Rêber Apo’nun 5 Temmuz 1996 çözümlemesinden derlenmiştir
Büyük bir dava sahibinin manifestosu niteliğindeki sözlerine bir şeyler eklemek haddimiz olmazsa gerek. Ama bir mektup da olsa, birkaç karşılık vermek, benim açımdan da manevi bir sorumluluk, hatta bundan da öteye, ideolojik, siyasi, örgütsel, askeri anlamda da bu mektubun bana, dolayısıyla bütün partiye ve halka yüklediğin önemli sorumluluklar bulunuyor.
Bu eylem öyle sanıldığı gibi “bir intihar eylemi” değil. Tamamen dönemsel, tarihi, planlı, oldukça örgütlü, çok cesur ve fedakarca, soğukkanlı yapılmış bir eylemdir. Ancak bir gerilla bölüğünün veya taburunun yapabileceği saldırıyı tek başına gerçekleştirme gibi bir anlama sahiptir.
Unutmayalım ki yüzleri aşan gerilla birliklerinin, en elverişli koşullarda bile kendilerini bu biçimde örgütleyip düşmanın üzerine yürümediği, sağlıklı bir saldırı eylemini bu düzeyde planlı bir eylemi pek gerçekleştirilemediği göz önüne getirildiğinde, PKK’nin silahlı savaşım çizgisinde de bu eylemin yeri son derece belirgindir. Belki de en gelişkin ve PKK’nin hak ettiği bir eylem biçimi olarak da değerlendirilebilir.
“İntihar eylemi” denilecek bir olay varsa, o da bu eylem değil, diğer eylemlerimizdir. İntihar kişilikleri denilen kişilikler, eğer kimde var denilecekse, daha çok yine sizlerin yaşadığınız kişiliklerinizdedir. Böyle özgür iradeli, planlı ve son derece eşitsiz koşullarda kendini gerçekleştirmek, olsa olsa PKK’nin askeri çizgisine de bir çıkış yaptırmakla izah edilebilir.
“Ölecekseniz doğru ölün, saldıracaksanız doğru saldırın” diyor. Kürdistan’da gerillanın yapamadığını “böyle yapın” diyor. “PKK’nin ideolojik, politik öncülüğünden haberim yoktu, benim sadece eylem anlayışım vardı, intihar anlayışım vardı” demiyor. PKK’nin eylem anlayışına büyük bir doğruluk kazandırıyor.
“İddia, kararlılık, moral, netleşme gibi konularda tam güçlendiğimi belirtebilirim” dedikten sonra, doğru bir karar gücüne ulaştıktan sonra, PKK gerçekliğinin kısa bir değerlendirmesini yapıyor. İradesi var ve PKK’yi ne kadar güçlü kavradığını oraya koyuyor. Bu çok önemli. PKK’yi kavramadan, PKK adına eylem yapma hakkını kendine görmüyor. PKK adına yapılacak bir eylemin, PKK’nin özünün kavranılmasından geçtiğinin oldukça farkında.
“Gerillaya katılıyorsunuz, azmin, kararlılığın, moralin, iddian, netleşmen ne kadar?” Yine “Partiyi ne kadar kavramışsın?” diyor. Müthiş bir parti tanımı var; bir manifesto niteliğinde! Partiyi bu biçimde tanımıyorsan PKK’nin silahını, bombasını niye beline sarıyorsun? Bu halkın tarihi gerçekliğinden habersizsen, savaş saflarında ne geziyorsun?” diyor. Çok doğru ve mükemmel bir tarih anlayışına sahip. “Tarihi bir temele dayanmayan bir dava insanı köksüzdür” diyor. Bu büyük yoldaş, kesinlikle tarihi temelini görmüş, tarihe kök salmak gerektiğine de sonuna kadar inanmış ve onun farkındadır.
Diğer dünya devrimleriyle Kürdistan Devrimi’ni çok iyi kıyaslamış. “Dünyada devrimleri böyle olur, Kürdistan’da da böyledir” demiyor. Denilebilir ki, Kürdistan Devrimi’ni çok somut, özgünlüğü içinde bir devrim olduğunu çok açık, parlak bir biçimde ortaya koymuş. Kendi eylemini buna dayandırıyor. Köksüzlüğünü biliyor, ona rağmen büyük yüreğini, büyük adanmışlığını vermekten çekinmiyor.
