14 Haziran 2025 Cumartesi
Sonuç Bulunamadı
Tüm Sonuçları Gör
YIL:44 / SAYI: 521 / MAYIS 2025
SERXWEBÛN | JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE
  • ANASAYFA
  • TÜM YAZILAR
  • ÖNDERLİK
  • SERXWEBÛN
  • SERXWEBÛN KURDÎ
  • BERXWEDAN
  • ÖZEL SAYILAR
    • BERXWEDAN ÖZEL SAYILAR
    • SERXWEBÛN ÖZEL SAYILAR
  • DOSYALAR
    • ŞEHİTLER ALBÜMÜ
    • KİTAPLAR
    • TAKVİMLER
  • FOTO GALERİ
    • ÖNDERLİK
    • GERİLLA
    • HALK
  • ANASAYFA
  • TÜM YAZILAR
  • ÖNDERLİK
  • SERXWEBÛN
  • SERXWEBÛN KURDÎ
  • BERXWEDAN
  • ÖZEL SAYILAR
    • BERXWEDAN ÖZEL SAYILAR
    • SERXWEBÛN ÖZEL SAYILAR
  • DOSYALAR
    • ŞEHİTLER ALBÜMÜ
    • KİTAPLAR
    • TAKVİMLER
  • FOTO GALERİ
    • ÖNDERLİK
    • GERİLLA
    • HALK
Sonuç Bulunamadı
Tüm Sonuçları Gör
SERXWEBÛN | JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE
Anasayfa DURAN KALKAN

GÜCÜMÜZ İDEOLOJİMİZDİR

Metîna’da, Avaşîn’de, Zap’ta kahraman gerilla güçlerimizin AKP-MHP faşizmine vurduğu öldürücü darbeler başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm hareketimizi, tüm halkımızı canlandırdı, dört parça Kürdistan’da ve yurtdışında yeniden aktif mücadele içine çekti. Devrimci demokratik kesimleri, dostlarımızı özgürlük mücadelesine daha fazla destek verir hale getirdi. Tepê Sor’da, Werxelê’de, Mam Reşo’da, Zendura’da HPG ve YJA-STAR savaşçılarının gösterdiği destansı kahramanlık tüm yoldaşlara, halkımıza ve dostlarımıza adeta yeniden can verdi.

GÜCÜMÜZ İDEOLOJİMİZDİR

Several hundred Kurds march towards the offices of the European Union in Beirut on March 2, 2008, calling for an investigation into the conditions under which the jailed leader of the Kurdish Workers Party (PKK) Abdullah Ocalan (banner) is being held in a Turkish prison. Ocalan the founder of the founding leader of the Kurdish movement the PKK was captured in Kenya on February 15, 1999, while being transferred from the Greek embassy to Nairobi international airport, in an operation by the Turkish National Intelligence Agency (MIT).He is now imprisoned in Turkey. AFP PHOTO / ANWAR AMRO

Duran Kalkan

 

Kürdistan Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı olarak 50. Önderlik ve Parti yılına görkemli gelişen bir hamle içine girdik. 8 Mart’ta kadınlar, 21. yüzyılın kadın özgürlüğü temelinde özgürlük yüzyılı olduğunu bir kez daha ilan ve ispat ettiler. Newroz ise tüm zamanların en görkemli bir özgürlük bayramı olarak kutlandı. Gerçekten de AKP-MHP faşizmine karşı Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü temelinde yürüttüğümüz ‘Dem Dema Azadiyê’ hamlemiz 2022 Newroz’unda gerçek anlamda bir zirve yaptı. Dünyanın dört bir yanında on milyonlarca insan sokakları ve meydanları doldurarak Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü haykırdı. İmralı duvarları paramparça edilerek Önder Apo’yla halk ve insanlık buluşması en ileri düzeyde gerçekleştirildi. 50. yılın gerçek bir Newroz yılı olarak yaşanacağı bütün bunlar sonucunda açık bir biçimde gözüktü. Gençler ve kadınlar, işçi ve emekçiler sokakları doldurarak aynı şeyi duyan, aynı amacı gerçekleştirmek isteyen yeni bir toplumsallığı, yeni bir yaşam arayışını, alternatif bir dünyanın var olduğunu ortaya koydular ve herkese gösterdiler. Coşku, heyecan, kitlesellik en ileri düzeydeydi, mesajlar son derece net ve somuttu. Tüm eylemler, Newroz kutlamaları İmralı işkence ve tecrit sisteminin parçalanması ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne kavuşması hedefine odaklanmıştı.

