Ruken Garzan
50. Zafer Yılı olarak tanımladığımız 2022 yılına büyük bir iddia ve kararlılıkla girerken, önümüze koyduğumuz en temel hedef Önderliğimizin fiziki özgürlüğünü sağlamak ve Kürdistan devriminde nihai zaferi gerçekleştirerek, özgür yaşamı inşa etmek olmuştur. Bu hedefin gerçekleşebilmesi için de başta gerilla olmak üzere tüm halkımız büyük bir direniş ve mücadele içerisindedir. Her günü ve her anı başarıya kilitli bir eylemsellik anlayışıyla örgütlememiz durumunda önümüzde hiçbir engel ve hiçbir gerekçe duramayacak; 2022 yılı kesin bir başarı ve özgürlük yılı haline gelecektir.
Bu başarı ve özgürlük sözünü ‘Şehitler Ayı’ olan mayıs ayında bir kere daha vermek anlamlı ve önemlidir. Partimiz PKK’nin filizlenmesine, hakikatle buluşup gerçekleşmesine vesile olan büyük şehidimiz Haki Karer yoldaştan Halil Çavgun, Mehmet Karasungur ve İbrahim Bilgin yoldaşlara, Dörtlere, sanatın ve savaşın komutanlarından olan Ozan Mizgîn yoldaştan Êriş ve Andoklara ve bugün Zap’ta, Avaşîn’de kahramanlık çizgisinde savaşarak şahadete ulaşan tüm yoldaşlarımıza kadar yüzlerce yoldaşımız mayıs ayını şahadetleri ile taçlandırdılar. Onların yarattığı tüm değerleri ve kazanımları özgürlüğü yaratmanın vesilesi yapmalı; ‘Dem Dema Azadiyê ye’ Hamlesini nihai zafere ve özgürlüğe ulaştırmalıyız.
Partimiz PKK’nin her günü her anı şehitlerimizin anıları ile hakikat bulmakta, anlama kavuşmaktadır. PKK hakikatinin gerçekleşmesi de bu şekildedir. Partileşme şehitlere olan bağlılığın bir gereği olarak gerçekleşmiş ve yaşam bulmuştur. Bu anlamı ile başta Partimiz PKK’nin gerçekleşme vesilesi olan ve 18 Mayıs 1977 tarihinde Dîlok’ta ‘Sterka Sor’ adlı ajan provokatör grup tarafından planlı bir şekilde şehit düşürülen büyük şehidimiz Haki yoldaşı saygı ile anıyorum. Yine şehitlere bağlılığın ifadesi olarak mücadeleyi büyüten, Haki yoldaşın intikamını almak için birçok eylemselliği geliştirerek halka dayalı savunma anlayışının ilk adımlarını atan ve 19 Mayıs 1978 yılında şahadete ulaşan Halil Çavgun yoldaşı, 2 Mayıs 1983 tarihinde hain bir komplo ile Başûr alanında şehit düşürülen Mehmet Karasungur ve İbrahim Bilgin yoldaşları, direnişleriyle mücadelemizde yeni sayfalar açan, ışık ve aydınlık olan Ferhat, Necmi, Mahmut ve Eşref yoldaşları, 11 Mayıs 1992 yılında Garzan,Tatvan’da şehit düşen özgür yaşamın sanatçısı ve komutanı olan Mizgîn yoldaşı, 1997 yılında Hewlêr’de ihanetçiler yoluyla katledilen Hêlîn ve Roza yoldaşlar şahsında Hewlêr şehitlerini, 9 Mayıs 2009 tarihinde İran Rejimi tarafından idam edilerek şehit düşürülen Şirin Elemhuli, Ferzad, Ali ve Ferhat arkadaşları saygı ile anıyorum. Aynı zamanda devrimler tarihinde duruşlarıyla, eylemleri ile halkların, toplumun özgürlüğünü isteyen ve bunun için faşizme, emperyalizme karşı sonuna kadar direnen ve Faşist Türk devleti tarafından idam edilen büyük devrimciler Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve Diyarbakır zindanlarında ser verip sır vermeyen İbrahim Kaypakaya şahsında tüm mayıs ayı şehitlerini ve mayıs ayı şehitleri şahsında da tüm devrim şehitlerini büyük saygı ve minnetle anılarını önünde saygıyla eğiliyorum.
Özgürlük şehitlerimiz baharlaşan geleceği yaratmıştır
Mayıs ayı isimleri yüzleri, binleri bulan birçok şehit yoldaşımız ile anlam bulmuştur. Bizlere güzelliği, erdemi miras bırakan özgürlük şehitlerimiz baharlaşan geleceği yaratmışlardır. Mayıs ayı hem devrimler tarihi açısından hem de Kürdistan devrimi açısından önemli bir aydır. Haki yoldaşın şahadeti sonrası partileşme kararı alınmış, bu yönlü büyük bir adım atılarak Kürdistan’da tarihsel bir hamlenin en önemli adımı atılmıştır. Haki yoldaşın şahadeti PKK gerçekliğinde hem söz hem eylem hem paylaşım hem yoldaşlık hem de devrim oldu. Haki Karer’in duruşu, mücadelesi, kararlılığı PKK’ye, PKK mücadelesine ve direnişine ruh kattı; katmaya da devam ediyor. Önderlik Haki Karer yoldaş için ‘gizli ruhumdur’ dedi. Haki Karer gerçekliği PKK’yi ruh ve yaşama dönüştüren gerçekliliktir. Haki Karer yoldaşın hakikati PKK ile kendisini yaşattı ve ölümsüz kıldı.
Gelişen bu özgürlük ruhu Dörtlerin bedeninde direniş ruhuna dönüşerek celladı kendi ateşinde tutuşturdu. Bu anlamıyla Dörtlerin eylemi onurlu duruş eylemi olmuştur. Ferhat, Necmi, Mahmut ve Eşref yoldaşların göstermiş olduğu eylem ölü olan bir yaşamı canlandırma, diriltme, PKK ve Önderlik gerçeği ile eyleme dönüştürmedir. Bundan dolayı Dörtlerin eylemi sadece kendini yakma duruşu olarak ele alınmamalı. Bu eylem PKK’nin kararlı ve iddialı duruşunun göstergesidir. Düşmana karşı zaferi kazanma eylemidir. Dörtlerin eylemi PKK ve Kürdistan tarihinde ihanete karşı, soykırıma karşı varolma ve yaşatma eylemidir. Özgürce yaşama, ilkeli katılma eylemidir. Bu anlamıyla Dörtlerin eylemi direniş tarihinde büyük bir adım olmuştur. Zindanda gerçekleşen bu eylem Kürdistan’ın dört tarafına direniş olarak yayıldı ve bu eylemle, direnişle Kürdistan halkı yeniden dirildi. Dolayısıyla hem Dörtlerin eyleminde hem Haki Karer yoldaşın duruşunda, şahadetlerinde ortaya çıkan PKK gerçekliği kendisini topluma, tarihe, geleceğe gösteren ve var kılan bir gerçekliktir.
