PKK’nin tüm kadro ve sempatizanlarına!
Değerli Yoldaşlar!
27 Kasım 2022 tarihi itibariyle partimiz PKK’nin resmi kuruluşunun 45’inci yılına giriyoruz. Newroz’dan bu yana 50’nci Önderlik Yılını yaşıyoruz. Bütün hata ve eksikliklerine rağmen, içinde bulunduğumuz süreçte de gerilla ve halk direnişimiz Önderlik ve Parti çizgisinde gelişiyor ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü temelinde Kürt sorununun demokratik çözümünü çok ciddi bir biçimde siyaset gündemine getiriyor. İnanıyoruz ki, Partimizin resmi kuruluşunun 45’inci yılında özgürlük direnişimiz daha güçlü gelişecek ve Kürt sorununun demokratik çözümünü gerçekleştirecektir.
İşte bu inanç ve iddiayla, başta Önder Apo olmak üzere tüm yoldaşların, yurtsever halkımızın ve devrimci-demokratik dostlarımızın 27 Kasım Parti Kuruluş Gününü, Ulusal Diriliş ve Parti Bayramını kutluyoruz. İlk büyük şehidimiz Haki Karer yoldaşla başlayan ve günümüzde Zap, Avaşîn ve Metîna şehitlerine kadar gelen tüm kahraman şehitlerimizi saygı, sevgi ve minnetle anıyoruz. 45’inci PKK yılında özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürüten herkese üstün başarılar diliyoruz.
Açık ki 45’inci resmi Parti yılına, kahraman gerilla güçlerimizin Zap, Avaşîn ve Metîna’da geliştirdikleri tarihi varlık ve özgürlük direnişi içinde giriyoruz. HPG ve YJA Star’ın yiğit komutan ve savaşçıları, bu alanlarda kimyasal ve nükleer silahlar kullanan faşist-soykırımcı düşmana karşı yedi aydır tarihin en büyük ve anlamlı özgürlük direnişini yürütüyor ve destanını yazıyor. Hareket ve halk olarak, yine tüm devrimci ve demokratik insanlık olarak bu büyük direnişin etrafında kenetlenmiş bulunuyoruz. Bu vesileyle, Zap, Avaşîn ve Metîna’da işgalci-soykırımcı düşmana geçit vermeyen kahraman gerilla güçlerimizi bir kez daha selamlıyor, başarılarını kutluyoruz. Yeni parti yılında halkımıza ve insanlığa çok daha büyük zaferler armağan edeceklerine dair sarsılmaz inancımızı belirtiyoruz.
Soykırım saldırılarına karşı ezilenlerin kurtuluş umutlarını yeşertiyoruz
Değerli Yoldaşlar!
Çok açık ki, 50 yıldır Önder Apo komutasında partileşerek yaşıyor ve Özgürlük Mücadelesi yürütüyoruz. Hem de bunu küresel kapitalist modernite sisteminin soykırımcı saldırılarına karşı ve başta kadınlar olmak üzere tüm ezilenlerin kurtuluş yolunu aydınlatarak ve özgürlük umutlarını yeşerterek yapıyoruz. Kuşkusuz soykırım saldırıları altındaki Kürdistan’da bir özgürlük önderliğinin 50 yıl kesintisiz sürmesi ve bir parti öncülüğünde 45 yıl kesintisiz özgürlük mücadelesi yürütülmesi çok önemlidir. Açık ki bu durum fedai çizgisindeki bir yaşam ve mücadele ile olmaktadır. Esas olarak her şeyi Önderlik ve kahraman şehitlerimiz yaratmaktadır. O halde bu gerçekleşmenin anlam ve değerini iyi bilmemiz ve temsilini doğru yapmamız gerekir. Önderlik ve şehitler gerçeğini daha doğru ve derin özümsememiz, fedai çizgide partileşmenin anlam ve öneminin bilincine daha derinden ulaşmamız gerekir.
Elbette burada PKK gerçeği üzerinde bütün ayrıntılarıyla durup, PKK’nin özelliklerini ve 44 yıllık mücadelesinin nasıl gelişip hangi kazanımları yarattığını değerlendirecek değiliz. Çünkü bunlar Önder Apo ve Partimiz tarafından tüm ayrıntılarıyla ve yeterince yapılmış ve bizlere sunulmuştur. Eğitimimizi bunlar üzerinde yapıyoruz, bilinç ve irademizi bu temelde oluşturuyoruz. PKK’nin bir Önderlik ve şehitler partisi olduğunu çok iyi biliyoruz. Her yılının bir öncekine göre çok daha büyük zorluklara ve engellere karşı mücadele içinde geçtiğini ve tüm gelişmelerin bu temelde yaratıldığını hiçbir zaman unutmuyoruz. Önder Apo, ‘şehitlerimizin PKK’yi yaşadığını’ belirtti. PKK’nin sonu gelmemiş bir roman, bir şiir, bir türkü olduğunu ifade etti. 21. yüzyılda bir yıldız gibi parladığını söyledi. Bu özgürlük yıldızı resmi kuruluşunun 45’inci yılına girerken de insanlığın önünü aydınlatmaya ve özgürlük umutlarını yükseltmeye devam ediyor.
Açık ki Partimizin 44’üncü yılı da bir önceki yıldan çok daha güçlü bir mücadeleyle geçmiş ve daha büyük kazanımlar yaratmış bulunuyor. İmralı direnişinin öncülük ettiği bu tarihi mücadeleye de kahraman gerilla güçlerimizin Zap, Avaşîn ve Metîna’da geliştirdiği büyük direniş damgasını vuruyor. Çok açık ki, her türlü kimyasal silaha ve mini atom bombasına karşı zafer çizgisinde gelişen Zap, Avaşîn ve Metîna direnişinin bir benzeri yoktur. Hiçbir güç, Apocu fedai çizgide partileşen HPG ve YJA Star gerillaları gibi ve onlar kadar direnemez. Zap, Avaşîn ve Metîna direnişleri öncülüğünde gelişen 44’üncü yıl Mücadelemizin cesaret, fedakârlık, taktik ve tarz yeniliği gibi birçok alanda Özgürlük Mücadelemize önemli katkılar yaptığı açıktır.
O halde resmi kuruluşunun 45’inci yılına girerken PKK ve PAJK gerçeği üzerinde daha çok yoğunlaşmak, Önderlik ve şehitler çizgisini daha derinden özümsemek, 50 yıllık tarihi Önderlik yürüyüşünün zengin derslerini doğru ve yeterince çıkarmak ve özellikle 44’üncü yıl savaşını çok yönlü sorgulayarak doğru sonuçlara ulaşmak gerekir. 50’nci Önderlik ve 45’inci resmi PKK yılında büyük bir bilinç ve irade ile mücadele ederken, tüm yoldaşların aynı zamanda böyle bir özeleştirel sorgulama yaparak Önderlik ve şehitler çizgisinde kendilerini daha güçlü yenileyeceklerine ve 45’inci parti yılını daha büyük mücadele ve zafer yılı haline getireceklerine inanıyoruz.
İmralı sistemi zamana yayılmış idam uygulamasına dönüştürülmüştür
Değerli Yoldaşlar!
20 aydır Önder Apo ile herhangi bir görüşme olmuyor ve hiçbir bilgi alamıyoruz. 20 ay önce kardeşi ile yarıda kesilen kısa bir telefon konuşması yapmıştı. Kısa bir süre önce de Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi-CPT İmralı’ya gitti ve kendileriyle görüşen HDP Avrupa Temsilcisine “İmralı’da bulunanlarla görüşme yaptıklarını” belirtti. Bunlar dışında resmiyet içeren ve somut olan hiçbir bilgi yoktur. Avukatların, ailelerin, milletvekillerinin İmralı’ya gitme ve görüşme yapma taleplerine olumlu bir cevap verilmemektedir. Kısaca İmralı işkence ve soykırım sisteminde tecrit daha da ağırlaştırılarak devam etmekte, diğer zindanlara ve yaşamın her alanına yayılmaktadır.
