Serxwebûn gazete olarak 1982 yılının Ocak ayında çıkardığı ilk sayısıyla Avrupa’da yayın hayatına başladı. O günden günümüze kadar da hiç ara vermeden eksiksiz olarak yayınlanmaya devam etti. Başta mücadele tarihimiz açısından önemli olan günler olmak üzere duyulan ihtiyaçlar temelinde çıkardığı özel sayılarla dünyada eşine ender rastlanan bir yayıncılık örneği sergiledi.
Aslında Serxwebûn, ilk olarak 6 Eylül 1978’de Kurdistan’da yayınlanmaya başladı. Ardından da 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesine kadar geçen sürede, çıkarılan özel sayılarla yayınlanmaya devam etti. İlk yayınladığı 6 Eylül 1978 tarihi üzerinden yaklaşık 40 ay geçtikten sonrada kesintisiz olarak düzenli periyodlarla günümüze kadar okurlarıyla buluşmasını sürdürdü.
Serxwebûn gerçeğini bunda tam 42 yıl önce yayınlanan ilk sayısında “Çıkarken” başlığı taşıyan yazının ilk paragrafında dile getirilenler oldu. PKK’nin gelişim diyalektiğini anlatan bu paragrafta ifadeye kavuşturulduğu gibi Serxwebûn, o günden günümüze kadar, kendini; “… adeta bir sel gibi, bu gidişe ayak uyduramayan en iyi çabalar dahil olmak üzere mücadelenin doğası ile çelişen ilkel ve gerici ne varsa önüne katarak, büyük bir hızla dünya proletarya hareketinin engin denizine doğru …” olan bir akış haline getirdi. Serxwebûn’un, ilk yayınlandığı andan itibaren çıkan tüm sayıları da bunun belgeleri olarak tarihe geçti.
Serxwebûn ile yayında süreklilik sağlandı
Önder Apo tarafından kaleme alınan “Kürdistan Devriminin Yolu” başlığını taşıyan temel bakış açısının yer aldığı içerisinde stratejik doğrultu ve temel taktiklerinin belirgin bir şekilde ifadeye kavuştuğu Serxwebûn, daha parti kuruluş kongresi yapılmadan önce, merkez yayın organı olarak çıkarıldı. Kurdistan Devrimi’nin manifestosu olarak; kadroları eğitme, saflara yeni kadrolar katma, daha geniş toplumsal kesimlere; halka, dostlara, sosyalist, devrimci, demokratik güç ve çevrelere ulaşma görevini üstlenerek etkin bir parti organı, kadrosu olarak rol üstlendi. Ardından da çıkarılan özel sayılarla, yayında bir süreklilik sağlandığı gibi; PKK’nin ihtiyaç duyulan konu ve sorunlara açıklık ve çözüm getiren görüşlerinin kadrolara, taraftarlarına, sempatizanlarına, halka ulaşması sağlandı. Bunlarla da yetinilmeyerek, PKK’nin; güncel, siyasal, toplumsal sorunlara, değerlendirme ve görüşlerine, PKK’nin öncülük ettiği Kurdistan devriminden haberlere, bilgilere yer verildiği “PKK Bültenleri” çıkarıldı.
Kuşkusuz PKK basın-yayın çalışmaları bunlarla da sınırlı kalmadı. Özel günlerde ve ihtiyaç duyulan konular üzerine görüşlerinin yer aldığı bildiriler yayınladı. 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin ardında da ağırlıklı olarak; partinin, kadroların ihtiyaçlarına, dönemin görev ve sorumluklarının yerine getirilmesine cevap verecek olan; temel konuların yer aldığı kitaplar çıkarılarak yayın faaliyetleri yürütülmeye devam etti. 1982 yılının Ocak ayıyla birlikte de Serxwebûn’un aylık periyotlarla çıkarılmaya başlamasıyla birlikte PKK basın-yayın çalışmalarına yeni bir ivme daha kazandırılmış oldu.
Serxwebûn’un gazete olarak aylık yayın faaliyetlerine geçmesi, yürütülen bir basın-yayın çalışması olmanın ötesinde bir anlam ifade etmekteydi. Bir yönüyle mücadelenin ihtiyaçlarına yanıt olmanın yanı sıra, onu da aşan bir görev ve sorumluk daha üstlenilmişti. Bu da eğitim, propaganda ve örgütlenmenin yanı sıra mücadelenin daha farklı boyutlara ve alanlara taşırılarak; soykırımcı, sömürgeci, faşist TC Devletine karşı yürütülen cepheden savaşın yürütülmesinde daha aktif bir öge haline gelinerek, tarih yazıcılığı rolünün üstlenilmesi anlamına gelmekteydi.
PKK 1. Konferansı sonrasında Serxwebûn’un aylık yayına geçmesi kararlaştırılmıştı. Kuşkusuz önüne konferansın koyduğu görevlerde vardı. Zaten ilk sayısının önemli bir bölümünü konferans belgelerine ayırmıştı. Yaptığı yayınlarda önüne konulan bu görevi başarıyla yerine getirmiş, konferansı ve aldığı kararları ulaşabildiği tüm partili kadrolara, taraftarlara, sempatizanlara olduğu gibi, dostlarına duyurmuş ve düşmanına ilan etmişti.
