Tarihi süreçler yaşıyoruz. Özgürlüğü en fazla hak eden fakat özgürlükten en fazla mahrum bırakılan halkımızın varlık ve özgürlük savaşı en kritik dönemlerinden geçiyor. İnsanlığın ve insanlıkta ısrar etmenin beşiği olan Kürdistan, tarihinin en şiddetli saldırılarıyla karşı karşıyadır. Soykırımcı TC rejiminin demirden kanunu olan imha ve inkar konsepti zirveyi yaşamaktadır. 200 yıllık biriktirilmiş tüm faşist saldırganlık son 7 yılda Kürdistan’ı cehenneme çevirmek istedi. Gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine, ağacından ormanlarına, cenazesine, mezarlıklarına varana kadar tarihin en aşağılık, en korkunç, en vahşi saldırılarını gerçekleştirdi. Hitler’e, Mussolini’ye, Franco’ya rahmet okutan bir zulüm saltanatı 24 saat işletildi.
Kürtlüğün kökü kazınarak ırkçı, turancı Türkçülük hakim kılınmak istendi
Direnişin en güzel şehri Cizre’de halkımızın en değerli oğulları ve kızları benzin şişeleriyle canlı canlı yakıldı. Silopi’de Taybet Ananın cenazesi bir hafta boyunca sokak ortasında bekletilerek ölüsüne bile işkence edildi. Şırnak’ta Hacı Lokman Birlik’in cenazesi zırhlı aracın arkasında sürüklenerek sokak sokak gösteri malzemesi haline getirildi. Nusaybin uçaklarla bombalanarak viraneye çevrildi. Amed’in Sur’u camileri de içinde olmak üzere yakılıp yıkılarak yok edildi.
Kürdistan’ın şirin şehri Efrin, Moğol orduları gibi istila edilerek talan edildi, zeytin ağaçlarından tarihi eserlerine kadar haraç mezat satıldı, Kürtlüğün kökü kazınarak ırkçı, turancı Türkçülük hakim kılınmak istendi.
Serêkaniyê ve Girê Spî işgal edilerek çapulcu DAİŞ artığı çetelere peşkeş çekildi.
Onuru, şerefi ve özgürlüğü için yaşayan ve mücadele eden binlerce Kürt katledildi, on binlercesi zindanlara dolduruldu, yüzbinlercesi soykırım politikalarının pençesinde teslim alınmak istendi.
Kürdistan’ın yüreği ve beyni temiz pırıl pırıl gençleri uyuşturucuyla, fuhuşla, cinsellikle zehirlenerek yaşamları haram edilmeye çalışıldı; uşaklaşan, ajanlaşan ve köksüzleşen bir gençlik nesli oluşturulması için seferber olundu.
Kadın özgürlük ideolojisinin haykırışı olarak “Jın, Jiyan, Azadi” sloganını tüm dünyaya mal eden Kürt kadınları, genç kadınları tecavüz saldırılarıyla onursuzlaştırılmaya ve Türk ordusunun çapulcu askerleri tarafından bataklığa sürüklenmeye çalışıldı.
Kürdistan’ın paha biçilmez güzellikteki doğası sistematik biçimde yok edilmeye çalışıldı, ormanları kesilip yakılarak kırımdan geçirildi, Kürdistan’ın sadece insanına değil, doğasına, ormanına ve hayvanlarına da büyük bir düşmanlıkla saldırıldı, kök kurutma politikası uygulandı.
Kürdistan Özgürlük Gerillası yüzbinlerce ton patlayıcıyla bombardıman edildi, NATO’nun gelmiş geçmiş en gelişkin tekniği karadan havaya Türk ordusunun emrine koşuldu, keşif uçaklarından savaş uçaklarına saldırısız tek bir gün bile geçirilmedi.
Bunlar da yetmedi, gerilla cenazelerine alçakça biçimde işkenceler yapıldı; cenazeler analara ve ailelere dünyanın en büyük azabını yaşatmak için kargo paketleriyle, çuvallarla teslim edildi, şehit cenazelerinin olduğu mezarlıklar bombalandı, mezar taşları kırıldı, cenazeler Kilyos’ta olduğu gibi kaldırım kenarlarına gömüldü.
Kürdistan’ın dört bir tarafında bu mücadeleye gönül vermiş, iman etmiş herkes hedeflenerek terörist yaftası vuruldu, on milyonlarca insandan oluşan bir halk soykırım saldırıları altında ezilmek istendi.
En önemlisi de özgür Kürtlüğün yaratıcısı, yürütücüsü, önderi, lideri, tüm değerlerimizin sentezi olan Rêber Apo İmralı çarmıh sisteminde tarihin en zalim işkencesine, tecridine, esaretine ve zulmüne maruz kaldı. Her dakika yeniden öldürmeyi hedefleyen bir vahşet cenderesi altında 200 yıllık TC projesinin alt üst edilmesine karşı duyulan kin, öfke ve nefretle intikam alınmaya çalışıldı. Aslında İmralı’da uygulanan politika A’dan Z’ye tüm Kürdistan’a taşırılmış oldu.
