Kürdistan Özgürlük Hareketi olarak kıran kırana bir savaş yılını geride bıraktık. Kadim Kürdistan coğrafyamız tarihinin gelmiş geçmiş en büyük savaşlarından birine sahne oldu. Kürdistan’ın dağlarından ovalarına, köylerinden şehirlerine kadar her yer, her an soluksuz bir direniş yuvasına dönüştü. En başta bu direniş destanına bedenlerini siper ederek önderlik eden tüm devrim şehitlerimizi saygıyla ve minnetle anıyor, amaçlarını zaferle buluşturma sözümüzü yineliyoruz.
2021 yılı faşist soykırımcı TC devletine karşı çok önemli bir mücadele yılı olmuştur. Şüphesiz mücadele çok boyutlu bir biçimde sürdürülmüş, tüm dinamikler kendi cephesinden mücadeleyi geliştiren ve güçlendiren bir pozisyonda olmuştur. Bununla beraber Kürdistan gençliğinin de rolü belirleyici olmuştur. Çünkü tüm dünya devrimci hareketlerinde olduğu gibi Kürdistan Özgürlük Devriminde de gençlik devrimin her şeyi konumundadır. Tabiri caizse devrimdeki sevapları kadar günahları da gidişatı belirlemekte, sonuçlar üzerinde doğrudan etkide bulunmaktadır. Kürdistan gençliği soğuk algınlığı geçirirse özgürlük mücadelesinin tümü zatürre geçirir tespiti yalın biçimde hakikati ifade etmektedir. Aynı tespitin tersi de geçerlidir. Kürdistan gençliği devrimci görevlerini yerine getirirse Kürdistan Özgürlük Devrimi zaferden zafere koşar. Bu bilinçle geride bıraktığımız yılda Kürdistan gençliğinin durumunu düşmanın yönelimleri çerçevesinde değerlendirmek, mücadele düzeyini eleştirel özeleştirel sorgulamadan geçirmek ve yeni yıl mücadelesini çıkarılan engin dersler ışığında zafer adımlarıyla sonuca götürmek en hayati görev olmaktadır. Büyük savaş ustalarından birinin de dediği gibi “Eğer düşmanınızı ve kendinizi iyi biliyorsanız yüzlerce savaşa bile girseniz zaferden emin olabilirsiniz.” Kürdistan devrimci gençliği de buna göre hem kendi duruşunu, mücadele bilinci ve iradesini hem de düşmanının durumunu güçlü çözümlediği takdirde bendini yıkan bir nehir gibi engel tanımaksızın gelişmelere damgasını vuracaktır.
Kürdistan gençliğine dönük gelişen saldırıları anlamak ve gerekli düşman bilincine ulaşmak mücadele etmenin abecesi olmaktadır. Gençliğe dönük saldırıların en tehlikelisi kapitalist modernite sistemi tarafından geliştirilmektedir. Bu durum neden böyledir, Kürdistan gençliği kapitalist modernite sisteminin tehlikelerinin yeterince farkında mıdır? Kapitalist sistemin yarattığı kültür ve yaşam tarzının gençliğin esas düşmanı olduğu ne kadar anlaşılmaktadır? Hakeza düşmanca politikalara karşı ne düzeyde mücadele edilmektedir? Soruları her ne kadar basit görülse de Kürtlerin varlık ve özgürlük mücadelesi esas olarak bu sorulara verilecek doğru cevaplardan geçmektedir.
Kapitalist modernite tarihin gelmiş geçmiş en gaddar, en barbar, en vahşi ve en kapsamlı kırım düzenidir. Her şeyi kırımdan geçirme temel stratejisidir. İktidar oburluğunu doyurmak için parçalayamayacağı toplumsallık, eritemeyeceği kültürel değer, ortadan kaldıramayacağı özgürlük yoktur. İktidar için her şey mubahtır anlayışıyla hareket etmektedir. Bunun için insanlığın görüp göremeyeceği düzeyde ve biçimlerde topluma saldırmaktadır. Toplumsallığı adeta değirmenlerdeki un misali öğüterek un ufak etmektedir. İnsanı insan yapan, insanın iyi, güzel, ahlaklı, erdemli ve doğru olmasını sağlayan içinde yaşadığı toplumudur. Kapitalizm sınırsız bireycilik hastalığını yayarak toplumsallığı dağıtmakta, insanı can evinden vurmayı amaçlamaktadır. Önder Apo’nun kapitalist sistemi bir kanser hücresine benzetmesi bunun anlaşılması konusunda muhteşem bir örnektir. Nasıl ki bir kanser hücresi insan organlarını ve dokularını bir araya getiren ve bir arada tutan bağları parçalayarak insanın dirhem dirhem erimesine neden oluyorsa aynı durum kapitalizmin toplum düşmanlığı için de geçerlidir. Kapitalizm bireycilik virüsünü toplumların içine salarak tek amacı tüketim maddelerine erişmek olan “özgür köleler” yaratmakta, bu biçimde toplumsallığın canına okumaktadır.
Kapitalist modernite ve “özgür köleler” gerçeği
Kapitalist modernite denilen alım satım düzeni bu “özgür köleler” tarafından ayakta tutulmaktadır. Formül basittir. Daha fazla kâr elde etmek için daha fazla tüketim, daha fazla tüketim için ise daha fazla bireycilik… Tabi bu formülasyon çok incelikli, oldukça gösterişli ve çekici yöntemlerle uygulanmaktadır ki sömürü vahşeti ve zorbalığı hiç mi hiç anlaşılmasın. Eski dönemlerde kılıç zoruyla insanlar köleleştirilmeye çalışılırmış, ya köleleşirsin ya da kılıçla kellen gider. Yalnız mevcut kapitalist düzende bu çok incelikli yürütülmektedir. Tüketmek için çalışmak, çalışmak için düzene teslim olmak ve gönüllü köleliği kabul etmek gerekmektedir. İnsanlığın başına gelen en büyük bela ve zulüm çarkı böyle işletilmektedir. Kapitalizmin bireycilik kılıcı 24 saat gençler, genç kadınlar ve toplum üzerinde sallanmaktadır ki kölelik daimi kılınsın.
