Kadının sistem içinde hak arayışından, sisteme karşı mücadeleye…
Bu yıl 25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Gününü şimdiden kadınlar tarafından güçlü eylemlerle karşılanacağını öngörmek mümkün. Rojhilat Kürdistan ve İran’daki kadın öncülüğünde yaşanan gelişmeler başta olmak üzere yılın başından itibaren birçok alanda kadınların mücadele duruşu bunu göstermektedir.
Geçmişte yılın bir iki günü ile -8 Mart, 25 Kasım gibi- sınırlı bir mücadele yaklaşımı vardı. Bugün kadınların mücadelesi; günleri, ayları aşan bir süreklilik içinde gelişmektedir. Ancak kadınların mücadelesinin bir kazanımı ve sonucu olan böyle sembol günlerin olması da anlamlıdır. Böyle günler, süreklilik kazanan kadın mücadelesine ivme kazandırma; mücadele strateji ve yöntemlerini gözden geçirme, mücadelede yeniden kararlaşıp yol alma anlamında gereklidir. Bu temelde Kadın Hareketleri ve örgütlerinin mücadele ve çalışmaları tüm yıla yayılan planlama ve programlarla sürmektedir.
25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü, geçmişte salt kadının mağduriyeti ve haklarının sağlanması üzerinden gelişmekteydi. Aslında salt 25 Kasım değil, kadın mücadelesi, feminist mücadelenin durduğu nokta ağırlıklı olarak hak-hukuk arama düzeyinde dar kalabilmekteydi. Bu yaklaşım kuşkusuz, salt kadınlardan kaynaklanan bir durum değildi. Toplumsal mücadele iddiasında olan devrimci demokratik güçler bile; kadın sorununu tali gören, önemsemeyen, hatta kadınların bu yönde gelişen taleplerini, bölücülükle itham eden bir anlayışla bu alanda dahi erkek egemen zihniyet hakimdi. Bu da kadını dar, tepkisel, marjinal bir sınırda mücadeleye yöneltmekteydi.
Son yıllarda kadın mücadelesinde, 25 Kasım eylem ve etkinliklerinde kadınların güçlü direniş duruşu kadar, sistemi sorgulayan; erkek egemen sisteme karşı ‘kadın devrimi’ gibi radikal bir mücadele duruşu ve iddiasının geliştiğini görmekteyiz. 2021 25 Kasım’ında yapılan etkinliklerde, birçok yerde yapılan eylemlerde şiddetin esas faillerini veya sorumlusunu sistem olarak devletin gösterilmesi önemliydi. Kadınlarda, erkek şiddet-devlet şiddet bağlantısı bilinç düzeyinde de önemli bir teorik düzey kazanmıştır. Dolayısıyla şiddetin kökleri konusunda bilinç düzeyinde de önemli sorgulamalar ve gelişmeler yaşanırken; bunun eylem ve mücadele duruşuna yansıması da olacaktır. Kürdistan ve İstanbul eylemlerinde erkek-devlet şiddetine karşı açığa çıkan mücadele duruşu ve bu çerçevedeki duruşmalar, dünyanın farklı bölgelerinde aynı gerçekliği ve mücadele tutumunu farklı kelimelerle ifade eden sloganlarla yankı buldu. Bir diğer dikkate değer boyut da birçok eylemde erkeklerin de eylemci olarak katılım sağlamasıydı. Bu da kadın mücadelesinin erkeğin de zihniyetini dönüştüren gerçeğini görmek açısından önemliydi. Bu erkeklerin katılımı, kadınların eylemini gölgeleme ya da kendini öne çıkarma biçiminde değil, normal katılımcı olarak birçok yerde genç ve orta yaş erkeklerin sayısı yoğundu. Hatta bazı erkekler erkek- şiddet konulu dikkat çekici dövizler taşıdı.
