Duran Kalkan
Kürdistan Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı olarak yeni bir şehitler ayını yaşıyoruz. Bu 18 Mayıs ile birlikte büyük devrimci Haki Karer yoldaşın şehadetinin 45’inci yılı tamamlanıyor, 46’ncı yılına giriliyor. Buna “46’ncı Şehitler Yılı”na giriş de diyebiliriz. Hareket ve halk olarak Önder Apo öncülüğünde, 45 yıldır Haki Karer yoldaşın anısına doğru sahip çıkma ve amacını başarma temelinde mücadele ediyoruz. Şehadet gerçeğinin emrini yerine getirmeye çalışıyoruz. Bu vesileyle öncelikle şehadetinin 45’inci yıldönümünde büyük devrimci, Önder Apo’nun “Benim gizli ruhum gibiydi” dediği Haki Karer yoldaşı ve bu ay şehitler kervanına katılan tüm özgürlük mücadelesi şehitlerimizi saygı, sevgi ve minnetle anıyoruz. Amaçlarını başarma ve anılarını yaşatma sözümüzü, 46’ncı Şehitler Yılı’na girişte bir kez daha yineliyoruz.
Zap ve Avaşîn direnişleri etrafında geliştirdiğimiz, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen “Dem Dema Azadiyê ye” hamlesi temelinde yeni bir şehitler yılına girmekten, Haki Karer çizgisinde kahramanca direniş yürütüyor ve gerektiğinde yeni şehitler veriyor olmaktan onur duyuyoruz. Tüm parti ve halk olarak 46’ncı şehitler ayında İmralı direnişi öncülüğünde ve Zap-Avaşîn kahramanlık ruhu temelinde yürüttüğümüz direnişle şehitler gerçeğine kendimizi daha yakın hissediyoruz. Böylece yeni Şehitler Günü ve Ayı’nı şehitler çizgisinde yürüyor olmanın gururuyla ve alın akıyla yaşıyoruz.
Şehitler komutasında yürüttüğümüz bu büyük direnişi, Mayıs ayı boyunca her gün daha da çok geliştirerek, yeni zaferlere taşıyacağımıza inanıyoruz. Bilindiği gibi biz bir Önderlik ve şehitler hareketiyiz. Önder Apo, “PKK şehitler partisidir” dedi. Kahraman şehitlerimizin PKK biçiminde yaşadıklarını ifade etti. PKK ve PAJK’ı şehitler gerçeğinin yaşayan somut ifadesi olarak değerlendirdi. Kahraman şehitlerimizi yaşayan en büyük değerlerimiz olarak tanımladı. Onları geçmişimiz, bugünümüz ve geleceğimiz olarak gördü. Her zaman, her yerde en temel güç kaynağımız olduklarını belirtti.
Zîlan yoldaş şehit düştüğünde Önder Apo “Zîlan komutan, biz onun emir erleriyiz” dedi. Haki Karer yoldaşın şehadetinin hareketimizin yürüyüşü, ilerleyişi açısından en temel dönemeci oluşturduğunu belirtti. PKK’nin bu şehadet temelinde var olduğunu ve devrimci intikam direnişine yöneldiğini söyledi. Dolayısıyla PKK’nin Haki Karer yoldaşın örgütlenmesi ve eyleme geçirilmesi olduğunu ifade etti. Böylece her şehadeti kutsal davayı temsil eden şehitler zincirine eklenen birer halka olarak değerlendirdi. Esas olarak parti ve mücadele tarihimizin şehitler tarihi olduğunu söyledi.
Kuşkusuz böyle bir şehadet yürüyüşünde de Mayıs Ayı Şehitleri öncü ve belirleyici düzeyde yer tuttu. Biz hareket olarak yılın her ayında, her gününde, neredeyse her günün her saatinde büyük direnişler yürüttük ve kahraman şehitler verdik. Yılın 365 günü içerisinde gün yoktur ki bir değil, birkaç şehidimiz olmasın, hatta onlarca şehidimiz olmasın. Dolayısıyla yılın her gününü şehadetle dolduran büyük bir hareket haline geldik. Ama bütün bu gelişmeyi ifade eden kutsal yürüyüşte kuşkusuz Mayıs ayının belirgin yeri oldu, 18 Mayıs belirleyici yer tuttu. Çünkü bütün bu gelişme süreçlerini başlatan, öncülük eden ve yönlendiren bir konumda bulundu.
Parti tarihimiz, esas olarak kahramanca yürüyen şehitlertarihidir
Önder Apo her zaman canlı yaşayan gerçeğin şehitler gerçeği olduğunu ifade etti. Kendisinin bu şehitler ordusunun tutarlı bir sözcüsü olduğunu belirtti. Dolayısıyla “Sözcülük görevimi her zaman başarıyla yerine getirmeliyim” dedi. Gerçekten de tam 50 yıl boyunca, geçen yarım asırlık süre içerisinde böyle tutarlı, devrimci bir yürüyüşün, özgürlük mücadelesinin sahibi oldu. Şehitler gerçeğini herkesten daha derin ve kapsamlı anladı. Şehadeti en güçlü bir biçimde anlamlandırdı ve şehitlerin anısına doğru bir temelde sahip çıktı. Şehitlerin arkasından ağlayan, gözyaşı döken olmadı. Tersine yüksek bir sorumluluk duygusuyla şehadet gerçeğini anlamaya, anlamlandırmaya ve onun gerektirdiği bir biçimde yaşayıp, mücadele etmeye çalıştı. Dolayısıyla şehitlerin anısını yaşatan ve amaçlarını başaran oldu. Bu da şehitler gerçeğinin sağlam bir sözcülüğünü yapma, temsil etme, onları yeterli bir biçimde ifadeye kavuşturmayı içerdi.
Şimdi kuşkusuz herkes şehadetten söz ediyor. Şehitlere sahip çıkmaya çalışıyor. Şehitlerin anılarını yerine getirme ve amaçlarını başarma çabası içerisinde oluyor. Herkesin bu temelde kendine göre bir şehadet tanımlaması ve şehit gerçeğine sahip çıkması var. Fakat Kürt Özgürlük Hareketi açısından şehadet ne anlama geliyor? Neyin kanıtlanması oluyor? Neyle gerçekleşiyor? Hangi ruhun, duygunun, düşüncenin, davranışın sonucu olarak ortaya çıkıyor? Dolayısıyla şehadeti doğru anlama ve sahiplenme, bunların gereğini yerine getirme nasıl olur? İşte bu sorulara en doğru ve kapsamlı cevabı veren Önder Apo olmuştur.
Şehitler gerçeğini yaratan zihniyeti ortaya koymuş. Kapsamlı bir düşünce gücü geliştirmiş, bunlara dayalı ideolojik-politik çizgi oluşturmuş ve şehitleri yok olan değil, her an yaşayan en temel değerler olarak görüp, onların komutasında günün 24 saatinde yaşamayı ve mücadele etmeyi öngörüp, gerçekleştirmiştir. İşte bu yaklaşım ve tutumdur ki Kürt toplumunu, özgürlük mücadelesi temelinde derinliğine eğitmiş, örgütlemiş, her türlü saldırı karşısında kahramanlık çizgisinde mücadele eden bir tutuma çekmiştir.