Bununla birlikte, nedenleri fazla belirtilmese de Önder Apo’ya ve İmralı’daki diğer tutsak yoldaşlara sürekli “Disiplin cezalarının verildiği” söylenmektedir. ‘Görüşme yasağına’ bir neden olarak söz konusu bu sözde cezalar gösterilmektedir. Fakat esas olarak verilen bu sözde “Disiplin cezaları” ile Önder Apo’nun önümüzdeki 15 Şubat’tan sonra yeniden ‘yargılanmasının’ önü kapatılmaya ve İmralı sistemi zamana yayılmış bir idam uygulamasına dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Bütün bunlar göstermektedir ki, Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğü yıkılmadan Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü sağlanamayacak ve Türkiye’de ciddi ve kalıcı bir siyasi gelişme olmayacaktır.
Diğer yandan, zaman zaman İmralı’yı ziyaret eden CPT, kayda değer hiçbir açıklama yapmamaktadır. İmralı’daki hukuk dışılığı değiştirici ve düzeltici bir çaba içine girmemektedir. Söz konusu uydurma disiplin cezalarına karşı çıkmamaktadır. Nitekim CPT’nin son ziyareti sonrasında da İmralı tecridinde herhangi bir değişiklik olmamıştır. Yine ziyaret sonrası yeni bir uydurma disiplin cezası verilmiş olmasına rağmen, bunu engelleyemediği gibi, buna karşı CPT’nin herhangi bir tepkisi ve karşı çıkma durumu da yaşanmamıştır. Bütün bunlar göstermektedir ki, Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğünün İmralı’daki uygulamalarını CPT (ve doğal olarak Avrupa Birliği) de desteklemektedir.
Hiç kuşkusuz bütün bunlardan çıkartacağımız en temel sonuç, küresel kapitalist modernite sisteminin, Birinci Dünya Savaşı ardından oluşturduğu Kürt soykırım sistemini sürdürmek istemesi olmaktadır. Kürt soykırımını öngören zihniyet ve siyasette esas olarak ciddi bir değişiklik gerçekleşmemiştir. Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğü yıkılmadan da herhangi bir değişikliğin önü açılacak gibi görünmemektedir. İmralı’da Önder Apo’ya yaklaşım bu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır. O halde, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için mücadeleyi, her alanda ve her düzeyde daha fazla geliştirmemiz gereklidir.
Zaten Önder Apo’nun İmralı’daki mevcut duruşu da bunu ifade etmekte ve böyle bir mücadeleye çağrı niteliği taşımaktadır. Tarihin en ağır ve derin mücadelesinin İmralı’da yaşanmakta olduğu açık bir gerçektir. Önder Apo böyle bir mücadeleyi tek başına yürütmekte ve daha fazla mücadele etmemiz için önümüzü açıp bize imkan yaratmaktadır. O halde bizim de bu gerçekliği doğru anlayarak, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ni Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü temelinde her yönüyle çok daha fazla geliştirmemiz gerekir. 45’inci resmi PKK yılında tüm yoldaşların bu konuda daha duyarlı olarak, yaşanan gerçekliği doğru görüp özgürlük mücadelesini her alanda daha güçlü geliştireceğine ve zafer yolunda ilerleyeceğine inanıyoruz.
Değerli Yoldaşlar!
Partimiz PKK’nin resmi kuruluşunun 45’inci yılına girerken, siyasi ve askeri durumda daha da belirginleşen ve yeni olan hususlar üzerinde de kısaca durmak yararlı olacaktır. Çünkü, ancak bu biçimde yürüttüğümüz siyasi ve askeri mücadeleyi doğru ve yeterli anlayabiliriz. Yine bu mücadeleyi eleştirel ve özeleştirel bir sorgulamaya tabi tutarak hata ve eksiklerini ortaya çıkartabilir ve onları aşma imkanı bulabiliriz.
Kuşkusuz Kürdistan açısından yeni olan Partimizin geliştirdiği özgürlük savaşı ve daha güncel olarak da Zap, Avaşîn ve Metîna merkezli gelişen büyük gerilla direnişidir. Bu tarihi direnişin Kürdistan’la da sınırlı kalmadığı, Ortadoğu ve dünyayı da çok ciddi bir biçimde etkilediği ortadadır. Zira en son gelişen, bölge ile dünyayı etkilemekte olan İran’daki devrimsel sürecin de Rojhilat Kürdistan’da başladığı ve Kürdistan Kadın Özgürlük Devrimi öncülüğünde geliştiği açıktır. Yine Ukrayna Savaşı’nın etkisiyle NATO’ya girmekte olan İsveç ile Finlandiya’nın NATO’ya giriş şartının “PKK’ye karşı savaşa destek vermeye bağlandığı” ortadadır.
Çok açık ki, bunlar son sürecin yeni ve en önemli bölgesel ve küresel siyasi-askeri olayları olmaktadır. Ve hepsinin de Kürdistan’daki mücadele ve gelişme ile sıkı sıkıya bağlantılı olduğu açıktır. Yoksa TC Devleti’nin, Kürt özgürlük güçlerini imha etmek ve Kürt soykırımını gerçekleştirmek için saldırılarını artırmasının ve bu saldırılarda kimyasal silahlar kullanmasının aslında bir yeniliği yoktur. Zira iki yüzyıldır Osmanlı ve TC Devletleri Kürdistan’da bu tür saldırılar yürütmektedirler ve Dersim ile Ağrı soykırımlarında görüldüğü gibi yaygın kimyasal silah kullanmaktadırlar. Yine KDP’nin de TC soykırımcılarına öncülük yaparak gerillaya karşı savaşmasında ve ihanete girmesinde de aslında fazla bir yenilik yoktur. Zira Barzani KDP’sinin tarihine bakıldığında, dört parça Kürdistan’da yaptıkları dikkate alındığında, en son olarak 1990’lı yıllarda PKK gerillasına karşı düşmanla birlikte yürüttüğü savaşlar değerlendirildiğinde KDP gerçeği açıkça görülecektir. Aynı durum, devletler dünyasının görünüşte üç maymunu oynaması ve gizliden ise TC soykırımına güçlü siyasi ve askeri destek vermesinde de açıkça görülmektedir.
Küresel açıdan, dokuz ayını doldurmakta olan Ukrayna savaşının gerçek yüzü gittikçe daha iyi açığa çıkmaktadır. Öyle ki, taraflar birbirini nükleer savaşla tehdit etmişler ve insanlığı ciddi biçimde korkutmaya çalışmışlardır. Putin yönetiminin saldırganlığına karşın, saldırıları esas kışkırtanın Biden Yönetimi olduğu her türlü görüşme ve ateşkes karşıtlığı ile kanıtlanmıştır. Zelenski yönetiminin ise, bilinen klasik uşak yönetimlerden farkının bulunmadığı açıkça görülmüştür.
Biden yönetimi, Ukrayna Savaşı’yla ABD’nin Afganistan bozgununun üstünü kapatmayı, NATO’yu yeniden hareketlendirerek ABD etkinliğini geliştirmeyi ve Cumhuriyetçiler karşısında seçim hezimetini önlemeyi kısmen başarmıştır. Savaşta zaman zaman ciddi biçimde zorlanan Putin yönetimi ise, Rusya sınırı boyunca bazı Ukrayna topraklarını işgal ederek, savaşta kendine göre bazı sonuçlar elde etmeye çalışmıştır. Tabii olan Ukrayna’ya ve Ukrayna toplumuna olmuştur. Dünyanın en modern alanlarından biri olan Ukrayna yerle bir olurken, aslında refah içinde yaşayan Ukrayna toplumu dört bir yana dağılmıştır.
Tabii söz konusu bu sonuçların hepsi değişkendir, mevcut durumda kalıcı bir sonuç ortaya çıkmış değildir. Bir kısım Ukrayna toprağını işgal etmiş olsa da Rusya yönetiminin bu durumu koruması ve dünyaya kabul ettirmesi zor gibi gözükmektedir. Yine güncel bir kısım sonuçlar almış olsa da ABD yönetiminin bunları daha da geliştirmesi ve kalıcı kılması zor olacağa benzemektedir. Zira Ukrayna Savaşı’yla Avrupa, enerji açısından çok zor bir duruma düşmüştür ve yana yana dünyanın dört bir yanında çözüm aramaktadır. Özellikle içine girilen kış mevsimi bu açıdan birçok şeyi çok daha net açığa çıkartacaktır. Avrupa’nın hemen her alanında bu durumdan etkilenen kitlelerin eylemleri gelişmektedir, ki kış sürecinin zorlukları ile bu durumun daha da artması muhtemeldir.
