Yeryüzü, tarih boyunca insanoğlunun yaşamla ölüm mücadelesine sahne olmuştur. Toplumlar, yaşamlarını yaşama hakkına sahipliklerini ve özgürlüklerini büyük bedeller karşılığında elde edebilmişlerdir. Yaratılan yaşamlar hep büyük bedellere mal olmuştur. Gerisinde binlerle anılmayacak sayıda eşsiz güzellikte insanlar, ömürleri boyunca unutulmayacak acılar, kayıplar, talan ve yıkıntılar bırakmıştır. Bu olgu Kürtler açısından ele alındığında daha değişik bir tabloyla karşılaşılır. Kürt tarihi boyunca özgürlük mücadeleleri verilmiştir, büyük acılarda çekilmiştir, ama gerçek “yaşam” olgusuna da kavuşmadıkları tartışma götürmezdir. Ama partimizin ortaya çıkışı bu olguya doğru yürüyüşte atılan ilk büyük adım olmuştur. Bundan sonraki adımlar ise büyük bedeller karşılığı elde edilmiştir. Bu bedeller zindanlarda “Yaşamı, uğruna ölecek kadar seviyoruz”, “Direnmek yaşamaktır”, “Söndürmeyin bu ateşi, gürleştirin” şiarları, dağlarda ise büyük kahramanlıklar gösterip, mermisi bittiğinde ise son kurşununu kendisine sıkabilecek cesaretteki eşsiz insanlarla yaratılmıştır.
Kürt tarihi denildiğinde akla ilk gelen “Keklikler”, yani kendi qewmina düşmanlık, yani ihanet ve işbirlikçiliktir. Parti tarihinde ise, bu hat üst düzeye ulaşmıştır. Partiye ve devrime küçümsenmeyecek oranda zarar verdiği gibi, partimiz de ideolojisiyle yarattığı netleşmiş sahasıyla ihanete büyük darbeler indirmenin yanısıra bir çözülmeyi de beraberinde getirmiştir ve bunun mihenk taşı olmuştur.
Stratejik konumuyla devrim önünde büyük bir tıkaç rolü oynayan Gerdi alanı da bu kesimlerden sadece birisidir. Düşmanın burada kemikleştirdiği koruculaştırma politikası, önüne buralarda tutunmasının yegane dayanağıdır. Bundan dolayı partinin de buraya atfettiği önem de büyüktür. Partimizin “Büyük Gerdi Planı” bunun sonucudur.
Büyük önem arzeden bu alanın düşmanla bağının koparılıp, stratejik yerlerin elimize geçmesi yedi tane köyün kaldırılmasına bağlıydı. Bu iş için ise yedi taburluk gücümüz devreye konulmuştu. Bu plan çerçevesinde taburumuzun önüne kaldırılması için hedef konulur. Paravari köyüne yönelik eylemliklerimiz 9 Ekimde başladı. On gün boyunca yoğun hatta bazen günde üç eylem gelişti. Bu durum çeteler arasında büyük bir paniğe ve korkuya yol açmıştı. Ancak etkili, sersemleştirici bir darbenin de vurulması kaçınılmaz olmuştu. Bunun için yapılan son eylem çetelerin tuttuğu tepeye yönelik sızma olacaktı. Arkadaşlar çetelere büyük darbeyi vurmanın verdiği zevkle tepeye girdiler. Grup komutanı, geçen yılın Serhat’a müdahale olarak günderilen, fakat yolda geri dönderilen Givara arkadaştı. İhanete karşı olan öfkesi her zaman büyüktü. Grup tepede yerini aldığını cihazda söyledi tam bu sırada düşman onları farketmiş ve ilk ateşi onlar yapmıştı. Buna rağmen tepe çok kısa bir sürede arkadaşların eline geçti. Hain çeteler, kendilerince namus saydıkları “şaşık”lerini bile bırakıp kaçmışlardı. Düşmanın iki ölüsü, dört de yaralısı vardı. Bizden ise Givara arkadaş şehit düşmüştü, tam mevziye yürünmek isterken göğsünden aldığı mermiyle şehit düşmüştü.
İhanete karşı öfke
Orta boyu, esmer teni ve sıcakkanlılığıyla sürekli sempati toplayan bir arkadaştı Givara. Saflara 92 başlarında Gazi üniversitesinden katılmıştı. Cesaretli, fedakâr, atik ve kafasına koyduğunu yapan kişiliklerdendi. Savaş içinde kaldığı dört yıl boyunca büyük bir savaş kurnazlığına sahip olmuştu. Devrim içinde önemli görevlerde yer alan Givara arkadaş, yapı içerisindeki niteliğinden dolayı sürekli bir ilgi odağı olmuştur. Son Guman eyleminde Hamza arkadaşla tek başına tepeyi nasıl kaldırdıklarını anlatırdı. Ve aynı zevkle çete tepesine çok başarılı sızma eylemi gerçekleştirmişti. Ama köle bir halkın köle ruhları insanları tarafından şehit edilmişti. Mezara gömülen bir halkı ayağa kaldırıp, uygar halklar arasında adı anılır hale getiren bir hareketin yiğit bir neferi, yine aynı halkın eliyle şehit edilmesi çok büyük bir acı olduğu gibi, tarih boyunca da yargılanacaktır. Gün gelip de yaptıkları ihanetin farkına vardıklarında ise iş işten geçmiş olacak.
Mangasında kaldığım bir yıl boyunca aramızdaki ilişki, komutan-savaşçı ilişkisinden çok çoğu zaman iki kopmaz yoldaşın ilişkisi gibiydi ve çoğu zaman eleştiri konusu oluyordu. Mangasının ismi “Savaş Mangası” konulmuştu. Çünkü devriye ve tepeciliğimiz sırasında, sanki davetiye vermiş gibi düşman araziye çıkardı. Bu bir tesadüf müydü yoksa onun savaşçılığının bir çekiciliği miydi? Sorusunu sürekli sorardım ona.
Givara yoldaş, belki sen de Jack London’un “Demir ökçesi” gibi tuttuğun günlüğünü bitiremeden şehit düştün. Ama sen her gün bizimle, birlikte yaşayacaksın, buna kuşkun olmasın, GİVARA yoldaş!
Anın, Yolumuzda Rehberimizdir.
Mücadele Arkadaşları Adına Agît Hacı