Hêlîn Ümit
Özgür Kadın Hareketinin 2020 yılının Eylül ayında startını verdiği ‘Kadın Kırımına Karşı Özgür Kadın ve Toplumu Savunma zamanı’ hamlesi bir yılını doldurdu. Yoğun mücadelelerle geçen ve kadın özgürlük mücadelesinin tarihine bir savunma hamlesi olarak geçecek olan bu yılı değerlendirmeden önce, 2020 yılını Uluslararası Komplonun sonuç alması yılı olarak değerlendirmek isteyen soykırımcı sömürgeci güçler ile onların işbirlikçi uzantılarına karşı ve yine uluslararası güçlerin Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye planlarına karşo fedai duruşları ve savaşçılıklarıyla boşa çıkaran şehitlerimizin anısı önünde saygı ile eğiliyoruz. 2021 yılında da ‘Özgürlük Zamanı’ hamlesi çerçevesinde canları pahasına korudukları mevzilerde, yükseltmiş oldukları mücadele bayrağını zafere taşıyacağımızın sözünü veriyoruz. ‘Kadın Kırımına Karşı Özgür Kadın ve Toplumu Savunma Zamanı’ hamlesinin geçtiğimiz bir yıl içerisinde nasıl geliştiğini anlamak için hamlenin geliştirilme amacının ve hedeflerinin doğru anlaşılması gerekir.
Tüm halkımızın, yoldaşların ve dostların çok yakından bildiği bir şey var ki, üzerinde yaşadığımız coğrafya olan Ortadoğu ve Kürdistan’da özgürlük en temel ihtiyaçtır. Bütün yoksunluklar özgürlük yoksunluğundan kaynaklanıyor. Özgürlüğün sağlanabildiği alanlar ise yaşamın, umudun, geleceğin, paylaşım ve sevginin, barış ve kardeşliğin vahası haline gelebilmektedir. Bu anlamda yaşadığımız yüzyılın temel çelişkisi; özgürlükçü güçler ile iktidarcı, egemenlikçi güçler arasında yaşanan çelişki olarak dışa vurmaktadır. Bunun toplumsal zemindeki karşılığı ise özgür kadın ile hegemonik-iktidarcı erkeklik arasında yaşanmaktadır. Bu anlamda, 2020 yılında Kürdistan Özgür Kadın Hareketi olarak başlatmış olduğumuz ‘Kadın Kırımına Karşı Özgür Kadın ve Toplumu Savunma Zamanı’ hamlesi stratejik bir kararlaşmanın yansıması olarak hayata geçirilmiştir. İçinde bulunduğumuz yüzyılın ‘Kadın Devrimi yüzyılı’ olmasının yanı sıra, üzerinde mücadele yürüttüğümüz coğrafyada, kriz ve kaosun yoğunlaşmış olması da Kürdistan Devriminin de bir Kadın Devrimi olduğunu gösteriyor. Bu, stratejik yaklaşımımızın temellerini oluşturmaktadır. Bu anlamda geçtiğimiz yıl başlattığımız hamlemiz, tarihsel toplumsal çözümlemelere dayalı olarak geliştirilmektedir.
Kürt Kadınları bulundukları her alanda kapitalist sistemin politikalarına tavır aldı
Bunun yanında, geliştirdiğimiz hamlenin bir de güncel boyutları var. Toplum olarak üzerinde yaşadığımız Mezopotamya, Ortadoğu’daki savaşın mekânı konumundadır. Bu durum çeşitli zaman aralıklarında iniş ve çıkışlar yaşasa da, son elli yılı bu kapsamda değerlendirebiliriz. Ortadoğu’da, Irak-İran, Irak-Körfez, Afganistan-ABD çatışmaları şeklinde uzayıp giden ve şimdiye kadar da durulmayan debdebeli savaşlar süreci yaşanmıştır. Fakat son on yıldır giderek artan ve Kürdistan üzerinde odaklanan bir savaş gerçekliği var ve Kürt Kadın Hareketi olarak bu durumun yaratacağı sonuçları değerlendirdiğimizi ve hamlemizin çerçevesini ise bunun üzerinde şekillendirdiğimizi belirtebiliriz. Bu savaşın bir çok gerekçesi var. Önder Apo, Ortadoğu’daki durumu ve krizi, yaşanan savaştan ve kaotik durumdan çıkış seçeneklerini kapsamlı olarak değerlendirmiştir. Bu konu çok önemli olduğu için, Önder Apo savunmalarının bir cildini bu konuya ayırmıştır. Özgürlük mücadelesini yürütür ve bunun sistemini geliştirmeye çalışırken, kadınlar olarak karşı karşıya kaldığımız bu savaş sürecini nasıl ele aldığımız önem taşıyordu. ‘Kadın Kırımına Karşı Özgür Kadın ve Toplumu Savunma Zamanı’ hamlesinin bu bir yıl içerisinde nasıl geliştiğini anlamak için hamlenin geliştirilme amacı ve hedefinin doğru anlaşılması gerekir.
