Hêlîn Ümit
Halk ve özgürlük savaşı yürüten militanlar olarak tarihi açıdan oldukça önemli bir dönemden geçiyoruz. Kürdistan’da halk savaşını geliştirmenin her dönem kendine has özellikleri olduğu bilinmektedir. Fakat genelleme ile yaklaşarak tüm süreçleri aynılaştırmak ciddi hatalara yol açacağı gibi bizi sonuç almaktan da uzaklaştıracaktır. 1980’li yıllarda gerilla atılımını yaptırmanın en önemli zorluğu Kürdistan toplumunun üzerine atılmış olan ölü toprağı kaldırmaktı. Soykırımcı sömürgecilik her şeyden önce Kürt bireyinin yüreğinde ve beyninde karakol kurmuştu. Burada önemli olan ilkin düşmanın yarattığı bu psikolojiyi kırmak; Kürt bireyini ayağa kaldırarak düşman ile doğru tarzda savaşıp düşmanın yenilebileceği inancını geliştirmek gerekiyordu. 84 Atılımı ile düşmana vurulabileceği, soykırımcı sömürgeciliğin karakollarının kaldırılabileceği gösterilmişti. Daha sonraki süreçte pratik gelişmeler bunu doğrulasa da, ancak doğru tarzın yaygın ve etkili geliştirilmesinde yaşanan kişilik sorunları gündeme gelmişti. Burda esas sorun; Kürdistan’da gerillacılığı bir zafer tarzında geliştirme ustalığında yaşanan öncülük sorunuydu.
Düşmana sınırlı bir vuruş bile Kürdistan toplumunun büyük bir coşku ve heyecanla savaşı sahiplenmesine ve gerilla saflarına katılmasına yol açmıştı. 90’lı yıllar bunun yakıcı ve çarpıcı örnekleri ile doludur. Kürt halkının demokratik bir ulus olarak iradeleşmesinde yürütülen bu gerilla savaşının büyük bir rolü olmuştur. 2000’lere geldiğimizde Kürdistan’da gerillacılığın yenilmez olduğu açığa çıkmış, Kürt toplumu bu zafer gerillasına dayalı olarak toplumsal halk serhıldanlarını büyük bir kararlılıkla geliştirmeyi başarmıştır. Bu süreçte gerillacılıkta iki konuda çok önemli gelişme ve dönüşümler yaşanmıştır. İlki; komuta sorunu önemli ölçüde aşılmış ve çok seçkin komuta açığa çıkmıştır. İkincisi; gerilla taktiklerinde derinleşme yaşanmış ve sonuç alma düzeyi oldukça ileri bir düzey kazanmıştır. Modern gerillacılığın temelini bu iki gelişme oluşturmaktadır.
Kürtlük adına oluşan her şey devrimci halk savaşında açığa çıkarılmıştır
PKK olarak devrimci halk savaşı stratejisi temelinde özgürlük mücadelemizi yürütüyoruz. Aslında bu durum yeni değildir. PKK Kürdistan’daki soykırımcı sömürgeciliğe karşı halk savaşını geliştirerek günümüze kadar varlığını korudu. Ortadoğu coğrafyasında iktidar ve devlet güçlerinin başta ordu ve polis olmak üzere zor aygıtları üzerinde kurduğu tahakküm en katı formlarda yaşandığı için siyaset ve savaş hep iç içe gelişti. Bu coğrafyada herhangi bir toplumsal kesim adına söz söyleme iradesini ortaya koyacaksanız bunun için savaşma iradesini de oluşturmak ve ortaya koymak zorundasınız. Ortadoğu’da, hele hele dört parçaya bölünerek hakim ulusların denetimine verilmiş bir halk gerçekliği adına hareket ediyorsanız bu gerçeklik çok daha yakıcıdır. Bu gerçeklik ile doğru yüzleşmeyen kendisini kandırmaktan kurtaramaz. Dahası, sömürgeci güçlerin ustalaştığı iktidar oyunlarından, yok olmaktan da kurtulamaz.
Ne kadar zor, ağır ve imkansız gibi gözükse de Kürdistan’da Kürtlük adına oluşan her şey devrimci halk savaşının ateşinde açığa çıkmış ve o ocakta pişmiştir. Eğer Kürt halkının inkar ve imha sistemi içerisinde soykırıma uğratılamadığından bahsediyorsak bunu açığa çıkaran da halk savaşımının devrimci tarzda yürütülmesi ile sağlanmıştır. Bu gelişme diyalektiği günümüzde de öneminden hiçbir şey yitirmemiştir. Eğer Ortadoğu’daki siyasal sistemler demokratik devrimlerini gerçekleştirmiş ve ulus devlet modelinin deli gömleğini üzerlerinden atmış olsalardı belki başka bir durumdan bahsedebilir; ezilen halklar, kadınlar, sınıflar için yaşamı özgürleştirmede farklı bir mücadele stratejisini tartışabilirdik. Fakat ne yazık ki durum böyle değildir. PKK’nin öncülük ettiği demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü toplum paradigması Kürdistan’dan başlayarak Ortadoğu aydınlanması ve rönesansını hedeflese bile bunun gerçekleşmesi için, her düzeyde halk savaşlarının zafer ile taçlandırılması gerekmektedir.
Devrimcilik özgür irade ile hareket eden, bilinç ve amaç duygusuna yön veren insan gerçekliğidir
Devrimci halk savaşının üç unsuru olduğunu belirtmek gerekir. Bunlardan ilki, devrimci/ideolojik insan gerçeğidir. Yani özgür irade ile hareket eden, bilinç ve amaç duygusuna yön veren özgür insan gerçekliğidir. Bu olmadan da savaş yürütülebilir ama bunun devrimci olmayacağı ve halk savaşının ihtiyaçlarını karşılayamayacağı bilinmektedir. Bir savaşı halk savaşı haline dönüştüren ona yön veren fikirdir, zihniyettir, ideolojisidir. Çünkü; zayıf ve güçsüzün, elinde hiçbir maddi imkanı olmayanların, iktidar ve devlet gibi uygarlık güçlerinin dışında kalanların direnme tarzı olarak ortaya çıkmıştır. Yani zayıf olanın güçlüye karşı, az imkanla çok şey yapmanın, tekniğe değil zekaya güvenmenin, silahla değil iradeyle kazanmanın savaşıdır.