Tabii bu arada Önderlik gerçeğini hemen hemen bütün paragraflarında işlemiş. Beni tanımaz bu yoldaş ve yeni bir yıllık bir arkadaş. Fakat mükemmel incelemiş. Yirmi-otuz yıldır bizimle olanlar var, yine her gün bu kadar Önderlik gerçeğini tartışıyoruz, ama ben bu yoldaşla uzaktan da olsa hiç konuşmadım, buna rağmen en iyi anlayabilen, anlamakla yetinmeyen, yorumlayabilen, özümseyebilen bu arkadaşımızı PKK’nin hakiki militanı olarak değerlendirmek gerektiği kanısındayım.
Her gün özeleştiri verip de “köylülüğüm, küçük-burjuvalığım, özel savaştan etkilenmişliğim” deyip de bildiğini okuyan anlayışa, “bırakın bunları, bunların doğru olmadığı ortaya çıkmıştır” diyor. Bu çok çarpıcı! Çünkü PKK içinde en çok kendini kandırmanın biçimi böyledir. Bundan çıkış için net kişilik özelliğini ortaya koyuyor. Bu da PKK’nin içinde çok önemli bir çıkış oluyor. Eylemin kendisi düşmana yönelik ne kadar büyük bir çıkışsa, askeri taktiklerimizin, gerilla taktiğimizin ne olması gerektiğine ilişkin, örgütsel yaşamın nasıl temsil edilmesi gerektiği konusunda büyük bir çıkıştır. Bu bence daha önemli.
Zîlan yoldaşın eylemi bir çağrı ve Parti içinde net olmaktır
Zîlan yoldaşın eylemi; Parti içinde net olmak, lafazanlıkla, demagojiyle yürünmeyeceğini bilmek demektir. Her türlü ideolojik, siyasal, örgütsel esaslarımızla bağdaşmayan tutum ve davranışlara fırsat vermeyen müthiş bir direniş kişiliği ile yaşamaktır!
“Topyekün üzerimize gelen düşmana karşı topyekün direnmeliyiz. Kahramanlık, emek, kararlılık ve inanç yaratılmıştır. Direniş PKK’nin temel karakteridir” derken, burada hakiki militanlık özelliklerine kesin sahip çıkıyor. Eylemini düşmanın 1996 yılında gerçekleştirdiği suikast eylemine bir cevap olarak düşünüyor. PKK militanlığında gelişmesi gereken eylemlilik tarzının nasıl olması gerektiğini kanıtlamak için de böyle bir eylemi gerçekleştiriyor.
Düşmanın dayattığı taktiğe karşı, biz de Kürt halkını bomba haline getireceğiz, her insanımızı bir bomba haline getireceğiz diyorduk. Bunu bir mesaj olarak değerlendiriyor ve nasıl uygulanması gerektiğini düşünüyor.
Dediğim gibi, bu bir intihar değil, bu ciddi bir saldırı eylemidir! Örnek bir eylemdir! Bu bir komut, bu bir emir, bu bir sembol ve bu bir tarzdır. Bunun uygulaması görevi bize düşecek. O da eylemlerimizin daha kaliteli sonuç alıcı, planlı olması anlamına geliyor. Tabii bu “ben kendime sardım büyük patlayıcıyı, siz de sarın” anlamına da gelmiyor.
Bu anlamda Zîlan bir çağrıdır! Bu çağrı nasıl anlaşılmalı? Sen birliğini büyük bir bomba gücü haline getireceksin! Sen bir mangayı, bir taburu, en büyük güçlerini yalnız askeri olarak değil, örgüt ölçüleriyle büyük bir bomba haline getireceksin! Kesin çizgi gereğine göre bir örgütsel bomba olacaksın! Nedir bu? Lafazanlık yaparak partinin örgütsel işleyişini bozmayacaksın! Partinin ideolojik-siyasi gerçeği var, onunla oynamayacaksın! Onunla yaşayacaksın!