Mizgînler’den Ronahîlere yankı bulan özgürlük türküsü
Önder Apo’nun geliştirdiği Özgürlük Mücadelesi temellerini her daim kadın özgürlüğüne dayandırarak ilerlemiştir. Mizgîn yoldaş da sanatı, savaşı ve komutanlığı ile bu mücadelenin öncülerinden olmuş, büyük adımların ilkini yaşamıştır. Savaşın sanat ile gelişeceğini ve Kürdistan’da savaş yürütülmeden doğru bir sanatın yaratılamayacağını Mizgîn yoldaş pratiği ile açığa çıkartmıştır. Mizgîn arkadaş, bütünlüklü bir devrimci kişiliğe sahip olduğunu yaptığı her eylemsellikle, yaşam duruşuyla kanıtlamıştır. Özellikle 1990’lı yıllardan sonra gerçekleşen serhildanlar yine kadının özgürlük arayışı, Kürdistan’ın dört bir yanından kadınların özgürlük dağlarına akması, Mizgîn yoldaşın göstermiş olduğu özgürlük duruşu ile birebir bağ içindedir. Mizgîn yoldaş, kadın mücadelesinde sembol olmuş, rol oynamıştır. Kadınları mücadeleye, dağlara, özgürlüğe, özgürlük yürüyüşüne çekmiştir. Mizgîn yoldaşın 1992 yılında Tatvan’da düşmana karşı geliştirdiği büyük bir direniş, öfke ve kinle geliştirdiği tavır söz konusudur. Son nefesine kadar savaşan ve düşmana teslim olmamak için son mermisini kendinde patlatan Mizgîn yoldaşın şahadeti Kadın özgürlük mücadelesinde yeni bir sayfa açmıştır.
Bu özgürlük sayfasına dahil olan ve aldığı son nefese kadar yürüyüşünü soluksuz bir şekilde devam ettiren bir isim de Ronahî (Şirin Elemhuli) yoldaştır. Ronahî arkadaş bağlılığı, katılımı, iddiasıyla, coşkusuyla, sergilediği duruş ile hem İran Rejiminin Kürt halkına karşı geliştirdiği uygulamalara bir cevap olmuş hem de Rojhilat’ta ve tüm Kürdistan’da bir Kürt kadını olarak özgürlükteki ısrarını net bir şekilde ortaya çıkartmıştır. Bu duruş egemen güçlerin dikkatini çekmiş dolayısıyla Ronahî (Şirin Elemhuli) arkadaşa karşı özel bir uygulamayla tutuklama ve idam geliştirilmiştir. Aslında bu idamın gerçekliğinde de şunu görmek mümkün; İran Rejimi Ronahî arkadaşın şahsında Kürt Kadın özgürlük mücadelesine, Kürt kadının toplumsallaşmasına, direnişine karşı bir saldırı gerçekleştirmiştir. Bu saldırı Önderlik gerçekliğine, Kürdistan Özgürlük Mücadelesine, Kadın Özgürlük Mücadelesine karşı bir saldırı bir tavırdır. Bunu böyle anlamak gerekir. Ronahî (Şirin Elemhuli) yoldaşın şahadetinden sonra Rojhilat alanında kadın mücadelesi daha da büyümüş ve sistemli hale gelmiştir. Kadın Özgürlük Mücadelesi bu vesileyle kendisini Ortadoğu sınırlarından da çıkarıp Afganistan’a, Hindistan’a ve daha birçok ülkeye kadar hissettiren bir gerçekliği açığa çıkartmıştır. Bu vesileyle Şirin Elemhuli arkadaşı bir kez daha anmak bizim en büyük sözümüz olacaktır. Dolayısıyla hem Mizgîn yoldaşın mücadelesi, sesi, sanatı, direnişi, öncülüğü hem Şirin yoldaşın kahramanlığı direnişi, boyun eğmeyen yapısı, İran Rejimine ve tüm egemen sisteme karşı sonuna kadar mücadele etmesi büyük bir duruştur. Bu şehitlerimiz büyük kahramanlıklar yazmıştır. Mizgînlerin, Şirinlerin fedai duruşu, öncülüğü Kürt kadınlarına, dünya kadınlarına ışık ve umut olmuştur. Bugün bizlere düşen en büyük görevlerden bir tanesi de bu yoldaşlarımızın aydınlattığı yolda mücadeleyi büyüterek, şehitlerin yoldaşı, yoldaşların yoldaşı olan Önderliğimizin fiziki özgürlüğünü sağlamaktır.
Önderlik tarzı başarı tarzıdır
Yarım asrı an be an nefes nefese mücadele ile geçiren ve özgürlük yürüyüşünü ilmek ilmek hakikat ile buluşturan Önderliğimiz, İmralı işkence sistemi içerisinde 23 yıldır olağanüstü bir direniş sergilemektedir. Geliştirilen ve her geçen gün farklı bir boyut kazanan uluslararası komplo, tüm yöntemlerine ve yönelimlerine karşı İmralı’da istediği sonucu alamamış; tam tersine Önderliğimiz, 3. Doğuş ile birlikte büyük bir zihniyet ve vicdan devrimini yaratmış, mücadeleyi daha da boyutlandırıp büyüterek başarı yolunda ilerletmiştir. Sistemin dayattığı ‘teslimiyete’ karşı özgürlük temelinde direnişi geliştiren Önderliğimiz, kadro ve halkı da bu temeller üzerinden örgütleyerek sisteme karşı savaşını daha da kapsamlı hale getirmiştir. Bu yüzden de mücadele içerisinde olduğumuz her an bizler de kendimizi yirmi dört saat başarıya kilitlemek durumundayız. Önder Apo her anı ve her mekanı mücadele alanına dönüştürerek sistem karşısında savaş yürütmüş, yürüttüğü bu savaşta da hep başarı sağlamıştır. Bu başarılardan dolayıdır ki, sistem her geçen gün daha da acımasız, benzeri olmayan yöntemlerle İmralı işkencehanesinde yeni uygulamaları devreye koymaktadır. Kürt ve özgür birey kırımını Türk faşist devletinin eliyle gerçekleştiren sistem, Önderliğimizin geliştirdiği İmralı direnişi karşısında hüsrana uğramış, yenilgi yaşamıştır. Bu yenilgiyi gizlemenin yolu olarak da İmralı tecridini derinleştiren sistem, bu şekilde Önderliği devre dışı bırakmak istemektedir.