Bunun yanında halk savaşları ve bu savaşların tarzı olan gerillacılık komünal yaşam değerlerine dayanmak durumundadır. Tüm bunlar için ise öncülere ihtiyaç vardır. 44. yılına gireceğimiz ve Kürdistan’ı baştan sona yeniden yaratan ve bir anlamda adına PKK zamanı da diyebileceğimiz süreç devrimci halk savaşının öncülerini ortaya çıkarmıştır. Özgür düşünen insanı, bireyi yani devrimciyi açığa çıkarmıştır. Bu, güncel olarak dört parça Kürdistan’da mücadele eden PKK’nin yarattığı devrimci öncülük olarak kendisini varetmiştir. Rojava devriminin gerçekleşmesinde de açığa çıkan kazanımların Kürt halkının, ezilen sınıf ve kadınların çıkarları doğrultusunda savunulmasında da rol oynayan bu gerçeklik olmuştur. Yine Bakur Kürdistan’ın her çalışmasında olduğu gibi dağlarında mevzilenen gerilla bulunduğumuz sürecin en temel dinamiği olarak varlığını korumaktadır.
AKP-MHP faşizmi eğer hala zaferini ilan edemiyorsa bunun temel nedeni devrimci halk savaşının devam etmesindendir. Burada bir konuda yanılmamak gerekiyor. Devrimci halk savaşının başarısızlığını büyük güçlerin bir araya gelmesi belirleyemez. Bu hiçbir zaman da böyle olmamıştır. Ulus devlet ve iktidarcı yaklaşımların hakim kıldığı başarı ölçüleri Demokratik Modernite ve Demokratik Ulus gerçekliğinde geçerli değildir. Ulus devletler ordu ve teknik güçleri ile bir yere girip işgal edebilirler ve bunu kendi hanelerine bir zafer olarak da kaydedebilirler. Uygarlık tarihi baştan sona bunun hikayeleri ile doludur. Tarihe geçen ilk örneğinin Gılgamış olduğunu, en ünlüsünün ise insan kellelerinden kaleler yapan Asur İmparatoru Sargon olduğunu günümüzde neredeyse bilmeyen yok gibidir. Bunun günümüzdeki karşılığı ise Amerikan maceracılığıdır. En bilineni Vietnam’ın işgali ve buna karşı Vietnam halkının direnişi olurken yakın zamanda ise Irak ve Afganistan’da yaşanan gerçeklik olmaktadır.
Elbette işgal ve sömürü savaşları yerel halka çok büyük acılar yaşatır. İnsan kayıpları kadar toplumsal yaşamda ciddi form yitimleri, dejenerasyon, parçalanma ve trajediler açığa çıkarır. Fakat eğer bir toplum direnme ve mücadele kararı vermişse, halk savaşlarının belirleyeni her zaman toplumun iradesi ve kararları olacaktır. Şu anda başta Medya Savunma Alanları olmak üzere Kürdistan’da devam eden devrimci halk savaşında da bu durum geçerlidir. Werxelê’de, Avaşîn’de, Zap’ta, Metîna ve Heftanîn’de yine Xakurkê’de sadece bu alanların savunmasının yapılmadığı, bu alanlarda ortaya çıkan tarihi direniş ve kahramanlık gerçekliği, Kürt toplumunun özgürlük ve varlık iddiasına da yaratmaktadır. Ortadoğu’nun en kadim, otantik halkı olarak bu dağların doruklarından, ovalarından, şehirlerinden ve yaylalarının evlatları olarak yurda olan bağlılığının sonucu da oluyor. Kapitalist modernitenin tüm dehşet saçan silahlarına karşı geleneksel Ortadoğu yiğitliğinin, cesaretinin, iradesinin savaşı da oluyor.
Şu çok açık bir gerçekliktir, soykırımcı sömürgeci Türk devleti, AKP-MHP faşizmi bu kadar bombardımanı hangi devlete karşı yapsaydı o devleti çökertirdi. Bunu içinde bulunduğumuz savaşın dengesizliğinin anlaşılması için belirtiyoruz. Ancak bunu da ilk kez yaşanan bir olgu olarak ele almamak gerekir. Kırk yıllık savaş tarihimiz boyunca bu hep yaşandı. Asimetrik savaş, yani fiziki güç dengelerinin devlet ve iktidar güçlerinden yana olduğu bir süreci yaşadığımızı çok iyi biliyoruz. Geçmişte binlerce askerle yapılan operasyonların yerini şimdi teknik ağırlıklı bir savaş almıştır. Yani bundan on ya da yirmi yıl önce yaşanan savaş gerçekliğinin kolay, rahat olduğunu da düşünülmemelidir.
Bilindiği gibi Türk devleti NATO’nun 5. Maddesine dayanarak Kürdistan’daki savaşı 1987 yılından bu yana yürütüyor. Bunun anlamı 1987’den beri Kürt halkının varlık ve özgürlük savaşı her ne kadar görünürde Türk ulus devletine karşı gelişiyor gibi gözükse de özünde ve pratikte uluslararası küresel kapitalist sistem güçlerine karşı savaş yürütülüyor. Şimdi yürürlükte olan saldırıların da aynı şekilde geliştiğinden kimse şüphe duymamalıdır. Ermeni Soykırımı’nın temsili tarihi olan 24 Nisan’da AKP-MHP faşizminin paramiliter güçleri ile Kürt işbirlikçi-ihanetçilerinden devşirilen yapılarla birlikte Kürt Özgürlük Hareketi gerillalarına karşı savaşı yeni bir aşamaya taşırma planlarının, NATO planı çerçevesinde yürütüldüğü gerçeği iyi görülmeli.