Bu biçimde bir sayfaya sığdırılan fakat bir asra sığdırılamayacak saldırı bombardımanı son 7 yıl boyunca aralıksız devam etti. Bir halka, onun kahraman savaşçılarına, özgürlük davasına ve Önderliğine karşı bir soykırım konsepti dayatıldı. 600 yıllık Osmanlı geleneği, 100 yılllık TC Devlet geleneğinden edinilen tüm vahşet, barbarlık, gaddarlık, katliam, komplo, özel ve psikolojik savaş çirkeflikleri 7 yılda topyekun bir biçimde uygulandı. Kürdistan gençliği de tüm herkes gibi bu tarifsiz sürecin tanığı, şahidi ve öznesi oldu.
Önder Apo, ideolojiyle ezilen halklara inanç ve bilinç aşılamıştır
TC soykırımcı devleti, kapitalist modernite sisteminin paramiliter gücüdür. Kapitalist Modernite sisteminin Ortadoğu’daki ajanı, kontrası, çetesi Türk devletidir. TC, soykırımcı sömürgeci faşist karakterini yediden yetmişe kapitalizmden almıştır. Dolayısıyla ruh ikizidirler. Bunun için Kürt soykırım projesinin esas yaratıcısı da bu vahşi sistem olmaktadır. Tüm dünyaya iyilik meleği olduğunu kabul ettirmeye çalışan fakat halkları birbirine boğazlatan, sömürgeci devletlere kurban ettiren, soykırım politikalarından geçiren bir cehennem zebanisi olduğu gerçeği gün geçtikçe gün yüzüne çıkmaktadır. Bu sebeple artık çok iyi bilinmektedir ki Kürdistan’da savaşan ne tek başına TC’dir, ne de savaş politikalarını yürüten sadece TC’nin faşist şefleridir.
50 yıldır Kürdistan Özgürlük Devrimine karşı Kapitalist Modernite sisteminin askeri kolu olarak NATO savaşmaktadır. TC’ye her türlü desteği bu karanlık güçler sunmaktadır. İnsanlığa bir umut ışığı olarak doğan Önder Apo ve ideolojisi kapitalizmin en büyük düşmanı olarak görülmektedir. Ölüm döşeğine düşerek can çekişen sosyalizme can suyu veren Önder Apo, Apocu ideolojiyle özgürlüğe susamış ezilen halklara irade, inanç ve bilinç aşılamıştır. Yeni, yılmaz ve yıkılmaz bir direniş mevzisi yaratmıştır. Sadece Kürtler veya Kürdistan halkları değil; tüm Ortadoğu ve dünya halkları Apocu ideoloji ve düşünce devrimiyle aydınlanmış, kendi Rönesanslarını gerçekleştirme fırsatına kavuşmuşlardır. Yani zalimlerin zulüm düzeni devrilme tehlikesiyle yüz yüze gelmiş, devran ezilen mazlumlardan ve özgürlük sevdalılarından yana dönmüştür. Bu yüzden savaş kapitalist modernitenin sahte özgürlük anlayışı olan liberalizmle, Önder Apo’nun öncülüğünü yaptığı demokratik modernitenin sosyalist ideolojisi arasında sürmektedir.
İmralı’da saldırılan ve savaşılan gerçeklik de budur. Kürdistan Özgürlük Gerillası’na karşı yürütülen kök kazıma saldırıları da, mücadelemize karşı geliştirilen tasfiye saldırıları da bununla alakalıdır. Apocu ideoloji tasfiye edilerek 21. yüz yılın son özgürlük çıkışı ezilmek ve yok edilmek istenmektedir. Savaşımızın özü, özgünlüğü ve özelliği tamamen burada yatmaktadır
Zap savaşı tarihimizin en belirleyici savaşı
Zap, direnişiyle özgürlük savaşının kıblegahı haline gelmiştir. Zagrosların asi, sert ve direngen dağları; Apocu fedai direniş çizgisini kuşanmış, özgürlük gerillalarını bağrına basmış, adeta özgürlük gerillalarıyla birlikte faşizme karşı direnmektedir. Zap şahsında Özgürlük Mücadelemiz’in en büyük savaşı hayat bulmaktadır. Bunlar öylesine söylenen sözler değildir kesinlikle. Kürt halkının bu saatten sonra nasıl yaşayacağı, geleceğini nasıl örgütleyeceği, 21. yüz yılda özgür bir yaşama sahip olup olmayacağını belirleyecek olan Zap’taki savaş olacaktır. Kürtler ve özgürlük savaşımız açısından çok tarihi bir dönemeçte bulunuyoruz. Kürdistanlı gençlik yüreğini ve beynini açarak bu savaşa karşı tutumunu netleştirmelidir.
