O bakımdan eleştiri özeleştiri yaşamımızın ve çalışma tarzımızın kopmaz bir parçasıdır. Bu nedenle de sürekli esas aldığımız, baş vurduğumuz temel yöntem oluyor. Burada da eğitim programımız tamamen buna göre hazırlanmış durumda. Aylardır yürüttüğümüz tartışmaların, eğitim çalışmalarının tüm konularının temel amacı da buydu. Bunun için Önderlik gerçeğini doğru özümsemek amacıyla Önder Apo’nun 40 yıllık mücadeleyle ortaya çıkardığı zihniyetini, görüşlerini, sistemli ve bütünlüklü bir biçimde veren demokratik toplum manifestosunun tüm ciltlerini eğitimimizin birinci ve temel bölümü yaptık. Yol haritasıyla birlikte beş ciltlik son savunmaları yeterince zaman verme temelinde kapsamlı ve derinlikli bir biçimde inceledik. Bu temelde Önderlik gerçeğini anlamaya ve özümsemeye çalıştık. Önder Apo felsefesini, yaşama bakışını ve yaşamı tanımlama, çözümleme yöntemini anlama, özümseme çabası içinde olduk. Böyle bir felsefe temelinde insan için, toplum için yaşam hakikatini ifade eden temel ilkeleri, Önder Apo’nun ret ve kabul ölçülerini, doğru yaşam diye tanımladığı ölçü ve özellikleri öğrenmeye ve bilince çıkarmaya çalıştık. Savunmalarda kapsamlı bir biçimde ifadeye kavuşmuş olan Önderlik felsefesi ve ideolojik çizgisi doğrultusunda Önder Apo’nun siyaset tarzını, Kürt halkı, tüm ezilenler, ezilen cins, ezilen sınıf, ezilen halklar için özgürlüğü, demokratik yaşamı, kurtuluşu verecek olan mücadele tarzını, devrim anlayışını, bunun ilke ve hedeflerini, bizi gerçekçi bir özgürlüğe ve demokrasiye ulaştıracak olan program ilke ve hedeflerinin neler olduğunu bilince çıkardık. Hem insanlık tarihi hem de parti tarihimizin geçmişiyle mukayeseli bir biçimde bugün yürüttüğümüz mücadeleyle ulaşmayı hedeflediğimiz siyasi ilke ve amaçları anlamaya çalıştık. Mücadeleyi doğru amaca, hedefe bağlı bir biçimde yürütmek için ne için mücadele ettiğimizi, ne için savaştığımızı, bu savaşla hangi amaçları gerçekleştirmek istediğimizi bütünlüklü, kapsamlı bir biçimde anlamak, öğrenmek istedik. Bununla birlikte bizi amaçlarımıza götürecek mücadele yol ve yöntemlerinin neler olması gerektiğini, yani bizi zafere taşıyacak stratejik ve taktik yaklaşımları kapsamlı bir biçimde tartıştık değerlendirdik. Tüm bunların yanında, böyle büyük bir mücadeleyi yürütecek militanlığın özelliklerini, öncülük düzeyini, partileşmeyi, parti ölçü ve özelliklerini, yine gerillalaşmanın önemini, ilkelerini, özelliklerini tartışıp anlamaya çalıştık. Bütün bunları Önder Apo öncülüğünde, Önderlik değerlendirmeleri çerçevesinde ve kahraman şehitlerimizin gücüyle yürütülen mücadelenin derslerini çıkartma temelinde anlamaya çalıştık.
Kendimizi neye göre hangi esaslara göre sorgulayacağız!
Kendini eğitmek için, bir şeyler öğrenebilmek için, eleştiri özeleştiri yapabilmek için, kendini yenileyip başarılı iş yapar hale gelmek için o işin doğru ve başarılı yapılışının nasıl olduğunu bilmek gerekir. Bir şeyi ölçüp tartabilmek, değerlendirebilmek için ölçü gerekir, tartı gerekir. Değerlendirmede esas alınacak bir çizgi gerekir. Yoksa ölçü adına, tartı adına, değerlendirme adına yapılacaklar kendini esas almaktan, kendini konuşturmaktan, kendini her şeyin yerine koymaktan, dolayısıyla da hiçbir şeyi anlamamak ve öğrenmemekten öteye geçmez. Doğru bir sorgulama, eleştiri özeleştiri, kendini yenileme olabilmesi için her şeyden önce bunun hangi ölçüye, tartıya, hangi esaslara, ilke ve ölçülere göre olacağını doğru tespit etmek ve yeterince bilmek gerekir. Bizde doğruları temsil eden, Önderlik gerçeğimiz, şehitler gerçeğimiz oluyor. Yani mücadelemizin temel değerleri oluyor. Dolayısıyla mücadeleyi doğru bir çizgide başarıyla geliştiren olabilmek için her şeyden önce bu mücadelenin doğru ve başarılı geliştirilmesinin neyle ve nasıl mümkün olduğunu bilmek gerekir. İşte Önderlik savunmaları üzerinde yürüttüğümüz tartışmalar, yaptığımız araştırma ve incelemeler bize böyle bir bilinç düzeyi kazandırmayı hedefliyordu ve önemli ölçüde böyle bir bilgi ve bilinç düzeyini edindik. Bununla ne kazandık? Kendimizi neye göre, hangi esaslara göre sorgulayacağımızı, yeniden yapılandıracağımızı, ret ve kabul ölçülerimizin neler olacağını belirlemeye, netleştirmeye ulaştık. Kuşkusuz bu olmadan sorgulama olmaz, eleştiri özeleştiri olmaz. Değişim ve yeniden yapılanma olamaz. Neye göre kendimizi yapılandıracağımızı bilmeden nasıl değiştireceğiz, yenileyeceğiz, yapılandıracağız? Onu yapabilmek için her şeyden önce doğrunun ne olduğunu bilmek gerekir. Demek ki Önderlik savunmaları üzerinde yürüttüğümüz bütün araştırma, inceleme ve tartışmaların temel amacı, kendimizi başarılı bir özgürlük militanı haline getirmek için neleri esas almamız, neye göre kendimizi şekillendirmemiz gerektiğini öğrenmeye, anlamaya çalışmaktı. Ardından savunmalarla iç içe parti ve mücadele tarihimizin derslerini çıkartmaya çalıştık. Tarih dersleri gördük, ülke ve halk tarihi, parti ve mücadele tarihi, kadın özgürlük tarihi, buna bağlı olarak doğru partileşme, doğru katılım, doğru militanlaşma, bunun Önderlik ve şehitler gerçeğinde ifadesini bulan doğru biçimlerini genel ve tek tek örneklerle ele alarak incelemeye, öğrenmeye, buna göre de kendimizi günlük tartışmalar içerisinde sürekli yenilemeye çalıştık. Bütün bunların hepsi de öğrendiğimiz Önderlik ve şehitler gerçeği temelinde kendimizi yeniden yapılandırabilmek, birer başarılı özgürlük militanı haline getirebilmek için pratikte nelere dikkat etmemiz, neleri esas almamız gerektiğini öğrenmek içindi. Böylece bir yandan Önder Apo’nun düşünceleri temelinde militanlaşmanın mümkün olduğunu gördük, anladık. Diğer yandan ise yaşanmış pratiklerden çıkartılmış derslerden de yararlanarak onun nasıl gerçekleştiğini özümseyerek anladık.
