12 Eylül askeri faşist darbesi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin halklar ve kadın düşmanı gerçekliğini bir kez daha en korkunç biçimleriyle kanıtlar nitelikte bir darbedir. TC, başta Kürt sorunu olmak üzere demokratikleşemedikçe faşist karakterini zirvelere taşıyan bir nitelikte yürüyüşünü gerçekleştirecek ve gerçekleştirmektedir de. Bu açıdan genel anlamda darbeler tarihi çokça yazılıp çizildi, değerlendirildi. Ancak bu faşist darbeler tarihinin Kurdistanlı ve Türkiyeli kadınlar açısından ne getirip ne götürdüğü konusunda çok derin tahliller, analizler yapılmamıştır. Bu konunun genel anlamda değerlendirilip aydınlatılmasına, bu doğrultuda Türkiye coğrafyasındaki kadın açısından anti-darbeci, anti-faşist strateji ve taktiklerin ele alınıp politika belirlenmesine çok ciddi bir ihtiyaç vardır.
12 Eylül darbesi ve koyu karanlık günler
Özelde 12 Eylül faşist darbesi Türkiyeli ve Kurdistanlı halklara koyu bir karanlık getirmiştir. İnsanlık, ahlak, vicdan, demokrasi ve insan hakları kapsamında hiçbir değerin ortada kalmaması için akla gelmeyecek baskı, işkence, katletme, teslim alma politikaları uygulanmış, Türkiye ve Kurdistan devrimci-demokrat iradesi sindirilmeye çalışılmıştır. Başta Amed Zindanı olmak üzere tüm zindanlarda devrimciliğin teslim alınması için her türlü işkence yöntemi korkunç biçimlerde uygulanmıştır. Yaşamın kendisi ise her yerde bir zindana, işkencehaneye dönüştürülmüştür. Elbette ki darbenin bu niteliğinden en fazla zarar gören, sonuçlarının en fazla etkilediği kesim kadınlar, analar olmuştur. Darbenin zeminini oluşturmak için gerçekleştirilen katliamlar, darbenin gerçekleşmesiyle ortaya çıkan baskı ortamı ve darbe sonrasında geliştirilen genel politikalar, kadın iradesini teslim alıp tamamen devletçi ve egemen erkek çizgiye çekme, mutlak boyun eğdirme amaçlı gelişmiştir. Erkek devlet kullandığı şiddet ve uyguladığı politikalarla, bir yandan bugünkü AKP’yi geliştiren Ilımlı İslam çizgisinin, diğer yandan da liberal çizginin önünü açmış, bununla kadınları tam bir cendere altına almayı esas almıştır. Kurdistan’da ise bu politikalar, Türkçü, soykırımcı, sömürgeci politika üzerinden geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu nedenle de sonuçları daha ağır olmuştur.
12 Eylül darbesinin önceki darbelerden önemli bir farkı, bu darbeye hazırlıklı olan PKK Önderliği’nin varlığıdır. 27 Mayıs 1960 darbesi devrimci güçler açısından hazırlıksız karşılanırken, 12 Mart 1971 darbesi THKP/C, THKO ve TİKKO gibi devrimci örgütlerin silahlı mücadele kararlılığı ile karşılanmıştır. Türkiye ve Kurdistan devrimci tarihinde ilk kez silahlı mücadele geleneğinin ortaya çıkması anlamında tarihi bir öneme sahip iken, bu örgütlerin kendilerini tam bir ideolojik ve örgütsel bir güç haline getirmeden hazırlıksız bir biçimde erkenden silahlı mücadeleye girişmeleri, devletin hızla devrimci önderleri tasfiye etmesine, örgütlerin de hızla dağılıp parçalanmasına yol açmıştır. Bu süreç, Başkan Apo önderliğinde gelişen Kurdistan özgürlük mücadelesi gelişim süreci açısından çok büyük dersleri açığa çıkarmış, bu anlamda faşizme karşı mücadeleyi büyütmede tarihi bir miras olarak ortaya çıkmıştır.
