Evrensel düzeyde yüzlerce kurum, tanınan şahsiyet ve dostlarımız tarafından başlatılan “Önder Apo’ya Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm’’ kampanyasına halk ve Hareket olarak hamle düzeyinde katılma kararı aldık. İçinde bulunduğumuz dönemi bu hamle temelinde karşılamayı esas almaktayız. O nedenle öncelikli olarak mücadelemizin gelişmesinde ve giderek sonuca ulaştırılmasında bu hamlenin rolünü ve önemini görmek oldukça önemli olmaktadır. Bu konuda kimi sorunlar yaşadığımız biliniyor. Hamleye sırdan yaklaşan, kısmi kimi planlamalara ulaşıp onu pratikleştirme ile yetinen, günü kurtarma anlayışı ile hareket eden yanılgılarımız hamlenin gelişmesi ve sonuç alması önündeki en temel engeller olmaktadır. Her şeyden önce bu yanılgılı ve içinde yaşadığımız siyasal süreci yeterince anlamayan sığ, yüzeysel yaklaşımlardan kurtulmamız gerekiyor.
Bu hamlenin komploya karşı geliştirilen bir hamle olduğunun derin bilinciyle hareket etmeli, hamleye yaklaşımımız da bu temelde olmalıdır. Komployu yenilgiye uğratma, Önderliğimizin fiziki özgürlüğünü sağlama ve halkımızın statüyü kavuşmasına yol açma hamle ile hedeflediğimiz temel amaçlar olmaktadır. Özgürlük Hareketi üzerinde Türk devleti, bölgesel güçler ve uluslararası hegomun güçlerin ortaklaşa bir konsept ile hareket ettiğini ve bir tasfiye sürecinin amaçlandığı biliniyor. Aslında bu ortak konsept 20. yüzyılın başlarından itibaren devrededir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan Kahire toplantısında bu tasfiye konsepti kararı alındı. O günden bu yana Kürt halkı üzerinde tasfiye ve soykırım siyaseti yürütülüyor. Lozan bu konseptin ilk pratikleşme zemini oldu. Birinci Dünya Savaşı’nda özellikle Bakur Kurdistan’ında soykırım yürütüldü. İkinci Dünya Savaşı’nda Rojhilat’ta Mahabat Kürt Cumhuriyeti’nin tasfiyesi yapıldı ve Rojhilat üzerinde soykırım yürütüldü. Şimdi Üçüncü Dünya Savaşı’nda Türk devleti Kürt soykırımını gerçekleştirmek istiyor. Kahire’de temeli atılan ve Lozan’da pratikleştirilen politika şimdi komployla sürdürülmek isteniyor. Mücadelemiz ilk ortaya çıkıp etkili olmaya başladığı andan itibaren Türk devleti tasfiye ve soykırım siyasetini esas alarak bir yönelim içerisine girdi. İlkin farklı örgütler üzerinden PKK engellenmek istendi. Bu olmayınca Türk devleti kendisi devreye girdi. Bu da yeterli olmayınca uluslararası güçler de devreye konuldu. 15 Şubat Komplosu bu temelde yapıldı.
Tabii komplo ile uluslararası güçler de kendi bölgesel planlarını hayata geçirmeyi amaçlamışlardı. ’90’larda Sovyetlerin dağılmasından itibaren ABD öncülüğünde uluslararası güçler dünyayı ve özellikle de Ortadoğu’yu çıkarları temelinde yeniden düzenlemeyi ve soğuk savaş sürecinin yaratımı olan sistemi değiştirmeyi hedefliyorlardı. Yeni Dünya Düzeni adıyla yürütülen bu süreç aslında Üçüncü Dünya Savaşı’na girişi ifade ediyordu. Körfez savaşı olarak bilinen Irak’a müdahale ile aslında Üçüncü Dünya Savaşı başlatılacaktı. Böylece ABD öncülüğündeki uluslararası kapitalist modernite güçleri dünyayı kendi çıkarları temelinde yeniden dizayn edeceklerdi. Ancak bu süreç Hareketimizin Başûr ve Bakur Kurdistan’ında etkili olmaya başladığı bir süreç olmaktaydı. Olası boşluklardan özgürlük mücadelesinin faydalanacağını düşünen uluslararası güçler Saddam rejimini sınırlandırsa da ortadan kaldırmadılar. Türk devletine ve ona uşaklık etme temelinde KDP’ye destek vererek Özgürlük Hareketi tasfiye edilmek istendi. 1998 yılına kadar tüm desteklerine rağmen TC ve KDP’nin bunu başaramadığını gören uluslararası hegomon güçler bu sefer direk olarak kendileri devreye girdiler ve bilinen 15 Şubat Komplosu ile Önder Apo esaret altına alınıp Türklere teslim edildi.