Bütün bu tartışmalardan bu sonuçları çıkarttık. Böylece başaran bir özgürlük militanı olunabileceğine dair kendimize olan inancımız, güvenimiz gelişti. Bu temelde sorgulamayı daha da somutlaştırdık, derinleştirdik; kendi gerçeğimizde yakın hale getirdik. Bunu genelde savaş, özelde Devrimci Halk Savaşı teorisini, stratejini, tarz ve taktiklerini, pratik uygulama durumumuzu değerlendirerek yaptık. Devrimci Halk Savaşı’nın kırda, dağlık alanda uygulanma düzeyi kadar, ovalarda, kentlerde pratikleştirme düzeyini de tartıştık, değerlendirdik. Niçin savaş oluyor, nasıl olacak, bu savaşa kim öncülük edecek, kim yürütecek, savaş içinde kim, hangi düzeylerde katılım gösterecek? Böyle bir savaşı başarıya götürecek ilke ve amaçlar neler? Böyle bir savaşın yıkmak istediği, kurmak istediği ne? Savaşta başaran, kazandıran, kaybettiren tarz ne? Bu konuda genel olarak duruşumuz, pratiğimiz neyi ifade ediyor? Kırda Devrimci Halk Savaşı stratejisinin pratik gereklerini ne kadar yerine getiriyoruz, bunu ovaya şehre ne kadar yayıyoruz? Yaptıklarımız ne kadar başarı kazandırıyor, ne kadar kaybettiriyor. Yaptıklarımız, yapmamız gerekenlerin ne kadarı oluyor? Ne kadarını yapamamışız, neden? Engeller neler, zorluklar neler? Nereden kaynaklanıyor? Bunları sorguladık. Dördüncü stratejik dönem diye ifade ettiğimiz Devrimci Halk Savaşı stratejisinde başarı elde edebilmek için yürütmemiz gereken en temel görevin ne kadar doğru anlaşılıp ele alınarak başarılı, yeterli bir biçimde uygulanıp uygulanmadığını sorguladık. Bu temelde genel hareketimizin Devrimci Halk Savaş stratejisinin uygulanmasına yaklaşımının ne olduğunu sorgulamak kadar, özel olarak da gerilla güçlerinin, HPG ve YJA Star kuvvetlerinin mücadeleye, Devrimci Halk Savaşı’na öncülük etmekle yükümlü olan, misyon sahibi olan güçlerin bu işi ne kadar anlayıp, ne kadar yerinde ve zamanında doğru ve başarılı bir biçimde uygulayabildiklerini, bunları ne kadar yapamadıklarını sorguladık. 2010 yılında ne oldu, 2011 yılında ne oldu, 2012 yılında gidişat nasıldır? 2010’dan önceki süreçler nelerdi? Neden Dördüncü Stratejik Dönemin bu biçimde gelişmesine ihtiyaç oldu. Bu bir zorunluluk muydu, yoksa başka nedenlere dayalı olarak mı bu durum ortaya çıktı, gelişti? Dördüncü Stratejik Dönemin Devrimci Halk Savaşı olması önlenebilir miydi, önlenemez miydi? Önlenmemiş olması bize ne kaybettiriyor, ne kazandırıyor? Özgürlük Mücadelesi açısından başarı grafiğimizi nasıl gösteriyor?
Biz halkın gücünü ne kadar doğru ele aldık
Bununla birlikte savaşla etle tırnak gibi bağlı olan gerillacılığın, askerliğin diğer hususları yani komutalık hususları, örgütlenme hususları, örgütsel işleyiş hususları, gerillanın büyütülmesi ve eğitilmesi vb gibi temel konuları üzerinde de çok durduk. Çünkü eğer bir savaşı yapma koşulları oluşmuşsa savaşta başarıyı son tahlilde savaşa kendini doğru ve yeterli bir biçimde verip vermeme durumu, komutanın savaşı doğru anlayıp başarıyla yürütüp yürütmeme durumu belirler. Son dönemlerde ortaya çıkan sözde bazı savaş teorisyenlerinin iddia ettikleri gibi sonucu belirleyen kesinlikle teknik güç değildir. Hatta nicelik gücü de değildir. Aksine nitelik, yani komutanın ve savaşçının hazırlık düzeyi, amacı anlama ve amaca bağlanma düzeyi, savaşın amacı için kendini feda etme düzeyinin belirleyiciliği hala devam ediyor. O nedenle de iç ve dış koşullarda mevcut pratiği ortaya çıkan durumlar ne olursa olsun, yetersizlikler ne kadar bulunursa bulunsun bunların ortaya çıkan yetersizliklerdeki payından çok daha fazlasının komutanın ve savaşçının savaşı anlama, savaşın amaçlarına kendini bağlama, savaşın tarz ve taktiklerine kendini yatırma durumunun temel belirleyici etken olduğu tartışma götürmüyor. Bu bakımdan da savaşta karşı karşıya kaldığımız sorunları doğru ve yeterli bir biçimde anlamak için, Devrimci Halk Savaşı’nı doğru, başarılı ne kadar yürütüp yürütmediğimizi irdelemek için savaşta başarıyı getirecek olan savaşçı, komutan ve savaş birliği durumunu kendi pratiğimizi sorgulama temelinde ele aldık, değerlendirmeye çalıştık. Bu konuda Önderlik çizgisinin doğruları karşısında güncel pratikte neler yapıp yapmadığımızı, ya da pratiğimizin neyi ifade ettiğini sorgulamaya çalıştık. Dolayısıyla savaşta başarıyı garantileyen gerçekliği doğru ve yeterli bir biçimde ortaya çıkartmak istedik.
