Kürdistanlı halkların Avrupa Birliği (AB) ülkelerine göçü çeşitli dönemlere ayrılabilir; fakat göç esas olarak iki temel nedenle gerçekleşiyor. Birinci neden ekonomik kazanç amaçlı iken, ikinci neden ise siyasi göçlerdir. İkinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye’nin NATO’ya üye olmasıyla birlikte uluslararası ilişkilerde Türkiye ve Bakurê Kurdistanlı halklar uluslararası sermaye güçlerinin kullanımı amacıyla göçlere tabi tutuldu. Uluslararası güçler, kullanım amaçlı birçok insanımızın asimilasyonuna ve topraklarından, öz değerlerinden kopmasına yol açmıştır.
1970’lere kadar emek ve çalışma amaçlı göçler, devletlerin ve sermaye sahibi güçlerin bilinçli planlaması temelinde gerçekleşmiştir. Bundaki esas amaç insan beynini ve bedenini sömüren kapitalist çıkarlardır. 1970’ler Türkiyesi sonrası gelişen siyasi konjonktürde Kemalist TC yapısının imhacı, inkarcı ve soykırımcı politikalarından dolayı önemli oranda Avrupa Birliği ülkelerine siyasi göç gerçekleşmiştir. 1980’lere kadar süren bu durum, 12 Eylül faşist cunta rejiminin uygulamalarından kaynaklı yeni büyük bir göç dalgası ile AB ülkelerine yönelmişlerdir.
Kürdistanlıların ve Kürt halkının, AB ülkelerine potansiyel olarak göç etme süreçlerini iki döneme ayırmak mümkündür. Bunlardan birincisi 15 Ağustos 1984 Devrimci Gerilla Atılımı öncesi ağırlıklı çalışma amaçlı ve kısmen de siyasi nedenlerle gerçekleşen göçlerdir. 1984 Devrimci Gerilla Atılımı sonrasında Kürdistan’da yoğunlaşan Ulusal Kurtuluş Savaşı ile birlikte TC’nin imha, inkar ve soykırımcı yaklaşımlarından dolayı başta Almanya ve Fransa olmak üzere AB ülkelerine yoğun bir Kürt kitlesi gitmek zorunda kalmıştır. 1990’larla birlikte yoğunlaşan savaş, sömürgeci soykırımcı TC rejiminin dört bini aşkın köy yakma ve boşaltmaları neticesinde yüz binlerce Kürt Avrupa’ya göç etmiştir. Mevcut durumuyla başta Fransa, Almanya, Hollanda, Belçika, İsviçre olmak üzere AB ülkelerinde yoğun bir Kürt nüfusu yaşamaktadır.
Entegrasyon ve asimilasyona karşı yoğun mücadele
Yukarıda belirttiğimiz iki temel nedenden dolayı AB ülkelerine yerleşmiş Kürt nüfusunun yurtseverlik duygusunu canlı tutmak ve ülkeye dönme umutlarını sürekli yeşertmek için Önder Apo ve Özgürlük Hareketi çok büyük çaba sarfetti. Avrupa kapitalist modernitesi Kürt halkını entegrasyon adı altında kimliksizleştirmeyi ve kültürsüzleştirmeyi hedefledi. Sermayenin çıkarları uğruna her türlü asimilasyona maruz bırakma politikalarına karşı, Kürt halkını bilinçli ve örgütlü tutma, kişilik, kimlik ve kültürünü korumayı başarmak için Özgürlük Hareketi yoğun bir mücadele vermiştir. AB ülkelerinin meşru ve yasal olanaklarını da doğru değerlendirerek Kürt halkını hem kişilik hem de kurumsal açıdan örgütlü tutmayı sürdüren bir politika sahibi olunmuştur. 1980’lerden günümüze kadar AB ülkelerine göç eden Kürdistanlılar da, Kürdistan’daki devrimci mücadeleyi birçok açıdan destekleyen ve yurtseverlik görevlerine sahip çıkan bir anlayışı esas almıştır. Günümüzde de hem kapitalist modernitenin kişiliksizleştirme ve kimliksizleştirme politikalarına karşı direnme bakımından ve hem de 40 yılı aşan Devrimci Halk Savaşı’nı destekleme rolü anlamında Avrupa’daki Kürt yurtseverlerinin selamlanması gereken emek ve çabaları olmuştur, olmaktadır.