Kapitalizmin topluma dönük saldırılarının bir cephesi de ideolojiktir. İdeolojide kazanan tüm savaşları kazanır. İdeolojik hâkimiyet sağlayan güç her türlü uygulamayı kabul ettirebilir, en faşist zorbalığı bile bir lütuf olarak sunabilir, kendisini sütten çıkmış ak kaşık gibi gösterebilir. Bu yüzden kapitalizm düşünce ve duygular üzerinde sınırsız bir algı faaliyeti yürütmektedir. Adeta bir mühendis gibi kendisine ait, kendi doğrularına dayanak oluşturacak düşünceler ve duyguların inşa edilmesine çalışır. Örneğin tarihin en büyük toplumsal eylemi olan özgürlüğü, bireyselleştirmeye çalışır. Bireysel özgürlüğü ulaşılması gereken en yüce amaç olarak gündemleştirir. Bireyler tapınılması gereken birer put gibi kutsallaştırılır, popüler hale gelmesi sağlanır, zevklerin ve renklerin bile bireylerin bakış açılarına göre ele alınması gerektiği propaganda edilir. Yaşamın her alanında, her şeyin merkezine bireyler konulur. Bu biçimde milyarlarca insan ve bu insanların oluşturduğu toplumsal yapılar yerine bireycilik felsefesine göre tüm dünyanın merkezine kendisini koyan ucube bir düzen ortaya çıkar. Örneğin Kürt toplumunun özgürce yaşadığı, kendi iradesiyle yaşamına biçim verdiği, kendi kültür ve yaşam tarzını belirlediği, varlığını özgürce geliştirdiği bir dünya önemsenmemekte, hatta yasaklanmakta, terör faaliyeti olarak adlandırılıp üzerinde her türlü soykırım saldırısı yürütülmesi meşru görülmektedir.
Yalnız “birey olarak bir Kürt” kapitalist düzenin kanunlarına göre yaşadığı takdirde, kendi gerçekliğini ve değerlerini inkâr ederek tamamen düşmanlık yaptığı surette devletlerin en üst makamlarına gelebilir, en lüks, konforlu yaşamı yaşayabilir, her türlü ayrıcalıktan faydalanabilir. Yani özcesi Kürt toplumundan olmayan Kürt her şey olabilir, ama özgür Kürtlüğü yaşamak isteyen bir Kürt hiçbir şey olamaz, üstelik her türlü imha saldırısına maruz kalır. Kapitalist dünyanın hakikati en çarpıcı olarak bu gerçeklikte saklıdır.
Kapitalist modernite sahte ve ucube bir rejimdir
Kapitalist modernite baştan sona her şeyiyle sahte bir rejimdir. Yaşama, doğaya, insana ve topluma dair kısacası evrene dair her gerçeği sahteleştirir. Bu düzende en büyük yalan en büyük doğru olarak kabul edilir ve insanlığa da bunu benimsemesi için akla hayale gelmez yöntemlerle sunulur. Bunun son aşaması sanal medya olmaktadır. İsimlendirilmesi bile özündeki sahteliği ortaya koymaktadır. Yaşam, doğa, insan ve topluma dair her şey canlıdır. Eğer canlılığını yitirirse ölmüş demektir. Gelinen aşamada insanların bir araya gelmediği, yüz yüze görüşemedikleri, birbirlerini hissedecek canlılığa sahip olmayan bir ortama nasıl sosyal denilebilir? Sosyal medya tanımlaması da kapitalist düzenin sahteliğini konuşturduğu son icadı olmaktadır ki bugün tüm dünyayı bir düzeyde etkisi altına almıştır. Herhangi bir insanın yalnız, tek başına yaşaması durumunda ne olacağı sorusuna normal koşullarda ortalama olarak herkes insanlığından çıkar ya da hayvanlaşır yanıtını verir. Yalnız içinde bulunduğumuz dünyada sadece teknik iletişim araçlarının aracılık yaptığı bu yalnızlık durumu en toplumsal faaliyet olarak kabul ediliyorsa ve adına da sosyal medya deniliyorsa o zaman insanlık çok tehlikeli zamanları yaşıyor demektir.İşte üzerine düşünülüp yoğunlaşılmadığında anlaşılamayan, hissedilemeyen ve farkına varılamayan ölümcül tehlike ya da kıyamet alametleri tam olarak da bu biçimde yaşanmaktadır.
Kapitalizmin bireycilik zehri en fazla yaşam tarzı ve toplumsal kültürü hedef almaktadır. En anlamlı yaşam her insanın doğduğu, büyüdüğü, yetiştiği toprakların toplumsal değerlerine göre yaşamasıyla gerçekleşebilir. Yaşamın hayranlık uyandıran zenginliği bu kültürlerin zengin çeşitliliği içerisinde gün yüzüne çıkar. Fakat kapitalist modernite toplumun tüm manevi ve maddi değerlerini ifade eden kültürleri tekleştirerek adeta çoraklaşmasına çalışır. Kültürler bahçesi dünyamız, kapitalizmin tüm dünyaya dayattığı popüler kültür nedeniyle tabiri caizse çölleşmeyi yaşamaktadır. Sinemada, televizyonlarda, internette, kültürel alanlarda, sportif faaliyetlerde vb tüm yaşam alanlarında rol model olarak belirlenen kişiler ön plana çıkarılarak her bir gencin, her bir insanın bu kişilere öykünmesi sağlanır. Taklit ederek onlar gibi olma, onlar gibi yaşama ve onların birey olarak bulundukları gösterişli, cezbedici konuma gelmeleri amaçlanır. Dolayısıyla kendi olmaktan vazgeçme, kendine yabancılaşma ve kendi gerçeğine karşıtlaşma süreci başlamış olur. Örneğin 12 Eylül sonrası Türkiye’sinde ağırlıklı genç nüfusun hayalinde ses sanatçısı olma arayışı, bir film oyuncusu olarak köşeyi dönme tutkusu ve yine meşhur bir futbolcu olarak şöhret olma rüyası tüm arayışların önüne geçmiştir. Toplum bu rol model haline getirilen kişiliklerin yarattığı imajla ve oluşturdukları algıyla kapitalist düzenin ilişki ağına çekilmeye çalışılmıştır. Diğer bir örnek olarak kapitalist düzenin başta gelen güçlerinden Amerika’nın esas gücü savaşla ele geçirdiklerinde değildir. Amerika zor ve silah gücüyle her yeri işgal edip kendi anlayışını, ideolojisini ve politikasını hakim hale getirmemiştir. Kendi yaşam tarzı ve kültürünü yumuşak yöntemlerle egemen hale getirerek daha fazla ve daha rahat sonuç aldığını görmüştür. Mesela Hollywood denilen sinema pazarıyla tüm dünyaya yaratmak istediği yaşam tarzını ve kültürünü ihraç etmektedir. Hakeza bir hamburger ya da Coca Cola ile dünyanın en ücra köşesinde yaşayan bir insan etki altına alınabilmektedir. Fotoğrafın tümüne bakıldığında öne çıkan durum şudur; daha fazla tüketmeyi ve her zaman tüketmeyi yaşamın vazgeçilmez bir alışkanlığı haline getirecek bireyci bir yaşam tarzı ve kültürü yaratılmalıdır. Bu bireyci yaşam tarzı ve kültürüne ulaşmanın adı da özgürlük olacaktır. Özgür olduğunu sanan kölelerin yaratılmasına neden olan bu durum, tarihin en büyük trajedisi olarak kayıtlara geçmiştir herhalde…
