Kapitalist modernite krizinin yol açtığı, Üçüncü Dünya Savaşı’nın niteliği yaygınlaşarak devam etmektedir. Kapitalist modernitenin krizi ciddi bir biçimde Ortadoğu’da çözümsüzlüğü kör düğüm haline getirmiştir. Ortadoğu’nun tarihsel, toplumsal yönü bu krizde birinci derecede rol oynarken, bölgede krizli halin sürdürülmesinde ideolojik amaçlar ve çıkar ilişkileri de etkili olmaktadır. Ve tarihte ilk kez Ortadoğu’da en dipteki sömürgenin başkaldırısı olarak kadınların ataerkil sisteme karşı yürüttüğü mücadele değişimin temel gücü ve dinamiği durumundadır. Bugün İran’daki kadınlar serhildanlara güçlü ve kararlı öncülüklü duruşlarıyla İran rejimini değişimin eşiğine getirmiştir.
Dolayısıyla, kapitalist modernitenin kadınlar, toplumlar ve tüm insanlık değerlerine vahşice saldırılarına yönelik Kürdistan ve Ortadoğu mekanında bir kez daha kadın ve halklar öncülüğünde büyük bir direnişle varlık ve özgürlük savaşı verilmektedir. Esas problem kapitalist modernitenin Ortadoğu tarihine, toplumuna ve coğrafyasına karşı geliştirdiği hegemonik tutumdaki ısrarı olmaktadır. Buna karşı Demokratik Modernite paradigmasıyla her yerde direnen kadınlar ve Kürt halkının harekete geçirdiği, halkların mücadelesi gelişmelerin yönünü belirlemektedir. İşte İran’da ve her yerde kadınlar, bu sistem güçlerinin planlarını alt üst ederek bozmaya devam etmektedir. O sebeple karşı saldırılar öncelikle Rêber Apo’ya uygulanan kesintisiz tecritle derinleştirilmektedir. Dünyanın her yerinde kadınlar Rêber Apo’nun felsefesiyle ayaktadır. İran’daki halkları da Jin-Jiyan-Azadî felsefesi ile etkileyen Rêber Apo’nun özgürlük paradigmasıdır. Halk, kurtuluşunu burada görerek bu paradigmaya sarılıyor. İşte bu paradigmanın gücünden korkan zihniyetlerin de, tecritle amaçladıkları, Rêber Apo’nun sesinin kesilmesidir. Tabutluk ve işkence sistemiyle, soykırım planı savaşan tüm özgürlük güçlerine ve halkımıza yönelik derinlikli olarak uygulanmak istenmektedir.
Kürdistan ve Ortadoğu’nun tarihsel, toplumsal gerçekliği kapitalist modernite için bir çıkmaz anlamını taşımaktadır. Benzer durum kadınlar ve halklar için de geçerli olmaktadır. Tarihsellik ve güncellik genelde bu çelişki üzerinden yeniden üretilmekte ve aynı çelişki nedeniyle sert bir savaş her yerde sürmektedir. Geçmiş toplumsal bellek-hafıza ve geleceğe yönelik hedeflenenler, ‘şimdi’ ile büyük bir çarpışma ve kriz içindedir. Yaşanan gerçeklik, krizden çıkışın kolay ve hemen gelişmeyeceğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Ortadoğulu olmak, Ortadoğu’daki toplumsal mücadeleleri, halkların özgürlük mücadelelerini, açmazlarını, zorluklarını karşı karşıya olunan durumları avantajlarıyla birlikte risklerini de görmeyi ve tüm bunları bir mücadele stratejisine dönüştürerek öncülük edebilmeyi gerektirmektedir. Elbette yaşanan sorunları yüksek bir tarih bilinciyle ele alarak rol oynamak oldukça önem kazanmış durumdadır. İşte İran ve Rojhilat Kurdistan’daki halklar, bu temelde bir rol oynamada oldukça istikrarlıdırlar ve toplumsal uyanışta ısrarlı olduklarını ortaya koymaktadırlar.