Çok açık bir şekilde görülmektedir ki, AKP-MHP faşizmi üzerinden Önderliğimize bazı dayatmalarda bulunulmakta; bu dayatmalar karşılığını bulamadığı için de İmralı tecridini daha da derinleştirmektedirler. Son olarak kardeşi Mehmet Öcalan ile telefonda görüşen Önderliğimizle daha sonrasında hiçbir görüşme yapılmadığı gibi kendisinden hiçbir bilgi de alınamamıştır. Önderliğimiz kendisine karşı geliştirilen politik taktikleri iyi okumakta, fark etmekte ve tüm bunlara karşı direniş geliştirmektedir. Önderliğimizin geliştirdiği bu görkemli direnişi büyütmek, geliştirmek ve bu çerçevede gelişecek mücadele ile Önderliğimizin fiziki özgürlüğünü sağlamak da bizlerin sorumluluğu, en temel görevidir. Bu yüzden de çok iyi bilmeliyiz ki, büyüttüğümüz savaş Önderliğimizin elini zayıflatmamakta tam tersine daha da güçlü kılmaktadır. Düşman farklı oyunlarla mücadelemizi parçalamak, bizleri mücadeleden geri tutmak; kazanımlarımızı parçalayıp yok etmek istemektedir. Bizler bu oyunlara gelmemeli, mücadeleyi büyüterek 50. Zafer Yılını Önderliğimizin fiziki özgürlük yılına dönüştürmeliyiz. Bu temelde de Önderlik üzerindeki tecridi kırmak ve İmralı Sistemi’ni ortadan kaldırmak için başlattığımız ‘Dem Dema Azadiyê ye’ Hamlesini tüm alanlarda daha da geliştirmek en temel görevimizdir. Kadın ve gençler öncülüğünde siyasi, askeri, ideolojik tüm alanlarda hamlemizi büyütmeliyiz. Zorlanmalar yaşayan düşmanı daha da zorlamalıyız. Şunu hiçbir zaman unutmamalıyız; hamlenin büyüyüp gelişmesi ve başarı kazanması Önderliğimiz üzerindeki tecridi kıracaktır.
Bugün gerilla eylemlerinden tutalım Kürdistan’ın dört bir yanına ve hatta dünyanın birçok yerine yayılan halk eylemleri önemli oranda etki yaratmıştır. Önderliğimizin özgürlüğü için gerekirse tüm dünya kamuoyunu devreye koymalı, gündem yapmalı, ulusları, devletleri, halkları ayağa kaldırmalıyız. ‘Dem Dema Azadiyê ye Hamlesi’ doğrultusunda birçok eylem gerçekleşmektedir. Bu eylemler sadece Kürdistan ile sınırlı değildir. Kürdistan merkez olmak üzere birçok ülkede eylemler gerçekleşmektedir. Toplumsal eylemleri daha da büyütmeli, dünyanın birçok yerine yaymalı; askeri, siyasi, diplomatik tüm yönlerden çalışmalarımızı buna göre örgütlemeliyiz. Önderliğimizin özgürlüğünü sağlamak ve PKK’yi terör listesinden çıkartmak için mücadelemizi tüm alanlara yaymalıyız. Bu şekilde hamlemizi genişletmeli, çeşitlendirmeliyiz. Eğer Önderliği tüm yönleri ile uygulamış; yaşamda, taktikte, eylemde görevlerimizi yerine getirmiş olsaydık şimdiye kadar İmralı tecridini çoktan kırmış olurduk. Eğer Önderliğimiz halen İmralı’da tecrit altındaysa bunun bir nedeni de bizlerin tarz, taktik ve çizgide Önderlik karşısındaki görevlerimizi tam olarak uygulamamış olmamızdır. Oysaki Önderlik tarzı başarı tarzıdır. Önderliğin yaşamı ve mücadelesi yaratıcı bir yaşam tarzıdır. Önderlik tarzı, düşman karşısında cesaret ve başarı kazanmaktır. Hamledir. Siyasi, askeri, diplomatik hamle geliştirmektir. Önderlik tarzı hiçbir zaman ‘ama ve fakat’ gibi gerekçeleri öne sürmez. Açılım yapan, düşmanı kıran bir tarzdır. Eğer halen Önderliğe dönük bu kadar yoğun bir tecrit söz konusuysa o zaman kendimizi sorgulamalıyız. Hareket ve halk olarak bunda sorumluluğumuzu görmeli ve üstlenmeliyiz. Bilmeliyiz ki, kendimizi Önderlik çizgisinde derinleştirmiyoruz. Bu süreci bu şekilde uzatamayız. Her anımızı ve her eylememizi İmralı tecridini kırmaya dönük gerçekleştirmeliyiz. Halkımız Newroz, 8 Mart ve 4 Nisan’da bu kararlılığını en görkemli şekilde gösterdi. Gösterdiği bu kararlı duruş ve eylemliliği daha da yoğunlaştırarak sürdürmelidir.