Hamle komploya karşı geliştiriliyor
Komployu geliştirenler Önder Apo’nun esaretiyle mücadelemizin tasfiye olacağını öngörüyorlardı. Zaten 6 aylık ömür biçmişlerdi. Türk devleti ve işbirlikçi güçlerin dışardan, tasfiyeci kesimlerin de içerden saldırılarıyla Özgürlük Hareketi’nin kısa sürede dağılacağına inanıyorlardı. Ancak hem Önder Apo’nun komployu boşa çıkarma temelinde paradigma değişimini esas alması, komployu ve komplocu güçlerin tüm amaçlarını çözümleyerek ortaya çıkarması ve buna karşı bir mücadele stratejisini geliştirmesi hem de Hareketimizin ve halkımızın “Güneşimizi Karartamazsınız’’ şiarıyla fedai çizgide geliştirdiği direniş komplo ile amaçlanan tasfiye sürecini boşa çıkardı. Bunun üzerine İmralı işkence ve tecrit sistemi bu uluslararası güçler tarafından oluşturuldu ve bu işkence ve tecrit sistemi Özgürlük Hareketi’nin tasfiyesi temelinde günümüze kadar getirildi.
Dolayısıyla başlatılan hamle komploya karşı geliştiriliyor. Komplo temelinde Özgürlük Hareketi’nin tasfiye edilmesi ve Kürt soykırımının sonuca götürülmesi amaçlanmaktadır. Hamle hem bu amacın boşa çıkarılmasını hem de özgürlük mücadelesinin başarıya ulaşmasını ifade etmektedir. Dolayısıyla hamleyi mutlaka güçlendirip sonuca ulaştırmamız gerekiyor. Sıradan yaklaşmak doğru olmadığı gibi mücadeleye büyük zararlar da verecektir. Ya burada bir sonuca ulaşacağız ya da darbe alacağız. Bunun iyi bilinmesi ve bu ciddiyetle hamleye yaklaşılması gerekiyor. Böylesi bir ciddiyetle yaklaşılmaz ise mücadelenin oldukça keskinleştiği böylesi tarihi bir sürece cevap vermemiş olacağız ve buda halk ve Hareket olarak tehlikeli bir sürece girmeyi ifade edecektir.
Unutmayalım ki TC’deki iktidar Kürt soykırımını tamamlamaya odaklamış, kaderini buna bağlamış, bir an önce sonuç almak istemekte, onun için içerde ve dışarda tüm olanaklarını kullanmaktadır. Muhtemelen seçimler sonrası bunu daha da hızlandıracaktır. Belki seçim öncesinde de bazı adımlar atabilir ama esasta seçimlerden çıkacak sonuçlara göre saldırılarını hızlandırma daha fazla olasılık dahilindedir. Ortadoğu’daki gelişmeler de buna imkân sunuyor. Oldukça ciddi bir sıkışmayı yaşayan TC bu sıkışıklık ortamında Özgürlük Hareketine yönelik saldırılarına hız verecektir. Çünkü başka türlü ayakta kalma şansları tükenmiş durumdadır. Bu sıkışmayı PKK’ye saldırarak aşmaya çalışacakları hem yaşanan gelişmelerden hem de kendileri tarafından açıkça ifade edilmektedir. Onun için önümüzdeki süreç tehlikeli bir süreç olmaktadır, bunun bilinmesi gerekiyor. Günümüzde yürüttüğümüz mücadelede ciddi tehlikelerle başarma imkânları iç içe yürümekte ama başarma imkânları daha fazla öne çıkmaktadır. Kapitalist modernite sistemi kriz içindedir, TC’deki iktidar çok sıkışmıştır, artık süreci yönetmekte zorlanmaktadır. Bu nedenle hamleyi güçlü yürütürsek, iyi çalışırsak, yerel seçimleri de hamle kapsamında ve hamlenin geliştirilmesi temelinde ele alırsak bu süreçten güçlü çıkarız. Bazıları bunu geriye çekmek isteyebilirler, müsaade etmemek gerekiyor. Geri çekme yaklaşımlarına karşı çok kararlı durmak gerekiyor. Hamleyi hem uluslararası alanda halkların, ezilen kesimlerin umutlarına göre yürütmemiz hem de Önderliğin, şehitlerin, halkın istemlerine göre yürütmemiz gerekiyor.