Kadınlara ve çocuklara yaşatılan taciz, tecavüzle toplum kırım sürdürülüyor
Yaşanan savaşta kadınlara, halklara ruhsal ve bedensel işkence göç, yoksulluk dayatılıyor. Taciz ve tecavüz kültürüyle kadınların varlığı ve toplumun geleceği hedeflenerek darbeleniyor. Fiziki, siyasi ve sosyal boyutu ile dayatılan bir soykırım zihniyeti ve politikalarıyla halkların ve kadınların mücadelesi bitirilmek, dağıtılmak isteniyor. Üçüncü Dünya Savaşı esas olarak 21. yüzyılın Kadın Devrimi boyutuyla yaşanan kazanımlarını yok etmek dağıtmak ve özelde ise buna ilham veren Kürdistanlı kadınların örgütlü mücadelesini darbelemek isteyen erkek egemen sistemin karşı saldırıları biçiminde gelişmektedir. Bugün İran’da da Kürt kadınına saldıran aynı zihniyettir. Sömürgeci İran rejimi kadın gerçeğinden korkan bir zihniyete sahiptir. İran’ın da bir parçası olduğu kapitalist modernite sistemi, toplumun ahlaki-politik dokusunu ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Ulus devletler oluşturdukları paramiliter güçlerle, Taliban, IŞİD vb çeteci güçlerle, İran’da da Besiç vb güçlerle halklara ve kadınlara karşı geliştirdikleri vahşetle kadınlardan, halklardan, toplumdan büyük bir intikam almak istemektedir. Hegemon devletlerin son yıllarda iktidara taşıdıkları erkek tiplemelerine bakıldığında, uyguladıkları kadın kırım politikalarıyla nasıl bir toplum kırımını hedefledikleri daha iyi görülebilmektedir. Erkek egemen sistemin varlığı cinsiyetçilik dincilik, milliyetçilik, bilimcilikle çok güçlü bir biçimde canlı tutulmakta, milliyetçi, militarist şiddet yöntemleriyle baskılar artırılmaktadır. Bütün toplumsal değerler anlamından boşaltılmakta, çığrından çıkarılan cinsellik kendi anlamı dışında bir işleve büründürülmektedir. Kadınlar ve çocuklar en fazla sömürülenler, toprağından edilenler ve göç etmek zorunda bırakılanlardır. Göç ettikleri yerlerde yine taciz, tecavüz, işkence ile karşılaşan onlar olmaktadırlar. 21. yüzyılda erkek egemen iktidarların yürüttüğü savaşlar, çeteciliğe dayanmaktadır. Çeteciliğin karakterinde ise tecavüz ve talan vardır. Özetle toplum kırımdır, soykırımdır. Faşist İran rejimi de idamlarla, işkence ve tecavüzlerle toplumu korkutmak ve sindirmek istemektedir.
Bugün Rojhilat ve İran’da yaşanan gelişmelerden tüm Kürdistan, Ortadoğu ve dünya etkilenmektedir. Jîna Emînî ile başlayan bu serhildan dönemi, İrani halkların, Rojhilat Kurdistan’daki halkımzın ve tüm dünya halklarının mücadelesi sonucunda kesinlikle bir değişim yaratacak, demokratik bir İran’ın önünü de açacaktır. Bu halk buna karar vermiştir. Hiçbir hegemonik güç bunu durduramayacaktır. Kısacası kadın ve halklar öncülüğünde yaşanan Jin-Jiyan-Azadî Devrimi büyük siyasal, sosyal sonuçları olan gelişmeleri beraberinde getirecektir.
Bugün İrani halkların ve kadınların öncülüğündeki direniş, toplumsal özgürlük mücadelelerinin geldiği aşamada önemli bir mihenk taşı olmuştur ve on yıllara dayanan mücadele birikiminin bir sonucudur diyebiliriz. İran sömürgeci devleti başta olmak üzere, diğer egemen güçler bu halkın özgürlük istemlerine ve duruşlarına saygı duymak ve değişimin önünü açmak zorundadırlar.