Zap savaşı faşist soykırımcı TC Devleti’nin özgürlük davamızı tasfiye etme çabalarının zirve halini ifade etmektedir. Faşist TC, 200 yıllık Kürtleri soykırımdan geçirme stratejik planını Zap savaşıyla sonuca götürmek istemektedir. Bugün özgür Kürtlük adına yaratılan tüm değerlerin bileşkesi olan PKK’yi tasfiye ederek bu amacın önündeki en büyük engeli ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Bunun için tüm gücüyle, her türlü kaybı göze alarak, devletin tüm imkanlarını hegemonik güçlere peşkeş çekme temelinde her türlü askeri, diplomatik, siyasi desteği alarak saldırmaktadır. Bu yüzden Zap savaşı hem faşist düşman açısından hem de bizler açısından tarihimizin en stratejik, en belirleyici ve en kritik savaşı olmaktadır.
Zap savaşının zaferi sadece faşist AKP-MHP’nin sonunu getirmeyecek, bununla beraber Kürtler üzerindeki 200 yıllık soykırım planını da yerle bir edecektir. Bundan daha önemli bir mücadele süreci olmamıştır. O yüzden kıyasıya, kıran kırana, göğüs göğüse ve ölümüne bir savaş durumu şu anda Zagros dağlarında 5 aydan fazla bir zamandır devam etmektedir. Zap, sadece Zap olmaktan çıkmış ilmek ilmek örülen, her türlü bedelin fedaice göğüslendiği, başta Önder Apo olmak üzere gerillanın, halkımızın, kadınların ve gençlerin binbir emekle bugünlere getirdiği mücadelemizin kaderini belirleyecek bir savaş durumuna gelmiştir.
Kürdistan Özgürlük Gerillası bu bilinçle, bu iradeyle ve bu inançla fedailik destanlarının zirveye ulaştığı bir savaş ve direniş sergilemektedir. Vietnam direnişini defalarca katlayan olağanüstü, insan aklının sınırlarını zorlayan bir mücadele destanı yazılmaktadır. 5 aylık savaş bilançosu görmek isteyen gözler ve anlamak isteyen akıllar için savaşın boyutlarını ortaya sermiştir. Binlerce düşman askeri cezalandırılmış, onlarca düşman helikopteri darbelenmiş veya imha edilmiş, mevzi mevzi 24 saat kesintisiz savaş iradesi sergilenmiş, her türlü kimyasal, taktik nükleer denilen insanlık dışı yasaklanmış silahlara karşı, devletlerin bile dayanamadığı saldırılara karşı direnişten taviz verilmemiş, insanlık onuru savunulmuştur.
Kürdistan gençliğinin esas olarak görmesi gereken Kürdistan Özgürlük Gerillası’nın bu hakikatidir. Bu direnişin düzeyinin abartıldığını düşünenler olabilir, hakeza böylesi dehşet düzeyindeki kimyasal ve nükleer silah saldırılarına karşı nasıl dayanılabilir düşüncesinde olanlar olabilir. Yalnız bir söz vardır, güneş balçıkla sıvanmaz diye. Yaşanılan durum tam olarak budur. Normal insanların, sıradan devrimcilerin veya ortalama savaşçıların kesinlikle bir gün dahi direnemeyeceği açıktır. Bunda idrak edilemeyecek bir durum yoktur. Fakat Kürdistan devrimci gençliğinin en fazla yoğunlaşması, anlamak için tüm bilincini seferber etmesi gereken Apocu militan gerçekliktir.
Apocu militan çizgide yaşama, mücadele etme ve savaşma hem 50 yıllık devrimimizin özü hem de bugün Zap’ta yürüyen savaşın özetidir. Bu vahşi, insanlıktan nasibini almamış, soykırım hastası düşmana karşı direniş Apocu ideoloji ile mümkün olmaktadır.
Apocu ideoloji; en büyük zorluklar karşısında pes etmeyip zorlukların üzerine yürümektir
Apocu ideoloji; bir halkın özgürlük değerleri için her türlü bireysel yaşam güdüsünü kendisine haram görmek demektir.
Apocu ideoloji; bir lokma bir hırka felsefesiyle en kıt imkanlarda birer derviş gibi mütevazice yaşamak demektir.
Apocu ideoloji; anlamlı ve özgür bir yaşam uğruna tüm yaşamını mücadeleye, devrime adamak, gözünü zafer dışında başka hiçbir şeye dikmemek demektir.
İşte Apocu ideoloji tam da bu duruşu pusula haline getiren fedailerin yaşam ve mücadele çizgisini ifade etmektedir.