Önder Apo’nun çabalarıyla şehitler gerçeğimiz, bizi eğiten, örgütleyen, birleştiren, her türlü zorluğu yenmemizi ve engeli aşmamızı sağlayan büyük bir güç kaynağı olarak bu güne gelmemizi sağlamıştır. Şimdi bu belirttiklerimiz kuşkusuz birer iddia değil ya da sadece söz olarak görülmemeli. Tersine bunlar yaşanmış gerçekliklerin yetersiz de olsa somut bir biçimde ifade edilmesi oluyor. Tabii bunu doğru ve derinlikli anlayabilmek için bu yaşanmış gerçekliği iyi bilmek, derinliğine bilince çıkarmak gerekiyor. Bunun için de partimizi esas olarak temsil eden şehitler gerçeğini, onların tarihsel gelişimini, kısaca şehadet tarihini iyi bilince çıkartmak gerekiyor. Çok iyi biliyoruz ki parti tarihimiz, esas olarak kahramanca yürüyen şehitler tarihi oluyor. Her türlü gelişmeyi yaratan, bizleri bugüne getiren kahraman şehitlerimizdir. Bugün sayıları elli bini aşıyor. Dört parça Kürdistan’da neredeyse her aileden, her aşiretten, her toplumsal kesimden şehidimiz var.
Önder Apo böyle bir şehitler ordusu yarattı. Partiyi temsil ediyor. Özgürlük mücadelemize komuta ediyor, öncülük ediyor, önderlik ediyor. Halkımızı birleştiriyor, eğitiyor. Yurtseverleştiriyor, özgürlük ve demokrasi mücadelesine çekiyor; dostlarımızı çoğaltıyor, insanlığı etkiliyor. Şehitler gerçeğinin ifade ettiği anlam, önem, cesaret ve fedakârlık herkesi etkiliyor. Kürt halkına ve özgürlük mücadelemize dönük sempatiyi geliştiriyor. Bu çok çok önemli. PKK ile birlikte Kürdistan’da böyle bir şehadet gerçeği var. Kürt halkı böyle bir yenilmez kahramanlar ordusunu ortaya çıkardı. Toplum en değerli evlatlarını şehadet çizgisinde özgürlük mücadelesine kattı. Gerçekten de bir öncü ordu, özgürlük ordusu yaratmayı başardı.
Şehitler gerçeği PKK’yi, halkların partisi ve bir insanlık hareketi yapmıştır
Şehitlerimiz sadece Kürt toplumundan da oluşmuyor. İşte başta Haki Karer yoldaş gerçeğinde görüldüğü gibi Türkiye halklarından da onlarca kahraman şehidimiz var. Bu sadece Türkiye ile sınırlı da değil, baştan itibaren, daha 1985’ten bu yana Arap halkından da hareketimize ve mücadelemize katılarak şehit düşmüş onlarca kahraman yoldaş var. Komşu halklar olan Ermeni, Süryani, Fars halklarından mücadelemize katılmış, şehit düşmüş çok değerli militan yoldaşlar söz konusu.
Tabii bir de DAİŞ karşısında yürütülen enternasyonalist bir mücadele var ki, o mücadele içerisinde Amerika’dan Kanada’ya, Almanya’dan İngiltere’ye kadar her kıtadan, neredeyse her toplumsal kesimden katılım göstermiş, faşist DAİŞ çetelerine karşı Rojava Özgürlük Devrimi’ni savunmuş, Kürt özgürlüğü ve insanlık için kahramanca mücadele etmiş ve şehit düşmüş onlarca yoldaşımız var. O halde şehitler gerçeğini, parti gerçeği olarak ele alacaksak -ki Önder Apo PKK ve PAJK’ın böyle olduğunu söyledi-, doğru parti tanımlamasıda budur. O zaman göreceğiz ki PKK bütün halkların partisi haline gelmiş; bir insanlık hareketi olmuş. PKK, insanlığın özgürlük yürüyüşünü, özgür yaşamını ve demokratik yönetim gerçeğini temsil ediyor.
Kuşkusuz böyle bir parti haline gelmiş olmak çok önemli ve anlamlıdır. Her türlü gericiliğe karşı mücadele edip, sonuç almayı böyle bir parti sağlayabilir. Her türlü saldırı karşısında yenilmez bir duruşun sahibi olabilir. Peki, bu yenilmezliğin ve başarının gerçek sahipleri ve temsilcileri kimlerdir? Hiç kuşkusuz kahraman şehitlerimizdir. Önderlik gerçeğimizi en doğru anlamış, Haki Karer yoldaş gibi Önderlik gerçeğine ruhsal düzeyde katılım göstermiştir. Bütün varlığını Önderlik çizgisinin başarısına adamış ve bu çizgiyi başarıya götürmek için şehit düşmüş yoldaşlardır.
Parti tarihimiz bir bütün olarak böyle bir tarihi gelişmeyi ifade ediyor. Tarihsel gelişmenin her dönemini sembol düzeyinde başaran kahraman şehitleri bulunuyor. Parti ve mücadele tarihimizi en iyi şehitler gerçeğinden öğreniyoruz. Bundan elli yıl önce Önder Apo çıkış yapmaya, yeni bir hareket başlatmaya karar verdiğinde, kendisine en çok güç veren kaynak şehitler gerçeği oldu. 12 Mart 1971 faşist-askeri darbesine karşı Türkiye Devrimci Gençlik Hareketi’nin önderlerinin kahramanca yürüyüşü ve şehadeti Önder Apo’nun derin bilinç, yüksek sorumluluk kazanmasına ve şehadet pratiğinden çıkardığı derslerle doğru ve başarılı mücadele etmesine yol açtı. 1968 gençlik kuşağının önder devrimcilerinin peş peşe direnerek şehadete ulaşmaları, Önder Apo’yu böyle bir büyük yürüyüşe çıkmada karar ve irade sahibi haline getirdi.
Çok iyi biliyoruz ki 30 Mart 1972 günü Kızıldere’de Mahir Çayan ve arkadaşlarının katledilmesini protesto etmek için bildiri dağıtma eylemine girişti ve böyle bir eylem sonucunda tutuklanarak, 7 ay cezaevinde kaldı. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan 6 Mayıs 1972’de Mamak’ta idam edilirken, Önder Apo cezaevindeydi. 18 Mayıs 1973’te Amed Zindanı’ndaki işkencede İbrahim Kaypakkaya katledilirken, Önder Apo, Apocu Grubu örgütleme ve geliştirme çabası içine girmişti. Her zaman bu yürüyüşünün temel nedeni olarak bu büyük devrimcilerin kanlarını yerde bırakmamak, anılarına doğru sahip çıkmak ve amaçlarını başarmak olduğunu söyledi. Hem böyle bir büyük yürüyüşe çıkma iradesini ve gücünü hem de bunun doğru tarzını bu şehadet olaylarından çıkardığı derslerle edindiğini belirtti. Kendisini Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin başlattığı önderliksel yürüyüşün devam eden temsilcisi olarak tanımladı. Mücadeleyi onların başlattığını, kendisinin ise devam ettirdiğini söyledi.
12 Mart 1971 Darbesi’ne karşı gelişen direnişin önderlerinin büyük kısmı Mayıs ayında katledildi. 31 Mayıs, Sinan Cemgil ve arkadaşlarının Nurhak’ta şehit düşmelerinin yıldönümü oluyor. 6 Mayıs, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilişinin 50’nci yıldönümü oluyor. Elli yıldır anıları Kürt halkını, işçi ve emekçilerini, kadın ve gençlerini ayağa kaldırdı. Bütün Türkiye halklarını etkiledi, birleştirdi. Birleşik Devrim Hareketimiz olan HBDH’yi doğurdu. HBDH bu çizginin temsilcisidir. Zaten idam sehpasında onu haykırdılar; “Yaşasın Kürt ve Türk halkının bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi, birliği” dediler. Bunu yaratmak için de yarım asırdır Önder Apo ve PKK, binlerce şehit vererek mücadele etti. Türkiye işçi ve emekçileri, devrimci-demokratları bu anıyı yaşatmak için bugüne kadar sürekli bir mücadele içinde oldu.
