Bugün dünyanın dört bir yanında işçi emekçiler ortak bir amaç uğrunda mücadele ediyorlar; birlik, dayanışma ve örgütlülüklerini geliştiriyorlar. Emekçi insanlık küresel birliğini sağlıyor. Hangi renkten, hangi ırktan olursa olsun, dünyanın neresinde yaşıyor bulunursa bulunsun yüz milyonlarca, hatta milyarlarca insan aynı duyguları hissediyor, aynı duyguları paylaşıyor ve aynı ruhu yaşıyor. Ortak amaçta birleşiyor. Daha güzel, daha özgür, demokratik, daha paylaşımcı, dayanışmacı, yaşanabilir bir dünya için mücadele ediyor.
1 Mayıs, insanlığın küresel düzeydeki bütünlüğünü temsil ediyor. Her ne kadar egemen çevreler küreselleşme olarak sermayenin bütünselleşmesinden söz ediyorlarsa da aslında gerçek küreselleşme özgürlük ve demokrasi amacıyla mücadele eden insanlarca gerçekleştiriliyor. İşçiler, emekçiler, kadınlar küresel sermaye düzeni tarafından, küresel kapitalist modernite sistemi tarafından, ezilen tüm insanlık tarafından temsil ediliyor. Böyle bir küresel insanlığın özgürlük ve demokrasi amacı doğrultusunda var oluşunu temsil eden en önemli günlerden, göstergelerden bir tanesi 1 Mayıs emek bayramı oluyor.
1 Mayıs, insanlığı özgürlük ve demokrasi ilkeleri etrafında en güçlü bir biçimde birleştirmeyi, bunun ruhunu, bilincini, eylemini temsil ediyor. Bugün dünyanın dört bir yanında bu temsiliyeti net bir biçimde görüyoruz, yaşıyoruz. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde 1 Mayıs ruhuyla insanlık geleceğe daha umutlu, güvenli bakıyor. Daha doğru bir özgürlük ve demokrasi bilinci ediniyor, sosyalizm anlayışı geliştiriyor. Bu temelde de daha bilinçli, örgütlü, daha coşkulu, heyecanlı bir biçimde yürüyor. Bu bütün engellemelere, egemen baskıcı sistemin bütün karartmasına, yok etmesine, maskelemesine rağmen tartışılmaz, gözle görülecek kadar açık bir gerçeklik oluyor. Tabii bu coşkuyu işçi ve emekçilerin özgürlük ve demokrasi mücadelesiyle yarattıkları bu büyük duyguyu, ruhu bütün ezilenler birlikte yaşıyor. Küresel düzeyde gençlik, kadınlar, tüm ezilen halklar özgürlük ve demokrasi amacı için mücadele ettiklerinden, böyle bir ortak amaç etrafında birleştikten sonra emek bayramını kendi bayramları olarak görüyorlar, kutluyorlar.
Bu noktada elbette en fazla büyük bir özgürlük yürüyüşü içinde olan Kürt halkı bulunduğu her yerde anlamına uygun, özünü temsil edecek bir şekilde yaşıyor, yaşatıyor. Yüzde 99 işçi ve emekçi konumuna gelmiş olan bir halk olarak aslında ezilen halk, ezilen sınıf, ezilen cins olma konumunu tüm boyutlarıyla yaşıyor. Bu da Önder Apo öncülüğünde geliştirilen özgürlük ve demokrasi bilinciyle yeni bir arayışa, yeni bir yaşam yaratmaya yönelik halk olarak topyekun bir mücadele biçimini ortaya çıkarmayı gerektiriyor. Kürdistan özgürlük mücadelesinin böyle bir karakterinin olduğu açık. Bu bakımdan hareket olarak da halk olarak da bu günü büyük bir direnme günü, mücadele günü olarak, özgürlük ve demokrasi yolunda kararlılıkla yürüme günü olarak yaşıyoruz. Herkesten daha fazla da içinde bulunduğumuz süreçte böyle bir şeyi gündeme almayı Kürtler hak ediyorlar. Kürt gençleri, Kürt kadınları, Kürt emekçileri hak ediyor. Çünkü günün anlamına hem sosyal olarak hem de ideolojik ve siyasi bakımdan en yakın, onu en temsil edebilir düzeyde bulunuyor. Bu gerçeği böyle bilmemiz, görmemiz, ifade etmemiz lazım.
Reel sosyalizm çözüldü 1 Mayıs ise hala yaşıyor
1 Mayıs, insanlığın egemen sisteme karşı tarihten gelen direnişçi geleneğinin, demokratik ve özgür yaşam arayışının politik ahlaki toplum ölçülerini yaşatma durumunun önemli bir durağını, dönemini ifade ediyor. Kesinlikle 1 Mayıs gerçeğini böyle bir tarihsel konum içinde ele almak, değerlendirmek, ondan asla kopartmamak gerekiyor. 1 Mayıs’ı reel sosyalizmle özdeşleştirmek kesinlikle doğru değildi. Reel sosyalizmin 20. yüzyılda 19. yüzyılın ikinci yarasında 1 Mayıs’a sahip çıkmaya çalıştığı, 1 Mayıs idealleriyle kendisini birleştirmeye ve bu temelde bir alternatif yaşam anlayışı haline geldiği bir gerçek. Bu bakımdan 1 Mayıs’ı reel sosyalizm yaratmadı, reel sosyalizm 1 Mayıslarla temsil edilen, insanlığın daha özgür ve bir demokratik yaşam arayışı içinde ortaya çıktı. Temsil edebildiği kadar 1 Mayıs gerçeğiyle özdeşleşti. Temsil edemediği yerde de ayrı düştü, koptu. Dikkat edilirse reel sosyalizm çözüldü. Alternatif olma iddiasını, dahası varlığını kaybetti. Ama 1 Mayıs yaşıyor. 1 Mayıslar anlamı daha da derinleşerek, insanlığın, ezilenlerin, emekçilerin kalbinde özgür yaşam ruhu ve arayışı olarak daha da canlanarak derinleşerek yaşıyor. 1 Mayıslar tüm ezilenlere, özgürlük ve demokrasi arayışçılarına ruh vermeye, ilham olmaya, düşünce ve duygu, cesaret ve fedakarlık kazandırmaya devam ediyor. Bu bile 1 Mayıs’ın egemen sisteme karşı doğal komünal toplum özelliklerini, politik ahlaki toplum ölçülerini yaşatmak üzere başta kadınlar olmak üzere tüm ezilenlerin yürüttükleri özgürlük ve demokrasi mücadelesinin önemli bir parçası oluyor. 1 Mayıs’tan önce bu mücadeleyi farklı isimlerde, farklı kesimlerin kesintisiz olarak sürdürdüğünü biliyoruz.