Önder Apo’nun en harika çalışması işte bu özgürlük ruhunu benimsemiş insanı yaratmaktan geçmektedir. NATO’nun ikinci en büyük ordusuna karşı şu anda Zap’ta devam eden final savaşı bu devrimci çizgi gerçekliğiyle yürütülmektedir. O yüzden direnişe dair söylenenler emin olalım ki azdır, eksiktir fakat kesinlikle fazla değildir.
Düşman tüm vahşi savaş araçlarını devreye koymuş bulunuyor
Dünyada hiçbir ordunun askeri 5 ay boyunca hiç ara vermeden, kesintisiz bir biçimde devam edecek şekilde savaşamaz. Dünyada hiçbir ordu Kürdistan Özgürlük Gerillası’nın adanmışlığı ve fedailiğiyle savaşamaz. Kaldı ki bunu Azerbaycan-Ermenistan savaşında da, bugün Ukrayna-Rusya savaşında da görmekteyiz.
Dışımızdakilerin savaş düzeylerini, kapasitelerini ve potansiyellerini küçümsemiyoruz. Fakat Kürdistan’da gerillaya karşı geliştirilen dehşetengiz saldırılar dünyanın başka bir yerinde olmadığı gibi, gerillanın gösterdiği zafer çizgisindeki direniş de başka hiçbir yerde yaşanmamaktadır. Kürdistan Özgürlük Gerillası’nın bu duruşuna iman etme, bu direnişi karşısında secdeye durma dışındaki her tutum münafıklıktır. Tabi sadece bununla yetinilmemelidir. Bu, özgürlük savaşında herkesin kendi görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi de olmazsa olmaz hayati bir gerekliliktir.
Faşist düşman gerillanın direniş dinamiklerinin her yönüyle farkındadır. Neler yarattığının, kendisi açısından nasıl büyük bir engel olduğunun ve en önemlisi de savaştaki kazanacağı zaferle neyi yaratacağının bilincindedir. 5 aylık savaş düzeyi bunun göstergesi olmuştur. Faşist TC bu durumu gözeterek 5 aylık savaş içerisinde yaşadığı çözümsüzlüğü, tıkanıklığı ve yenilgiye doğru giden durumu tersine çevirmek istemektedir. Bunun için bir süreden beridir kudurmuşçasına saldırılarının dozajını en yükseğe çıkarmıştır. Bir an önce sonuç almak için tüm vahşi yöntemleri devreye koymuştur. En önemli bir sebep olarak 2023’ün şafak vaktinde kaybedeceği bir savaşla bir dakika bile iktidarda kalamayacağının derin korkusunu hissetmektedir. Kaybederse şimdiye kadar Kürtlere karşı uyguladığı her türlü alçakça, vahşice, insanlık dışı saldırılardan dolayı nasıl bir sonla karşı karşıya kalacağını tahmin etmektedir. Tüm bunlardan hareketle her türlü kaybı göze alarak -kaldı ki askerlerin iktidar tahtının savunulmasında telef olmasının Erdoğan, Bahçeli faşistleri gözünde zerre kadar kıymeti yoktur- direnişi kırmaya çalışmaktadır.
Kürdistan Özgürlük Gerillası’nın bu savaş performansı her açıdan layıkıyla rolünü oynadığını, devrim değerlerinin savunulmasında ve zafer yürüyüşünde görevlerini yerine getirdiğini ispatlamıştır. Şüphesiz bu duruş zafere kadar devam edecek, en ufak bir kaygıya kapılınmadan fedai direniş çizgisi büyüyerek sürdürülecektir.
Buna karşı Kürdistan Özgürlük Devrimi’nin öncü gücü olan Kürdistan devrimci gençliği görevlerini bir kere daha her yönleriyle hatırlamalıdır. Ne faşist soykırımcı düşman sürülerinin saldırılarını ne de Kürdistan Özgürlük Gerillası’nın direnişini unutmamalıdır. Sadece unutmama ve hatırlamayla da işler bitmemektedir. Muhteşem gerilla direnişinin aynı zamanda görevlerini yerine getirme çağrısı olduğunu kor bir ateş gibi yüreğinde hissetmeli, bunun yakıcılığıyla harekete geçmeli ve Zap’ta yükselen özgürlük ruhuyla mücadeleye atılmalıdır.
Önümüzdeki 3 aylık zaman çok önemlidir
Şimdiye kadar gerillanın tek başına, tüm devrim yükünü Önder Apo ve şehitlerle beraber sırtlaması ve eşsiz bir fedakârlık ve fedailik göstermesi unutulmazdır. En kutsal duruşun adıdır. Fakat gelinen aşamada düşmanın yeni saldırı dalgasıyla ve hamlesiyle beraber yeni bir mücadele aşamasına girmiş bulunuyoruz. Özellikle önümüzdeki 3 aylık zaman periyodu tabiri caizse sırat köprüsünden nasıl geçileceğinin işareti olacaktır. Bu düzeyde önemli, hayati ve belirleyicidir. Dolayısıyla bu mücadele merhalesinde herkes, herkesten daha fazla da bu mücadelenin öncüsü olan devrimci gençlik silkelenerek düşmanın sonuç alma hamlesine karşı bir zafer direnişi hamlesi geliştirmelidir.