İlk adım olarak açılan toplumsal, sosyal ve kültürel dernekler bünyesinde halkın örgütlülüğü mümkün kılındı, kendi dilini ve kültürünü yaşamsallaştırması sağlandı. Bu amaçla gençlik, kadın, kültür ve basın alanlarında çok önemli örgütlenmeler ve kurumsallaşmalar yaratıldı. Başta Şehit Mizgîn ve Şehit Sefkan öncülüğünde kurulan Huner-Kom ve Koma Berxwedan çalışmaları etrafında örgütlenilmiş, Kürt Kültür Festivalleri ile büyük kitleselleşme başarılmıştır.
AB’de yaşayan Kürtlere yönelik ilk NATO saldırısı
YJWK çatısında bir araya gelen kadınlar, YCK ve YXK örgütlenmeleri etrafında kenetlenen Kürt gençleri ile birlikte yüzlerce dernek, federasyon ve konfederasyon yapısına ulaşan Kürt halkı, büyük bir örgütlülük düzeyine ulaştı. Kürdistan Aleviler Birliği, Kürdistan İslami Birliği, Kürdistan Êzidîler Birliği gibi ilk inanç birlikleri de ihtiyaçlar temelinde kuruldu. Tüm bu kurumlaşmalar ile Kürt yurtseverliği ve Kürdistani değerler de korunmuş oldu, ülke topraklarına geri dönme umudu canlı tutuldu. Aradan geçen kırk yıllık süreç içersinde, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ne her türlü desteği sunan Avrupa’daki Kürt nüfusu, bundan sonra da bu tarihi ve devrimci yurtseverlik görevini yerine getirme iradesi, kararlılığı gücü ve potansiyeline sahip.
Halk savaşının başladığı yıllara paralel, özellikle de ERNK bünyesinde yürütülen çalışmalar, 2000’lerle birlikte gelişen yeni paradigma ekseninde daha geniş bir çatı örgütlenmesine dönüştü. ERNK, muazzam demokratik bir yapılanma çerçevesinde AB ülkelerindeki Kürt nüfusunu örgütlü tutmayı başarmıştır.
Kürtlerin bu örgütlenmesine yönelik ilk NATO saldırısı1985’te Almanya merkezli geliştirilmiştir. Kürtler kriminalize edilerek baskı altına alınmıştır. Kürtler, Almanya-Türkiye arasındaki ticari ve ekonomik çıkarlara kurban edilmiştir. Hukuk dışı ve iki yüzlü politikalarla 1989’da ‘Düsseldorf Davası’ olarak bilinen ve PKK kadrolarının yargılandığı sindirme politikaları devreye konulmuştur. Bu politikalar sonucu 1993 yılında Almanya’da PKK yasaklı örgüt olarak kabul edilmiştir. Yasakla birlikte Almanya ve Fransa’da yüzü aşkın yurtsever gözaltına alınmış, Kürt kurumları sindirilmeye çalışılmıştır. 1986’da Olof Palme suikasti ile Kürtler Avrupa’da NATO Gladyosu’nun planı dahilinde tehlikeli sığınmacılar grubu içerisine alınmıştır.
Aradan geçen süreç içersinde bu planlamaların tümü kamuoyu nezdinde açığa çıkmış, NATO’nun kirli yüzü teşhir edilmiştir. Hem Almanya’daki davada hem de İsveç’teki davada hukuki açıdan da PKK ve Kürtler aklanmışlardır.
2000’lerle beraber gelişen siyasi konjonktür temelinde BM ve ABD’nin girişimleri sonucu, Türkiye’nin talebi üzerine PKK 2002 yılında ‘AB terörist örgütler listesine’ alınmıştır. AB, 2005’lerden bu yana NATO planlaması dahilinde, Türkiye ile olan çıkar ilişkileri uğruna Kürtleri kriminalize etmeyi sürdürmektedir. Bu anlamda diplomatik çalışmaların yanı sıra, PKK’nin ”terör örgütleri listesi”nden çıkarılması için hukuki mücadele verilmesi ve yine bu amaçla kamuoyu nezdinde siyasi ve toplumsal çalışmaların yürütülmesi alandaki Kürtler’in yeni dönem mücadele perspektifi içersinde olmalıdır.