Halk savaşlarında gerilla savaş tarzı her zaman sonuç alır
Hatırlanırsa 23 Nisan’da Erdoğan’ın Biden’le yaptığı telefon görüşmesinin hemen ardından alınan onay ile işgal saldırıları başlatıldı. Türkiye’deki güçler dengesi içinde NATO kanadının temsilcisi olarak bilinen Hulisi Akar’ın yine bu tarihlerde Irak’ta NATO güçleriyle yaptığı toplantılar bu sürecin hazırlıklarını oluşturuyordu. Fakat bu kadar hazırlık, destek ve planlamaya rağmen Kürdistan özgürlük gerillasının direnişi kırılamamaktadır. Burada anlaşılması gereken en önemli konu doğru yürütülen halk savaşlarında gerilla tarzının yenilmezliğidir. Bu kadar saldırıyla devletler yenilir, iktidarlar devrilir fakat halka dayalı yürütülen gerilla mücadelesi ile tarihi zaferler yaratılır. Kürdistan’da bu tarzı geliştiren, yürüten, PKK bilinciyle, iradesiyle, fikri ve stratejisiyle hareket eden Kürdistan gerillacılığıdır. Modern gerillacılık; bilinç, irade, felsefe ve elbette vuruş tarzı olarak köklerini klasik gerillacılıktan almaktadır.
Tarihte sadece modern zamanların değil tarihin her döneminde yürütülen gerillacılığı bulabilirsiniz. Uygarlık merkezlerini kuşatan hep onlar olmuştur. Koskoca Roma’yı çökerten, Asur imparatorluğunu darmadağın eden hep bu tarzdır. Yakın zamanda ulusal kurtuluş hareketlerinin başarı temelinde sonuçlanmasında halkların kendi güçlerine dayanarak sömürgeci güçlere karşı yürüttükleri özgürlük savaşları belirleyici olmuştur. Ortadoğu tarihinde halklar, inançlar gerilla tarzını kendi kültürlerine uygun hale getirerek direnmiş ve kendilerini korumuşlardır. Hasan Sabbah’tan, Babek’e, Hürremi Hareketlere, Karmatilere kadar incelendiğinde gerillacılığın en özgün örnekleri ile karşılaşacağımızı belirtebiliriz. Bununla birlikte Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş döneminde de, işgale karşı Anadolu ve Kürdistan halkları benzer şekilde gerilla tarzıyla direniş sergilemişlerdir. Belki dönemin tekniği farklıdır, uygulanan taktikler buna göre farklılık arz etmiştir ancak kuvayı milliyenin ağırlıkta sivillerden oluşan ve bir gurup askerin öncülüğündeki savaşımı da yerel direniş güçleri olarak aynı felsefeye dayanmaktadır.
Kürdistan’da devrimci halk savaşı,savaşan halk gerçekliğini açığa çıkarmıştır
Kürdistan Özgürlük Hareketi olarak, PKK öncülüğünde yürüttüğümüz devrimci halk savaşımının tarihsel toplumsal temelleri gücünü bu gerçeklerden almaktadır. Şimdi herkes başta Medya Savunma Alanları olmak üzere dört parça Kürdistan’da geliştirdiğimiz devrimci halk savaşının nasıl geliştiğini anlamaya çalışıyor. Bir kesim anlayamıyor çünkü; bu kadar asimetrik bir savaş gerçekliğinde mücadele etmeyi akıl dışı görüyorlar. Özellikle KDP gibi teslimiyet ve ihaneti meslek edinerek yaşamlarını böyle bir aşağılık tarzda yürütenler için Türk devletine, onun elindeki savaş araçlarına karşı koymak delilik hatta intihar olarak görülüyor. Fakat biz bu yaklaşımların ne anlama geldiğini çok iyi biliyoruz. Aynı güçler 1984 15 Ağustos Atılımı’nın gelişmemesi için de benzer tutum geliştirmiş ve mücadele etmek isteyen PKK’yi bu kararlılığından vazgeçirmek için her türlü yöntemi, söylemi kullanmış ve saldırı yürütmüşlerdir. PKK’nin devrimci halk savaşı kararlılığı olmasaydı bugün Kürdistan da Kürtlüğün de esamesi kalmamış olacaktı. Bu vesileyle tüm yoldaşlara, halkımıza ve dostlarımıza kazandıran stratejinin, devrimci halk savaşı ve gerilla tarzı olduğu gerçekliğinden şaşmamaları gerektiğini bir kez daha belirtmeyi görev biliyoruz. Bu savaşı en yüksek irade ve bilinçle, eşsiz bir fedailikle yürüten tüm komuta ve savaşçı yapımızı sevgi ve minnetle selamlıyoruz. Devrimci halk savaşına, bunun geleceği özgürlük temelinde yarattığına inançla gözünü bile kırpmadan şehit düşen yoldaşlarımızı saygı ve minnet ile anıyor, onların anılarına verdiğimiz sözü bir kez daha tekrarlıyoruz.
Devrimci halk savaşını ve Kürdistan’da özgür birey ve toplumun açığa çıkarılmasında ilk unsurun PKK’nin yarattığı özgür militanlık olduğunu belirttik. Diğer önemli unsur ise halk gerçekliği olmaktadır. Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’daki gelişmelere son yarım asırdır yön veren devrimci halk savaşı gerçekliğinin, halka dayanmadan açığa çıkarılamayacağı açıktır. Kürt halkı özgürlük ve varlık savaşımındaki kararlılığını binlerce evladını bu savaşa seferber ederek ortaya koyduğu gibi her düzeyde varlık savaşımına pratikte de atıldı. Binlercesi milis olarak görev aldı. Binlercesi evini açarak elinde, avucunda ne varsa onu ortaya koyarak gerillayı hem yarattı hem yaşattı. Her türlü zulmü göze alarak bunu yaptı; işkencelerden geçti, yerinden yurdundan edilerek göç ettirildi. Ekonomik ve sosyal olarak soykırımcı politikalarla karşı karşıya geldi, yoksullaştırıldı, değerlerine el koyuldu, taciz ve tecavüzle yüz yüze kaldı. 3-4 yaşındaki çocuktan, 70 yaşanındaki ihtiyara kadar sokakta kurşunların, panzerlerin hedefi oldu. Faili belli saldırılarla yıldırılmak istendi. Bunlar yetmedi en son helikopterden atıldı, Şenyaşar ailesine olduğu gibi failler hiç gizlenmeden açık açık katledildi.