Geliştirdiğimiz hamle, Kürdistan başta olmak üzere Ortadoğu halkları üzerinde kapitalist sömürü sisteminin kurduğu oyunu bozma hamlesi olarak görülmelidir. Çünkü; ABD’nin, AB’nin, Rusya ve bölge üzerinde hegemonya kurma peşinde olan güçlerin karşısında toplum ve kadın savunulmadan bu plan bozulmayacak ve küresel güçler etkili hale gelecektir. Yürürlükte olan savaş, toplumsallığın başlangıcı olan bu coğrafyada, insanlığı var eden tüm değerler sistemini ortadan kaldırılarak, Ortadoğu toplumlarının teslim alınmasını ve iradesiz kılınmasını hedeflemektedir. Bunun için bu coğrafyada ayakta kalan halkların, inanç gruplarının, kadın toplumunun atomlarına kadar parçalanmasını yaratacak çok yönlü saldırılar yürütülmektedir. Bu nedenle geçmişte yürüttüğümüz hamlelerin hem son halkası, hem de oluşturduğu birikimlerin ve tecrübenin sonucu olarak ‘Özgür Kadın ve Toplumu Savunma’ hamlesi, kapitalist sömürü sistemine cepheden tavır alma anlamına gelmektedir. Evrensel karakter taşıyan özgürlük mücadelemiz ve Kadın Özgürlük Çizgisinin hamle çerçevesinde dünyanın dört bir yanında, yine Kürdistan’ın dört parçasında sürekli olarak teyakkuzda olmasının anlamı da önemi de çok fazladır. Kürt kadınları bu çerçevede bulundukları her alanda kapitalist sistemin politikalarına tavır aldı, aynı zamanda kapitalist sistemin ve erkek egemenlikçi uygarlık dayatmalarının karşısında boyun eğmeyeceğini ortaya koydu. Kendisini tek ve hâkim seçenek olarak inşa etmeye çalışan sistem kodlamalarına karşı, alternatif bir modernitenin olabileceğinin sesi, yürüyüşü, eylemini oluşturdu. Bu anlamda Kürt kadınları hamlenin başarısı için geçen bir yılda hep ayakta, direniş içinde oldu.
Uluslararası komplo, Önderliğin İmralı’da gerçekleştirdiği direniş ile boşa çıkarılmıştır. Komplonun asıl amacı olan özgürlük hareketini durdurma çabası da sonuç almamış, hareketimizin devrimci atılım hamlesi engellenememiştir. Devrim mücadelemiz devrimci demokratik modernite, demokratik sosyalizm olarak güncel bir gerçekliğe dönüşmüştür.
Hamlemizi Uluslararası Komplo saldırılarına karşı yürütüyoruz
Üçüncü Dünya savaşının Kürdistan’daki yansıması ise birçok boyutta ele alınabilecek niteliktedir. Öncelikle dikkat çekmek istediğimiz husus, bu savaşın merkezinin Ortadoğu’nun kalbi olan Kürdistan’da, ülkemizde yoğunlaştığı gerçekliğidir. Bu durumu birkaç cümle ile özetleyerek, hamle ile olan bağlantısını kurmak mümkündür. Üçüncü Dünya Savaşı bölgeye yönelik saldırılarını planlarken, en fazla kendisine karşıt bir sistemin çıkmaması için çaba göstermektedir. Uluslararası Komplonun en önemli gerekçesi, 1917 Ekim Devrimi tarzında yeni bir sistemin ortaya çıkışını engellemeye dönüktü. Eğer Hareketimizin kurucu ve yöneticileri, kurumları ‘terör listesi’ne alınmışsa, esas neden kesinlikle budur. İmralı işkence sisteminin yine aynı güç merkezleri tarafından oluşturulması ve işletiliyor olmasının da önemli bir nedeni bu gerçeklik olmaktadır. Fakat Uluslararası Komplo, Önder Apo’nun İmralı’da gerçekleştirdiği direniş ile boşa çıktığı gibi, komplonun esas amacı olan devrimci gelişmeyi durdurma çabası gerçekleşmemiş, Demokratik Modernite, Demokratik Sosyalizm olarak güncel bir gerçekliğe dönüşmüştür. Rojava Devrimi bunun en somut gerçekleşme alanı olmuştur. Eğer tarihin gördüğü en kirli, ahlâk dışı, kuralsız ve asimetrik savaş Türk devleti tarafından geliştirilmemiş olsaydı, Bakur’da da demokratik toplum devriminin gerçekleşmesi an meselesi olurdu. Dikkat edilirse Bakurê Kurdistan’daki devrimci gelişmenin önü ancak NATO başta olmak üzere uluslararası güçlerin müdahalesi sayesinde alınabilmiştir.
Uluslararası Komployu, Türk ve Kürt halkları olmak üzere Ortadoğu’da yaşayan halkları en üst düzeyde çatışmalı bir ortama çekerek yönetmek isteyen güçler, Önderliğimizin İmralı’da geliştirdiği stratejiler karşısında yenilmişlerdir. Bu süreç, Önderlik şahsında Demokratik Modernite paradigmasının doğuşu sistemsel bir çıkışa dönüşerek zafer kazanmıştır.