Bugün gelinen aşamada kadın mücadelesi, önemli niteliksel bir gelişme sağladı. Uzun yıllara dayanan önemli tecrübe ve birikimleri sonucu gelişmeler, aşamalar kaydetti. Kadın sorunu, erkek egemen sistemin beş bin yıldır yarattığı bir sorundu; Yaratılan tüm toplumsal sorunlara da merkezlik etmekteydi. O halde Kadın mücadelesini toplumsal mücadeleden bağımsız ele almak mümkün olamazdı. Ancak toplumsal mücadelede de erkeğe bırakan, edilgen bir pozisyonda olması da kabul edilemezdi. Toplumsal mücadeleye kadın bakışı, anlayışı, gerçek anlamda sistem karşısında olma pozisyonuyla öncülük etmek durumundaydı. Zira kadın; tarihsel hakikati ve toplumsal konumu gereği, verili olanı kabul etmeyen, devrimci olma potansiyelini en fazla taşıyan cinstir. Bu nedenle çağımız toplumsal mücadeleleri kadın rengi, kadın karakteriyle gelişmek durumundadır. Bu anlamda 21. yüzyılda gelişmekte olan toplumsal mücadeleler kadın öncülüğünde gelişmeye doğru gitmektedir.
Kadınlar bugün salt kendi hakları için ayağa kalkmayıp, aynı zamanda demokrasi ve özgürlük için toplumsal mücadelenin öncülüğünü yürütüyorlar. Bu gerçek Kürdistan’da olduğu gibi, bölgesel ve yerel düzeyde dünyanın birçok alanında kendini göstermektedir. Dolayısıyla kadın özgürlük ve eşitlik mücadelesini hedef alan saldırılar, kadını geleneksel cinsiyetçi kalıplara tıkamayı amaçlayan politikalar, kadın kırımını yükselterek kadın iradesini teslim almaya çalışan zihniyetler, aynı zamanda 21. yüzyıl toplumsal mücadelesinin kadın öncülüğünü yok etmeyi amaçlamaktadırlar. Dolayısıyla bu yüzyılda tüm gelişmelerin merkezine ve önceliğine kadın özgürlük sorununu oturtmak, kadın özgürlük sorunuyla bağlantılı tüm toplumsal sorunları ve gelişmeleri ele almak gerekecektir.
Önderliğimiz; Demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigmasıyla, kadın özgürlük sorununa daha derinlikli bir yaklaşım geliştirmiştir. Çağımızın kadın özgürlük yüzyılı olacağı ve gelişmelere cins çelişkisinin yön vereceği tespitini yüzyılın başında yapmıştı. Bu temelde geliştirdiği paradigmada Kadın mücadelesini toplumsal mücadelenin merkezine aldı. Toplumsal kurtuluşun kadın kurtuluşundan geçtiği, tüm toplumsal sorunların kaynağını, kadının köleleştirilmesi olarak ifade etti. Tüm diğer kölelikler, kadın köleleştikten sonra ancak gerçekleşme zeminini ve fırsatını bulduğu; dolayısıyla ‘kadın özgürleşmeden toplumun özgürleşmeyeceği’ gerçeğini, bir tespiti aşan mücadele yaklaşımı içinde ele aldı. Bu anlamda Kadının kurtuluşu ve özgürlüğü yalnız kadın için değil; toplumun kurtuluşu için zorunluluk olarak görülmüştür. Tüm özgürlük mücadelelerinin başarıya ulaşması için kadın eksenli olması, Kadın özgürlük çizgisini esas alması gerektiğini ifade etmiştir. Bugün PKK mücadelesinin bir kadın mücadelesi olarak ifade edilmesi, kadın öncülüklü inşası; mücadelemizin özgürlükçü karakterinin gereğidir. Önderliğimiz kadının bu hakikati temelinde devrimde, toplumsal dönüşümde, kadına öncülük rolü biçmiş, bu rol ve misyon gereği kadını ele almıştır. Diğer hiçbir devrimde kadın böyle ele alınmamış, rol biçilmemiştir. Onun için de devrimler ‘kazanılsa’ da tüm acı ve bedellere rağmen kadınlara, halklara mal olmamıştır. Önderliğimiz tüm bunlardan çıkardığı dersler temelinde, yeni paradigma yaklaşımıyla devrimimizin başta kadınlar olmak üzere tüm topluma mal olmasını sağlayacak, özgürlükler getirmesini esas almıştır.