Biden yönetimi, NATO’yu canlandırma ve bu temelde Avrupa üzerinde etkinliğini geliştirme stratejisini Ortadoğu’da İran’a karşı, Pasifik’te ise Çin’e karşı daha güçlü bir kuşatma oluşturma hedefine bağlı yürütmeye çalışsa da, mevcut haliyle bu alanlarda da çok ciddi sonuçlar elde etmiş olduğu söylenemez. Zira İran’a karşı merkez üs yapılmak istenen Suudi Arabistan, ABD’nin petrol üretimi konusundaki talebini uygulamamış ve İran ile bir düzeyde ilişkili olmuştur. Çin ise, ABD yönelimlerine karşı ekonomik ve askeri gücünü daha çok büyütme ve askeri tedbirlerini artırma kararı almıştır.
Üçüncü Dünya Savaşı yaygınlaşarak devam edecek
Bazılarının büyük hevesle beklediği gibi, iki kutuplu dünyanın ortaya çıkması biçimindeki bir gelişme mevcut haliyle belirgin değildir. Tersine çok kutupluluk sürmekte ve kapitalist modernite sistemi içindeki çelişki ve çatışma durumu daha da derinleşmektedir. Bu çerçevede, sürmekte olan 3.Dünya Savaşı’nın daha da derinleşerek ve yaygınlaşarak devam edeceği açıktır. Özellikle Rusya’nın izlediği politikalar, Almanya’nın askeri gücünü artırma kararı temelinde ABD liderliğine ortak olma talebi, Çin’in ekonomik ve askeri gücünü büyütme kararı önümüzdeki süreç açısından dikkat çekici olmaktadır. Bu durum, ABD’nin süper lider olma arayışları açısından büyük engellerin bulunduğunu açıkça göstermektedir.
Bazılarının büyük hevesle beklediği gibi, iki kutuplu dünyanın ortaya çıkması biçimindeki bir gelişme mevcut haliyle belirgin değildir. Tersine çok kutupluluk sürmekte ve kapitalist modernite sistemi içindeki çelişki ve çatışma durumu daha da derinleşmektedir. Bu çerçevede, sürmekte olan 3. Dünya Savaşı’nın daha da derinleşerek ve yaygınlaşarak devam edeceği açıktır. Özellikle Rusya’nın izlediği politikalar, Almanya’nın askeri gücünü artırma kararı temelinde ABD liderliğine ortak olma talebi, Çin’in ekonomik ve askeri gücünü büyütme kararı önümüzdeki süreç açısından dikkat çekici olmaktadır. Bu durum, ABD’nin süper lider olma arayışları açısından büyük engellerin bulunduğunu açıkça göstermektedir.
Ortadoğu bölgesi açısından, öncelikle bölgenin çatışma merkezi olma durumunun devam ettiğini belirtmemiz gerekir. Zaten bu durumun değişeceği de beklenmemelidir. Zira hem toplumsallaşmanın ve hem de devletçi uygarlığın merkezi olması, Ortadoğu bölgesine bu rolü vermektedir. Yine başta petrol olmak üzere zengin enerji kaynaklarına sahip bulunması da günümüzün enerji savaşı açısından bölgeyi etkili kılmaktadır. Yine Kürt halkının ve kadınların Apocu çizgide geliştirdikleri özgürlük mücadelesi giderek Ortadoğu bölgesini derinden etkilemekte ve sarmaktadır. Kürtlerin ve kadınların özgürlüğü temelinde bölgede yeni bir demokratik uygarlığın gelişmesi ve tüm dünyayı etkisi altına alması çok büyük bir olasılıktır. Bölgenin farklı alanlarındaki olay ve gelişmeleri bunlar temelinde değerlendirmek ve anlamak gerekir.
Arap sahası açısından kayda değer yeni bir gelişme yok. Bu sahada derinden yeni patlama hazırlıklarının yaşandığını söylemek de bir abartı olmaz. Hem Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin ve hem de Kadın Özgürlük Devrimi’nin Arap toplumu üzerinde derin ve kapsamlı bir etkisinin olduğunu belirtmek gerekir. Yeni olay ve gelişmelerin zamanını ve düzeyini propaganda ve örgütleme çalışmaları belirleyecektir.
Diğer yandan, Suriye’deki Esat yönetimi bazı güçlere dayanarak ve dengelere oynayarak ayakta kalmaya çalışmaktadır. Irak’ta seçimden bir yıl sonra yeni bir hükümet kurulabilmiş olsa da etkisinin ne kadar fazla ve ömrünün ne kadar uzun olacağı henüz belli değildir. Filistin-İsrail sorunu yer yer çatışmalara varan gerginlikle devam etmektedir. İsrail’de yeni bir Netenyahu hükümetinin kurulması bu gerginliği ve çatışmaları artıracaktır. Zaman zaman ateşkes durumu yaşansa da Libya ve Yemen’in gergin, çatışmalı ve çözümsüz durumu sürmektedir. Mısır yönetimi, başta Almanya olmak üzere bazı devletlerle Doğu Akdeniz üzerinde yeni anlaşmalar yaparak, bu krizli süreçte etkinlik kazanmaya çalışmaktadır. Suudi yönetimi, izlediği politikalarla sistem açısından dikkate alınır güç olduğunu göstermektedir.
Büyük enerji kaynakları nedeniyle dış güçlerin sürekli müdahale etmesi ve Arap siyasetinin parçalı ve işbirlikçi konumda bulunması, demokratik bilinç ve örgütlülük bakımından yaşanan zayıflıklar nedeniyle tarihi Arap toplumsallığının da güncele cevap verememesi, Arap sahasını daha dikkatli değerlendirmeyi gerektirmektedir. Dış müdahalenin ve işbirlikçi siyasetin parçalı ve zayıf olduğu bu koşullarda Arap toplumu içinde yeni demokratik çıkışlar gerçekleştirme ortamı ve imkanı vardır. Bunun için de Kürt-Arap ilişkilerinin her alanda ve her düzeyde daha çok geliştirilmesi ve Kürdistan’daki özgürlük ve demokrasi bilincinin ve mücadelesinin Arap toplumuna daha yaygın taşırılması gerekir. Bu konuda yapılanlar henüz çok dar bir çerçevede ve sadece aydınlar düzeyinde olmaktadır. Oysa söz konusu ilişki ve etkilemeleri başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm toplumsal kesimlere yöneltmek, aynı zamanda ideolojik, siyasi, kültürel, propaganda ve sanatsal boyutlara kavuşturmak gerekir. Öyle bir durumda, neolitik devrimde ve devletçi uygarlığın gelişiminde olana benzer yeni bir uygarlıksal çıkışın Kürt-Arap ilişkileri temelinde gelişmesi muhtemeldir.
İran bir devrim alanı haline gelmiş bulunuyor
Hiç kuşkusuz Ortadoğu’da en yeni olan gelişme, Rojhilat Kürdistan ve İran’da kadınlar öncülüğünde başlayan ve gelişen devrimsel süreçtir. “Jin Jiyan Azadî” sloganıyla bütün İran’a yayılan ve daha şimdiden küresel düzeyi etkileyen bu süreç ikinci ayını doldurmaktadır. Tarihin en derin, anlamlı ve önemli özgürlük devrimi olarak büyük heyecan vermektedir. Zihniyet ve yaşam tarzında değişimi gerçekleştirerek bir hakikat devrimi olduğunu ortaya koymaktadır. İran yönetimi şahsında dünyadaki erkek egemen zihniyet ve siyaset, Kadın özgürlük çizgisinde adeta suçüstü yakalanmış gibidir. İran’ın tarihsel olarak büyük özgürlük akımlarının gelişim merkezi olduğu dikkate alınırsa, Jîna Emînî katliamı üzerine kadınlar tarafından başlatılan özgürlük mücadelesi Ortadoğu ve dünyaya yayılan bir demokratik modernite devrimi haline gelebilir.