Halk diplomasisinin sonuçları
Avrupa’daki Kürt yurtseverlerinin hem halk diplomasisi hem de uluslararası ittifak ve ilişkileri, Özgürlük Hareketi’mizin dünyaya açılan penceresi rolündedir. Özellikle Kürdistan Ulusal Birliği’nin gelişmesi için yapılan diplomatik faaliyetler, 1993’te Sürgünde Kürdistan Parlamentosu’yla başlayıp günümüzde KNK adıyla yapılan diplomatik çalışmalar, yine ülkelerdeki federasyon ve konfederasyonlar etrafında çeşitli halk grupları, çevre örgütleri, ezilenler ve sömürülenlerle sağlanan ilişkiler Kürdistan Özgürlük Mücadelesi açısından nefes borusu olmuştur. Özellikle de Önder Apo’nun Avrupa’ya çıkışı ile birlikte Uluslararası Komplo’ya maruz kalarak İmralı işkence ve soykırım rejiminde rehine tutulmasına karşı Kürt halkının ve gençlerin öfkesi bu dayanışma ilişkilerinde bir lokomotif rolü oynamıştır. Bu anlamda büyük şehidimiz Rojbîn (Fidan Doğan) yoldaşın öncülüğünde geliştirilen halk diplomasisinin anlamlı sonuçları ortaya çıkmıştır. Şuan bile 13’üncü yılında Strasbourg’ta devam eden Önder Apo’ya Özgürlük Nöbeti’nin yürütüldüğü mekan ve tarihe mal olmuş böylesi uzun vadeli bir eylemin ilişkisini Rojbin arkadaşın kurması örnek gösterilebilecek devrimci halk diplomasisi çalışmasıdır. Özelde ise, 9 Ocak 2013’te Paris’te katledilen Sara, Rojbîn, Ronahî yoldaşların etrafında kenetlenen yüz binlerce Kürdistanlı ve dostları PKK’nin enternasyonalizm çizgisindeki en temel örneği olmaktadır. Bu anlamda da yürütülen dönemsel festivallerin halk ilişkilerinde çok önemli bir örgütleme zeminini yarattığını belirtmek gerekiyor. Mazlum Doğan, Sakine Cansız, Sinan Dersim, Fidan Doğan adına her yıl organize edilen festivallerin yanı sıra, farklı birçok ülkede gerçekleştirilen festivaller, Kürtlerin özgürlük mücadelesini tanıtma ve halklar arası ilişki ve demokrasi anlayışını geliştirme anlamında büyük bir öneme sahiptir. Özetle; Avrupa’daki Kürdistanlıların tüm bu çalışmaları Önder Apo’nun demokrasi, özgürlük ve sosyalizme dair fikirlerini insanlığa mal etmede önemli ve tarihi rol oynamış, oynamaktadır.
Basın yayın ve enternasyonalist çalışmalar
Kürtler’in Avrupa’da en örgütlü çalışmalarından biri de Basın Yayın çalışmalarıdır. Türkiye’deki faşizm koşullarından dolayı Özgür Kürt Basın çalışmalarının önemli bir bölümü Avrupa’da yürütülmektedir. Kürtler’in gözü ve kulağı olan ve 1979’lardan itibaren yayına başlayan Serxwebûn gazetesinin tarihsel bir anlama sahip olduğunu unutmamak gerekir. Bir dönem, Kürt Özgürlük Mücadelesi açısından tek başına arşiv rolünü de oynamıştır. Hiç kesintiye uğramadan Kürt halkına ulaşmış, en temel propaganda ve eğitim aracı olmuştur. Bu rolünü günümüzde de devam ettirmektedir.
Günümüzde iletişim ve telekomünikasyon araçlarının gelişmesiyle birlikte; televizyon, radyo, dijital teknik vb. basın-yayın ağları ve kurumları Kürdistanlıların da en temel beslenme araçları olmuştur. Onlarca dergi, gazete ve broşürün yayınlanması ve çeşitli dillerde halklara ulaştırılması çok önemli. Türkiye ile ekonomik ve ticari işbirliğine giren kimi AB ülkelerinin Özgür Kürt Medyası’na yönelik saldırıları olsa da, Avrupa’daki Kürt Medyası’nın varlığı ve direnişi önemli bir rol oynamıştır.