Kürdistanda’ki savaşın kaderini belirleyecek olan halkımızın mücadelesidir
Kısacası Kürt halkı devrimci halk savaşının başarısı için her türlü katılımı gerçekleştirdi. Bunun en önemli nedeni savaş ile varlığı arasında kurduğu sıkı bağ oldu. Gerillacılık, halkın savaşma biçimidir. Bu anlamıyla Kürdistan’da devrimci halk savaşı, savaşan halk gerçekliğini açığa çıkardı. Bu nedenle PKK, halkın özgürlük savaşımının örgütleyicisi, yönlendiricisi, yol gösterici rolünü üstlendi. Kürt halkının bulunduğu her yerde ‘PKK halktır, halk burada’ sloganını etrafında bir araya gelmesinin nedeni bu yakıcı ihtiyaca cevap vermesi, onda kendi özlemlerini ve umut kaynağı olarak da PKK’yi görmesinden kaynaklandı. Bize bu onuru veren, özgürlük mücadelesini geliştirmemiz için her türlü imkanı sunan, en zor zamanda yaşatan halkımıza borcumuzu ne yaparsak yapalım ödemek çok güçtür. Kürt halkı dünyanın en mazlum halkıdır. Mazlum kelimesi en çok da halkımız için geçerlidir. En çok ezilen, haksızlığa uğrayan, zulüm gören bir halk olarak direnmek, özgürlük için savaşmak en çok onun hakkıdır, görevidir. Bu savaş Kürt halkının en meşru varlık savaşıdır. Zulme karşı direnmemek, haksızlık karşısında boyun eğmek, her türlü ezilmişliği yaşam olarak kabul etmek yaşam değil çöküştür. Bu, bir birey de olsa bir halk da olsa ahlaken bozulmayı yaratacağı gibi sevgisiz, saygısız, umutsuz, utanç dolu olmayı kabullenmek anlamına gelir. Kürt halkı, bir bütün olarak yok olabileceğini ama onursuz yaşamayacağını devrimci halk savaşını geliştirerek ortaya koymuştur.
Gelinen aşamada devrimci halk savaşımının özgün bir aşamasını yaşadığımızı ısrarla belirtiyoruz. Bu aşama belirttiğimiz temellerden kopuk olmasa da farklılaşan yönlerinin olduğunu görmek durumundayız. Eğer devrimci halk savaşı ile sonuç almak istiyorsak, halkımızın da bunları görmesi ve buna göre katılması gerektiğini belirtmeliyiz. Halk savaşımımızı zamanın ruhuna göre geliştirebilmeliyiz ki sonuç alalım. Şimdiye kadar ki direniş ve mücadele hattımız gösterdi ki bizim yiğitlikte, cesarette, fedailikte sorunumuz yoktur. Kürt halkı PKK öncülüğünde yürütülen devrimci halk savaşımının başarısına inanmakta ve her türlü fedakarlığı, katılımı, sahiplenmeyi gerçekleştirmektedir. Pratikte birçok konuda yetersizlikler açığa çıksa da, esas olarak yersiz kayıplar ve kazanılacak yerde kazanmamaktan kaynaklı halkımızın haklı eleştirileri bulunsa da PKK’nin açığa çıkardığı mücadele stratejisine de hedeflerine de yürekten bağlı bir halk gerçekliğimiz vardır. Temel sorun gerilla öncülüğünde yürüyen savaşın topyekün bir devrimci halk savaşına dönüşmesi için gerekli olan halk örgütlenmelerinde yaşanmaktadır.
PKK, demokratik ulus inşasını yakıcı bir görev olarak kendisini dayattığı 4. stratejik dönemde tüm halk kesimlerini devrimci halk savaşı temelinde eğitmek, örgütlemek ve savaştırmak ile görevlidir. Kürt halkının demokratik ulus temelinde bedenleşmesini, sistemleşmesini açığa çıkaracak olan bu hamle olacaktır. Bu konuda halkımızın, kendisini temsil eden gerilla öncülerindeki kadar net, bilinçli ve kararlı hale gelmesi belirleyici gelişmedir. Bu anlamda savaşın kaderini bir kez daha belirleyecek olan halkımızdır.
Ortadoğu’da yoğunlaşan kaotik durum ve 3. Dünya Savaş gerçekliğinin açığa çıkardığı, değiştirip dönüştürdüğü, farklılaştırdığı yönleri görerek sonuç alıcı bir mücadeleyi geliştirme sorunu ile karşı karşıyayız. Bunlardan ilki gelişmelerin hızıdır. Herkese baş döndürücü gelen gelişmeler karşısında şaşkınlığa hatta beklentiye düşen konumdan sıyrılmamız gerekmektedir. Kaos aralıkları, var olan hegomonik sistemin parçalandığı, statükoların dağıldığı, alt-üst oluş süreçleri olmaktadır. Böyle dönemlerde birçok gelişme aynı anda yaşanabilir ve etkili olma potansiyeline sahip olur. Ne kadar yıkıcı gibi görünse de böylesi dönemler, hakim statükolardan zarar görenler için fırsattır. Söz konusu Kürt halkı olduğunda ise 19. ve 20. yüz yılın dengelerinin sunduğu uzun süreye yayılmış yok oluş süreci olduğuna göre bu dengelerin yıkılmasından korkmak değil, yıkıcı unsuru olarak hareket etmek gerektiği açıktır. Bir nevi, halk olarak kaybedecek bir şeyimiz olmadığını görmeliyiz. Nasıl ki 19. yüz yılın devrimci parolası ‘Zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayan’ işçilerin omuzunda olmuş ve sosyal hareketler bu temelde gelişmişse, 21. yüz yıl devrimci parolası ise kaybedecek hiçbir şeyi olmayan kadınlar ve Kürt halkının öncülüğünde gelişmektedir.