Aslında iki aydır süren özgürlük devrimini, İran’da 1979 Şubat’ında Şahlık Rejimi’ni yıkan devrimin bir devamı olarak da görmek gerekir. Önder Apo, İran’da Şahlığı yıkan devrime büyük anlam atfetmiş ve bunu moderniteler arası savaşın başlaması olarak değerlendirmiştir. Ancak daha sonra devrimde yer alan demokratik modernite unsurları bir bir tasfiye edilmiş ve kapitalist modernite unsurları hakim hale gelerek İran’ı küresel kapitalist sistemle yeniden bütünleştirmiştir. Bu süreci üç aşamalı olarak ele alıp anlamlandırmak mümkündür. Birincisi, daha önceki Şahlığa karşı mücadele ile birlikte Şubat 1979-1982 dönemidir. Bu dönemde devrim ortadadır ve her iki modernite unsurları keskin bir iç savaş yaşamıştır. İkincisi 1982-89 Humeyni dönemidir. Bu dönemde demokratik modernite unsurları yenilip devrim ‘İslam Cumhuriyeti’ biçiminde şekillense de hala bazı demokratik güçler vardır ve iç mücadele zayıf da olsa devam etmektedir. Üçüncüsü ise, 1989’da Humeyni’nin ölümünden sonra gelişen Rafsancani-Hamaney ittifakının bir tür siyasi darbesi biçiminde gelişen dönemdir. Bu dönemde tutuculuk, küresel sermaye düzeniyle bütünleşme ve yeni bir oligarşinin oluşumu gerçekleşmiştir. Bu temelde devrim, başlangıçtaki amaçlarından ve ittifaklara dayalı çoğulcu yapısından uzaklaşmıştır.
Şimdi ‘İslam Cumhuriyeti’ adıyla şekillenmiş yeni oligarşiye karşı gelişen ve kadın özgürlüğünü esas alan devrimci halk hareketi, zihniyet ve siyaset düzeyindeki tüm bu gericiliği aşmayı ve kadın özgürlüğüne ve ekolojiye dayalı demokratik toplumu ve demokratik konfederalizmi yaratmayı hedefler gözükmektedir. İran’daki her türlü özgürlükçü değişim, demokratikleşme siyaset alanında bu tür gelişmeleri ortaya çıkartacaktır. Bu açıdan, dikkat edilirse gelişen halk hareketinde siyasi ve askeri boyut değil, ideolojik ve toplumsal boyut öndedir. Dolayısıyla mevcut İran Devrimi’ni sadece bir siyasi iktidar değişimi olarak görmemek ve değerlendirmemek gerekir. O bir hakikat devrimidir, yani zihniyet ve yaşam tarzını değiştirmektedir. İki aylık süre içerisinde de söz konusu değişim güçlü olarak yaşanmış ve İran yeniden bir devrim alanı haline gelmiştir.
İran’ın bir devrim alanı haline gelmiş olmasının Kürdistan, Ortadoğu ve tüm dünya açısından büyük bir önemi vardır. Unutmayalım ki, Kürdistan’da 15 Ağustos Atılımı, gerilla savaşı ve özgürlük mücadelesi, İran’da Şahlığı yıkan devrimci gelişmenin ortaya çıkardığı ortama dayanarak gelişti; siyasi ve askeri bakımdan o ortamdan ciddi biçimde yararlandı. Şimdi İran’daki devrimci dalga ve Rojhilat Kurdistan’ın devrimci eylem alanı haline gelmesi, hem Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ni ve hem de Kadın Özgürlük Devrimi’ni olumlu yönde güçlü biçimde etkileyecektir. Yine tüm Ortadoğu’ya ve özellikle Arap alemine kadın özgürlük çizgisinde yeni bir toplumsal özgürlük ve demokrasi dalgasının yayılmasını, Arap alemindeki mevcut zihniyet ve yaşam tarzlarına karşı devrimci yaklaşımların gelişmesini ortaya çıkartacaktır. Şahlığı yıkan devrimin Ortadoğu’yu etkileme düzeyi dikkate alınırsa, bugünkü devrimci dalganın bölgesel etki gücünün ne düzeyde olacağı rahatlıkla görülebilir. Benzer durum tüm dünya ve insanlık için de geçerlidir. İran’ın yeniden devrim alanı haline gelmesi, Kürdistan’ın ve Ortadoğu’nun yaşadığı yarımlığı gidermiş, Kürdistan ve Ortadoğu devrimlerini bütünlüklü hale getirmiştir.
Kuşkusuz Kürdistan ve Ortadoğu için siyasi ve askeri durum açısından en önemli alan Kuzey Kürdistan ve Türkiye’dir; burada yaşanan topyekûn siyasi ve askeri mücadeledir. Bu da 14 Nisan tarihinden bu yana Zap, Avaşîn ve Metîna savaşına odaklanmış durumdadır. TC Devleti ve AKP-MHP faşist diktatörlüğü tam yedi aydır bu alandaki gerillayı yok edip bu sahayı işgal edebilmek için kimyasal ve taktik nükleer silahlar dahil her türlü tekniği kullanarak gün 24 saat vahşi bir saldırı yürütmektedir. HPG ve YJA Star gerillaları da tünel ve hareketli tim savaşıyla söz konusu saldırıları kırmak, işgali önlemek ve AKP-MHP faşist çeteleri ile TC Devleti’ni yenebilmek için tarihin en büyük ve anlamlı direnişini yürütmektedir. Öyle ki, yedi ay geçmiş olmasına rağmen, yaşanan amansız savaşta somut bir sonuç ortaya çıkmamıştır. Adeta her şey bu alandaki savaşa kilitlenmiştir. Dolayısıyla önümüzdeki kış süreci bu savaş açısından çok önemli ve kritik bir süreci ifade etmektedir. Kader belirleyici durumdadır.
Zap, Avaşîn ve Metîna’da hala son söz söylenmedi
Çok iyi biliyoruz ki, AKP-MHP faşist diktatörlüğü birkaç haftada bu alandaki gerillayı ezip tasfiye etmeyi ve bu coğrafyayı işgal etmeyi umut ve hesap ediyordu. Fakat coğrafyanın belli kesimlerini tutabilse de, aradan yedi ay geçmesine rağmen söz konusu işgal planını tam başarıya ulaştıramadı. HPG ve YJA Star gerillaları ise, çok kimsenin beklemediği düzeyde bir direniş ve hareketli tim ve tünel savaşıyla yeni bir tarz ortaya çıkardı. Bu temelde işgalciye geçit vermeyerek söz konusu stratejik coğrafyayı savundu ve savaşı yedi ay uzatarak AKP-MHP planlarını bozdu. Kuşkusuz çok zorlu ve bedeli ağır olan, hiçbir ordunun yapamayacağı bir direniş yürüttü. Bu direnişte kritik süreçler de yaşadı. Ancak yaz mevsimi geçti ve mevsim itibariyle gerillanın daha etkin hareket edebileceği bir mevsime ulaşıldı. Elbette bazı kayıplar verdi, ciddi bir yıpranma yaşadı ve arazinin bir kısmında düşman üslenmesi gerçekleşti; ancak tüm bunlara rağmen, gerilla yaz boyu direnmeyi ve tam işgali önlemeyi başararak kendisi için daha uygun ve elverişli bir döneme ulaşmayı sağladı. Dolayısıyla Zap, Avaşîn ve Metîna’da hala son söz söylenmedi. Son sözün önümüzdeki kış ve bahar sürecinde söyleneceği bir durum ortaya çıktı.
Askeri açıdan durum böyle bir kader belirleyici anı ifade ederken, siyasi açıdan da benzer bir durumun ortaya çıkmış olması süreci iyice kritik ve kader belirleyici hale getirdi. Dikkat edilirse, biz 50’nci Önderlik ve Parti Yılını yaşıyor ve bu yılın önemine göre hamlesel bir mücadele yürütüyoruz. TC Devleti 29 Ekim itibariyle yüzüncü yılına girdi ve bu yılın önemine göre bir saldırı yürüterek Özgürlük Hareketimizi ezip tasfiye etmek istiyor. Mevcut yasalara göre 2023 yılının Haziran ayında seçim yapılması ve yeni yönetimin seçilmesi gerekiyor ki, bu da iyice yıpranmış ve taraftar kaybetmiş olan AKP-MHP faşist yönetimini ciddi biçimde korkutuyor. Bir demokratik seçimin yapılması durumunda AKP-MHP faşist iktidarının düşeceği çok açık bir biçimde görülüyor.