NATO geliştirdiği savaş ile kendisini restore etmek istedi
Önderliğimiz şahsında geliştirilen uluslararası komployu otuz yılı aşkındır yaşanan 3. Dünya Savaşı’ndan ayrı ele almak ve değerlendirmek mümkün değildir. Komplonun tüm boyutları gelişen savaş konseptine göre şekil almaktadır. Bugün Ukrayna ve Rusya arasında yaşanan ve iki ayı aşan savaş her ne kadar Rusya-Ukrayna savaşı olarak yansıtılmaya çalışılsa da esasında NATO-Rusya yani Amerika-Rusya savaşıdır. Birçok kesim şu anda ‘Rusya Ukrayna’yı işgal etti, Ukrayna’yı koruyalım, savunalım’ diyor. Bunlar NATO’nun, Amerika’nın yani sistemin söylemleridir. Doğru, Rusya’nın bir işgali söz konusudur, bunu görmek gerekir. Bizler gerçekleşen tüm işgallere karşı durmalıyız ama şunu da unutmamalıyız; yaşanan savaş reel olarak Rusya-Ukrayna savaşı değildir. Amerika, NATO Rusya savaşıdır. Hareket olarak bu savaşta hiçbir biçimiyle taraf olacak herhangi bir tutum ve tavır içine girmedik ve girmeyeceğiz. Nerede olursa olsun topluma karşı bir saldırı söz konusuysa toplumun savunmasını ve özgürlüğünü esas almamız gerekir. Bu bizim ilkesel duruşumuzdur. Tüm bu işgaller ve saldırılar kapitalist modernite krizinin bir parçasıdır. Bizlerin kapitalizme, işgale, emperyalizme karşı olan tavrımız nettir. Bu tavrımız ideolojik, paradigmasal ve ilkeseldir. Politik olarak da herhangi bir tarafı tutmamaktayız. Bu güçler savaşmaktadır, ama zayıflıkları da açığa çıkmıştır. NATO bu durumu fırsat haline getirip bunun üzerinden savaş ile kendisini restore etme ve hakim kılmak istemektedir. Toplum ve kamuoyu bu durumu yeni yeni fark edip bu savaşa karşı tepkilerini geliştirmektedir. Bizim de tavır ve yaklaşımlarımız toplumun çıkarları doğrultusunda olmaktadır. İşgalin her türlüsüne ve yöntemine karşıyız. Bu ister Rusya ister Amerika ister Türkiye devleti olsun ister başka bir devletler olsun işgal edene ve işgale karşı tavır geliştirmeliyiz. Sistem büyük bir ihtimalle başka yerlerde de bu tarz lokal kriz ve çıkmaz sorunlar çıkartacaktır. Ekonomik, toplumsal, siyasal ve askeri krizler üretecektir. Bu krizler de bu tarz saldırılara zemin oluşturacaktır. Tüm bunlar kapitalist modernite sisteminin yaşadığı krizin sonuçlarıdır. Yaşanan 3. Dünya Savaşı’nın savaş yöntemini bu şekilde ele almalıyız. 3. Dünya Savaşı’nın karakteri bu tarzda kendisini açığa vurmaktadır.
24 Şubat tarihinde başlayan iki ayı aşkın bir süredir devam eden Ukrayna-Rusya savaşı dünyayı birçok yönü ile etkilemiş; toplumsal, ekonomik, siyasal, askeri krizlere yol açmıştır. Savaşın başlaması ilk dönemler Faşist AKP-MHP iktidarını ikileme sürükledi. İki tarafla da yoğun ekonomik ilişkileri olan TC nasıl bir politika ile yol belirleyeceğini hesaplayamadığı için ilk dönemlerde ekonomik zorlanma yaşamaya başladı. Daha sonra kendisini ‘arabulucu’ olarak gösterip denge siyasetini yürütmeye başladı. Esas amacı ise, NATO’ya bazı dayatmalarda bulunup tavizler kopartmaktı. Uzun süredir F16 savaş uçakları üzerinden yaşanan çatışmayı, buradaki denge politikası ile kendi lehine çevirmeyi amaçladı. Yine başta Bakur olmak üzere Kürdistan’ın her yerinde savaşı tüm boyutları ile derinleştirip büyütmenin, soykırımı tırmandırmanın zeminini yaratmak için bu dönemi kullandı. Rusya’ya karşı NATO tarafında yer alması için başta soykırım olmak üzere Türk Devletinin bu dönemde yürüttüğü tüm kirli savaş politikalarına göz yumuldu. Bunun hemen akabinde faşist Türk devleti ve ordusu 17 Nisan’da Medya savunma alanlarına dönük yeniden bir işgal ve tasfiye harekâtını başlattı.
AKP-MHP iktidarı çözülme noktasındadır
Bu işgal ve soykırım saldırısını gerçekleştiren AKP-MHP faşist hükümeti olsa da esasta bu işgal uluslararası bir konsepttir ve amacı büyüktür. Bu işgal saldırısı ile Önderlik ve PKK gerçekliği hedeflenmektedir. Kürdistan Özgürlük Hareketi ve onun şahsında Kürdistan halkı ve özgürlük isteyen kesimler hedeftir. Kadınlar, gençler şahsında bir bütün olarak Kürt toplumunun imhası hedefleniyor. Başur Kürdistan tamamen işgal edilmek isteniyor. Faşist TC devleti kırk yılı aşkındır Özgürlük Hareketine karşı saldırı içindedir. Özellikle ideolojik, siyasi, toplumsal, askeri ve özel savaş boyutuyla tüm yöntemleri devreye koyarak hareketimizi tasfiyeyi amaçlamaktadır. Faşist Türk devleti Başûr’da, Zap’ta, Avaşîn’de ve Kürdistan’ın diğer alanlarında Şingal’de, Maxmur’da, Rojava’da, Bakur’da başlatmış olduğu saldırıların tümü bu amaçladır. Dolayısıyla 2022 baharı ile başlayan saldırı sadece Medya savunma alanlarımıza dönük planlanmış bir saldırı değildir. Bir boyutu ile Önderliğimize karşı gelişen saldırılar var. Medya Savunma Alanına dönük her türlü silah kullanılıyor, her türlü teknik deneniyor. Kimyasal silah dahil her türlü güç, paramileter güçler, çeteler savaştırılıyor. Suriye’den örgütlendirilen çeteler yine KDP güçleri ve çeteleri, karanlık güçler Türk ordusu ile birlikte var güçleri ile birlikte yöneliyorlar. AKP-MHP faşizmi gerçekleştirdiği bu soykırım saldırıları ile sonuç almak istiyor.