Serxwebûn önüne konulan bu görevi başarmıştı. Fakat daha başka görevleri de vardı. PKK’nin ikinci kongresi öncesi aylık yayına geçmişti. Bu da doğallığında kongre öncesinin hazırlıkları içerisinde olmayı da bir gereklilik haline getirmişti. Bu doğrulta da önüne konulan görevleri başarması gerekmekteydi. Bu görevlerden daha başka yerine getirmesi gereken önemli görevleri vardı. Çünkü Merkez Yayın organı olarak görevleri, sadece; eğitim, propaganda ve örgütlenmeyle sınırlı değildi. Topluma doğrudan ulaşarak gerçekleri karanlıkta bırakmayan bir habercilik yapma görevi de vardı. 12 Eylül 1980 sömürgeci, askeri, faşist diktatörlüğünün Kürdistan ve Türkiye’de halklara, zindanlardaki tutsaklara yaptığı zulmü de anlatması, duyurması ve kamuoyu duyarlılığının geliştirmesinin de sağlanması gerekiyordu. Serxwebûn’un ilk sayısı PKK Birinci Konferans’ına olduğu kadar bunlara da yer vermişti. Kürdistan’da tırmandırılan sömürgeci saldırıları, baskıları, zindanlarda devrimci tutsaklara yaşatılan vahşeti ve bunlara karşı geliştirilen devrimci direnişleri de, ulaşabildiği herkese duyurmayı başarmıştı.
Serxwebûn 12 Eylül faşizmine karşı Kurdistan ve Türkiye halklarının sesi olmuştur
Sadece bu da değil 12 Eylül 1980 sömürgeci, askeri, faşist diktatörlüğünün Kurdistan ve Türkiye halkları üzerindeki mezalimine karşı; direnişi, sosyalist, devrimci, demokratik ve özgürlükçü güçler arasında; birlik, dayanışma ve ortak mücadelenin geliştirilmesi içinde büyük bir görev üslenmişti. O nedenle sayfalarını tüm bu güçlere açarak; görüşlerini açıklama ve seslerini duyurmalarını sağlamak için kendi imkanlarını paylaşmaktan geri kalmamıştı. Bu yönleriyle Kurdistan ve Türkiye halklarına ulaşmanın; toplum üzerinde yaratılmaya çalışılan pasifikasyon ve korku atmosferinin oluşması önünde duran bir kalkan ve tüm dünya insanlığına seslerinin duyurulması sağlayan önemli bir güç olarak etkin bir rol oynamıştı. İlk sayılarına bakan herkes, Serxwebûn’un yerine getirdiği bu görev ve sorumlulukları, oynamış olduğu devrimci rol ve üstlendiği sorumluluğu layıkıyla yerine getirdiğini görecektir.
Herkesin gözüne kara bir perdenin çekilmeye çalışıldığı bir dönemde Serxwebûn’un oynamış olduğu rol bunlarla da sınırlı kalmamaktaydı. Yayınlanmaya başladığı günden itibaren, sütunlarına taşıdığı bilgi, haber, yorum, değerlendirme, çözümleme, sayfalarında yayınladığı fotoğraf ve belgelerle yaşanmışlıkları tarihe mal ettiği gibi, hafızalarda canlı kalmasını sağladı; bugünün değerlendirilmesine ışık tutan, başvurulan en temel kaynaklardan biri oldu. O nedenle de, bugünü doğru tahlil etmenin ve yarının olası yaşanabileceklerini öngörebilmenin başvuru adresi haline geldi.
Burada çok açık ve net bir şekilde belirtmek gerekir ki, eğer Serxwebûn’un bu önem ve anlamının bilincine varılmazsa, bugünü hiçbir şekilde doğru anlamak mümkün olmaz. Sanki ‘her şey yeni başlamış, olmuş gibi’yanılgılı bir algılama gelişir. Oysa, hiçbir şey yeni başlamış değildir. Öncesinde başlamış, sonrasında gelişmiş ve günümüzde de almış olduğu biçimle varlığını korumaya, ileriye taşımaya devam etmektedir. İşte Serxwebûn, bunun nasıl olduğunun, gelişim seyrinin, başarıldığının hazinesi olma gibi özellik taşımaktadır. Her kim bugünü anlamak istiyorsa, o zaman mutlaka bu hazineye başvurmayı bir ihtiyaç olarak gereksinim duymalıdır. Eğer bunun gereğini duymuyorsa o zaman ona sunulanla yetinecektir. Bu da beraberinde ona, o bilgiyi kim sunmuşsa, onun aklıyla düşünerek; yaşanmışlıklara ve bugüne ona göre anlam verecektir. Asıl olarak da bu bilgileri sağlayan -eğitim, bilgi, sanat, kültür, basın üzerine tekelini kuran- her kimse; onun aklı ile hareket edecek ve ona ait bir nesne haline gelinmiş olunacaktır.