Küresel güçlerin Uluslararası Komployu yeniden güncellediği bir sürecin içindeyiz. Bu anlamda ‘Kadın Kırımına Karşı Özgür Kadın ve Toplumu Savunma Zamanı’ hamlesini Uluslararası Komplonun saldırılarına karşı planlayarak yürüttüğümüzü belirtebiliriz.
Kürdistan Özgür Kadın Hareketi olarak, Uluslararası Komplonun bir kadın devrimi olarak gelişme gösteren Demokratik Modernite sistemine karşı, erkek egemenliğine dayanan iktidarcı, devletçi sistemin köle kadın ve hegemon erkekliğin yeniden inşası anlamına geldiğini de çok iyi biliyoruz. Önder Apo’nun önderlik ettiği devrim, kadın özgürlüğünü ölçü alan bir devrim olmaktadır. Buna yönelik her türlü saldırı ise uygarlık tarihi boyunca yürütülen ve kapitalist modernite zamanında ‘kırım’ düzeyine getirilen anti-yaşam, anti-toplum saldırısı olmaktadır. Bu anlamda geliştirdiğimiz hamleyi, kadın devrimine karşı, karşı-devrim saldırısı geliştiren güçlere bir cevap olarak örgütlemekteyiz. Bu anlamda hamlemizin tarihi bir hamle olduğunu belirtmek gerekir. Tanrıça İnanna’nın kendisinden uygarlık buluşlarını çalan Enki’ye karşı giriştiği hamleye benzetmek, abartılı görülmemelidir. İnanna’nın torunları, uygarlık güçlerine karşı kendi yaratımları olan değerleri sahiplenmekte ve aynı öfke ile erkek egemen güçlerin üzerine yürümektedirler.
Özgür kadın, kendi farkına varmış kadındır
‘Kadın Kırımına Karşı Özgür Kadın ve Toplumu Savunma Zamanı’ hamlesi dört parça Kürdistan’da da bu duygu ve kararlılıkla geliştirildi. Önder Apo, Kürt kadınının uyanışını selamlamış ve bundan duyduğu büyük mutluluğu her fırsatta dile getirmiştir. Bu uyanış kendi farkına varma yani kendi olma ile ilgilidir. Özgür kadın, kendi farkına varmış kadın oluyor. Varlık, kendisinin farkına ulaştığında bilinç, bilinç oluştuğunda ise farklılık oluşuyor. Kısacası kimlik kazanma süreci bu aşamalardan geçmektedir. Kürt kadını, bu süreci önemli oranda yaşamıştır ve özgürlük ölçülerini kendisinden başlayarak yaygınlaştırmayı sürdürmektedir. Dikkat çekmek istediğimiz husus, erkek egemen sistemin öncelikle özgür kadın çizgisine yönelik saldırıları olmaktadır. Hareketimizin kadın yaklaşımı çok radikal bulunmakta ve bunun değiştirilmesi için özel savaş saldırıları tırmandırılmaktadır. Hem kapitalist sistem hem de pratikte karşı karşıya kaldığımız soykırımcı rejimlerin tahammül gösteremediği husus; kadınların erkek egemenliğine dayanan devlet ve iktidar sistemlerinden koparılmasıdır. Bu sistemin yapı taşı olan mülkiyet düzeninden kadını çekip çıkardığımızda, sistemden geriye bir şey kalmadığı gibi toplumsal dönüşüm gerçekleşmekte ve yeni yaşamın kapıları açılmaktadır. Bu nedenle geliştirdiğimiz hamle ile özellikle Kürdistan’da kadını mülkiyet ilişkilerinin dışına çıkarma yaşanmakta, bu temelde özgür kadın ve toplum yeniden oluşturulmaktadır. Dört parça Kürdistan ve başta Avrupa olmak üzere ülke dışındaki kadınlar, karşı karşıya kaldıkları amansız saldırı, katliam, şiddet ve baskıya rağmen başlatılan hamleyi bu nedenle büyük bir coşku ile sahiplenmiştir.