KDP ihanetten ve işbirlikçi anlayıştan dönmezse büyük kaybedecektir
Gelişen son işgal saldırılarında da çok açık görülmektedir ki, Türk devletinin ve hain işbirlikçi güçlerin bir konsept dahilinde Başûr Kürdistan’da planlı bir şekilde Özgürlük Hareketimize ve özgürlük gerillalarımız şahsında Başur halkına ve değerlerine karşı bir saldırı söz konusudur. Bu saldırı ile aslında Başur Kürdistan’ın bütünlüğü, kazandığı değerler ve kazanımlar hedeflenmektedir. Sürekli olarak PKK hedef gösteriliyor ama esas olarak Kürdistan halkı, Başur halkı ve değerleri hedeflenmektedir. Kürt ve Kürdistan gerçeği ve hakikati hedeflenmektedir. KDP ve Barzaniler neredeyse tüm Güney Kürdistan’ı Türk sömürgeciliğine devretmiştir. Türk faşist ordusu Güney topraklarının birçok alanında çok rahat karakollar inşa etmiş ve asker yerleştirmiş; MİT kendi yapılanmalarını oluşturmuştur. Uzun bir zamana dayanan istihbarati ve askeri bir üstlenmesi söz konusudur. Bugün de operasyonlarını KDP ile ortak yürütmektedir. KDP bizleri yani Kürdistan Özgürlük Hareketini ve gerillasını kendisi için büyük bir düşman ve engel olarak görmektedir. Bu yüzden de TC ile işbirliği yaparak halkına ihanet etmekten geri durmamaktadır. KDP büyük bir ihanetin ve işbirliğinin içerisindedir. KDP bu işbirliğinden ve ihanetten dönmezse en az AKP-MHP faşist diktatörlüğü kadar büyük kaybedecektir. Artık Kürt halkı gelinen noktada Kürdistan topraklarında ve toplumunda ihanetçi, işbirlikçi çizgiyi kabul etmemektedir. Kürt halkının yaklaşımı ve tavrı bu düzeydeyken bizler Hareket ve halk olarak içinde bulunduğumuz bu dönemde ideolojik siyasi politik örgütsel ve mücadelenin tüm boyutlarıyla harekete geçerek, hain ve işbirlikçi çizgiye karşı aktif mücadele etmeliyiz. Bunun için Kürdistan’da tarihsel imkan ve zeminler açığa çıkmış, tüm Kürt toplumu işgal ve ihanete karşı topyekün tavrın içine girmiştir.
Bu işgal saldırılarının askeri boyutu kadar ideolojik boyutu da var ve derindir. İdeolojik boyutu kadar özel savaş boyutu vardır. Faşist TC devleti 2022 baharı ile birlikte bir kez daha böyle bir hedefi amaçlamıştır. Kendisince PKK’ye darbe vurur ve kırarsa 2022 yılı hatta 2023 yılı için ömrünü uzatabilir diye düşünüyor. Bu yolla geleceğini bir dönemde olsa ayakta tutma ve yaşatma planı var. Bilindiği gibi AKP-MHP yani Erdoğan-Bahçeli savaş konsepti Özgürlük Hareketi karşısında çözülme noktasındadır. Türkiye’de yaşanan yolsuzluklar, ekonomik sıkıntılar, sosyal, toplumsal bunalımlar, siyasi çöküşler, çeteleşmeler tüm bunlar bu kirli, işgal ve gasp etme savaşının sonuçları olarak ortaya çıkmıştır. Kürdistan Özgürlük Mücadelemiz ve gerilla güçlerimizin kahramanca direnişi, mücadelesi AKP-MHP faşist hükümetinin geliştirdiği savaş konseptini çökme ve çözülme noktasına getirmiştir. Artık tüm dünya bunu görüyor, tüm toplum bunu konuşuyor ve değerlendiriyor. Artık bu gerçekliği gizleyemeyecek noktadırlar. Dolayısıyla yeniden böyle bir saldırıda bulunmaları ve özellikle Güney Kürdistan’da bulunan özgür alanlarımızı ve komple Güney Kürdistan’ı hedef haline getirmelerinin, bu alanlarımıza yönelmelerinin amacı kendi gerçekliklerinin üstünü kapatma çabasıdır. Biraz da şayet başarırlarsa ömürlerini uzatma umuduyla bir plan yapmaktadırlar. Güncel planda bu vardır. Ancak bu saldırının esas amacı sadece bu güncel planı gerçekleştirmek değildir. Sadece AKP-MHP faşist konseptini kurtarma da değildir. Evet, bu amaçlanmaktadır ama esas olarak uluslararası güçlerin Kürtlere dönük yüzyıllık konseptinin gerçekleşmesi hedefleniyor. Bu konsept Lozan Antlaşmasının yüzüncü yıldönümü arifesinde böl-parçala yönet konseptidir. Bu saldırı da bunun bir parçasıdır.
Özellikle NATO’nun Türklere bu kadar destek vermesi yine Avrupa devletlerinin göz yumması bundan kaynaklıdır. Bakur’da insanlar katlediliyor, kadınlar katlediliyor. HDP binalarına baskınlar yapılıyor. Şingal’de her gün katliam yapılıyor, insanlar katlediliyor. Her gün halkın üzerine bombalar yağıyor. Maxmur hakeza öyle. Rojava yine öyle. Her gün yaşlı insanlar, çocuklar, kadınlar katlediliyor. Tüm bu faşizan soykırımcı saldırılara karşı dünya gözünü yumuş durumdadır. Özellikle uluslararası güçler tüm yaşananları görmezden geliyorlar. Bu da yetmezmiş gibi alttan alta Türk devletine, Türk devletinin faşizan saldırılarına destek veriyorlar. Dolayısıyla Maxmur’da, Şingal’de, Başur Kürdistan’da, Rojava’da bir bütün olarak Kürdistan’da Hareketimize karşı gelişen saldırıların arkasında uluslararası güçlerin desteği var. Geliştirilen bu konseptler ‘99 yılında Önderliğimize uygulanan konseptin yeni versiyonlarıdır. Kürdistan’ın diğer parçalarında, Başur’da, Maxmur’da, Şengal’de ve Rojava’da sınırsız saldırılar söz konusudur. MİT’in, özel savaş çete örgütlerinin komploları ve saldırıları, kaçırmaları, katliamları tüm bu saldırıların düzeyini göstermektedir. Dolayısıyla Türk devleti, AKP-MHP faşizmi şunu söylüyor: ‘biz bu saldırılarla PKK’yi, PKK şahsında Kürt toplumunu dağıtacağız, bitireceğiz.’ Bunu açık ifade ediyorlar. Bunun gerçekleşmesi için de tüm varlıklarını ortaya koymuş durumdadırlar. Ancak buna karşı başta Medya Savunma Alanları’nda, Zap’ta, Avaşîn’de tüm alanlarda, Botan’da, Efrin’de tüm Kürdistan’da gösterilen direniş ve işgalci güçlere verilen cevaplar şimdiden düşmanın kaybettiğini göstermektedir. Halk tarafından, gençlik tarafından düşmana vurulan darbeler ve eylemler düşmanda büyük kayıplar yaratmıştır. Düşman şu anda ilerleyemeyecek noktadadır. Özellikle de Medya Savunma Alanları’nda böyledir. Özgürlük gerillası sadece savunma ile sınırlı kalmamaktadır. Yeni taktiklerle yeni eylem türleri ile adeta devrimci halk savaşını, gerilla rengini, motivasyonunu gösteren bir tempo ve duruş ile katılıyor, savaşıyor. Bu yeni tarzı ile düşmana beklemediği yerlerden darbe vuruyor. Eylemleri ile başarı üstüne başarılar gerçekleştiriyor.