Dikkat edilirse son yarım asırlık Türkiye demokratik-devrim mücadelesinin çıkışı, önderlerinin yürüyüşü de Mayıs’ta anlam buldu; en büyük değer yarattı, şehadete ulaştı. Türkiye devriminin yenilmezliğini ortaya koydular, ilan ettiler. Onları da saygı ve minnetle anıyorum.
Peki, bütün bunlar ne anlama geliyor? Çok açık ki Apocu Önderliksel çıkış 12 Mart faşizmine karşı direnen ve şehit düşen devrimci önderlerin anılarına doğru sahip çıkma ve amaçlarını başarma çıkışı oluyor. Böyle bir önderliksel çıkışı şehadet gerçeği var ediyor, yaratıyor.
Burada şehadet gerçeğini ve onu doğru anlayıp sahiplenmenin belirleyici etkisini görüyoruz. Kuşkusuz tersinden ifade etmek mümkün olmayabilir ama böyle bir önderliksel çıkış ve yürüyüşün, Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin çıkış ve şehadetlerinin devam ettirilmesi olduğu, onlara dayandığı tartışma götürmez bir gerçektir. Dolayısıyla da Apocu Önderliksel Doğuş’a, “Şahadete doğru sahip çıkma Önderliği” diyebiliriz. Herhalde en doğru tanımlama da bu oluyor ve başka türlü tanımlayabilmek mümkün değildir.
O halde her şeyden önce Önderliksel Doğuş’un, Apocu Hareketin temellerinin atılışının şehadet gerçeğiyle kopmaz bağını görmek gerekiyor. Daha o zamandan şehitlerin sözcüsü olma, bir şehadet önderliği olarak doğma gerçekleşiyor.
Apocu Önderliksel Doğuş’un daha sonraki gelişim sürecini biliyoruz; partileşme, gerillalaşma ve demokratik uluslaşma sürecini her zaman çok yönlü olarak değerlendiriyor, anlamaya ve doğru dersler çıkartmaya çalışıyoruz. Doğru anlama ve ders çıkarma nasıl gerçekleşiyor? Böyle büyük özgürlük yürüyüşü ve direnişi içerisinde Önderlik ve şehitler gerçeğinin rolünü doğru anlamak ve tanımlamakla gerçekleşiyor. Yoksa başka türlü Önder Apo gerçeğini, PKK gerçeğini, elli yıllık bu kesintisiz Büyük Özgürlük Yürüyüşü’nün gerçeğini doğru anlamak mümkün olmaz.
Mayıs ayı, faşist-soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı halkların şehitler ayıdır
Mayıs ayı, Arap toplumu için de şehitler ayı oluyor. Arap aydınları İttihat ve Terakki tarafından 6 Mayıs’ta katlediliyor. Bu şehitler Osmanlı zulmüne, İttihat ve Terakki faşist soykırımcılığına karşı Arap direnişinin öncüleri oluyor. Bu şehadet, bu direnişin öncülüğünü ifade ediyor. 1972-73 direnişi de İttihat ve Terakki’nin ikinci versiyonu olan TC’ye karşı Türkiye halklarının direnişini ifade ediyor. Kürt Özgürlük Hareketi de bu zihniyet ve siyasetin en ağır bir biçimde uygulandığı Kürdistan’da şehadet çizgisinde bir müdahale olma özelliği taşıyor.
Tabii hepsinin ortak bir yanı var. Aslında İttihat ve Terakki ile başlayan bir faşist-soykırımcı-sömürgeci zihniyet ve siyaset süreci. İlk bilinçlenen, ayağa kalkan Araplar oluyor. İşte Arap aydınları idam ediliyor. Türkiye toplumu ayağa kalktı; idam edildiler, katledildiler.
Kürtler ayağa kalktı; idam edildiler, katledildiler, soykırım uygulandı. Bakın 4 Mayıs tarihi “Dersim Soykırım Günü”. Üzerinden 85 yıl geçti. Yetmiş bin insanın katledilmesinden bahsediliyor. Bu bir soykırımdır. Herkes de kabul ediyor. 4 Mayıs böyle bir soykırıma karar verildiği gündür. Tunceli Kanunu’nun çıkartıldığı gündür. Bu da oldukça önemli, anlamlı.
Daha sonra da 18 Mayıs ve devamı geldi. Bütün bunlar neyi ifade ediyor? Ortadoğu’nun en despotik, en barbar, en diktatör faşist-soykırımcı zihniyet ve siyasetine karşı halkların, emekçilerin, kadınların ve gençlerin özgürlük, demokrasi ve kardeşlik için mücadelelerini temsil ediyor. Bu mücadeleler birdir, ortaktır, birleşiktir. Yüz yılı aşkın süredir gelişmiştir. Dolayısıyla Mayıs ayını şehitler ayı, şehitler günü yapmış, denebilir ki Ortadoğu’da destpotizme, diktatörlüğe, faşist soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı halkların şehitler ayı, özgürlük ve demokrasi için en çok şehit verdikleri aydır.
Önder Apo, “PKK’nin, Haki Karer yoldaşın anısının örgütlü ve eylemli kılınması olduğunu” söyledi. Partileşmeye Haki Karer’in şehadetiyle karar verdiğini ifade etti. 18 Mayıs 1977 günü Antep’te kontrgerilla tarafından alçakça katledilmesi üzerine yaşadığı yoğunlaşmaların kendisini iki temel sonuca götürdüğünü söyledi. Birincisi, Haki Karer’in anısını yaşatacak bir örgütlemeyi gerçekleştirmek, yani partileşmekti. İkincisi, böyle bir şehadete doğru sahip çıkmayı gerçekleştirmek, direnmek, mücadele etmek, intikam almak, öz savunma temelinde anıya sahip çıkmayı ifade eden devrimci intikam görevini yerine getirmekti. Bunun için silahlı direniş dahil ne gerekiyorsa onu yapmaktı. İşte daha sonraki süreçte PKK’nin gelişimi de bu yönde oldu.
Apocu Hareket, grup aşamasındayken de, daha partileşme sürecine girmeden de, Ankara’da bir ideolojik grup olarak örgütlenip çalışırken de şehitler verdi. Bunlardan biri Tuzluçayırlı genç devrimci Ali Doğan Yıldırım’dı. Gerçekten de Ankara’da yürütülen çalışmalar üzerinde oldukça etkide bulundu.
Yine 1976 yılının 18 Mayıs’ında Ankara’da, Hacettepe Üniversitesi’nde öğrenci olan Suruçlu Fevzi Aslansoy faşistler tarafından alçakça katledildi. Diğer devrimci gruplardan ayrılıp Apocu Gruba katılmıştı. Apocu Grup ideolojik çalışma dönemini tamamlayarak kendisini Kürdistan’a taşırmak, bir gençlik hareketi haline gelip partileştirmek istiyordu. Bu şehadet adeta Kürdistan’a dönüşü kamçıladı. Sömürgeci başkentte oluşan devrimci grubu Kürdistan’a çekti. Apocu Grubun ilk büyük direnişi ve kitle eylemi Fevzi Aslansoy’un Suruç’ta yapılan cenaze töreni oldu. Öyle ki grubu Kürdistan toplumuna tanıtacak düzeyde etkili bir rol oynadı. İdeolojik grubun Kürdistan’a dönmesini, gençlik içerisinde çalışma yürütmesini ve hızlı gelişmeler sağlamasını en fazla da Fevzi Aslansoy’un şehadeti ve bu temelde Suruç’ta gerçekleştirilen cenaze töreni oldu. PKK ilk büyük eylemini böyle yaptı. Temel sloganlarını bu eylemde haykırdı. Kendisini Kürt gençliğine ve halkına bu eylemle tanıttı.