Bugün bunu yapan, soykırımcı, sömürgeci, özel savaş devleti olan TC’nin, resmi ideolojisi olan “Türk-İslam Sentezini” esas alan AKP-MHP faşizmidir. Bunu yaparken de toplumda kendilerinin ön gördükleri hafızayı oluşturmayı esas almaktadırlar. Buna göre, ön gördükleri bu hafızada da, doğru bir toplum ve tarih anlayışı yoktur. ‘12 Eylül 1980 yılında askeri bir darbe yaşanmıştır. Ama bunun, bugünle hiçbir bağı, alakası bulunmamaktadır.’ Erdoğan, Devlet Bahçeli ve onlara suç ortaklığı yapanlar; sanki ‘sütten çıkmış kaşıktırlar’, birer faşist, katil ‘değildirler.’ Onlara göre binlerce sosyalistin, devrimcinin, demokratın, aydının kanına ellerini ‘bulaştırmamışlardır.’ 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin hazırlanmasında ve sonrasında gırtlaklarına kadar suç batağına hatırlatılarak bugünlere ‘hazırlanmamışlardır.’ Bununla da asıl yapılmak istenen AKP-MHP faşizminin toplumu belleksiz hale getirmek ve buna dayanarak; yeni nesillerde oluşturmaya çalıştığı sanal bir bellektir. Bu bellekte toplumun -emekçilerin, işçilerin, köylülerin, kadınları, gençlerin-; sosyalizm, demokrasi, özgürlük gibi bir talebi ve mücadelesi olduğu ve bunun için büyük bedeller ödediği yoktur ve böyle bir hakikatin olduğuna asla yer verilmemektedir. Hatta böylesi bir hakikatin akıllara getirilmesine bile imkan tanınmamaktadır.
Bu nedenledir ki, Serxwebûn ve onun gibi olan; sosyalist, devrimci basın-yayın organları haklı olarak; soykırımcı, sömürgeci, faşist TC Devleti’nin toplumda oluşturmaya çalıştığı hafızaya karşı her zaman toplumsal hafızayı ve toplumsal bilinci canlı tutmanın onurunu hem yaşamışlar hem de temsilini hak etmektedirler. Bu yönüyle 12 Eylül 1980 askeri faşist cuntası koşullarında “resmi tarih” karşısında, toplumsal tarihin temsilini yapmışlar ve yapmaya devam etmektedirler. Bu temsil, 12 Eylül 1980 sömürgeci askeri faşist diktatörlüğe karşı, toplumun devrimci dinamiklerin direnişini bugünlere taşıyan en önemli temel öğelerden biri olarak tarihsel bir anlama sahiptir.
2023 yılının Ağustos ayında 500. sayısını çıkaran Serxwebun’un bugüne kadar çıkan her sayısı bunun örnekleriyle doludur. O nedenledir ki, her kim olursa olsun, Kurdistan ve Türkiyeli sosyalist, devrimci ve demokratlarının, halklarının, emekçilerinin, kadın ve gençlerinin 12 Eylül 1980 sömürgeci askeri faşist diktatörlüğüne karşı direnişini öğrenmek istiyorsa yine başvuracağı en güçlü kaynak, hazine Serxwebûn’dan başkası değildir.
Her ne kadar 1982 yılının Ocak ayında yayınlanmaya başlamış olsa da, 12 Eylül faşizminin zindanlardaki ve diğer işkence merkezlerindeki işkencelerine, işkencelerde, çatışmalarda, sokak ortası infazlarda, idam sehpalarında katledilen devrimcilere, tutsakların: Mazlum Doğan’ın, Kemal Pir’in, M. Hayri Durmuş’un “mahkeme” savunmalarına, tutsak yakınlarının zindanlar önündeki direnişlerine, tanıklarının anlatımlarına, dağlarda girdikleri çatışmalarda; düşmana ağır darbeler vurarak şahadete ulaşan devrimcilere, faşizme karşı; devrimcilerin birleşik cephe ve mücadele birliklerini oluşturmak için atmış oldukları adımlara, içerisine girdikleri arayış ve çabalara yer vererek; bellek oluşturan, bunları tarihe mal eden yine Serxwebûn olmuştur. Kurdistan Devrimi’nin öncü komutanları: Delil Doğan’ın, Bese Anuş’un, Hüseyin Durmuş’un, Veli Geçit’in, Kazım Aydın’ın, Azime Demirtaş’ın, Zeki Palabıyık’ın ve daha nice ölümsüzleşen onlarca yoldaşın anılarının yaşatılmasında tarihsel bir görev ve sorumluluğu yerine getirmiştir.