İran halkı kadın öncülüğünde, sömürgeci İran devletine karşı etkili bir mücadeleyi, dört ayı bulan muhteşem ve görkemli bir serhildan çizgisinde sürdürüyor. Hızından bir şey kaybetmeden, özgürlük amaçlarını gerçekleştirmek için devam eden bu mücadelede büyük bedeller verilmekte ve idamı göze alarak devrim alanlarından, sokaklardan hiç ayrılmadan, demokratik eylemliliklere her gün yenisi eklenerek sürdürülmektedir. Halklar, kadınlar, sanatçılar, sinemacılar, ekolojistler, tüm sosyal kesimler birleşmiş, toplumsal özgürlüğü için canını veren bir duruş yakalanmıştır.
2022 yılı özgürlük, demokrasi için mücadele yürüten herkes açısından belirleyici bir yıl oldu. İran halklarının da bu yönlü bir süreç yaşadığını belirtebiliriz. Demokrasi ve özgürlük isteyen İran halkları da bundan dolayı, bu kadar direnerek yıla yüklenmiştir. 2022 yılında özgürlük ve demokrasi için mücadele edenler kazanmıştır. 2022 yılı savaşın, halkların ve kadınların mücadelesinin yoğunlaştığı yıl oldu. 2023 ise, 2022 yılının yarattığı sonuçların kazanımları üzerinden bir yıl olacaktır.
İran ve Rojhilat Kurdistanında, 4 aydır devam eden, İrani halkların devrim dalgası, her geçen gün büyüdü ve istikrarlı bir biçimde davam ediyor. 2022 yılında İrani halkların ve kadınların geliştirdikleri Jin-Jiyan-Azadî Devrimi’nin İran’ı Ortadoğu’da en görünür ülke haline getirdiğini rahatlıkla belirtebiliriz. Jîna Emînî katledilmesinin ardından, Rojhilat Kurdistanın her yerinde, Jîna bir güneş gibi doğdu ve aydınlattı. İran’da gelişen halkların ve kadınların devrim iddiası herkesin dikkatlerini üzerine çekti. Tüm Kürdistan ve İran şehirlerinde Jin-Jiyan-Azadî şiarının birleştirici gücüyle, demokratik bir sistemin istemleri büyüdü. Bu yönlü gerçekleşen tüm toplumsal demokratik eylemsellikler, sistem karşıtlığı temelinde, alternatif özgür ve demokratik bir sistem inşasının nasıl olması gerektiğini her yönüyle ortaya koymaktadır. Bu anlamda, İran’da varlık bulan gelişmeler, Demokratik Ulus Paradigmasının, çoklu toplumun sesidir diyebiliriz. Tüm halkların sesi ve renkleri bu serhildanlarda yer alıyor. O kadar sesleri ortaktır ve insanlarda o kadar öfke yaratılmıştır ki, 44 yıllık sistemin birikimi ve baskısına rağmen geri adım atırılamıyor. Dolayısıyla şimdi sistemle hesaplaşma çok derin ve köklü bir biçimde ortaya çıkmaktadır.
İran rejimi, tüm baskılara rağmen toplumların özgürlük arayışlarını yok edemedi
İran halkları artık sömürgeci rejimle yaşamayı kesinlikle istemiyor ve bunu net bir biçimde ortaya koyuyor. İran devleti, idam rejimi olarak tüm dünyada ve Ortadoğu toplumlarında hafızalara işlenmiştir. İran devleti demokratik olmayan, tekçi bir sistemdir ve 44 yıldır katliamcı zihniyet derinleşerek bugünlere kadar taşınmıştır. Buna rağmen bu renkli toplumların özgürlük duygularını, duruşlarını, en önemlisi de ruhunu bastıramamış, ortadan kaldıramamıştır. Bundan böyle de yok edemeyeceği açıktır.
İran İslam rejiminin yaşı yarım yüzyıl bile değildir. Bu rejim karşısındaki İrani toplumların gücü, birikimleri, demokrasiye olan istem ve duyarlıkları, oldukça güçlü ve kararlıdır. Yine kadınlar, gençler esas özgürlük gücü haline gelmişlerdir. Şu rahatlıkla belirtilebilir ki, her zaman toplumun gücü, rejimlerin güçlerinden daha büyüktür. İrani halklar bunu bir kez daha doğrulamış oldular.