Dikkat edelim, bir şehadet ve ona doğru sahip çıkma ne kadar büyük bir devrimci etkiye yol açıyor ve gelişme yaratıyor. Demek ki şehadet doğru anlaşılır ve sahiplenilirse her türlü gelişmenin önünü açabilir, zeminini oluşturabilir. Bunun en somut kanıtı 1972 direnişçilerinin anısına doğru sahip çıkarak, gerçekleşen Apocu Önderliksel çıkıştır; Fevzi Aslansoy’un anısına doğru sahip çıkmanın yol açtığı ülkeye dönüş gücü, iradesidir; Haki Karer’in anısına doğru sahip çıkmanın yol açtığı partileşme ve devrimci-silahlı mücadeleye, direnişe yönelme biçimindeki tarihi gelişmelerdir. Bunlar kendiliğinden olabilecek şeyler değildir; okumakla, incelemekle, toplanmakla, tartışmakla ulaşılacak karar düzeyleri değildir. Ama unutmayalım ki en büyük kararlaşmalar bunlar oluyor. Bu süreçleri ortaya çıkaran kararlar oluyor. 1973 Newroz’unda Çubuk Barajı’nda, Apocu Grubun temelini atma neye dayanarak gerçekleşti? Kuşkusuz Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin anısına doğru sahip çıkma amacıyla gerçekleşti. Ülkeye dönüşü hangi durum hızlandırdı, anlamlı kıldı? Fevzi Aslansoy’un şehadeti, bu temelde Suruç’ta gerçekleştirilen cenaze töreni. Partileşmeye, silahlı direnişe neyle karar verildi? Haki Karer yoldaşın şehadetiyle. Bu şehadeti doğru anlama, doğru sahiplenme ve doğru yaşatma temelinde gerçekleşti.
Tarihin en zor ve anlamlı kararları, şehitlerin anılarına doğru sahip çıkma temelinde veriliyor
Dikkat edilirse bunlar tarihin en zor ve anlamlı kararları oluyor. Peki, bu zorlu kararlar nasıl veriliyor? Şehitlerin anılarını doğru anlama ve sahip çıkma temelinde veriliyor. Bu kararlaşmaları şehadetler, şehitler gerçeği ve şehadet yürüyüşü yaratıyor. Bu tartışmasız bir durumdur. O halde şehitlik ne büyük bir mertebe, şehadet ne kadar büyük bir güç ki böyle bir iradeyi, kararlaşmayı ortaya çıkartabiliyor. Her zaman bu gerçeği, bu biçimde değerlendirip doğru anlamamız gerekiyor.
Yine biliyoruz ki Haki Karer yoldaşın birinci şehadet yıldönümünde anısını doğru sahiplenme temelinde geliştirilen eylemlilik içerisinde 19 Mayıs 1978 günü Hilvan’da Halli Çavgun yoldaş faşist-sömürgeci güçler tarafından alçakça vurularak katledildi. Halil Çavgun yoldaşın yürüyüşü, şehadeti doğru anlama ve doğru sahip çıkma yürüyüşüydü. Şehidin anısını topluma taşıma ve amacını başarma mücadelesiydi. Dikkat edilirse böyle bir durum yeni şehadetleri ve bu temelde yeni değerleri ortaya çıkardı.
Peki, Halil Çavgun yoldaşın anısına doğru sahip çıkma neyi yarattı? Çok iyi biliyoruz ki 1978 yazında ve güzünde gerçekleşen Muzaffer Hilvan Direnişi’ni ortaya çıkardı. Hilvan direnişi o dönemde Kürdistan, hatta Türkiye devrimciliğinin ortaya çıkardığı en büyük gelişmelerden birisiydi. Belki de en ilerisiydi. Günümüzdeki demokratik özyönetim mücadeleleri için çok zengin dersler içeren tarihi bir pratikti. Halil Çavgun yoldaşın anısına doğru sahip çıkma, bu konuda her hangi bir yanılgıya, bireyciliğe, oportünizme düşmeme, Hilvan direnişi gibi dönemin en büyük mücadelesini ve başarısını yarattı. Bir anda Hilvan devrimci bir kasaba haline geldi. Demokratik bir yönetime kavuştu. Apocu ideolojik-politik çizgi Hilvan’da halklaştı, toplumlaştı; işçilerle, emekçilerle, kadınlarla, gençlerle buluştu. Tam bir halk hareketi haline geldi. Gerçekten de grubun partileşmesi için gerekli düzeyi ortaya çıkardı. Nitekim 27 Kasım 1978’de yapılan Kuruluş Kongresi ile PKK’nin kurulması, devrimci-öncü bir parti olarak tarih sahnesine çıkması en fazla da Hilvan direniş pratiğine ve onun ortaya çıkardığı sonuçlara dayanarak gerçekleşti.
Bir ideolojik grup olmaktan bir parti olmaya, bir kadro grubu olmaktan halka öncülük eden parti haline gelme, böyle bir direnişin yarattığı sonuçlar temelinde gerçekleşti. Zaten Hilvan direnişi ve onun etrafında Kuzey Kürdistan’ın bütün kent ve kasabalarında ortaya çıkan devrimci gelişme fiilen partiyi yarattı, partileşmeyi sağladı. 27 Kasım 1978 günü yapılan Kuruluş Kongresi, bu gelişmeleri tartışıp bir tanıma kavuşturma ve ona bir isim takıp, daha örgütlü ve profesyonel çalışır düzeye getirmeyi ifade etti.
12 Eylül faşist-askeri darbesine karşı Diyarbakır Zindan direnişi
Bunun ardından gelen süreci biliyoruz; 12 Eylül 1980 günü faşist cunta iktidara el koydu ve Türkiye’de askeri darbe gerçekleşti. Faşist-askeri bir yönetim ortaya çıktı. Bu yönetimin ne demek olduğu en çok da Kürtler ve Kürdistan açısından açıklık içeriyordu. Daha ilk anından itibaren bir saldırıydı, katliamdı, daha büyük zulümdü. Kürt soykırımını tamamlama saldırısıydı. Sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı ortaya çıkan devrimci bilinçlenmeyi, özgürlük tomurcuklanmalarını daha yeşermeden kırıp imha ederek, Kürt soykırımını tamamlama saldırısıydı ve bu biçimde de her alanda gelişti. Kürdistan’ı yeniden köy köy, kasaba kasaba, mıntıka mıntıka, dağ dağ işgal hareketini geliştirdi.
Peki, faşist-sömürgeci ve soykırımcı bu zihniyet ve siyasetin imhacı saldırılarına karşı büyük direnişler nerede verildi? Çok açık ki zindanda ve yurtdışında verildi. Maraş’tan Urfa’ya, Amed’den Serhat’a, Dersîm’den Mardin’e kadar Kuzey Kürdistan’ın dağlarında ve ovalarında verildi.
Haki Karer’in anısının örgüte ve eyleme kavuşturulması olan Hilvan ve Siverek direnişiyle doğuşunu gerçekleştiren PKK hiç tereddüt etmeden bu soykırımcı imha saldırganlığına karşı direnişe geçti. Battal Evsen ve Besê Anuşların, büyük komutan Delil Doğanların, Zeki Palabıyıkların kahramanca direnişleri bu süreçte gelişti.