Eğitim, örgütlenme ve yönetim konularında yaklaşımlarımızın, tarzımızın, çabalarımızın ne kadar doğru ve yeterli olup olmadığına eleştirel ve özeleştirel bir gözle bakmaya çalıştık. Bütün bunları Devrimci Halk Savaşı’nın temel dayanağı olan kitle çizgimiz temelinde araştırmaya çalıştık. Adı üzerinde halk savaşı! O halde halkın savaşıdır, halka dayalı bir savaştır, halkın gücüyle gerçekleşen bir savaş. Biz halkın gücünü ne kadar doğru ele aldık, her şeyden önce bu güce ne kadar inandık, bu gücü ne kadar harekete geçirdik; bunun için ne kadar halkı eğitip örgütledik, seferber ettik. Halka ne kadar çizgi esaslarına göre doğru yaklaştık? Bunlar ne kadar Önderlik çizgisiyle, Devrimci Halk Savaşı stratejisiyle uyumlu oldu? Bu konularda ne tür hatalar, yanlışlar, eksiklikler ortaya çıktı? Bırakalım halkın gücünü harekete geçirmek, Özgürlük mücadelesine seferber etmeyi, harekete geçmiş gücü kendi elimizle ne kadar heder ettiğimizi ya da ortada bıraktığımızı, bunun ne kadar sonuçları olduğunu anlamaya çalıştık. Bütün bunlar Devrimci Halk Savaşı stratejisi temelinde birer savaşçı ve militan olarak yapmamız gereken temel görevler karşısındaki durumumuzun ne olduğunu, ne olmadığını, bu görevleri ne kadar anlayıp doğru bir tarzla, üslupla, yeterli bir tempoyla yerinde zamanında ne kadar uygulayıp uygulamadığımızı sorgulamayı ifade etti. Dolayısıyla gerilla güçleri olarak kendi pratiğimizi hiçbir kaygıya, endişeye düşmeden, sağa sola saptırmadan, örtbas etmeden, tam bir açıklık içerisinde ortaya koyup analiz etmeye, doğrularla yanlışları, yeterli olanla olmayanları ayırt etmeye çalıştık. Böylece aslında genelde Özgürlük hareketi olarak, özelde gerilla hareketi olarak pratiğimizin durumunu sorguladık. Eleştirel ve özeleştirel bir bakış açısıyla hareket olarak çizgi esaslarının neresinde olup olmadığımızı, dönemsel görevleri ne kadar başarıp başarmadığımızı açığa çıkartmaya, ortaya koymaya, hareket genelinde bunları anlamaya çalıştık.
Temel amacımız kendi gerçeğimizi anlamak
Bütün bunlar neyi ifade ediyordu? Hareket açısından eleştiri özeleştiri yapmayı ifade ediyordu. Önderlik ve şehitler çizgisinde genelde hareketimizin, özelde gerilla güçlerinin pratik görev ve sorumluluklarını ne kadar başarıp başarmadıklarını ortaya çıkartmayı içeriyordu. Dolayısıyla hareketimizin durumunun netleştirilmesini ifade ediyordu. Devrimci halk savaşının özgürlükçü hareket olarak neresindeyiz? Gerilla hareketi olarak ne kadar anladık ve uyguluyoruz? Ne kadar öncülük ediyoruz? Doğru tarz, üslup, yeterli bir tempoya ne kadar ulaşmışız? Böyle bir stratejiyi ne kadar anlamışız ve ne oranda doğru tarz ve yaratıcı taktiklerle hayata geçiriyoruz? Bunları sorguladık. Çünkü hareketi sorgulamadan, hareketin içinde bulunduğu durumu irdelemeden, onun hata ve eksikliklerini ortaya çıkartıp nedenleriyle birlikte sorgulayarak derslerini edinmeden kendimizi değerlendiremezdik, çözümleyemezdik. Böylece ideolojik politik çizgi ve devrimci halk savaşı karşısındaki duruşumuzu, Özgürlük Hareketi ve gerilla olarak ne konumda olduğumuzu bütün kapsamı ve derinliğiyle çözümlemeye, irdelemeye, anlamaya çalıştık.
Temel görevler üzerinde yaptığımız bu analizleri, değerlendirmeleri son derste bir de alanlar somutunda yapmaya çalıştık. Evet savaş, Devrimci Halk Savaşı, kırdaki, şehirdeki savaş, eğitim, örgütlenme, komutanlık, halkla ilişkiler konusundaki genel duruşumuzun alanlar somutunda, sahalar, eyaletler, bölgeler somutunda ne kadar doğruluk, yeterlilik arz edip etmediğini, ne kadar hata ve eksiklikler taşıdığını alan alan, güç güç, birlik birlik açığa çıkartmaya çalıştık. Alan pratiklerinin değerlendirilmesi devrimci görevlere göre dikey olarak yapılan sorgulamanın çalışma alanlarına göre yatay bir biçimde de yapılarak farklı bir açıdan daha derin, daha gerçekçi bir analizini ortaya çıkarmayı ya da daha doğru, daha somut irdelenmesini yapmayı ifade ediyordu. Böylece genelde devrimci görevler karşısında hareket olarak duruşumuzun ne olduğunu toplu bir değerlendirmeye tabii tuttuğumuz gibi, bir de bu genel içerisinde her sahanın, eyaletin, bölgenin, birliğinin duruşunun, durumunun doğruluk ve yeterlilik düzeyinin ne olduğunu sorgulamaya, açığa çıkartmaya çalıştık. Böylece bütün alanları, eyaletleri, sahaları, bölgeleri, birliklerin durumunu önderlik ve şehitler çizgisinde devrimci halk savaşı stratejisini başarıyla hayata geçirmenin neresinde olduğu konusunda netleştirmeye tabii tuttuk.