Yürüttüğümüz varlık yokluk savaşının en önemli ihtiyacı herkesin kendisini topyekun bir savaş gerçeğine göre inşa etmesi, örgütlemesi ve işlevsel kılmasıdır. Nasıl ki mücadelemizin temel gündemi savaş ve bu savaşı nasıl zaferle taçlandıracağımız ise bunu başarmanın temel yöntemi de en başta Kürdistan gençliğinin kendisini savaş öncüsü durumuna getirmesidir. İçinde bulunduğumuz savaş karakterine göre yapılandırmasıdır. Normal bir sürecin normal bir mücadelesinden bahsetmiyoruz. Olağan dönemlerin sıradan görev ve ihtiyaçlarından da bahsetmiyoruz. Su ve ekmek kadar önemli olan, çekilen her bir nefes kadar yaşamsal olan onur ve özgürlük amacının şaşmaz pusulası olan savaş görevlerine doğru yaklaşımdır. Kürdistan devrimci gençliği savaş öncülüğünü bu kritik mücadele aşamasında pratikleştirme arayışında, ısrarında ve kararlılığında olmalıdır.
Peki, somut olarak neden bahs ediyoruz? Bu ifade edilenlerin anlamı nedir? Kurşun gibi ağır olan dönem görevlerinin yerine getirilmesi noktasındaki yetmezlikler nereden kaynaklanmaktadır? Bu ve benzeri sorulara verilecek doğru, vicdanlı cevaplar rotanın da doğru tutturulmasını sağlayacaktır. Devrimci halk savaşı dediğimiz ama söylediğimiz kadar pratikleştirmediğimiz yakıcı gerçeğin hakkının verilmesine yol açacaktır. Ancak devrimci halk savaşı kapsamında belirlenen görevler yerine getirilirse her bir insan, her bir devrimci genç gece yattığında kafasını gönül rahatlığıyla yastığa koyabilir, yediği bir lokma ekmeğin hakkını verdiğini ifade edebilir. Yoksa yapılanlar ve yaşananlar ağır bir gaflet, derin bir kendini kandırma ve süreçten tamamen kopuk hatta süreç karşıtı hale gelmiş bir duruştan öteye gitmeyecektir. Halbuki yapılması gereken en az gerilla direnişi kadar halk direnişini, toplumsal serhıldan hamlesini geliştirmek olmalıdır. Bu olağanüstü dönemin amentüsü budur.
=
Hiçbir şey halk direnişinden kutsal, meşru, etkili ve güçlü değildir. Günümüz dünyasında kapitalist modernite sisteminin ve onun jandarmaları olan tekmil devletlerin en büyük korkusu budur. Halk ve mücadele olarak istediğiniz kadar haklı olun, istediğiniz kadar meşru olun, istediğiniz kadar iyi, güzel ve doğru düşünün eğer halk direnişinin gücünü tüm dünyanın karşısına dikemezseniz yapılacaklar havanda su dövmeye benzer. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi açısından ve içinde bulunduğumuz faşist soykırım ablukasına karşı durumumuz da tamamen bununla alakalıdır. Kaldı ki bugün tüm düşman güçlerin de itiraf ettiği gibi yeryüzünde en dinamik, en büyük, en etkili halk potansiyeline sahip bir Hareketiz. Fakat gelinen aşamada özellikle Kürdistan gençlik hareketi olarak milyonlarca Kürt gencini harekete geçirme, örgütlü kılarak faşizme karşı mücadelede en ön cephenin direnişçisi kılmada ciddi yetersizlikler ve zayıflıklar yaşanmaktadır. Halkı bir sel gibi önündeki tüm engelleri aşan bir dinamizme ve etkinliğe ulaştıracak olan gençlik öncülüğüdür. Fakat gençlik özellikle bu 5 aylık savaş sürecinde bunu geliştirmemiştir. Toplumun lokomotif gücü olmak ancak bununla olur. Yoksa beylik laflarla öncülükten bahsedilir o da kuru bir propagandadan öteye gitmez. Yapılması gereken topyekun direnişin en temel ayaklarından biri olan halkın toplumsal direnişini yaratmaktır. Fedailik çizgisinde direnen gerillanın savaşını zaferle buluşturmanın koşulu budur. Bunu yapmadan hiç kimse tek başına gerilla mücadelesiyle sonuç alacağı beklentisine kapılmasın, sırtını bu adanmış fedailiğe dayamasın, kendi görevlerini gerillaya havale ederek vicdansızlık yapmasın. Yapılması gerekenlerin ucunda hangi bedel olursa olsun yapılmasını sağlamaktır vicdanlı olmak. Bunun da tek yolu devrimci gençliğin tüm kritik süreçlerde olduğu gibi bugün de kendisini en keskin biçimde vicdani muhasebeden geçirerek görevlerini ne pahasına olursa olsun yerine getirmesinde yatmaktadır.