Bunların hepsi bir eylem, bir bomba paketi! Öyle sandığınız gibi ucuz bir paket değil veya sadece insanın bedenine sardığı bir bomba paketi değil. Böyle değerlendirirsek, hakaret etmiş oluruz ve bunu çok küçük olarak değerlendirmiş oluruz. Son anına kadar en ufak bir ikirciklik ve korkaklık göstermeden söylüyor. Yiğidin hakkını vermek gerekiyor.
Demek ki, örgütsel bomba paketi olacaksın! Moral, üslup, hitap paketi olacaksın! Çok zorlandın veya çok büyük vurmak istiyorsan, alırsın bir mangayı, müthiş örgütlersin, donatırsın, kendi başına mı saldırmış, sen bir mangayla veya bir takımla saldırırsın. Çok planlı yaparsın. Günlerce Dersim’de kalıyor, çevreyi gözetliyor, adım adım düşmanı izliyor ki, bunların hepsi belgelendi. Düşünün, o meydan törenlerinde kuş uçurtulmaz. İçine kadar sızabiliyor. Bundan daha planlı bir gerilla eylemi olur mu? Öyle bir telaşla, yarım yamalak bir atılış yapmıyor. Kendi eylem tarzınıza bakın, çoğu Allahlık eylem tarzları! Ne bir keşfi var, ne bir planı var, ne bir hazırlığı var, daha adım atmadan, “fark edildik, çatışmaya dönüştü” diyorsunuz.
Düşünün, sizin o kadar deneyiminiz var, bu daha bir yıllık bir savaşçı arkadaşımız. O kadar gücünüz var ve dağlardasınız, zamanınız çok, ama yine de böyle büyük, sonuç alıcı bir eylemi gerçekleştiremiyorsunuz. Bu yoldaşın eyleminde ise çok büyük bir gerçekleştirme düzeyi var. Bir kişinin bunu gerçekleştirmesi müthiştir. Bir de alanı düşünün, en çok denetlenen, etrafı en çok korunan, tekniğin de fazla olduğu bir yer. Buna rağmen, Türkiye’yi sarsan bir eylem gerçekleştiriyor.
Şimdi biz bu yoldaşı mı esas alacağız; sizin derme-çatma, çoğunlukla kaybettiren, sözüm ona kendini yaşatmak için büyük değerleri çarçur eden eylem anlayışınızı mı veya intihar vari eylem anlayışınızı mı esas alacağız?
Son haddine kadar eylem derken, bunun salt bir kişinin işi değil de, partinin zaferi kesinleştiren bir eylem stili olarak değerlendirilmesi gerektiğini söylüyorum. PKK militanlığının, savaşçılığının, eylem anlayışının nasıl olması gerektiğini emrediyor Zîlan. “Topyekün saldırıya karşı bunu boşa çıkartacak, zaferi kesinleştirecek tarz nasıl olmalı?” diyor.
Bütün parti, bütün halkı ve hatta beni bile hedefleyen sabotaja karşı, nasıl cevap verilmesi gerektiğini çok iyi kavramış, planlamış ve uygulamıştır. Belki de bu son 1996 yılının en büyük, sadece bu yılın değil, belki de PKK tarihinin ve hatta Ulusal Kurtuluş Savaşımımızın en büyük, en kutsal, en sonuç alıcı eylemidir. Hakkını teslim etmek gerekiyor. Demek ki, sadece tarihi kutsallık derecesinde değil, dönemsel olarak da tam zafer eylemi oluyor! Eğer bütün birliklerimiz, bütün militanlarımız aynı fedakarlığı, cesareti, planlılığı, soğukkanlılığı, tutumu alırlarsa, gücü bu bağlamda eğitip, örgütlendirip mevzilendirirlerse, her eyleme bu kadar büyük bir azim, irade, moralle yaklaşırlarsa, bu tarz, bu dönemde zaferdir. Sıradan bir savaşçı bunu yaparsa, bu kadar anlı-şanlı komutanlarımız bu yoldaşımızın tek başına yaptığını, onlar bir taburla yapmayı planlarlarsa, bir taburu düşman üzerine yürütürlerse, bu büyük bir zafer demek olur.