 

Bu inisiyatifli çıkış 4 Nisan Önder Apo’nun doğum günü kutlamalarında da dört parça Kürdistan’da büyük bir kitlesellik halinde yaşandı. Yeni özgür doğuşu başta kadınlar olmak üzere gençlik ve tüm halkımız, işçi ve emekçiler, dostlarımız hissettiler ve yaşadılar. Şimdi aynı ruh, örgütlülük ve coşkuyla 1 Mayıs Dünya İşçi ve Emekçi Bayramını kutlamaya yürüyoruz. Daha şimdiden görülüyor ki 8 Mart ve Newroz’un sonuçları 1 Mayıs’a güçlü bir biçimde yansıyacak, tüm zamanların en güçlü ve görkemli 1 Mayıs’larından biri yaşanacak. 8 Mart ve Newroz ile başlayan 50. Yıl Hamlemiz 1 Mayıs kutlamalarında yeni bir zirve yapacak. Kuşkusuz bunu 18 Mayıs şehitler günümüz, mayıs şehitler ayımız boyunca kahraman şehitler gerçeğimizi anma, anlama, şehitler çizgisinde eleştiri ve özeleştiriyle kendini değiştirip düzeltme ve böylece devrimci ve yurtseverlik çizgisinde çok daha derinleşip kararlaşma çalışmalarını tamamlayacaktır. 1 Mayıs’ın ardından şehitler çizgisinde kendini değiştirip dönüştürme, daha kararlı bir hale getirme, daha güçlü fedaileşme süreci yaşanacak. Bütün bunlar da önümüzdeki yaz ve güz döneminde Apocu Hareketin 50. Yıl Zafer Hamlesi’ni her gün yeni zaferler kazanma temelinde büyük başarılarla yaşanmasını sağlayacak.

 

İşte bunları görerek, hissederek 50. Önderlik ve Parti yılının daha güçlü mücadele ve daha büyük bir zafer yılı olacağını ilan ettik. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü hedefi temelinde özgür Kürdistan ve Demokratik Türkiye ve Ortadoğu mücadelesinin bu yılda en yaygın ve güçlü bir biçimde gelişeceğini söyledik. Bunun için yıla güçlü bir hamle temelinde girmeyi öngördük. Elbette böyle bir hamlesel çıkışın temelinde geçen kış sürecinde başta PKK Merkez Komitesi olmak üzere KCK, HPG, Kadın ve gençlik örgütlülüklerimiz çerçevesinde yürüttüğümüz merkezi yönetim toplantıların sonuçları rol oynadı. Her düzeyde yaptığımız merkezi yönetim toplantılarıyla büyük mücadele yılı olan 2021 yılının mücadele tecrübesini çok yönlü olarak değerlendirip derslerini yeni mücadele yılına başarıyla taşımayı öngördük. Bu temelde 2022 yılını daha hazırlıklı, planlı ve örgütlü karşılamayı esas aldık. Yapılan örgütsel çalışmaların, gerçekleştirdiğimiz toplantıların anlamsız olmadığı, parti öncülüğümüzü, kahraman gerilla güçlerimizi, gençlik ve kadın örgütlerimizi, tüm halkımızı harekete geçirme gücüne sahip olduğu kahramanlık ayımız olan Mart ayında yaşadığımız hamlesel çıkışla net bir biçimde görüldü. Elbette 50. Önderlik ve Parti yılına böyle bir hamle temelinde girmeyi öngördük, kararlaştırdık, planladık, 8 Mart ve Newroz temelinde gelişen güçlü örgütsel ve eylemsel çıkış da bunlar temelinde oldu. Bu da yaptığımız çalışmaların, aldığımız kararların boşa gitmediğini, anlamsız olmadığını, tam tersine partide ve toplumda bir karşılığının olduğunu, onları harekete geçirme kabiliyetine ve gücüne sahip bulunduğunu açık bir biçimde ortaya koydu.

 

Düşmanın bütün saldırı ve engellemelerine rağmen demek ki kışın yürüttüğümüz örgütsel çalışmalar, başarıyla gerçekleştirdiğimiz toplantılar son derece önemliymiş, anlamlıymış, sonuç vericiymiş; bunları 50. yıla büyük bir inisiyatifle hamlesel düzeyde gerçekleştirdiğimiz görkemli giriş pratiğinde net bir biçimde gördük.