Ankara’da grubun gelişimi, grubun adım adım Kurdistan’a yönelişi, burada toplumsal bir örgütlülüğün açığa çıkması, belli bir toplumsal örgütlülüğün gelişiminin ardından Hilvan-Siverek’te işbirlikçi aşiret-feodal yapılanmaya karşı mücadelenin başlaması, devlet açısından ciddi bir tehdit olarak görülmüştür. Tasfiye ettiğini düşündüğü devrimci önderliğin ve örgütlülüğün, bu defa Kurdistan’da sağlam adımlarla ortaya çıkması karşısında hemen karşı tedbirlerini geliştirmiş, 12 Eylül darbesinin koşullarını oluşturmaya başlamıştır. Bu anlamda ‘70’li yılların sonlarına doğru Başkan Apo, Ecevit’e karşı geliştirilen suikasti, Maraş Katliamı’nı, Ankara Bahçelievler saldırılarını politik olarak doğru okumuş ve erkenden bir darbenin geleceğini öngörmüştür. Bu, faşizme karşı daha güçlü bir hazırlık yaparak mücadeleyi yürütmenin koşullarını oluşturmada belirleyici bir rol oynamıştır. 1979 yılının temmuz ayında Kobanê üzerinden Ortadoğu’ya yönelen Başkan Apo, burada gerilla mücadelesinin koşullarını oluşturmak üzere tarihi çalışmalarını başlatmıştır. Hilvan-Siverek’le başlayan silahlı mücadele sürecini, gerilla esaslarına oturtmak ve faşizme karşı bir güç haline getirmek için nefes nefese bir çalışma yürütmüştür.
Biz bu yazıda hem 12 Eylül faşizmine karşı yürütülen genel mücadelenin kadın özgürlük mücadelesinin nasıl önünü açtığını ve hem de bu mücadelede kadının yer almasının nasıl bu mücadeleyi güçlendirip sağlamlaştırdığını ele almayı hedefliyoruz. Kırk yılı aşan faşizme karşı mücadele geleneğimizin kesintisiz ve başarılı bir biçimde yürümesinde, faşizme karşı örgütlü mücadele eden kadın iradesinin belirleyici bir rolü vardır. Bu noktada Reber Apo’nun “Jin Jiyan Azadî” felsefesinin yeri, daha başından itibaren kadının mücadele içinde mutlaka yer almasına dönük yaklaşımı belirleyicidir. Faşizme karşı mücadelenin, sosyalist özgür ve adil bir yaşamın, kadın olmadan olmayacağı konusunda Reber Apo çok net ve keskindir. Bu nedenle grup oluşumundan başlayarak Kurdistan’da ilk örgütlenmelerin geliştirilmesi sürecine kadar kadınların varlığına özen göstermiş, önem vermiştir. Nasıl ki yeni bir yaşamın olmazsa olmazı özgür kadın iradesi ise, faşizme karşı mücadelenin de olmazsa olmazı özgür kadın iradesi ve direnişidir. Yaşamın ve mücadelenin içinde doğrulanmış olan bu denklemin oluşmasında şehit Sara (Sakine Cansız) arkadaşın rolü, öncülüğü belirleyici olmuştur. 12 Eylül karanlığının parçalanmasında Kürt Kadın Hareketi’nin rolü neydi ve günümüzde neden ve nasıl bölgesel ve evrensel bir etki gücü kazandı sorusuna, Sara arkadaşın 12 Eylül faşizmi karşısında dinmek bilmeyen kavgacılığını, ısrarcı ve inatçı direniş kişiliğini, PKK çizgisini özümseyen kadın duruşunu değerlendirmeden cevap vermek mümkün değildir.