Erkek egemen despotik sistemin gelişimine karşı kadın direnişini, özgür insan direnişini, halkların, kabilelerin, aşiretlerin direnişini, kölelerin özgürleşmek üzere özgür insanlığın da köleleştirmeye karşı nasıl bir tarihsel mücadele, direniş içinde olduklarını çok iyi biliyoruz. Önder Apo böyle bir tarihsel çizgiyi egemen güçlerin, sınıfların, devletçi sistemin bütün karartmalarına rağmen herkesin aydınlatabileceği düzeyde anlattı. Beş bin yıllık egemen merkezi uygarlık sistemine karşı en başta sistemin köleleştirdiği kadınların özgürlük mücadeleleri başta olmak üzere tüm baskı altına alınan, ezilen, köleleştirilmek istenen kesimlerin nasıl sürekli bir Özgürlük mücadelesi içinde olduklarını, köleleşmemek için ne tür ruh, bilinç, duygu, örgütlülük yarattıklarını, nasıl bir eylem ortaya çıkardıklarını temel boyutlarıyla ortaya koydu. Peygamberlik hareketlerini değerlendirdi, yine doğunun özgürlükçü demokratik düşünce sistemlerini, duygusunun sürekli arayışını değerlendirdi. Manizmi, Zerdüştlüğü aydınlattı. Newrozları yeniden tarihsel anlamına kavuşturdu. Tarihte olduğu yerde güçlü bir biçimde oturttu ve hak ettiğini kazandırdı. Ortaçağda da etnisitenin, halkların bu kabile aşiret düzenlerinin egemen devletçi sistemin köleleştirmesi karşısında nasıl bir direnme, politik ahlaki toplum gerçeği olduğunu ortaya koydu.
1 Mayıs bütün bunların devamı olarak yeni dünya, modern dünya, kapitalist dünya denen sürecin, tarihsel gelişiminin başlangıç aşamasında, o vahşi kapitalizmin dünyayı soyup soğana çevirme açgözlülüğüyle saldırdığı, binlerce, on binlerce yıllık tarihsel süreç içerisinde insanlığın ortaya çıkarmış olduğu birikimleri büyük bir açgözlülükle yağmalayıp kendi elinde birleştirmeye çalıştığı, aynı zamanda insan köleliğini çok daha derin, karmaşık hale getirerek insan emeğini daha derinden sömürme çabası içine girdiği o vahşi kapitalizm döneminin ortaya çıkardığı tarihi büyük bir direnişi temsil ediyor 1 Mayıs. Kapitalist modernitenin alternatif olarak yarattığı işçi sınıfının modernite sistemini çok derinen anlamasa da onun yönelttiği baskı, saldırıyı derinden hissederek, kendisi için bunun nasıl bir tehlike arz ettiğini görerek buna karşı yiğitçe direnişini ifade ediyor. Bütün özgürlük günleri gibi 1 Mayıs da kahramanca bir direniş günü oluyor. Dolayısıyla yeniçağda kapitalist modernite sistemine karşı tüm ezilenlerin özgürlük ve demokrasi için kahramanca direnişlerini temsil eden, onun sembolü olan, böyle bir direnmenin ruhunu, bilincini, cesaret ve fedakarlığını ifade eden bir gün oluyor. 1 Mayıs’ı böyle anlamak, tanımlamak gerek; bu daha doğrudur, özüne ve anlamına daha uygundur. Bu bakımdan Newrozlar gibi, 8 Martlar gibi büyük bir direnme, mücadele günü olduğu, her türlü baskı ve egemenliğe karşı özgürlük ve demokrasi için insanlığın cesaret ve fedakarlıkla kahramanca direnişini temsil ettiği tartışmasızdır. Bu nedenle 1 Mayıs’ın tarihsel gerçekliği daha güçlüdür. 1 Mayıs’ın özgürlükçü, demokratik ve mücadeleci içeriği, anlamı daha derindir. Beş bin yıllık erkek egemen sisteme karşı insanlığın özgür kalma, köleleşmeme, özgürleşme, demokratik bir yaşama ulaşma doğrultusunda yürüttüğü özgürlük mücadelesinde önemli bir durağı ve aşamayı temsil ediyor. Aslında kapitalist modernite sistemine karşı da ezilenlerin tüm kesimleriyle birleşerek kahramanca direnebileceğini, direnmenin bilincini, ruhunu, cesaret ve fedakarlığını yaratabileceğini gösteriyor. Bu nedenle de son iki yüzyıllık özgürlük direnişinin en güçlü, en öncü direnişlerinden birisi oluyor. Newrozları, 8 Martları devam ettirdiği gibi, onlarla birleştiği gibi, kapitalist modernite sistemine karşı da tüm ezilenlerin, emekçi kesimlerin ve halkların bilinçlenip örgütlenerek direnebileceğini, bunun cesaret ve fedakarlığını yaratabileceğini, böyle bir direnişte sonuç alabileceğini gösteriyor. 1 Mayıs’ın tarihsel anlamı, özgürlük ve demokrasi tarihi içerisindeki yeri, konumu kesinlikle böyledir.
Sosyalizm bir rüya değil
1 Mayıs direnişçiliğiyle birlikte gelişen kapitalist modernite sistemine karşı duruş, özgür ve demokratik duruş yaratma arayışı, bunun için geliştirilen mücadeleler 19. yüzyılın ortasında Marks ve Engels’in kuramladığı bilimsel sosyalizm olarak bir bilimsel ve taktik bilince ulaşıyor. 19. yüzyılın ikinci yarısının bu temelde yaşanan ideolojik örgütsel mücadele olduğunu biliyoruz. Kapitalist modernite sisteminin yarattığı yeni köleler, işçi ve emekçiler bu dönemde daha güçlü bir özgürlük bilinci, örgütlenme anlayışı ediniyorlar ve yeni bir özgürlük arayışçısı kesim olarak tarih sahnesine çıkıyorlar. Bu büyük çıkışın 1917 Ekimi’nde büyük Rus Devrimi’ne insanlığı götürdüğünü biliyoruz. Ekim devrimi 1 Mayıslarla başlayan, 19. yüzyılın ikinci yarasındaki o büyük sosyalist tartışma ve örgütlenmeyle önemli bir güce kavuşan, yeni özgürlük ve demokrasi anlayışının ete kemiğe büründüğü siyasi, askeri ve sosyal bir güç haline geldiği bir adımı ifade ediyor. Reel sosyalizm olarak tanımlanan ve tarihe geçen bu büyük adım iyi biliyoruz ki 20. yüzyıla damgasını vuruyor. Tarih boyunca insanlığa en fazla heyecan kazandıran, nicel bakımdan en fazla kesimlere kendini yayabilen bir özgürlük arayışçılığı oluyor.