Kimse “bu bir kişinin eylemidir, kendi başına onu bağlar” diyemez. Bunu demek hakarettir. Bu taktik PKK’nin gerçek döneme vermesi gereken biricik doğru eylem anlayışıdır. “Amerika bile bu eylem karşısında şoke oldu” diyorlar Bu, eylemin büyüklüğünü gösterir. Saflarımızda da tam anlamını yansıtamadık. İşletsek, örgütlesek, özümsetsek; bunun günlük olarak nasıl sonuç alacağı ortadadır ki, bu tarihi olarak halkın dirilişi demektir.!
Zîlan kişiliği; bencilliğe, bireyciliğe karşı en öldürücü cevaptır
“Keşke canımdan başka vereceğim şeyler olsaydı” diyor. Tabii, biz her zaman sıkça şunu söyledik; canını vermek yetmiyor, daha başka şeylerini vereceksin, bunlar da yeteneklerindir. Canını ucuza vermek olmaz! Kaldı ki bu eylemde ucuz bir can vermek yok, müthiş bir yetenek birikimi var. Ama buna rağmen “keşke daha başka verecek şeylerim olsaydı” diyor. Keyfi yaşama, bir sigaraya tenezzül etmekten tutalım rahatça yaşam istemleri olanlara, bencilliğe ve bireyciliğe karşı en öldürücü cevaptır bu kişilik. Ama bütün bunları söylerken temsil ettiğimiz yaşamın tanımını yapıyor. “Müthiş bir sevgi, cesaret, inanç, onur veriyorsunuz. Sizin bizlere olan sevginizi düşünüyor, manevi güç alıyoruz” diyor.
Yine “Şehide en bağlı olan sizsiniz” diyor. Bu cümlesi şu açıdan çok önemlidir; şehide en bağlı olanın Önderlik olmadığını düşünse, bu eylemi asla yapmaz. Çünkü bir soysuz, böylesi yüce eylemi takdir etmeyebilir. En büyük eylemciler, esasta güvendikleri değerler için eylem yaparlar veya o değerlerin sembolize edildiği, birleştiği, yoğunlaştığı, kişilikleri esas alırlar. Çünkü sorumludurlar. Demek istediğim, canlarını böyle boşuna ateşe atmazlar. Onu müthiş bağlayan, onu temsil eden, sonsuz güven veren bir değer, bir sembol, bir önderlik olmasa, hiç kimse böyle bir şeye cesaret edemez.
Ölen, ölmesi gereken, kül edilmesi gereken bırakılmıştır; yüceltilmesi gereken, gerçekten müthiş, şahane bir biçimde ortaya çıkarılmıştır. Zaten tam da bu temelde “Mazlum, Hayri, Kemal, Ferhat, Besê, Bêrivan, Ronahi yoldaşların direniş geleneklerini bu halkayla sürdürmek istiyorum” diyor. Bunların da tamamen nasıl bir yaşam için yüceldiklerini, neyi yerle bir ettiklerini göz önüne getirirsek, bu halkanın nasıl müthiş, muazzam bir yaşam halkası olduğunu iliklerimize kadar hissederiz. “Halkımızın özgürlük isteminin ifadesi olmak istiyorum” derken, bunu ifade ediyor.
“Emperyalizmin kadını köleleştiren politikalarına karşı bombayı kendimde patlatarak, hıncımı ve öfkemi Kürdistan kadının dirilişinde sembolize etmek istiyorum” diyor. Burada emperyalizmin ve Türkiye’deki en berbat temsili olan kapitalizme karşı biriktirdiği kin ve öfke var. Aslında düzenin kişiliğinde yarattığı tahribatı görüyor ve buna karşı çok müthiş bir kin, öfke de biriktirmiş; ama aynı zamanda güzel kadının nasıl gerçekleşeceğini de çok açık ortaya koyuyor, bunun sembol ifadesi oluyor. Bu çok önemli. Bizim de kadın çalışmalarına ilişkin en iyi yaklaşımı temsil ediyor.
Belki de bir erkek böyle bir eylemi yapamazdı. Başka biçimlerde, zindanlarda yapabilirdi, ama bu biçimiyle yapamazdı. Bu biçimin kadınla ilgili özgün bir yanı vardır. Çok daha hınç ve öfke gerekiyor, çok daha özgür yaşama gerekiyor ve bir de çok daha çekici, başarılmaya yatkın bir yaşam özgünlüğünün yakalanmasını gerektiriyor. Aslında bu noktada bir sembol olarak yerini almak istiyor.