Şimdi kişisel eleştiri ve özeleştiri platformları hareketin geneli, gerilla hareketimiz, dördüncü stratejik dönem karşısındaki duruşumuz, tek tek saha ve eyaletlerin somut duruşları ışığında yapılanların bireyler, kişiler düzeyinde de irdelenmesini, daha da somutlaştırılmasını, daha da derinleştirilmesini ifade ediyor. Aslında dikkat edilirse Önderlik savunmalarının okunup incelenip tartışılmasından alan pratiklerinin sorgulanmasına kadar geçen süreçteki bütün konular, tartışmaların tek amacı var; kendi gerçeğimizi anlamak. Biz kimiz, neyiz, ne durumdayız; neredeyiz, ne yapıyoruz? Kuşkusuz bir yerlerdeyiz, kendimize birçok sıfatlar takmışız, şu veya bu biçimde kendimizi ifade ediyoruz da, olduğumuz yere, fiilen bulunduğumuz yere ne kadar layık durumdayız? Üzerine taktığımız sıfatların gereğini pratikte ne kadar yerine getiriyoruz? Önümüze koyduğumuzu söylediğimiz görev ve sorumlulukları yerinde, zamanında ne kadar başarıyoruz? Başarıyor muyuz, başaramıyor muyuz? Başarıyorsak düzeyi nedir, başaramıyorsak düzeyi nedir; başarısızsak bunun nedenleri neler, başarısızlık nereden kaynaklanıyor, kim engelliyor, neden engelleniyor, bu engeller nasıl aşılacak? Başarısızlık, yetersizlik etkenlerini aşarak kendini başaran, kazandıran militan haline nasıl getireceğiz? İşte kişisel eleştiri-özeleştiri platformları da bu gerçeklerin açığa çıkartılmasını, dolayısıyla ülke gerçeği, hareket gerçeği, sahalar, eyaletler, birlikler gerçeği temelinde yapılan analizlerin ve düzeltmelerin kişiler somutunda da yapılarak kişisel düzeltmelerin anlayışta ve duruşta sağlanmasını ortaya çıkartmak istiyoruz.
Demek ki bütün eğitim programımızın hepsi, devre boyunca yürüttüğümüz bütün eğitim çalışmaları, tartışmalar, araştırma ve incelemelerin hepsi kendi gerçeğimizi anlamak, kendi kişisel duruşumuzu çözümlemek, önderlik ve şehitler çizgisi karşısında Dördüncü Stratejik Dönem dediğimiz Devrimci Halk Savaşı stratejisinin uygulanması karşısında ne durumda olduğumuzu analiz etme, doğru anlama, yeterince çözümleme, var olan yetersizlikleri, hataları ortaya çıkartarak, nedenleriyle birlikte onları gidermenin yol ve yöntemini bulup ortaya çıkartma ve bu noktada bir netlik, kararlılık, kesinlik sağlamak içindi. Aslında bütün devre boyunca yürüttüğümüz tartışmaların temel amacı, hedefi her birimizde böyle bir netleşmeyi, kavrayış düzeyini, analiz etme yetisini, hata ve eksikliklere karşı mücadele etme gücünü ortaya çıkartmaya dönüktü. Düşmanın içimizdeki etkilerini, varlığını anlamak, bilince çıkartmak ve bu iç düşmana karşı mücadele etmeyi öğrenmek ve bunu gerçekleştirmek içindi. Önce içimizdeki düşmanı yenmek içindi. Bunu yenecek bir ideolojik mücadeleyi, sınıf ve cins mücadelesini Önderlik çizgisinde doğru ve yeterli yöntemle yaparak düşmanın sömürgeci soykırım gerçeğini kendi içimizde, kişiliğimizde, ruhumuzda, duygularımızda, düşüncemizde, davranışımızda yenilgiye uğratmayı, bu temelde düşman etkilerini aşarak yeni, özgür mücadeleci bir kişilik haline kendimizi getirmeyi, bu temelde kendimizi yeniden yaratmayı, yeniden yapılandırmayı hedefliyorduk.
Önderliksel doğuş bir kişilik devrimidir
İşte eğitim bu demektir; eleştiri özeleştiri de bunu ifade ediyor. Demek ki eğitimle eleştiri özeleştiri bir ve aynı şeydir. Eleştiri özeleştirisiz eğitim olmaz. Daha doğrusu kendini eğitmenin eleştiri özeleştiri dışında herhangi bir yol ve yöntemi yok. Ama eleştiri ve özeleştiriyi de doğru yapmak lazım. Eleştiri özeleştiri yapabilmek için, bir şeyi analiz edip sorgulayarak düzeltebilmek için her şeyden önce neye göre sorgulayacağını bilmek lazım. Ondan sonra sorgulamadaki yol, yöntem, üslubu doğru tutturmak lazım. Dahası, bu sorgulamayı yapacak, yani mücadele edecek cesareti, fedakarlığı kendi içinde yaratmak lazım. Yani kendinde yeni insan olmaya, başaran insan olmaya ihtiyaç uyandırmak, kendini böyle bir iddia sahibi, güç sahibi kılmak gerek. İşte eleştiri özeleştiri bunlarla oluyor. Tümüyle yanlışları, eksiklikleri görüp atmayı, onlar yerine doğru ve yeterli olanı koymayı ifade ediyor. Bunu tabii kendi kişiliğimizle, kendi içimizde yapmayı, dolayısıyla kişilik devrimimizi gerçekleştirmeyi ifade ediyor. Önder Apo buna zihniyet devrimi dedi, vicdan devrimi dedi. PKK devriminin özünü zihniyet ve vicdan devrimi oluşturuyor; kişilik devrimi oluşturuyor. Özgür birey, özgür toplumu yaratma mücadelesi oluşturuyor.