Kadın özgürleşmeden toplumsal yaşam özgürleşemez
Tüm bunların yanında hamlemiz, Devrimci Halk Savaşı temelinde mücadele ettiğimiz bir dönemde gündeme girmiştir. Yani dört bir yandan saldırı altında olduğumuz Kürdistan’da, AKP-MHP faşist iktidarı öncülüğünde işgal ve tasfiye saldırılarının yaşandığı bir süreçte gelişme göstermiştir. AKP-MHP faşist iktidarının erkekliğin en kaba, saldırgan, militarist, tecavüzkâr tezahürü olduğunu biliyoruz. Bunu gizlemeye gerek duymadıkları gibi, dinci-milliyetçi ideolojilerle meşrulaştırmak için her türlü algı operasyonunu yapmaktadırlar. Kadın köleliğini, kadınların mülkleştirilmek istendiğini, ikinci cins olduğunu ve yine tek asli görevlerinin ev kadını ve çocuk doğurmak olduğunu milli ve dini bir görev konumuna getirmiş, fıtrat tartışmaları ile yaratılış konusu olarak ele almışlardır. Soykırımcı-sömürgeci savaşı yürütmek için kışkırttıkları erkeklik ile 24 saat saldırı psikolojisi, ele geçirme, el koyma atmosferini oluşturmaları Türkiye ve Kürdistan’da kadına yönelik katliamların kırım düzeyine gelmesine yol açmıştır. Bu durum, Kürdistan’da kadınların daha ağır saldırılar altında kalmasına, neredeyse her Kürt kadınının potansiyel olarak ele geçirilecek savaş ganimeti olarak görülmesine vardırılmıştır. Polis, MİT ve ordu bu konuda oldukça planlı hareket etmektedir. AKP ve MHP’nin, bu konudaki yaklaşımları deşifre ve teşhir olmuş DAİŞ zihniyetine taş çıkarttığı biliniyor. Kürdistan’daki genç kadınların, özellikle de yurtsever gelenekten gelen değerli ailelerimizin gençlerine yaklaşım, bu zihniyet kodları ile gerçekleşmektedir. Kürt kadını ve Kürt toplumu, Türk uluslaşmasının köle pazarı olarak görülmektedir. Burada soyluluk yapacak değiliz fakat Kürt gerçekliğinde kadının sosyolojik karşılığı çözümlenerek ‘önce kadını vurun’ politikası ile yaklaşıldığı kesindir. Bunu demokratik siyaset alanında çalışma yürüten kadınlara yaklaşımda da, askeri alandaki kadın komutasının hedeflenmesinde de yaşadık, yaşıyoruz. Bu anlamda özgürlük olacaksa, bunun savunma temelinde olacağı açığa çıkmıştır. Özgür Kadın Hareketi olarak hamlemizi özsavunma değerlerini koruma ve toplumuna sahip çıkma temelinde öngörmüştük ve bu tespitlerimizin ne kadar yerinde olduğu geride kalan bu bir yıl içerisinde bir kez daha doğrulanmış oldu.
AKP-MHP faşizminin, başta Kürt kadını olmak üzere tüm kadınlara yönelik yürüttüğü saldırılar karşısında ‘Kadın Kırımına Karşı Özgür Kadın ve Toplumu Savunma Zamanı’ hamlesi her şeyden önce ideolojik bir mücadele yürütmüş ve özgürlük anlayışını savunmayı bilmiştir. Toplumsal özgürlük olmadan kadının, kadın özgürleşmeden toplumsal yaşamın özgürleşemeyeceği ilkesi başarıyla savunulmuştur. Bu temelde, başta soykırımcı sömürgeciliğin Kürt kadınlarının özgürlük mücadelesine karşı yürütmüş olduğu saldırılar karşısında direniş tutumu tüm Kürdistan parçalarında hâkim kılınmıştır. Kadın özgürlük ideolojimizin başat ilkesi olan yurtseverlik ölçüleri, Kürt kadın gerçekliğinde başta Kürdistan’ın dört parçasındaki işgalciliğe karşı büyük bir öfke ile ayakta kalmış ve toplumu etkisi altına almıştır. Kadın çizgimiz ve örgütlülüğümüz hemen hemen tüm kitle eylemlerinin öncü gücü olmayı başarmıştır. Rojava’da, Başûrê Kurdistan’da, Bakurê Kurdistan ve Avrupa’da bu düzey kesinlikle yakalanmıştır.
Yine düşmanın elinde esir statüsünde tutulan yoldaşlarımızın, yurtsever kadınların, faşizmin birinci elden uygulama alanı olan zindanlarda gerçekleştirdiği süresiz dönüşümlü açlık grevi eylemleri Kürt kadınlarının Önder Apo’ya ve mücadeleye olan fedai bağlılığını ortaya koymada büyük bir rol oynamıştır. Kürdistan toplumunu her türlü baskı, şiddet ve zor yöntemi ile geriletmeye çalışan AKP-MHP faşizminin, karşısında en fazla çaresizlik yaşadığı alan zindanlar olmaktadır. Çünkü zindanlar, düşmanın tam egemenliğinde olan ve tutsakların düşman karşısında yapabileceği çok sınırlı olan bir alandır. Buna rağmen katliamı göze alan bir güce karşı sergilenen direniş düşmanı çaresiz kalmaktadır. Bu nedenle AKP-MHP faşizmi zindanlarla baş edememekte, bunun yol ve yöntemini özel savaş saldırılarında, sürgünlerde, zindan içinde zindan, tecrit içinde tecrit sistemlerini geliştirmekte aramaktadır. 27 Kasım’da başlatılan ve 12 Eylül 2021 tarihinde PKK ve PAJK’ın çağrısı ile sonlandırılan açlık grevi eylemlilikleri önemli sonuçlara yol açmıştır. Burada şunu belirtmeliyiz ki; zindanda bulunan arkadaşların bu eylemi daha üst bir seviyeye çıkarma istemleri vardı. Bu konuda Önder Apo’nun fedaileri olarak yaşandığı ve Özgürlük Mücadelesi’ne bağlılık konusunda sorun olmadığını biliyoruz. PAJK kadroları ve sempatizanlarının kendilerinden başlayarak tüm zindan yapısının, PKK ve PAJK’ın neden böyle bir çağrı yaptığını doğru anlaması büyük önem taşımaktadır. Duygusal yaklaşmamak kadar, hamle içerisindeki misyonun doğru tanımlanması ile yapılan çağrının ve alınan kararın anlaşılacağı açıktır. Zindanlar, başta Kürt toplumu olmak üzere herkese, en zor koşullarda dahi direnilebileceğini, düşmanın saldırılarına her zaman verilecek yanıtlar olduğunu, bu anlamda kendisini faşizmle, düşmanın politikalarıyla izah eden tutumlarla mücadele edilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Bunun 12 Eylül faşizminin saldırıları altında, Diyarbakır Zindanı’nda düşmanın yüzüne tüküren Sakine Cansız yoldaşın güncellenmesi olduğunu herkes çok iyi anlamalıdır. Çünkü; düşman böyle anlamakta ve yaklaşmaktadır.