Reel sosyalizmin bugün çözülüşünü yaşadığı, bu temelde eleştirip tartıştığımız süreçte bu gerçeğini göz ardı etmemek, kesinlikle görmezden gelmemek lazım. Hata ve eksiklikler özü tam temsil edememe, ondan saparak daralma, çözülme ayrı bir gerçeklik, fakat bir dönem özün de temsil edildiği, dile geldiği, insanlığın büyük bir heyecan ve coşkuyla yeni bir arayışa yöneldiği dönemde onun temsil ettiği ruh, bilinç, örgütlülük ve eylemin gücü ayrı bir şey, farklı bir gerçeklik. Birincisi yaşandı diye ikinci ifade ettiğimiz görmezden gelinemez, inkar edilemez, yok sayılamaz. Kesinlikle öyle yaklaşmak doğru olmaz. Hem bu büyük görkemi görmek, bunun nedenlerini, görkemi yaratan değerleri iyi anlamak, iyi özümsemek gerekli, hem de bunu temsil edemeyen, bundan kopan, dolayısıyla büyük gelişmeler yaratılmış olmasına rağmen kağıttan kaplan gibi çöken o durumu, onu yaratan nedenleri, etkenleri, ona yol açan hususları anlamak, bilince çıkarmak gerekli. Tabii bunlar ayrı şeyler. Her ikisini de doğru anlamak, görmek, hakkını kesinlikle vermek gerekiyor. Öyle birbirine karıştırmamak gerekiyor. Bu bakımdan 1 Mayısların 20. yüzyılda Rus Ekim Devrimi temelinde gelişen sosyalizm hareketinin en temel değerlerinden, sembollerinden biri olduğu ve 20. yüzyılda tüm emekçileri, ezilenleri özgürlük ve demokrasi mücadelesine sevk etmede büyük bir rol oynadığı tartışma götürmez bir gerçek.
Bu anlamda 1 Mayıs aslında o direnişçi, özgür ve demokratik özünü 20. yüzyılda reel sosyalizmde yaptığı katkılarla ortaya koymuştur. Reel sosyalist hamle olarak kendisini temsil ettirmiş, pratikleştirmiştir. Şöyle diyebilir insan; kapitalist modernite sistemine karşı tüm ezilenleri temsilen özgürlük ve demokrasi çıkışını kesinlikle 1 Mayıs direnişçiliği temsil ediyor. Bu kapitalizme karış özgürlük ve demokrasi mücadelesinin ilk adımıdır, doğuşudur, çıkışıdır, sembolüdür. Dolayısıyla yeni dünyada özgür ve demokratik olmanın, bunun ruhunu, bilincini temsil etmenin, yaşamanın temel gerçeğidir.
Bu büyük yürüyüşün ikinci büyük adımını reel sosyalist devrim süreci olarak değerlendirmek tarihsel bakımdan doğrudur. Marks ve Engels’in kuramladığı, bilinç ve örgüt haline getirdiği, Rus devrimcilerinin Lenin öncülüğünde pratikleştirdiği siyasi ve askeri olgu haline dönüştürdüğü yaklaşık yüz elli yıllık bir tarihsel süreci temsil ediyor reel sosyalizm gerçeği de. Bu da kapitalist modernite sistemine karşı sosyalist bilinç ve yaşam olarak ifade edilen özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve demokrasi arayışının bu yolda tarihsel yürüyüşün ikinci dönemini, ikinci büyük gelişme sürecini temsil ediyor. Birinci süreç 1 Mayıslarla temsil edilen o vahşi kapitalist saldırıya karşı araçları kapitalizmin o teknik varlığını tahrip etmeden 1 Mayıs direnişçiliğine kadar ulaşan o gerçeği temsil ediyorsa aynı şekilde kapitalist modernite sistemine karşı sosyalist bilim temelinde özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve demokrasi yürüyüşünün ikinci büyük dönemini de reel sosyalizm süreci temsil ediyor. Reel sosyalizmin çözülüşüyle bu çözülüşten çıkartılan dersler ve yeni bir ruh, yeni bilinç ve yeni örgütlülük, yeni mücadele tarzıyla sosyalizmin demokrasiyle birleştirilerek demokratik sosyalist çizgide geliştirilişiniyse 21. yüzyılın sosyalist hamlesi olarak ifade ediyoruz. 21. yüzyılın başından itibaren 1 Mayısların direnişçiliğinin, özgürlükçü demokratik özünün bu yeni demokratik sosyalist çizgi ve bu uğurda yürütülen mücadeleler temsil ediyor. Dolayısıyla 1 Mayıs direnişçiliği, 1 Mayıs ruhu, 1 Mayıs bilinci demokratik sosyalist çizgide yaşıyor. Demokratik sosyalizm çizgisiyle mücadele eden hareketlerde temsilini buluyor. Kapitalist modernite sistemine karşı ezilenlerin, emekçilerin kendi demokratik modernitelerini bilinç olarak, politik ahlaki yaşam sistemi olarak yaratmalarını ifade ediyor, içeriyor.
21. yüzyıl sosyalizmi her açıdan daha derindir
21. yüzyıl sosyalizmi kapitalist modernite sistemine karşı özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelesinin kesinlikle üçüncü büyük çıkışı, dönemi oluyor. Bunu bu temelde ifade etmek yanlış değil, hatalı değil. Tabii bu çıkış hem kapitalizmin ilk döneminde yürütülen mücadelelerin derin derslerini ortaya çıkarmaya hem de reel sosyalizm sürecinin o zengin pratik derslerini olumlu olumsuz, doğru yanlış dersleriyle açığa çıkarıp özümsemeye dayanıyor. Bununla birlikte kapitalizm öncesi tarihsel sürecin uygarlık döneminin tüm ezilenlerinin özgürlük ve demokrasi için, eşitlik için yürüttükleri mücadelenin derslerine de dayanıyor. Dahası merkezi uygarlık öncesi demokratik uygarlık tarihine, doğal komünal toplum tarihinin derslerine, neolitik devriminin kadın öncülüğündeki tarım köy devriminin o büyük ve zengin derslerine de dayanıyor. Bütün bu tarihsel dayanakla birlikte 21. yüzyılın başında kapitalist modernite sisteminin geldiği, ulaştığı kanserleşme durumunu tahlil ederek bunun kapitalizm, yani azami karcılık, ulus devlet despotizmi ve endüstriyalizm biçiminde tüm insanlık üzerinde yaratmaya çalıştığı toplum kırımı değerlendirmeyi, anlamayı ve bütün bunlara karşı özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve demokrasi mücadelesinin ruhunu, bilincini, ideolojik politik çizgisini, örgütlülüğünü, strateji ve taktiklerini bilimsel bir temelde geliştirmeyi ve hayata geçirmeyi ifade ediyor.
