, devletçi ve iktidarcı sistemle yürüyenleri kimse yurtsever diye bize kabul ettirmeye çalışmasın. Feodal kompradorları, ajanlaşmış işbirlikçi orta sınıf ve burjuvaziyle bu halkın, toplumun çıkarları hiçbir yerde birbiriyle kesişmiyor. Gerçekten yurtseverliğiyle bilinen, hala toplumsal değerleri koruyan, iktidarcı ve devletçi sömürgeciliğin kullandığı bir aparata dönüşmeyen her kesimle elbette ilişkileneceğiz. Bu konuda Kurdistan halkların, direnişçi aşiretlerin, tasavvufçu cemaatlerin, inanç ve dinsel mezheplerin, kültürlerin, dillerin, topluma kendini kabul ettirmiş seydaların, kanaat önderlerinin, sivil toplum kuruluşlarının merkezi konumundadır. Eğer ilişkileneceksek böylesine toplumcu özünü koruyan yapılarla ilişkileneceğiz.
Konformist ve liberal anlayışların etkisinde kalmak
Önderlik ve PKK çıkışından günümüze işçi, işsiz, köylü, öğrenci, yarı aydın ve emekçi halkımızın emeği ve değerleriyle bu güne kadar geldi. Gelişip serpildi. Belli istisnalar hariç kadro tabanımız böyleydi, şu anda da büyük oranda böyledir. PKK ve Önderlik gerçeğinden uzaklaşmış kadro anlayışları kendini orta sınıfa dayandırıyorsa bilinmeli ki imanı zayıflamıştır. Maddiyatçı yaklaşıyordur. Konformist ve liberal anlayışların etkisinde kalmıştır. Kendi toplumsal tabanını, halkını, emekçisini beğenmeyen, küçümseyen bir kadro PKK ve Önderliği temsil edemez. Halk çalışması yürütemez. Zaten böyle ele alan birinin halkla ilişkisinden de bahsedilemez. O halde halkla ilişkilerimiz zayıflamış diyorsak bu anlayış ve yaklaşımların etkisinde kaldığımızı da itiraf ediyoruzdur. Son yıllarda maddiyatçı, özel mülkiyetçi, tekelci anlayışlar gittikçe gelişiyor. Herkes “benim şuyum, benim buyum” diye tutturmuş gidiyor. Eskiden elinde küçük bir poşet ile dolaşan (Poşette de genelde kitap olurdu) arkadaşlarımız neredeyse sırt çantasının yanında bir de valizle dolaşıyor. Kaplumbağa gibi sırtında eviyle sağa sola gidiyor. Bu anlayış gerillaya bile taşınmış. Arkadaşlarımız o kadar köşesine çekilmiş, bireycileşmiş ki yanındakinin ne yaşadığını bilmiyor. Bir tableti, bilgisayarı varsa zaten kaldığı komünden çıkmıyor. Şunu da söyleyelim; savaş tünellerinde aylarca sadece su ile beslenen yoldaşlarımız var. Aylarca bir parça ekmek bile ulaştırılamıyor. Bir de bizler kendi yaşamımıza dönüp bakalım. Değerlere yaklaşımımız böyle mi olurdu? Ya da değerler gözlerimizin önünde çarçur edilirken izleyici kalır mıydık? Hiç kuşkusuz kendini PKK ve Önderlik kadrosu olarak ele alan hiçbir yoldaş böyle ele alamaz.
Bugün savaş tünellerinde düşmanın en üstün teknik, taktik nükleer gaz ve bombardımanlarına rağmen aylarca savaşan bir gerilla gerçeği yaşanıyor. 21’inci yüzyılda gelişen teknik karşısında gerillacılık bitti” diyenlere gerillacılığın nasıl yeniden ve yepyeni taktiklerle kendini örgütlediğini gösteren tünel savaşlarını ne kadar hissediyoruz? Gerilla için “ayakkabı numaralarına kadar biliyoruz” diyenlerin evine girip, beynine kadar çatışarak ulaşan ve fedai eylem geliştiren PKK ve Önderlik militanlığının neresindeyiz? Bu fedai duruşu ve yaşamı sergileyenler APOCU ve PKK’li ise bizler bu halimiz, yaşamımız ve duruşumuzla bu gerçeği ne kadar temsil ediyoruz.
Tüm bunlar da gösteriyor ki PKK öncülüğünün önemini yitirmesi şurada kalsın her geçen gün daha fazla çelikten bir çekirdek haline getiren militan kadro duruşuna ihtiyaç var. Yaşanan her türlü ideolojik, örgütsel, siyasi, kültürel ve yaşamsal sorunlarımızın temelinde bu kadro ilke ve ölçülerinde yaşanan zayıflama vardır. PKK içinde cins ve sınıf mücadelesi temelinde kabul ve ret ölçülerinin devrimci bir tarzda uygulanmamasıdır. Bunun da temel nedeni eğitimsizliktir. Temel eğitim kaynaklarımızdan uzaklaşmaktır. Önderlik savunmaları ve çözümlemeleri temelinde kendimizi eğitmememizdir. Bir defa okumanın yeterli olunacağı düşünülüyorsa her arkadaş büyük bir yanılgı içindedir. O halde ilkeler temelinde Önderlik savunmaları ve çözümlemeleri ile kendimizi an da eğiterek kabul ve ret ölçülerimizi bileyelim ve sürece bu temelde yüklenelim. Önder Apo’ya Özgürlük Kürt Sorununa Çözüm hamlemizi ancak doğru bir kadro öncülüğüyle başarıya taşıyabiliriz.