Eyleme geçen kadın, aynı zamanda bilinçlenen ve örgütlenen kadındır
Özgür Kadın Hareketimizin başlattığı ve her yerde etkili kıldığı hamlemizin kadın kırımını engellemesi, özgür kadını ve toplumu savunması, üç ayak üzerinden geliştirilmiştir. Eğitim, örgütlenme ve eylem. Böyle bir planlama ile savunma örgütlülüğü açığa çıkarılmak istenmiştir. Böyle bir örgütlülüğü yaratabilen kadınlar, aslında hem düşmanın saldırılarından hem de erkek egemenlikçi yönelimlerden kendilerini koruma ve varlıkları için özgürlük alanı bulma imkânına da kavuşmuş olacaktır. Bu temelde, toplumsal alan çalışmalarımız hemen her sahada eğitim çalışmaları yürütmüştür. Eğitim, bilinçlenme, irade kazanma, özgürlükte kararlaşma sağlanmadan, örgütlenme çalışmalarının kalıcı sonuçlar açığa çıkarmayacağı da biliniyor. Bu anlamda ‘Kadın Kırımına Karşı Özgür Kadın ve Toplumu Savunma Zamanı’ hamlesinin ilk yılı ağırlıkta eğitim ve örgütlenme çalışmalarıyla geçmiştir. Konuyla bağlantılı olarak belirtilmesi gereken aslında eylemciliğin yarattığı bilinç gerçekliğidir. Eyleme geçen kadın, aynı zamanda bilinçlenen ve örgütlenen kadın da olmaktadır. Bu anlamda hamlemizin ikinci yılında bu konuya daha fazla eğilme ihtiyacımız vardır. Bilinç, mücadele, örgütlenme ve kendi olma eylemsellik süreçlerinin çok daha hızlı açığa çıkardığı özellikler olmaktadır. Kadın özgürlüğü adına eyleme geçen kadın, bu eylemciliği ile aslında kendisini de yeniden oluşturmakta, yeni özellikler açığa çıkarmakta ve kendisine olan güveni artmaktadır.
Bir yıllık hamle dönemini değerlendirirken düzeltilmesi gereken birkaç hususa da dikkat çekmek gerekmektedir. Bunlardan ilki; soykırımcı-sömürgeciliğin dört parça Kürdistan’a yönelik yürüttüğü işgal saldırıları çerçevesinde, yine çeşitli alanlarda kurum ve kişilere yönelik uyguladığı politikalar nedeniyle, kadın gündemlerinin yeterince oluşturulamamasına ilişkindir. Düşman sürekli kendi yarattığı gündemler etrafında mücadele etmemizi istemekte, buna göre strateji geliştirerek saldırılarını sürdürmektedir. Başta ülkemizin işgali olmak üzere yaşanan gelişmeler karşısında duyarsız kalamayacağımız kesindir. Ancak bunun yanında kadınların yaşadığı sorunları gündeme getirerek, bu eksende gerekli olan eylem hattının açığa çıkarılması oldukça önemlidir. Çünkü düşmanı, faşizmi, erkek egemenliğini bu şekilde yıkmak mümkündür. En meşru mücadele alanı, kadının özgürlük ve eşitlik mücadelesi olmaktadır. Bu konuda bazı alanlarımızda genel gündemler etrafında ve kadın mücadelesinin geliştirilmesi temelinde hareket etmede zayıflıklar yaşanabilmiştir.
Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise ‘hamle’ olgusuna yaklaşımda çıkan yanlış anlayışlar olmaktadır. Bu anlamıyla Özgür Kadın Hareketimizin neden hamle yapmayı gündeme aldığı da anlaşılmamakta ve yeterli bir katılım gerçekleşmemektedir. Bu durum, olağanüstü bir sürece çok sıradan yaklaşmak gibi sonuçlara yol açabilmektedir. Hamle süreçleri, rutin çalışmaların daha yoğun pratikleşmesi şeklinde ele alınabilmektedir. Hamle, geçmişi aşan eylem çizgisini ortaya çıkarmakla ilişkilidir. Bu başarılamıyor ve geçmişte yapılan çalışmalar tekrar ediliyorsa yani, yenilik yoksa orada hamleden bahsetmek de yanlış olmaktadır. Bazı alanlarımız normal süreçte yapmış oldukları planlamaları, hamlenin adını verip yürüterek sürece girdiklerini sanmaktadırlar. Oysa bu yanlıştır. Bunun için kadın örgütlerimizin, yapı ve yönetimlerimizin, sempatizan ve yurtseverlerimizin kadın kırımına karşı ‘Özgür Kadını ve Toplumu Savunma Zamanı’ hamlesini yaratıcı, zengin yöntemlerle geliştirerek, tüm sahalarda kadın çalışmalarını ileriye götürme hedefiyle hareket etmeleri gerekmektedir. Önderliğimizin tüm süreçleri bu şekilde yürüttüğünü biliyoruz. Bu anlamda özgürlük mücadelemiz, birbirini tamamlayan bir hamleler silsilesidir. Şimdi AKP-MHP faşizmi idaresi altındaki soykırımcı-sömürgecilik, tüm ağırlığını mücadelemize hamle yaptırmama stratejisi üzerinde yoğunlaştırmakta, tüm sahalarda pres uygulamaya çalışmakta ve devrimci gelişimi durdurmayla uğraşmaktadır. Geride kalan bir yıl içerisinde de gördük ki, aslında doğru çalışma yürütüldüğünde, düşmanın bunu engelleme gücü yoktur. Kürdistan’da özgürlük zamanı elli yıldır işlemektedir. Önderlik, “Zaman oluşturucudur” dedi. Elli yıldır bu zaman özgürlük için, özgürlük lehine çalışıyor ve oluşturuyor. Kadını, erkeği, toplumu, ulusu oluşturuyor. Bu zaman geri alınamayacağına göre oluşturdukları da birer hakikât olarak kendi iradesini ortaya koyacaktır, koymaktadır.
Mücadele hamlemizi geliştirirken dikkat etmemiz gereken ilk konu; aktiflik, ataklık, savunma değil başarı ve zafer duruşu ile hareket olmaktadır. İkinci önemli konu ise; ulus devletlerin Kürdistan’daki kadın özgürlük mücadelesini yasal sınırlara mahkûm etme, bu çerçeveye sıkıştırma yaklaşımıdır. Fakat yasalarda kadınlar biçimsel olarak bazı hakları kazanmış ve birçok ülkedeki yasalarda erkekle eşit konuma gelmiş olsalar da, kadın üzerindeki baskı, şiddet, sömürü, kadına yönelik toplumsal cinsiyetçilik azalmamış, aksine artmıştır. Kadın yasaların kendisine biçtiği sınırları aşmazsa, erkek egemenliğinin somutlaşmış, kurumlaşmış ifadesi olan devlet ve iktidarın kullanım aracı olmaktan asla kurtulamaz. Bu anlamda kadın mücadelesi yasal-anayasal değil, meşru bir mücadele alanı olarak gelişmek ve bunun sınırlarının kadınlar tarafından belirlenmesi gerekmektedir. Zaten söz konusu Kürt kadınının özgürlüğü ve kurtuluşu ise bu durum çok daha fazla geçerli olmaktadır. Kürt kadınlarının özgürleşmesi, Önder Apo’nun dediği gibi ‘zaman ve mekânın da özgürleştirilmesini’ gerekli kılmaktadır. Bu ise çok daha radikal, savaşkan, iradeli bir duruşu gerektirmektedir.
AKP-MHP faşizmini yerle bir etmek hamlemizin başat amaçlarındandır
Bu konuya ilişkin olarak vurgulamamız gereken en önemli husus, geliştirdiğimiz hamlelerin mücadele stratejimize göre planlanması ve yürütülmesi olmaktadır. Kadın Özgürlük Mücadelemiz, Kürdistan’da devrimci halk savaşı stratejisine göre mücadele ediyor. Bu nedenle tüm çalışmaların, başta da halk savaşımımızın kadın öncülüğünde yürütülmesini gerekli kılıyor. Bu konuda kadın militanlığı, savaşçılığı YJA-Star öncülüğünde çok görkemli bir düzeye ulaşmış bulunuyor. İşgalciliğe karşı, yine işbirlikçi-ihanetçi yapılara karşı büyük bir bilinç ve öfke ile savaşan kadın militanlığı açığa çıkmıştır. Esas olarak ‘Kadın Kırımına Karşı Özgür Kadını ve Toplumu Savunma Zamanı’ hamlesinin öncü gücünü bu militan gücümüz oluşturmaktadır. Dönemin özgür kadın ölçü ve ilkelerini yakıcı bir savaş gerçekliği içerisinde keskinleştirerek, mücadelemizin önünü açmaktadır. Şehit Gülnaz Karataş arkadaşın kişiliği, hemen her gün güncellenerek Avaşîn’de Sarya, Heftanîn’de Esmer, Rojava’da Sosin, Başûr’da Nujîn oluyor. Kısacası kadın gerillacılığı, düşman karşısında meşru haklarını kullanıyor, hiçbir gerekçeye sığınmadan en zor koşullarda hamle yapıyor, düşmanı geriletiyor, ilerlemesine izin vermiyor. Erkek egemenliğinin kalbi olan devlete, orduya, şiddet aygıtlarına en öldürücü darbeleri vuruyor. Toplumsal, siyasal, ideolojik çalışmalarımızın tarzını bu gerçekliğe göre yapıp, düzeltme yoluna gitmemiz gerekiyor.