Dolayısıyla Önder Apo‘nun Demokratik, Ekolojik ve Kadın Özgürlükçü Paradigması bugün, İran’daki halkların da çözümüdür. Bu tarihsel kalkışa en uygun model, Demokratik Ulus Paradigmasıdır. İran ve Rojhilat Kurdistanında gelişen hakikat, Rêber Apo paradigmasının serhildanlarda, toplumun tümünde yükselen, sihirli formülde anlam bulması ve Jin-Jiyan-Azadî olarak pratikleşmesidir. Kadınlar devrim istemlerini ve bu konudaki ısrarlarını, sokakları, alanları hınca hınç doldurarak gösterdiler. Saçlarındaki renkliliği ve çeşitliliği bayraklarına yansıtarak, aynı renkliliği serhildanlara taşırdılar. Tüm bunlar, devrimin kadın karekterli gelişimini ve özgürlükte ısrarını ortaya koymuştur. Halklar, kadınlar, gençler ve toplumun her kesimi, bu serhildanlarda kendi rengini ve temsiliyetini bulmaktadır. İran’daki halklar kesinlikle kısmi bir reform istemediklerini bu özgürlük kalkışmalarıyla ve devrimdeki ısrarlarıyla dile getirmektedirler. Yine kadın karakterli ve öncülüklü bir devrim istediklerinini Jîna Emînî’ye sahip çıkarak, evrenselleştirmişlerdir. İran halkları, erkek egemenliğinin olmadığı, idamların kalktığı demokratik bir sistemin inşasında ısrar ediyor, bunun için bedel vermeye devam ediyorlar.
Rojhilat Kurdistan’ında ve İrandaki serhildanlar tarihsel nitelik ve değer taşımaktadır. Kesinlikle bu yüzeysel, dar ve devletçi, çıkarcı yaklaşımlarla sınırlandırılmaz. Esasında da bu demokratik karakter taşımaktadır. İran ve Rojhilat Kurdistan’ında, gelişen serhildan süreci, Ortadoğu’da Demokratik Konfederalizm’in gelişmesinde büyük bir rol oynayacaktır. İran devleti bugün gelişen halkın demokratik refleks ve duruşuna karşı daha şimdiden, halkı bastırmaya, işkence yaparak, çok yoğun gözaltı ve idamlarla-katliamlarla sonlandıracağının hesabını yapmaktadır. Şu ana kadar 500’ün üzerinde şehit vardır. Binlerce gözaltı bulunmaktadır. Bir yıl içinde 500 insanı idam etmiş bir zihniyetten söz ediyoruz. Çok kişiye bu serhildanlardan kaynaklı idam cezası verilmiştir. İdamları artırarak, toplum iradesi ve halkın iradesi teslim alınmak istenmektedir. Özel savaş yöntemi ile soykırım uygulanmaktadır. İdamlar ve tutuklamalarla, şiddeti artırmaktadır. Toplum bu katliamcı zihniyet karşısında teslim olmamakta, direnişini daha da yükseltmektedir. Bugün gelişen halkın direniş geleneği, demokratik sistem istemi olmaktadır. Özgürlük iddiası olmaktadır. Var olan toplum, ölümü göze alıyor. Arkadaşının, akrabasının, kardeşinin şehadetini, görüyor ve bedel veriyor. Tüm bunları bilerek, görerek eylemsellikler geliştirmektedirler. Halklar bu zihniyet ve bilinçle ayaktadır. Bir gün evinde kalmıyor, direnişe kalkıyor, özgürlüğü için direniyor, mücadelede yer alıyor. İlk defa bu serhildanlarda yer almıyorlar. Tüm Kürdistan’da ve İran’da doğan bu güneşin aydınlığının tüm dünyaya yayılmasını artık hiçbir güç önleyemez. Tüm bunlar yeni bir dönemin başlangıcıdır ve Rêber Apo’nun paradigmasından etkilenme olarak karşılığını buluyor.