Kadın Devrimi, toplumsal devrimin mihenk taşıdır
Bugün önderlik paradigmasının evrensel düzeyde ilgi görmesi ve sahiplenilmesinin en temel boyutlarından biri de kadın özgürlükçü yönü olduğu görülmektedir. Bu paradigmayla beslenen Kadın Özgürlük Hareketi olarak da dünya kadın mücadelesine karşı sorumluluklarımızın arttığının farkında ve bilincindeyiz. Kadın Özgürlük Hareketi olarak yaşadığımız örgütsel tecrübe, mücadele deneyimi olarak Kuşkusuz, genel kadın mücadelesine kazandırdıklarımız vardır. Ancak bundan daha önemlisi de Dünya kadın hareketlerinin içinde bulunduğu paradigmasal ve ideolojik arayışa cevap olma anlamında tüm dünya kadın hareketlerine, mücadelelerine ulaşma, paradigmamızı paylaşmak gerektiği açıktır. Bu anlamda paradigmamız temelinde kadın öncülüğünde gelişen, kadınlar ve halklar için umut ve ilham kaynağı olan Rojava Devrimi, kadın mücadelemizin tanınmasında önemli bir rolü oldu. Yine son yıllarda Kadın Özgürlük Hareketi olarak bölgesel, uluslararası alanda gelişen kadın platformlarında aktif yer almamız; dünya kadınlarıyla daha fazla mücadele deneyimlerimizi paylaşmamızın önemli etkileri oldu. Mücadele perspektifimiz temelinde kadın mücadelesinde sistem sınırlarında hak arama yerine erkek-devlet gerçeğini birlikte ele alarak sorgulayan, sisteme dönük mücadeleye yönelme perspektifinin bu platformlarda açığa çıkması önemliydi. Bu kadın platformlarındaki tartışmalarda kadın sorununu toplumsal sorunlarla birlikte ele alma, toplumdan kopuk marjinal tarzları aşmaya dönükte önemli bir mücadele stratejisi açığa çıktığını görüyoruz.
Son süreçlerde 5-6 Kasım tarihlerinde Kadın özgürlük Hareketimizin ön ayak olduğu Berlin’de gerçekleşen İkinci Uluslararası Kadın Konferansı bu kapsamda gerçekleşen çalışmalardan biriydi, önemliydi. Önderliğin paradigması ekseninde, özgürlük felsefemizi ifade eden “Jin, Jiyan, Azadî” duruşmasıyla gerçekleşmesi oldukça anlamlıydı. Bu vesile ile bu anlamlı kadın buluşmasını sağlayan konferans hazırlık komitesini ve tüm konferans delegelerini kutluyor, sevgi ve saygıyla selamlıyoruz. Bu Konferansta, kadın hareketleri ortak mücadele stratejilerini belirlediler. Yine kadın hareketlerinin çok ihtiyaç duydukları ve tartıştıkları diğer bir konu, ortaklaşma ve dayanışmaları açısından örgütleme, genel olarak sistem sorunlarını da ele almaları önemliydi. Kadınların farklı ve çeşitli mücadele gerçekliğinden yola çıkarak, farklılık ve çeşitlilik içindeki konfederal birlik perspektifine ulaşmaları gerekliydi. Kadınlar olarak farklı, çeşitli zenginlikteki kadın mücadelelerinin deneyimlerinden yararlanarak, birlikte güçlenecek bir sisteme ulaşmaları; hegemon erkek sistemine karşı ihtiyaç duyulan bir sistem olarak elzemdi. Bu temelde kadınların; yerelden, bölgesel düzeyden uluslararası düzeye kadar önlerine koydukları örgütlenme perspektifi temelinde Dünya Demokratik Kadın Konfederalizmine ulaşmadaki kararlaşmaları oldukça anlamlıdır. Önderliğin paradigması ve Kadın Hareketimizin öncülüğünde gelişen bu süreç, bizler açısından heyecan ve moral kadar; gururunu yaşadığımız bir çalışmadır.