Enternasyonal gençliğin duruşunu selamlıyoruz
Örneğin bugün tüm dünyanın gözleri önünde bir halkın özgürlüğünden başka hiçbir şey istemeyen kızlarına ve oğullarına karşı kimyasal silahlar kullanılmaktadır. Yine altını çizerek belirtmek gerekir ki sadece bir defa değil, bir miktar değil. Her gün, gittikçe artarak ve herkesin gözünün içine baka baka yapılmaktadır. Fakat buna rağmen milyonlarca gençten oluşan potansiyel örgütlülüğe sahip bir mücadele olarak bunu yeterince gündemine alma, bunun üzerinden sürekli bir eylem planlaması içinde olma, halkın gücünü devreye sokarak faşizmin çanak tutucularına geri adım attıracak etkili adımlar atma durumu gelişmemiştir. Hiçbir şey yapılmıyor değildir. Gerilla mücadelesini tümüyle yüreğinde hisseden insanlar belki de bir şeyler yapmanın arayışındadır. Fakat bu şimdiye kadar örgütlendirilmemiştir. Dolayısıyla ortaya çıkan sonuç adeta gerillaya karşı kimyasal veya yasak nükleer silahlar kullanılmıyormuş gibi yaklaşılmasına neden olmaktadır. Birileri zaten ne yapsak da bu düşmanla işbirliği içinde olan uluslararası kurum ve kuruluşlar üç maymunları oynayacaktır diyebiliyorlar. Ama bilmeliyiz ki bu duruşun kendisi düşmanın değirmenine su taşımak anlamına gelir. Dediğimiz gibi hiçbir şey halkın harekete geçmiş gücünden kudretli ve caydırıcı değildir. Tarihe mal olmuş tüm devrim hareketleri böylesi halk direnişleriyle kendilerini var kılmışlardır. O zaman yapılması gereken küçük, etkisiz, bir hedefi olmayan, bir sonuca kilitlenmemiş klasik yürüyüşler değildir. Buna artık bir nokta koymak gerekir. Yapılması gereken on binler, yüz binleri harekete geçirecek biçimde çalışarak tüm dünyaya faşizmin aşağılık yüzünü göstermek, bu biçimde faşistlerin yüzüne tükürerek bir kez daha bu gibi savaş suçları işleme cüretlerini kırmak olmalıdır. Şimdi Avrupa’da OPCW denilen TC vahşetinin işbirlikçisi bir uluslararası kuruluşun önünde bir yurtsever tek başına eylem yapmaktadır. Bu durumun kendisi bile tek kelimeyle ayıptır. Avrupa’da yaşayan Kürdistan gençliği kendi görevlerine sahip çıkmalı ve her şeyi göze alarak adeta bir gerilla gibi her türlü riski göğüsleyerek orayı insan seli haline getirmelidir. Ve sonuç alınıncaya kadar da geri adım atılmamalıdır. Bu her bir Kürt genci için yurtsever olmanın, onurlu ve şerefli olmanın gereğidir. Yine CPT denilen Önderliğimiz üzerindeki alçakça tezgahlanan tecrit ve işkence sisteminin garantörü olan kuruma dönük aynı biçimde kitlesel seferberlikle halkın gençliğin gücü gösterilmelidir. O zaman bakalım sonuç alınıyor mu alınmıyor mu? Şüphesiz bu sadece orada yapılacaklarla gerçekleşmeyebilir. Fakat herkesin kendi sorumluluğunu yerine getirmesi esas olandır. Son dönemde enternasyonal devrimci gençlik öncülüğünde düzenlenen eylem etki düzeyi olan önemli eylemlerden biri oldu. Bu temelde enternasyonal gençliğin duruşunu selamlıyor, önümüzdeki süreçte gittikçe büyüyen ve dünya çapında gündem oluşturmayı hedefleyen bir eylem çizgisine ulaşacaklarına olan inancımızı belirtmek istiyoruz.
