Serxwebûn’un düzenli yayına başlamasının, diğer parti yayınlarıyla birlikte minyatür olarak basımlarının o dönemde 12 Eylül faşizmine karşı yürütülen propaganda, örgütlenme ve mücadelede oynadığı rolün ne anlama geldiğinin unutulmaması gerekiyor. O koşullarda Serxwebûn ve diğer Parti yayınları, kitapları PKK’yi dağlara, şehirlere, ovalara, zindanlara taşırmada büyük bir rol oynamıştır. PKK bunlar üzerinden 12 Eylül faşizminin “imkansız” dediği yerlere girmeyi başarmış; oralarda propaganda, eğitim, örgütlenme ve bilinçlendirme faaliyetlerini yürütmüş ve tüm alanlara ulaşarak ilişkileri sürekli kılma imkanına kavuşmuştur.
PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik
Selçuk Şahan (Enver Polat) ve basın şehitlerimiz şahsında tüm şehitlerimizi saygıyla anıyor, böylesi bir çalışmanın yürütülmesinde emek ve çabası olan tüm yoldaşları saygıyla selamlıyor, bugüne kadar olduğu gibi; çalışmalarınızdaki başarının devamına olan inancımı belirtmek istiyorum.
Parti mücadelemiz içerisinde merkezi bir yayın organının varlığı her zaman önemli bir yere sahip olmuştur. Fakat bu önem, Apocu Hareket’in gelişim çizgisine göre yol izlemiş ve onun içerisinde anlam kazanmıştır. Bu yönüyle merkezi bir yayın organı olarak ona biçilen rol, birçok devrimci ve sosyalist hareketten farklılıklar taşımıştır. Bir Önderlik Hareketi olan Apocu Hareket’in partileşme sürecinde doğan ihtiyaçtan kaynaklı olarak ortaya çıkmıştır. Sürekli olarak da gelişimi esas almış ve onun içerisinde ortaya çıkan ihtiyaçlara göre yeni arayışlar içerisine girmiş, yol ve yöntemlere başvurma ihtiyacını duymuştur. Apocu Hareket’in ideolojik grup olma dönemini aşarak kitleselleşmesi ve düşmanın doğrudan hedefi haline gelmeye başlaması da böyle bir gelişimi ifade etmiştir. Kaydedilen bu gelişmeye var olan örgütlenme, ilişki ve mücadele tarzıyla yanıt olabilmenin olanaksızlığı görülmüş ve eski tarzda ısrarın kaybettireceği açığa çıkmıştır. Buna rağmen aşılan tarzda ısrarın kaybettireceği ise çok kesindir. Bu noktada yapılması gereken hem ayaklanan kitleselleşmenin hem de gelişen ilişki ağının yeniden örgütsel bir düzene kavuşturulmasıdır. Burada öne çıkansa partileşme ve merkezi bir yayın organına duyulan ihtiyaçtır. Merkezi bir yayın organının oluşturulması da böylesi bir ihtiyaçtan doğmuştur. Ancak atılan bu adım da kendine özgü bir yol izlemiştir. İdeolojik grup örgütlenmesinden çıkılmaya başlandığı, fakat resmi bir parti örgütlenmesine geçilmediği bir süreçte Yayın Kurulu olarak görevlendirilmiş olan yoldaşların sorumluluğu altında merkezi bir yayın organı çıkarmanın kararı alınmıştır ve bunun pratiğe geçirilmesi için de Parti Kuruluş Kongresi’nin toplanması ve orada bir kararın çıkarılması beklenmemiştir.
Serxwebûn’un çıkış öyküsü böyle başlamıştır. İlk sayısı da bir dergi olmanın çok ötesindedir. Adı üzerinde “Kürdistan Devriminin Yolu’nun Manifestosu”. Onu takiben yayınlanan Serxwebûn özel sayıları da farklı konular, siyasal gelişmeler, olası yaşanacak gelişmeler üzerine parti görüş ve değerlendirmelerinden oluşmaktadır. Fakat bunların hepsi de genişleyen kadro ve kadro adaylarını eğiterek donanımlı kılacak, geleceğe hazırlayacak olan parti programının, görüş ve değerlendirmelerinin kitlelere ulaştırılmasını sağlayacak olan temel kaynaklar olma özelliğine sahiptir. Bu kaynaklara ulaşan, okuyan, inceleyen herkes PKK’yi daha doğru ve yakından tanıma olanağına kavuşmuş olacaktır.