Serxwebûn gerilla savaşı ve Kurdistan halkının ulusal dirilişinde öncü bir kadro olarak rol üstelenmiştir
15 Ağustos 1984 sonrasında Kurdistan’da başlatılan tarihsel gerilla hamlesinin, ayrıntılarıyla ve neden olduğu toplumsal sonuçların, pratikleştirilmesinde birinci elden sorumluluk üstlenen, öncülerinin anlatımlarını, öğrenilmesini sağlayan, 15 Ağustos’un ve Kurdistan Devrimi’nin mimarı Önder Apo’nun çözümleme ve değerlendirmelerine yer veren ve bunları topluma ulaştırma görevini yine yetkin bir PKK organı, kadrosu olarak; Serxwebûn üstlenmiştir. Serxwebûn’un 15 Ağustos 1984 sonrasında çıkan sayılarına bakıldığında orada Önder Apo’nun yönergelerine, Arteşé Rızgarîyâ Gelê Kurdistan (ARGK)’ın kurulma kararının alındığı tarihi 3. Kongre belgelerine, gerilla eylemlerine, çatışmalarda şehit düşen yoldaşların fotoğraflarına, anılarına ulaşarak; o günleri anlamak ve bugünü yaşayanlar olarak; nasıl bugünlere gelindiğini anlamak, bilince çıkarmak olanaklı bir hale gelmiş olacaktır. Aynı şekilde 1988’le birlikte başlayan Serhildanları, 1990 lara gelindiğinde Newrozlaşan Zekiye Alkanları, Rewşen Demirelleri, Ronahi (Berdiye Taş)’lari, Beriwan (Nilgün Yıldırım)’ları tanıma, anlama onuruna erişilecektir. 1993 yılının Newroz’unun hemen öncesinde 19 Mart 1993’e hangi koşullarda ve neyin bir sonucu olarak, TC Devleti’nin diyalog kurma arayışı içerisine girildiği ve 20 Mart ile 15 Nisan arasında kalan kısa süreli bir ateşkese neden gidildiği anlaşılmış olacaktır.
1993 yılının Newroz’unun hemen öncesinde ilan edilen ateşkes, öylesine tek yanlı, yaşanan zorlanmaların sonucunda soluklanmak için atılan geri bir adım değildir. Muhatapları vardır. Arada rol üstlenmiş arabulucular söz konusudur. Yine 1990’larla birlikte yoğunlaşan, yaygınlaşan gerilla karşısında sömürgeci işgal güçleri yaşadıkları yenilgi sonucunda garnizonlarını terk ederek geriye çekilmek zorunda kalmışlardır. Kurdistan’ın stratejik coğrafik alanları, dağları gerilla bölgeleri haline getirmişlerdir. Yüzlere varan şehidin verildiği serhildanlar; çığ gibi büyüyerek Kurdistan’da dağ ve şehir diyalektiğinin somut bir ifadesi olan Birleşik Devrimci Savaşın yaşanan somut bir ifadesi olmuştur. Bunun karşısında darbelenen düşman, yaşadığı yenilgi ve bunun bir sonucu olarak yoğunlaşarak, derinleşen iç çelişki sonucunda geri adım atmak zorunda kalmıştır. İlan edilen ateşkes de böylesi bir ortam da ilan edilmiş ve çok kısa bir süreyi içerisine almıştır. Ateşkes süresinin uzatılması ise, ancak o kısa sürede atılacak adımlara ve tarafların tutumuna bağlı olarak belirlenecektir. Nihayetinde de öyle olmuştur. Önder Apo ateşkesin belirli bir süre daha devam edeceğini açıklamıştır. Ancak kendi içerisinde yaşadığı çelişkinin giderek yoğunlaşarak derinleşmesi TC Devleti tarafından ateşkesin uzun bir sürece taşırılmasını engellenmiştir. Kendi içerisinde Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve ona yakın olan gerek sivil gerekse de askeri bürokrasi içerisinde yer alan önemli isimlerin katledildiği cinayetlere varan tasfiyeler yaşanır bir hale gelmiştir. PKK’nin ateşkesin süresinin uzatılmasına bağlı olarak içerisine girdiği savunma pozisyonuna rağmen, saldırılara tekrar başlanmış ve katliamlar, provokasyonlar ve bunun bir sonucu olarak da çatışmalar yaşanmaya başlamıştır. Ardı sıra da bozulan ateşkesle birlikte çatışmaların o güne kadar olanları kat be kat aşan düzeye vardığı; kırları ve kasabaları, şehirleri ve Türkiye metropollerini de içerisine alan on binlerce insanın katledildiği çatışmalar, katliamlar, cinayetler yaşandığı, binlerce Kürt köyünün boşaltıldığı, milyonlarca insan yerinden yurdundan sökülerek sürgün edildiği, on binlerce insanın işkencelerden geçirilerek zindanlara alındığı bir sürece girilmiştir.
Serxwebûn yaşananları tarihe mal etmiştir
Serxwebûn’un o yıllardaki tüm sayıları tüm bu yaşananların soluk soluğa takibini anlatmaktadır. O günlerdeki yaşanmışlıklar okunduğunda hala canlılığını hissettirmektedir. Sadece bunlarla da kalmamaktadır; o süreçte tüm yaşanmışlıkları bugünlere taşıyan bilgi ve belgeleri, vahşet düzeyine vardırılan sömürgeci soykırım karşısında yaşanan; halkın, gerillanın, tutsakların direnişi ve mücadelesinin bugünlere ulaştırılmasını sağlayarak tarihe mal etmiş ve belleklerde tazeliğini korumasını sağlamıştır. Bu aynı zamanda düşman ve mücadele gerçekliğinin ne olduğunun, ellerin tetikten çekildiği anlarda bile nasıl bir yaklaşım ve tutum içerisinde olunması gerektiğinin tarihe geçen belgeleri olma gibi bir anlamı ifade etmektedir.