İkincisi; içinde bulunduğumuz savaş sürecinin belirleyici unsuru olarak medya ve iletişim teknolojisini görmek durumundayız. Halkımız, Kürt halkına yönelik yürütülen soykırım saldırılarının büyük bir kısmının özel psikolojik savaş araçları ve yöntemleri ile geliştirildiğini görerek hareket etmek durumundadır. Baş döndüren gelişmeler değil gelişmelerin sunulma biçimidir. Bunun için başta Bakurê Kurdistan olmak üzere her yerde devrimci halk savaşımının meşruluğu, haklılığı ve hatta olmazsa olmaz ihtiyacı üzerinden hareket edilebilmelidir. Dikkat edilirse PKK’yi bahane ederek her yerde Kürt varlığı ve değerleri saldırı altında tutuluyor. Oysa PKK Kürt halkının onur kaynağı, yüz akıdır. Varlık nedeni ve aracıdır. PKK’yi, gerillayı, şehitleri, direnenleri, zindandaki esirleri ve elbette tüm bunların toplamı olan Önder Apo’yu sahiplenmezse bir Kürt kendisine nasıl Kürdüm diyebilir ki? Kürt olmak ne demektir? Kürt kimliğini oluşturan unsur sadece bir Kürt ana ve babadan doğmak değil demokratik ulusu ulus yapan değerleri temsil etmektir. Devrimci halk savaşının ikinci önemli unsuru bu sahiplenmeyi gerektiğinde tek başına gerektiğinde binler olarak örgütlü bir şekilde gerçekleştirebilmektir.
Devrimci halk savaşı, özgür yaşam ve özgür kadın çizgisidir
Üçüncüsü; halkımızın iyi niyetle değil, gerçeklerle hareket etmesidir. Hatırlanırsa Önder Apo, ünlü sosyolog Zizek’in Kürt halkı için yaptığı değerlendirmeye atıfta bulunmuş ve katıldığını söylemişti. Bu değerlendirmede Zizek ‘Kürt halkı çok iyi niyetli’ diyerek aslında o dönem ‘çözüm’ adı altında yürütülen ‘savaş’ gerçekliğine dikkat çekmek istemişti. Önder Apo hareket olarak, halk olarak, bu halk adına mücadele yürüten öncüler olarak bizi hep gerçekliğe davet etti. İçinde bulunduğumuz dönemin ruhunu anlamayanlar ‘tarihin çöp tenekesine gidecektir’ diyerek ‘zamanın ruhuna’ göre olmak gerektiğini vurguladı. Bunu içinde bulunduğumuz zaman aralığında, savaş gerçekliğinin tüm yakıcılığı ile gündeme gireceğini gördüğü ve buna hazırlıklı olmayanların bu sürecin altında kalacağı tespitini yaptı. Bunun için içinde bulunduğumuz süreçte halkımızın niyet ve istemlerine göre değil var olan gerçeklikleri görerek demokratik ulusal gelişimini sürdürmesi gerekmektedir. Gerçekçi olmak; var olan gerçekliğe teslim olmak, benzeşmek ve kendini bir kader gibi dayatan gerçekliği kendine gerekçe yapmak değildir. Ortadoğu’nun dönüşüm ve değişim gücü olarak halkımız, bu temelde kendisini de zamanın ruhuna göre dönüştürerek Kürt halkını, demokratik değerleri, anlamlı ve ahlaklı bir yaşamı yok etmek isteyen bu gerçekliği öncelikle kendi varlığı ve özgürlüğü için değiştirebilmelidir.
Devrimci halk savaşının gelişme gösterdiği üçüncü eksen ise özgür yaşam çizgisi ve ölçülerinin hem temsil edildiği hem de yoğunlaştığı, özgür kadın çizgisi demektir. Devrimci halk savaşı stratejisinin amaç, ilke ve ölçülerini Özgür Kadın Hareketi ve onun öncülüğünde gelişme gösteren demokratik sosyalizm oluşturuyor. Resmi olarak 37 yıldır Kürdistan’da gelişme gösteren devrimci halk savaş gerçekliği, kadın özgürlüğüne dayanan toplumsal özgürlük ve onun sistemleşmesini geliştiriyor. Kapitalist sömürü sisteminin de üzerinde yükseldiği mülkiyet ve sınıfsallığın ana konusu olan kadın köleliğinin parçalanması demokratik modernite olarak sistem kazanan yeni özgür yaşamın kapılarını açıyor. Devrimci halk savaşımımızın açığa çıkardığı en önemli gelişme bu olduğu gibi binlerce genç kadın ve erkeği fedai düzeyde mücadeleye çeken ve PKK’nin etrafındaki aydınlık bir halka oluşturan gelişmeyi düşman ne yaparsa yapsın engelleyememektedir. Biz ne kadar hata yaparsak yapalım, Kürt ve insanlık düşmanları ne kadar karalarsa karalasın, özgürlük mücadelemiz çağın en radikal ve aydınlık hareketi olarak merkezde kalmayı sürdürüyor. Bazıları, devrimci halk savaşı ile kadın özgürlük mücadelesi ve özgür yaşam anlayışı arasında ilişki kurmayı başaramayabilirler. Fakat ilişkisi o kadar belirleyici bir noktadadır ki özgür, güzel, doğru, ahlaklı bir yaşam ancak devrimci bir savaş göze alınarak gerçekleşebilir. Bunu göze almayanlar ya inzivaya çekilerek kendilerini aslında yaşamdan koparacaklar ya da bir yerde var olana teslim olacaklardır. Devrimci halk savaşını Kürdistan gerillası, bu üç temel dinamiğin açığa çıkardığı, yürüttüğü ve tüm ağır saldırılar karşısında irade ve inanç abidesi olarak yükselttiğini çok iyi bilmek, özümsemek ve buna göre yaklaşım sergilemek gerekiyor. Bu temelde özgür birey ve militanlık gerçekliğini, savaşan halk gerçekliğini ve özgür kadın gerçekliğini her alanda temsil etmek, geliştirmek ve etkili hale getirmek devrimci halk savaşını geliştirmek kırmızı çizgimiz oluyor. Her parti militanı, yurtsever ve sempatizanı içinde bulunduğumuz sürece bu temelde yaklaşım gösterdiğinde 4. stratejik dönemin gereklerini yerine getirmiştir diyebiliriz.