Önderliğimizin kadın özgürlük paradigması, ulaştığı tüm alanlarda kadınlar başta olmak üzere tüm toplumlarda karşılık bulmaktadır. Bugün birçok alanda toplumsal mücadelede kadınların öncülük yapması bunun sonucudur. Kadın Devrimi, toplumsal devrimin mihenk taşıdır. Bu anlamda demokratik, ekolojik, ekonomik, kültürel tüm toplumsal devrimleri de bağrında taşıma karakterine sahiptir. Bu kapsayıcı karakteri, rolü gereği kadın, toplumsal devrimin en temel öncü güçlerinden olmak durumundadır.
Kadın mücadelesine karşı; açık kaba baskılar kadar, liberal tuzaklar
Kadın cephesinde yaşanan tüm bu gelişmeler karşısında erkek egemen sistemin; kadına karşı katliam, şiddet ve tecavüzcü yüzü çok daha açık tüm yönleriyle kendisini göstermektedir. Bu, erkek egemen sistemin gücü değil; kadınları, kendi sistemleri için her zamandan daha fazla tehlike olarak görüp korkutmalarından ileri gelmektedir. Bundan yüz yıl önce de kadına karşı şiddet kadınların mücadele gündemiydi. Bugün de kadına karşı şiddet halen en temel mücadele gerekçelerimizdendir. Erkek egemen sistem sürdükçe, kadınların mücadelesi geliştikçe şiddet olacaktır. Şiddetin biçimi değişebilir, ancak erkek egemen şiddet kendisini çok derinleştirmiş tarzlarda sürdürmeye devam eder. Çünkü erkek egemen sistem şiddete mahkum, kendisini şiddetle var eden bir sistemdir. Bu durumda kadın mücadelesinde sonuç alınmıyor, yol kat edilmiyor mu? diye sorulabilinir. Ancak bu, yol almadığımız anlamına gelmiyor, tabii ki kadınlar olarak mücadelemizde yol alıyoruz. Düne kadar daha iyi itaat etmek için, erkeklerin daha ‘iyi kadınları’ olmak için şiddet görürdük. Bu bizi daha fazla ehlileştirmeye, itaat etmeye ve çaresizliğe götürürdü. Bugün karşılaştığımız şiddeti, Özgürlük Mücadelemizin, özgürlük arayışımızın bedeli olarak yaşıyoruz. Bu bedelleri göze alarak yolumuza devam ediyoruz. Dün bu sistemin -gönüllü ya da gönülsüz- temsilcileri olan baba, koca, kardeş şiddeti yeterliyken; bugün kadınların isyanı ve mücadelesinin önünü almak için yeterli görülmeyip, sistemin direk devleti, kolluk güçleri ve bütün kurumları kadınlara karşı harekete geçmiş durumdadır.
Kadınlara dönük tüm fiziki ve görünen şiddetin yanında, esas tehlike olarak kapitalist modernitenin liberal politikalarını görmek ve karşı durmak kadın mücadelesi açısından hayatidir. Kadının bilinçlenen ve yükselen mücadelesini etkisizleştirmek, sistem içine çekerek kontrol altına almak kapitalist modernitenin kadınlara dönük temel politikası olarak gelişmektedir. Bir taraftan kadının gücünden yararlanarak sistemine eklemlerken, sistem karşıtı potansiyeli, mücadele gücü kontrol altına alınırken; diğer taraftan yarattığı özgürlük yanılsamasıyla kadınları mücadele gücünden düşürme, etkisizleştirme politikaları gelişmektedir. Sistemin bu liberal politikalarından önemli sonuçlar aldığı, bu tarzda birçok kadın hareketini mücadeleden düşürdüğünü de görmek gerekiyor. Kadınlar olarak erkek egemen geleneksel sistemin, kaba ve görünen şiddeti kadar; bu sistemin daha inceltilmiş, derinleştirilmiş biçimi olan kapitalist modernitenin liberal tuzaklarına karşı daha fazla duyarlı, donanımlı olmamız gerekir. İdeolojik yönelimleri ve liberal politikalarıyla kadın mücadelesini etkisizleştiren bu sisteme karşı da ciddi mücadele stratejilerimiz ve perspektifimiz olmalıdır. Bugün erkek egemen sistem bir yandan AKP-MHP faşizmi, Taliban ve İran otoriter rejimi gibi iktidarlarla, kadınlar şahsında topluma dönük ciddi baskılar temelinde kendisini sürdürürken; diğer yandan batının liberal politikaları temelinde kadını mücadeleden düşürerek, sistemine yedekleyerek, etkisizleştirerek sistemini sürdürmeye çalışmaktadır. Özcesi, erkek-devlet sisteminin kadınlara dönük politikalarının biçimi, tarzı farklılıklar gösterse de özde aynıdır, sürekli güncellenerek, sürmektedir.