Bu bakımdan 21. yüzyıl sosyalizmi ruhsal olarak da, düşünsel olarak da, pratik eylemsel olarak da daha derindir, daha kapsamlıdır. Daha bütünlüklü ve düşünsel sistemiyle birlikte daha zengin bir örgüt ve eylem çizgisine dayanmaktadır. Bu bakımdan da önceki iki dönemin derslerini özümsemekle birlikte onların bir devamı veya bir tekrarı kesinlikle değildir. Yeni dönemin koşullarını, özelliklerini temsil, ifade etmektedir. Bu bakımdan da ortaya çıkmış yenilikler, değişim gerçeğine göre özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve demokrasi mücadelesinde de bir yenilenmeyi, değişimi, yeniden yapılanmayı hem kuram hem eylem olarak ifade etmektedir. Bu noktada kapitalist modernite sistemine karşı tarihin önceki süreçlerinin derslerine dayalı olarak geliştirilen özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve demokrasi mücadelesinde, yani sosyalizm mücadelesinde en ileri değişim dönemi olarak paradigma değişimini de içermektedir.
Bu noktada Önder Apo’nun geliştirdiği düşünce geçmişe dayalı eleştirel özeleştirel yaklaşım, bir bütün insanlık tarihinin özgürlük, eşitlik ve demokrasi yürüyüşündeki derslerini derinden çıkarıp özümseme, sentezleme durumu; bunlardan çıkartılan ve günümüz dünyasını kapsamlı ve derinlikli bir biçimde analiz etme ve bu analizden özgür, eşit ve demokratik bir yaşam için yürüyüşün bilincini, çizgisini, strateji ve taktiklerini çıkartmada çok ileri bir düzeyi temsil ediyor. Bununla birlikte reel sosyalizm eleştirisinde onu cepheden reddetmeyen, olumsuzlamayan, ama hata ve eksikliklerini de özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve demokrasi anlayışıyla ortaya koyup aşmasını bilen en derin eleştirel yaklaşım Apocu sosyal bilim yaklaşımı oluyor. Bunu ilk kapsamlı olarak AİHM savunması ve Bir Halkı Savunmak kitaplarında ortaya koydu Önder Apo. Aslında 1986’dan itibaren reel sosyalizme dönük daha açık bir biçimde eleştirdiği eleştirel yaklaşımlarının 1990’dan sonra reel sosyalizmin çözülüşü sürecinde bunların daha da derinleştirilerek geliştirilmesinin bir sonucu olduğunu ifade ettiğimiz kitapların ortaya koyduğu görüşler. Yani bir anda ortaya çıkmadı. Dahası, daha ilk çıkış anından itibaren sosyalizmle ifade edilen özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve demokrasi ruhu, anlayışı ve ilkeleriyle başta Sovyetler Birliği olmak üzere sosyalizm adına kurulmuş devletlerdeki pratikleşme arasındaki farklılığı her zaman gördü Önder Apo. Bunların örtüşmediğini, bir ve aynı olmadığını; teori ve pratik çelişik, kopuk olduğunu hep değerlendirdi. Bu nokta da sosyalizmin içerdiği özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve demokrasi ilkelerine sonuna kadar sahip çıkar, onları benimserken, onlar adına gerçekleşen pratikleşmelerdeki farklılıkları da hep eleştirdi. Bunları revizyonizm olarak tanımladı. Apocu önderliksel çıkış reel sosyalizmdeki revizyonist anlayışa, pratiğe hep eleştirel yaklaştı, onunla hep bir ideolojik mücadele içinde oldu. Daha önderliksel doğuş, Apocu çizginin oluşumunda bunlar vardır. 1986 PKK III. Kongresi’nden itibaren ise bu durum hem Kürdistan’da PKK’nin yarattığı gelişmelere dayanarak hem de Sovyetler Birliği ve diğer ülkelerde yaşanan olumsuzlukları eleştirerek, çözümleyerek daha da güçlü bir eleştirel düzey kazandı. Bu sürecin sonuçlandığı yeni bir düşünceye, özgürlük arayışında, sosyalizm mücadelesinde paradigma değişimi yapacak düzeye AİHM ve Bir Halkı Savunmak kitaplarıyla Önder Apo ulaştı. Bu baştan ideolojik düzeyde eleştirel yaklaşımın tarihsel süreçteki gelişmelere de dayanarak ulaştığı bir sonuç oluyor. Fakat ulaşılan sonuç kesinlikle yüzeysel değildir, güncel mücadele durumunu ifade etmiyor, onun çok ötesine geçiyor. Hatta reel sosyalizmin de kapitalist modernite sistemine karşı yürütülen sosyalizm mücadelelerinin de ötesine geçiyor. Ondan önce orta ve ilk çağlarda da merkezi uygarlık sistemine karşı tüm ezilenlerin yürüttükleri özgürlük ve demokrasi mücadelelerinde yaşanan önemli bir eksikliği, hatayı görüp düzeltmeyi ifade ediyor. Bu eksiklik ki aslında tüm görkemine, insanlığı bilinçlendirme ve harekete geçirmelerine ve zaman zaman da siyasi başarı elde etmelerine rağmen özgür ve demokratik yaşamın siste kazanamamasına götüren, sürekli egemen sömürücü sistemin yeniden hamle yaparak özgürlükçü adımları, birikimleri kendi içinde eritmesini sağlayan temel bir hatanın düzeltilmesini ifade ediyor. Bu paradigma değişimi olarak tanımlandı. Burada en temel konu sosyalizm gibi özgürlük, farklılıklara dayalı ve demokrasi ilkelerini devletçi siyasi yapıyla, sistemle yaratmanın yanlışlığını ifade ediyor. Dikkat edilirse burada düşünce, amaç, ilke son derece özgürlük, eşitlik ve demokratik muhtevaya sahip. Fakat bunların gerçekleşmesi için öngörülen araç ise baskı ve sömürü aracıydı. Hem de insanlığın başına bela olmuş, tarihin bir döneminde ortaya çıkmış ve bütün insanlığı adeta esir almış, teslim almış, köleleştirmiş bir aracı ifade ediyor. Böyle bir baskı, sömürü ve köleleştirme aracıyla özgürlük, eşitlik ve demokrasi aracının sağlanamayacağı açık bir gerçek. Bu bakımdan paradigma değişimi çok çok önemli. Sadece reel sosyalizmin bir temel hatasının düzeltilmesi değil, aslında reel sosyalizme kadar gelen tüm özgürlük ve demokrasi arayışlarının, mücadelelerinin içinde yaşattığı temel bir hata ve eksikliği düzeltmeyi ifade ediyor.