Hamle kapsamında ele almamız gereken en temel hususlardan biri de şu olmaktadır. Hamlenin başarıya ulaşacağına, hamle ile hedeflediğimiz amaçların gerçekleşeceğine sonsuz inanmalı, böylesi bir sonucun ve başarının ortaya çıkması için var gücümüzle çalışmalıyız. Başarının imkân ve koşullarının fazlasıyla olduğunu, düşmanımızın bizim ile yürüttüğü savaşta ciddi anlamda çöküşe gittiğini, yapabileceği her şeyi yapmasına rağmen ciddi bir başarıyı ortaya çıkarmadığını, tam tersine tüm saldırı ve soykırım konseptlerinin boşa çıkarak yenilgi üzerine yenilgi aldığını biliyoruz. Bulunduğumuz alanda tarihi rolümüzü iyi oynarsak başarıya ve hamleyi sonuca ulaştırmaya yakın olduğumuzu görebiliriz. Bunun için direnişi ve mücadeleyi yükseltmeliyiz. Bu süreç sonuca gitme, amaçlarımıza ulaşma sürecidir. Düşman elindeki tüm imkânlar ile saldırarak bu hamlemizi sonuçsuz bırakmak isteyecektir ama moral üstünlük, ideolojik üstünlük, askeri ve siyasi üstünlük tümüyle bizim elimizdedir. Önder Apo tüm mücadele mevzilerine ve sahalarına en görkemli öncülüğü İmralı direnişi ile yapmakta, bu eşsiz direniş her alanda fedai çizgi temelinde karşılık bulmaktadır.
Gerilla yenilmez olduğunu ve üstünlüğü ele geçirdiğini ispat etmiştir
Gerillanın yıl içinde ve özellikle de hamlenin ilanından sonra gerçekleştirdiği devrimci operasyonlar düşmanın 2014 yılından bu yana hayata geçirdiği çöktürme planını tümüyle boşa çıkarmış, Türk Ordusunun savaş iradesini kırmıştır. Moral ve psikolojik üstünlük tümüyle gerillaya geçmiştir. Türk devleti tüm özel savaş aygıtlarına ve medyasına rağmen bunu engelleyememiştir. Aldığı darbelerle adeta şoke olan TC faşizmi Rojava’daki sivil alanlara saldırmanın ötesinde bir şey yapamayacak duruma gelmiş bulunmaktadır. Şimdi Medya Savunma Alanları’nda ne bir milim ileriye gidebilmekte ne de geri çekilebilmektedir. Darbe üstüne darbe almaktadır. Tüm faşist baskıya rağmen Türk devleti dünya kamuoyunda sorgulanmaya, tartışılmaya başlanmıştır. Deyim yerinde ise Türk Ordusunun karizması çizilmiş, büyük bir hezimet yaşamasına yol açılmıştır. Önümüzdeki süreçte de gerillanın bu kapsamlı eylemleri yaşanan hezimetin çöküş ile sonuçlanmasına yol açabilecek gelişmeler yaratabilecektir. Zaten bunu gördüğü için AKP-MHP faşist iktidarı tutuşmaya başlamış ve elindeki tüm imkânları devreye koyarak bu çöküşünü engellemeye çalışmaktadır. Bu nedenle önümüzdeki süreçte saldırılarını daha da yoğunlaştırmaya çalışacaktır, ama bunların hepsinin nafile çabalar olduğunu, fedai çizgide yeni dönem gerillacılığının önüne geçemeyeceğini, aksine çöküşünü daha da hızlandıracağını şimdiden belirtmek mümkündür. 2023 yılını kapsamlı devrimci operasyonlarla bitiren ve 2024 yılını yine aynı düzeyde devrimci operasyonlarla karşılayan gerilla yenilmez olduğunu ve üstünlüğü ele geçirdiğini adeta ilan etmiş bulunmaktadır.