Bugün Rojhilat ve İran’da erkek rejiminin baskılarına karşı kadın öncülüğünde, Kürtler başta olmak üzere tüm toplumda büyük bir devrimsel kalkış, serhıldanlar yaşanmaktadır. Mücadeleye duran tüm kadınları, Kürdistan halkımızı ve İrani halkları büyük bir coşkuyla selamlıyorum. Kürt kızı Jina Emini’nin rejim güçleri tarafından katledilmesiyle kadın öncülüğünde başlayan bu serhıldan dalgası Rojhilat ve İran’ın her tarafına yayılmış; iki ayı aşarak davam etmektedir. Bu süreç iyi okunduğunda Önderliğin özgürlükçü paradigmasının kadınlarda, toplumda nasıl karşılık bulduğunu çok iyi görmekteyiz. Eylül ortalarında başlayıp, aralıksız kadın öncülüğünde süren bu serhıldanlar İran’da gerçekten devrim niteliğindeki bir süreci başlattı. Bu serhıldanların nereye evirileceği, rejimin yıkılıp yıkılmayacağından daha önemli sonuçları şimdiden görmek mümkün. Bugün “Jin, Jiyan, Azadî” felsefesi temelinde kadın etrafında kenetlenen bir toplumsal devrim, erkeği de dönüştüren, kadın devrimidir yaşanan.
Önderliğimizin özgürlük felsefesini formüle eden “Jin, Jiyan, Azadî” hakikati İran ve Rojhilat’ta karşılık bulmuş, mücadeleyle bu hakikat ete kemiğe bürünmüştür. Kadının yaşam olduğu, yaşam ve kadının özgürlüksüz olmayacağı hakikati dile gelmiş. Herkes özgür yaşam için, kadının etrafında, kadının öncülüğünde mücadeleye durmuştur. Bu hakikat sadece kadınlar ve Kürtleri birleştirmemiş, Önderliğimizin demokratik ulus perspektifini somutlaştıran İrani halkları da ortak mücadelede bir araya getirmiştir. Önderliğimizi tanımayan bu kadınlar, halklar, bugün Önderliğin görüşleri temelinde bir arada mücadele etmekte; geleceği birlikte örmenin umudunu geliştirmektedirler. Bir kez daha Rojhilat-İran gerçeğinde görüldüğü gibi Önder Apo düşünce ve felsefesiyle, tutsak ve tecrit edilemez bir nehir gibi tüm kadınlara, halklara akmaya devam edecektir.
Kadın kırımına karşı özgür kadını ve toplumu savunma zamanı
Erkek egemen sistemin kadına dönük kırıma varan katliam ve şiddet politikalarına karşı iki yıldır bir mücadele hamlesi içindeyiz. Bu sistemin AKP-MHP gerçeği kırım ve özel savaş politikalarıyla Kürt toplumsallığımızı ve değerlerimizi dağıtmak ve örgütlülüğümüzü tasfiye etmeyi amaçlamaktadır. Belli bir hedef ve politika temelinde günlük olarak kadınlarımıza ve toplumumuza çok sistematik uygulanan özel savaş politikaları da bu amaçla geliştirilmektedir.