Kesinlikle PKK’nin çok büyük bir siyasi ve askeri hareket olduğunu kimse inkar etmemeli. Böyle yapanlar kendilerini yanıltırlar. PKK gerçeğini saptırırlar. Dolayısıyla PKK gerçeğine, Önderlik gerçeğine uygun bir tutum ve yaklaşım içinde olamazlar. Öyle olamayanlar da hiçbir zaman başarılı olamazlar. Öyle davranmak, PKK’nin bir önderlik hareketi olduğunu yadsımak oluyor. Oysaki güneş nasıl balçıkla sıvanmazsa PKK’nin bir önderlik hareketi olduğu gerçeği de hiçbir biçimde örtbas edilemez, gizlenemez, maskelenemez. Bunu hiç kimse yapamaz. Bunu yapmaya çalışanların bütün çabalarının şimdiye kadar hüsranla sonuçlandığı biliniyor, bundan sonra da aynı akıbeti yaşayacağından hiçbir kuşku yok. O bakımdan da öncelikle PKK gerçeğinin özünün bir ideolojik mücadele olduğunu, kişilik mücadelesi olduğunu, PKK devriminin esasısın kişilik devrimi olduğunu bileceğiz, anlayacağız, kabul edeceğiz. Bu aslında bütün ezilenler için böyle, özgürlük arayan herkes açısından böyle. En fazla da Kürdistan’da böyle, Kürt toplumu için böyle. Kürt insanı, Kürt ezileni, Kürt kadını, Kürt genci için böyle. İnkar ve imha sistemine karşı, sömürgeci ve soykırım rejimine karşı doğru ve başarılı bir duruş göstermenin, mücadele etmenin başka şartı, başka koşulu yok çünkü. Farklı yol ve yöntemlerle bu işi yapmak imkansız. Önce düşman gerçeğini kendinde yenmeden dıştaki düşmana karşı mücadele etmenin imkanı yok. Neden? Çünkü sömürgecilik dar, basit bir sömürü gerçeği değil. Tam tersine bireyi ve toplumu kendi gerçekliğinden çıkartarak bambaşka bir gerçekliğe dönüştürme hareketi, yani bir soykırım hareketi. Bunu katliamla yapıyor, asimilasyonla yapıyor. Ve bu durum devam ediyor. Bu rejimi yürütenler istedikleri kadar “artık eski durum yok, aşılmıştır” desinler. Bunların hepsi palavra, bizim o sözlere karnımız tok. Bu rejimi en zalimce uygulayanların hepsi geçmişten bu yana aynı sözleri söylediler, aynı iddialarda bulundular. Günümüzde yapılanların da geçmişte yapılanlardan hiçbir farkı yok. Bu anlamda oldukça tecrübeliyiz; gerçekleri anlamış durumdayız. Öyle kolay kanacak, aldanacak, tatlı sözlere inanacak durumda değiliz. O bakımdan da sömürgeciliğin Kürdistan’da nasıl bir gerçeklik olduğunu, birey ve topluma nasıl bir saldırıyı ifade ettiğini çok iyi biliyoruz. Onun dar, basit bir sömürü olmaktan çok çok öteye, insanın ruhuna, bilincine, zihniyetine, duygusuna, düşüncesine, kişiliğine, davranışına, her şeyine yöneltilmiş bir saldırı olduğundan hiçbir kuşkumuz yok. Önderlik gerçeği bunu aydınlattı. Kırk yıllık mücadelemizin dersleri bu gerçeği bize net, açık bir biçimde gösterdi. O halde Kürt insanına ve toplumuna yöneltilen saldırı bu kadar boyutluysa, tümüyle bireyi ve toplumu esas alıyorsa, bireyin ve toplumun bütün değerlerini, yaşam özelliklerini hedefliyor ise o zaman böyle bir rejime, sisteme karşı mücadelenin de, bunun tam karşıtı olarak bireyi ve toplumu duygu, düşünce, ruh, davranış, zihniyet, kişilik, yani her bakımdan düzeltmeyi, yeniden yaratmayı hedeflemesi kesinlikle şart. İşte kişilik devrimi bu. İşte özgür kişiliğin, özgür toplumun ortaya çıkma çabası bu. Bunun da temel yönteminin içteki düşmana ya da sömürgeci soykırım rejiminin içimizdeki etkilerine, uzantılarına karşı bir ideolojik mücadele olduğundan, sınıf ve cins mücadelesi olduğundan hiçbir kuşkumuz yok.
Peki, bu mücadelenin gerçekleşme biçimi nedir? Bu mücadeleyi var eden yöntem ne? İşte eleştiri özeleştiri. Başka hiçbir yöntem yoktur. İdeolojik mücadelenin bir tek biçimi vardır. O da eleştiri özeleştiridir. Bunsuz hiçbir şey olmaz. Bu bakımdan eleştiri özeleştiri bizim için ayda yılda bir sefer yoldaşların huzuruna çıkıp bir platform karşısında bir iki saat eleştiri dinlemek, kendini değerlendirmek olamaz. Kesinlikle bu çok dar ve yetersiz kalır. Bu sadece daha toplu, daha özgün bir değerlendirme yapmayı ifade ediyor. Elbette bu olmalı. Bunu büyük bir dikkat ve ciddiyetle gerçekleştirmeliyiz. Fakat eleştiri özeleştiriyi kesinlikle bununla sınırlamamalıyız; yaşamımızın her anında gerçekleşen bir yaşam yöntemi olarak uygulamalıyız. Her zaman yaptıklarımızı, yapmamız gerekip de yapamadıklarımızı eleştiri özeleştiri yöntemiyle sorgulamalıyız. Hata ve eksikliklerimizi bulmaktan ve onlara karşı mücadele etmekten korkmamalıyız. Apocu cesaretin özü buradan ileri geliyor. Apocu cesaret büyük silahşorlukla oluşmadı, siyasi dehalar olarak ortaya çıkmakla da oluşmadı. Kendi gerçekliğini kabul etmek, ifade etmek ve onu reddetmekle oluştu. Önderlik gerçeğimizi iyi anlayalım, doğru yaklaşalım. Önderliksel doğuşu, Önderliksel gerçekleşmeyi iyi anlayalım. Önderliksel doğuş bir kişilik devrimidir. Sömürgeci soykırım rejiminin bütün teslim alma, yok etme çabalarına karşı özgür insan olarak yeniden dirilmeyi, doğmayı ifade ediyor. Bu da tabii kendi gerçeğini düşman saldırıları karşısında doğru görmek, örtbas etmemek, kabul etmemek, daha doğrusu onu reddedecek, ona karşı mücadele edecek bir gücü cesareti göstermektir. İşte Apocu cesaretin özü bu. Dolayısıyla PKK devriminin esasını da bu oluşturuyor. Dikkat edilirse devrim kişilik devrimidir, devrim yeni özgür insanı yaratma devrimidir. Devrimimizin esasını da bu oluşturuyor.