Kuşkusuz 12 Eylül saldırganlığına karşı ilk direnişler bu biçimdeydi ve şehadet çizgisinde yaşandı. Bu da şu gerçeği ortaya çıkardı: 12 Eylül faşist-askeri darbesine karşı direnilecektir, hem de şehadet çizgisinde kahramanca direnilecektir. Direnme dışında hiçbir tutum kabul edilmeyecektir. Nitekim bu mesajı ilk önce zindandaki devrimci tutsaklar aldı ve politikamız direnmektir ilkesini belirlediler. Böyle bir ilke temelinde de her türlü işkence, katliam ve itirafçılık dayatmalarına karşı Diyarbakır Zindanı’nı büyük bir direniş alanı haline getirdiler.
Peki, bu direnişler nerede somutlaştı, zaferi nasıl kazandı? Şehadet çizgisinde somutlaştı ve şehadet çizgisinde yürütülen mücadeleyle kazanıldı. İşte Mazlum Doğan’ın, Ferhat Kurtay ve Dörtlerin, yine 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişçilerinin Kemal Pir, Mehmet Hayri Durmuş, Ali Çiçek ve Akif Yılmazların kahramanca direnişiyle gerçekleşti. Politikamız direnmektir ilkesi bu biçimde hayata geçirildi. 12 Eylül faşist-askeri darbesine karşı en büyük direnişler Diyarbakır Zindanı’nda yaşandı. 12 Eylül faşist-askeri rejimini, onun dayandığı sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyaseti ideolojik yenilgiye uğratan ilk direniş Diyarbakır Zindan direnişi oldu. Mazlumların, Ferhatların, Kemal ve Hayrilerin kahramanca direnişi bunu gerçekleştirdi. 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi 12 Eylül faşist-askeri darbesine ilk yenilgiyi yaşatan büyük direnişler oldular.
Dikkat edilirse ilk kıvılcım Newroz’da çakıldı. Bu, Mazlum Doğan’ın Newroz bilinciyle gerçekleşti. Newroz’un Kürt tarihindeki derin anlamıyla ortaya çıktı. İkinci adım, 17-18 Mayıs gecesi yaşandı. Kuşkusuz burada da hem Mazlum Doğan yoldaşın direnişinin hem de Haki Karer yoldaşın direnişinin etkisi vardı. Ferhat Kurtay ve Dörtlerin büyük kahramanlık direnişi Mayıs ayında yaşandı, Mazlum Doğan’ın başlattığı direnme çizgisini devam ettirmeyi Haki Karer yoldaşın anısına doğru sahip çıkmayı ifade ediyordu. 14 Temmuz’a, Büyük Ölüm Orucu’na giden yolu 17 Mayıs Dörtler direnişi açtı. Mazlum Doğan’ın kıvılcımından zafer kazanan 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu’na gidişin arasındaki büyük halka 17 Mayıs günündeki Ferhat Kurtay ve arkadaşlarının, Dörtlerin direnişi oldu. Demek ki 12 Eylül faşist-askeri darbesine karşı en büyük direniş zindanda gelişti. Zindan direnişi içerisinde de yine Mayıs ayının, 17 Mayıs gününde verilen direnişin çok belirgin bir rolü oldu.
İkincisi, 12 Eylül faşizmine karşı yurtdışında direnildi. Bu direniş sıfırdan başlayarak, gelişme yaratma temelinde Önder Apo öncülüğünde gerçekleşti. Parti, geri çekilme yaşadı, büyük bir eğitim ve hazırlık süreci yürüttü. Kendisini ideolojik ve askeri olarak eğitip, bir gerilla partisi haline getirdi. Bunu Filistin-Lübnan sahasında Filistin halkıyla dayanışma içerisinde gerçekleştirdi. Elbette bu da kolay olmadı, kendiliğinden yaşanmadı. Kan dökerek sağlandı. Şehitler vererek böyle bir süreç başarıyla tamamlandı; Beyrut’ta, Arnon Kalesi’nde şehitler verildi. Neredeyse Lübnan’ın hemen her sahasında partimizin ve halkımızın çok büyük anlam ifade eden şehitleri oldu. Bu şehadetler içerisinde de Mayıs ayının yine belirleyici rolü var. 1 Mayıs 1982 günü Beyrut’ta Abdulkadir Çubukçu yoldaş bir hava saldırısında şehit düştü. Partimizin 1 Mayıs şehidi oldu. 12 Eylül faşist-askeri rejimine karşı yurtdışı çalışmalarımızın ilk büyük şehidi oldu.
Ardından Güney ve Doğu Lübnan’da İsrail işgaline karşı yürütülen mücadele içerisinde yaşanan şehadetler geldi. Bunlar da aslında Battalların, Besêlerin, Zekilerin, Delillerin başlattığı süreci devam ettirmeyi, 1982 Büyük Zindan Direnişini tamamlamayı ifade ediyorlardı. Nitekim bu tamamlama 1982 güzünden itibaren ülkeye yeniden dönüş, gerilla hazırlıklarını geliştirme ve 15 Ağustos 1984 Büyük Gerilla Atılımı’nı başlatma biçiminde yaşandı.
Zindan direnişi, 15 Ağustos 1984 atılımıyla gerilla direnişi haline getirildi
Zindan direnişiyle 12 Eylül faşist-askeri darbesine karşı örgütlü direniş geliştirme kararı, 15 Ağustos 1984 Atılımı’yla gerilla direnişi haline getirildi, dağa taşındı. Halkla bütünleşti. Bir ideolojik mücadele, irade savaşı olmaktan çıkartılarak, siyasi ve askeri bir mücadele haline getirildi.
Kuşkusuz gerilla direnişi de kolay olmadı. Bedelsiz gerçekleşmedi. İnsanlık tarihinin en amansız bir mücadelesiydi. En azgın faşist-sömürgeci-soykırımcı saldırganlığa karşı Kürt insanının, kadınının, gencinin yüreğiyle, bilinciyle yürüttüğü büyük bir direnme savaşıydı. Her şey cesarete, fedakârlığa, yiğitliğe dayanıyordu. Bedel ödemekle gerçekleşiyordu. İşte bu bedel şehitler gerçeği oldu. Mazlumların, Ferhatların, Kemallerin, Hayrilerin özgürlük için verdikleri direnme kararını gerillaya taşıyıp, dağda yürüten o kahramanlık yürüyüşü kendinden istenen bedeli, fedai çizgisini daha da derinleştirerek ödedi. Gerillayı büyük bir şehadet yürüyüşü haline getirdi. Gerilla mücadelesini şehitler mücadelesi yaptı. Bu temelde daha ilk andan itibaren verdiği şehitler vardır. 1982’i güzünde Şahin Kılavuz ve arkadaşları ülkeye dönüşün şehitleri oldu. Mehmet Karasungur, İbrahim Bilgin ve Yaşar Organ yoldaşlar hazırlık döneminin şehitleri oldular. Mehmet Karasungur yoldaş daha ilk andan itibaren gerilla için Kürdistan’ın Rojhilat ve Başûr alanında pratik hazırlıkları yapan gruba komuta eden bir yoldaştı. Hilvan ve Siverek direnişlerinin ölümsüz komutanıydı. 15 Ağustos sürecinin bütün hazırlık çalışmalarını Mahsum Korkmaz (Agit) yoldaşla birlikte geliştiren yoldaştı. 2 Mayıs 1983 tarihinde İbrahim Bilgin yoldaşla bu hazırlık çalışmaları sürecinde şehit düştü. Ülkeye dönüş ve hazırlık çalışmaları da bedelsiz olmadı. Kahramanca yürüyüş temelinde oldu. Cesaret ve fedakârlıklarla kazanıldı. Bu süreci kazandıran da şehitler gerçeği oldu. Şahin Kılavuz’dan Mehmet Karasungur’a, oradan Yaşar Organ’a kadar uzanan bir şehadet zinciri. Ardından 15 Ağustos 1984 atılımıyla birlikte gerçekleşen bütün yürüyüşler kahramanca gerçekleşti ve şehitler çizgisinde yeni kahramanlıklar yaratılarak sürdü.