Mücadele gerçeğimizde Önderliğimizin yarattığı kadın öncülüğü ile Kürt toplumsallığımız güçlendirildi. Faşist düşman gerçeği, kadınla büyük kazanan Kürt toplumuna; kadına yönelerek, kadını vurarak kadın kırımıyla birlikte toplum kırımını gerçekleştirmek istemektedir. Bu anlamda KJK’nin “Kadın Kırımına Karşı özgür kadını ve Toplumu Savunma Zamanı’’ hamlesi, AKP-MHP faşist kadın kırım politikalarına karşı bir mücadele duruşu olduğu kadar, erkek egemen sistemin kadın kırım politikalarına karşı da evrensel bir mücadele duruşunu ifade etmektedir. Bu anlamda hamlemiz; kadınlar olarak yaşadığımız kırım gerçeğine karşı ‘özgür kadını -dolayısıyla- toplumu savunma’ gibi bir mücadele iddia ve kararlılığını ifade etmesi açısından hayatidir. Başta kadın olmak üzere tüm toplumumuzun, yaşamın tüm alanlarında öz savunma anlayışı ve bilinci temelinde örgütlenmesini esas almaktadır. Kadın hamlemiz, mücadele gerekçeleriyle dünya genelinde yükselen kadın şiddetine karşı daha fazla ortaklaşma ve birlikte mücadeleyi yükseltmeyi hedeflemektedir.
Bu temelde yıl boyunca “Kadın Kırımına Karşı Özgür Kadını ve Toplumu Savunma Zamanı” esas mücadele perspektifimizken, her alan özgün hamle şiarlarıyla genel hamleye katıldı ve geliştirdi. Bu temelde tüm alanlarımızda hamlenin etkili yürütülmesinin fazlasıyla nedenleri, gerekçesi ve zemini vardı. Sadece Kürtlerin bulunduğu coğrafyada değil, erkek egemen sistemin her coğrafyada neden olduğu cins çelişkisine dayalı özgürlük sorunları, kadın sorunları, toplumsal sorunlar kadın ve toplum kırım düzeyinde yaşanmaktadır. Bu anlamda “Kadın Kırımına Karşı Özgür Kadını ve Toplumu Savunma Zamanı” hamlemiz sadece Kürt kadınlarıyla sınırlı mücadeleyi ifade etmemekte; kadınlar olarak farklı coğrafyalarda ve kültürlerde de olsak ortak yaşadığımız sorunları ve mücadele kararlılığını ifade etmektedir.
Kadın Hareketi olarak geçmişten beri kadın ve toplum sorunlarını gündemleştiren mücadele hamlelerini hep geliştirdik. Farklı gündem ve şiarlarla başlattığımız hamlelerle sorunu gündemleştirmek, görünür kılmak kadar, bilinçlendirme ve duyarlılık oluşturma; bunun üzerinden ortak mücadele zeminlerini yaratarak örgütlenme, ortak mücadeleyi yükseltme yaklaşımı esas alındı. Şimdiye kadar özgürlük sorunlarına dönük geliştirdiğimiz bu hamlelerle önemli düzeyde toplumsal bilinçlenme, örgütlenme ve mücadele iddia ve kararlılığını yarattığını belirtebiliriz.