Tabi gerilla direnişinin yanında hamle kapsamında 4 parça Kurdistan’da ve halkımızın bulunduğu tüm alanlarda direniş her geçen gün daha da yükseltilerek devam ettirilmektedir. Önümüzdeki 15 Şubat’tan 1 Mayıs’a kadarki bahar sürecinde ise direnişin zirve yapacağını şimdiden belirtmek en gerçekçi yorum olmaktadır. Dolayısıyla bu bahar Önderlik Baharı olacaktır. Önder Apo üzerindeki tecridin kırılacağı ve fiziki özgürlüğüne oldukça yaklaşacağımız tarihi bir süreci ifade edecektir. Bu süreçteki tüm eylem ve etkinlikler hamle kapsamında ele alınıp güçlü karşılanırsa, tüm kadro, çalışan ve yurtseverlerimiz bu süreçte sonsuz fedakârlık temelinde kendisini katıp tarihi görev ve sorumluluklarına sahip çıkarsa başarının kaçınılmaz olduğunu bilmek gerekiyor. O nedenle tarihi bir sürecin en kritik dönemine girmiş bulunuyoruz. Düşman tüm gücünü ve imkânlarını kullanarak, işbirlikçi-ihanetçi çizginin ve kapitalist modernitenin tüm tekniğini ve desteğini arkasına alarak sonuç almak ve özgürlük mücadelesini tasfiye etmek isteyecektir. Buna karşı Özgürlük Hareketi de ideolojik-politik, askeri ve toplumsal tüm gücünü seferber ederek süreci zaferle yani faşizmin çöküşüyle sonlandırarak Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlamaya çalışacaktır. Yani artık mücadelenin sonuç alma aşaması, final süreci yaşanmaktadır. Bugün yapacaklarımız geleceğimizi belirleyecek nitelikte olacaktır. 50 yıllık Önderlik mücadelesinin başarıya ulaşmasını ifade edecektir. Halkımızın özgür bilinç ve irade temelinde kalıcı bir statüye kavuşmasını, soykırım kıskacının parçalanmasını ve dünya ilerici insanlığına öncülük misyonunu layıkıyla yerine getirmesini beraberinde getirecektir. Elbette bu bizlerin katılım düzeyi ve çabası ile oluşacaktır. Önderlik ve şehitler çizgisinden aldığımız güçle, eldeki imkân ve olanaklarla ve büyük bedellerle, emek ve çabamızla yaratacağımız bu özgürlük süreci sadece halkımızın değil tüm bölge halklarına da özgürlüğün kapısını aralayacak ve çıkış zeminini yaratacaktır.
Sürecin eylem tarzı büyük kitlelerle etkili eylemler gerçekleştirmektir
Bu nedenle bu bahar sürecini her zamanki rutinlikte ele almamak gerekiyor. Artık rutin hale gelen kutlama ve etkinliklerle etkili olmamız mümkün olmamaktadır. Bu sürecin eylem tarzı büyük kitlelerle etkili eylemler olmaktadır. Her yerde yüz binlerin yürüyüşleri, oturma eylemleri, nöbet eylemleri gibi kitlesel ve düşmanı zorlayan, ona geri adım attıran, toplumsal eylemselliği tüm heybeti ile ortaya çıkaran bir eylem ve direniş çizgisi mutlaka esas alınmalı ve ortaya çıkarılmalıdır. Bunu ortaya çıkarmamız hamlenin başarısını garantileyecek ve bu tarihsel süreçten büyük kazanımlarla, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü ile çıkmamızın yolunu ardına kadar açacaktır. Düşman şu anda tüm tükenmişliğine rağmen her alanda pervasızca saldırma cesaretini toplumsal eylemsellikteki zayıflığımızdan almaktadır. Öyle ise bizde en çok bu noktada yükleneceğiz ve zayıflığımızı büyük bir güce dönüştürmesini bileceğiz. Yüzbinlerin, milyonların yürüdüğü sokak ve şehirlerde düşmanın esamisinin dahi okunmayacağını yakın tarihimizden de hepimiz bilmekteyiz. Bu öyle olmayacak, yapılmayacak bir şey de değildir. Evet, güncelde bu konuda kimi zorluklar vardır ama ciddi bir çaba ile tüm bu zorlukları ortadan kaldırma gücümüz de, potansiyelimiz de vardır. Yeter ki kendimize güvenelim, sürecin kritikliğini görelim, dönemsel görev ve sorumluluklarımıza sahip çıkalım. O zaman görülecektir ki bunu yaratmak hiç de zor ve imkânsız değildir.