Kısa bir süre yayınlanmış olan PKK Bülten’leriyse, Serxwebûnlardan farklı olarak, ağırlıkta haber, yorum, analizlerden oluşmaktaydı. Aslına bakılırsa kırk dördüncü yılını karşıladığımız Serxwebûn bu yönleriyle, resmi olarak o zamana kadar çıkan yayınlarımızın deneyimlerinin taşıyıcısı olma gibi bir rolün de sahibi olmuştur. Ancak düzenli yayına geçtiği 1982 yılından itiraberen gelişen mücadelenin ihtiyaçlarına yanıt olmayı hedefleyen rol, görev ve sorumluklara sahip olma gerçekliği de söz konusudur. Asıl olarak da öne çıkan onun bu özelliğidir.
Serxwebûn’un çıkışı, yeni bir mücadele döneminin müjdesi olmuştur
1982 yılı her yönüyle PKK için yeni bir mücadele dönemine girişin adı olmuştur. Serxwebûn’un bu yılın başında düzenli bir yayın olarak çıkmaya başlaması da içerisine girilen yılın taşıdığı karakterin ne olduğunun ilanı ve bir nevi ateşlenen fişeği olma rolünü oynamıştır. Aynı yıl yapılan PKK İkinci Kongre’sinde de içerisine girilen sürecin öne çıkan karakteristik özellikleri belirlenmiş ve bunların nasıl pratikleştirileceğine dair kararlaşmalar yaşanmıştır. Bu yönüyle Serxwebûn’un PKK’nin kuruluş kongresi öncesinde yayınlanarak; oynamış olduğu rolün bir benzerini daha oynanmıştır.
1982 yılı PKK için geriye çekilme döneminin amacına ulaşarak kapandığı bir yılın adıdır. Bu yılla birlikte yön ülkeye dönüşe doğru çevrilmiştir. Tüm hazırlıklar da buna göre yapılmıştır. Fakat başlayan bu dönemin PKK’nin kuruluşunun gerçekleştiği koşullardan farklılıkları vardır. 12 Eylül askeri faşist cuntası Türkiye ve Kürdistan’da kontrolü sağlamış, Türkiye ve Kürdistan halkları da sağlanan bu kontrol içerisinde tam bir cendere altına alınmıştır. Tabiri caizse askeri faşist cuntadan habersiz bir kuşun uçmasına, yaprağın kıpırdamasına bile müsaade edilmemektedir. Böylesi bir ortamda ülkeye girilecek, gerilla için hazırlıklar yapılacak, propaganda ve örgütlenme çalışmaları yürütülecektir. Ancak bu çalışmalar karşılaşılabilecek olan tüm zorlanmalara rağmen başarılabilecek olan çalışmalardır. Sadece yapılması gereken, değişen koşullara göre izlenen yol ve yöntemleri değiştirmektir ve bunun olanakları da oldukça fazladır.
Bakurê Kürdistan ve Türkiyemetropollerinde asgari düzeyde de olsa var olan örgütün kendini koruması ve Kürdistan’ın diğer parçalarına ulaşılmış olması da bu konuda imkan sunmuştur. Yurtdışında da örgütlenme olanaklarına kavuşulmuştur. Bunların hepsi bir avantaj teşkil etmiştir. Önemli olan da bu avantajları güçlü bir örgütlenme ve mücadeleye dönüştürmektir. Kürdistan’a giren küçük birimler biçiminde kendini konumlandıran gerilla bu konuda öncü olma rolünü üstlenmiştir. Ancak bu yeterli değildir. Silahlı Propaganda dağda örgütlenecek, ilanını yapacak, ulaştığı halk kesimlerine bilinç taşıyacak, eğitecek ve bununla da sınırlı kalmayarak etkisini ovalara, kentlere taşıracaktı. O nedenle ovalara, kentlere taşınan bu etkinin de örgütlenmesi, halkın bilinçlendirilmesi gerekiyordu. Ciddi darbelerin yenildiği, kayıpların verildiği, ilişki ağlarının büyük zararlar gördüğü kentlerde, ovalarda bunu başarmak o kadar da kolay değildi. Bunlarla birlikte kadrosu, sempatizanı ve taraftarıyla birlikte sayısı binleri bulan zindanlara alınan tutsak vardı. Onlara da ulaşarak bağların kurulması gerekiyordu.