Tarihte halklar yaşanmışlıklardan ya da karşılaştıkları felaketleri unutmamak için, bunları her zaman kulaklarına takılan bir küpe haline getirmişlerdir. Kurdistan halkı için de o süreçte yaşananlar böyle bir anlam ifade etmektedir. Ve asla unutulmaması gerekmektedir. Öyle ki, o süreçte olan yaşanmışlıklar 6 Mayıs 1996’da Önder Apo’ya karşı düzenlenen bombalı saldırıya kadar vardırılmıştır. Bu saldırıyla doğrudan Önder Apo’nun fiziki varlığına kast edilmiştir. Böylece Kürt fiziki ve kültürel soykırımı tamamlanmaya çalışılmıştır. Ancak bunda başarılı olamamışlardır. Aksine ulaşmak istediklerinin tam zıddı bir sonuçla karşılaşmışlardır. Adeta rüzgar ekerek, fırtına biçmişlerdir. Zilan (Zeynep Kınacı) yoldaşın tarih yazan eylemi, böyle bir anlam ifade etmiştir. Önder Apo’ya karşı böylesine alçakça saldırıları da bulunanları yenilgiyle karşı karşıya getirerek, onları da önceki özel-kirli savaş hükümetleri gibi; yaşadıkları yenilginin kefareti olarak iktidar koltuklarındaki oturdukları yerini kaybettirerek ödetmiştir.
Serxwebûn uluslararası komploya karşı, direniş mücadelesinde onurlu yerini almıştır
6 Mayıs 1996 Kurdistan halkının özgürlük mücadelesi ve Türkiye siyasal ve toplumsal mücadelesi tarihinde de bir dönüm noktasıdır. Sonrasında yaşananlar da hep bu doğrultuda yol almışlardır. İçerisine girilen böylesi bir süreçte, sistem içi iktidar blokları arasında süren hegemonya savaşında birbirlerini tasfiye etme çabaları yoğunlaşmıştır. Kamuoyunca bilinen adıyla 3 Kasım 1996’da yaşanan “Susurluk kazası” böyle bir dönemde yaşandığı gibi, bunu takiben de, TC Devleti’nin siyasal tarihine “post modern” olarak geçen 28 Şubat 1997 darbesi yaşanmıştır. Yine 14 Mayıs 1997 tarihinde Güney Kurdistan’a yönelik, işbirlikçi ihanet gücü KDP ile birlikte kesintisiz bir şekilde 1988’in sonlarına kadar sürecek olan on binlerce askerinin yer aldığı TC ordusu tarafından işgal saldırısı başlatılmıştır. Önder Apo’ya karşı geliştirilen uluslararası komplonun ayakları böylesi bir süreçte örülmeye başlanmış ve 9 Ekim 1998’de uygulamaya konulmuştur. Bu yönleriyle 6 Mayıs 1996 ile birlikte içerisine girilen süreç, o zamana kadar askeri, siyasal, uluslararası ve bölgesel (Ortadoğu) düzeyde olanları aşan bir düzeye vardırılmıştır. Suriye devletine uluslararası güçlerin verdiği ültimatomlar, zamanın Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in oynadığı uğursuz rol ile TC Kara Kuvvetler Komutan Atilla Ateş’in Hatay’ın Reyhanlı ilçesine giderek sınır üstünde yaptığı açıklamayla doğrudan Suriye devletine yönelik yaptığı tehdit hep böylesi bir süreçte yaşanmıştır. Uluslararası komployla birlikte Önder Apo’nun bindiği uçağın havadayken düşürülme senaryoları, MED TV’nin ekranlarının karartılması ve verdikleri söze rağmen Yunanistan hükümeti tarafından Önder Apo’nun Yunanistan’a girişi böylesi bir süreçte engellemiştir. Aynı şekilde Önder Apo’nun Rusya’ya gidişiyle birlikte de benzeri bir tablo ile karşılaşılmıştır. Bunları takiben, Rusya’dan Roma’ya giden Önder Apo, NATO’nun müdahalesiyle oradan da ayrılmak zorunda bırakılmıştır.
Bir yandan bunlar yaşanırken diğer taraftan da gerek tüm Kurdistan parçalarında, Erivan’da gerekse de yurt dışında bulunan Kurdistanlılar Önder Apo’yu sahiplenerek, ayağa kalkmışlardır. Roma’da tutulduğu binanın önünde bir araya gelen on binlerce Kurdistanlı ve dostları günlerce nöbete durarak, sabahladıkları Çello meydanında Önder Apo’yu her sabah rojbaş diyerek selamlamışlardır. Güneşimizi karartamazsınız şiarıyla; kızları ve oğullarıyla Kurdistan halkının onlarca yiğit evladı bedenlerini çıralaştırarak yolumuzu aydınlatan meşaleye dönüştürmüşlerdir.