İçinde bulunduğumuz süreç, işte bu biçimde herkes açısından kader belirleyici kritik önemde bulunuyor. Soykırımcı zihniyet ve siyaset üzerine kurulmuş olan TC Devleti, yüzüncü yılındayken ciddi bir çöküş tehlikesini yaşıyor. AKP-MHP faşist diktatörlüğü tam devleti ele geçirdiğini düşünürken, 2023 Haziran’ında yapılacağı söylenen seçimi kaybederek çok ciddi bir yıkılma tehdidi altında bulunuyor. Kürdistan Özgürlük Hareketi ve gerillası da kırk yıldır yürüttüğü amansız direnişe rağmen, eğer önümüzdeki mevsimlerde Zap, Avaşîn ve Metîna’da zafer kazanamazsa en stratejik alanları kaybetme ve ciddi biçimde zayıf düşme tehlikesi altında bulunuyor.
Şimdi böyle bir durumda süreç nasıl gelişecek? Çok açık ki, herkes kaybetmemek ve de kazanmak için çalışacak ve mücadele edecek. TC Devleti yüzüncü yılda ayakta kalmak isteyecek ve bunun için tüm gücünü ve imkanlarını PKK’yi etkisiz kılabilmek için seferber edecektir. Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğü ayakta kalabilmek ve iktidardaki ömrünü sürdürebilmek için her şeyi yapacaktır. Savaş suçu oluşturan silahlar da dahil her türlü teknikle ve hiçbir hukuki ve ahlaki kural dinlemeden gerillaya saldıracak, Zap, Avaşîn ve Metîna’da kazanmaya çalışacaktır. İmralı’da her türlü faşist baskıyı, tecridi ve işkenceyi uygulayacaktır. Seçim yapmamak ya da yapılacak seçimi hile ile kazanabilmek için her yönteme başvuracaktır. Her türlü provakatif ve komplocu yöntemler uygulamaktan ve özel savaşı her alanda ve boyutta geliştirmekten geri durmayacaktır. Mücadeleyle yıkılmadan, Tayyip Erdoğan’ın iktidarı salt seçimle bırakması beklenmemelidir.
Kuşkusuz tüm bunlara karşı da öncelikle Kürdistan özgürlük gerillası Zap, Avaşîn ve Metîna savaşında tam zafer kazanabilmek için, mevcut mevsim koşullarını da değerlendirerek yeni hamleler yapacaktır. Her türlü komplo ve provokasyona karşı duyarlı ve dikkatli olacaktır. Kürdistan Özgürlük Hareketi her alanda ve her boyutta direniş yürütecek ve topyekûn Devrimci Halk Savaşı direnişi içinde olacaktır. Tüm gücünü seferber ederek Zap, Avaşîn ve Metîna savaşını kazanmaya, bu temelde AKP-MHP faşist diktatörlüğünü yıkıp Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlamaya çalışacaktır.
Zap, Avaşîn ve Metîna savaşına odaklanmış olan Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’daki siyasi gelişmeler açısından önümüzdeki haftalar ve aylar gerçekten çok kritik ve kader belirleyici düzeydedir. Savaşı AKP-MHP faşizminin kazanması durumunda Kürt soykırımı ile birlikte Türkiye’de faşist diktatörlüğün kurumlaşması ve bu diktatörlüğün Başûr ve Rojava Kurdistan parçalarına dönük işgalci saldırıları geliştirerek Ortadoğu halklarını ve tüm insanlığı faşist çetelerle tehdit etmesi durumu ortaya çıkacaktır. Gerillanın zafer kazanması ise, Türkiye’de faşizmin yıkılmasını ve demokratikleşmenin gelişmesini, bu temelde Kürt sorununun demokratik çözümünün önünün açılmasını, Ortadoğu ve tüm insanlık için Kürt ve kadın özgürlüğüne dayalı yeni bir demokratikleşme sürecinin ortaya çıkmasını sağlayacaktır.
Apo’cu çizgi temelinde faaliyetlerimizi değerlendirmeliyiz
Değerli Yoldaşlar!
İçinde bulunduğumuz günlerin, haftaların ve ayların zorluklarını bilerek, sürecin yakıcılığını hissederek bunun verdiği bilinç, irade ve pratik yaratıcılıkla mücadele edip mutlaka kazanmayı hedeflememiz gerekiyor. Bu bilinçle yaklaşılır, pratik yaratıcılık sergilenirse kesinlikle kazanırız. Böyle bir tutum ve sonuç dışında hiçbir şey tarih ve Apocu çizgi karşısında bizi affettirmez. Bir süreden beridir böyle bir bilinç ve duyarlılık geliştirmek için yoğun bir çaba harcanmaktadır. Devrimci Halk Savaşı stratejisinin ve topyekûn gerilla ve halk direnişinin doğru anlaşılması ve her alanda başarılı uygulanması için büyük bir tartışma ve çaba yürütülüyor. Bu temelde 2022 yılında her alanda önemli bir mücadele de yürütülmüştür. Şimdi her alandaki yıllık faaliyetlerimizin Apocu çizgi temelinde değerlendirilmesi yapılacak; eleştirel ve özeleştirel değerlendirmeyi her alanda ve düzeyde parti komitelerimiz ve kadrolarımız gerçekleştirecektir. Pratik tecrübenin sonuçlarını çıkartarak önümüzdeki mücadele sürecini planlayacağı kesindir.
Esas olarak içinde bulunduğumuz günlerin içerdiği imkan ve fırsatları doğru ve yeterli değerlendirmek açısından bazı pratikler üzerine kısaca şunları belirtebiliriz:
a) Hiç kuşkusuz Zap, Avaşîn ve Metîna gerillasının direnişi açısından genel duruş ve çizgi olarak belirtilebilecek fazla bir şey yok. Bu pratiği yedi ay boyunca hep selamladık ve başarılarını kutladık. Şimdi bir kez daha HPG ve YJA Star gerillalarının Zap, Avaşîn ve Metîna direnişini selamlıyor ve başarılarını kutluyoruz. Kahraman şehitlerini saygı, sevgi ve minnetle anıyoruz. Direnişlerinin ve zaferlerinin devam edeceğine inanıyor ve üstün başarı dileklerimizi iletiyoruz.
Gerçekten de fazla kimsenin beklemediği mucizevi bir direniş yürütüldü ve işgale geçit verilmedi. AKP-MHP faşizminin planları tekrar tekrar boşa çıkartıldı. O denli yoğun tekniğe ve savaş suçu oluşturan saldırılara karşı hiçbir gücün gösteremeyeceği büyük bir cesaret, fedakarlık ve irade ortaya kondu. Tünel ve hareketli tim savaşlarıyla adeta düşman şaşkına çevrildi. Faşist Türk ordusuna ve çetelerine tarihlerinin en ağır darbesi vuruldu. Bu temelde faşist-soykırımcı düşman kahredilirken, yurtsever halkımıza ve demokratik dostlarımıza büyük moral ve coşku verildi. Zap, Avaşîn ve Metîna gerillası Apocu çizgi, Devrimci Halk Savaşı stratejisi ve yıllık toplantı kararlarımız çerçevesinde herhangi genel bir eksiklik göstermeyerek, görevlerini başarıyla yerine getirdi. Bu temelde bir kez daha selamlıyoruz.