Yaşamdan vazgeçme yok. “Yaşam iddiam çok büyük” diyor. Öyle canından vazgeçmiş değil. Çoğunuzun anlayışında yaşamdan vazgeçme var. Morali düşmüş olanlar kesinlikle bu kişilikle çelişirler. Sizlerin de bazı intihar vari anlayışlarınız var. Saflarımızda böyle birçok erkek ve kadın mevcut. Bu kesinlikle onlarla çelişir ve asla onlar gibi değildir. “Yaşam iddiam çok büyük, anlamlı bir yaşamın ve büyük bir eylemin sahibi olmak istiyorum” diyor. Zaten bir cümle sonra şöyle değerlendiriyor; “yaşamı çok sevdiğim için”. Ben bunu kendi gerçeğimde daha iyi anlayabildiğimi sanıyorum; yaşamı çok sevenler çok büyük eylem yaparlar. Yaşamdan vazgeçenler, asla eylemci, örgütçü olamazlar.
Siz, yaşam bittiğinde, umutlarınız yıkıldığında, örgütü yerle bir ettiğinizde, örgütün bütün ideolojik-politik esaslarıyla oynadığınızda intihar vari eyleme gidiyorsunuz. İşte bu buna da bir darbedir.!
Hemen ardından ilave ediyor; “Önderliğimizle mücadelemiz çok yakında zafere ulaşacak ve mazlum halkım dünya insanlık ailesi içerisindeki hak ettiği yeri bulacaktır”. Burada şöyle bir inanç var; yakında zafere ulaşmak! Bu eylem anlayışının bir sonucudur. Bu eylem anlayışına sahip olan ve bu eylem anlayışının yoldaşı olan birisi, zaferin yakın olduğuna inanmak zorunda ve halkının da insanlık içinde şerefli bir yer edineceğinin, kesin farkındadır. İnanç bu! Yani zafere inanç var burada. Ama çoğunuzda zafere inanç yitirilmiş, halkımızın insanlık içinde nasıl şerefli bir yer tutması gerektiği aklınızda bile değil.
En son tekrar “yaşam iddiam çok büyük” diyor. Bunu ikinci sefer tekrarlıyor, dikkat çekici yön burası. “Anlamlı bir yaşam ve anlamlı yaşama büyük bir eylemle sahibi olmalıyım” diyor. Anlamlı bir yaşamın büyük bir eylemlilikle bağlantısı var.
Peki, eylem nedir? Eylemin anlamı nedir? Örgüt içinde örgütü doğru yaşamak, ideolojik-politik yetkinleşme, üslup, tarz, tempo sahibi olmaktır. Askeri olarak da dönemin taktiğine tam oturmadır. Büyük eylem budur. Sizin sandığınız gibi, hedefi belli olmayan, partinin maddi imkanlarını havaya savuran ve beş-on şahadetle birlikte düşmanı vurup vurmadığı dahi belli olmayan gerillacılığınız büyük eylem değildir. Büyük eylem, bu yoldaşımızda tamamen anlamını bulmuştur. Büyük yaşamın karşılığı büyük bir eylemdir. “Yaşamı ve insanları çok sevdiğim için bu eylemi gerçekleştirmek istiyorum” demesi kesinlikle bundandır.
Bizde bazı utanmaz adamlar var ki, yoldaşlarına karşı sevgisiz, saygısızdır. Bırakalım tüm insanlara, birlikte çalışmayı yoldaşlarına bile sevgisi, saygısı, hürmeti yok, hatta doğru çalışması yok. Yaşamdan bıkmış veya nasıl bir yaşam derdi var, hiç belli değil. Kendini mi yaşamak istiyor, düşmanı mı? İçindeki putları mı yaşamak istiyor ve çoğunuzun söylediği keyfi, bireyciliklerle dolu bu tip yaşam ve insanlar, böylesine büyük eylem gerçekleştiren bir kişilik karşısında affedilemezler. Herkesin aklını başına toplaması gerekir.