Tüm bu yaşanmışlıklara tarihe kaydeden Serxwebûn, uluslararası komplonun gösteri bölümünü oluşturan sözde mahkemelerinin gerçek yüzünü teşhir ederek; görev ve sorumluklarını yerine getirmiştir. Sadece bununla kalmayarak; kapitalist modernite sisteminin kendine hak gördüğü mahkemelerindeki yargılamalarının nasıl Önder Apo tarafından, kapitalist modernite sisteminin yargılanmasına dönüştürüldüğünü belgeleyerek tarihe kaydetmiştir. Öyle ki, Önder Apo’nun; uluslararası komplocu güçlerin kurdukları mizanseni bozarak; oynanmak istenen oyunu tersine çevirerek dünya insanlığının gözleri
önüne sermiş; yüzyıla yayılmak istenen “Kürt-Türk savaşının” nasıl önüne geçildiğini göstermiştir. Aynı şekilde Önder Apo’nun “mahkemelerdeki” tutumunu belgeleyen; duruşunu, savunmalarını Kurdistan ile Türkiye halklarına taşırmış ve tüm insanlığa mal etmiş, içerisinde rehine olarak tutulduğu İmralı’daki yaşam ve koşullarını halkın ve dünya insanlığının bilgisine sunarak; görüş ve düşüncelerinin taşıyıcısı olmuştur. Bu yönleriyle, bir nevi Önder Apo’nun hem “mahkeme” hem de içerisinde rehine olarak tutulduğu İmralı koşullarındaki günlükleri olmuştur. Öyle ki, tam bir açıklık içerisinde; aile ve avukatlarıyla yaptığı görüşmelerin bilgisine isteyen herkesin ulaşmasını, Önder Apo’nun uluslararası komplo ile birlikte içerisine alındığı süreci adım adım izlemesini, yine paradigmasal olarak çığır açan düşüncelerinin öğrenildiği temel bir kaynak haline gelmiştir.
Serxwebûn uluslararası komplonun boşa çıkarılmasında üstlendiği görevi yerine getirmiştir
Uluslararası komplonun uygulamaya konulduğu andan itibaren üstlendiği bu rolü, “yargılamalar” sonrasında da oynamaya devam etmiştir. Önder Apo üzerinde geliştirilen psikolojik işkence ve fiili yönelimleri, derinleştirilen mutlak tecridi sürekli gündemde tutarak, gerek iç gerekse de uluslararası alanda duyarlılığın korunması ve tutumun geliştirilmesinde aktif bir konumun sahibi olmuştur. Sadece bunlarla da kalmayarak; Kurdistan’da tırmandırılan özel kirli savaşa karşı Kurdistan Özgürlük Gerillasının, yurtsever halkının sesi olmuştur. Bu yönleriyle bir bütünlük içerisinde öncü bir kadro olarak üstlendiği görev ve sorumluklarını yerine getirmiştir. Öncesinde olduğu gibi, 1 Haziran 2004 yılında başlatılan Devrimci Halk Savaşında stratejik bir öneme sahip olan devrimci gerilla hamlesi sonrasında da yükselen devrimci mücadelenin, toplumsal hareketlerin sesi olmuş ve uluslararası komplonun boşa çıkarılmasında üstlendiği görev ve sorumlukları yerine getirmiştir. Bu yönüyle KCK sisteminin kadrolar ile halk tarafından anlaşılması ve doğru kavranmasında rol üstlenmiştir. Sayfalarına taşıdığı Önderlik Görüşme Notlarıyla, Özgür İnsan ve Bir Halkı Savunmak adları ile yayınlanan savunmalarıyla, bu görevi etkili bir şekilde başarmıştır. Kadro, sempatizan, taraftar ve yurtsever Kurdistan halkı ile dostları; Kongre Gel ve devamla da önce Koma Gel’i ve bu belirlemenin daha geniş bir formülasyona dönüştüğü, Koma Komalén Kurdistan ile Koma Civakén Kurdistan’ı Serxwebûn okuyarak bilince çıkarmaya başlamışlardır.
Bu yönleriyle, Önder Apo’nun uluslararası komploya karşı verilen yanıtı olan yeni paradigma ile içerisine girilen süreçte başlatılan 1 Haziran 2004 Hamlesi ile ardından bir yıl sonra 2005 yılının Newroz’unda yapılan KCK’nin ilanı; uluslararası komployla birlikte yaşanan geri çekilmenin sona erdirildiği ve hazırlıkların tamamlanarak yeni bir mücadele dönemine girildiği anlamına gelmiştir. Bu aynı zamanda yeni bir mücadele döneminde Serxwebûn tarafından üstlenilen görev ve sorumluluklarla birlikte kapsamının da genişlemesini birlikte getirmiştir.