Düşüncenin ve duygunun zapturapt altına alınması bu sürecin sonunda gelişmektedir. Belki açıktan sistem güçleri tarafından propagandası yapılmamaktadır ya da görünür biçimde ifade edilmemektedir. Yalnız yapılanlarla günümüz gençliğine dayatılan düşüncelerini ve duygularını teslim etmesini sağlamaktır. Bireycilik felsefesinin özü budur. Özellikle gençliğin en temel karakteristik özelliği olan devrimci özelliği törpülenerek sistemiçileştirilmeye çalışılmaktadır. İşte ideolojilerin sonu gelmiştir, toplumsal değerlerde ısrar etmek geriliktir, gelenekselliktir, toplu mücadele edilerek hiçbir şey elde edilemez, değişim sağlanamaz denilerek mücadelesizlik hedeflenmektedir. Ya da önü alınamadığında mücadele bile bireyselleştirilmeye çalışılmaktadır. “Her koyun kendi bacağından asılır” sözü bu felsefenin çarpıcı ifadesi olmaktadır. Bugün de Kürdistan gençliğine dayatılan bu olmaktadır. Gençlik eğer bugün Nuh’un gemisinin tufandan kaçmasında olduğu gibi düşünmekten kaçıyorsa, ideolojinin nasıl bir güç olduğunun yeterince farkına varamıyorsa, kendi adına düşünmeyi başkalarına devretmişse bu politikanın etkisini görmemek üç maymunları oynamak anlamına gelir. Bu politikanın düşüncedeki etkisi kültürel öğelere bile yansımaktadır. 90’lı yıllarda kom denilen gruplarla geliştirilip devrimci mücadelenin büyümesine ivme kazandıran müzik ekipleri artık ağırlıkta bireylerin bireysel çalışmalarına indirgenmiştir. Kaldı ki şimdi yapılan kültürel çalışmaların ciddi yetmezlikleri bu durumdan bağımsız değildir. Topluluk olmanın gücü, toplu düşünmenin ve üretmenin ortaya çıkardığı muazzam enerji hiçbir koşulda bireysel performanslarla yakalanamaz. Hakeza gençliğin yaşadığı duyguların doğrultusu da çok önemlidir. Aslında devrim denilen olay bir duygu patlamasıdır, duyguların bir amaca bağlanarak çağlayan halini almasıdır. Yalnız günümüzde duygu denilince akla getirilmek istenen cinsel güdülere bağlanmış, güdülerini bireysel ilişkiler temelinde tatmin etmek isteyen, içi boş, kof, anlamsız ve gittikçe yozlaşma nedeni haline gelen kadın-erkek ilişkileri olmaktadır. Bireysel duygularının peşinden giden bir gençlik doğallığında toplumu için düşünmez, düşünemez. Çünkü onun için kollektif duygular gerekir. Komünal yaşam bilinci gerekir. Yani kendinden feragat etme, kendinden daha çok kendi dışındakileri düşünmek, onlar için çabalamak, karşılıksız bir duygusal bağlılıkla fedakarlık göstermek gerekir. Kapitalist modernite zihniyeti gençliğin devrimci duygularının toplumsal mücadelelere zemin haline gelmemesi için elinden ne geliyorsa yapmakta, duyguları erozyona uğratmanın her türlü kirli ve çirkef yöntemlerini geliştirmektedir. Tüm bunlara karşı Kürdistan gençliğinin yapması gereken düşünce ve duygularını prangalardan kurtarması, örgütlü mücadeleyi vazgeçilmez bir ilke haline getirmesidir.
Özel savaş öze karşı bir savaştır
TC faşist soykırımcı rejiminin Kürdistan gençliği üzerindeki saldırılarını da önemseyerek değerlendirmek ve farklılaşan yönlerini iyi kavrayarak bilince çıkarmak gereklidir. TC faşizmi gençliğe karşı uyguladığı politikalarda hem özde hem de biçimde belirgin değişikliklere gitmiştir. Çünkü Kürdistan gençliğinin devrim mücadelesinde bir öncü olduğunu derinden anlamıştır. Yarım asra ulaşan mücadelenin canlılığını muhafaza etmesi, dinamizmini sürdürmesi, kendisini yenileme becerisi göstermesi ve bir nehrin akışkanlığında olduğu gibi sürekliliğini korumasında kilit noktanın gençlik duruşu olduğunu bilmektedir. PKK’nin bir gençlik partisi olduğunu belki de en fazla faşist düşman tecrübe etmiştir. Bu durum TC’nin Kürdistan gençliğine karşı geliştirdiği politika, taktik ve uygulamalarda incelikli ve ayrıntılı yaklaşımlar geliştirmesine neden olmuştur.
TC faşist soykırımcı, sömürgeci rejimi her yönüyle özel savaşa göre kurgulanmıştır. TC, özel savaş konusunda ilk kurulduğu günden itibaren oluşturduğu tüm birikimi ve maharetini Kürdistan gençliğini etkisiz hale getirmek için kullanmaktadır. Bunu kesinlikle küçümsememek gerekir. Çünkü iki kelimede ifade edilenin ötesinde bir özel savaş durumu vardır. 24 saat, hiçbir biçimde kesintiye uğratılmayan ve yaşamın her alanına sirayet etmiş bir bombardımandan bahsedilmektedir. TC özel savaşıyla Kürdistan gençliğini her anlamda genç olmaktan çıkartmaya çalışmaktadır. Bir anti-genç kuşak geliştirilmek istenmektedir. Özel savaş öze karşı bir savaştır. Gençliğin özü olan tüm karakteristik özellikler karşıtına dönüştürülmektedir. İsmi genç olan yalnız cismi, özü ve duruşu yaşlı, daha doğru bir ifadeyle ihtiyar bir kişilik hedeflenmektedir. Böylelikle özel savaşın uygulanmasındaki temel amaç olan ters yüz etme politikası ortaya çıkmaktadır. Açık savaş politikalarıyla alınamayan sonuçlar özel savaşın kirli yöntemleri ve sinsi metotlarıyla gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu konuda TC faşist rejimi için denilebilir ki dünyanın en büyük özel savaş devletidir. Kürdistan gençliği üzerinde böylesi bir özel savaş cenderesinin olduğunu bir an dahi olsa akıldan çıkarmamak gerekir.