Eğer bizim böylesine kutsal bazı değerlere bağlılığımız olacaksa, mutlaka çıkarmamız gereken sonuçlar vardır. Biri, saç tellerinden ayak topuğuna kadar bir şeyi kalmayacak şekilde kendini kutsal özgürlük ateşinde eritecek; sen utanmadan, sıkılmadan partinin birçok değeriyle istediğin gibi oynayacaksın; eylem anlayışın sakat, örgüt anlayışın sakat, taktik anlayışın sakat; çalışma tarzınla yaşama saygısızsın, küskün, moralsiz, iradesiz bütünüyle yaşama hakaret edeceksin ve ondan sonra bu partide bulunacaksın. Bunlara söylüyorum; bizden uzak durun! Bunlar aslında insanlık için en kötü olan intiharı tercih ediyorlar ve bize de intiharı dayatıyorlar. Bunlar düşmanın intihar eylemidir.
Düşman ideolojisinin, düşman tarzının düşürdüğü ve çoğunuzun da yaşadığı eylem anlayışı intihardır. Ama bu yoldaşın büyüklüğü, buna darbe vurması, büyük ustalık, büyük yiğitlik göstermesidir. Bravo diyorum. Az-çok parti gerçekliği içinde neyin ne olduğunu yorumlayabilirim. Bu kadar değerler birikimini parti içinde böyle savaştırmak, olağanüstü bir eylemliliktir. Hele sevgiyle bağlantısını böyle kurabilmesi, çok açık.
Kendi adıma anladığıma inanıyorum, yorumlamaya çalışıyorum. Bana yazılan mektup, benim için gerektiğinde cevabını binlerce sayfada da karşılık bulabilir. Ama bu yetmez. Bu yoldaş, bütün PKK’lilere söz veriyor, tüm şehitler adına, tüm savaş ve cephe güçlerine, tüm zindan yoldaşlarına, insanlığa bağlılığını ifade ediyor. Hepsine layık olmaya dair söz veriyor. Bunların karşılığında sizlerin de bazı sözlerinizin olması gerekir. Bana güveniyor, zaten onu çok çarpıcı da ortaya koyuyor. Ben gücüm oranında savaşacağım, gereklerini yerine getireceğim, fakat siz, kendi adınıza bir şeyler yapabilecek misiniz? İkiyüzlülüğe düşmeden.
Zîlan bir manifestodur
O kendi gerçekliğini böyle kanıtlamışsa, siz nasıl kanıtlayacaksınız? Belki ben biraz gereklerini yerine getiririm; zaten benden fazla bir şey de istemiyor. İsteseydi, sanırım hitap ederdi bana. Çünkü “sen her şeyi yaptın, senin yaptığına bizim canımızla bile karşılık vermemiz mümkün değil, daha fazla yapmayı isterdik” diyor Bu benim için anlaşılırdır. Fakat yine de çok şey yapabilirim, yapıyorum da. O benim görevim, onu burada fazla dile getirmeme gerek yok, amansız yaparım. Bellediği bütün hususlarda, bir kez daha derinlik, bir kez daha anlayış gücü, örgüt gücü, eylem gücü, bir kez daha kadını geliştirme gücü, özgürleştirme gücü, sevme gücü, sevdirme gücünü geliştiririm. Bu, bende sınırsızdır. Bunu çok yenilmez tehlikelerle yaparım veya müthiş bir yetenekle gerçekleştirebilirim. Peki siz nasıl yapacaksınız?
Dolayısıyla sizin adınıza üzülüyorum veya endişeliyim. Sadece düşmanı kahretmiyor, Türkiye’nin o faşist ortamını şoke etmiyor, sanırım sizi de biraz şoke ediyor… Şoke olmayanlarınız varsa, çok büyük bir duyarsızlık içindesiniz de ondan. Böylesine büyük bir kahramanlık karşısında sarsılmayan, iliklerine kadar titremeyen, anlam veremeyen ve bütün yönleriyle kavramayanın, PKK’liliğinden ve hatta insanlığından kuşku duyarım.