Daha gerilla birimleri harekete geçmeden, düzenli yayına geçen Serxwebûn’un önünde duran en temel görevlerden biri de bu hedeflere ulaşmaktı. Bu yönüyle de gerillanın dağda ovada ve şehirlerde halkı eğitmesi, yurtdışında mücadelenin sesi ve örgütçüsü haline getirmesi gerekiyordu. Bunu başarmanın yolu da dağdaki silahlı birimler, dönemin koşularına göre kendine nasıl yeni yol ve yöntem bulmuşsa onun da aynı şekilde kendi yol ve yöntemini bulmasından geçiyordu.
Serxwebûn tüm zorluklara rağmen herkese ve her yere ulaştırıldı
Serxwebûn’u dağlara, gerillaya; halka, çalışma yürüten kadroya, zindanlardaki tutsaklara ulaştırmak gerekiyordu. Gazete formatında çıkan Serxwebûn’u yurt dışında hedef olarak belirlenen okura ulaştırma imkanları olsa da bu haliyle dağlara, Kürdistan ve metropol kentlerine, zindanlara ulaştırılmanın imkanları neredeyse yoktu. Onun da gerilla gibi kendini görünen bir hedef olmaktan çıkarması, ona göre de gizlenebilir, taşınabilir, fark edilmeyen bir biçime kavuşturması gerekiyordu.
PKK gibi, yurt dışında örgütlenme olanağı yaratan farklı devrimci, demokrat vb örgütlenmeler de vardı. Onların da yurtiçiyle, zindanlarla ilişkilenme ve örgüt bağlarını yeniden kurma, geliştirme ve yayınlarını taşırma sorunları ve bu yönde çözüm arayışları söz konusuydu. Bu örgütlenmeler içerisinde basın-yayın, yurt dışı çalışma deneyleri ve ilişkileri fazla olanlar da vardı. Böylesi bir süreçte yayınlanan kitaplar, dergiler, gazeteler vb küçültülerek, hafifletilerek; her yere rahatça ulaştırılabilecek, yurt içerisine sokulabilecek, taşınabilecek ve gizlenebilecek bir ebata kavuşturuldu. Öyle ki bir kitap, dergi, avuç ya da kendinden büyük bir nesnenin içinde görünmez, rahatça gizlenebilir, taşınabilir bir hale getirildi. Serxwebûn’un farklı ebatlarda çıkmaya başlaması da böyle bir ihtiyaçtan kaynaklandı. Böylece var olan bir boşluğun doldurulması ve eksikliğin giderilmesi olanağına kavuşulmuştu. Artık yaratılan bu imkanla Serxwebûn’u birçok yere ulaştırmak daha kolaylaşmıştı. Tabii bunun anlamı mutlaka bilince çıkarılabilmelidir.
Bugün birçok kişi Serxwebûn ve Parti yayınlarının minyatür halini görünce “bunu nasıl okuyorlardı”, “neden buna gerek duyuyorlardı” diye şaşkınlık yaşayabilir. Hatta içlerinde anlam vermekte zorlananlar da olabilir. Ama böyle de olsa kendilerini o sürecin zorluklarını yaşayanların yerine koyduklarında duydukları bu şaşkınlıktan kurtulacaklardır. Bununla birlikte birçok kişi bugünü değerlendirirken, 12 Eylül dönemiyle kıyaslamada bulunabilmekte ve bundan hareketle de bugünün 12 Eylül koşullarından daha zor olduğunu belirten sözcükler kullanabilmektedir. Kuşkusuz sarf edilen bu sözcüklerle kastedilenler doğru olabilir. Ancak bunlardan yola çıkarak 12 Eylül dönemini bugünden hafif bulmak doğru değildir. Çünkü her dönemin kendi özgünlüğü dışında görmek, ele almak ve ona göre yargıda bulunmak, birini diğeriyle kıyaslamak bizleri doğru sonuçlara götürmez. Propaganda, örgütlenme, mücadele vb içinde bunun önemli ve geçerli olduğunun bilinmesinde yarar vardır.