Özgürlük Hareketinin gelişme düzeyi Kurdistan’la sınırlı değil
İçinden geçtiğimiz süreç bizden tempomuzu oldukça hızlandırmamızı istiyor. Eski dönemin temposuyla çalışırsak sürece cevap olamayız. Gelişmeler oldukça hızlı olmakta, önemli değişiklikler yaşanmaktadır. Buna uygun bir tempoya sahip olmamız gerekiyor. Özgürlük Hareketi’nin gelişme düzeyi sadece Kurdistan’la sınırlı değildir, evrensel bir düzeydedir. Bu evrensel düzeyin giderek gelişeceği de ortaya çıkıyor. Bu açıdan başlattığımız hamleyi her kesin bulunduğu yerde başarıya götürmesi için çalışması gerekiyor. Bu öyle sıradan bir hamle değildir. Geleceğimizi belirleyecek bir hamledir. O açıdan her alanın hamledeki görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyor. Hamleyi sürekli kılmak, her geçen gün daha da büyütmek hamlenin başarısı için önemli bir durum olmaktadır. Öyle rutin ve kesintili eylemlerin fazla etkileyicilik düzeyi olmadığını hepimiz bilmekteyiz. O nedenle yerelden genele, küçükten büyüğe ve giderek büyük kitlesel eylemlere doğru evirilen bir eylem hattını mutlaka yaratabilmeliyiz. Bu konuda gevşeme olmamalı, kimse kendine göre yaklaşmamalı, özgünlükleri genelle bütünleştirerek yürütmeyi esas alabilmeliyiz.
Böylesine kritik bir sürece cevap olma ve süreci başarı temelinde sonuca götürmeyi ifade eden hamle sürecine zindan alanlarındaki tutsakların kayıtsız kalması elbette düşünülemezdi. Tam tersine Önderlik konusunda en duyarlı ve hassasiyetleri yüksek olan alan zindan alanları olmaktadır. Komplonun gerçekleştirildiği ’98-99 yıllarında “Güneşimizi Karartamazsınız’’ şiarıyla direnişte en önde saf tutan zindan alanları, 2012 ve 2018-2019 yıllarında da Önder Apo üzerindeki tecride karşı fedaice yürütülen ve sonuç alan direniş süreçlerine öncülük ederek Önderlik konusundaki yüksek duyarlılık ve hassasiyetini ortaya koymuşlardır. Nitekim “Önder Apo’ya Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm’’ hamlesine zindan alanları da hızla organize olarak katılmaktan geri durmamışlardır. Bu anlamda zindan alanları 45 yıllık direniş geleneğine uygun olarak hamle içerisinde yerini almışlardır. Tüm baskılara, zor koşullara ve her türlü saldırıya rağmen Önderliğin üzerinde geliştirilen katı tecride karşı direnişe geçme konusunda hiçbir tereddütte girilmemiş, başlattıkları açlık grevi eylemi ile dışarıyı da önemli oranda etkileyerek hamlenin gelişmesine ciddi katkı sunmuşlardır.
Elbette zindan alanlarının geliştirdiği bu eylemlilik sürecine hem doğru temelde anlam vermek hem de bizler açısından neyi ifade ettiğinin bilincinde olmak önemli bir husus olmaktadır. Bu eylemsellik süreci ile zindanlar önceliklerinin mücadelenin başarıya ulaşması, Önderlik ve halk olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Zindanlarda yaşanan onca saldırı ve vahşete rağmen kendini zindan koşulları için değil de dışardaki mücadelenin zaferi için tüm gücünü ortaya koyma fedai çizginin zindanlardaki yansıması olmaktadır. Bu anlamda nasıl ki gerilla savaş mevzilerinde, tünellerinde ve Kurdistan dağlarında fedai çizgide direniyor ise zindan alanları da fedai çizgide direnmeyi esas almakta ve eylemleri ile bunu ortaya koymaktadırlar. 34 ayı aşkın bir süredir kendisinden haber alınamayan Önder Apo üzerindeki katı tecrit ve mutlak iletişimsizlik olarak pratikleştirilen imha konseptini kabul etmeyen ve tecridi kırmayı amaçlayan devrimci tutsaklar, bunun için her türlü bedeli göze aldıklarını kamuoyuna da duyurdular.