Unutulmamalı ki; Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü tüm mücadele alanlarımızın özgürleşmesi ve sorunların çözülmesi anlamına gelmektedir. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü Avrupa’daki halkımızın ve dostlarımızın da özgür yaşama koşullarının gerçekleşmesi anlamına gelmektedir. Önder Apo’nun esaret koşullarına alınmasından sonra alanda yürütülen özgürlük kampanyaları, Önder Apo’nun fikirlerinin tüm insanlığa ulaşması için yapılan çalışmalar, Kürtler’in verdiği mücadelenin insanlığa mal olmasında önemli bir rol oynamıştır. Avrupa üzerinden, Kanada, Avustralya, Latin Amerika ve birçok ülkeye ulaşmak açısından alandaki Kürt yurtseverlerin rolü önemli olmuştur, önemli olmaktadır. Özellikle de kendi kültürünü ve mücadele değerlerini koruyarak yetişen nesillerin bu anlamda ciddi ve etkin rollerinden söz etmek gerekiyor. Şehit Sara, Rojbîn ve Ronahî’nin etrafında kenetlenen enternasyonalistler özellikle de Rojava Devrimi’nden sonra Avrupa merkezli çok önemli ve dinamik bir kitle potansiyeline dönüştü. Önder Apo’nun İmralı işkence ve soykırım koşullarında geliştirdiği ve Demokratik Uygarlık Manifestosu olarak adlandırdığımız savunmaların küresel çapta ve uluslararası alanda çok önemli bir bilinçlenme ve örgütlenme aracına dönüştürülmesinde rol oynamış, özellikle savunmaların birçok dilde çevirisi ve dağıtımı bu rolü pekiştirmiştir. Enternasyonalist çalışma hem halk hareketleri hem çevre, ekoloji ve kadın özgürlük hareketleri anlamında toplumsal dinamiklerin uyanışı ve örgütlenmesinin ana kaynağını oluşturmaktadır. Yine bu çalışmalar Ortadoğu, dünya ve küresel çaptaki aydınlanmada insanlığa hizmet etmesi bakımından önemli rol oynamaktadır. Özelde de yeni genç nesillerin çeşitli halk ve topluluklardan Kürt Özgürlük Hareketi’ne katılması bunun somut pratik ifadesi olmaktadır.
Yeni paradigmanın temel taşları
Önder Apo’nun Avrupa’ya çıkışı İtalya, Yunanistan, Rusya sürecindeki hareketliliği Uluslararası Komplo sürecinde Önder Apo’yu sahiplenen Avrupa’daki Kürt yurtseverlerinin direnişi, Berzan Öztürk yoldaş şahsında ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ fedai eylemleri yeni paradigmanın temel taşları olmuştur.
Özellikle Önder Apo’nun 1 Ocak 1999’daki İtalya’da yaptığı konuşma ve tarihi değerlendirmelerin etkisi, yine Kremlin’de Taylan ve Rojhat yoldaşların Önder Apo’yu sahiplenen fedai eylemleri büyük bir uyanışa yol açmıştır.
Önder Apo’nun 1993’lerde arayışına girdiği, 1995’lerde işaretlerini verdiği ve esaret koşullarında yeni paradigmaya dönüştürdüğü Demokratik, Ekolojik, Kadın Özgürlükçü paradigma ekseninde KCK’nin ilan edilmesiyle birlikte Avrupa’daki Kürt halkımız da kendisini yeniden örgütleme ihtiyacı duydu.
Avrupa Birliği ülkelerinde, mevcut durumda demokratik kongreler etrafında örgütlenen Kürdistanlılar paradigmayı anlama, kavrama, özümseme, bunu yaşama dönüştürme konularında önemli bir çaba sahibi olmuşlardır. Her ne kadar bunları örgütlemede çeşitli zorluklar yaşansa da Avrupa coğrafyası önemli bir zemine sahiptir. Yeter ki var olan imkan ve olanakları doğru değerlendirelim. Hem her ülkedeki yasalar hem de AB’nin yasaları çerçevesinde Kürdistanlılar meşru haklarını koruma ve geliştirme anlamında her türlü toplumsal örgütlemeyi yapabilirler. Şüphesiz neo liberalizmin bireyciliği zirvede yaşattığı Avrupa’da komünalizm ve kolektivizmi bir yaşam felsefesi olarak savunmak ve geliştirmek en temel vazgeçilmez görev olmaktadır. Kapitalist modernite koşullarında kaos ve krizlerle halkların ve toplulukların sürekli bir bunalım içerisinde tutulması hedeflenmekte. Kaos, kriz ve bunalımın panzehiri yeni paradigmadaki ekolojik, ekonomik, kadın özgürlükçü ve demokratik yapıların örgütlenmesi ve geliştirilmesi olmaktadır. Her ne kadar demokratik ulusun inşa görevleri anlamında nüfus yerleşimleri nicel ve nitelik anlamda çeşitli parametreler gösterse de, en küçük halk grubundan en geniş topluluklara kadar komün yaşamını örgütlemek yeni yaşamın çözüm anahtarı olmaktadır. Bu, aynı zamanda demokratik sosyalizmin yaşamsallaştırılması açısından da örnek bir adım olmaktadır. İnşa görevlerini çeşitli boyutlarıyla gerçekleştirmenin, dayanışma kültürünü yaşamsal kılmanın, ve en önemlisi de ülke toprağına dönmede önemli katkısı olacaktır.