Serxwebûn içerisine girilen böylesi bir süreçte, yapmış olduğu etkin ve yaygın propogandayla rolünü oynarken; aynı zamanda, kendisine karşı, değişik biçimlerde etki gücünü kıracak, sınırlandıracak farklı eğilim ve yaklaşımların da muhatabı haline getirilmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede daha çok da kapitalist modernite sisteminin “ideolojilerin”, “tarihin sonu” geldi, “yazılı basına rağbet kalmadı” (?!) gibi demogojik söylemlerinin etkisinin görüldüğü yaklaşımlara karşı da mücadele içerisinde olmuştur. Böylesine çok yönlü bir mücadele içerisinde olan Serxwebûn hiçbir şekilde hakikatten sapmadan asli yolunda yürümeye devam etmiştir. Soykırımcı TC Devleti’nin Kurdistan’daki özel-kirli savaş taktiklerine karşı, topluma devrimci bilinci ve hakikatleri ulaştırmaktan geri kalmamıştır. Önder Apo’nun sağlığı, güvenliği ve özgürlüğünü esas alan kampanyalarda ve “Edî Besé” gibi kitlesel hamlelerde rolünü oynamıştır.
Serxwebûn, Birinci Körfez Savaşı’yla başlayan Üçüncü Dünya Savaşı’nın uluslararası komployla birlikte içerisine girdiği süreçte yaşanacak olasılıklar üzerinde de dikkatle durmuştur. Onun içindir ki, 11 Eylül 2001 New York-İkiz Kuleler’e yönelik yapılan saldırılar sonrasında, ABD’nin nasıl bir yol haritasına sahip olduğunu önceden görmüştür. Buradan hareketle de ardısıra yaşanan Afganistan ve onu takip eden Irak’a yönelik başlatılan Saddam Hüseyin rejimine yönelik askeri saldırıları doğru çözümleme gücünü göstermiştir. Sadece bununla da kalmayarak, Partimize ve mücadeleye karşı geliştirilen işbirlikçi ihanetçi KDP’nin uzantıları olan tasfiyeci provakasyona karşı da bir duyarlılık içerisinde olunmuştur.
Serxwebûn bölgede yaşanan sorunlara çözüm yolunu göstermiştir
2010’lu yıllarla birlikte Ortadoğu merkezli başalayan ve gelişen Üçüncü Dünya Savaşı’nın ‘Büyük Ortadoğu’ olarak adlandırılan (Balkanlara kadar uzanan, Trans kafkasya’dan Afganistan ve Pakistan’a, Afrika Buynuzu’ndan Tunusa varan) geniş coğrafya da yaygınlaşması karşısında da Serxwebûn çözümleyici bir etkinin sahibi olmuştur. Bu yönüyle de başlayan ‘Arap Baharı’nın etkisini ve bunun karşısında küresel sermaye güçlerinin de yaşanan bu baharlaşmayı, kışa çevireceğini öngörerek hazırlıklı olunmasında etkin bir şekilde ön açıcı etkileyici bir rol oynamıştır. Başta Tunus ve Mısır olmak üzere başlayan halk ayaklanmaları ve bunların bir sonucu olarak devrilen gerici, faşist otokratik iktidarların yerini, onlardan geri kalmayanların devralmalarını doğru çözümlemiştir. Aynı şekilde diğer Arap ülkelerinde başlayan demokrasi ve özgürlük talebiyle başlayan halk gösterilerinin din istismarcılığı temelinde oluşturulan provakasyon örgütlerinin kontrolüne geçmesiyle yaşanacakları önceden görmüştür. Yine o güne kadar küresel sermaye güçleri ile aralarında belirli sorunlar yaşayan Libya, Suriye gibi devletlerin hem önceden silahlandırılmış; taşeron hem de küresel sermaye güçlerinin doğrudan askeri müdehalelerine uğramaları karşısında; doğru, devrimci tutumun belirlenmesinde etkide bulunmuştur.
Bunların bir sonucu olarak geliştirilen doğru ve devrimci tutum ise etkisini en somut olarak Suriye özgülünde, Ortadoğu’da en genel anlamda da dünyada göstermiştir. Serxwebûn’un oynamış olduğu bu rolü belirleyen ise Önder Apo’dan başkası değildir. İlk çıkmaya başladığı andan itibaren ona doğrultu veren, ruh kazandıran, bedenselleştiren hep Önder Apo’nun çizdiği yol ve kazandırdığı doğrultudur. Onun bakış açısı, fikirleri, öngörüsü Serxwebûn böyle bir özellik kazandırarak hem güçlendirici hem de ön açıcı bir rol oynamıştır. Daha Suriye’den ayrılmadan önce Önder Apo’nun, zamanın Suriye Dış İşleri Bakanı ve Hafız Esad’ın ölümünden sonra da Suriye Devlet Başkanı vekili olan Abdül Halil Haddam’la yapmış olduğu görüşmede belirttikleri de buna işaret etmektedir.