Zindanlar bir direniş mevzisi olarak gelişen hamle sürecine katılım sağlamışlardır
Tüm bunlardan şöyle bir yanlış okuma olmamalıdır. Bu hamle esasta dışarda olan bizlerin öncülüğünde geliştirilip sonuca ulaştırılmalıdır. Zindanlar bir direniş mevzisi olarak gelişen hamle sürecine kendi cephelerinden katılım sağlamışlardır. Ama hamle esasta dışarda, bizlerin öncülüğünde geliştirilmelidir. Yani öyle zindanları hamlenin öncüsü olarak görüp kendisini zindanlara destekçi pozisyonuna sokan yaklaşımlara girmemeye özen göstermeliyiz. Zindanlarda büyük baskılar, imkânsızlıklar ve zorluklar ortamında direnişe katılan arkadaşların yükünü daha fazla ağırlaştırmak, bizim yapmamız gerekenleri bu arkadaşlara bırakmak yoldaşlık hukuku bakımından da, vicdani olarak da doğru olmamaktadır. Nitekim 2018-2019 açlık grevleri sonucu Önderlikle yapılan ilk görüşmede Önder Apo bu duruma vurgu yapmış “Yapmanız gereken görevleri zindanlara bırakıyorsunuz’’ diyerek bizleri eleştirmişti. Evet, zindanlardaki yoldaşlarımız Önderliğe, halka bağlılığın gereği olarak direniş içerisinde her düzeyde tereddütsüzce yer almaktan imtina etmemektedirler. Ama direnişe esasta biz dışardakilerin bulunduğumuz her alanda öncülük etmesi gerektiğini de unutmamalı, bu anlamda kendi yapmamız gerekenleri zindanlara bırakmamalıyız.
Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü merkezine alan böyle bir kampanyanın bir ayağı düşmana karşı direnişi geliştirip başarıya ulaştırmak iken diğer ayağı da Önder Apo’yu hem toplumumuza hem de diğer halklara taşırmak, düşüncelerini bu temelde yaygınlaştırmak, bilinmesini, anlaşılmasını sağlamak ve bu temelde her kesi paradigmanın inşası konusunda harekete geçirmek olmaktadır. Bu konuda Önder Apo’nun düşüncelerinin diğer halklara ulaştırılması amacıyla kimi çabalar var ve sınırlı bir çaba ile bile ciddi bir etki ve sahiplenmeyi yarattığı görülmektedir. Elbette Önderlik düşüncesini, paradigmasını dünya halklarına taşıma konusunda hala ciddi yetersizliklerimiz vardır ve bunları hızla aşmamız gerekmektedir.
En az Önderlik düşüncelerini dünya halklarına taşırmak kadar diğer önemli bir çalışmamız da toplumumuzu Önderlik düşünceleri temelinde eğitmek, “Demokratik, Ekolojik, Kadın Özgürlükçü’’ paradigma temelinde yeni bir zihniyet, kişilik, yaşam ve toplum yaratmayı esas almak olmaktadır. Dünyanın pek çok yerinde Önderlik savunmaları, kitapları o dillere çevrilip okunuyorken Kurdistan toplumu içerisinde yeterince okunmaması, bu yönlü ciddi bir çabanın olmaması, ihtiyaç duyulmaması ciddi ve trajik bir gerçekliğimiz olmaktadır. Dünya çapında Önder Apo’nun kitaplarını okuma günü yapılırken, pek çok ülkeden ve halktan insanlar bu çerçevede Önderliği okumaya çabalarken bu kampanyanın Kurdistan’da ciddi bir etki yaratmaması elbette hepimizin üzerinde düşünmesini gerektiren bir husus olmaktadır. Oysa ekmek ve sudan daha çok ihtiyaç duyduğumuz Önderlik savunmalarını ve kitaplarını okuma, anlamaya çalışma, bu yolla kendini eğitip bilinçli kılma en fazla ve öncelikli olarak Kurdistan toplumu için geçerli olmaktadır. Önderliğimizin fiziki özgürlüğünü hepimiz istemekte, bunun için çabalamaktayız. Oysa Önderlik “Savunmalarım nerede ise ben de oradayım’’ dedi. Madem Önderliğimize bu kadar bağlıyız, madem Önderliğimizin fiziki özgürlüğünü mücadelemizin temeline koyuyoruz o halde hepimizin en temelde Önderliği okuması, öğrenmesi ve Önderlik öğretileri temelinde kendini eğitip bilinçli kılması gerekmektedir. Bu nedenle hamle süreci aynı zamanda seferberlik düzeyinde Önderlik savunmalarının ve kitaplarının okunması süreci olarak da mutlaka ele alınabilmelidir.