Serxwebûn ve Parti yayınlarının minyatür basımları da kendi dönemi içerisinde böyle bir anlam ifade etmektedir. O günkü koşullarla, bugünkü koşulları hiçbir şekilde karşılaştırmamak gerekir. O koşullarda 12 Eylül, kendisini tüm ağırlığı ile hissettirmeye devam ediyordu. Hatta PKK’nin ülkeye dönüş hamlesi karşısında sömürgeci, soykırımcı zoru çok daha fazla şiddetlendirerek boyutlandırmıştı. Var olan böylesi bir süreçte yasal, demokratik siyaset yapma, örgütlenme, basın-yayın çalışması yürütme yolları sonuna kadar kapatılmıştı. Buna rağmen yürütülen faaliyetler de azami gizlilik koşulları altında sürdürülüyordu. O koşullarda bunu başarmanın yolu ve yöntemi neyse onu bulmak ve kullanmak dışında başka bir seçenek bırakılmamıştı. Bugünse PKK’nin öncülüğünde yürütülen ve çok yüksek boyutlara çıkan; dirilişin tamamlandığı, sıranın kurtuluşa, özgürlüğe, demokratik ulus yapısallıklarının/boyutlarının inşasına gelindiği bir sürecin içerisinde bulunmaktayız. Gerillanın meşru savunmasına dayalı büyük kazanımlar ve mevziler elde edilmiştir. Bu temelde çok güçlü olarak basın-yayın faaliyetleri yürütmenin, demokratik siyaset kurumlarını örgütlemenin olanağına kavuşulmuştur. Apocu Hareket’in kendi meşruiyetini sağladığı koşullarda, 12 Eylül döneminin yarattığı o bastırılmışlık ve sindirilmişlikten de bahsetmenin olanağı kalmamıştır. Kürt Kürt olduğunu, özgür bir Kürdistan’da yaşamak istediğini korkusuzca, göğsünü kabartarak haykırıyor, kendini savunuyor. Gerilla ve öncülük ettiği Meşru Savunma Direnişinin güvencesi altında yazılı, işitsel, görsel, dijital her türlü basın-yayın organlarında kendini ifade ediyor. O nedenle de her iki dönem arasında mücadelenin dayandığı mevziler ve önüne koyduğu hedefler itibarıyla farklılıklar hiçbir zaman akıllardan çıkarılmamalıdır.
Serxwebûn zindanların koyu karanlığına ışık olmuştur
Bu temel ayrım noktasından hareketle Serxwebûn’un düzenli yayına başlamasının, diğer parti yayınlarıyla birlikte minyatür olarak basımlarının o dönemde 12 Eylül faşizmine karşı yürütülen propaganda, örgütlenme ve mücadelede oynadığı rolün ne anlama geldiğinin unutulmaması gerekiyor. O koşullarda Serxwebûn ve diğer Parti yayınları, kitapları PKK’yi dağlara, şehirlere, ovalara, zindanlara taşırmada büyük bir rol oynamıştır. PKK bunlar üzerinden 12 Eylül faşizminin “imkansız” dediği yerlere girmeyi başarmış; oralarda propaganda, eğitim, örgütlenme ve bilinçlendirme faaliyetlerini yürütmüş ve tüm alanlara ulaşarak ilişkileri sürekli kılma imkanına kavuşmuştur. PKK’nin sadece adını duyanlar; PKK’nin amacını, düşüncelerini kendilerine ulaşan Serxwebûn’dan, parti yayınlarından öğrenmiş ve katılım sağlamışlardır. PKK’yi merak eden, kafalarında çelişkileri olan birçok kişi de yine bunları okuyarak kendilerini netleştirmiş ve katılım sağlamıştır. Yine psikolojik savaşın kara propagandaları karşısında, devrimci bilinçlenme ve aydınlanma faaliyetleri yürütülmüş ve özel savaş oyunları boşa çıkarılmıştır. Zindanların koyu karanlığına, hücrelerine ışık olunmuştur; binlerce tutsak bu kaynaklardan aldıklarıyla örgütsel gelişmeleri, mücadeleyi takip etmiş; kendini her koşulda mücadele görev ve sorumluluklarını yerine getirmek için eğitme çabası içerisinde olmuştur. Düşmanın zindanlarda tutsaklara yönelik geliştirdiği özel-psikolojik savaş politikalarının boşa çıkarılmasında iradeli kişilik duruşlarının, direnişlerin geliştirilmesinde etkin bir rol oynamıştır.
Bu yönleriyle Serxwebûn’un ve diğer Parti yayınlarının gerillaya, köye, ovaya, kente, zindana ulaştırılmasının o dönemin en güçlü ve anlamlı eylemlerinden biri olduğunu hiçbir zaman unutmamak gerekmektedir.
Serxwebûn’un ilk çıkışından itibaren mücadele tarihimizde edindiği yer ve oynadığı rol her zaman önemini korumuştur. Paradigma değişimi sürecinde de böyle olmuştur. Nasıl ilk çıkışından itibaren Önderlik düşüncelerini kadroya, kadro adaylarına, sempatizan ve taraftarlara, yurtsever Kürdistan halkına taşırma görev ve sorumluğunu üstlenmişse, paradigma değişiminde de aynı görev ve sorumluğun sahibi, yürüteni ve sürdüreni olmuştur.