Dikkat edelim hazırlık sürecindeki şehadetler içerisinde de Mayıs ayı önemli bir rol oynadı. 15 Ağustos Gerilla Atılımı’mız ise bu şehadetleri yılın 12 ayına, her ayın 30 gününe yaydı, ama bu yayılış içerisinde yine de Mayıs ayının şehitleri belirgin rol oynadı. Daha gerilla atılımının ilk yılı içerisinde; 1 Mayıs 1985 tarihinde Garzan’da Ramazan Kaplan ve grubu şehit düştü. 21 Mayıs 1985’te Sabri Gözübüyük ve grubu şehit düştü. Bunlar henüz daha ilk yıl içerisinde yaşanan şehadetlerdi.
Burada 1980 ve 1990’lı yılların kahramanlık çizgisindeki gerilla mücadelesinin şehitlerini anlatacak değiliz. Öyle ki bu süreç her günün 24 saati savaşla geçen, direnişle geçen, bedeller ödenerek geçen bir tarihi süreçtir. Her gününde onlarca kahraman şehit vardır.
En çok şehadetlerin Mayıs’ta yaşandığı da tartışma götürmez. Botan ve Zagros başta olmak üzere Mayıs ayında grup grup şehitler verdik. Amed’ten Dersîm’e kadar Kürdistan’ın bütün alanlarında, eyaletlerinde şehitler verdik. 1 Mayıs 1988’de Mardin’de Mehmet Emin Aslan yoldaş şehit düştü. Yine 25 Mayıs 1988’de Şemdinli’de Ahmet Kesip yoldaş şehit düştü. Bunlar aynı zamanda partimizin Merkez Komite üyesiydiler.
1980’li yılların kahramanca süren gerilla savaşının şehadetlerine 1990’lı yıllarda serhildan şehitleri de eklendi. Büyük devrimci yurtsever Vedat Aydın başta olmak üzere halk serhildanlarımızda onlarca şehit verildi. Böyle bir büyük tarihi mücadele içerisinde faşist-soykırımcı düşman 6 Mayıs 1996 günü, yani Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilişinin yıldönümünde Önder Apo’ya ve Parti Merkez Okulumuza dönük çok kapsamlı bir askeri saldırıda bulundu. Bu vahşi bir katliam girişimiydi ki buna karşı 30 Haziran 1996 günü Dersim’de gerçekleşen Fedai Zîlan Direnişi ile cevap verildi. Zîlan direnişi, tıpkı zindan direnişi gibi özgürlük mücadelesi sürecimizde bir dönüm noktasını, gerilla savaşında yeni bir tarzın gerçekleşmesini ortaya çıkardı.
Yine üzerinde durmamız gereken 16 Mayıs 1997 tarihli Hewlêr katliamı var. Düşmanın 14 Mayıs 1997 günü başlattığı Zap’a dönük işgal ve imha saldırısı içerisinde KDP işbirlikçiliği ve ihaneti de yer aldı ve iki gün sonra Hewlêr’de, içlerinde Salih, Hêlîn ve Ozan yoldaşların da bulunduğu sayısı henüz net olmayan 50-60 civarı tedavi gören yaralı ve hasta yoldaşı katlettiler. İşbirlikçi ihanetin hangi düzeye ulaşacağının görülmesi açısından bu olay önemlidir, anlamlıdır. Hala bu konuda KDP yönetimi bir açıklama yapmış ve söz konusu şehitlerin cenazelerini hareketimize ve ailelerine vermiş değildir. Günümüzdeki KDP gerçeğini anlamak açısından bu önemlidir.
1997 güzünde Diyana’dan Kasrê’ye, oradan Çoman’a kadar Türk ordusunun tanklarını Güney Kürdistan’ın her yanına sokan KDP Yönetimi’nin bugün de Medya Savunma Alanları’na dönük TC’nin imha ve işgal saldırılarına koruculuk düzeyinde katılıyor olması, demek ki yadırgatıcı değildir. Bunun daha geçmişi de vardır. Önceki süreçlerde de böyle bir işbirlikçilik ve ihanet yaşanmıştır. Günümüzde yaşananlar bunun bir benzeri ve devamı oluyor.
TC, NATO ve KDP destekli imha ve tasfiye saldırılarına karşı şehitler çizgisinde direndik
Kısaca her türlü NATO destekli faşist-sömürgeci-soykırımcı saldırıya karşı gerilla ve halk direnişimiz 1980’li ve 1990’lı yıllarda şehadet çizgisinde gerçekleşti. Biz binlerce, on binlerce şehit vererek bu mücadeleyi yürüttük. Öyle ki 1993-98 arasında her yıl neredeyse binden fazla şehidimiz oldu. Binlerce askeri eylem ve çatışma yaşandı.
Kısaca faşist-sömürgeci-soykırımcı düşmanın NATO ve KDP destekli imha ve tasfiye saldırılarına karşı şehitler çizgisinde direndik ve bütün bu saldırılar kahraman şehitlerimizin Önderlik çizgisindeki doğru yürüyüşleri temelinde kırıldı. Bütün saldırıları şehadet yürüyüşümüz kırdı. Bütün planları böyle bir mücadele gerçeği bozdu ve başarısız kıldı.
Kuşkusuz önceki dönemlerde olduğu gibi uluslararası komploya karşı direnişte de şehitler çizgisinde büyük şehitler verildi, ağır bedeller ödendi. Uluslararası komploya karşı ayakta durma iradesini, bilincini ve pratiğini şehitlerimiz ortaya çıkardı. Daha ilk andan itibaren 9 Ekim 1998 Komplosu’na karşı zindanlardan başlayan “Güneşimizi Karartamazsınız” şiarı temelindeki fedai direniş hareketi gelişti, ki bu bir şehadet hareketiydi. Halit Oral ve Aynur Artan yoldaşların başlattığı bu direniş zindanlara yayılarak büyüdüğü gibi dışarıya da taştı, dört parça Kürdistan’ın her tarafına yayıldı. 15 Şubat Komplosu’na karşı tam bir gerilla ve halk direnişi haline geldi. Bu direniş dağda gerillayla olduğu gibi dört parça Kürdistan’da ve yurtdışında oldu. Uluslararası komploya karşı direnişin gücü de arttı, alanı da genişledi. Başlatılan fedai direniş zindanlarda sürdüğü gibi dış alanlarda da sürdü. Gerilla da komploya karşı Şarıstan ve Ferhat arkadaşlar öncülüğünde Zîlan çizgisinde fedai eylemler gerçekleştirdi. Gerilla komploya karşı direnmek üzere her türlü bedeli göze alarak eyleme geçti. Amed Eyaleti’nin büyük komutanı Amed yoldaş Orta Saha’nın bütün güçlerini harekete geçirerek kendisi de dâhil onlarca şehit vermeyi göze aldı. Mardin Eyaleti’nin ölümsüz komutanı Felat yoldaş yine komploya karşı Mardin Eyaleti’nin en büyük direniş alanı haline getirdi.