Bakur’daki eylem düzeyi doğru değerlendirilmelidir
Şimdi tecrübenin zengin derslerini çıkarmak ve tüm Hareketimize mal etmek gerekiyor. Yine kuşkusuz mevcut sonuçla yetinmemek, işgale geçit vermemek işgalciyi yok etmek ve alanları işgalcilerden kurtarmak da gerekiyor. Bunlar en başta söz konusu alandaki gerilla güçlerimizin temel görevdir. Bu kadar yoğun ve kapsamlı bir pratik, direniş içinde hiç hata ve eksikliğin olmaması mümkün değildir, hata ve eksiklikler de yaşanmıştır. Dolayısıyla bunların da eleştiri ve özeleştiri temelinde açığa çıkartılarak önümüzdeki mücadele sürecine taşınması önemli olmaktadır.
Özellikle hareketli tim ve tünel savaşını daha da pratikleştirerek tüm alanlarda uygulamak ve yeni gerilla direnişi tarzına her alana uyarlayarak sonuca gitmek tarihi gelişmelere yol açacaktır.
b) Geçen süreçte Bakur eyaletlerindeki gerillanın da kısmi bir eylemliliği olmuştur. Yine Türkiye ve Kürdistan kentlerinde YPS ve YPS-Jin güçlerinin, HBDH milislerinin ve Devrimci İntikam Birimlerinin belli bir eylemliliği yaşanmıştır. Bu vesileyle, söz konusu bu güçleri de selamlıyor, eylemlerdeki başarılarını kutluyoruz.
Kent eylemlerinin ne denli etkili olduğu biliniyor. Kent eylemleri faşist-soykırımcı düşmanı korkuturken yurtsever ve demokratik halk güçlerine büyük moral verdiği somut pratikte açıkça görülmüştür. Aslında daha ileri bir eylem düzeyinin AKP-MHP faşist diktatörlüğünü yıkma mücadelesinde ne kadar önemli ve hızlandırıcı rol oynayacağı da çok net olarak açığa çıkmıştır. Ne yazık ki, mevcut düzey, olması gerekene göre hala zayıf ve yetersizdir. Mersin eyleminin sonuçları bu açıdan aslında her şeyi öğretecek düzeydedir. Bu vesileyle Sara ve Rûken yoldaşları saygıyla anıyoruz.
c) Medya Savunma Alanları’ndaki savaşı sadece Başûr savaşı olarak görmek ve böyle anlayıp ifadelendirmek elbette doğru olmaz. Medya Savunma Alanları ayrıdır ve tüm Kürdistan açısından merkezi özelliğe sahiptir. Oradaki savaş tüm Kürdistan parçaları açısından hemen hemen benzer özelliktedir. Başûr’da Devrimci Halk Savaşı stratejisinin gereklerine göre bir mücadele düzeyine mutlaka ulaşmamız gerekir.
Rojava’da ideolojik örgütsel değişim önemli
d) Geçen süreçte Rojava alanında belli bir hareketlilik yaşanmıştır. Hem tartışma ve arayış düzeyinde bu görülmüş ve hem de pratik düzeltme alanında bu tür çabalar gözlenmiştir. Fakat ideolojik-örgütsel çizgi düzeyinde anlayış ve pratik olarak ne düzeyde değişimin ve yeniden yapılanmanın yaşandığı henüz net değildir.
Pratikte yaşanan zorlukları aşma noktasında bir çabaları olduğu gözlenmiştir. Söz konusu pratiklerden birisi DAİŞ’in kamp saldırısı ve sonuçlarıdır. Rojava’da yaşanan rehavet düzeyini herkes görmüştür. İnanıyoruz ki, gereken düzeltmelerin yapılması için alanda yeterli çalışma yürütülüyordur. Diğer bir pratik sorunları ise Faşist TC saldırılarına karşı tedbir ve mücadele durumudur.
e) Son iki ayda Rojhilat Kurdistan ve İran’da yaşananlar gerçekten yeni bir nefes ve moral gücü oldu. ‘Bu biçimde Rojhilat’ta ve İran’da hiçbir şey gelişmez’ diyenlere doğu halklarının gerçeğini ve gücünü gösterdi. Kuşkusuz bu durumu doğru anlamak ve pratik süreci doğru yürütmek gerekiyor. Şimdiye kadar ‘büyük hata’ diyebileceğimiz türden hataların yapılmadığı gözleniyor. Elbette bu durum iyi ve de önemlidir, tabi daha dikkatli, duyarlı ve etkili olarak da geliştirilmesi gerekir. Mevcut rejimin de çok dikkatli yaklaştığı, çözüm üretmese ve bastırmaya çalışsa da büyük hata yapmama çabası içinde olduğu gözlenmektedir.
Açık ki, Rojhilat Kurdistan ve İran’daki mevcut devrimci gelişme zihniyet ve yaşam tarzı değişikliğini öngörmektedir ve esas olarak kadınların ve gençlerin serhildanı biçiminde gelişmektedir. Devrimci gelişmenin böyle olması çok önemlidir ve onu anlayıp ilerletme düzeyinde yaklaşmayı gerektirir. Bu açıdan serhildanların açığa çıkardığı zihniyet durumunu ve ideolojik duruşu doğru anlayarak, bu temelde kitleleri eğitmeye ve örgütlemeye çalışmak, gerici zihniyeti ve ideolojik ölçüleri çok yönlü eleştirmek gerekir.
Aslında İran’ın mevcut siyasi yapılanması reformcu değişiklikler yapmaya uygundur. Mevcut sistemde kısmi reformlar yaparak ve esas olarak da sistemi kitlelerin katılımı temelinde işleterek, yani eyalet, kent ve alt yönetimleri ve meclisleri tamamen seçime bağlayıp yetkilerini artırarak, kadın ve ifade özgürlüğü temelinde özgürlükleri geliştirerek mevcut eylemci kitlelerin talebi karşılanabilir. Fakat rejimin bunu ne kadar yapacağı ve böyle bir esnekliği ne düzeyde göstereceği belli değildir.
Rojhilat Kurdistan’ın ve İran’ın devrimci eylem alanı olması Kürdistan ve Ortadoğu açısından çok önemlidir. Bu durum Kürdistan ve Ortadoğu’daki devrimci süreci tamamlamakta, böyle olmazsa söz konusu süreç yarım kalmaktadır. Bu anlamda mevcut gelişmeler sadece Rojhilat Kurdistan ve İran için değil, aynı zamanda tüm Kürdistan ve Ortadoğu için büyük önem taşımaktadır. İlgili güçlerin bu bilinçle yaklaşarak, söz konusu devrimci gelişmeyi ilerleteceği ve kalıcı sonuçlara taşıyacağı inancındayız.
f) Geçen süreçte halk direnişindeki gelişmeler de dalgalı ve yetersiz olmuştur. Bu, düşman baskıları yanında, halkı eğitme ve örgütleme zayıflığından da kaynaklandığı açıktır. Ne yazık ki, çok geniş ve güçlü bir halk desteğine rağmen, onları eğitme ve örgütlemede ciddi zayıflıklar yaşamaktayız. Halkı eğitip örgütleyerek kendi kendisini yönetmesini sağlamak yerine, halkın yapacağı pratik işleri de yapma durumu yaşanmaktadır.
Kuşkusuz yeterince eğitimli ve örgütlü olmayan halk da inşa çalışmalarında ve demokratik kitle eylemlerinde zayıf kalmaktadır. Örneğin bu durumu yaşayan Bakur kitlemiz, biraz da AKP-MHP faşist saldırılarıyla yüz yüze gelince adeta eyleme kalkamaz bir durumu yaşar hale gelmiştir. Yurtdışındaki halkımızın ve dostlarımızın eylemlerinde geçen süreç itibariyle ciddi bir nicel zayıflık yaşanmıştır. Kuşkusuz Rojava halkımız her gün ayaktadır; fakat iyi hesap ve plan yapılmadan sürekli aynı tür eylemlilik fazla etki yapmamaktadır. Yine esasta inşa ve öz savunma çalışmasında olması gereken kitleyi, bu temelde eğitip örgütlemek yerine sürekli ve sıradanlaşan sokak yürüyüşüne çekmek çok doğru ve anlamlı olmamaktadır. Başûr’da kayda değer bir eylemlilik ortaya çıkmamıştır. Bu alanda Şengal ve Mexmûr halkımızın sürekli bir mücadele ve neredeyse her gün eylemlilik içinde olma durumu vardır ki, bunlar da rutini aşan bir düzeyde değildir.