İnsanlığa hizmet eden güç kazandıran doğru düşüncedir
21. yüzyılın özgürlük, demokrasi, sosyalim mücadelesi böyle bir değişimle birlikte gelişiyor. Önder Apo’nun 21. yüzyılın başında insanlığın özgür, farklılıklar dayalı eşitlik ve demokrasi uğrunda geliştirdikleri düşünce ve eyleme en büyük katkısı böyle bir paradigma gerçekleştirmesi oluyor. Bunları en son demokratik toplum manifestosunda beş ciltlik kitapta çok kapsamlı bir teorik izaha kavuşturmuş oluyor. Böylece 21. yüzyıl sosyalizminin teorik yapılanışı, demokratik modernite çizgisi olarak en kapsamlı bir tahlile, sistemli bir ifadeye kavuşturulmuş bulunuyor. Önder Apo’nun demokratik sosyalizm olarak da ifade ettiği, yeni dönemin özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve demokrasi mücadelesinin çizgisi olarak ortaya koyduğu demokratik modernite çizgisi 21. yüzyılın özgürlük ve sosyalizm çizgisi oluyor. Tüm ezilenler açısından özgürlük çizgisi oluyor. Kadının özgürlük çizgisi, işçi ve emekçinin kurtuluş çizgisi, ezilen halkların kurtuluş çizgisi, gençliğin, özgürlük arayışçılarının kurtuluş çizgisi olarak ortaya çıkıyor.
Merkezinde Önder Apo’nun geliştirdiği bu yeni özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve demokrasi çizgisi olmak üzere demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma temelinde şekillenen demokratik modernite çizgisi olmakla birlikte 21. yüzyılın ilk çeyreğinde geçmişten dersler çıkararak reel sosyalizmi eleştirip onu aşmaya çalışarak yeni sosyalizm mücadelesini geliştirme yönünde arayışlar, çabalar da çok çeşitli biçimlerde bulunuyor. Tek mücadele Önder Apo’nun geliştirdiği mücadele değil. Bu doğrultuda sadece Kürdistan’da mücadele yürütülmüyor. Dünyanın dört bir yanında böyle bir düşünsel arayış, teorik tartışma ve pratik örgütsel mücadele söz konusu. Aslında 19. yüzyılda sadece Avrupa ve Amerika’yla sınırlıydı kapitalist modernite sistemine karşı yeni düşünce, özgürlükçü düşünce üretme ve mücadele etme durumu. 20. yüzyılda Ekim Devrimi’yle birlikte Asya’ya ve dünyanın dört bir yanına yayıldı. Ama bu yayılma dar oldu, sınırlı oldu. Dar bir sınır mücadelesiyle ulus mücadelesi içinde kilitlenip kaldı. Şimdi 21. yüzyılda özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve demokrasi mücadelesi 19. yüzyılın sadece Avrupa’yla Amerika’sına sıkışıp kalma durumunu, yine 20. yüzyılın dar, sınıf ve ulus kesimine dayanma durumunu taşımıyor. Bu bakımdan daha geneldir, her bakımdan daha geniştir. Gerçek anlamda dünyaya yayılmış durumda, bütün toplumsal kesimleri, her renkten, her ırktan, her cinsten toplumları içine alıyor. Bu anlamda 21. yüzyılda küresel bir mücadele olma karakteri çok daha başattır. Yine dar sınıf ve ulus mücadelesi olmaktan çıkarak başta kadın özgürlüğü olmak üzere tüm toplumsal kesimlerin özgür, demokratik, eşit yaşam arayışının temsilcisi haline geliyor. Bu bakımdan da tüm ezilenlere, bütün özgürlük arayışçılarına hitap ediyor. Bu yönüyle de toplumsal bakımdan daha fazla genişlemiş, çok farklı kesimlere, sınıflara, ezilen cinse hitap eden, onları etkileyen duruma gelmiş bulunuyor. Bu gerçekliği biz Önder Apo’nun geliştirdiği düşünce ve eylemde gördüğümüz gibi, dünyanın değişik alanlarında yaşanan bütün arayışlarda görüyoruz. Bu anlamda düşünen, tartışan, yoğunlaşan, kendini insanlığın özgür ve demokratik yaşamıyla birleştiren, buna adayan çok sayıda insan var, düşünür var, sosyal bilimci, aydın ve sosyalist var. Bunlar gerçekten de büyük çaba harcıyorlar. 21. yüzyılın başında özgür ve demokratik yaşamı bu temelde insanlığı yeniden yapılandırmayı geliştirebilmek için on binlerce yıllık tarihin derslerini özümsemek üzere çok büyük bir yoğunlaşma, arayış, araştırma, tartışma yürütüyorlar. Böyle bir fikir yoğunlaşması, tartışması var ve bunların ortaya çıkardığı önemli sonuçlar var. Birçok alanda kapitalizmin en çok geliştiği merkezlerde olduğu kadar kapitalizmin çevre alanlarında, dünyanın ücra köşelerinde de bu tür arayış içinde olan, düşünce üreten kesimler, onların değerli çabaları ortaya çıkıyor. Bütün bunlar da düşüncede netlik kazandığı ölçüde pratikte eyleme dönüşüyor. Yeni özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadeleleri bu temelde gelişiyor. 21. yüzyılın demokratik sosyalizm mücadelesi, demokratik modernite mücadelesi bu çerçevede gelişme kaydediyor.
Bugün 1 Mayıs’ta temsil edilen, direnişçilik, özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve demokrasi mücadeleciliği kesinlikle böyle geniş bir teorik ve pratik kapsamda gelişme kaydediyor. Bunu rahatlıkla böyle görebiliriz. Belki devlet egemenliği ve silah hakimiyeti bakımından 20. yüzyıldaki silah hakimiyetine ulaşmaktan uzaktır bu özgürlük ve sosyalizm mücadeleciliği, ama iyi bilelim ki devletin ve silahın gücü bir yere kadardır. Her şeye kadir değildir. Ondan daha fazla insanlığa hizmet eden, güç kazandıran doğru düşüncedir, doğru teoridir, doğru toplumsal çözümlemeyi gerçekçi bir biçimde yapan sosyal bilimdir. Sosyal bilimin gücü her türlü silahın ve devletin gücünün çok çok daha ötesindedir. Bu bakımdan 21. yüzyılda gelişen sosyalizm böyle bir güce dayanıyor, yeni bir sosyal bilime dayanıyor. 19. ve 20. yüzyıllardan çok daha düşüncenin gücüne, insan bilincinin ve yarattığı bilimin gücüne dayanıyor. Bu bakımdan da belki devlet gücü gibi, silah gücü gibi gözler görülür değildir, ama gerçekte onlardan çok daha fazla etkilidir, güçlüdür. Bunu kesinlikle böyle bilmek, görmek, anlamak gerekir. Düşüncenin, insan bilincinin ve yarattığı bilimin gücü kadar güç başka hiçbir şeyde yoktur. İnsanlık tarihi bu gerçeği net bir biçimde doğruluyor. O halde 21. yüzyıl sosyal mücadeleleri daha büyük bir güçle gelişiyor. Yeni bir düşünceye, daha doğru bir sosyal bilime dayandıkları için önceki süreçlerden daha güçlü gelişiyorlar. Bu bakımdan da daha iddialılar, daha umutlular. Pratikleşmeleri de bu oranda daha coşkulu ve heyecanlı oluyor.