Devrimimizin esas yöntemi eleştiri özeleştiridir. Ne kadar ideolojik mücadele, eleştiri özeleştiri, içimizdeki düşmanı yenmek varsa o kadar siyaset ve askerlik, o kadar dışta düşmana karşı mücadele etmek, o kadar siyasi ve askeri mücadelede etkili mücadele eder hale gelmek olur. Bunun başka yolu ve yöntemi yok. Tersi kesinlikle doğru değil. Yani Kürdistan’da siyasi ve askeri mücadeleden ideolojik mücadeleye geliş kesinlikle doğru değildir, gerçekçi değildir. Dolayısıyla birinci olanı, esas olanı doğru bilmeliyiz, doğru anlamalıyız. Dikkat edersek eleştiri-özeleştiri bizim için böyle bir anlık, zoraki bir durum değil; bir yaşam felsefesi, yaşam yöntemi, yaşam karşısında özgür duruş ve görevler karşısında kendini başaran kişilik haline getirmenin temel tarzı, temel yöntemi oluyor. O bakımdan da bizim öyle korktuğumuz, ürktüğümüz, ayda yılda bir başvurduğumuz değil de bilerek, isteyerek, büyük bir cesaret ve fedakarlık göstererek günün yirmi dört saatinde bütün yaşamımız karşısında sürekli hayata geçirdiğimiz, başvurduğumuz, kendimizi eğiterek görevler ve yaşam karşısında hazır hale gelmeyi sağladığımız temel yöntem oluyor. Bunu bilelim. Bunu bildiğimiz ölçüde biz eleştiri ve özeleştiriyi ve onun PKK içindeki konumunu, yerini anlamış oluruz. Gerçekçi, somut, dürüst, yaşam karşısında başarılı durmak isteyen kişilik açısından da eleştiri özeleştirinin rolü aynı konumdadır. İlla PKK militanı olmaya da gerek yok.
Kendi gerçeğimize göre hareket etmemiz en doğrusu
PKK militanı dürüst insan olmanın en planlanmış, örgütlendirilmiş, eylemsel kılınmış tarzı oluyor. Bu işin en bilinçli en örgütlü bir biçimde yürütülmesini ifade ediyor. Çünkü Kürdistan’da gerçeği anlamanın, köleliği, baskıyı, sömürüyü yenmenin, özgür, adil, eşit, demokratik bir yaşam kazanmanın başka yolu ve yöntemi yok. Kürdistan’a, Kürt toplumuna, Kürt insanına dayatılan sömürgeci soykırım rejimi bunu zorunlu kılıyor. Onun için de baştan beri Önderliksel doğuş bir kişilik devrimi olarak gerçekleşiyor. Önceki insan ve toplum duruşuna karşı çok büyük ve derin bir eleştiri özeleştiri gerçeği olarak ortaya çıkıyor. Bu da sömürgeci ve soykırım rejiminden kopuşla kendisini ortaya koyuyor. PKK’lileşmek bu düzenden kopmayı ifade ediyor, PKK’lileşmek ayrı bir ölçü, ayrı bir yaşam tarzı edinmeyi, dolayısıyla ayrı bir yaşam sistemi, kişilik, toplum oluşturmayı ifade ediyor. Dikkat edilirse siyasete ve askerliğe bağlı olmaksızın bir kişide de dile gelen budur, on kişide de, yüz kişide de gerçekleşen budur, Grup da böyledir, parti de böyledir, gerilla da böyledir, şimdi özgürlüğe yürüyen halk da böyledir. Ulusal diriliş devrimi neyi ifade ediyordu? Düzenden kopmayı. Kapitalist modernite sisteminin küresel hegemonya haline gelirken Kürdistan’a dayattığı inkar ve imha sisteminden kopmayı, ayrı, özgür ve demokratik bir yaşamı öngören bir toplum ve insan gerçeğine ulaşmayı ifade ediyordu. Şimdi bunun esas yöntemi bu.
Bu bakımdan şunu iyi bilmeliyiz: Bizim dürüst, yurtsever, devrimci bir demokrat olarak gerçekleri anlamamızın, görev ve sorumluluklarımızı bilince çıkarmanın ve onları başarıyla yerine getirecek yol, yöntem, irade, bilinç, güç, iddia kazanmamızın yegane yöntemi eleştiri özeleştiridir. Kendi gerçeğimizi görmeden, hata ve eksikliklerimizle mücadele etmeden, bu kadar soykırıma tabi tutulmuş bir insan gerçeğinden özgürlük savaşçılığı çıkılmaz, insanlar öyle özgürlük militanı haline gelemez. Dolayısıyla o insandan başarı zafer ortaya çıkmaz. Kendisini yeniden yarattığı, zihniyet ve vicdan devrimini, dolayısıyla ona dayalı kişilik devrimini derinliğine yaptığı oranda bir kişinin devrimci yurtsever militan haline geleceği, sömürgeci soykırım rejimine karşı özgür birey ve toplumu yaratmak için mücadele edeceği, siyasi ve askeri mücadeleyi yürüten bir kişilik, siyasetçi, asker, militan, gerillacı, komutan haline geleceği kesin. Bunun dışında bir yolu yok. Bu bakımdan kendi gerçekliğimizi doğru anlayalım, abartılardan uzak duralım, başkalarına göre kendimizi değerlendirmeden uzak duralım. Taklitten, tekrardan kesinlikle kaçınalım. Kendi gerçeğimize göre hareket etmemiz en doğrusu. Önderlik gerçeğinin sadeliği burada kendisini ifade ediyor. Dolayısıyla Kürdistan’da bu işler Kürdistan koşullarına göre oluyor. Doğrusu da odur. Bu işe gerçekçi yaklaşmak, yaratıcı yaklaşmak, somut yaklaşmak kesinlikle gerekli. Birinci şart bu. İkincisi her türlü kendini abartma, gerçekleri örtbas etme, görev ve sorumluluklardan uzaklaştırmadan kesinlikle kaçınalım. Bunların bize kazandıracağı hiçbir şey yok. Ancak özgür yaşam karşısında kendimizi sorumlu gördüğümüz, özgür yaşamı katledenlere karşı mücadelede kendimizi borçlu hissettiğimiz ölçüde doğruya geliriz ve başarılı oluruz.