Bu durum, yönetimimizin yaptığı çağrıları ve yol göstermeleri sonucunda, son dönemde kısmen değişmiş ve her alandaki halk direnişinde önemli bir gelişme ortaya çıkmıştır. Bunda gerillaya karşı kimyasal ve taktik nükleer silah kullanımı da kuşkusuz etkili olmuştur. Bu tür savaş suçu oluşturan silahları kullanmaya karşı geliştirilen Silopi, Taksim, Qamışlo, Düsseldorf ve diğer yurtdışı kentlerindeki eylemler nicel ve nitel bakımdan önemli olmuş ve belli bir etki yaratmıştır. Bu vesileyle, söz konusu halk eylemlerini de kutluyor ve selamlıyoruz. Demek ki eğitilip örgütlendirilirse halk her zaman eyleme kalkabilmektedir. Yaşananlar bu gerçeği açıkça göstermiştir. Bu temelde gereken düzeltmelerin yapılması ve asli görevlere sahip çıkılması gerekmektedir.
Çok açık ki, parti öncülüğü olarak bunu biz yeterince yapmaz ve halkı eğitme ve örgütleme görevimize sahip çıkmazsak, faşist-soykırımcı düşman özel savaş kapsamında kitlelere yönelik her türlü düşürücü ve korkutucu girişimi yapmaktadır. Bu konuda MİT’in ne kadar örgütlü ve planlı çalıştığı ortadadır. MİT’in faaliyetlerini boşa çıkarmanın ve yurtsever insanlarımızı MİT’e karşı korumanın yöntemlerini mutlaka bulmamız gerekir.
Zindanda kazanan PKK’ye zindanda yok oluş dayatılıyor
g) Üzerinde durmamız gereken önemli bir mücadele alanı da kuşkusuz zindanlardır. Mevcut AKP-MHP faşizmi, 12 Eylül cuntasını da aşan baskı ve işkence yöntemleri uygulayarak, zindanlardaki devrimcileri iradesiz kılmaya, başaramadıklarını ise katlederek intikam almaya çalışmaktadır. Zindanlar adeta katliam alanları haline getirilmiştir. Sürekli cenazeler çıkartarak, devrimci tutsaklara ve tüm halka gözdağı verilmeye çalışılmaktadır. Mazlum, Ferhat, Kemal ve Hayri yoldaşlar öncülüğünde 1982 Büyük Zindan Direnişi ile en büyük zaferi zindanlarda kazanan Partimiz, bu yol ve yöntemlerle zindanlarda etkisiz hale getirilmeye çalışılmaktadır. Tarihi zindan direnişinin öncü etkisi bu biçimde kırılmak istenmektedir. Bütün bunların özel savaş kapsamında son derece planlı uygulamalar olduğu, zindanda kazanan PKK’ye zindanda yok oluş dayatılmaya çalışıldığı açıktır.
Aslında başlangıçta bu durum yeterince anlaşılmamıştır. Bazı yerel ve münferit uygulamalar olarak değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu konuda da yeterli eğitim ve tedbir geliştirilmemiştir. Ancak mevcut AKP-MHP faşist yönetiminin bu politikası anlaşılınca, işte o zaman zindanlardaki tutsaklara ulaşılmaya ve dışardan dayanışma örgütlendirilmeye çalışılmışsa da geç ve zayıf kalınmıştır. Bu durum da belli ölçüde aşılmıştır. Faşist-soykırımcı sistemin özel savaş politikaları zindanlardaki tutsak yoldaşlara zorla uygulanmak istenmiştir. Mevcut durum böyle bir gelişmeyi ifade etmektedir ve zindanlar da yeniden büyük bir direniş alanı haline gelmiş durumdadır.
Açık ki mevcut özel savaş ortamında zindanlardaki yaşamın kendisi büyük bir direniş olmaktadır. Faşizmin devrimcileri katletmek istediği bir ortamda ölüm orucu gibi eylemlere girişmek fazla anlamlı ve sonuç alıcı değildir. Böyle ortamlarda ‘Faşizme inat, bir gün fazla yaşamak’ diyerek direnmek gerekir. Bu çerçeveyi tüm tutsak yoldaşlara ulaştırmak önemlidir. AKP-MHP faşizminin özel savaş saldırılarına karşı zindanlarda devrimci bilinç ve iradeleriyle yaşayıp, yaşamı direniş haline getirmeleri gerekir. Hiçbir biçimde faşizmden olumlu tutum beklenemez. Bu açıdan da ‘hak ve hukuktan’ söz etmek, ‘niye infazım bitmesine rağmen bırakmıyorlar’ demek doğru değildir. Tüm tutsak yoldaşlar, Önder Apo gibi birer siyasi rehinedir, birer savaş esiridir. Fakat karşımızda öyle bir faşist-soykırımcı zihniyet ve siyaset var ki, vahşi baskı ve katliam yöntemleri uygulamaktan başka bir şey bilmiyor. AKP-MHP faşizmi özgürlük isteyen, soykırımı reddeden tüm Kürtleri yok etmeyi öngören bir ırkçı ve kafatasçı zihniyet ve siyasete sahiptir. Bu gerçeği iyi bilerek, her alanda özgürlük bilincimizi ve özgür yaşam irademizi koruyacak bir tutum ve mücadelenin içinde olmamız gerekir.
Bunlar temelinde, 14 Temmuz çizgisinde direnen tüm tutsak yoldaşları ve devam eden büyük zindan direnişini selamlıyoruz. Zindandaki direnişler mevcut durumda yürüttüğümüz topyekûn devrimci halk savaşı direnişinin bir parçası oluyor ve bu ortak direnişe büyük güç katıyor. Mevcut direnişin her koşulda ve zafer çizgisinde süreceğine de yürekten inanıyoruz.
Değerli Yoldaşlar!
Hiç kuşkusuz siyasi ve askeri mücadelede başarının yolu, ideolojik ve örgütsel çizgi mücadelesindeki başarıdan geçiyor. Bu bakımdan da siyasi-askeri mücadelede yoğunluk var diye ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesini zayıflatmamak ve ertelememek gerekiyor. Sadece üslup ve yönteme daha çok dikkat etmek, üslupta kazanımcılığı ve yöntemde ise olumlu-pozitif yaklaşımı esas almak önem taşıyor. Böyle dönemlerde hep olumlu ve çare üretici yönden bakarak, karamsarlığa ve kötümserliğe asla yer vermemek gerekiyor. Bu noktada Zap, Avaşîn ve Metîna tünellerinde aylarca düşman kuşatması altında hep gülen yüzle ve yüksek moralle direnen yoldaşları örnek almamız gerekiyor. İdeolojik-örgütsel çizgi duruşunun ve Apocu fedailiğin zirvesi işte bu tutum oluyor.
İdeolojik-örgütsel çizgi mücadelesine, özellikle sınıf ve cins mücadelesine dair pratikte yaşanan bazı durumlara ilişkin önceki talimatlarda değerlendirmeler yapmıştık. Benzer hususlar geçerliliğini şimdi de sürdürüyor. Hem işbirlikçi-hain egemen sınıflara ve hem de hep kafa karıştıran küçük-burjuva sınıf özelliklerine karşı sürekli duyarlı olmak ve etkili mücadele yürütmek, Önderlik çizgisinde doğru yürümenin ve başarılı olmanın ilk şartıdır. Bu noktada Önder Apo’nun değerlendirmeleri doğru anlaşılmalıdır. Toplumu sadece sınıflarla ve tarihi de sadece sınıf mücadelesi ile tanımlamanın yeterli olmadığını belirtmek, sınıfları ve sınıf mücadelesini yok saymak anlamına kesinlikle gelmez. O halde toplumda yaşanan sınıf gerçeğini doğru görmemiz ve Partimizin sınıf çizgisini pratikte hayata doğru geçirmemiz gerekir. Unutmayalım ki, Kürdistan’da ulusal, demokratik ve özgürlükçü çizgide doğru duruş, KDP karşısındaki doğru duruşa ve mücadeleye bağlıdır. Özgürlük mücadelesinde doğru tarz ve üsluba ulaşmak, ancak her türlü küçük-burjuva sınıf etkisine karşı doğru ve sürekli mücadeleyle olur.