Şimdi bu paradigmanın etki gücüyle toplum ayağa kalmıştır. Serhildanlar çizgisi, paradigmadan etkilenen halkların ve kadınların iradesidir. Güvenli bir şekilde özgürlüğe doğru yürüyorlar. Şunu ifade edebiliriz. İran rejimi kolay kolay bu serhildanlar ile hemen iktidarından vazgeçmeyecek, hegemonyacılığı bırakmayacaktır. İdam rejimi olan bu zihniyet, kolay kolay yaptıklarından vazgeçmeyecektir. Ancak İran rejimi ne yaparsa yapsın halkların, kadınların özgürlük çığlıklarını bastıramaz. İrandaki tüm toplumsal dinamiklerin içinde olduğu bu kalkışa yüzünü çevirmek zorundadır. Ya halkları, kadınları dinleyecek ya da gidecektir.
21. yüzyılın Kadın Özgürlük Yüzyılı olduğu hakikati, bugün İran ve Rojhilat Kurdistan serhildanlarında Jin-Jiyan-Azadî formülünde somutlaşmaktadır. Dünya kadınları da bu özgürlük dansına katılarak, Rojhilat ve İran halkının yanında olduğunu göstermiştir. Kadın ve halkların özgürlük dansı, Jin-Jiyan-Azadî ile evrenselleşmiştir. Bu somutlaşmanın özgürlük ruhunu anlayarak, Rojhilat Kurdistan’da ciddi bir öncülük dönemine girilmiştir. Demokratik Ulus Paradigması’nın yaşamsallaşması anlamına gelen bu kalkış-başkaldırı İran rejimi karşısında büyük bir paradigmasal gelişmedir. Kesinlikle sadece bir tepki ve öfke tutumu değildir. İrani halklar ve kadınların kilitlendiği boyut, özgürlükçü demokratik bir paradigmayla yaşamı demokratik biçimde yeniden inşa etmektir.
İran’ın demokratikleştirilmesi
İran, etnik-inanç yapısı itibariyle oldukça zengindir. Toplumları binlerce yıldır direnmektedir. Etnik yapısı kültürel olarak kendini belli boyutlarda korumuştur. Bu nedenle de halkımız idam rejiminden kurtulma konusundaki direnişlerine son derece bağlıdır. Hiçbir şekilde geri adım atmamaktadır. Demokratik ulus projesiyle özgür geleceklerini örmenin direnişini geliştirmektedirler. Var olan rejimin, binlerce yıllık devlet geleneği olduğunu belirtebiliriz. Bunları doğru görmeden, gerekli çözümler de pek yerini bulmaz. İran tarihi oldukça güçlüdür ve bu da halkların buluşması açısından güçlü bir mekan yaratmaktadır. İran’da demokratik, ekolojist hareketlerin bir mücadele gelenekleri vardır. Güçlü bir kadın özgürlük potansiyeli ve mücadelesi de bulunmaktadır. Halen de, inançlarını özgürce yaşamak isteyen inanç gruplarının bulunduğu bilinmektedir. İnanç grupları da dahil, ortak çıkarlar ekseninde serhildanlarda çok ciddi öncülük yapılmaktadırlar. Elbette İran büyük bir coğrafyadır ve ciddi bir tarihsel birikimi vardır. Klasik solculardan, Şah yanlılarına, ilkel milliyetçilerden, reformist hareketlere kadar geniş bir toplumsal yelpazenin bulunduğu da bilinen bir durumdur. Pek çok kesim, kendi çıkar ve hesaplarına göre bir yaklaşım geliştirebilir, geliştirmektedir de. Ancak toplumsal dönüşümün yönü kesinlikle, idam rejiminden kurtulmak ve İran’ın demokratikleştirilmesi olmak durumundadır. Bugün direniş, dönüşümün paradigmasal olduğunu ortaya koymakta ve serhildanların dönemsel bir tepki hareketi olmadığını iyi görmek gerekir. Daraltan bir yaklaşımla, salt propaganda ile bu idam rejimi, demokratik dönüşüme zorlanamaz. Böylesi bir yaklaşım beraberinde yetersizlikleri getirtir.