Ben “dirilişin sahibi olmak istiyorum” diyor. Siz halen ayaktasınız. İmkanlarınız daha fazla, dirilişi gerçekleştirin. Hakiki eylemcilik budur. Büyük yaşamın sahibi olmak budur. Bu size gerekli. Bunun gereklerine sahip olmazsanız, biz sizi yaşatamayız, ben yaşatamam. Nereye giderseniz, nasıl yaşarsanız yaşayın, ama bana kendinizi dayatamazsınız.
Manifestodur benim için, gereklerini yerine getireceğim. Anlayın ve sizler de büyük değerlere bağlı biri olarak yaşayın ve eylemin sahibi olarak kendinizi kanıtlayın ki, biz kimlerle yürüdüğümüzü bilelim. Zaten öyle fazla yüksek seviyede savaşan değerler yoktur. İşte en büyük, yüksek değerler bunlardır. Bunları örtbas ederseniz, tanınmaz hale getirirseniz, düşmandan önce sizi halletmemiz gerekiyor o zaman.
Özgür kadın kendini Zîlanca yaratmalıdır
Tekrar vurgulayayım; “bir halkın yakın süreçte zafere ulaşması gerektiğini” vurguluyor. PKK’nin artık ona aktığını, çalışma tarzımızın, Önderlik çalışmasının onu yakınlaştırdığını söylüyor. Bunlar boşuna söylenen sözler değil. Bunlar bir emirdir, bunlar günlük olarak gerekleri yerine getirilmesi gereken, benden tutalım hepinize görev yükleyen emirlerdir. Biz bunlarla oynamamalıyız. Değerlere her zaman sadakatle bağlanmak, biricik namus, onur sözümüz olmalı. Eğer sadece bu temelde, sözümüze bağlı olursak, bu halk, dünyanın bir araya gelip de yapacağı yardımla kazanamayacağı savaş kazanabilir.
Sizi neden ciddiye alacağız? Yine sizin yaşam anlayışınız, sizin sevgi, saygı, hürmet ölçüleriniz düşmana güç veriyor. Neden ben ciddiye alayım ki? “Geleneksel, biraz köylüce, biraz küçük-burjuvaca da olsak olur” diyemezsiniz. Hayır! Bizim örgütümüzde böyle olmaz! Git kendine göre örgüt kur, öyle yaşa. Biz özgür olmaya karar vermiş ve bu kararı müthiş eylemimizle kanıtlamış militanlar topluluğuyuz. Böyle olmaya baş koymuşsanız, bütün yüreğinizi, coşkunuzu, azminizi, bilincinizi ortaya koymuşsanız, yeriniz vardır. Yoksa ben sizi neden kabul edeyim? Bana ısrarla kendinizi dayatırsanız, o zaman size karşı cepheden, intihar vari üzerimize geliyorsunuz derim ve savunmaya geçerim.
Değerlerimizi tüm bu anlayış ve tutumlara karşı savunacağız. Çirkin, örgütsüz, moralsiz, heyecansız, azimsiz, muğlak, bunalımlı, plansız, bireyci, keyfi, çoktan kendinden vazgeçmiş, düşmanı gözüne kestiremeyen, tarihini doğru anlayamayan, zafere inanmayan, yüreği olmayan, zafer coşkusuyla tutuşmayan kim varsa, kim bize doğru yaklaşmıyorsa, ona dur diyeceğiz, sen düşmanın dolaylı bir ajanısın, üzerimize varma diyeceğiz. Yok ısrar ederse, defol git deriz, geldiği yere gider. Bu emrin gereklerini yerine getirmek zorundayım. Uygulama gücünüz yoksa, sempatizan gibi uzakta durun. Çünkü yiğitler var, onların önünü açalım. Yoksa bu yiğide yazık olacak, hakkını kim verecek? Bu yaklaşımlarınızla hakkını yerseniz, beni de suç ortağı etmeye çalışacaksınız ki, buna hiçbir kuvvet beni mecbur edemez. Benden her şeyi isteyebilirsiniz, ama yiğitlerin hakkına toz kondurtamazsınız. Ben bunu size defalarca söylüyorum; size her türlü hizmeti edeyim ama, bu yüce değerlerin anılarına bağlı olmanın gereklerini aşındırmayın, kem-küm etmeyin. Şahadetlerimizin anılarının gereklerini zedeleyebilecek tutum ve davranışlara girmeyin, sizden fazla bir şey istemiyoruz.