Düşman Zap’ta, Avaşîn’de bataklığa saplanmış durumdadır
Gelinen noktada 2022 yılına Devrimci Halk Savaşı ekseninde start verilmiştir. Bu anlamıyla başlangıç çok önemlidir. Başlangıç 2022 yılının gerilla, halk ve tüm mücadele alanlarının neler yapması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu şekilde tanımlamak yerindedir. Düşman geliştirdiği saldırılar sonucunda umduğunu bulamamaktadır. Aslında on beş günde bitirip Medya Savunma Alanlarını alacağını düşünüyordu ama geldiği yerde iki adım bile ilerleyemiyor. Zap’ta, Avaşîn’de bataklığa saplanmıştır. Dolayısıyla her gün darbe üzerine darbe yemektedir. Her gün kayıp üzerine kayıp vermektedir. Düşmanın içinde olduğu durum tüm gerçekliği ile görülmektedir. Düşman her ne kadar örtbas etse de bu gerçeklik gizlenemiyor. Özgürlük gerillalarımızın başarılı eylemleri ve düşmana vurduğu darbe tüm açıklığı ile ortadadır ve halk bunu en yalın şekli ile görüyor. Düşmanın bu konsepti şimdiden kırılmış durumdadır, boşa çıkmıştır. Saldırının Nisan ayında yani bahar ayında başlatılması da önemlidir. Düşman kendi açısından bu dönemi fırsata çevirmek istiyordu. Gerilla güçlerimiz ise geliştirdiği mücadele ve savaşla baharlaşarak eylemini, gücünü, direnişini, rengini gösterdi. Bununla birlikte düşmana büyük darbeler vurdu ve büyük kayıplar yaşattırdı. Bu durum gerilla açısında baharı bir özgürlük baharına çevirmesi anlamına gelmektedir. Bu, 2022 açısından yılı belirleyen bir tarzı açığa çıkartmıştır. Yani zafer ve başarının Özgürlük Hareketimizin ve görkemlice direnen halkımızın olacağını ortaya koymuştur.
Bununla birlikte dört parça Kürdistan’da halkın göstermiş olduğu direniş mücadele ortadır. İşgale, sömürüye, ihanete karşı göstermiş olduğu direniş ve mücadele tarzı da önemli bir başarı kazanmış ve düşmanı şoke etmiştir. Bu anlamıyla düşmanın bahar ile birlikte başlatmış olduğu konseptin amacına ulaşamayacağı ve düşmanın bir kere daha yenileceği gün gibi ortadır. Sadece o da değil, 2022 yılı hareketimiz ve halkımız açısından da önemli bir yıldır. Bizler de bu yıla önemli süreçleri, başarıları katmayı amaçladık. Dolayısıyla Hareket olarak kış sürecinde yapmış olduğumuz toplantılar, almış olduğumuz kararlar ve geliştirmiş olduğumuz planlamalar, açığa çıkarttığımız netleşme ve kararlaşma düzeyimiz yılın nasıl gelişeceğini ortaya çıkartmıştır. Yılın başarı ve zaferle sonuçlanacağı açıktır. 2022 yılı Devrimci Halk Savaşı kapsamında halk ve gerilla iç içe savaşma, sömürüyü, işgali, soykırımı bitirme yılı olacaktır. Düşmanın operasyonlarına, saldırılarına, konseptine büyük bir cevap olacaktır. Bizim açımızdan da 2022 yılı bir sonuç yılı olacaktır. AKP-MHP faşizmi de bu yılı bizi sonlandırma yılı olarak ortaya koymuştur. Biz de 2022 yılını mücadele yürüyüşümüzde AKP-MHP faşizmini bitirme ve sonlandırma yılı olarak belirledik. Hedefimiz, amacımız, planımız bir bütün olarak bu temeldedir. Bunun için de dört parça Kürdistan’da direniş ve mücadele sürüyor. Düşmanı vurma hamleleri sürüyor. Bu hamleler daha da büyüyecek haklaşacak, toplumsallaşacaktır. Hatta Ortadoğu’da halkların ve toplumun giderek bu mücadeleye destek sunacağı, katılacağı ortaya çıkmıştır. TC devletinin, AKP-MHP faşizminin saldırgan ruhunu, işgalci ruhunu kırmak hepimizin hedefi olmalıdır. Bu hedefin başarı kazanması Ortadoğu’yu da dünyayı da rahatlatacaktır. Bu hamlemiz Önderliğimizin fiziki özgürlüğünü sağlayacaktır. Ortadoğu’yu ve halkları faşizmden kurtarıp rahatlatacaktır. Tüm Ortadoğu ve dünyada demokrasi adımlarını geliştirecektir. Türkiye’de toplumsallığı, özgürlüğü demokrasiyi geliştirecektir. Mücadelemizin nihai amacı budur. Bunun için düşmanı vuruyor ve darbeliyoruz; faşizmi kırıyor ve yıkıyoruz. Bundan sonra da faşizmi kırarak, yıkarak mücadelemizi daha da büyüteceğiz. Tüm planımız, amacımız bu temeldedir.