‘Özgürlük Hamlesi’ni başarıya götürmek birincil görevdir
10 Ekim 2023’te startı verilen ve gelinen aşamada küreselleşen ‘Önder Apo’ya Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm Hamlesi’nin hedefine ulaşması için Avrupa’daki Kürt yurtseverlerinin görev ve sorumlulukları büyüktür. 26 yıldır İmralı işkence ve soykırım koşullarında rehine olarak tutulan Önder Apo, son 44 aydır da mutlak tecrit koşullarında tutulmakta.
Ölüm koridorunda işkenceye karşı direnerek özgürlük, demokrasi ve sosyalizm adına tüm değerlerin temsilciliğini yapan Önderlik gerçekliği karşısında halk ve Hareket olarak özeleştirel konumdayız. Önder Apo’nun sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının sağlanması için tarihi görev ve sorumluklarla karşı karşıyayız. ‘Özgürlük Hamlesi’ tüm alanlarda büyük bir yoğunlukla sürdürülmüştür. Uluslararası anlamda çeşitli konferanslar, Bakur, Başûr, Rojhilat,Rojava ve yurtdışında büyük eylemselliklerle sahiplenilmesi Hamle’yi küresel düzeye ulaştırmıştır. Özellikle de insanlığın vicdanını temsil eden Nobel ödüllü akademisyen ve şahsiyetlerin çeşitli uluslararası kurumlara mektuplar yazarak Önder Apo’nun düşüncelerini yaymaları, Kürt sorununun çözümünün adresinin Önder Apo olarak gösterilmesi tarihi önemdedir.
Yeni yıl açısından Uluslararası Komplo’nun bütün uygulamalarını boşa çıkaran ve Önder Apo’nun felsefe ve paradigmasını insanlığa mal eden ve esasta da Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlayacak bir yoğunluktaki eylem ve etkinlikler başta PKK’liler olmak üzere tüm Kürt yurtseverlerinin birincil görevi olmaktadır.
‘Ya Önder Apo ile özgür yaşam ya da asla’
Tüm bu süreç içersinde gerillanın direnişi ve mücadelesi kuşkusuz belirleyici bir konumdadır. 1 Ekim 2023’te şehit Rojhat ve şehit Erdal arkadaşların Ankara’da gerçekleştirdikleri eylem, gerillanın zorlu kış koşullarında faşist TC’nin işgal ve ilhak saldırılarına karşı direnişi tarihi önemdedir. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin öncü ve temel garantör gücü gerilla olmaktadır. Yanı sıra Kemal, Mazlum ve Hayriler’in direniş çizgisinde günümüzde de devam eden Cezaevi direnişi de ‚Özgürlük Hamlesi’ne önemli bir ivme kazandırmıştır. Hem gerilla ve hem de zindan direnişinin Kürdistan ve yurtdışındaki halkımız tarafından sahiplenilmesi çok önemli. Bu anlamda özellikle de Avrupa’daki yurtsever halkımız yeni mücadele döneminde tarihi görevlerle karşı karşıyadırlar.
Kapitalist modernitenin merkezinde yurtsever olmanın en temel koşulu Önder Apo’yu sahiplenmekten geçer. Nasıl ki Önder Apo Avrupa’ya çıktığında yurtsever halkımız gecesini gündüzüne katarak soğuk kış koşullarında İtalya’da 60 günü aşan direnişiyle Önder Apo’yu sahiplendiyse, bu direnişi Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü sağlanıncaya kadar sürdürmelidir.
‘Ya Önder Apo ile özgür yaşam ya da asla’ şiarı etrafında Avrupa’daki örgüt, kurum ve yurtseverlerimizin tarihi görevlerine sahip çıkacaklarına inanıyor, tüm halkımızı mücadele ve başarı ruhuyla selamlıyoruz.