Tarihte kıblegahlar vardır, kutsal mabetler vardır, onların içinde kutsal tanrı veya tanrıçalar vardır ve onların ardılları, onların mensupları uygun günlerde giderler, o mabetlere kapanırlar, secde ederler, affet bizi diye yalvarır, yakarırlar. Bu yoldaşlar öyle yoldaşlardır. Bir mabede gider gibi huzurlarında eğileceksiniz, secdeye kapılacaksınız. Artık böyle bir dininizin, imanınızın olması gerekiyor. Kesinlikle bunu hem hak etmiş büyüklüklerdir, hem de çok ihtiyacımız olan kutsallık derecesindeki mabetsel değerlerimizdir. Neden bunun büyüklüğüne inanmayalım ve iman etmeyelim, yine neden gerekleri için secdeye kapanmayalım, emir komutasında yürümeyelim.
Tarihe nereden bakarsak bakalım, bu eylem biçimlerinin tanrısallığı çok açıktır ve ardılları da bunu yücelterek sığınırlarsa, gerekli olan bu büyüklük elde edilir. Ruh büyüklüğü, iman büyüklüğü, inanç büyüklüğü, cesaret büyüklüğü… Ne kadar kusurunuz, hatanız varsa onlardan arınma, ne kadar zayıflıklarınız varsa onların giderilmesi, ne kadar cesarete ihtiyacınız varsa elde edilmesi, ne kadar plan, tarz, düşünceye ihtiyacınız varsa onların elde edilmesi… Hepsi bunların huzurunda inzivaya, düşünceye ve hazır olmaya geçmekle elde edilir.
Ben bile kendimi bu değerlerin bir propagandacısı olarak değerlendiriyorum ve bu doğrudur. Her ne kadar buna yol açmışsam da, şu anda onların bir propagandacısı olmak, asker olmanın da doğal bir gereğidir ve bundan zevk alıyorum. Eğer bunlar zafere ulaşmış ve insanlığın bu kadar yüceltilmiş örnekleriyle büyük benzerlik arz ediyorsa ve hatta tümünün üstünde bir değeri ifade ediyorsa, o halde biz bu eylemle büyük güç kazandık, halkımız ve insanlık büyük güç kazandı. Partimizdeki muğlaklık, netsizlik, azim irade yoksunluğu yerle bir oldu. Tam tersine, partimiz içinde çok güçlü olan, Önderlik gerçeğinde özellikle sınırsız, tükenmez bir kaynak biçiminde akan, net, inanç, azim, hürmet, sevgi-saygı, coşku yine büyük izah gücü, büyük bir güç aldı.
Ordumuz ARGK’nin taktiklerini bir türlü tutturamadığı, keskinlik, plan, soğukkanlılık, gizlilik, üslenme, saldırı, savunma bütün noktalarda yaşadığı zaafları yerle bir eden, bunun yanında mutlak başarıyı kesinleştiren tarzı yakalamada yine büyük güç kazandı. Halkımızın da artık bundan sonra yüzyıllarca sığınacağı, iman edeceği, inanç göstereceği, kendisi için gerekli olan tüm büyüme nedenlerini, ulusal ve toplumsal olarak ne gerekiyorsa onu alabileceği, büyük bir güç olarak varlık kazandı. İnsanlık da PKK üzerinde, Kürt halkının zaferi gerçekleştirdiğinde, biraz daha ilgi gösterdiğinde kendisi için ne kadar soylu bir özgürlük devrimini yaptığını görmekle, bu kişilikte, bu eylemde büyük güç kazanmıştır. Bu temelde bu büyük kahraman yoldaşı anıyoruz.
Anıyoruz, emir ve komutası altında eyleminin dayandığı tüm ideolojik, siyasi, örgütsel ve askeri gerekleri neyse, onu yerine getireceğimize dair hem çok büyük bir güç kazanmış olarak, hem de olumsuzlukları hiçbir gerekçeyle, bahane yapmaksızın, dolayısıyla başarısı yüksek olan bir söz veriyoruz.