Önderlik gerçeği büyük bir sorumluluk gerçeğini, duygusunu ifade ediyor. Şehitler gerçeğimiz büyük bir borçluluk tutumunu, duruşunu, duygusunu ifade ediyor. Boşuna Amed Zindanı’nda Mehmet Hayri Durmuş yoldaş “mezar taşıma borçlu yazılsın” demedi. O kadar büyük bir irade, bilinç, kararlılığa ulaştığı zaman borçlu olduğunu gördü. Aslında ortaya çıkan sonuç o kararla netleşmişti. O sonucun bile kendisini kurtarmayacağını, sömürgeci soykırım rejimi karşısında dürüst, onurlu, özgür insan olarak yeterli yaşamış olduğu gerçeğini ortaya koymayacağını ifade etti. Yine de borçlu olduğunu, borçluluktan kurtulamadığını, o tutumun, o kararlılığın, o tarzda kendini eritmenin bile Özgürlük mücadelesi açısından, halkın özgür ve demokratik yaşamı açısından kendisinin borçlu olmaktan çıkarmayacağını ifade etti. Bunlar tarihi gerçekler, büyük düşünceler ve davranışlar. Önderlik ve şehitler gerçeği derken kastettiklerimiz bunlar tabii. Soyut, boş, içeriksiz hususlar üzerinde durmuyoruz, sadece laf olsun diye söylemiyoruz. Tarihsel olarak gerçekleşmiş büyük hakikatler bunlar; yaşanmış gerçekler. Bizi buraya kadar getiren, bir arada tutan, bu kadar zorluklar karşısında dirençli, mücadeleci kılan, bunun için gerekli ruhu, iradeyi, iddiayı, bilinci kazandıran kesinlikle bu gerçekler.
Bunları iyi görmemiz gerek. Bu bakımdan da zoraki değil bu iş, öyle bir zorlama yok. Zorlayıcı bir olgu olarak görenler hiç yapmayabilirler. “Ne ben eleştiri yapıyorum ne de özeleştiri veriyorum” desinler. Platforma çıkmalarına bile gerek yok, çünkü gerçekçi olmaz, o kendini kandırma olur ki, biz burada kendimizi kandıracak durumda kesinlikle değiliz. Her şeyden önce kendimizi kendi kendini kandıran durumdan kurtarmak istiyoruz. O olmadan doğruya ulaşmak, hakikate ulaşmak, yani özgürlük militanı haline gelmek kesinlikle mümkün değildir. O bakımdan da tabii daha rahat olalım, daha açık olalım, daha istekli olalım, daha çok yoğun olalım, dürüst davranalım. Birileri söylediği için değil, kendimizin ihtiyacı olduğu için bu işi yapalım. Gerçek bu zaten. Dolayısıyla başarılı sonuç almak da ancak böyle davranmakla mümkün. Bu çerçevede eleştiri-özeleştiri gerçeğine yaklaşmak, 2012 yaz eğitim devremizin sonuç platformlarını böyle bir yaklaşım ve anlayışla sürdürüp sonuca götürmek hem gerekli hem de önemli. Gerekli çünkü içinde bulunduğumuz savaş gerçeği bizden bunu istiyor. İşleri başarıyla yapan haline gelmemizi istiyor. Önemli, çünkü bundan sonrasının nasıl şekilleneceği burada ortaya çıkacak sonuca bağlı. Ben olsam da olur, olmasam da olur, benim burada söyleyeceğim iki sözün mücadelede ne önemi olacak, ne yeri olacak dememek lazım. Öyle demek başta kendini kandırmak oluyor, yanlışa düşmek oluyor. Yanılgı oluyor. Hiçbir arkadaş böyle bir duruma kesinlikle düşmemeli, öyle yaklaşmamalı. Bir kişi deyip geçmemek lazım. Bir kişinin doğru bir duruş kazanması deyip geçmemek gerekiyor. Bir kişide gerçekleşen bir örgütte, bir örgütte gerçekleşen bir halkta ve tüm insanlıkta gerçekleşebilir. Önderlik ve parti gerçeğimiz, Kürt halkının özgürlüğe yürüyüş gerçeği bunu ifade etmiyor mu? O halde demek ki öyle diyemeyiz, dememiz gerekli. Bu bakımdan da daha gerçekçi, daha derin, daha somut eleştiri-özeleştiriye yaklaşmak, eğitimden aldıklarımızı esas burada somutlaştırmak, önümüzdeki zaferi önce burada, kendi kişiliğimizde yaratmak temel şart oluyor. Bu platform bunun gerçekleştirilmesini ifade ediyor. Her biri büyük zaferler kazanacak kişilik devrimini yapmayı içeriyor. Öyle basite alacağımız bir durum değil. O halde kişilik devrimlerini burada ne kadar derin ve güçlü yaparsak yarının devrimci halk savaşının zaferi de o kadar güçlü gelir; Demokratik özerklik devrimi de o kadar hızlı ve başarılı gerçekleşir. Bütün arkadaşlarımızın bu esas üzerinde eleştiri-özeleştiri platformuna yaklaşacağına inanıyoruz.
Eleştiri, kuşkusuz hataları, eksiklikleri ortaya çıkarmayı ve düzeltilmesini istemeyi ifade ediyor. Yani çözümleyicidir, aydınlatıcıdır, kazanımcıdır. İçeriği de üslubu da böyle olmalıdır. Eleştiriye bir hesaplaşma, yıkma, kazanmaya bağlı olmayan yöntemsiz bir savaş, kavga olarak yaklaşmak, ele almak, uygulamaya çalışmak kesinlikle doğru değil. O tarz önderlik tarzı değil, PKK tarzı değil. O bakımdan her şeyden önce eleştiriye doğru yaklaşmak lazım. Eleştiri bir militanlık görevi, ideolojik-örgütsel mücadelenin en temel bir biçimidir. Eleştiri yapamayan özeleştiri de yapamaz. Özeleştiri yapamayan da kişilik devrimi yapamaz, özgürlük militanı haline gelmez. Bunlar et ve tırnak gibi iç içedir. Fakat eleştiri adı altında her türlü yıkıcı, çözümsüz kılıcı, zorlayıcı davranışlar, sözler yanlıştır. Öyle olamaz. O eleştiri değil. O nedenle her şeyden önce; her arkadaş eleştiri görevine sahip çıkmalıdır. Yoldaşı eleştirmek en temel bir yoldaşlık görevidir. Eleştirmeyen, yoldaşına en büyük haksızlığı, hakareti yapan kişidir. Fakat doğru eleştirmeyen de öyledir. Onun için eleştiriyi en temel bir parti görevi, en temel bir yoldaşlık görevi olarak bileceğiz ve uygulayacağız.
Büyük mücadele nefs mücadelesidir
Eleştiri, yaratıcı, kazandırıcı, çözümleyici, militanlaştırıcı olmalıdır. Onun için içeriği de yöntemi de bu amacı bağlı olmalıdır. Bunun dışındaki doğru eleştiri olamaz. Bunlara dikkat etmeliyiz. Önemli hususlar çünkü.