Topyekun yürütülen özel savaşın Kürdistan’da ustalıkla yürütüldüğü alanlardan biri ekonomidir. Ekonomi adeta bir silah gibi dehşet bir biçimde gençlik kesimlerine karşı kullanılmaktadır. Uygulanan son derece bilinçli politikalarla Kürt gençlerinin biyolojik olarak yaşamlarını sürdüremeyecekleri bir duruma düşürülmeleri sağlanır. Açlık, yoksulluk ve sefaletin kıskacında kalmaları için gerekli her şey geliştirilir. Üniversite okuyup diploma sahibi olanlar bile işsizlik bataklığına saplanır. En angarya, en tortu ve onurlu bir insana reva görülmemesi gereken koşullara mahkum olmaktadırlar. Sonuç itibariyle bu politikayla da gençlik ve toplumun çıldıracak bir duruma getirilmesi sağlanır. Bu durumda tek bir tercih sunulur: Ya faşist soykırımcı TC rejiminin egemenliği kabul edilerek Kürdistan özgürlük mücadelesine karşıtlık yapılır, düşmanlık beslenir ya da başa gelen çekilir. Yani ya ihanet, ajanlık ya da ölüm dayatması bir özel ekonomik savaş yöntemi olarak sürekli işler kılınmaktadır. Eğer bir ülkede gençler açlıkla pençeleştikleri için intihar edebiliyorlarsa bu bir kader değildir, bu ancak ve ancak uygulanan ekonomik terörün bir sonucu olarak anlaşılmalıdır.
TC faşist eğitim kurumları birer özel savaş karargahıdır
Eğitim kurumları da birer özel savaş karargahı gibi çalışmaktadır. TC faşist rejiminde eğitim yapmanın amacı eğitimle gençlerin yüreklerindeki buzların çözülmesini ve beyinlerdeki pasların temizlenmesini sağlamak değildir. Başarı ölçüsü bir Kürt gencinin ne kadar asimile edildiği, ne düzeyde kendi kültürel ve toplumsal değerlerinden kopartılarak Türkleştirildiği, ne aşamada soykırım politikalarını benimseyerek kendi halkının kurdu haline getirildiğiyle ele alınır. TC soykırımcı rejiminin tarihinde Sıdıka Avarlar hiç bitmemiştir. İlkokuldan üniversite kürsülerine kadar Sıdıka Avar zihniyetliler Kürt gençlerinin bilinç, irade ve inancını ters yüz ederek kendi halkının ihanetçisi olmaları için seferberlik ruhuyla çalışmışlardır. Günümüzde ise AKP-MHP faşist ikizleri tüm eğitim kurumlarında dinci ve ırkçı bir nesil yaratmak için aralıksız çalışmaktadırlar. Türkiye’de okullar hiçbir zaman bilim yuvaları olmamıştır. Bu kuyruklu bir özel savaş yalanı ve aldatmacısıdır. Okullar faşist soykırımcı rejimin Kürdü soykırım siyasetinin bir aracı olarak kullanılmıştır. Bu yüzden TC eğitimi at gözlüklü ve teneke yürekli gençlik nesli yaratmaktan öteye gidemez. Eğer bugün Hitler faşizmine rahmet okutan bir Erdoğan-Bahçeli diktatörlüğüne karşı yeterli refleks ve tepki gençlik zemininde açığa çıkmamışsa bunda özel savaş eğitim karargâhlarının rolü belirleyicidir.
Özel savaşın Kürdistan gençliği üzerinde en fazla çalıştığı alan kültür olmaktadır. Çünkü Kürt halkı Önder Apo’nun tespit ettiği üzere kültürel soykırım kıskacındadır. Hem kapitalist modernite sistemi hem de TC faşizmi el birliğiyle kültürel bir yozlaşma yaratmak için dört koldan çalışmaktadır. Bir taraftan Kürt kültürünün kadim tarihi tamamen ortadan kaldırılmaya çalışılırken diğer taraftan kültürsüz bir gençlik kuşağı oluşturulmak istenmektedir. Modernist kültür özendirilmektedir. Giyim kuşamdan, yemeye içmeye, dinlenilen müzikten izlenilecek film ve dizilere, yaşam biçiminden davranış ve tutumlara kadar Türklük ve modernizm gençliğe yedirilmeye çalışılmaktadır. Kürtlüğe dair tüm maddi ve manevi değerler geri, ilkel ve terkedilmesi gereken öğeler olarak propaganda edilmekte, kültür adı altında kültürün kıyımdan geçirilmesi durumu yaşanmaktadır. Moda denilen kavramlaştırma adı altında değerlerin yozlaştırılması amaçlanmaktadır. Daha iyi Türkçe konuşma, bir burjuva gibi yaşama arayışı, tüketim kültürsüzlüğünün piyasaya sürdüğü her şeye sahip olma tutkusu, dizilerde oynayan karakterlerin herhangi bir ahlaki ilkeye sahip olmayan ilişki biçimlerine ve yaşam tarzlarına özenme, bir dengbêjî kılamın efsuni sesindense ipe sapa gelmez anlamsız müziklere ilgi duyma gibi kendi değerlerini küçümseme, hor görme hep başkalarına ait olanlara öykünme kültür kırım politikalarının sonuçlarıdır. Şüphesiz her bir kültür apayrı bir zenginlik ve çeşitliliktir. Tüm halkların kültürlerini öğrenmek yaşamın daha anlamlı bir yer olmasını sağlar. Fakat faşist soykırımcı TC’nin ve kapitalist modernitenin sundukları kültür olamaz. Olsa olsa kültür düşmanlığı olur. Bunun açık bir örneği ise son dönemde yaşanmıştır. Amed gibi Kürtlerin başkent olarak gördükleri bir merkezdeki parka Kürtlerin kanını içse doymayacak, cani ruhlu, ultra faşist, yeminli Kürt düşmanı bir insan müsveddesinin isminin verilmesi sayfalarca yazılsa anlatılamayacak özel savaşın kültür politikasını çok güzel ifade etmektedir. Bir taraftan Kürt kültürünün sembol kişiliklerinin isimlerinin kullanılmasını yasaklayacaksın, diğer taraftan bir başfaşistin ismini Kürtlerin gözüne sokacaksın. TC’nin kültür konusunda attığı her adımın bir özel savaş planlaması olduğu bilinciyle yaklaşılmadığı takdirde kültürsüzlüğün değirmenine su taşınmış olunur.