Kadın Özgürlük Mücadelemiz ve hamlemiz bir bütünlük içerisinde yürümektedir. Bu anlamda kadın toplumsallığını ve direnişini geliştiren hiçbir çalışma gereksiz görülemez. Fakat adında ‘kadın’ geçti diye her çalışma da doğru tarzda yürütüldü ve sürece cevap verdi denilemez. Bu açıdan hamle çalışması yürütenlerin bilmesi gereken husus, bunun stratejiyle uyumlu, onu geliştiren, büyüten ve tamamlayan tarzda ele alınması olmaktadır. Örneğin; bazı alanlarımız ‘barış’ söylemini kullanıyor, ‘barış’ talep ediyor. Kimden ve hangi koşullar altında barış istendiği düşünülmeden bunlar yapılabiliyor. Kadın Hareketi olarak biz barışın ancak zaferle birlikte inşa edilebileceğini çok iyi biliyoruz. Soykırımcı sömürgecilik, uluslararası alandan aldığı desteğe dayanarak imha saldırılarında başarılı olmaktan medet umuyor. Kısacası boş bir hayal peşinde koşuyor. AKP-MHP faşizminin hayallerini yerle bir etmek hamlemizin başat amaçlarından biridir. Kürdistan’ın dört parçasında ve Kürt halkının yaşadığı her yerde, soykırımcı-sömürgeci politikaların planlama merkezi, yani savaşın karargâhı olan TC yönetiminin yıkılması gerekiyor. AKP-MHP sadece bir hükümet değildir, devletin sahibidir, kendisidir. TC’ye dayatacağımız demokratik dönüşüm ancak bu faşist iktidarın yıkılması, parçalanması ile gerçekleşebilir
Hamlemizin 2. yılına faşizmi yıkma erkek egemenliğini yenilgiye uğratama kararlılığı ile giriyoruz
Özetle hamlemizin bir yılını geride bırakırken, çok yoğun ve nefes kesici bir mücadele sürecini yaşadığımızı bir kez daha belirtebiliriz. Özgür Kadın Hareketi olarak tüm çalışma sahalarında, mücadele mevzilerinde cins çelişkisinin geldiği düzey ve kadının özgürlük temelinde kurtuluşunu sağlayacak çalışmalarda ciddi bir mesafe kaydedilmiştir. Devlet ve iktidar gerçekliği teşhir olmuş ve ‘kadınların kurtuluş kapıları’ kölelik mekanizmaları olarak deşifre edilmişlerdir. AKP-MHP iktidarı, bu gerçeklik üzerinden kadın düşmanı bir rejim olarak tarihe geçmiş, İstanbul Sözleşmesi’nin iptali ile birlikte kadınların gözünde tüm meşruluğunu yitirmiştir. Kadına yönelik sistematik bir hal alan katliamlar engellenememiş olsa da, ciddi bir toplumsal tepki örgütlendirilmiş ve duyarlılık açığa çıkarılmıştır. Özgürlük çizgimize yönelik kapitalist modernite kaynaklı saptırmalarla mücadele edildiği gibi, klasik toplumun ahlâkla yıkıma uğrattığı kadın çizgisine karşı da tutarlı bir duruş sergilenmiştir. Kadınların yaşadığı politikleşme düzeyi, her konuda irade ortaya koyan bir aşamadan geri düşmemiştir. Tüm bunların özgür kadının savunması olduğu açıktır. Toplumsal özgürlük ölçülerini kendisi açısından çözüm yöntemi olarak benimseyen kadın gerçekliğinin aynı zamanda bu toplumun savunmasını da geliştirdiği ortadadır.