Bakur, faşist saldırıların dur durak bilmediği bir alandır. Halkımız, kadınlar, gençlerimiz üzerinde günlük olarak sistematik soykırım saldırıları sürdürülmektedir. Faşist düşmanın son yaptıkları ancak bu kadar olur dedirtecek cinstendir. Gerilla cenazesi bir çuval içerisinde adliye binasında babasının eline tutuşturulmakta, cennet ormanlarımız, ağaçlarımız Besta’da, Cûdî’de, Dersim’de katledilmekte, genç kadınlar faşist ruhlu ihanetçi korucular ve yeminli Kürt düşmanı ve hasta ruhlu asker ve uzman çavuşlar tarafından tecavüze uğramakta, vahşice katledilmektedir. Yine Kürt şehirlerinde kaza adı altında insanlarımız katliam benzeri ölümlere maruz bırakılmaktadır. Aslında Bakur ve Türkiye’de her gün serhıldan direnişini geliştirmeyi gerektiren bir faşist zulüm vardır. Devrimci Gençlik tüm bu yaşananlara karşı kendi sorumluluğunu hissederek yaklaşmış olsa bu düşman bunların hiçbirini yapmaya cüret edemezdi. Kaldı ki istenildiğinde, ısrar edilerek çalışıldığında ve hedefe kilitlenildiğinde yani herkes dönem görevlerine doğru yaklaştığında çok etkili, gündem sarsıcı serhıldan düzeyinde eylemler yapıldığı da ispatlanmıştır. Gemlik yürüyüşü, Cûdî yürüyüşü bunların somut örneğidir. Bu eylemlerin mevcut potansiyelin yüzde onu bile olmadığını bizler iyi biliyoruz. Demek ki önümüzdeki stratejik mücadele aşamasında bu tarihi derslere vesile olacak eylemler temel alınırsa çok daha büyük, faşizmi pişman edecek, ruhunu korku sağanağı altına alacak serhıldan direnişleri de geliştirilebilir. Kürdistan devrimci gençliği bunları rahatlıkla örgütleyerek öncülüğünü yapabilir. Devrimci Halk Savaşı çizgisinde mücadele etmek böyle olur. Hakeza Zap’ta zafer direnişi yürüten gerillanın yanında olmak, el ele, yürek yüreğe mücadele mevzisi içinde olmak böyle olur. Yapılması gereken bu kadar açık ve nettir.
Yine Rojhılat’ta ve tüm İran şehirlerinde Kürt bir genç kadın olan Jîna Emini’nin ahlak düşkünü rejim güçleri tarafından katledilmesi üzerinden gelişen serhıldanlar herkesi şoka uğratmış, tüm dünyada temel gündemlerden biri haline gelmiştir. İran gibi faşist, baskıcı, zulüm kalesi bir rejimin halk direnişi karşısında ne hale düştüğü gözler önündedir. Bu serhildanlar bir kez daha ispat etmiştir ki halk direnişinin gücü en faşist baskıcı devletleri bile dize getirebilir. Aynı zamanda bir gerçekliği de bir kez daha ortaya çıkarmıştır ki faşist rejimlerin uygulamalarına karşı halk, kadınlar, gençler patlama noktasındadır. Sadece birazcık öncülük yapacak akıl, cesaret ve irade olsun yeterlidir. Bu serhıldanlar düşmana ve hegemon tüm kirli devletlere bir gözdağı olduğu kadar, devrimci güçlere de önemli mesajlar içermektedir. Halk gerçekliğine doğru yaklaşım onlarca kere devrimi gerçekleştirecek imkan ve fırsatın ta kendisidir. Önemli olan halkı, gençliği, özgür yaşama hasret kadınları doğru çizgide örgütleyebilmektir. Bunda ısrarcı, kararlı ve inançlı olmaktır.
Kürdistan gençliği öz savunmanın da öncü gücü olmayı bilmelidir. Savunmasız özgürlük boş bir hayaldir. Buna göre faşizmin saldırılarının özellikle gerilla üzerinde bu kadar pervasız bir düzeye ulaşmasının diğer bir nedeni her yerde öz savunma temelinde intikam eylemleri yapılmamasından kaynaklanmaktadır. Kürdistan gençliğinin değişmez ilkesi her koşulda intikam gücü olmayı gerçekleştirmesi olmalıdır. Düşman nereden saldırırsa saldırsın anında misilleme eylemleri yapılmalıdır. Başûr’dan Bakur’a, Rojava’dan Avrupa’ya düşmanın bir saldırısına karşılık dört bir taraftan intikam eylemleriyle cevap verilmelidir. Düşmanı kahredecek pişman ettirecek eylemler hiçbir talimat veya onay beklenmeden kesinlikle en keskin biçimde yapılmalıdır. En net ve keskin olunacak husus saldırıların misillemelerinin yapılması konusunda olmalıdır. Bu kırmızı çizgimizdir. Çünkü, PKK bir intikam hareketi olarak kurulmuştur. Önümüzdeki süreçte tüm alanların bu konuda daha net, daha keskin ve daha radikal bir tutum sahibi olacağına inanıyor, intikam eylemleriyle faşist TC’ye dünyayı dar edeceğimizi belirtiyoruz.