Serxwebûn’un ilk sayısı “Kürdistan Devriminin Yolu” adıyla anılmış ve Kürdistan devriminin manifestosu olarak kabul edilmişti. Daha sonraki sayıları da bu yürüyüşü anlatmıştı. Kürdistan devriminin manifestosunda olduğu gibi bunu sağlayan da Önder Apo olmuştur. O nedenledir ki, Serxwebûn’un çıkan her sayısı, Önder Apo’nun bitmeyen düşünce gücü ve enerjisinin, emek ve çabasının kadrolara, sempatizanlara, taraftarlara ve bir bütün olarak da Kürdistan halkıyla buluşması oluyor. Kadro, sempatizan, taraftar ve Kürdistan halkı bu kaynaktan içtiği suyla hayat buluyor ve kendi hakikatiyle buluşma imkanına kavuşuyor. Bugüne kadar da beslendiği bu kaynaktan hayatta kalmayı başarmıştır. Kadroyu, sempatizanı, taraftarı nihayetinde de bir bütün olarak Kürdistan halkını başarıya götürecek olan da ondan başkası değildir.
Serxwebûn, kadroların beslendiği bir kaynak olmuştur
Bu gerçek bilindiği içindir ki, kapitalist modernite sisteminin asıl sahibi olan uluslararası komplocu güçler Önder Apo’ya, PKK’ye ve bir bütün olarak da Kürdistan halkına karşı yürüttüğü saldırılarının merkezine Önder Apo’nun düşüncelerini koymuş ve oradan sonuç almak istemiştir. Önder Apo’nun rehine olarak alınıp, İmralı’da mutlak tecrit altında tutulmasının asıl nedenlerinden birini bu gerçeklik oluşturmaktadır. Adeta Önderliğin sarf ettiği tek bir sözcüğün bile dışarıya taşırılmasını engellemek için her yol ve yönteme başvurmaktan geri kalmamışlardır. Paradigma değişimi karşısında izlemiş oldukları politikada bundan farklı olmamıştır. Buna rağmen Önder Apo düşüncelerini yoldaşlarına, Kürdistan halkına ulaştırmayı başarmıştır. Serxwebûn ve yayınları da bu konuda üzerine düşen rolü oynamıştır. Bu yönüyle son derece haklı olarak, kendisine var olan ilgi ve desteğin çok daha yoğun ve güçlü olmasını sağlamıştır. Fakat kapitalist modernite sistemi ve “düşünce” kuruluşları sunulan bu ilgi ve destek karşısında seyirci kalmamış, karşı saldırılar içerisine girmiştir. Bu saldırıların başında da kendi düşünce ve ideolojilerini toplum üzerinde daha etkili hale getirme yönünde atılan adımlar gelmiştir. “İdeolojilerin sonu”, “Çağın sonu” gibi neo liberal söylemleri öne çıkararak ideolojik ve politik bir kalıp haline getirmesi de atılan bu adımlar arasında yerini almıştır. Önder Apo’nun uluslararası komplo koşullarında geliştirdiği yeni paradigma ise kapitalist modernite sisteminin akıl hocalarının geliştirdiği bu ideolojik ve politik düşünce kalıplarına karşı cepheden doğrudan verilen en anlamlı yanıt olmuştur. Kapitalist modernite sistemini ve “düşünce” kuruluşlarını Önder Apo tarafından geliştirilen yeni paradigmaya karşı doğrudan saldırılarda bulunmaya götüren asıl neden de bu olmuştur.