Güçlü ve örgütlü katılım büyük zaferleri getirir
Türk devletinin ve ordusunun, soykırımcı, talancı gaspçı karakterini kırmak bizim açımızdan çok önemlidir. Bu saldırıları kırmak sadece gerilla mücadelesi ve eylemi ile yeterli olmayacaktır. Dolayısıyla gerillanın öncülük ettiği bu savaşın Devrimci Halk Savaşı’na dönüşmesi halkın bu savaşta örgütlenerek rol oynaması, kadınların, gençlerin kendilerini örgütlü ve var kılması; varlığını koruması, özgürlüğünü sağlaması için var gücüyle kendisini katması gerekir. Düşüncesiyle, eylemiyle, kararlılığıyla, mücadelesiyle, yaratma ruhuyla katılmalıdır. Devrimci Halk Savaşı’nın karakteri böyle bir katılımı gerekli kılıyor. Toplumun her kesimi her bireyi kendisini sorumlu görerek katılım sağlamalıdır. Böyle bir katılım hem faşizmi yıkacak hem Kürdistan’ı özgürleştirecek hem özgür bireyi, özgür toplumu açığa çıkartacak hem de demokrasiyi, sosyalizmi gerçekleştirecektir. Önünü açacak, zeminini oluşturacaktır. Bu mücadele Kürdistan’ı, Ortadoğu’yu; özgürlük, demokrasi ve eşitliği isteyen bütün herkesi kötülükten kurtaracaktır. Bu kötülüğü yıkmanın en önemli adımı Devrimci Halk Savaşı Stratejisi’ni, karakterini, ruhunu ve eylemini yaşatmaktır. Bunu eksik, yetersiz yaparsak, birilerimiz katılır birilerimiz katılmasak, gerilla yapar halk yapmasa ya da halk kendisini sadece destekçi olarak görürse elbette Devrimci Halk Savaşı karakterine denk düşen bir katılım gerçekleşmeyecektir. Bu katılımın Devrimci Halk Savaşı karakterine denk düşmesi ve bu savaşta zaferin elde edilebilmesi için halkın oynayacağı rol çok önemlidir. Yani bu savaşta halkın katılımı ve varlığı görünür ve aktif olmak durumundadır. Halkın özgürlüğü sağlanacaktır. Dolayısıyla varlığı görünür olan ve özgürlüğü sağlanacak olan bir halk kesinlikle hiçbir engele sığınmadan her alanda ve her yerde, her köyde her mahallede sürece katılmak durumundadır. Kaldı ki sürece katılmamanın hiçbir izahı yoktur. Yurdumuz işgal ediliyor, halkımız göçertiliyor, kadınlar işkenceden geçiriliyor, tecavüze uğruyor; çocuklar öldürülüyor. Ekmeğimiz, suyumuz elimizden alınıyor, ülkemiz her açıdan kirletiliyor. Halk olarak yaşama şansımız, canlı olma ve canlı kalma şansımız elimizden alınıyor. Dolayısıyla tüm bu saldırılara karşı sessiz kalmak, savaşmamak, sürece katılmamak elbette tersten düşmanın uygulamalarına zemin sunmak oluyor.
Buna zemin olmamak için işbirlikçiliğe ve ihanete karşı olmalı; düşmana destek veren, ajanlık yapan, halkına, gerillasına, ülkesine sırt çeviren, onları kirli pazarlıklara peşkeş çeken, kendi emelleri ve hesapları için kurban eden güçlere, çetelere, ekiplere, bireylere karşı her zamankinden daha fazla mücadele etmeliyiz. Mesela Başûr Kûrdistan’da KDP şahsında KDP çetelerinin sergilediği ihanet tarihseldir ve buna karşı mücadele, direniş, duruş, eylem ve savaş da tarihsel olmalıdır. Devrimci Halk Savaşı karakteri, dönem görevleri, kazanmanın şartları ve ölçüleri bunu gerekli kılmaktadır. Bizim de hareket olarak, kadın ve gençler olarak sürece bu bilinç, kararlılık ve iddia ile katılmamız gerekmektedir. Şayet bu bilinç, iddia ve kararlılık düzeyimiz yetersiz ise, zayıfsa kendimizi geri çekersek elbette istediğimiz düzeyde başarı kazanmamış oluruz. Dolayısıyla Kürdistan’da ihaneti, işbirlikçiliği kırmanın tam zamanıdır. Özgürlüğü sağlamanın zamanıdır. Varlığımızı sağlama almanın zamanıdır. İşgali yıkmanın zamanıdır. Bu zamanı doğru değerlendirmeli, doğru okumalı ve bu zamanı kazanmak için tüm gücümüzle, ruhumuzla, beynimizle, emeğimizle katılmalıyız. Bu zamanı yaşamalıyız. Bu zamanın özgürlük ruhunu yaşamalıyız. Bu zamanın özgürlük ruhuyla ihanete karşı, işbirliğine, her türlü egemen-devletçi iktidar anlayışlarına karşı mücadele etmeli, savaşmalı, bilinç kazanmalıyız. Kendimizi eylemli kılmalıyız. Böyle yaparsak zaman bizim zamanımız olur. Mücadeleyi büyütürsek özgürlüğü zamanda, zamanı özgürlükte yaşarız. En önemlisi de böyle bir katılım ile Önderliğimizin fiziki özgürlüğünü sağlamış oluruz. Yeter ki bu bilinç ile katılalım; bu duygu, ruh ile katılalım. Bilincimizi, duruşumuzu, eylemimizi geri çekmeyelim. Var olan gücümüz ve eylemimiz ile katılalım. Artık pasif olma zamanı değil aktif olmanın, aktif mücadele kazanmanın ve başarmanın zamanıdır. Her bir birey, onuruyla yaşamak isteyen insan kendisini aktif kılmalıdır. Hiçbir gerekçeye sığınmadan hiçbir sebep göstermeden gücü neyse o güç oranında katılmalıdır. Güçlü katılım büyük zaferleri getirir. Zayıf, pasif, edilgen, kararsız, ürkek, çekilerek, kaçarak, katılmayarak farklı bir yaklaşım sergilenirse elbette orada başarı sağlanmaz ve orada yenilgi kaçınılmaz olur.