Sakine ismi zindanın duvarlarını aşarak toplumla bütünleşti
Sara arkadaş 12 Eylül karanlığını hem özgür Kürtlük ve hem de özgür kadın boyutuyla parçalamıştır. Akıl almaz işkenceler karşısında başını hep dik tutarak, işkencecilerin yüzlerine tükürerek, bir “ah” bile demeyerek parçalamıştır. O dağ başlarının teslim olmayan tanrıça kimliğini, onurunu, faşizm ve en çirkin erkek egemen gerçeklik karşısında korumuş, tanrıça kimliğini, onurlu özgür Kürt kimliğini canı pahasına savunmuştur. Elbette ki bu direnişi sadece fiziki dayanıklılık ile ele almak doğru olmaz. Fiziken direnebilme gücünü geliştirmesi; PKK ideolojisine, Önderliğine, kadın özgürlüğüne, ulusal kimliğine bağlılığı ve bilinç düzeyi ile bağlantılıdır. Bu bilinç ve bağlılık düzeyinden kaynaklı olarak Sakine ismi zindan duvarlarını aşarak topluma, kadınlara temas etmiş, direnişinin etkisi topluma ve kadınlara yayılmıştır. Faşizm karşısında onurla durulabileceğini, özgürlükte ısrar eden bir kadın iradesinin yenilemeyeceğini, bu faşizm karanlığının parçalanabileceğini müjdeleyen bir duruş ve direniş içinde olmuştur. Kurdistan’da faşizme karşı mücadeleyi şehit Sara’sız anlatmak mümkün değildir. O tanrıçalaşan kadın kimliğiyle, Kürt halkının ve kadınların iradesini savunmuş, direnerek var olunabileceğini anlatmıştır.
Amed Zindanı’nda şehit Mazlum Doğan’la başlayan ve Dörtler’in, Ölüm Orucu Şehitleri’nin devam ettirdiği, kadın boyutuyla da şehit Sara ile devam eden bu büyük direniş, 12 Eylül darbesi ile hedeflenen insanı, toplumu, kadını iradesizleştirme planlarını boşa çıkarmıştır. PKK kimliği, kadını ve erkeği ile en korkunç zorlu koşullarda bile sahiplenilmiş, giderek toplumsallaşmış, faşizmin karşısına büyük bir irade olarak çıkmıştır. Faşizme karşı mücadelenin esas cephesi zindan iken, Reber Apo gerilla mücadelesini geliştirerek esas cepheyi dağlara taşımayı hedeflemiştir. Mücadelenin bu tarihsel aşamasında da kadınların varlığını esas almış, gerillanın hazırlık çalışmalarına kadınları katmıştır. Kadınların Lübnan’daki kampa çekilmesi, başlangıçta 14-15, daha sonra 20 arkadaşın, ilerleyen süreçlerde yüzlerce kadın arkadaşın kamplara çekilip eğitilmesi ve ülkeye, dağa geçmesi, faşizme karşı mücadele bayrağının kadın cephesinden de yükseltilmesi anlamına gelmiştir. Saime Aşkın, Sakine Kırmızıtaş, Yıldız Durmuş, Hanım Yaverkaya, Sultan Yavuz, Çiçek Selcan, Hozan Mizgin, Azime Demirtaş, Rahime Kahraman, Ayşe Akarsu, Bese Anuş arkadaşlar, bu ilk grupların öncülerindendir. Reber Apo’nun daha 1977’de “Kürt kadınına güveniyorum. Devrimcileşirse bu devrim muazzam gelişir” sözleri, 12 Eylül faşizmine karşı mücadelede kadının aktif bir özne olarak yer almasında belirleyici olmuştur.