Dikkat edilirse düşman böylesi kritik bir süreçte Önderliğin tek bir cümlesinin dahi bize ulaşmaması için tecridi derinleştirmekte, mutlak iletişimsizliğe kadar vardırmaktadır. Bu ne anlama geliyor, esas tecridin bize uygulandığını, Önderlik düşüncesinden mahrum bırakılmak istendiğimizi gösteriyor. O nedenle “Önderliği Yaşama ve Yaşatma’’ şiarıyla, Önderliği, Önderlik paradigmasını bizzat Önderlikten öğrenerek, o çerçevede kendimizi eğitip, değiştirip dönüştürerek Önderliği yaşama ve Önderlik paradigmasının inşasına girişerek Önderliği yaşatma bu süreçteki en temel görev ve sorumluluğumuz olmaktadır. Önderliğe doğru ve anlamlı bağlılık da bunu gerektirmektedir. Önderlik, anlamlı bağlılığın pratikte uygulama olduğunu sürekli vurgulamaktadır. O halde uygulamak için bilmek, bildiği kadarını uygulamak en doğru ve anlamlı bağlılık olmaktadır.
Bu hamleyi istendiği tarzda amacına ulaştırırsak sonuçları büyük olacaktır. Önderliğin de belirttiği gibi Fransa ve Rus devrimlerinden daha fazla sonuca yol açacaktır. Birinci ve ikinci dünya savaşında olduğu gibi kapitalist sistem güçlü değildir, kaos içindedir. Halkların arayışları vardır, Önder Apo’da bu arayışı gördü ve yeni paradigmayı bu arayışa cevap olma amacıyla ortaya çıkardı. Halklar da Önder Apo’nun paradigmasının tüm sorunlarına cevap olduğunu görüyor, gördükçe bu çizgiye, paradigmaya sarılıyor. Bugün uluslararası düzeyde pek çok halkın, çevrenin, bilim insanının, aydının, filozofun bu çizgi ve bu çizginin yaratıcısı olarak Önder Apo etrafında kenetlenmesi Önderlik paradigmasının gücünü ve düzeyini gösteriyor. Bizim görevimiz bunu daha da güçlendirmektir, demokratik moderniteyi bu kaos sürecinde geliştirip güçlendirerek başarıya götürmektir. Bunun kadrolarıyız, militanlarıyız, yurtseverleri, sempatizan ve taraftarlarıyız. Tüm dünyada Önderlik paradigması etrafında büyük bir umut gelişiyor. Bunu geriye çekmemek gerekiyor. Komplocu güçlerde bu gelişmeyi gördüğü için hem Önder Apo üzerinde katı bir tecrit uyguluyorlar hem de Özgürlük Hareketi’ni tasfiyeye yöneliyorlar. O açıdan dikkatli olmamız gerekiyor. Önemli bir gelişme düzeyini yakalamışız bunu ilerletmeyi esas almalı, demokratik devrimi başarıya götürmeliyiz. Bu noktada yol yöntem üzerine yoğunlaşmalıyız. Hepimizin böyle bir sorumluluğu vardır. Hamleyi bu tarzda yürütürsek o zaman hamle amacına ulaşır. O nedenle her birimiz gecemizi gündüzümüze katarak, enerji ve çabamızı katlayarak, hamlenin başarısına odaklanarak, tüm yaşamımızı, çalışmalarımızı, ilişkilerimizi buna göre ayarlayarak sürece katılmayı esas alabilmeliyiz. Bu düzeydeki bir katılım başarıyı da beraberinde getirecektir.