En büyük heyecanı coşkuyu Kürtler yaşıyor
Biz bu coşku ve heyecanı en iyi Kürt halkının özgürlük mücadelesinde görüyoruz. Kuzey Kürdistan’da görüyoruz, Batı Kürdistan’da görüyoruz, Doğu Kürdistan’da görüyoruz, Kürtlerin bulunduğu, yaşadığı her yerde görüyoruz. Bugün çok iyi biliyoruz ki tüm ezilenler, başta kadınlar, emekçiler, işçiler, gençler olmak üzere tüm ezilen insanlık 1 Mayıs ruhuyla sokaklara dökülüyor, özgür, farklılıklara dayalı eşit ve demokratik bir dünya yaratmak için ortak bir mücadele yürütüyor. Büyük bir coşku ve heyecan içinde. Bu konuda en büyük heyecanı Kürtler yaşıyor. Büyük coşku Kürt’ün yaşadığı coşkudur. Bütün ezilenlere, insanlığa örnek oluşturacak, örnek olacak, ruh oluşturacak kadar büyük bir heyecan ve coşkuya sahipler. Bu sadece bir heyecan ve coşkuyla kalmıyor, aynı oranda büyük bir cesaret ve fedakarlık, kahramanca bir direniş olarak ortaya çıkıyor ve günün 24 saatinde pratikleşiyor. Böyle büyük bir coşku, ruh tarihi bir direniş ise Önder Apo’nun geliştirdiği bu büyük düşünceyle, demokratik modernite çizgisiyle mümkün oluyor. Yani hiçbir şey kendiliğinden değildir. Önü aydınlatılmadan hiçbir şey gerçekleşmiyor. Önder Apo’nun deyimiyle yaprak bile kımıldamıyor. Her şey önü aydınlatılarak ve o uğurda örgüt ve eylem geliştirilerek yaratılıyor, kazanılıyor, sağlanıyor. Bu savaşta da böyledir, barışta da böyledir. Dikkat edilirse bir kere doğru düşünce ortaya çıkartılıp benimsendi mi artık koşullar neyi gerektirirse gerektirsin, hangi biçimde mücadele etmek söz konusu olursa olsun o düşünceyi yaratan ve benimseyenler her türlü mücadele yürütme gücü gösteriyorlar. Her türlü mücadele değişikliğini anında yapabiliyorlar. Böyle bir değişim esnekliğine ve gücüne sahipler.
Bu değişimi en iyi Kürdistan’a görüyoruz. Dikkat edelim savaş hamlesi de insanlığa heyecan verecek kadar bir kararlılıkla, coşkuyla, tutkuyla oluyor, barış hamlesi de ateşkesi de, yine bütün insanlığa özgürlük, demokrasi ve eşitlik arayışçılarına en büyük coşkuyu, heyecanı verecek kadar tutkuyla oluyor. Hepsinde Kürt halkının yaşadığı büyük bir tutku var, heyecan var, coşku var ve her biçimde de bunu insanlığa yayıyor, mal ediyor. İnsanlığa öncülük konumunda yürütüyor. Neden oluyor bu, işte burada önderlik gerçeğini görmek lazım. Önderlik aydınlatıcılığını, -yani felsefenin, ideolojinin- yani teorinin gücünü görmek lazım. Düşüncenin gücünü görmek lazım. Kesinlikle Kürt halkının gösterdiği güç, öncülük düşüncenin gücüyle oluyor. Elinde kendini koruyacak silahı bile yok, karnını doyuracak ekmeği bile yok neredeyse. Doğru dürüst çalışma yapamıyor. Maddi yaşam her gün dört bir yandan gelen saldırılarla zehir ediliyor kendisine. Ama bütün bunlara karşı büyük bir moral güce sahip çok tükenmez bir enerjiyle karşı duruyor. Kahramanca bir cesaret ve fedakarlık ortaya koyuyor; büyük coşku ve heyecanla direniyor, mücadele ediyor. Her türlü baskı, zorluk, acı Kürt Özgürlük mücadelesinde sevince, heyecana, coşkuya dönüşüyor. Bu neyle oluyor? Düşüncenin gücüyle oluyor. Bu gücü iyi görmemiz lazım, iyi anlamamız gerekli. İnsana, topluma yön veren en büyük gücün düşünce gücü olduğunu iyi anlamalıyız. Bu tarihte de böyledir, günümüzde Kürdistan’da yaşanan gerçeklik de bunun böyle olduğunu net bir biçimde bize gösteriyor.
Düşünce gücü demek Önderlik gücü demektir. Düşünsel varlık demek önderlik varlığı demektir. Bu büyük düşünce gücünü önderliksel gerçeklik, önderliksel duruş, doğuş, yürüyüş sağlıyor. Bunları iyi bilelim. Bu bakımdan da 21. yüzyıl daha büyük bir düşünce gücüyle gelişen özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve demokrasi yüzyılı oluyor. Böyle bir mücadelenin en temel alanlarından bir tanesi Ortadoğu olurken, Ortadoğu’daki gelişmeleri yönlendiren ise Kürdistan özgürlük mücadelesi oluyor. Günümüzde çok daha net bir biçimde böyle. En son Önder Apo’nun 2013 Newrozu’nda ortaya koyduğu irade, geliştirdiği açıklama, insanlığa yönelttiği özgürlük ve demokrasi çağrısıyla; önderlik ve Kürt özgürlük mücadelesinin Ortadoğu’yu ve insanlığı yönlendirme gücünün başat olduğunu, öncü düzeyde olduğunu netçe herkese gösterdi. Şimdi herkes bunu itiraf ediyor, kabul ediyor. Şimdiye kadar Önder Apo’nun kendini övmesi olarak tanımlayanlar vardı, PKK’nin kendini merkez olarak algılayanlar, ifade etmeye çalışanlar vardı. ama artık herkes bu tür yaklaşımların bir yanılgı olduğunu, kendilerini kandırma olduğunu gördü, görüyor. Herkes yeni durumu tartışıyor ve anlamaya çalışıyor. Önderlik ve PKK gücünün, bunların temsil ettiği sosyalizm gücünün, özgürlük, demokrasi ve eşitlik gücünün ne kadar etkili olduğunu görüyor ve kabul ediyor. İstese de ediyor, istemese de ediyor. İstemeyen de kabul etmek zorunda kalıyor. Ona karşı doğru durabilmek, mücadele edebilmek için önderlik ve PKK gerçeğini her zamankinden daha fazla doğru tanımaya ve anlamaya çalışıyor. Günümüzde Türkiye’de, Ortadoğu’da dünyanın dört bir yanında yaşanan tartışmalar kesinlikle bu temeldedir.