Modern gerillacılık her yerde mücadele eder hale gelmektir
Dünya’da ve bunun bir yansıması olarak Ortadoğu ve ülkemiz Kürdistan’da yaşanan değişiklikleri değerlendirmek gerekiyor. PKK ve Özgürlük Hareketi olarak bu değerlendirmeleri yaparak gelişme açığa çıkarıyoruz. Bunun için Halk Savunma Güçlerimiz başta olmak üzere tüm parti yapısı olarak içinde bulunduğumuz dönemde devrimci halk savaşını nasıl geliştireceğimiz üzerinde duruyoruz. Bu konuda ilk belirlememiz savaşın belirli alanlarla sınırlı olmadığıdır. Bunun Ortadoğu’daki dünya savaşı ile bağlantısı olduğu gibi bundan daha fazlası Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin ulaştığı düzey ve geldiği sonuç alma aşaması ile ilişkisinin olmasıdır.
Kürt sorunu denilen ve aslında Kürt halkına dayatılan soykırım siyasetinin artık yürütülemez noktaya getirilmesi, bu sistemi kuran başta uluslararası güçler olmak üzere bölge gericiliğini zorlamasından kaynaklanmaktadır. Ya dönüşecekler ya aşılacaklardır. Yaklaşık kırk yıldır süren savaşın gelinen aşamada bu kadar sertleşmesinin, yaygınlaşmasının ve başta kimyasal olmak üzere her türlü ilkesizlikle iç içe yürütülmesini bu perspektiften bakarak daha doğru kavrayabiliriz. Bu şekilde Kürdistan devriminin önünü alarak bölgede ve dünyada yeni bir devrimler çağını başlatmasını engellemek istiyorlar.
Pratikte bunun öncülüğünü Türk ulus devletçiğine yaptırsalar da planlayıcıları uluslararası sistem sahipleri yani başta NATO olmak üzere BM ve diğer yapılar oluyor. Türk devletini modern silahlarla ve kimyasallarla donatan bu güçlerdir. İşgal planlarına onay veren yine bu yapılardır. Ulus devlet sınırlarını bu kadar önemseyen Küresel kapitalist sistem, söz konusu Kürtlere karşı savaş olunca Türk devletine verdiği izin ile her yere saldırmaktadır. Bir devlet başka bir devletin sınırlarını geçtiğinde kıyamet koparken Kürt halkının yaşadığı yerlerde böyle bir uluslararası kural yok hükmündedir. Nerede bir Kürt direnişi varsa, nerede Kürt varlığı kendisini kurumlaştırarak kimliğini ve özgürlüğünü oluşturmaya çalışıyorsa oraya saldırı yapılmaktadır. Bununla son yüzyıla damgasını vuran ulus devlet statülerinin korunması amaçlanmaktadır.
Önder Apo bu durumu uluslararası komplo olarak tanımlamıştı. Uluslararası komployu deşifre ederek nasıl aşılacağının yol ve yöntemlerini açığa çıkarmıştı. Bu durumda devrimci halk savaşımımızın Kürtlerin bulunduğu her yere yayılması gerekmektedir. Kürdistan dağlarında yürüttüğümüz devrimci savaş, stratejik rolünü sürdürmekle birlikte, direnişi sonuç alıcı bir mücadeleye taşırmak başta Kürdistan şehirleri, köyleri, mahalleleri olmak üzere yaygınlaştırılmasından geçmektedir.
Kısacası demokratik modernite gerillasının dağlar kadar şehirleri, çölleri, ormanları, köyler ve mahallelerde de mücadele eder hale gelmesi gerekmektedir. Dikkat edilirse bu konuda ciddi gelişmeler vardır. Rojava Devrimi, devrimci halk savaşımı çizgimizin halk ile buluştuğu yerlerde çöllerde de, şehirlerde de başarı ile uygulanabildiğinin en somut ifadesidir. Modern gerillacılık günümüzde klasik gerillacılıktan bu şekilde ayrılmaktadır. Demokratik modernite paradigmasına dayalı olarak yenilenme, değişim ve dönüşüm yaşayan gerillacılık geçmişte devlet ve iktidarcı zihniyetin de etkisi ile ordulaşmayı, bu şekilde toplumdan ayrı bir askeri yapı olarak açığa çıkarmayı ön görürken, modern gerilla halk savaşını halkla birlikte, onun içinde, savaşa öncülük edecek bir tarzda geliştirmektedir. Klasik gerillacılığın temel stratejisi olan uzun vadeli halk savaşı, düşük yoğunluklu savaş olarak düşman güçlerine karşı uzun süre de alsa yıpratma savaşı ile devrimci demokratik güçler karşısında yenilgiye uğratmayı hedeflerken, modern gerillacılığa dayanan devrimci halk savaşı stratejisi yüksek yoğunluklu savaş içerisinde, topyekün mücadele seferberliği ile sonuç almayı hedeflemektedir.
Şu anda Medya Savunma Alanlarında Kürdistan gerillasının, Halk Savunma Güçleri öncülüğünde devam eden savaş çizgisinin toplumsallaşması, soykırımcı sömürgeciliğin yenilgisi anlamına gelecektir. Savunma güçlerimiz insanlık tarihinin gördüğü en görkemli, eşsiz bir mücadeleyi bugün ortaya çıkarmaktadırlar. Medya Savunma Alanlarına yapılan düşman saldırısının düşük yoğunluklu bir savaşla ilgisi yoktur. Gerçekten Türk devleti canını dişine takarak, varını yoğunu ortaya koyarak gerillayı yenilgiye uğratmak için uğraşmaktadır. Türk devlet sistemi siyaset olarak, meşruluk yani ideolojik olarak paramparçadır, ekonomik olarak tükenmiştir, toplumsal yaşam ahlak başta olmak üzere tüm boyutlarıyla çözülmüştür. Bunun temel nedeni yürüttüğü soykırımcı sömürgeci savaş ve bu savaşa karşı meşru savunma çizgisi temelinde mücadele eden gerilla gerçekliğidir. Bu anlamda Kürdistan gerillası zafer çizgisinde savaşıyor. Eksik olan ise devrimci halk savaşının her düzeyde ve her alanda geliştirilmesinde yaşanan zayıflıklardır. Yani bu savaş çizgisinin toplumsallaştırılmasında ortaya çıkıyor.