Devrimci Halk Savaşı bir inşa ve toplumsallaşma savaşıdır
Kürdistan’daki bu faşizan ihanetçiişbirlikçi güçleri, çizgileri, saldırıları kırmak için herkes var gücüyle katılmalıdır. Mücadelemizi, haklılığımızı, taleplerimizi eylemlerimizle herkese göstermeliyiz. Örgütlülüğümüzle, inşamızla savaşımızla göstermeliyiz. Devrimci Halk Savaşı bir inşa savaşı, toplumsallaşma savaşıdır. Özgürlüğünü sağlama, varlığını koruma savaşıdır. Devrimci Halk Savaşı Stratejisi eylemi, yaratmanın eylemidir. Kurmanın, icat etmenin; kötülüğü yıkmanın eylemidir. Hiç kimse kendisini bu zamanın eyleminden geri tutmamalıdır. Hiç kimse tereddüt yaşamamalı, eylemi ile sözüyle, tavrıyla katılmalıdır. Net duruşu ile katılmalıdır ki özgürlüğü sağlayıp varlığını koruyabilsin. Bu zamanın dili ve sözü budur. Söz pratiğe geçmeli, pratik sözde anlam bulmalıdır. Önderliğimizi 3. Partileşme Hamlesi’nin tüm aşamalarında Devrimci Halk Savaşı Stratejisi’nin hayati önemine vurgu yapmakta, altını çizmektedir. Elbette 1. ve 2. Partileşme Dönemlerimiz de halk savaşına dayalıydı. Fakat bu dönemlerde gerilla savaşıyor, halk gerillaya ve partiye destek veriyordu. O dönemler için bu gerekliydi. Önderlik 3. Partileşme Dönemi’nde bu stratejiyi değiştirdi. Bu değişim doğrultusunda halk doğrudan inşa ve savaşın içerisinde yer alacaktı. Halk artık, partiye ve gerillaya sadece destek olma konumunda olmayacak kendisi doğrudan mücadelede, inşada ve savaşta birebir yer alacak ve kendisini etkin kılacaktır. Yeri geldiğinde savaşçı yeri geldiğinde komutan yeri geldiğinde yönetici yeri geldiğinde örgütleyici olacaktır. Böylesi bir katılım biçimi halkı ve toplumu devrime ve tüm devrim değerlerine iradeli ve örgütlü katılmayı beraberinde getirecektir. Parti kadroları da doğrudan bu sürece öncülük yapacaktır. Halkı eğitecek, hazırlayacak, kurumlarda öncülük yapacak; savaşta, halk içinde, mecliste öncülük yapacaktır. Bu da eğitimle, örgütlemeyle bilinçlendirme ile ve yaratıcı yol, yöntem göstermekle olacaktır.
Bilinmektedir ki 2021 yılında gerilla büyük bir direniş gerçekleştirdi. Buna rağmen halk yine sadece destek konumunda kaldı. Yürüyüşüyle, eylemiyle gerillanın yanındaydı. Oysaki savaşın sokaklara, şehirlere ulaşması gerekirdi. Nerede savaşıyorsak orayı savaş alanına dönüştürmeliydik. Halk da sadece yardım eden, moralize eden durumda olmamalıydı. Bunun da yapılması önemlidir ancak bundan da öte doğrudan savaşın, mücadelenin içinde de yer almak, Devrimci Halk Savaşı’nın karakteri gereğidir. Kış-yaz, dağ-ova-kır neresi olursa olsun 24 saat Devrimci Halk Savaşı yürütülmelidir. Devrimci Halk Savaşı’nda halk ve gerilla iç içe ve birlikte olmalıdır. Düşmana karşı birlikte savaşmalıdır. Biz bunu tüm yönleri ile oturtamadık. Halk olarak, Hareket olarak önemli bir birikimimiz ve böylesi bir mücadele düzeyine yetecek imkan ve olanaklarımız oluşmuştur. Önemli olan bu imkan ve olanağı yerinde ve doğru değerlendirmemizdir. Yapılmayan budur. 50 yıllık devrim ve parti deneyimimiz Devrimci Halk Savaşı mücadelesi açısından büyük olanaklar yaratmıştır. Bu süreçte bizden istenen bu imkan ve olanakları her yönü ile başarmak için seferber etmemizdir. Bu temelde bir katılım ve mücadele düzeyini göstermemiz durumunda yenemeyeceğimiz düşman aşamayacağımız engel kalmayacaktır. Fakat tüm bunların doğru bir parti öncülüğü temelinde yürümesi gerekir.
Partileşmeyi salt kadro ile ele alma gibi bir darlık var. Oysa yurtseverlik ve fedailik yalnızca kadro ile sınırlı bir durum değildir. Halkın kendisi bu partinin fedaisidir; Önderliğin ve bu çizginin fedaisidir. Sürece doğru bir katılım gerçekleştirmek istiyorsak öncülük rolümüzü kadro ile sınırlı tutmamalıyız. Bu çok önemlidir. Toplumumuzu örgütledikçe oluşturacağımız model Ortadoğu’ya öncü model olacaktır. Hedefimiz Kürdistan’da ve Ortadoğu’da toplumsal değişimi yaratmaktır. Bu yüzden de bilmeliyiz ki öncülük rolünü daraltmak, salt kadro ile sınırlamak, katılımı kategorize etmek 3. Partileşme’nin perspektifi değildir. Bunun bilinci ile hareket etmek hem kadronun hem de halkın en temel görevidir. Ancak bu şekilde özgür yaşam ve özgür toplumun inşası bir gerçekliğe dönüşür. Aslında Newrozlaşan halkımız 2022 yılında, Newroz’da, 8 Mart’ta, 4 Nisan’da duruşuyla kendi tavrını ortaya koydu. İnanıyoruz ki bu duruşu, tavrı daha da büyüterek geleceğe yürümesi bütün saldırıları, soykırımları, kölelik zincirlerini kıracaktır. Başarı sağlanacak ve bu başarıyla da özgür, eşit ve demokratik bir zemininde inşa edilmiş bir toplum sağlanmış olacaktır. Bu şekilde Kürdistan’daki tüm baskıcı, sömürgeci, işkenceci uygulama ve yönelimler kırılacaktır. Tüm iddiamız, kararlılığımız bu temeldedir. Amacımıza ulaşana kadar da mücadelemiz devam edecektir.
Bu vesileyle bir kez daha tarih yaratan, kendini ve toplumunu var kılan, kölelik zincirlerini kıran, işgale ve sömürgeye karşı direnen ve direnişleriyle sonuna kadar mücadele, kazanma ruhunu ve büyük değerleri açığa çıkartan şehitlerimizi saygıyla anıyorum. Mayıs ayı şehitleri şahsında bu sıcak mücadele döneminde büyük kahramanlıklar göstererek ‘Bazên Zagrosê Devrimci Hamlesi’ temelinde Zap’ta, Avaşîn’de, Werxalê’de ve tüm Kürdistan’da şahadete ulaşan yoldaşlarımıza bağlılık sözümüzü yenileyerek, attıkları her adımın sürdürücüsü, verdikleri her sözün eylemcisi olacağımızın kararlılığıyla anıları önünde saygı ve minnetle eğliyorum.