25 Kasım ve 27 Kasım
etkinlikleri birbirinden
koparmadan ele alınmalı
Benzer durum cins mücadelesi açısından çok daha fazla geçerlidir. Erkek egemen ruh hali, zihniyet ve siyasete karşı kadın özgürlük çizgisinde sürekli mücadele etmek ve kendini eğitmek, özgür yaşam ve özgürlük mücadelesinde başarıya ulaşmanın en temel şartıdır. Bu mücadeleyi devrimci erkekler ve kadınlar olarak sürekli yürütmeliyiz. Kadın özgürlük çizgisinde kendimizi eğiterek özgürlük ölçülerimizi yükseltmeliyiz. İçinde bulunduğumuz günlerde Partimizin resmi kuruluş yıldönümü ile birlikte ’25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’ dolayısıyla etkinlikler de yaşanıyor. Tabi kadın özgürlük mücadelesi sadece kadına yönelik şiddete karşı mücadele ile sınırlandırılamaz. Bu mücadeleyi Kadın Özgürlük Devrimi düzeyinde ele almak ve her boyutta erkek egemenliğine karşı mücadele haline getirmek gerekir. Önder Apo’nun geliştirdiği jineoloji sorunu böyle ele almakta ve Partimiz kadın özgürlük mücadelesini bu çizgide yürütmektedir. Dolayısıyla 25 Kasım ve 27 Kasım etkinliklerini birbirinden koparmadan, adeta iç içe geçirerek daha güçlü geliştirmek mümkündür. Tüm kuruluş yıldönümü etkinliklerinde bu gerçeğe vurgu yapmak ve etkinlikleri kadın özgürlük mücadelesi çizgisinde geliştirmek gerekir.
Diğer yandan, hala çok fazla başkasından beklentili olan ve bunun için de hep çağrılar yapan tutum ve davranışlar da varlığını sürdürmektedir. Öyle ki, üst yönetim çağrı yapıyor diye adeta herkes, tek tek bireyler bile çağrı yapıyor. Bu durum, mücadele ederek kazanmak yerine, başkasından beklentili olmak anlamına geliyor. Kuşkusuz çağrılar da yapılır, ancak bunun yerini ve zamanını da iyi ayarlamak gerekir. Fakat pratikte çoğunlukla böyle olmuyor. Aşırı çağrı, başkasından aşırı beklentiyi ve dolayısıyla pratik yapmamayı doğuruyor. Oysa bize hiç kimse bir şey vermeyecek. Böyle bir dünya yok. Bu aşırı beklenti kendi imkanlarını da kullanmamayı getiriyor ve adeta bir zayıflık etkeni oluyor. Açık ki kimse bize bir şey vermiyor ve vermeyecek de. Tersine her şeyi biz mücadele ederek kazanıyoruz ve sadece böyle kazanacağız. Bu nedenle de kendimizi daha çok eğitip örgütlememiz, kendi öz gücümüze daha çok güvenmemiz ve daha çok mücadeleci hale gelip bu mücadeleye herkesi katmayı başarmamız gerekiyor.
Faşizmi yenen ve yıkan
bir sonucu elde
etmeliyiz
Son derece kritik, kader belirleyici bir mücadele dönemi içinde olduğumuzu belirttik. Kuşkusuz böyle bir durum her türlü komplo ve provokasyon ihtimalini de artırıyor. Özellikle AKP-MHP gibi özel savaş yöntemlerini zirvede uygulayan bir faşist iktidarın varlığı, bu hususu daha da ciddi hale getiriyor. Örneğin 2015 sürecini hatırlayalım. AKP 7 Haziran seçiminde yaşadığı yenilgiyi 1 Kasım’da nasıl ve hangi yöntemlerle değiştirdi? Yine ‘Tanrı lütfu’ denen 15 Temmuz 2016 süreci neyi ifade ediyor? O halde, içinde seçimin de olduğu yaşadığımız bu süreç, her türlü karanlık yönteme başvurulabilecek, komplo ve provokasyonlar geliştirilebilecek, en tehlikeli özel savaş yöntemleri uygulanabilecek bir süreçtir. Bu noktada tüm hareket ve halk olarak dikkatli olmamız kadar, özellikle basın-yayın çalışmalarının çok daha fazla duyarlı ve dikkatli olması gerekir.
Değerli Yoldaşlar!
PKK’nin 45’inci yılının çok büyük olaylara ve yeni gelişmelere gebe bir yıl olduğu açıktır. Bu durumu bazı boyutlarıyla ifade ve izah etmeye çalıştık. Ancak buna da fazla gerek yoktur. Zira söz konusu durum çıplak gözle bile görülebilecek bir açıklıktadır. Hemen herkes de bu durumu böyle görüp ifade etmektedir. Tabii bizim, söz konusu gerçekleri herkesten daha doğru ve derinlikli görmemiz ve gerektirdiği devrimci görevleri zamanında başarıyla yapabilmemiz gerekir. Parti olmak, öncülük konumunda bulunmak bunu gerektirir. Önderlik çizgisi bizden böyle olmamızı ister. O halde, 45’inci Parti yılına her yıldan çok daha yüksek bir duyarlılıkla, dikkatle ve mücadelecilikle yaklaşmalıyız. Yaşanacak olası gelişmeleri önceden görebilmek, gereken plan ve hazırlıkları mutlaka gerçekleştirebilmeliyiz. Bu temelde sadece mücadele eden ve direnen değil, bunun ötesinde büyük başarılar kazanan olmalıyız. Düşmanı darbeleyen ve zayıflatan değil, faşizmi yenen ve yıkan bir sonucu elde etmeliyiz.
45’inci Parti yılına işte böyle bir hedef temelinde giriyoruz. Kuşkusuz bu hedefi başarmanın zorlukları vardır ve öyle kolay gerçekleşmeyecektir. Ancak başarılamayacak hedefler de değildirler. Çünkü düşman gerçekten çok darbe yemiş ve zayıflamıştır. AKP-MHP faşizmi yaptıklarıyla iç ve dış kamuoyunda iyice teşhir olmuştur. Artık demokratik yöntemlerin zerresini bile kullanmayacak, daha çok komplo ve provokasyona baş vuracak, daha açık diktatörlüğe yönelecektir. İktidarını zor ve hile ile sürdürmeye çalışacaktır. Başvuracağı hileleri ortaya çıkartır ve zor uygulamalarını kırarsak, o zaman AKP-MHP faşizminin yıkılışı ve çöküşü gerçekleşecektir. Bunun için de daha çok duyarlılık ve dikkat, daha etkili pratik mücadele gerekir. Geçen yılların pratik derslerini yeterince çıkarmak, Apocu çizgide daha doğru partileşmek, gerillalaşmak ve demokratik uluslaşmak bize bu gücü verir.
Şimdi işte böyle bir süreç içerisindeyiz. Önderlik ve şehitler çizgisinde kendimizi yenileyerek 45’inci yıl görevlerinin üzerine yürüyeceğiz ve mutlaka kazanacağız. Bu temelde, her zaman bize en büyük yaşam ve direnme gücünü veren kahraman şehitlerimizi, Seyit Rıza’dan Yılmaz Dersim’e, Haki Karer’den Delal Amed’e, Reşît Serdar’a ve Zap-Avaşîn-Metîna şehitlerine kadar uzanan tüm kahraman şehitlerimizi bir kez daha saygı ve minnetle anıyoruz. Başta Önder Apo olmak üzere tüm yoldaşların, halkımızın ve dostlarımızın Parti Bayramı’nı yürekten kutluyor; tüm yoldaşları Önderlik ve şehitler çizgisinde kendilerini yenileyerek, 45’inci Parti yılını büyük ve kesin zafer yılı haline getirmeye çağırıyoruz!
– Kahrolsun Faşist, Sömürgeci, Soykırımcı Diktatörlük!
– Yaşasın Özgürlük ve Demokrasi Mücadelemiz!
– Yaşasın Devrimci Halk Savaşımız!
– Yaşasın Özgürlük ve Direniş Öncümüz PKK ve PAJK!
– Bijî Rêber Apo!