Demokratik ulus mücadele olmadan olmaz
Modern gerillanın önemli bir özelliğini bu şekilde tanımlarken diğer bir özelliği gerillanın kendini örgütlemesinde yaşanmaktadır. Klasik gerillacılıktaki örgütlenme modeli değişmiştir. İki kişi yan yana geldiğinde kendisini devrimci halk savaşı stratejisi temelinde örgütleyebilir, derin gizlilik ve yaygın hareket tarzı ile her alanda mevzilenebilir. Düşmanın hareket tarzı üzerinde hakimiyet kurabilir ve kendisi denetime girmeden koşullara göre vuruş tarzını açığa çıkarabilir. Gerillanın vuruş taktiklerinde derinleşerek yani profesyonelleşerek geçmişte on mermi ile aldığı sonucu şimdi tek bir mermi ile alabilir. Derin vadilerde kurduğu pusuları dar sokaklarda da kurabilir. Askeri yollarda uyguladığı sabotaj tekniğini her türlü patlayıcı ile polis ve istihbarat ağlarını ortadan kaldırmak için de devreye koyabilir. Halk desteğini alıp koruduğu sürece her yerde vur-kaç taktiği ile eylem yapabilir. Geçmişte yüzlerce gerillanın bir araya geldiği birliklerin yerini yüzlerce ikili-üçlü birim oluşturarak her yere yayabilir.
Modern gerilla hem hedef zenginliği ile hem hareket esnekliği ile geçmişte zorlayıcı olan dogmatik özelliklerinden kurtulmuştur. Demokratik modernite gerillacılığı yeni gelişen ama sağlam adımlarla tüm halklara mücadele gücü ve azmi veren bir savaş stratejisini geliştirmektedir. Devrimci halk savaşı stratejisi temelinde açığa çıkan gelişmelerin, içinde yaşadığımız sürecin geleceğini tayin edeceği açığa çıkmıştır. Bu konuda hem ısrarlı olmak hem de başta halkımız olmak üzere devrimci demokratik güçlerin kararlılıkla bu çizginin gelişmesi için üzerine düşenleri irade ve inançla sergilemesi daha hızlı sonuç almayı getirecektir. Soykırımcı sömürgecilik bu gelişmeyi engellemek için halk ile gerilla, dağ ile şehir arasında uçurumlar yaratmaya çalışıyor. Başta güvensizlik, inançsızlık olmak üzere yabancılaşmayı yaratmayı hedefliyor. Ajanlaştırma çalışmaları bunun için yoğunlaştırıldığı gibi MİT propagandasının yapılmasının altında da bu yatıyor. Sanki Türk devleti her yerde ajan sızdırmış gibi ya da herkesi denetliyormuş gibi bir psikolojik atmosfer yaratmaya çalışıyorlar. Böylelikle komşu komşuya güvenemeyecek, bir ailenin içinde ana ile çocuk birbirine düşman kılınacak, Kürtler birbirine sahip çıkamaz hale getirilecek ve sonuç olarak hiç kimse ortak bir yola çıkamayacak hale getirilecek! Kürt halkı bu planı boşa çıkaracaktır. Tüm operasyonları MİT operasyonları olarak sunsalar da böyle olmadığını biz çok iyi biliyoruz. Bazı saldırılar ve sonuçları hakkında sonradan aldıkları bilgileri sanki bir planın parçasıymış gibi özel savaş propagandasına dönüştürdüklerini çok iyi görüyoruz.
Kısacası gerilla ile halkımız arasında oluşturulmak istenen bu psikolojik bariyerlere izin vermemeliyiz. Benzer bir durum fiziksel olarak da geçerlidir. Gerilla bu halkın çocuklarıdır, gençleridir. Her biri mücadele inanç ve iradesini yurtseverliğin sembolü olan Kürt analarından almıştır. Şimdi bu anaların çocuklarının cenazelerine bile sahip çıkmasını suç konumuna getiren faşizm bununla halkımızın gerillayı sahiplenmesini engellemek istediğini biliyoruz. Bedeli ne olursa olsun bu durumu aşmak, gerekirse bunun için çatışmak ve yine gerekiyorsa bunun için halkımızın şehit vermeyi göze alması gerekiyor. Demokratik ulus olmak, mücadele olmadan olmaz. Kürt halkı özgürlük ve varlık için bu kadar bedel verdikten ve sonuç alma aşamasına geldikten sonra bu yoldan dönmeyeceğini ortaya koymuştur. Bundan sonrası belki daha zor ama kesinlikle muhteşem olacaktır.
TC’nin kimyasal silah kullanımı içine girdiği çaresizlik ve yenilgiyi gösteriyor
Soykırımcı sömürgeciliğin sürdürdüğü savaşta geldiği son noktayı hep birlikte yaşıyoruz. Kimyasal silah kullanımı, soykırımcı sömürgeciliğin kırk yıldır PKK, yüz yıla yakın bir süredir de Kürt halkına karşı yürüttüğü kirli savaşta geldiği aşama oluyor. Kimyasal silah kullanımının ahlaki yargılarını bir tarafa bırakmayı yeğliyoruz. Çünkü bunun karşısında savaştığımız sistem güçleri ve soykırımcı sömürgecilik açısından bir anlamı yoktur. Olsaydı zaten bir halkın en temel hakları inkar edilmezdi. Dili bile yasaklanan bir konumda tutulmazdı. Güneş gibi doğmuş olan hakikatleri karşısında bir şekliyle Kürt halkının varlığı tanınırdı. Belki demokrasi ve özgürlükler mücadelesi devam ederdi fakat bu kadar acımasız kör bir şiddet yerini toplumsal gelişmeye bırakırdı. Fakat böyle bir durum söz konusu değildir. Bu coğrafyadaki iktidar ve devlet kodları kadar Türk uluslaşmasının dayandığı gerçeklikler savaşsız ilerleyemeyeceğimizi gösteriyor. Askeri açıdan ise soykırımcı sömürgeci Türk devletinin kimyasal silah kullanımı içine girdiği çıkmazı, çaresizliği, yenilgiyi gösteriyor. Her türlü modern savaş araçlarıyla donatılmasına rağmen Kürdistan gerillası karşısında sonuç alamadığını gösteriyor. Demek ki en son sığındıkları SİHA’lara dayalı savaş stratejileri de çökmüştür. Kimyasal silah kullanımı karşısında halkımızın derin kaygılar yaşadığını biliyoruz. Ancak buna karşı üzülmenin çare olmadığını da herkes bilmelidir. Kimyasal silah kullanımına karşı devrimci halk savaşının yaygınlaştırılması, toplumsallaştırılması en önemli tedbir ve gelişme olacaktır. Bu kadar uzun ve ayrıntılı bir şekilde devrimci halk savaşının önemini değerlendirmeyi bunun için gerekli gördük. Özgürlükte kararlaşmış, var olmuş, Önder Apo’nun yarattığı, direnen ve savaşan bir halk gerçekliği ve iradesi karşısında hiçbir silah etkili olamaz. Bu, kimyasal silah olsa bile. 38’de Dersim Katliamında, Halepçe katliamında ve kırk yıllık savaşımımızın çeşitli aşamalarında örtülü olarak kullanılan kimyasal silah devrimci halk savaşımının gelişmesini engelleyemedi, tersine derinleşmesine, yaygınlaşmasına yol açtı. Ancak bu örgütlenme ve düşman bilincinin gelişmesi ile açığa çıktı. Bu anlamda düşmanı yenilgiye uğratacak devrimci gelişme halkımızın elindedir.