Faşizme karşı mücadelenin ilk kadın şehitleri olan Besê Anuş arkadaş Pazarcık’ta 17 Mart 1981’de, Azime Demirtaş arkadaş da Dersim’de 26 Aralık 1981’de kahramanca direnerek şehit düşmüşlerdir. Kadın arkadaşlar 1983 baharı ile birlikte ülkeye geçmeye başlamış, bu arkadaşlardan Hanım Yaverkaya, Çiçek Selcan, Rahime Kahraman, Adife Sakık arkadaşlar 1985 yılında, Nafiye Öz ve Fincan Yalçın arkadaşlar 1987 yılında, Sultan Yavuz, Ayten Tekin arkadaşlar 1988 yılında şehit düşmüşlerdir. İlk gruplarda yer alan diğer arkadaşlar da daha sonraki yıllarda sıcak savaş içinde şehit düşerek, Kurdistan’da kadın özgürlük değerlerini canları ve kanları ile nakşetmişlerdir. Komando Ayşe lakabıyla tanınan Ayşe Akarsu arkadaş, düşmana karşı savaşta kadın devrimciliğinin ve savaşçılığının gururunu ısrarla ortaya koymaya çalışmış. Aysel Doğan, Saime Aşkın, Yıldız Durmuş, Hozan Mizgin, Lamia Baksi arkadaşlar da bu kadın direniş destanının öncü öznesi olarak hem faşizme, hem içteki erkek geriliğine ve hem de ilk defa yer alacakları dağ ortamına ve zorluklarına karşı inanılmaz bir mücadele vermiş ve bizlere büyük bir miras bırakmışlardır.
Burada değerlendirilmesi gereken önemli bir konu, Amed Zindanı’nda şehit Sara şahsında ortaya çıkan kadın direniş gücünün toplumu, toplumdaki kadınları etkilediği gibi Bekaa’da gerilla mücadelesine hazırlık çalışması yürüten kadın arkadaşları da etkilemesi, güç kaynağı olmasıdır. Önder Apo’nun güven verici, teşvik ve motive eden, hazırlayan yaklaşımı esas olmakla birlikte içte hala feodal geri erkek yaklaşımları, kadına güvenmeyen, kadının savaşabileceğine inanmayan yaklaşımlar vardır. Bu anlamda Sara arkadaşın direnişi, gücü, PKK kimliği ile buluşan kadın kimliğini sahiplenme düzeyi, Önder Apo’nun kadın özgürlük mücadele inancını ve girişimlerini güçlendirip derinleştirirken, kadın arkadaşlara da “Her koşulda kadınlar faşizme karşı mücadele verebilir, Sara arkadaş bunun somut örneği ve öncüsüdür” biçiminde güç vermiştir. Bu anlamda şehit Sara arkadaş, kadın ordulaşmasının tohumunu zindan direnişi ile atmış, ülkeye, dağa yönelmesinin temel itici güç kaynağı olmuştur. Bu nedenle kadın ordulaşması ve kadın hareketi aynı zamanda şehit Sara demektir.
Kürt kadın mücadelesinde iki çizgi
Dikkat çeken diğer bir husus ise Önderlik ve Fatma ilişkisi, çelişki gerçekliğidir. İlk gruba katılan Fatma iken, ikinci hatta aynı dönemlerde katılan arkadaş şehit Sara’dır. Kürt kadın mücadelesinde daha başından itibaren iki çizgi olarak şehit Sara ve Fatma çizgisini vurgulamak gerekir. Fatma burada hem Önderliği, hem PKK hareketini ve hem de kadın gelişmesini çeşitli biçimlerde engellemeye, sabote etmeye, faşizme karşı mücadeleyi zayıflatmaya çalışan bir rol oynamıştır. Şehit Sara bu anlamda faşizme karşı mücadeleyi destansı biçimlerde yükseltmenin, geliştirmenin öncülüğünü yaparken, Fatma faşizme karşı mücadelenin gelişemeyeceğinin, olamayacağının öncülüğünü geliştirmektedir. Faşizme karşı gerilla mücadelesinin olamayacağını dayatma, inançsızlık, umutsuzluk, moral bozma, pratiğinde ortaya çıkan temel yaklaşımlar olmuştur. Bu konuda Önderliğin her türlü çabasını geriye çekmeye çalışmış, bu konuda büyük bir mücadele yürütmüştür. Kadına yaklaşımı açısından da benzer bir tutum içine girmiş, bir kadın olarak kadınların gelişimine destek ve yardımcı olmak yerine iradesini bastıran, tanımayan, kendini her şeyin merkezine koyan bireyci ve iktidarcı bir çizgide ilerlemiştir. Dikkat edilirse hem faşizme ve hem de erkek egemenliğine karşı kadın iradesine inanmayan ve geliştirmeyen tutumları paralel bir seyirde izlemiştir.