1 Mayıs ruhuyla daha çok dolu olmalıyız
Biz bu çerçevede 1 Mayıs’ı yaşıyoruz. 2013’ün emek bayramını kutluyoruz. Gerçekten de emek bayramı emeğin özgürlüğünü, bu uğurda kahramanca direnişi temsil ediyor. Bu da en çok günümüzde inkar ve imha sistemine karşı, kültürel soykırım sistemine karşı kahramanca savaşan Kürt halkının özgürlük mücadelesine denk düşüyor. Dolayısıyla 1 Mayıs emek bayramının bugün herkesten çok Kürt bayramı, Kürdistan özgürlük bayramı olduğu bir gerçek. Önderlik gerçeği böyledir, çizgi gerçeğimiz böyledir. Fakat ne yazık ki halk da bunu yaşarken bunu yeterince idrak edememe, bu anlamda Newrozlarda, 8 Martlarda olduğu gibi 1 Mayısları tam hissedememe, sahiplenememe gibi bir durum içimizde yaşanıyor. Bunu da eleştirmek lazım, ciddi bir eksiklik. Nereden kaynaklanıyor bu eksiklik? Aslında 1 Mayıs’ı anlamamaktan kaynaklanıyor. 1 Mayıs’ı anlamamak demek Apocu çizgiyi, demokratik modernite çizgisini tam ve derinlikli anlamamak anlamına geliyor. Önderlik çizgisini tam anlamamayı ifade ediyor. Bunu iyi bilmek lazım. Bu konuda bir özeleştirel, daha eleştirel bir yaklaşım içinde olmamıza ihtiyaç var. Çünkü başka türlü bu durumu izah etmek mümkün değil.
Nereden bakılırsa bakılsın 1 Mayıs’ın temsil ettiği gerçekliği Apocu demokratik modernite çizgisinde en güçlü bir biçimde yaşadığı, yaşatıldığı tartışma götürmez bir gerçek. Önderlik gerçeği de bunu yaşıyor, halk da bunu yaşıyor. Bunu yeterince hissedemeyen, duyamayanların durumu neyi ifade ediyor? Böyle bir mücadele içinde olsalar da bu ruhu, bu duyguyu, bu bilinci tam edinemediklerini, bir bilinç çarpıklığı içinde olduklarını gösteriyor. Bunu hiç çekinmeden söylememizde bir sakınca yok. Burada açığa çıkıyor ki Önderliğin düşüncelerini anlama ve özümsemede eksikliklerimiz var, çarpıklıklarımız var. Dilde yüzeysel olarak Önderlik düşüncelerini esas alıp ona bağlı kaldığımızı söylesek de özde bizim düşüncemize yön veren farklı düşünce kalıplarının, ilkelerinin olduğu ortaya çıkıyor. Bunu da zaten bütün toplantılarımızda, tartışmalarımızda eleştiriyoruz, özeleştirisini veriyoruz. Zaten bu nedenle savaşta yeterince başarılı olamıyoruz, ideolojik mücadelede yeterli etkinlik gösteremiyoruz, siyasi çalışmalarda tam başarı sağlayamıyoruz. Bu bizim yaşadığımız bir gerçeklik. Parti topluluğu olarak Önderlik çizgisinin kadroları olarak önderlik çizgisinden kopuşumuzun bir durumunu ifade ediyor. Bu kadar pratikteki hata ve eksiklik göstermemiz, dolayısıyla da bu kadar eleştiriyle muhatap kalmamız da buradan kaynaklanmaktadır. Savaşta, pratikte, ideolojik, siyasi, askeri, örgütsel mücadelede yaşadığımız hata ve eksikliklerine en somut göstergelerinden birisi 1 Mayıs gerçeğine yaklaşımımız oluyor. İkisi birbirini tamamlıyor, doğruluyor, çok farklı değildir.
Dolayısıyla buradan neden böyle bir eksiklik gösteriliyor denildiğinde zaten pratikteki durumumuz da bunu ifade ediyor diyerek rahatlıkla cevap verebiliriz. Bu doğru bir durum değil tabii, eksik bir durumdur. 1 Mayıs gerçeğini anlamamak Apocu çizgiyi anlamamaktır. Apocu çizgiyi anlamamak kapitalist modernite sistemine karşı özgürlük, demokrasi sistemini, demokrasi mücadelesini düşüncede, strateji ve taktikte tam anlamamak demektir. Bunu böyle ifade etmek kesinlikle hatalı değildir. Bu açıdan da bu konudaki eleştiri ciddidir. Affedilemez, öyle basit görülemez bir eksiklik. Dikkat edilirse kültürel soykırımcı rejim Kürt özgürlük mücadelesiyle birleşmesini engellemeye çalışıyor. Geçen yıllarda Newroz’da Amed’te milyonların toplanmasına izin veren devlet yönetimi 1 Mayıs’ta Amed’de miting yapılmasını her zaman yasakladı. 1 Mayıs’ın Kürt bayramı olmasını istemeyen inkar ve imha sistemidir; faşist Türk rejimidir. Kültürel soykırım rejimidir. Kürt özgürlük bilincinin ve mücadelesinin, Kürt özgürlük bilincinin ve mücadelesinin, tüm ezilenlerin, tüm emekçilerin, halkların, kadınların, gençlerin özgürlük ve demokrasi mücadelesiyle birleşmesini enternasyonalist bir yapı kazanmasını istemiyor. Dar, sınırlı, milliyetçi bir temelde kalmasını istiyor. Niye? Çünkü öyle kalan güçlü bir pratik geliştiremez, öyle olan kuşatmadadır demektir, öyle olanı bastırmak, imha ve tasfiye etmek her zamankinden daha kolaydır. Ama genelleşeni, evrenselleşeni, küreselleşeni, başkalarıyla birleşeni kolay kolay kuşatma ve ezme gerçekleşmez, mümkün olmaz. Bu bakımdan bizdeki zayıflıklar, içimizde taşıdığımız kapitalist modernite sisteminin şu veya bu düşünce etkisinden kaynaklanıyor. Öyle çok bilinçli, niyetli değil, ama bize yedirilmiş düzen bilincinin içimizde, beynimizde yaşamasını temsil ediyor. Ama diğer yandan da düşmana hizmet eden, tam da onun istediği noktaya bizi götüren bir durum oluyor. Bunu da görüp bu noktada daha da eleştirel özeleştirel olmamız lazım.