Önderliğimiz, kadın açısından, üzerinde yapılan operasyonların sınırı ve derinliğinin bilinmediğine dikkat çekmektedir. Bu nedenle kadın direnişi ve hamlesi de kaba ve sadece görünen boyutlarıyla ele alınamayacak kadar karmaşık ve incelikler isteyen, çok yönlü yaklaşılması ve buna göre politika geliştirilmesi gereken bir mücadele alanı olmaktadır. Bu anlamda ‘Kadın Kırımına Karşı Özgür Kadın ve Toplumu Savunma Zamanı’ hamlesinin sloganında da belirlendiği gibi kadın kırımının önlenmesi hedefine bugünden yarına ulaşılacağının düşünülmesi eksik bir yaklaşım olacaktır. Kadın kırımı, çok yönlü yürütülen bir süreçtir. Örneğin zihniyet kırımı, kimlik kırımı, duygu kırımı, fiziksel-bedensel kırım gibi alt başlıkları vardır. Bu anlamda salt siyasi ya da ekonomik dönüşüm değil, bir bütün olarak içinde bulunulan yaşam alanlarının dönüştürülmesi ile garanti altına alınacak bir durumdur. Fakat bu kadar genel ve uzun sürede pratikleşecek bir hedefe ulaşana kadar önemli olan, kadın kimliğinin özgürlük temelinde inşa edilmesi ve açığa çıkarılanların savunulmasıdır. Bu konuda önemli bir düzey kazanmış olsak da yeterli göremeyeceğimizi belirtmek durumundayız. Üzerimizde hâlâ soykırım da dahil olmak üzere kırım kılıcı sallanıyorsa, kadınlar sosyal, siyasal, ekonomi, kültürel, zihniyet alanında erkek egemenlikçi zihniyetin saldırılarını yakıcı bir biçimde yaşıyorsa, daha çok mücadele etmemiz gerektiği ortadadır. Önderlik, özsavunma anlayışımız için ‘gül teorisi’ni geliştirmişti. “Gül gibi güzelim bir bitki kendisini gerçekleştirirken, savunması onun ahlâkı oluyor” diye vurgulamıştı. Bu anlamda Kadın Hareketi olarak bu felsefeyi esas aldığımızı belirtmeliyiz. Atacağımız her adımı, yaratacağımız her gelişmeyi çok gelişkin bir özsavunma anlayışı ile ele almalıyız. Bu sonuca, kendi tarihimizin açığa çıkardığı gerçekler üzerinden de varıyoruz. Kadın Hareketi olarak, kadın ordulaşmasına dayanan bir güçlenme, iradeleşme sürecini yaşadık. “Savaşan özgürleşir, özgürleşen güzelleşir, güzelleşen sevilir’ ilkesi, işgalcilikle yüz yüze olduğumuz, ihanetçi-teslimiyetçi çizginin güncellendiği böyle bir dönemde, tüm alanlarda esas alınması gereken bir ilke olmayı sürdürmektedir.
Hamlemizin 2. yılına bu temelde faşizmi yıkma ve her alanda erkek egemenliğini yenilgiye uğratacak bir mücadele kararlılığı ile giriyoruz. Bu ise doğru bir özsavunma anlayışı ve çizgisinin Kadın Hareketi çalışmalarında başarıya götürülmesi ile ulaşılacak bir hedef olmaktadır.
KJK’nin yürüttüğü ‘Kadın Kırımına Karşı Özgür Kadın ve Toplumu Savunma Zamanı’ hamlesi ile KCK’nin öncülük ettiği ‘Tecride, Faşizme, İşgale Son; Özgürlüğü Sağlama Zamanı’ hamlesi eş zamanlı başlatılan ve birbirini tamamlayan hamleler olmuştur. Özgür kadın güçlenip kendini savundukça, toplumda da özgürlük ölçüleri başat hale gelmektedir. Özgürlük, zaman ve mekânda yayıldıkça, kadın özgürlüğü daha çok açığa çıkacak ve kendisi olabilecektir. Bu anlamda birbirine paralel yürüyen, çoğu yerde birbirinin içine geçen ve besleyen hamleler olmaktadır. Biri diğerinden az ya da çok önemli, üstte ya da altta, biri bütün diğeri parça konumunda değildir. Bu tür tanımlamalar özgürlük anlayışımızda bulunmayan tanımlamalar olmaktadır. Şimdiye kadar bu dengenin yeterince tutturulduğunu söyleyemeyiz. Kadın yapılarımız, kendi özerkliklerini sağlayarak, kendi gündemlerini oluşturma temelinde genel hamleye daha güçlü sahip çıkacaklardır. Bunun için 2. yılda öne çıkan kadın gündemleri etrafında yoğun bir gelişmeyi yaratma hedefimiz vardır. Bu anlamda başta Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü olmak üzere, soykırımcı sömürgeciliği Kürdistan’da yenilgiye uğratmak için hamlemizi etkili bir eylem hattına ulaştırma, toplumsal mücadeleyi devrimci halk savaşı stratejisi doğrultusunda gerilla ile buluşturma, Kürdistan’da kadın katliamlarının baş müsebbibi AKP-MHP’den hesap soracak bir süreci hedeflediğimizi belirtiyoruz.
Bu temelde başta genç kadınlar olmak üzere tüm kadınları Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü gerçekleştirerek, kadın devrimini ilerletmeye çağırıyor, Özgür Kadın Hareketi olarak şehitlere verdiğimiz bu sözümüzü bir kez daha yeniliyoruz. Özgürlük kazanacaktır.