Bu nedenle Kurdistan’da 12 Eylül faşizmine karşı kadın mücadelesinin gelişim süreci ve diyalektiğini değerlendirirken Önderliğin Fatma çizgisine karşı mücadelesini mutlaka belirtmek gerekmektedir. Çünkü bu mücadelede ısrar ve başarı, hem gerilla mücadelesinde ve hem de kadın mücadelesinde ısrarı getirmiş, yol yürüyüşünü sağlamlaştırmıştır. Önder Apo birçok çözümlemesinde Fatma’ya karşı mücadelesinde yenilmiş olsaydı PKK hareketinin süreklilik sağlayamayacağını önemle vurgulamaktadır. Önderlik diyalektiği, Fatma şahsında faşizmin, sömürgeciliğin ve aynı zamanda erkek egemen, geleneksel kadın dayatmalarını aşarak özgür Kürtlüğün, sosyalizmin ve kadın özgürlük mücadelesinin anlamlı yolunu açmıştır. Yani 12 Eylül faşizmine karşı sadece dağda, şehirde silahlı mücadele ile değil, aynı zamanda bu faşizmin etkilerini dayatan Fatma gibi tasfiyeci kişilikler şahsında da mücadele yürütülmüş ve bu mücadele kazanılmıştır. Kadın açısından bu kazanılan mücadele başlangıçta YJWK örgütlenmesi olurken, daha sonra TAJK, YAJK, PJKK, PJA, PAJK, YJA Star, Genç Kadın Hareketi ve KJK Demokratik Kadın Konfederal sistemi olarak gelişmeyi yaşamıştır.
‘90’lı yıllarla birlikte şehit Binevş Agal arkadaşın şahadetiyle birlikte serhildanlar sürecinin başlaması, ardından kitlesel biçimde kadınların katılması, kadın mücadelesini daha güçlendirmiştir. Şehit Beritan’ın şahadetiyle birlikte kadın ordulaşma kararına gidilmesi, ardından YAJK örgütlenmesiyle bunun zirveleşmesi yaşanmıştır. Şehit Zilan’ın fedai eylemine karşılık Kadın Kurtuluş İdeolojisi’nin ilanı, şehit Sema’nın eylemine karşılık kadın partileşmesine doğru gidilmesi, kadın mücadelesini dağ merkezinden başlayarak güçlendirmiş, sağlamlaştırmıştır. Ve bu mücadele giderek toplumu, aileyi, kadınları güçlü bir biçimde etkileyerek Kurdistan’da devrimsel değişimin temelden gelişmesine yol açmıştır. Jin Jiyan Azadî diyalektiği, 12 Eylül faşizminin karanlığına karşı zindanlardan ve dağlardan savaşan kadın gerçeğinden başlayarak yaşamın ve özgürlüğün gelişiminde öncü bir rol oynamıştır.
Devrim içinde Kadın Devrimi
Kurdistan’da Kadın Hareketi’nin gelişim diyalektiği değişik olmuştur. Diğer ülkelerde olduğu gibi kadın hareketi bir sosyal örgütlenme, dernek vb zemin üzerinden gelişmemiştir. Çünkü, Kurdistan gibi sömürgeleştirilmiş bir ülkenin kadınları, faşizme ve sömürgeleştirmeye karşı silahlı mücadele vermeden kendi kimlikleri ile var olamazlardı. Kürdün isminin bile hafızalardan silinmeye çalışıldığı bir ortamda Kürt kadın örgütlenmesi, dernekleşmesi veya en hafif sivil toplum örgütlenmesi bile gelişemezdi. Kaldı ki 12 Eylül koşullarında bu tarz örgütlenmeler bile yasaklıydı. Özellikle de Kürt ismi ile bir kadın örgütlenmesi hiçbir biçimde yaşam imkanı bulamazdı. Dolayısıyla nasıl ki Kürtlük mücadelesi için faşizme ve sömürgeciliğe karşı silahlı mücadeleden başka bir yol bırakılmadıysa, Kürt kadın mücadelesi için de başka bir yol bırakılmamıştı.