Önder Apo’nun yapılan bu görüşmede bulunduğu öngörü, Suriye’de sonradan yaşanacakların adeta bir habercisi olmuştur. Daha o zaman Önder Apo Abdül Halim Haddam’la yaptığı görüşme de, zamanın Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in dahil edildiği; emperyalistlerin TC Devleti’nin bulunduğu dayatmalarla asıl hedeflenenin Suriye Hafız Esat yönetimi olduğunu belirtmiştir. Kendisinin Suriye’den ayrılmasının da bunu değiştiremeyeceğini ve bunun zamanla anlaşılacağını dile getirmiştir. Sonuçta yaşananlar Önder Apo’yu doğrulamıştır. Suriye Küresel sermaye güçlerinin, soykırımcı TC Devleti’nin ve bunların eğittiği, beslendiği, silahlandırdığı çetelerin doğrudan saldırısına uğramış, Beşar Esat Rejimi yıkılmanın eşiğine getirmiştir. Sadece bununla kalmayarak Suriye devlet sınırları içerisinde olan coğrafyanın önemli bir bölümü soykırımcı TC Devleti tarafından işgal ve ilhak edilmiştir. Rojava Devrimi de, tüm bu işgal ve ilhak saldırılarının yoğunlaştırılmaya başladığı bir süreçte Arap milliyetçiliği ve otoktartizmi esas alan Suriye rejimi ve Suriye toprakları işgal ve ilhak etmek isteyen güçler tarafından bu coğrafya da öngördükleri faşist rejimlerin oluşmasına karşı; bir üçüncü bir yol ve seçenek olarak geliştirilmiştir.
Serxwebûn Rojava Devrimi’nin görünen yüzü ve duyulan sesi olmuştur
19 Temmuz 2012 yılında gerçekleşen ve tarihe Kadın Devrimi olarak geçen Rojava Devrimi yalın ve anlaşılır yönleriyle, ihtişamıyla en somut ifadeye Serxwebûn’da kavuşmuştur. Serxwebûn Rojava Devrimi’nin görünen yüzü ve duyulan sesi olmuştur. Reel sosyalimin çözülüşünden sonra ivme kaybeden dünya sosyalist hareketlerine bir soluk olmuş, güç vererek yükselişe geçmesine olanak sağlamıştır. Küresel sermaye güçleri ile işbirlikçilerinin beslediği ve Ortadoğu halklarının başına bela ettiği El Kaide, DAİŞ ve onların izdüşümlerine karşı kazanılan zaferle tüm dünya insanlığına aydınlığın yolunu göstererek; umut olmuştur. Gelinen aşamada ise Rojava Devrimi dünya genelinde halklar için bir model haline gelmiştir. Dünya genelinde sosyalistler, devrimciler, aydınlar, demokratlar Rojava Devrimi’nin mimarı Önder Apo’nun geliştirdiği; ekolojik, demokratik, kadın özgürlükçü paradigmayı, öğretiyi incelemekte ve yürüttükleri mücadelelerde yön tayin edici bir çıkış yolu olarak görmektedirler. Serxwebûn’un buna sunduğu katkı ve oynadığı rol hiçbir şekilde tartışmaya yer bırakmamaktadır.
Serxwebûn, Devrimci Halk Savaşı’nın dördüncü stratejik aşamasında geliştirilen devrimci operasyonlarda oynamış olduğu bu rolü daha da ileri bir aşamaya taşırmasını bilmiştir. Her zaman halkın ve zindanlardaki tutsakların sesi olmuş ve bu rolü oynamaya devam etmiştir. 2015 yılının 4 Nisan’da Önder Apo’ya karşı başlatılan yönelimle uygulamaya konan Kurdistan tarihine “İkinci Şark Islahat Planı” olarak geçen, adına “çöktürme planı” verilen soykırım saldırıları karşısında da görev ve sorumluklarını yerine getirmiştir. Öz Yönetim direnişlerinde Çiyagerlerin, Nucanların, Jiyan Ferdaların, Mehmet Yavuzerlerin, Mehmet Tunçların, Asiye Yüksellerin, Taybet anaların şahsında tüm direniş şehitlerinin yoldaşı olmuştur. Atakan Mahirlerle,
Çiçek Botanlarla, Delal Amedlerle, Zeki Şengalilerle, Kinda Nurhaklarla, Gelhatlarla, Arin Mirkanlarla, Ağit Garzanlarla, Cumali Çorumlarla, Awzem Çiyalarla birlikte yürümüştür. Kurdistan’da ve yurt dışında halkın, dağ da gerillanın yanında can yoldaş olmuştur. Ve üstlendiği bu onurlu yürüyüşü sürdürme kararlılığıyla yoluna devam etmektedir.
Serxwebûn gazete olarak 500. sayısını sahibi olduğu bu onurlu yürüyüşü içerisinde çıkarmaktadır. Bu vesileyle; Serxwebûn’un bu onurlu yürüyüşünde yer alan tüm emek kahramanlarını selamlıyor, Mazlum Doğanlara, Gurbetelli Ersözlere, Zeynep Erdemlere, Enver Polatlara varıncaya kadar tüm özgür, demokratik alternatif basın şehitleri şahsında tüm devrim şehitlerimizin önünde saygıyla eğiliyor, çalışmalarında başarılar diliyorum.