Tekniğe, enformasyona dayalı olarak başlatılan bu karşı saldırılarını da Önder Apo’nun geliştirdiği paradigmayla çürüttüğü “ideolojilerin sonu”, “tarihin sonu” klişe sözlerini kullanarak başlatmışlardır. Onlara göre “ideolojilerin ve tarihin sonu” gelmiş, “ideoloji ve ütopyaların bir anlamı” kalmamıştır. Post modernizmin etkileri altında “anı yaşamak”, liberalizm bayrağını dalgalandırılarak “bireycilik tek yaşam gayesi ve biçimi haline” getirilmeliydi. Reel sosyalizm de çözüldüğüne göre, “artık bundan ötesi de yoktu.” Bu algıyı zihinlerde tek geçerli düşünce haline getirebilmek için de toplumu ideoloji ve politika dışına çıkarmayı; okuma ve yazmaktan uzaklaştırmayı tek çıkar yol olarak görmüşlerdir. Böyle bir algı ve düşünceyi güçlendirmek için de “Okuma yazma oranının düştüğü”, “gazete, dergi ve kitaplara talebin azaldığı”, “dijital ve görsel medyanın daha çok izlendiği” gibi yorum, değerlendirme ve anketler yayınlayarak toplumu yönlendirmeye çalışmışlardır. Önder Apo’nun yeni paradigması ile birlikte bazı çevrelerin Serxwebûn’a “İlgi ve destek azaldı”, “tirajı düştü” diyerek tartışma yürütmeleri de bunun en somut ifadesiydi.
Kürdistan Devriminin Yolu adıyla yayınlanmaya başlayan Serxwebûn, Kürdistan Devriminin programı olarak rolünü oynadığı gibi, kadrolar içinde hep beslenilen bir kaynak olmuştur. Yıllarca 12 Eylül sömürgeci faşist diktatörlüğünün zindanlarında, metropollerde, yurt dışında, dağlarda, yaşamın ve mücadelenin her alanında kadrolar hep bu kaynaktan aldığı güçle Apocu Hareket’in felsefesine göre düşünmüş, yaşamış, direnmiş; ne yapması, nasıl yaşaması sorusuna; kararlı ve doğru bir yürüyüşün sahibi olarak yanıt vermesini bilmiştir.
Serxwebûn paradigmanın topluma taşırılmasında rolünü oynamıştır
Serxwebûn Yeni Paradigma’nın pratikleştirilmesinde de aynı rolün gereklerini yerine getirmenin sorumluluğunu üstlenmiştir. Bundan sonra da Serxwebûn’u okuyan, inceleyen, bilince çıkaran kadro; oradan aldıklarıyla kendini eğiterek, yenileyerek, güçlendirerek yürüyüşüne devam edecektir. Bu konuda bir tereddüt, ihmal gösterdiğinde sadece okumamış olmakla kalınmayacak; düşünüş, yaşam ve yürüyüşünde aradığı sorulara yanıt bulmakta ciddi zorlanmalarla karşılaşılacaktır. Tam da bu noktada yapılan sorgulamalarda görülecektir ki, yaşadığı zorlanmaların, cevapsız bırakılan soruların nedeni yeni paradigmaya girilmemiş olmasıdır; Önderlikten, Serxwebûn ve yayınlarından uzak durulmasındandır. Kendini besleyen, canlı tutan, zinde kılan temel beslenme kaynağından uzak tutması; ikrar etsin ya da etmesin bunu yapanın bir yalpalama ve savrulma içerisinde olduğunu göstermektedir.
Serxwebûn’un, öncesiyle birlikte kırk dördüncü yılı bulan tarihi bunu her kadronun şahsında defalarca ispatlamıştır. Artık bunun defalarca deneyimlenmesine de gerek kalmamıştır. Diyarbakır zindan direniş tarihini, mahkemelerde yapılan savunmaları okuyanlar, bilenler bunun yaşayan en yakın tanıklarıdırlar. Zindanlardaki direnişlerde, mahkemelerde yapılan savunmalarda söylenen her söz Önderlik düşüncesinin en somut hali olan Serxwebûn’un dile gelmesi olarak tarihe geçmiştir. Kapitalist modernite sisteminin en üst düzeyde temsilini yapan uluslararası komplocu güçlerin asıl korktuğu da bundan başkası değildir.
Serxwebûn’un kuruluşunun yeni bir yıl dönümüne girerken bu mutlaka görülmeli, ona göre de bir yaklaşım ve tutumun sahibi olunabilmelidir.
Serxwebûn yeni bir yıl dönümüne kırk yılının olgunluğuyla girmektedir. Geride bırakılan kırk yıldır kesintisiz süren soluk soluğa yürütülen bu mücadele yılları, Serxwebûn’a çok şey kazandırmıştır. Bundan sonrada kesintisiz, soluk soluğa yürüteceği mücadeleyle daha çok şey kazanacak; canlı, diri ve zinde kalmayı başararak; okuyan ve öğrenmeyi isteyen herkese; Önderliği öğretmeye, anlatmaya ve devrimimiz içerisindeki rolünü oynamaya devam edecektir.
Serxwebûn’un 44. Yılı Kutlu Olsun!