İran serhildanları giderek demokratik bir sürecin geliştirilmesinin zeminini büyük oranda ortaya çıkardı. Halk demokrasisi ile yeni bir dönem inşa ediliyor. Toplumsal dönüşüm, özgür toplum gerçeğidir. Tüm bunlar hiçbir siyasal çıkara feda edilemez. Bu, stratejik bir yaklaşımı gerekli kılmaktadır. İdam rejimi, bugün kadın boyutunda kısmi adımlar atsa da esas olarak, kendi sonunun geleceğini düşünmektedir. O sebeple kadına çok sert yönelmektedir. Bugün en büyük hesabı da kadınlar sormaktadır. Bundan dolayı rejim halkların ve kadınların dayattığı değişime kapalıdır, mevcut durumunda ısrar etmektedir. Bu anlamda yaşanacak bir dönüşümün sıradan olmayacağını iyi bilmek gerekir. İşte kadın özgürlüğü ekseninde yükselecek demokratik ulus modeli, boyutlu bir dönüşüm olacaktır. Halklar İran İslam rejiminin 44 yıllık politikalarına boyun eğmediklerini direnişleriyle ortaya koymaktadırlar. İran rejimi şu anda en fazla idamla tehdit etmektedir. Toplum iradesini kırmak istiyor. Buna hız verdi. Serhildanları kendi iktidarları için büyük bir tehlike olarak görmektedir. Buna karşılık, tüm toplumsal kesimler serhildanlara katılarak eylemlerdeki sürekliliği güçlendirmektedir. Serhildanlara erkekler de çok yoğun katılarak Jin-Jiyan-Azadî sloganlarını haykırmıştır. Dolayısıyla toplum, kadınlar ve erkekler olarak süreci birlikte göğüslemiştir. Böyle süreçlerde toplumsal dinamiği ve ortaya çıkan sistem karşıtı tepkiyi kendi dar siyasal çıkarları yönünde değerlendirmek isteyen faydacı yaklaşımlar da olabilir. Kesinlikle dar milliyetçi yaklaşımlara hizmet edecek argüman ve ifadelere düşmemek önemli olmaktadır. Molla rejiminin yerine Şahlığı canlandırmak da asla çözüm olmayacaktır.
Jin-Jiyan-Azadî ile İrani halkların baharı yaşanmaktadır
Bugün halkların yükselen sesi, istemi çok büyüktür. İşte tüm İran’ın demokratikleştirilmesini, Jin-Jiyan-Azadî felsefesi ekseninde yaşamın yeniden inşasını geliştirmeyi temel bir toplumsal proje olarak önüne koymuştur. İşçiler, memurlar, öğretmenler, gençler, kadınlar, sanatçılar toplumun her kesimi bu eylemlere dahildir ve bu çok değerlidir. Bir özgürlük projesidir. Özgürlükte ısrar ve kararlılıktır. Dört aydır tüm halklar ortak eylemdedirler. Gelişen eylemlerin ortak zeminde olmaları ve buluşması, demokratik taleplerin de ortak bir buluşmasını sağlamıştır. Çünkü öfkesi, sevinci, hüznü, yoksulluğu, yaşadıkları ortaktır. Bu devrim Jin-Jiyan-Azadî devrimidir. 19. yüzyılda Fransa’da gelişen özgürlük, eşitlik, kardeşlik sloganı ile ulus devletçiliğin temelleri atıldı ve uzun bir dönem bu slogan etrafında inşa oldu. Fakat İran’da ve Rojhilat Kurdistanında Jin-Jiyan-Azadî felsefesi ile tüm dünyada yeni ve gerçek bir özgürlük dönemi başlatılmak istenmektedir. Bunun adımları İrani halklar ve kadınlar öncülüğünde gelişti ve gelişmeye devam ediyor. 21. yüzyılın Kadın Özgürlük Yüzyılı olarak gelişmesi bu serhidanlarda ifadesini bulmaktadır.