İki yıldır sürdürülen “Kadın Kırımına Karşı Özgür Kadını ve Toplumu Savunma Zamanı” hamlemiz tüm alanlarda aynı düzeyde olmasa da önemli sonuçlar yarattığını görmekteyiz. Özellikle alanlarda kadın örgütlerimizin ciddi yaklaştığı, kadın çalışmalarını daha öncelikli ve stratejik ele aldığı durumlarda daha önemli sonuçlar yaşanmaktadır. Kuşkusuz AKP-MHP faşist düşman gerçeğiyle günlük olarak yoğun bir mücadele içindeyiz. Alanların düşmanın yönelimlerine göre önceliklerini belirleme; mücadeleyi bütünlüklü ele almama, dar, kendi sınırlarında ele alan yaklaşımlar kadın mücadele hamlemizi daraltmaktadır. Ancak tüm yetersizliklere rağmen genel olarak hamlemizin olumlu sonuçları ve yansımalarını da görmekteyiz. Geçen süreçte hamlemizle ortaya çıkan kadının mücadele gücünü bu yılki 25 Kasım’da zirvede yaşayacağız. Kadınlar önümüzdeki süreçte hamleye katılımlarını daha fazla geliştirecek, her yerde kadına dönük gündemlerde odaklanma, mücadele perspektifi ve şiarlarını alan özgünlüklerinde hamleler tarzında belirleyerek mücadelelerini yükselteceklerdir.
Bu hamlelerin bir boyutu erkek egemen zihniyete, sistemine, faşizme karşı kadının ortak mücadelesini yükseltmek iken; diğer boyutu da öz savunma anlayışıyla yaşamın her alanında örgütlenme, bilinçlenme, verili olana karşı alternatif özgür yaşam alanlarını, sistemini geliştirmek olacaktır.
Erkek egemen sistemin en karanlık ve faşizan yüzü olan AKP-MHP faşizmine karşı mücadele, kadınlar olarak önceliğimizdir.
Bugün Kürt halkına, Kürt Özgürlük Hareketine karşı AKP-MHP faşizmi tarafından yoğun saldırılar, işgal girişimleri, imha ve inkara dayanan siyaset yürütülmektedir. Bu faşizme karşı Hareketimiz kadınlar adına, insanlık adına büyük bir direniş duruşu içindedir. Kadın Özgürlük Hareketi ve onun gerilla gücü olarak bu erkek sisteminin en karanlık ve faşizan yüzü olan AKP-MHP faşizmine karşı mücadeleyi büyütmek önceliğimizdir. Bugün bu faşist zihniyet sadece Kürt halkına ve Hareketimize karşı değil; demokrasi güçlerine, toplumun tüm kesimlerine, özelikle de kadınlara dönük baskıcı faşist uygulamalarıyla yaşamı, ülkeyi zindana çevirmiştir. Başta kadın mücadelemiz olmak üzere hareket olarak faşist iktidara karşı verdiğimiz mücadele, faşist iktidarı zayıflatmış, Türkiye’de kadınlar, halklar, demokrasi güçleriyle ortak mücadele cephesini genişletmiştir. Faşizm bu süreçte en fazlada kadın Hareketimizi, kadın militanları gözeterek hedeflemiştir. Son olarak kadın mücadelesine kendisini adayan, kadının Jineoloji bilimini yaşamsal kılan, kadın kurtuluş ideolojisini somutlaştırma, toplumsallaştırma çalışmasını yürüten Nagihan Akarsel yoldaşımız bilinçli hedef gözetilerek katl edilmiştir. Dünyanın her yanından kadınlar Jina Emini ve Nagihan arkadaşları “Jin Jiyan Azadî” sloganlarıyla sahiplenmiş. Bu kadın şehitleri şahsında “Jin Jiyan Azadî” hakikati bir kez daha açığa çıkmış ve evrenselleşmiştir.