 

2021 yılında Garê’de yaşanan savaş tarihi bir dönemeç oluşturdu

 

Kuşkusuz kış sürecinde bu düzeyde toplantılar yapabilmemiz, önceki yılın pratiğini bütün boyutlarıyla irdeleyip derslerini çıkartırken yeni yılın devrimci görevlerini böyle kapsamlı bir biçimde planlayışımız 2021 yılının büyük mücadelesi ve zaferi üzerinde gerçekleşti. O zafer ki, Apocu fedai çizgide HPG ve YJA-STAR komuta ve savaşçı gücünün kahramanlığı en üst düzeye çıkarması temelinde sağlandı. Metîna’da, Avaşîn’de, Zap’ta kahraman gerilla güçlerimizin AKP-MHP faşizmine vurduğu öldürücü darbeler başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm hareketimizi, tüm halkımızı canlandırdı, dört parça Kürdistan’da ve yurtdışında yeniden aktif mücadele içine çekti. Devrimci demokratik kesimleri, dostlarımızı özgürlük mücadelesine daha fazla destek verir hale getirdi. Tepê Sor’da, Werxelê’de, Mam Reşo’da, Zendura’da HPG ve YJA-STAR savaşçılarının gösterdiği destansı kahramanlık tüm yoldaşlara, halkımıza ve dostlarımıza adeta yeniden can verdi. Onları güçlü bir biçimde yeni mücadele içerisine çekti. Kısaca bütün bu gelişmeler kış sürecindeki yönetim toplantılarımız ve 50. Yıla görkemli bir hamleyle girişimiz 2021 yılının Metîna, Zap, Avaşîn merkezli yaşanan büyük gerilla direnişinin zaferi üzerinde yükseldi. Metîna, Zap, Avaşîn’de gelişen kahramanca gerilla direnişi de hiç kuşku yok ki 2021 yılı Şubat ortasında Garê’de kahraman gerilla güçlerinin yarattığı tarihi zaferin başlattığı yeni direnme süreci temelinde gerçekleşti.

 

Gerçekten de geriye dönüp bakıldığında insan şunu net olarak görebilir: 2021 yılı Şubat ortasında Garê’de yaşanan savaş tarihi bir dönemeç oluşturdu. AKP-MHP faşizmi Garê’de ucuz bir zafer elde ederek onu oya dönüştürmek, siyasi başarı haline getirmek, belki de bu temelde seçim kazanıp yönetimini yenilemek istiyordu. Garê saldırısında alacağı sonuca bu düzeyde bir siyasi anlam yüklemişti. Peki sonuç ne oldu? Askeri açıdan tarihi bir hezimet yaşadı. Yaşadığı askeri hezimet de onun bütün siyasi hedeflerini, amaçlarını, planlarını boşa çıkardı. Adeta tarihin akışını değiştiren yeni bir dönemeç oluşturdu. AKP-MHP faşizminin kırılmasına, inisiyatifin tümüyle Kürdistan Özgürlük Gerillasının ve halk direnişinin eline geçmesine yol açtı. Bunu Metîna, Zap, Avaşîn işgal saldırısıyla tersine çevirme çabaları da tıpkı Garê’de olduğu gibi Zendura, Werelê, Mam Reşo ve Tepê Sor gibi bu sahaların bütün alanlarında kahraman gerilla güçlerimizin gösterdikleri tarihin en büyük ve en anlamlı direnişiyle boşa çıkartıldı, başarısız kılındı. Böylece 2021 yılı gerillanın zaferiyle başladı. Gerilla inisiyatifiyle gelişen, gerilla direnişinin büyük zaferler kazandığı bir yıl olarak gerçekleşti.

 