Başlangıçta genel bir mücadele, sosyalist Kurdistan mücadelesi içinde yer alınmış, ancak Önder Apo daima kadına özgün bir yaklaşım içinde olmuştur. Bu özgün yaklaşıma kadınların da olumlu yanıt vermesiyle yeni bir ilişki biçimi ortaya çıkmış, ilerleyen aşamalarda ordu içinde kadın ordulaşması, ideoloji içinde kadın ideolojisi, parti içinde kadın partisi, konfederal sistem içinde kadın konfederal sistemi, bilim içinde kadın bilimi, en genel anlamda devrim içinde kadın devrimi biçiminde çok gelişkin biçimlere kavuşmuştur. Denilebilir ki Kürt Kadın Hareketi, 12 Eylül faşizmine karşı şehit Sara öncülüğünde bedelleri çok büyük ve ağır bir mücadele vererek bugünkü düzeyine ulaşmıştır. Bu mücadele olmasaydı, ne Kadın Hareketi’nin gelişiminden ve hatta ne de PKK hareketinin elli yıllık mücadele sürekliliğinden bahsedilebilirdi.
Bugün bu mücadele en anlamlı ve çarpıcı biçimlerde sürmektedir. DAİŞ’in Ortadoğu’da, Şengal, Mexmûr-Kerkûk, Rojava, özellikle de Kobanê’de vahşi saldırılarla katliamlar yaptığı süreçte, HPG ve YJA Star güçlerimizin, yine Rojava’da YPG-YPJ’nin DAİŞ’e karşı coşkuyla savaşması, DAİŞ çetelerine korku salması, yakın tarihin belleğine unutulmamacasına yazılmıştır. Uzun saç örükleri ve yüzlerinden hiç silinmeyen gülüşleri ve korkusuz kararlılıkları ile düşmanda büyük korku yaratırken, dünya halkları ve kadınları açısından da büyük bir ilgi ve sevgi yaratmıştır. Unutturulan kadın özgürlük iradesini, kadın savaşçılığını, cesaretini, politik ve askeri gücünü hafızalarda yeniden canlandırmıştır. İşte bu güç Önder Apo ve özgür kadın buluşmasının yarattığı, yenilmez güçtür. Etkileyen, enerjisini her yere yayan gücüdür.
Faşizme karşı inanç ve bilinçle dolu yürekli kadın mücadelesi
Yine güncel olarak dağda, zindanlarda ve şehirlerde özgür Kürtlük ve özgür kadın duruşuna karşı amansız saldırılar geliştirilmektedir. Bu saldırılar 12 Eylül faşist saldırılarını bile aratacak niteliktedir. İmralı başta olmak üzere tüm zindanlarda insanlık dışı uygulama ve saldırılar gelişmekte, bunun karşısında Önder Apo öncülüğünde büyük bir direniş yaşanmaktadır. Binlerce kadın tutsak, TC faşizminin iradesizleştirmeyi, teslim almayı dayatan saldırılarına karşı şehit Sara’nın direniş mirasını esas alarak direnmektedir. Kurdistan dağları hemen her gün ağır bombardımanlara maruz kalmakta, nükleer taktik silahlardan tutalım kimyasal silahlara kadar tüm yasaklı silahlar kullanılmaktadır. Buna karşı HPG ve YJA Star güçlerimizin inanılmaz bir direnişi gelişmektedir. Sara ve Rûkenlerin, Mizgîn Ronahîlerin, Ardem ve Bêrîtanların, yüzlerce, binlerce yoldaşımızın kahramanca şahadetleri, şehit Saraların, Bese Anuşların, Azime Demirtaşların, Xanım Yaverkayaların faşizme karşı kararlı ve güçlü duruşlarından bağımsız değildir. Dünün 12 Eylül faşizmine karşı inanç ve bilinçle dolu yürekli kadın mücadelesi, bugünün daha ağırlaşmış faşizmine karşı mücadeleye yön vermektedir. Bu ruh en güzel ve anlamlı biçimleriyle, örnekleriyle günümüzde yaşıyor.