TC devleti bir uyuşturucu, kumar ve fuhuş devletidir
Kürdistan da TC faşist soykırımcı devleti varlığını sürdürdükçe yapılan hiçbir şey kendiliğinden, normal doğallığında ve tesadüfler sonucu gelişmez. Bu Kürdistan gençliğinin kulağına küpe yapması gereken bir doğru olmalıdır. Kürdistan’da fuhuş, uyuşturucu ve kumar gibi düşkünce faaliyetler de bu kapsamdadır. Bunlar artık bir çocuk tarafından bile bilinen gerçeklerdir. Yalnız şunu ifade etmek gerekir. Her geçen gün daha açıktan ortaya çıkmaktadır ki TC bir uyuşturucu, kumar ve fuhuş devletidir. Devleti yürütmenin geleneksel ve sonuç alıcı bir yöntemi olarak görüldüğünden en fazla Kürt gençliğine karşı kullanılmaktadır. Çünkü Kürdistan Özgürlük Mücadelesi devletin faşist soykırımcı siyaset ve uygulamalarına dur demiş, devletin kirli özel savaş oyunlarını teşhir ederek kendisini yürütemez hale gelmesine neden olmuştur. Bugün fuhuş, kumar, uyuşturucu en fazla ve pervasızca yurtseverliğin kalesi olarak bilinen mahallerde, yerleşim yerlerinde yaygınlaştırılmaktadır. Bununla Kürdistan gençliğinin özgürlük savaşına dahil olmasının önü alınarak düşürülmesi, düşkünleştirilmesi ve sonuç olarak da ajanlaştırılarak kendi halkının celladı olması istenmektedir. TC’nin ajan ağına düşen Kürt gençlerinin %90’ı bu bataklığa düşürüldükten sonra ajanlaştırılmışlardır. Bir devlet yurdunda 7 çocuğun tecavüze uğraması durumuna karşı soykırımcı bir devlet valisinin ‘’taş atacaklarına fuhuş yapsınlar’’ sözüyle yorum yapması TC özel savaş rejiminin dehşet verici karakterini ortaya koymaktadır.
Ajanlaştırma sistematik bir devlet politikası olarak geliştirilmektedir. Bunun ulaştığı son nokta çocukları gerilla olan bazı ailelerin ahlaksızca kullanılması olmuştur. Osmanlı’da oyun çoktur derler. Bunu günümüze uyarlarsak “TC devletinde ahlaksızlığın sınırı yoktur” demek gerekir. Kürdistan Özgürlük Mücadelesine karşı sonuç alabilmek için her türlü pisliği yapabilecek bir devlet gerçeğinden bahsediyoruz. Bunun için acaba aileleri aldatıp kandırarak kurgulanacak bir özel savaş oyunundan sonuç alabilir miyim düşüncesiyle son bir hamle geliştirildi. Fakat o da hüsrana uğramak zorunda kalmıştır. Belki bazı aileler kandırılmıştır, bazıları para veya farklı tekliflerle tuzağa çekilmiştir fakat bu adımın sonuçsuz kalmasının önüne geçilememiştir. Hatta tam tersine yurtseverlik bilinci keskinleşmiş, gerillayı sahiplenme duygusu daha fazla güçlenerek düşmana karşı duruşta netleşmenin yaşanmasına vesile olmuştur. Kürt gençliği açısından da sonuçları olmuştur. Faşist düşman Kürt gençlerinin zorla ve beyinlerinin yıkanarak dağa kaldırıldığı yalanından medet umarken buna karşı Bakur başta olmak üzere tüm Kürdistan’dan gençliğin gerilla saflarına katılımı artış göstermiştir. Düşman sınır tanımaz bir özel savaşla saldırabilir, yalnız özgürlük savaşının haklı, meşru ve temiz idealleri karşısında bumerang gibi kendisini vurmaktan kurtulamaz.
Kürdistan Gençlik Hareketi’nin düşman zihniyet ve siyasetini derinlikli anlamaya ihtiyacı var
Yıl boyunca Kürdistan gençliğine dönük yürütülen saldırılar topyekun tasfiye konseptinin özeti gibi olmaktadır. PKK’yi tasfiye ederek Kürtleri soykırımdan geçirme stratejisi tüm yoğunluğuyla Kürdistan gençliğine karşı da yürürlükte olmuştur. Yürütülen tüm saldırıların arkasında ideolojik olarak sonuç alma istemi esastır. Her saldırı gençliğin mücadele iradesi, devrim inancı ve Apocu bilincine dönük yapılmıştır. Mücadele edemez duruma getirme temel strateji olarak uygulanmıştır. En kaba yöntemlerden en ince ve sinsi yönelimlere kadar toplamda gelişen saldırıların özü teslimiyeti dayatmadır. Buna karşı Kürdistan gençliğinin ciddi bir mücadelesi gelişmiştir. Kürdistan gençliği iman ederek, inancını bir kılıç misali keskinleştirerek yine zorlu koşullara göğüs geren bir iradeye ulaşarak saldırıların en baştan boşa çıkmasını sağlamıştır. Faşist düşman kapitalist modernite sisteminin bir jandarması olarak ve onunla birlik içerisinde tüm gücünü seferber etmesine rağmen hedeflediklerinde çakılıp kalmıştır. Özellikle Kürdistan Özgürlük gerillası olan genç yüreklerin Apocu zafer ruhuyla yürüttükleri direniş düşmanın suratına bir tokat gibi inmiştir. Ankara’daki hesap tekrardan Kürdistan’dan geri dönmüştür. Fakat Kürdistan gençlik hareketi olarak düşman zihniyet ve siyasetinin çok daha derinlikli anlaşılmasına ihtiyacımız olduğu açıktır. Düşman bilincini öyle hassas bir düzeye taşırabilmeliyiz ki hiçbir biçimde gaflet durumu yaşanmamalıdır. Faşist soykırımcı TC ve kapitalist modernite canavarına karşı Apocu çizgi temelinde sürekli bir yoğunlaşma ve zayıf kalan yanlara dönük sert bir savaşım içerisine girmemiz çok önemli olacaktır. Kürdistan Gençlik Hareketi’nin mücadele duruşu tüm gençliğin aynası olacaktır. Bununla beraber önümüzdeki dönem mücadele perspektifi de çok net bir biçimde planlanıp hayata geçirilecektir.