PKK 44 yıl önce bu yola girerken Kürt halkının özgürlüğe duyduğu ihtiyaç ve var olmadaki kararlılığına duyduğu inanç ile girdi. Halkımız PKK’ye bunun için bağlandı, yol göstericiliğinde yürüdü. Gelinen aşamada soykırımcı sömürgecilik PKK’yi kimyasal silahla yok edeceğine bel bağlasa da PKK’nin halk olduğunu çok iyi biliyor. Hiçbir kimyasal silahın yok edemeyeceği bir halk gerçekliğimiz vardır ve bunu Demokratik ulus bilinci ve birlik ruhu ile her alanda ortaya koyduğumuz taktirde yenilmiş bu düşmanın, geri adım atacağından hiç şüphe yoktur. Bunun için gerekli olan halkımızın her alanda, her fırsatta, gerektiğinde yemeden içmeden mücadele etmesi, ayakta olması, serhildan başta olmak üzere her türlü eylemselliği geliştirmesi oluyor. Bu noktada Kürdistan gençliğine büyük rol düştüğünü bir kez daha vurgulamalıyız. Kürdistan gençliği başta Türkiye metropolleri olmak üzere Kürdistan ve Türkiye’de, yine tüm parçalarda, yurtdışında çalışmalarını devrimci halk savaşı stratejisine göre yapmalıdır. Düşmanın denetimine girmeyecek tarzda örgütlenmeli, meşru savunma eylemleri kadar düşmana büyük-küçük demeden darbe vurmayı hedeflemelidir. Halkımız, analar şunu çok iyi bilmeli ki dağda kullanılan kimyasal silah kadar gençliği uyuşturucu ile zehirleyen başka bir kimyasal saldırı daha vardır. Hiç kimse gençlerini, çocuklarını bu şekilde koruyamayacağını bilmeli, hem kimlik olarak, hem sosyal ve siyasal olarak, hem ruhsal-psikolojik olarak ve elbette fiziki olarak korunmanın mekanı dağlar olmayı sürdürüyor. Kendisine değer veren her Kürdistan genci yaşamın anlamı kadar gerçekliğini de dağlarda bulacaktır. Bunun için gerillaya katılım, devrimci halk savaşımının geliştirilmesi görevi Kürdistan gençliğinin temel görevi olmayı sürdürüyor.
Başta Avrupa olmak üzere yurtdışında yaşayan halkımızın ve dostların, kimyasal silah kullanımı karşısında yürüttükleri çalışmalar oldukça anlamlıdır. Türk devletini bu temelde teşhir ve tecrit etmeyi sürdürmek gerekir. Bu faaliyetlerin özellikle diğer halklardan kitlesel destek bulmasını önemsemek gerekmektedir. Kapitalist sömürü sisteminin kurumlarından fazla bir şey beklememekle birlikte, bu saldırıların önünü açan bu güçlerdir. Kürdistan üzerindeki politikaların uluslararası bir sorun olduğu bilinciyle kamuoyu yaratmak önemli olmaktadır. Gerilla direnişinin toplumsallaşması da bu şekilde gelişecektir. Avrupa’da yaşayan halklar, Kürdistan’da Türk devletinin yürüttüğü soykırım savaşının bir parçası olduklarının bilincine vardıkça toplumsal tepki örgütlenebilir, kendi hükümetleri karşısında tavır ve tutum sahibi olabilirler. Fakat bunun Ermeni soykırımı gibi olmaması için hızlı, yaygın ve etkili propaganda kadar ses getirecek eylemlere yönelmek gerekmektedir. Yüz yıl sonra tanınan Ermeni soykırımı, bu coğrafyanın sürgünlerde yitirilen bir halkı olarak Ermenileri geri getirmeye yetmemektedir. Benzer bir durumun Kürt halkının başına gelmemesi için sınırlı da olsa demokrasi deneyimi yaşamış bu halkları harekete geçirmek, duyarlı kılmak önemli sonuçlara yol açabilir. Sonuçta Kürt sorunu denilen husus uluslararası bir sorundur, uluslararası sistemin yaratarak yönetmeye çalıştığı bir sorundur. Çözüm de uluslararası düzeyde olacaktır.
Sonuç olarak önemli gelişmeleri yaşadığımız bir dönemden geçiyoruz. PKK’nin 44. yılına devrimci halk savaşı temelinde Parti, halk ve hareket olarak mücadele eden ve zafere kilitlenmiş olarak giriyoruz. Soykırımcı sömürgeci saldırıların merkezi konumundaki Türk devletinin, AKP-MHP faşizminin yıkılacağı bir yıla girerken tüm halkımızı PKK’nin zafer çizgisinde yürümedeki kararlılığını yükseltmeye çağırıyoruz. Bu temelde 44. Parti yılını Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü temelinde inşa etme yılına çevirelim. Halk, kadın ve insanlık düşmanlarını kahredelim. Şehitlerimize verdiğimiz sözleri yerine getirelim.