Kuşkusuz gerillanın kazanması demek bir bütün halkımızın ve devrimci demokratik dostlarımızın kazanması demekti. Gerillanın ele geçirdiği inisiyatif olduğu gibi diğer mücadele alanlarına, dört parça Kürdistan’a ve yurtdışına yayıldı. Parti güçlerimizi, yurtsever halkımızı ve devrimci demokratik dostlarımızı etkiledi. Kadınları ve gençleri daha çok harekete geçirdi. Yıl boyu gece gündüz demeden halk direnişi yaşandı. Zindanlara yöneltilen baskı ve işkenceler karşısında zindanlardaki devrimci tutsakların kahramanca direnişleri ortaya çıktı. Dağda, ovada, şehirde savaştık. Dağda, ovada, şehirde, zindanda direndik. Parti öncülüğü, kahraman gerilla öncülüğü, gençlik ve kadın hareketi tüm devrimci yurtsever ve demokratlar olarak mücadele ettik. Her yeri mücadele alanı haline getirdik, her günü direnişle karşıladık. Böylece 2021 yılını AKP-MHP faşizminin hızla çöküşe gittiği, inisiyatifin özgürlük hareketimize geçtiği, gerillanın, halkımızın, tutsakların topyekûn direnişinin zafer çizgisinde ilerlediği bir yıl haline geldi. Apocu hareketin 50. Zafer Yılına böyle bir mücadele temelinde girdik.

 

50. Önderlik ve Parti Yılında her yeri direniş alanı haline getirmek temel kararımızdır

 

50. yıla girişi görkemli kılmak için kış döneminde gerçekleştirdiğimiz yönetim toplantılarıyla gerekli karar ve plan düzeyini ortaya çıkardık, bu temelde gerçekleştirilen pratikleşme de mücadele tarihimizin önemli bir zirvesinin yaşanmasına yol açtı. 50. Önderlik ve Parti yılına görkemli bir hamleyle tarihin en anlamlı 8 Mart ve Newroz’uyla girdik. Bu temelde 50. yılın her gününü Newroz yapmak, her yeri zafer çizgisinde direniş alanı haline getirmek hareket ve halk olarak temel kararımızdır. Bu kararın gerektirdiği pratikleşmeyi her alanda yüksek bir sorumluluk duygusuyla başarılı bir biçimde geliştirerek Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen ‘Dem Dema Azadiyê’ hamlemizi kesin zafere götüreceğiz.

 

Peki bunu bir iddia ve hedef olmaktan çıkartarak günlük olarak pratikte yaşanan bir gerçeklik haline nasıl getirebiliriz? Apocu hareketin 50. yılının her gününü nasıl Newrozlaştırabiliriz? Böyle bir yılda her yeri zafer çizgisinde gelişen bir direniş yeri haline nasıl getiririz? Önümüze koyduğumuz hedefleri nasıl tam başarıya ulaştırırız?

 

Hareket ve halk olarak önümüzde duran temel sorular bunlardır ve bizden doğru anlamayı, başarıyla pratikleştirmeyi isteyen sorulardır. Parti öncülüğü olarak, gerilla güçleri olarak, kadın ve gençlik hareketleri olarak, bir bütün Kürt halkı ve dostları olarak söz konusu soruları kendimize sormamız, açık ve net bir biçimde pratikte uygulanabilir cevaplar vermemiz gerekiyor. Yoksa söylediklerimiz kuru bir iddia ve hedef olmaktan öteye geçmez. Onların gerektirdiği yaratıcı ve etkili bir pratik ortaya çıkmaz ve amaçlar başarılamaz. O halde söz konusu sorular üzerinde son derece somut, gerçekçi ve amaçlardan kopmadan yoğunlaşmamız gerekiyor. Bu soruları kendimize sorup doğru anlaşılır ve uygulanabilir cevaplar vermemiz gerekiyor.

 

Parti yönetimi olarak biz bu soruları her zaman kendimize soruyoruz. 50. yıla görkemli girişimizi de değerlendirdik. 50. yıla girişin nasıl gerçekleştiğini, ilgili tüm çevrelere ne tür mesajlar verdiğini, bizim için ne tür mesajlar içerdiğini ve bunların gereğini pratikte başarılı bir biçimde nasıl yerine getirebileceğimizi çok yönlü bir biçimde ve tüm ayrıntılarıyla tartışıp değerlendirdik. Bu anlamda kış toplantılarını da bütünleştiren, geçen üç aylık pratik çalışmanın sonuçlarını toparlayan, derslerini çıkartan, hata ve eksikliklerini gideren, böylece 50. yıl mücadelesini ‘her gün Newroz, her yer direniş’ çizgisinde yürütebilmek için gerekli iddia ve kararlaşmayı ortaya çıkartan tarihi bir gelişme yaşadık. Bu anlamda örgütsel çalışmalarımız doğru ve anlamlı bir biçimde yürümektedir. İdeolojik-örgütsel çizgi mücadelesinde yoğunlaşma her zamankinden daha fazla yaşanmaktadır. Özellikle yönetim düzeyimiz yaşanan bütün olay ve gelişmelerden olumlu-olumsuz yanlarıyla kendini sorumlu görüp Önderlik ve şehitler çizgisinde gerçekleştirdiği derin bir eleştiri-özeleştiriyle hata ve eksiklikleri nedenleriyle birlikte bulup gideren, dolayısıyla halkımızın Newroz meydanlarında verdiği mesaja laik olacak ve sürecin gerektirdiği parti ve gerilla öncülüğünü başarıyla gerçekleştirecek bir örgütlü öncülüğü ortaya çıkartmak konusunda son derece kararlı, istekli ve ciddidir. Bunu kış toplantılarında ortaya koyduk. O toplantıların ortaya çıkardığı kararları 50. yıla görkemli giriş pratiği içerisinde de somut bir biçimde pratik uygulamaya dönüştürdük.