Gençliğin görevi gerilla saflarını büyütmektir
Şüphesiz faşist düşman saldırılarına karşı bu düzeyde eylemsel güce ulaşmanın temeli örgütlenme düzeyine bağlı olmaktadır. Düşmanı titretecek eylemler yapmak örgütlü olmaktan geçer. Yoksa herkesin devrim yapılmasını istediği fakat kimsenin ilk adımı atacak cesareti ve ortamı bulamadığı bir durumla karşı karşıya kalınır. Bunun için Kürdistan devrimci gençliği kendisini örgütlemede sınırsız biçimde derinleştirmeli, kapsamlı hale getirmeli ve eylemde olduğu gibi örgütlemede de hamle yapıp seferber olmalıdır. Nasıl ki gerilla gece gündüz demeden düşmana darbe vurmanın arayışındaysa, devrimci gençlik de gece gündüz demeden insan örgütlemenin arayışında olmalıdır. Sokak sokak, mahalle mahalle, okul okul, esnaf esnaf, köy köy, ev ev gezerek adeta durursa bir daha özgürlüğe ulaşamayacağını düşünerek gençleri örgütleme seferberliğine girişmelidir. Mahalle gençliği, lise-üniversite gençliği, işçi gençlik, köylü gençlik mücadeleye taşırılmalıdır. Her bir genç, gerilla ruhuyla mücadeleye sevk edilirse o zaman düşmanın dağlarda tasfiye etme yönündeki projesi tuzla buz olacaktır. Çünkü dağda bitireceğim derken her bir şehirde, köyde, okulda, işyerinde bir devrimci karşısına çıkacaktır. Kürdistan’dan yurtdışına her yer “dağlarda arama, Apocular her yerde…” sloganına gerçek bağlılık temelinde düşmana en büyük cevabı vermiş olacaktır.
Kürdistan devrimci gençliğinin diğer önemli bir dönem görevi gerilla saflarını büyütmektir. Şüphesiz bir mücadele esprisi olarak “her yerde olan fakat hiçbir yerde olmayan…” tarzda yani gerilla duruşu ve tarzında gençliğin kendisini eğitip örgütler pozisyonda tutması ve sarsıcı-çarpıcı, beklenmedik eylemler geliştirmesi önemli bir kriterken gerillalaşmaya stratejik yaklaşım da aynı önemdedir. Faşist soykırımcı düşman açısından en büyük tehlike, en önemli engel ve kesinlikle tasfiye edilmesi gereken güç gerilla olmaktadır. Çünkü Kürdistan Özgürlük Gerillası direniş pınarının hiç kesilmeyen kaynağıdır. Gerilla, Kürdistan’da özgürlük adına elde edilen tüm kazanımların koruyucusudur. Bu açıdan düşman gerillayı bitirmeyi stratejik bir plan olarak ele almaktadır. Buna karşı Kürdistan devrimci gençliğinin de zafer savaşının ateşini harlandırmanın gereği olarak gerillayı büyütmeyi çalışmalarının odağına yerleştirmesi stratejik bir gençlik çalışmasıdır. Zap savaşını zafere götürmenin temel taktiklerinden birisi fedai kahramanlık çizgisinde direnecek gerilla adaylarının örgütlendirilmesi ve saflara taşırılması olacaktır. Bunun için gerilla katılımları her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. Bilelim ki her bir gencin gerilla saflarıyla buluşturulması faşist düşmanın tasfiye umudunu berhava edecek bir hamle, savaş iradesini kıracak ölümcül bir darbe olacaktır.
Başta da belirttiğimiz gibi önümüzdeki üç aylık mücadele süreci stratejiktir, hayatidir, belirleyicidir. Kürdistan devrimci gençliğinin derin bir özeleştiri tutumuyla yeni mücadele aşamasına yeni bir hamle ruhu ve pratiğiyle katılacağına yürekten inanıyoruz. Yetmezlik ve eksikliklerin üzerine gidilecek, gerekli dersler hızla çıkartılarak dönem görevlerine müthiş bir kilitlenmeyle yüklenilecektir. Dönem Kürdistan devrimci gençliği açısından devrimci halk savaşı öncüsünü yaratma dönemidir. Doğru öncülük Kürdistan Özgürlük Gerillası’nın kapısını araladığı zafer savaşına doğru katılımı geliştirerek en başta Önder Apo’ya ve halkımızın en değerli kızları ve oğulları olan kahraman şehitlerimize layık bir duruşu yaratacaktır. Bu temelde tüm Kürdistan devrimci gençliğini “ji bo serfiraziyê werin cenga azadiyê” şiarıyla yeni bir direniş hamlesini zafer çizgisinde geliştirmeye çağırıyor, zafer Apocu çizgide direnen gençliğin olacaktır diyoruz.