Kapitalist modernite sisteminin ve TC faşist soykırımcı rejiminin saldırılarına karşı yürütülecek mücadele Apocu çizgi temelinde gelişmelidir. Yarım asra ulaşan mücadelemizin yenilmez hakikati Apocu çizgide saklıdır. Bugün İmralı’da bu direniş soluksuz bir biçimde devam etmektedir. Aynı zamanda Önder Apo’nun felsefesi, yaşam tarzı ve paradigması tüm dünyaya yayılmış durumdadır. Önder Apo İmralı işkence ve tecrit sisteminin dört duvarı arasına sıkıştırılma politikasını ta en başından parçalayarak komplocuların suratına fırlatmıştır. Üstelik yaratımları ve ürettikleriyle çağın en devrimci düşüncelerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Kürdistan Gençlik Hareketi olarak 50. Önderlik yılına gireceğimiz bugünlerde bu gerçekliğe odaklanarak mücadeleye yüklenmek olmazsa olmazımızdır.
Yeni mücadele yılında Gençlik Hareketi olarak ideolojik mücadelenin hayati önemi her zamankinden daha fazla kavranmalı, çalışmaların rotası buna göre belirlenmelidir. İdeolojik mücadelenin güçlenmesine dayanmayan hiçbir örgütlenme, hiçbir eylem ya da hiçbir eğitim faaliyeti süreç açısından başarılı olmayacaktır. İdeolojik mücadelenin yaşamsal önemi sadece düşman saldırılarına bile bakılırsa rahatlıkla anlaşılacaktır. Dolayısıyla öneminden bahsetmekten ziyade esas yapılması gereken gereklerin yerine getirilmesi olacaktır. Önder Apo’nun zafer tarzı, ideolojik duruşunu örgütsel mücadeleyle birleştirmesinden gelmektedir. O zaman her görevin üstesinden başarıyla çıkmak isteyen kadro öncelikle kendisini ideolojik anlamda yetkinleştirmeyi, büyütmeyi ve donanımlı kılmasını bilmelidir. İdeolojik gücün fethedici özelliğine inanarak devrim meydanlarında boy göstermelidir. Yoksa ne kapitalist modernitenin ideolojik saldırılarına karşı koyulabilir, ne de başaran bir tarza ulaşılabilir. “İdeolojik savaş savaşların anasıdır” bilinciyle zaferin anahtarının ideolojik duruşu yakalamadan geçtiğini bilelim, anlayalım ve uygulayalım.
Kürdistan gençliği bulunduğu her zeminde çelikten bir öncü örgüt yaratmalıdır
Düşmanın toplumsallığa çılgınlık düzeyinde saldırmasının temel amacı örgütlenmeyi dağıtmaktır. Toplumun özü olan gençliğe dönük topyekun saldırıların altında da örgütsüz yığınlar yaratmak vardır. Faşizme karşı örgütsüz olmak, örgütsüz kalmak başı kesilmiş tavuklar gibi can çekişerek ne yapacağını bilemez durumda kalmaktır. Bu durumda en kahraman, en cesur, en fedakar öncünün de yapacağı herhangi bir şey olmaz. Yapılması gereken Kürdistan gençliğinin olduğu her zeminde çelikten bir öncü örgüt yaratma olmalıdır. Hem örgütsüzlüklerin aşılarak istenen örgüt düzeyine ulaşması sağlanmalı hem de örgütlülüğün zayıf olduğu yerlerde daha fazla çalışarak öncü örgütün rol oynamasına kilitlenilmelidir. Bakur’dan Rojhılat’a, Rojava’dan Avrupa’ya esas alınması gereken budur. Kadro güçlü bir örgüt oluşturduğu takdirde kendi rolünü oynayabilir, düşmanın gençlik kesimleri üzerindeki saldırılarını kırar ve her koşulda devrimci gelişme yaratan bir düzeye ulaşır. Diğeri dolap beygiri misali kısır bir döngade hep yerinde sayma durumu yaşanır. AKP-MHP faşist soykırımcı rejimini çöküşün kıyısına getirdiğimiz zafer arifesinde her yerde güçlü örgüt varlığıyla çalışmaya seferber olma büyük kazandıracaktır. Örneğin Amed’de gerçekleştirilen gençlik kongresi çok görkemli, etkileyici ve coşkulu geçmiştir. Dostların yüreğine su serpmiş, düşmanın yüreğine ise korku salmıştır. Bu muazzam gençlik potansiyelini çeliğin işlenmesi gibi örgütlü bir güç haline getirerek işlemek mücadele çıtasını en az 10 kat büyütecektir. Bu devrimci ve yurtsever gençliğe öncülük edecek bir örgütle neler yapılmaz ki… Faşizmin saldırıları bu gençlik enerjisi ve ruhu karşısında kaybetmeye mahkûmdur.
Örgütlenme çalışmaları bu çerçevede gelişirken belirgin bir stratejiye dayanması gerekmektedir. Kadro gelinen aşamada stratejik düşünerek çalışma, stratejik hedeflere yönelerek planlama çıkarma ve stratejik adımlar atarak geleceği örgütlemeyi başarmalıdır. Kürdistan Gençlik Hareketi’nin stratejik çalışmalarının başında üniversiteler gelmelidir. Üniversiteler sistemin ideolojik karargahları olmaktan çıkarılarak devrimci mücadelenin karargahları haline getirilmelidir. Mücadelemizin tarihinde üniversite örgütlenmesinin mirası, birikimi ve yarattığı sonuçlar çok iyi bilinmektedir. Bir alanda eğer gençlik örgütlenmesinin şaha kalkarcasına büyümesi ve hamle yapması isteniyorsa o zaman yapılması gereken üniversite gençliğini mücadele saflarına çekmek gerekir. Sıradan, klasik ve yüzeysel yöntem ve yaklaşımlardan ziyade özel önemseyen, buna göre yetkin ilgilenme koşullarını geliştiren ve stratejik yaklaşan bir akıl gereklidir. Hiçbir şeyden öğrenmeyeceksek dönüp partimizin nerede, hangi zeminde ve kimler üzerinden kurulduğuna bakılması yeterli olacaktır. Ayrıca üniversite gençliğinin örgütlendirilmesine önceki süreçler gibi yaklaşılmamalıdır. Yeni yöntemler, sonuç alıcı tarzlar gereklidir. Kampüslere sıkıştırılacak bir mantık en baştan sonuçsuz kalmaya mahkûmdur. Hakeza zaten aydın gençlik kesimidir, çok da uğraşmadan, emek vermeden mücadele eder duruma gelirler biçiminde yaklaşılmamalıdır. Kemal Pir yoldaşın dediği gibi gerekirse 3 saat gerekirse 300 saat ilgilenilmeli, tartışılmalı, kazanmak için ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Aslında Apocu çizgiyle yaklaşım örgütlenmenin yolunu sonuna kadar açacaktır.