 

Şu ortaya çıktı: Yönetim düzeyimiz sorumlu yaklaşırsa, olumlu-olumsuz yanları kendinde görüp doğru bir eleştiri-özeleştiri tutumuyla kendini her an yenilerse ve böyle bir çizgiyi tüm partiye, gerillaya, kadın ve gençlik hareketine, tüm yurtsever halk hareketimize yayıp onları da eğiterek harekete geçirebilirse yürütemeyeceği mücadele, yenemeyeceği düşman, aşamayacağı engel, başaramayacağı görev kesinlikle yoktur. Geçen süreç gerçeğin böyle olduğunu net bir biçimde kanıtlamıştır. Bu anlamda Newroz’da verilen mesajları değerlendirmek ve 50. yılın tarihi görevlerini başarmak üzere ne yapmak gerektiği sorusuna da yönetimimiz kendi düzeyinde somut, açık ve uygulanabilir cevaplar vermiştir. Yani sorduğumuz soruları kendisine sormuş yüksek bir sorumluluk bilinciyle bunlara cevap arayarak çok yönlü, tüm hareketi ve halkı en etkin bir biçimde pratiğe sevk edecek yeni bir kararlaşma ve planlama düzeyini ortaya çıkartmıştır. Bunun da bu biçimde bilinmesinde yarar vardır.

 

Peki yönetim düzeyimizin de çözümlemiş olduğu söz konusu sorulara önümüzdeki mücadele pratiği açısından hangi doğru cevapları verebiliriz. Bizce konu birçok yönüyle ele alınabilir. Ayrıntıda çok boyutlu olarak değerlendirilebilir. Bütün bunlara açık olma durumu vardır. Fakat bu denli ayrıntıyı bir yana bırakırsak üç boyutlu, doğruları ortaya çıkartma çerçevesinde cevap verebiliriz. Söz konusu sorulara verilecek üç yönlü cevap bizi doğruya ulaştırıp başarılı bir pratiğe götürebilir.

 

Birincisi, siyasi-askeri mücadelede daha yaratıcı çok yönlü ve hamleci olabilmektir. Yani doğru bir tarz ve taktik geliştirebilmektir. Aslında pratiğe bakılırsa mücadele için potansiyel gücümüz az, imkanlarımız zayıf değildir. Öyle düşmanın gücünü, saldırılarını da çok abartmamak gerekiyor. Düşman, düşmandır ve her zaman saldırı yürütür ve düşmanlığını yapar. Bunu da her türlü kirli ilişki ve ittifak içine girerek, hiçbir ahlaki ve hukuki kural tanımayarak tam bir vahşet çizgisinde sürdürür. Bu, dün de böyleydi, öncesinde de böyleydi, şimdi de böyledir. Bu anlamda faşist sömürgeci-soykırımcı düşman gerçeğinde onun saldırganlığında herhangi bir değişiklik yoktur. Dolayısıyla sanki her şey orada değişiyormuş gibi algılamak doğru değildir.

 

Peki o zaman sorun nedir? Böyle bir düşmanca saldırı karşısında bizim nasıl bir tarz, üslup ve tempoyla mücadele ettiğimizdir. Ne denli taktik, tarz ve yaratıcılık geliştirip geliştiremediğimizdir. Pratiğe baktığımızda taktik ve tarz boyutuyla siyasi ve askeri mücadelede darlık var, yüzeysellik var, tutuculuk var, düzlük var. Oysa çok daha geniş ufuklu olmak gerekiyor. Stratejik ve taktik ilişkileri daha doğru tanımlamak ve onları ittifak düzeyine getirip mücadeleye sevk edebilmek için çok daha yaratıcı, çok yönlü, hamleci, politik-askeri mücadeleye ihtiyacımız var.