Önderlik çizgisinin ve Kürt halkının 1 Mayıs’ta yaşadığı ruhu bir bütün parti hareketi olarak, PKK ve PAJK gerçeği olarak tümüyle temsil etmemiz gerekiyor. Böyle olmazsa biz Önderlik ve halk bütünlüğünden koparız. Onlara pratikte öncülük etme görev ve sorumluluğumuzu başarıyla yerine getiremeyiz. Onlarla bütünlüklü olamayız. Sonuçta da hata ve eksikliklerimizi aşamayız, düzeltemeyiz. Böyle bir özeleştirel yaklaşımla da 1 Mayıs ruhunu, heyecanını bilinçli bir biçimde böyle bir günde özgürlük, farklıklara dayalı eşitlik ve demokrasi mücadelesi yürüten güçler olarak daha fazla temsil etmeliyiz. 1 Mayıs’ı tıpkı diğer bayramlar gibi bir Kürt özgürlük bayramı gibi anlamalı, ele almalı, yaşamalı ve yaşatmalıyız. 1 Mayıs ruhuyla daha çok dolu olmalıyız. 1 Mayıs gerçeğini günümüzde teori ve pratiğe dönüştürmüş olan Apocu çizgiyi bütün boyutlarıyla özümseyip onu pratikte başarıya ulaştırmak için tüm gücümüzle çalışmalıyız. Doğru Apocu militan bu temelde olur. Gerçek özgürlük ve demokrasi bilincine bu biçimde ulaşılır. Başarılı bir pratikçi haline böyle gelinir. 21. yüzyılın zafer kazanan gücü de böyle olunur. Bunu çok iyi bilmemiz, anlamamız gerekli. Bu 1 Mayıs bize gerçekleri daha çok öğretiyor, bu bilinci veriyor. Yüzlerce şehidimiz var. 1 Mayıs’la birlikte Mayıs şehitler ayına giriyoruz. 2 Mayıs Mehmet Karasungur yoldaşın şehadet günü, 11 Mayıs Mizgin arkadaşın şehadet günü, 17 Mayıs dörtlerin şehadet günü, 18 Mayıs şehitler günümüz Haki Karer yoldaşın Kürdistan özgürlük mücadelesinin ilk büyük şehadetinin yaşandığı gün. 19 Mayıs Halil Çavgun yoldaşın şehadet günü. Mayıs ayının her gününde onlarca şehidimiz var. En son İran rejiminin idam ederek katlettiği, şehit düşürdüğü yoldaşlarımızın şehadet ayı, Soranların, Ronahilerin kahramanca direniş ayı. Dolayısıyla 1 Mayıs direnişçiliği PKK’nin kahramanlık ayında, şehitler ayında yaşıyor, onu temsil ediyor. Yine 6 Mayıs’da Denizlerin idamı var Önderliksel çıkışa ışık tutan direniş günü olarak, İbrahimlerin şehadet günü 18 Mayıs.
Bu anlamda da 1 Mayıs’ın işçi emekçi direnişçiliği, kahramanlığı olma gerçeği Kürdistan özgürlük mücadelesi gerçeğinin kahramanlık ayı olma gerçeğiyle iç içe geçiyor, birleşiyor. Dolayısıyla PKK gerçeği 1 Mayıs gerçeğiyle etle tırnak gibi iç içedir. Bunu iyi anlamamız, doğru özümsememiz, bunun gereklerini pratikte yerine getirmemiz bizi önderlik ve şehitler çizgisinin kahraman militanı yapar. Her koşulda doğru anlayan ve doğru pratikleştiren gücü haline getirir. Çünkü şehitlerimiz her zaman her yerde temel güç kaynaklarımız. Doğruyu bulma ve uygulama gücü kazanma kaynaklarımız. Önderlik ve şehitler gerçeğini doğru anladığımız, o çizgiyi özümsediğimiz ölçüde 1 Mayıs çizgisini, demokratik modernite çizgisini derinliğine anlamış ve uygulamış oluruz. Dolayısıyla bu 1 Mayıs’ta bu kahraman şehitlerimizi saygıyla anmalıyız. Şehitler ayını kendimizi şehitler çizgisinde, 1 Mayıs çizgisinde özeleştiriden geçirerek düzeltme, yenileme, Apocu çizgiyi derinliğine özümseme ve başarılı bir biçimde uygulama gücü kazanmak için mücadele ayı haline getirmeliyiz. Böyle yaklaşırsak doğru yaklaşmış oluruz, doğru anlamış oluruz. Böyle yaklaşan herkes 1 Mayıs’ı da doğru anlar, PKK’yi de doğru anlar, Apocu çizgiyi de doğru anlar; dolayısıyla da 21. yüzyılın doğru anlayan ve başarılı pratikleşen özgürlük militanı, sosyalizm militanı haline gelir.
Bu konuda her kesten daha çok PKK olarak bizim iddia sahibi olduğumuz tartışma götürmez bir gerçektir. Bu iddiayı önderlik çizgisinden ve onun pratikleşmesinden alıyoruz. Böyle bir iddiayla tüm yoldaşlar olarak kendimizi eğitiyoruz, örgütlüyoruz. Önderlik ve parti gerçeğimizin taşıdığı iddia, onun neferleri olarak hepimizin iddiası oluyor. Böyle büyük bir iddia kazanmak, onun gereklerini yerine getirmek üzere de Apocu çizgiyi derinliğine özümseme, anlama ve pratikleştirme için mücadele etmek bizi doğru bir insan, özgür bir insan, bir mücadele militanı, zihniyet ve vicdan devrimi yapmış onurlu bir kişi haline getirir. Hepimizin kararlılığı bu 1 Mayıs’ta bu temeldedir. Dolayısıyla da 1 Mayısların bundan sonra daha fazla Kürt özgürlü mücadelesinin geliştirici gücü olacağına inanıyoruz. Kürt özgürlük yürüyüşünün daha çok 1 Mayıslarla birleşerek, kaynaşarak bölgeye ve insanlığa ilham kaynağı olacağına, küresel düzeyde yürütülen özgürlük mücadelelerine katkı sunacağına inanıyoruz. Bizim başarımız insanlığın başarısı olacak. Dünyanın dört bir yanından gelişecek her türlü özgürlükçü başarı bizim başarımız olacak. Beş bin yıllık egemenlik düzenini aşma ve insanlığı yeni bir dünyaya, yeni ve özgür bir yaşama taşırma amacını gerçekleştireceğiz. Önder Apo’nun amacı ve hedefi budur, şehitlerimiz bu uğurda kanlarını döktüler. Önderlik ve şehitler gerçeği bize bunu emrediyor, bizim de bu emrin gereklerini pratikte başarıyla yerine getireceğimiz tartışmasızdır.