Kadro eğittiği ölçüde sonuç alır, kazanır ve kazandırır
Örgütlülük oluşturma tarzında da önemli düzeltmelerin yapılması kaçınılmazdır. Örgütlenme tüm gençlik kesimlerine ulaşarak örgütsüz tek bir genç bırakılmayıncaya kadar yaygınlaştırılmalıdır tespiti genel bir doğru olmaktadır. Yalnız yaşadığımız mücadele sürecinin karakteri ve devrimimizin geldiği aşama odaklı çalışma anlayışının hakim kılınmasını gerektirmektedir. Genel geçer hedefler, genellemeci planlamalar ve genelin içinde kaybolup giden kararlaşmaların önümüzdeki dönemde kesinlikle ortadan kaldırılması gerekmektedir. Örgütlenme olayına incelikli ve derinlikli bir bakış açısını geliştirerek her konuda somutlaşmayı geliştirmeliyiz. Somut hedeflere dayalı, somut planlamalar ve somut kararlaşmalar dönemin ruhunu yansıtacaktır. Örneğin bir mahalledeki tüm gençleri örgütlemeye çalışmak bir yöntemdir, hakeza bir mahallede öncü, militan özellikler taşıyan bir kişiyi örgütleyerek onun tüm mahalle üzerinde etkili olmasını sağlamak da bir yöntemdir. Hakeza tüm şehirlere güç yayarak her yerde örgütlenelim demenin de bir mantığı vardır. Gücünü bir merkezde odaklayıp oradan etkili bir çıkış yaparak her yere yayılma da bir yöntemdir. Özcesi zafer tarzında çalışma daha fazla odaklanarak, gücü parçalamadan ve en doğru biçimde harekete geçirecek somut çalışma anlayışından geçmektedir. Buna göre gerekli değişikliklerin yeni mücadele yılına hâkim kılınması örgütlülük çıtasını zirveye taşıyacaktır.
Eğitim ve katılım çalışmaları da bir örgütlenme işidir. Örgütlenmenin çelikten çekirdeği eğitimle sağlanır, doğru ve derinlikli eğitim katılımı tetikler. Birbirinden kopmaz bağlara sahiptir. Örneğin Rojava Devrimi’nin gelişmesini sağlayan esas etken Önder Apo’nun yaptığı eğitim çalışmaları olmuştur. Halka yaptığı toplantılarda, insanlarla yürüttüğü tartışmalarda, yaşam duruşunda eğitici özelliğini ortaya çıkartarak devrim örgütlenmesinin altyapısını oluşturmuştur. Kürdistan gençlik Hareketi’nin Önder Apo’nun eğitim duruşunu özümsemesi, içselleştirmesi ve tarz haline getirmesi gerekmektedir. Önder Apo İmralı koşullarında bile eğitmeyi, eğitici olmayı ve eğiterek amaca odaklanmayı devam ettirmiştir. Dolayısıyla her bir kadronun esas işi ve görevi eğitim olmalıdır. Bunun dışındaki tüm yaklaşımlar Önderlik çizgisinden kopmayı getirir, kadro hakikatinin zedelenmesine ve anlamını yitirmesine neden olur. Kadro eğittiği ölçüde sonuç alır, kazanır ve kazandırır. Ayaküstü yaklaşımlarla, yüzeysel çalışma anlayışlarıyla ve koşuşturmacı hamalvari tarzlarla yapılacak suya yazı yazmaya benzer. Hâlbuki kadronun esas alması gereken suya yazmak değil, su gibi akışkan, sürükleyici ve ulaştığını kendisine katarak engellere meydan okuyan olmasıdır. Önder Apo’nun yaşam duruşunu gören devrime katılmıştır. Önder Apo’nun devrim ciddiyeti ve kararlılığını izleyen devrime katılmıştır. Önder Apo’nun tarz, tempo ve üslubunu gören devrime katılmıştır. O zaman gençlik hareketi olarak Önder Apo’yu ve Önder Apo’nun bedenleşmiş hali olan PKK’yi başta tüm Kürdistan gençliği olmak üzere tüm dünya gençliğine anlatmalı, aktarmalı, taşırmalı ve göstermeliyiz. Hakikatten ne kadar kaçılırsa kaçılsın sonunda gelip kendisini kabul ettirmesini bilir. Önder Apo hakikati de tüm dünya ezilen insanlığı ve gençliği için böylesi bir anlama sahiptir.