Halk direnişi içerisinde de şehitler verdik. Rusya’da Taylan yoldaşın direnişi gelişti. Avrupa’da halk tümden ayağa kalktı. Öyle ki dört parça Kürdistan’da çocuklar, kadınlar, yaşlılar, gençler dahil toplumun topyekûn ayağa kalkışı gerçekleşti. “Güneşimizi Karartamazsınız” şiarı temelinde Önder Apo etrafında bir kenetlenme yaşandı. Bu süreç sadece komplo dönemindeki bir tepki olarak kalmadı, daha sonra da Uluslararası Komplo’ya ve onun ortaya çıkardığı İmralı işkence ve tecrit sistemine karşı şehadet çizgisindeki bir direniş olarak sürdü. Kuzey Kürdistan’da büyük şehitler verdik. Yurtdışında büyük şehitler verdik. Kürdistan’ın diğer parçalarında şehitler verdik. Rojhilat’ta şehitler verdik. Rojava direnişinde Şilan Kobanê ve grubunu şehit verdik. Rojhilat direnişimiz 9 Mayıs 2010 tarihindeki Şirin Elemhuli ve arkadaşlarının idam edilmesine kadar geldi ve büyüdü. Başûr’da her zaman büyük mücadele içerisinde olduk ki bu Dr. Sirwanlardan başladı Helmet yoldaşların şehadetine kadar uzandı.
Şu çok açık bir husus ki uluslararası komployu Önder Apo’nun öngörüsü, doğru tarzı ve direnişi ile Önder Apo etrafında ateşten çember oluşturarak “Güneşimizi Karartamazsınız” şiarıyla direnen kahraman şehitlerimiz kırdı. İmhayı önledi, idamı önledi, İmralı mücadelesini kazandı. AKP saldırganlığına karşı da paradigma değişimi temelinde hareketi yeniden yapılandırarak Demokratik Özerklik ve Demokratik Konfederalizm çizgisinde yeni ve güçlü bir mücadele olarak ortaya çıktı. Böyle bir mücadele de şehadet çizgisinde yürüdü. Komplonun bütün oyunları, hileleri, şiddeti, saldırganlığı, zulmü şehadet çizgisindeki direnişle kırıldı. Bütün zorlukları yenmeyi, engelleri aşmayı şehitlerimizin duruşları, mücadeleleri başardı. Her şeyi gerçekten de şehadet çizgisinde yürütülen mücadeleyle kazandık. AKP’nin gittikçe devletle bütünleşerek faşist-soykırımcı bir saldırganlık haline geldiği, 2009 tarihinden itibaren Devrimci Halk Savaşı temelinde 1 Haziran 2010 tarihiyle birlikte büyük bir direnme içerisine girdik ve bu direniş Zîlanca fedai çizgisinde gerçekleşti. Yine böyle bir direniş içerisinde Mayıs ayı şehitleri öncü konumda oldu. 25 Mayıs 2012 yılında Êrîş ve Andok yoldaşların Kayseri’de geliştirdikleri direniş, o büyük ruh gerçekten de herkes için çekiciydi, ön açıcıydı, ruh ve cesaret vericiydi. Zîlan çizgisinin her yerde ve her koşulda uygulanabileceğinin en somut kanıtıydı.
Kuşkusuz bu tarihi süreçlerde gelişen kadın devrimimiz şehadet çizgisinde gelişen bir devrimdir. Bêrîvanların, Bêrîtanların, Zîlanların öncülüğünde ve komutasında ruh, duygu, düşünce ve eylem kazanan devrimsel çıkışlardır.
Diğer yandan Rojava Özgürlük Devrimi ve DAİŞ’e karşı büyük savaş gerçekten de şehadet çizgisinde olmuştur. Öyle ki bütün dünyanın devrimci-sosyalist gençlerini bünyesinde toplayarak dünya gericiliğinin saldırgan kolu olan DAİŞ çeteciliğine karşı insanlığın onurunu ve özgürlüğünü koruyan büyük Rojava direnişini ortaya çıkarmıştır. Şengal ve Maxmur direnişleri böyle bir ortamda ve süreçte gelişmişlerdir. Rojava Devrimi’nin ve DAİŞ’e karşı savaşın binlerce şehidi olmuştur ki bu şehadetlerde de yine Mayıs ayının direnişleri ve şehitleri ön plandadır. En somut olarak DAİŞ’i, başkenti Rakka’da yenilgiye uğratıp çöküşe götüren o büyük direniş içerisinde Türkiye halklarının devrimci öncüsü Ulaş Bayraktaroğlu 9 Mayıs 2017’de Rakka’da şehit düşmüştür.
İmralı öncülüğünde, dört parça Kürdistan ve her yerde direniyoruz
Kürt halkı ve partimiz, dünyanın devrimcilerini, Türkiye’nin devrimcilerini Rojava özgürlük direnişi içerisinde toparlayarak Rakka gibi bir Arap şehrinin DAİŞ çeteciliğinden kurtarılması için Ulaş Bayraktaroğlu gibi büyük devrimci militanların şehadetini ortaya çıkartabildiği gibi Arap gençlerini de devrime katmış, Zap alanında AKP-MHP faşizmini yenmek, Türkiye’nin demokratikleşmesini sağlamak üzere Fedai Arap yoldaşın şehadetine kadar getirmiştir. Arap gençlerini Türkiye’nin demokrasisi için AKP-MHP faşizmine karşı savaşan, Türkiye’nin devrimci gençlerini faşist DAİŞ çeteciliğine karşı Arap halklarının özgürlüğü için savaşan, bu biçimde halkları ve devrimci öncülerini iç içe geçiren, kaynaştıran bir devrimci öncülük, enternasyonal topluluk haline getirmeyi başarmıştır.
Bugün 46’ncı Mayıs Direniş Ayı’nda da İmralı öncülüğünde, dört parça Kürdistan’da ve dünyanın dört bir yanında Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen “Dem Dema Azadiyê ye” hamlesi temelinde bir özgürlük direnişi yürütüyoruz. Bu direnişin merkezi kuşkusuz Zap ve Avaşîn’dir. Öncüsü gerilladır. Direnişin yükünü en çok omuzlayan HPG ve YJA-Star komuta ve savaşçılarıdır, gerilla güçlerimizdir. Bu da Zap ve Avaşîn merkez olmak üzere tüm Medya Savunma Alanları’nda, Kuzey Kürdistan’da, Kürdistan’ın dört bir yanında, Türkiye’nin metropollerinde AKP-MHP faşist-sömürgeci-soykırımcı saldırganlığına karşı kahramanca yürütülen bir direniş olarak sürmektedir. 46’ncı yılında, Mayıs şehitleri çizgisinde direniş yürütüyoruz. Şehitlerimizin izinde yürüyoruz. Varlık ve özgürlük mücadelemizi şehitler vererek sürdürüyoruz.
18 Mayıs 1977’de Haki Karer yoldaşın şehadetiyle başlattığımız bu kutsal özgürlük mücadelesini bugün 46’ncı yılında Zap ve Avaşîn direnişiyle sürdürüyoruz. Şehitler vererek yürütüyoruz. YJA-Star’ın ölümsüz komutanı Mîzgîn Ronahî yoldaş gibi onlarca yiğit Kürt kızını ve oğlunu şehit verme temelinde gerçekleştiriyoruz. Haki Karer ve Mîzgîn Ronahî yoldaşlar şahsında bu 45 yıllık kahramanca yürüyüşün bütün şehitlerini bir kere daha saygı ve minnetle anıyoruz. Mîzgîn Ronahî şahsında bu 46’ncı Mayıs’ın bütün şehitlerini, Zap ve Avaşîn direniş şehitlerini, yine saygı ve minnetle anıyoruz.
Dikkat edilirse AKP-MHP faşizmini kıran, iradesiz kılan, çöküşe götüren büyük direniş yine şehitler çizgisinde, şehitler öncülüğünde yürütülüyor. En zor koşullarda faşist-soykırımcı saldırganlığı kıran büyük gerilla direnişini, şehitler çizgisinde yürüyerek yaratıyoruz. Fedailik zirvede seyrediyor. Fedaileşen bir gerilla, fedaileşen bir hareket, fedaileşen bir halk haline gelmiş bulunuyoruz. Şehitler komutasında bilinçlenen, örgütlenen ve özgürlük için direnen bir hareket ve halk konumuna ulaşmış durumdayız.