Aylardır gelişen bu halkların eylemleri güçlü bir toplumsal demokratik cephe ve ittifakların zeminini de oluşturmuştur. İran devleti karşısında birlik temelinde, demokratik bir mücadele yürütmek oldukça önem kazanmıştır. Tüm kesimlerde bu yönlü bir yaklaşımdan söz edemeyiz. İran sistemi cinsiyetçi ve erkek egemenlikli bir sistemdir. Toplumsal sorunlar, sadece kadın boyutu ile sınırlı değildir. Tüm toplumsal kesimlerde ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Elbette tüm sorunların temelinde kadın düşmanlığı ve idam rejimi olması yatmaktadır.
Artık özgürlük süreci başlamıştır. Geri dönülmez bir dönemdedir. Tüm dünya halkları da, İrani halklarla birlikte özgürlük için alanlarda olarak, güçlü bir dayanışma örneği sergiledi. Jîna Emînî tüm dünyayı etkiledi. Halkların toplumsal direnişiyle, bir ülkenin demokratikleşmesinin önünü açtı. Bugün 2022 yılının son günlerindeyiz. Jîna Emînî ile birlikte başlayan serhildan ile İrani halkların baharı yaşanmaktadır. İran rejimi, artık bu büyük direnişin açığa çıkarttığı toplumsal çözüm gücünü, halkların ve kadınların gücünü görmeden, bir adım bile atamaz. Ortadoğu’da varlığını sürdüremez. Ancak halkların açığa çıkardığı toplumsal iradenin gücüne bakarak, yeni bir sürece demokratikleşme boyutu ile adım atabilir. Halkların istemleri çok güçlüdür. Her şeyi ile kadın karakterli olan, renkleriyle, sembolleriyle kadın özgünlüğünü bezenen bu devrimi sistem bir adım bile geri götüremeyecektir.
Binlerce insan, siyasal kimliklerinden dolayı zindanlara atılmıştır. Bugün de çok büyük bir baskı zindanlara ilişkin geliştirilmektedir. Şirin Elumhuli’yi idam eden bu rejimden halk hesap soruyor. Başta Zeynep Celaliyan arkadaş olmak üzere tüm tutsaklar derhal serbest bırakılmalıdır. Artık İran’daki toplumsal direnişin, öncülüğünü tüm halklar yapıyor. Şimdi bu halkların iradesini idamla teslim almanın hesapları yapılmaktadır. Bu halkın onurlu evlatları, kızları artık asil duruşlarından vazgeçmezler. Bu vesileyle, serhildanlarda şehit düşen tüm şehitlerimizi büyük bir sevgi ve saygı ile anıyorum. Özgürlük ütopyalarına sahip çıkarak layık olmanın sözünü veriyoruz. Binlerce insanımız tutuklandı, işkence gördüler. Bu özgürlük halayı, İran’a demokrasiyi, özgürlükleri getirecektir.
9 Ocak Paris Katliamı’nın yıl dönümüne yaklaşırken, Sara, Rojbin ve Ronahî yoldaşlarımız şahsında tüm devrim ve özgürlük abidelerimizi anıyor, saygıyla selamlıyorum. Bir kez daha katliamcı-erkek zihniyetli AKP-MHP’nin soykırımcı politikalarını lanetliyorum. Bugün her yerde demokratik bir sistemin inşası için halklar ayaktadır ve hesap soruyor. Türkiye tarihi de siyasi cinayetler tarihidir. Jîna’yı katleden zihniyet ile Paris’te üç yoldaşımızı katleden zihniyet aynıdır. İkinci Paris katliamını yapan AKP-MHP şürekası da en az Molla rejimi kadar soykırımcı bir zihniyete sahiptir. İkinci Paris katliamı tüm Kürtlere karşı geliştirilen soykırımın bir parçasıdır. Bu katliamların hesabını tüm faşist, zorba, egemenlikçi eril devlet güçlerinden soracağız.
Jin-Jiyan-Azadî