Gençliğin dili radikal, etkileyici, gündem belirleyen ve düşmanı kahreden tarzda olmalıdır
Gençlik eylemsiz olmaz. Eylem tüm zamanlarda gençliğin kendini ifade etme biçimi olmuştur. Faşist soykırımcı saldırılar altında soykırım kıskacında ezilmek istenen bir halkın gençliği her şeyden önce devrimci eylem çizgisine sahip olmalıdır. Faşizme geri adım attıracak da budur, soykırım siyasetinin tasfiye edilmesi de buna bağlı olmaktadır. Eylemsiz bir gençlik lafazan bir duruşu yaşar ki o da oportünizme götürür. Eylemle yaşamak, eylemle mücadele etmek ve eylemde ısrar etmek Kürdistan gençlik hareketinin kırmızı çizgisi olmaktadır. Bununla beraber her dönemin de kendine göre bir eylem dili vardır. Her eylem her dönemde yapılamayacağı gibi her dönemde de aynı eylem anlayışı ve tarzıyla yaklaşılamaz. Önümüzdeki zafer yılı hamlesinde de eylem konsantrasyonu buna göre olmalıdır. Yani bir eylem çizgisi olmalıdır. Mevcut durumda birçok alanda eylem çizgisi basın açıklaması yapma derecesine düşürülmüştür. Basın açıklaması yapmak, küçük sayıda gruplarla yürüyüş ya da etkinlikler örgütlemek dönemin eylem çizgisine terstir. Görüntüyü kurtarma adına yapılan popülist ve kuru propagandadan öteye bir anlamı yoktur. Bu durumun kesinlikle düzeltilmesi ve eylem anlayışının doğru bir temele oturtulması gerekmektedir. Gençliğin eylem dili radikal, etkileyici, gündem belirleyen en önemlisi de düşmanı kahreden bir ölçüye oturtulmak zorundadır. Düşmanın zorlanmadığı, baskı altına alınmadığı, geri adım attırılmadığı eylemlerin bir karşılığa da yoktur, tercih de edilmemelidir. Sırf yapılması için yapılan eylemlere bir son vermek gerekmektedir. Örneğin son dönemde Avrupa da OPCW denilen uluslararası kuruluşa dönük geliştirilen eylem hem çok etkili hem de dönemin diline uygun bir eylem olmuştur. Fakat aynı zeminde 5-10 kişilik gruplarla yapılan eylemler de bulunmaktadır ki bunların en ufak bir etkisi bile bulunmamaktadır. Yine Rojava’da gençlik öncülüğünde Sêmalka da gerçekleştirilen eylem biçimi gündem yaratan, etkili ve radikal bir eylem olmuştur. Dolayısıyla yoğunlaşıldığında, amaca odaklanıldığında ve güçlü hazırlık temelinde örgütlenmesi sağlandığında yapılan eylemlerin etki düzeyi sürecin ruhuna denk düşmektedir. O zaman önümüzdeki mücadele sürecinde bu eylem çizgisi temelinde daha fazla derinleşerek faşist soykırımcı düşmanı ve işbirlikçilerini kahredecek, pişman ettirecek bir eylemsel duruşa seferber olmak beklenendir. Dünyanın en savaşçı halkının gençliğini güçlü tarzda eğitip gerekli bilinç verildiği takdirde geliştireceği eylemlerin karşısında hiçbir faşist rejim ya da güç duramaz.
Kürdistan Gençlik Hareketi’nin varlığının amacı devrimci halk savaşı stratejisinin pratikleştirilmesinde öncülük yapmaktır. Devrim mücadelemizin stratejisi olan devrimci halk savaşı tüm çalışmaların ana eksenini oluşturmalıdır. Çok fazla ifade edilen fakat çok az uygulanan bir duruştan sıyrılmak gereklidir. Tüm Kürdistan gençliği bulunduğu zeminde halk savaşı örgütlenmesinin geliştirilmesinden, güçlendirilmesinden ve bir yaşam tarzı ve kültürü haline getirilmesinden sorumludur. Eğer Kürdistan özgürlük devrimi zafere ulaşacaksa bunun tek yolu devrimci halk savaşı stratejisidir. Her bir kadronun buna tüm benliğiyle inanması, iman etmesi ve buna göre çalışması mücadelenin seyrini değiştirecek esas faktör olacaktır. Bu temelde tüm faaliyetlerin odağında öz savunma örgütlenmesinin geliştirilmesi hedeflenmelidir. 7’den 70’e tüm toplum topyekun bir direniş anlayışına göre eğitilmeli, bilinçlendirilmeli, örgütlendirilmelidir. Gençliğin cesaret ve fedakarlığı aşılanarak savaşçı bir halk gerçekliğinin hakim kılınması amaçlanmalıdır. Bu yapılmadan ya da buna dayanmadan yapılacak çalışmalar kendini kandırma olacaktır. Artık kendini kandırma ve aldatma sürecine son verelim diyoruz. Halkın gençlik öncülüğünde doğru temelde eğitildiğinde nasıl bir savaşçı iradeye dönüştüğüne inanarak mücadele etmek gerekmektedir. Eğer Önder Apo öncülüğünde Kürdistan’da ölüm döşeğinde olan çaresiz bir halkın evlatlarından bir kahramanlar ve fedailer partisi yaratılarak destansı bir savaş düzeyine ulaşılabiliyorsa halkın tümü de bu biçimde savaşçı bir düzeye ulaştırılabilir demektir. Kendi tarihsel geçmişimizden doğru faydalandığımız takdirde başarılamayacak hiçbir görev ve sorumluluk yoktur, olamaz. Şimdiye kadar yaşanan yetersizlikler ve yanlışlıklara takılmadan, doğru derslerin çıkarılması temelinde inanılarak mücadeleye odaklanılırsa tüm dünyanın gerici güçleri de üzerimize gelseler son kertede kazanan halk savaşı olacaktır. Bu çerçevede Kürdistan Gençlik Hareketi’nin tüm yıl planlaması ve kararlaşması devrimci halk savaşı stratejisine tam uyumlu bir perspektifle kendisini hazırlaması ve harekete geçmesiyle gelişecektir.
2022 yılı her açıdan zafer yılı planlaması ve pratikleşmesiyle gelişecektir. Zap, Avaşin ve Metina’da geliştirilen Apocu ruhun yansıması olarak açığa çıkan destansı direniş genç gerillalar öncülüğünde faşist soykırımcı TC devletine tarihinin en büyük bozgunlarından birini yaşatmıştır. AKP-MHP yenilmiş, sıra yıkılmasındadır. Genç gerillalar öncülüğünde yükselen Apocu zafer ruhu yeni mücadele yılında kesinlikle Kürdistan’ın her yerine yayılarak gerilla halk birliğiyle faşizmin yıkılmasını getirecektir. 2022 yılı kesinlikle AKP-MHP faşizmini yıkarak zafer yakalayacağımız bir yıl olacaktır. Kürdistan Gençlik Hareketi olarak her yerde tek odaklanma noktası bu olmalıdır. Kürdistan gençliği tarihsel görev ve sorumluluklarına büyük devrimcilerin ruhuyla sahip çıkmalı, zafer yılının gençliği olarak adını tarihe yazdırmalıdır. Genç yaşayacağız, genç mücadele edeceğiz, genç savaşacağız, bu yılı zafer yılı yapacağız. Kürdistan gençliği zafer gençliği olmayı hak edecek bir direnişin öncüsü olacaktır…
Komalên Ciwan Koordinasyonu