Kuşkusuz bu duruma gelmenin tarihi önemini ve anlamını iyi bilince çıkarmalıyız. Şehitler gerçeğinin ne kadar büyük bir güç ve irade olduğunu bu tarihi direnişe bakarak iyi görmeliyiz. Gerçekten doğru ne, yanlış ne? Yaşayan kim, ölen kim? Cesaret ve fedakârlık nerede, bencillik ve bireycilik nerede? Bu ayrımları görebilmek açısından günümüz direnişi ve onun büyük şehitler gerçeğini iyi anlamak ve görmek gerekli. Bize insanlığı, doğru yaşamı, güzel yaşamı, hakikat çizgisinde büyük bir moralle, aşkla yürüyen yaşamı bu direniş ve onun kahraman şehitleri veriyor. Yolumuzu aydınlatıyor, yol gösteriyor. Doğru yaşamın ve mücadelenin ne olduğunu bize öğretiyor. Doğru insanca yaşam, doğru yurtseverce yaşam, doğru devrimci yaşam nedir? Sorusuna kesin cevabı vermemizi bu 46 yıllık şehadet gerçeği sağlıyor.
Gerçeği doğru anlamamız açısından şöyle dönüp yakın tarihe kısaca bakarsak yeterli olur. Böyle bir özgürlük yürüyüşü, mücadelesi olmasaydı Kürtlük, Kürdistan ne durumda olurdu? Böyle bir hareket ve halk var olur muydu? Kürdistan’da onur, şeref, özgürlük, insanlık yaşanır mıydı? Kürdistan’da ve Kürt toplumunda ruh, duygu oluşturacak, moral geliştirecek, irade kazanacak, insanlığın içine çıkacak bir değer bulunur muydu? Bunların olmayacağı çok açıktı.
Şehadet amacın kutsallığını ve büyüklüğünü gösterir
Gerçekten de küresel kapitalist modernite sistemiyle oluşturulan faşist-sömürgeci-soykırımcı inkâr ve imha sistemi bu geçen elli yıllık süre içerisinde Kürtlüğü tümden bitirerek Kürt’ün ve Kürdistan’ın adını tarihten silmek istiyordu. Böylece Kürdistan’ı insanlığın bittiği, toplumların yok olduğu, gerici baskı ve sömürü düzeninin tam galebe çaldığı bir alan haline getirmek istiyordu. Fakat şimdi ortaya çıkan nedir? Kürdistan özgürlüğün kalesidir. Demokrasinin, direnişin kalesidir. Faşizme-sömürgeciliğe-soykırıma geçit vermeyen zafer kalesidir. Kürt halkı insanlığın umudu, coşkusu, heyecanı haline gelen, Kürt kadınları, gençleri insanlığın heyecan duyduğu, moral aldığı bir öncü güç konumuna gelme durumunu yaşamaktadır.
Gerçekten de herkes Kürdistan’da Kürt halkının, kadınının, gencinin direnişine bakarak insanlığını hatırlıyor, ölçü kazanıyor, moral alıyor, coşku ve heyecan duyuyor. Yaşadığının farkına varıyor. İşte elli yıllık direnişin kahraman şehitlerinin ortaya çıkardığı gerçeklik bugün budur. Bundan daha değerli, daha anlamlı bir şey olamaz. Bundan daha çok onur veren, duygulandıran, cesaret ve fedakârlık kazandıran, geleceğe umutla bakmayı sağlayan başka bir güç kesinlikle bulunamaz. Bu bakımdan şehadet gerçeğini iyi anlamak lazım. Şehitlerimizin varlık ve özgürlük mücadelemizdeki anlam ve önemlerinin bilincine iyi varmalıyız. Şehadet, amacın zaferi ve garantisidir. Amacın kutsallığını ifade eder. Amacın büyüklüğünü gösterir. Bir dava şehadet verebiliyorsa büyük ve yenilmez bir davadır.
Yine şehadet doğru tarzı, üslubu yaratır. Kazanmanın, başarmanın tarzına ve üslubuna ulaştırır. Mücadelenin doğru yol ve yöntemlerini bulmayı sağlar. Demek ki bize en büyük bilinci, iradeyi, kararlılığı şehitler gerçeği veriyor. Demek ki doğru anlama ve başarılı mücadele etmemizi şehitler gerçeği sağlıyor. Zafer çizgisinde başarıyla yürüyen devrimciliği, halk duruşunu şehitler gerçeği yaratıyor. Zaferin tarzını ve üslubunu şehitler çizgisi öğretiyor. Her şeyi şehitler gerçeğinden anlıyoruz, öğreniyoruz. Bilincimizi, irademizi, örgütlülüğümüzü bu temelde kazanıyoruz. Bu temelde birlik oluyoruz. Her türlü cesaret ve fedakârlığa şehitler gerçeği ile ulaşıyoruz ve şehitler çizgisinde mücadele ederek zafer kazanıyoruz. Şehitler gerçeği mücadelemizin zaferinin garantisi oluyor. 46 yıllık büyük direnişin, 50 yıllık büyük mücadelenin ortaya çıkardığı kahraman şehitler bize şunu gösteriyor: Bu ülkede faşizme-sömürgeciliğe-soykırıma geçit ve yaşam yoktur. Kürt düşmanı faşist-sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyaset yenilecek, özgürlük, demokrasi ve kardeşlik kazanacak. Dolayısıyla Kürt düşmanı faşist-sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyaset ile şekillendirilmiş olan TC sistemi artık çökmüştür, köhnemiştir, aşılacaktır. Kürdistan’a dayatılan soykırım yenilecek, sona erdirilecektir. Kürdistan özgür, Türkiye ve Ortadoğu demokratik hale getirilecektir. Zap ve Avaşîn öncülünde kahraman gerilla ve halk direnişimizin ortaya çıkardığı irade ve sonuç kesinlikle budur. Bu kadar yıl sürmüş, on binlerce kahraman şehit vermiş bir mücadelenin yenilmesi, geriye düşmesi, dağılması asla söz konusu olamaz. Bu şehadetler daha baştan zaten bu büyük davanın, özgürlük mücadelesinin zaferini garantilemişlerdir. O çizgide yürüyen mücadele de er-geç bu zaferi kesinlikle yaratacaktır.
Biz hareket ve halk olarak 46’ncı Mayıs Şehitler Ayı’nı ve Şehitler Günü’nü bu temelde yaşıyoruz. Zap ve Avaşîn direnişleri öncülüğünde AKP-MHP faşizmini yenilgiye uğratarak, “Özgür Kürdistan ve demokratik Türkiye ve Ortadoğu’yu mutlaka yaratacağız” diyoruz. Bunlar temelinde bir kere daha Haki Karer yoldaştan günümüzün Zap ve Avaşîn şehitlerine kadar uzanan tüm kahraman şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyor. Amaçlarını başarma sözümüzü yineliyoruz. Şehitlerimiz yolumuzu aydınlatan meşaledir. Şehitlerimizin anıları ölümsüzdür. Şehîd namirin!
Not: Heval Aysel Doğan’ın şehadetini yazıyı hazırladıktan sonra üzüntüyle öğrendim. Mayıs şehitleri kervanına katıldı. Haki, Sara ve Mizgîn yoldaşlara konuk oldu. Saygı, sevgi ve minnetle anıyor; bu yazıyı anısına sunuyorum.