Bu karanlık faşizm özgürlük gerillalarına, kadın gerillalara dönük gerçekleştirdiği kimyasal saldırılarla insanlık suçu işlemiştir. Hareketimiz bunu defalarca belirtmesine rağmen uluslararası güçler kanıt yok, demiş; kanıt için de sistemin hiçbir kurumu harekete geçmemiştir. Erkek egemen hegemonik sistem, başta NATO olmak üzere tüm kurumlarıyla, bu kirli savaşı desteklediği, iş birliği içinde olduğu bir kez daha açığa çıkmıştır. Hareketimiz gerillanın dar imkanlarıyla kanıt temelinde AKP-MHP faşist çetelerini suçüstü yakalayarak görüntülerini göstermiş, 17 arkadaşın şehadeti de bu temelde açıklanmıştır. Bu kanıtlar karşısında bile harekete geçmesi gereken uluslararası kurumlar bu defa da inceleme yapmak için devletler düzeyinde başvurunun olmasının gerekliliğini belirtmiştir. Bu, sistemin halklar karşısındaki iki yüzlü gerçeğini çok çarpıcı göstermektedir. Sistemin bu kurumları ve hukuku kendi egemen çıkarları için vardır. Halklar, toplumlar, özgürlük mücadelesi verenler kimyasal silahlara maruz kalabilirler. Bu kimyasal saldırıları incelemek, karşı durmak için bile devletlerin talebi ya da izni ve müsaadesi ile mümkün olmaktadır. Kimyasal gibi büyük bir insanlık suçunu ancak devletler işleyebilir. Kendi egemen çıkarlarını her türlü insanlık değerleri üzerinde tutan devletlerden de bu suçları ifşa etmelerinin beklenmeyeceği de çok açıktır. Aylardır başta Avrupa’da olmak üzere halkımız ve dostları Kürdistan da ve dünyanın dört bir yanında ayakta olup, ilgili kurumlara inceleme yapmaları için çağrıda bulunmaktadırlar. Bu kurumların Kendi görevleri olmasına rağmen bu çağrılara sesiz kalmaları, gerçekliklerini görmek için yeterlidir. Tüm kadın hareketleri mücadelesinde, faşizmin gerillaya karşı kimyasal saldırısını öncelikli ele almaları, tutum göstermeleri gerekir. Bu, kadın mücadelesinin faşizme karşı oluşu, bu temelde gelişen tüm mücadeleleri kendi mücadelesi görmesi, kapsayıcı ve sistem karşıtı duruşunun gereğidir. Bu temelde başta kadınlar olmak üzere tüm demokratik çevreleri, devrimci, sistem karşıtı güçleri kimyasala karşı mücadele etmeye, özgürlük gerillasının yanında durmaya çağırıyoruz.
25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Mücadele’nin ön günlerini yaşadığımız bu günlerde, mücadelenin startı verilmiş, eylem ve etkinliklere başlanmıştır. 25 Kasım’da bu eylemlerin zirveleşeceğini görmek mümkündür. Tüm kadınların bundan sonra da tüm yıllara yayılan mücadele süreci içinde olması gerektiği açıktır. Bugün biz kadınlar, her zamandan fazla mücadele bilincine, araçlarına ve deneyimine sahibiz. Kadınlar olarak her zamandan daha fazla örgütlü ve birlikte güçlüyüz. Yine bugün kadınlar; tüm toplumsal sorunları, kadın sorunu kapsamında ele alma, bu temelde toplumsal mücadeleye öncülük etme gerçeğimiz söz konusudur. Bu, kadınlar olarak her zamandan daha fazla mücadelede ve alanlarda olmamız demektir. Saraylar egemenlerinse sokaklar alanlar bizimdir, alanların gücü sarayları çökertme kudretine sahiptir. Onun için de Kadınların kazanacağı, kadınların şahsında tüm halkların ve ezilenlerin kazanacağına inanıyoruz. Kadın Özgürlük Hareketi olarak bir kez daha tüm kadınlara ve halkımıza mücadele iddia ve kararlılığımızı belirtiyor; yeni bir mücadele yılında, özgürlük arayışında ve mücadele içinde olan tüm kadınları selamlıyor, mücadelelerinde başarılar diliyoruz.
• Kadın kırımına karşı Jin, Jiyan, Azadî
• Kadına yönelik her türlü şiddete karşı Jin, Jiyan, Azadî
• Doğa katliamlarına karşı Jin, Jiyan, Azadî
• Erkek egemen sisteme karşı Jin, Jiyan, Azadî
• İşgale ve ihanete karşı Jin, Jiyan, Azadî
• AKP-MHP faşizmine, Kimyasal vahşetlerine karşı Jin, Jiyan, Azadî
• Özgür ve eşit bir dünya için Jin, Jiyan, Azadî