Öte yandan bu mücadele topluma yansımakta, bir kadın devrimi olarak toplumdaki kadınla buluşarak yaşamın kendisini değiştirmektedir. Aileyi demokratikleştirmekte, erkeği dönüştürmekte, yaşamda kadının özne haline gelmesiyle yaşamın rengi değişmeye başlamaktadır. Bakur’da, Rojava’da, Şengal’de, Mexmûr’da, kadının örgütlü olduğu her yerde özgürleşen ve iradeleşen kadınla, yaşam anlamlı hale gelmeye başlamaktadır. Kadın Hareketi her yerde kadın devrimi perspektifi ile örgütlenmeyi, öz savunmayı ve evrenselleşmeyi esas almaktadır. Geldiğimiz düzeyde Kurdistan’da ortaya çıkan kadın özgürlük mücadelesinin kendi sınırlarını aşarak bölgeyi, dünyayı etkilediğini görüyoruz. Bu, kesinlikle başlangıçtaki özünden, faşizme ve cinsiyetçi erkek egemenliğine karşı kararlı mücadele karakterinden kaynaklanmaktadır. Jin Jiyan Azadî diyalektiği böyle bir mücadele sürecinin sonucunda gelişen bir diyalektik ve söylemdir. Bizler Jin Jiyan Azadî ile Kadın Devrimi’ne doğru ilerleyen bir mücadele stratejisini belirledik. Kurdistan’da, Ortadoğu’da ve Dünyada Demokratik Kadın Konfederalizmi’ni geliştirerek, faşizme ve erkek egemen sisteme, zihniyete karşı mücadeleyi büyütmeyi esas alıyoruz.
Biz bu mücadele gücümüzü şehitlerimize ve Önder Apo’ya borçluyuz. Faşizme karşı her alanda yürüttüğümüz mücadele ile şehitlerimizin anısına cevap olmayı esas alıyoruz. Yine Önder Apo bugün en ağır işkence, tecrit koşulları altında ise bunun temel bir nedeni de kadın mücadelesinde tavizsiz duruşu, bir erkek olarak erkek egemenliğine karşı ideolojik, politik, örgütsel ve sistemsel mücadeleyi esas almasıdır. Kendisinin de belirttiği gibi bu özgürlükçü duruşuyla dünyayı karşısına almıştır. Bu nedenle kadın hareketi olarak, kadın mücadelesinin gelişimine önderlik eden Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için, edinmiş olduğumuz tecrübe ve deneyimi daha geliştirerek mücadeleyi büyütmemiz esas görev olmaktadır. Bugün faşizme karşı esaslı bir biçimde mücadele etmenin temeli, Önderliğin fiziki özgürlük koşullarını yaratmanın mücadelesini vermektir. Nasıl ki 12 Eylül faşizminin karanlığı büyük bir bilinç ve iradeyle, yaratıcılıkla, kendi sınırlarını aşarak parçalanmışsa, bugün AKP-MHP faşizminin karanlığı da böyle bir iradeyle parçalanacaktır. Dağda, şehirde, ovada, ülke dışında, okulda, iş yerinde, yaşadığımız her yerde böyle bir kararlılıkla sürece katılmak, artık darbe yapmaya bile gerek duymayacak biçimde süreklilik kazanmış faşizme karşı kazanmanın tek yol ve yöntemi olmaktadır.