Diğer yandan özeleştiri, “bakalım hele eleştiri olarak ne söyleniyorsa biz de buna göre bir tutum takınırız” diyerek olmaz. Bir kere şu bir yanılgı. Eleştiriden sonra özeleştiri olmaz. Özeleştiri, eleştiri olmadan kişinin kendine, içine yönelttiği eleştiri demektir. Onu yapabilirse bir kişi ona özeleştiri denir. Ama on kişi eleştirmiş ondan sonra demek ki siz böyle söylüyorsanız bu iş böyledir, doğrudur, kabul ediyorum demek aslında sözleşme imzalamak gibi oluyor. Onun bir özeleştiri değeri yoktur. Bunu net bilmeliyiz. O bakımdan da bir tutum belirlemedir. Şu anlama geliyor: “ben anlamadım, çözemedim, ama yoldaşlar gerçeği açığa çıkardılar, şimdi gördüm, bu temelde tutum belirliyorum, bunları esas alıyorum” anlamına geliyor. O da tabii ki gerekli bir yaklaşım. Eleştiri karşısında gerekli bir yaklaşım ve tutum oluyor; özeleştiri tutumu oluyor. Eleştiri olduktan sonra kabul etmedim, hiçbir değer ifade etmiyor. Birçok arkadaş bunlara takılıyor. Ne kadarını doğru bulayım, ne kadarını eğri bulayım. Doğru bulsan ne olur, eğri bulsan ne olur. Bu işler pazarlık işi değildir. birisi bana şöyle dedi veya demedi işi de değildir. Dese ne olur demese ne olur? Biri sana bir şey söylediği için sen öyle olmuyorsun ki! Birisinin sözüyle ne zafer militanı olursun ne de hiç! Kendi tutum ve davranışlarınla kendi gerçeğini yaratırsın. Onun için bu konularda da gerçekçi olmak lazım. Doğru yaklaşımı, yol ve yöntemi esas almayı bilmek gerekli.
Arkadaşlar bunun için çok daha sorumlu, mücadeleci, kendi içlerinde cesur yaklaşım göstermeliler. En büyük cesaret öze yöneltilen eleştiriyi derinliğine yapabilme cesaretidir. Çünkü en büyük mücadele nefs mücadelesidir, ideolojik mücadeledir. Hata ve eksikliklere karşı yürütülen mücadeledir. O halde bir kişi bu konuda ne kadar cesur ve yöntemli olursa o kadar gelişme sağlar. O bakımdan özeleşitiriyi anlayarak yapalım, mümkünse eleştiriden önce yapalım. Fakat yapamıyorsak o zaman yoldaşlara “ne söylüyorlar, nasıl görüyorlar, yoldaşımız onlar; başarılı olmamızı istedikleri için çaba harcıyorlar” diyerek büyük bir istekle, kaygısız bir biçimde kulak kabartalım, dinleyelim. Biz çok eleştiri-özeleştiri yapıyor, az sonuç alıyoruz; niye? Yaklaşım hatalarımız var, yöntem hatalarımız var onun için. Öyle olmamalı. Önderlik gerçeği kesinlikle bunu reddediyor. Yazık oluyor bu kadar çaba, örgüt ve kişi emeği boşa gidiyor. Böyle olmaz. O bakımdan da mümkünse arkadaşlar kendileri kendilerini eleştirmelidirler. Lenin diyor ki, “hatasız insan yoktur. Akıllı insanın ölçütü hatasız olması değildir. Akıllı insan o ki büyük hata yapmayan, az hata yapan, küçük hata yapan, yaptığı küçük hatayı da herkesten önce görerek özeleştiriyle düzeltendir.” Akıllı insanla akılsız insan arasındaki temel ayrım buymuş. Lenin kadar kimse örgüt, militanlık işlerine, eleştiri ve özeleştiri işlerine kafa yormamıştır. Bütün eleştirilen hata ve eksiklikleri yanında bu gerçekliğini kabul etmemiz lazım. O halde demek ki akıllı insan kendi hatasını başkası görmeden önce görebilendir. Bunu esas almalıyız, akıllı insan olmalıyız. Velev ki olamadık, o halde yoldaşa kulak kabartmayı bilmeliyiz. Kendimiz çözememişsek, parti çözüyorsa, yoldaşlar çözüyorsa büyük bir samimiyetle, hiçbir kaygı gözetmeden dinleyerek onlardan ders çıkartmayı, onları özümseyip bir özeleştiriye dönüştürmeyi bilmeliyiz. Eleştiri olarak söylenenler eksik de olabilir, içinde hatalar da taşıyabilir, ciddi yanlışları da olabilir, hatta başka amaçlar için de söylenebilir, fakat unutmayalım ki hepsinin bize kazandıracağı bir doğruluk payı vardır; önemli bir gerçekliği vardır. Önemli olan onları görebilmek ve o dersi çıkartabilmektir. Yoksa tersinden yanlışı görüp senin eleştirinin şurası yanlış, o halde ben onu kabul etmiyorum demek, aslında eleştiriyi kabul etmemek, özeleştiriye hiç yaklaşmamak, dolayısıyla kendi duruşunda var olan tutumunda ısrar etmek oluyor. Böyle olmamalı, bunlar kesinlikle doğru tutum değil. Hiçbir şey kazandırmaz kişiye. Kaybettirir. Bunları her arkadaş bilmeli. Bu temelde oldukça duyarlı, dikkatli, ölçülü bir biçimde eleştirileri de, özeleştirel tutumu da geliştirmeliyiz.
Her arkadaş gerçekten de büyük bir olgunlukla, tabii içerikte ve yöntemde doğruları esas alarak hem eleştiri görevini yerine getirmeli hem de özeleştiri hakkına ve görevine doğru ve yeterli sahip çıkıp platformun başarısı için çalışmalı. Biz arkadaşların böyle bir sağduyuya sahip olduğuna inanıyoruz. Mevcut eğitim tartışmalarından da bu bilinçlerini çok daha geliştirdikleri kesin. Bu temelde özeleştiri platformumuzun büyük bir olgunluk, derin bir çözümleyicilik ve güçlü bir netleşme ve kararlaşma temelinde geçeceğine, her arkadaşın önümüzdeki Devrimci Halk savaşında etkili rol oynayan militan haline gelmesinde katkı yapacağına inanıyoruz. Platformu bu temelde başlatıyoruz, ölçüsü böyledir. Bütün arkadaşların da bu esas üzerinde yaklaşarak sonuç alacağına inanıyor, başarılar diliyoruz.