 

Tarzda gerillalaşmak zorunludur 

 

Pratiğe baktığımızda gerillalaşmakta zayıflık yaşanıyor, tersine brokratiklik var, merkezilik çok fazladır, dıştan bekleme çok yaşanıyor, önündeki imkân ve fırsatları görerek, yüksek bir devrimci sorumluluk duyarak onların gerektirdiği inisiyatifi ve iradesiyle pratiğe geçireceği yerde başkasından bekleyen, üsten ve dıştan müdahale edilmesini isteyen bir yaklaşım var. Bu da imkân ve fırsatların heder olmasına, zamanında gerekli pratik adımların atılamamasına, siyasi tutumun, askeri eylemliliğin yeterince geliştirilememesine yol açıyor. İşte bu durumu aşmamız lazım. Bütün çalışma alanlarında Apocu tarzı, üslubu ve tempoyu hayata geçirebilmeliyiz. Her alandaki kadro ve komiteler Apocu tarza, üsluba, tempoya ulaşabilmeliler. Özellikle siyasi ve askeri mücadelede yaratıcı, girişken,hamleci, değişime açık, çok yönlü, işleri iç içe yürütebilen bir düzeye kendilerini mutlaka getirebilmeliler. Bu temelde tarz ve taktikte düzeltme yapmaya ihtiyacımız var. Dar, tutucu, bireyci, tek yanlı yaklaşımları aşarak gerilla yaratıcılığına, çok yönlülüğüne, hamleciliğine, girişkenliğine ulaşabilmek lazım. Devrimci Halk Savaşı Stratejisi ancak böyle bir tarz ve taktikle hayata geçirilirse başarıya gidebilir, stratejik zafer kazanılabilir. Yoksa bu kadar dar, tek yanlı, tutucu, cepheden yaklaşan, sadece kendisiyle sınırlayan tarz ve taktik yaklaşımla Devrimci Halk Savaşı Stratejisi başarıyla pratikleştirip zafere götürülemez. Demek ki Devrimci Halk Savaşı Stratejisinin başarısı doğru tarz ve taktik istiyor. Kendimizi böyle bir tarz ve taktik haline getirebilmemiz gerekiyor. Bu çerçevede yaşanan hataların ve eksikliklerin mutlaka aşılması ve düzeltilmesi gereklidir.

 

İkinci olarak, hiç kuşku yok ki Devrimci Halk Savaşı Stratejisi her şeyin devrimci savaşa göre planlanıp, örgütlenip yürütülmesini, her kesin Devrimci Halk Savaşı Stratejisi temelinde görev ve sorumluluklarını doğru anlayan ve başarıyla yürüten bir mücadele gücü haline gelmesini gerektiriyor. Yani strateji bir bütündür. İçinde bulunduğumuz dönemde Özgürlük Hareketimizin mücadele stratejisi Devrimci Halk Savaşı Stratejisidir. O halde ideolojik, siyasi, toplumsal, askeri bütün çalışmalarımız, her alandaki mücadelemiz bu stratejinin gereklerine göre olmak ve onun başarısına hizmet etmek durumundadır. Böyle bir stratejinin gereklerine göre olmayan, onun başarısına bağlanmayan, ona ters düşen duruşlar, tutumlar, tarzlar, taktikler kesinlikle strateji dışıdır, dolayısıyla parti dışıdır, hareket dışıdır. O halde direnişte tarz, üslup, tempoda, taktikte yenilik, yaratıcılık, zenginlik gerektiği gibi bir de topyekûn direniş gerekiyor. Tüm hareketin ve halkın Devrimci Halk Savaşı Stratejisi temelinde Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen ‘Dem Dema Azadiyê’ hamlesinin başarısına katılması, tüm gücünü böyle bir strateji temelinde mücadeleye sevk etmesi gerekiyor. Bizde bu çerçevede iki temel hata yaşanıyor. Birincisi; Yürütülen çalışmalar stratejinin gereklerine göre düzenlenmiyor, kendini strateji dışı görme yaşanıyor. İkincisi; Az mücadele etme, kendini sınırlandırma, dar kalma durumu yaşanıyor. Oysa içinde bulunduğumuz dönemde bu tür duruşlar devrimci ve yurtsever görev ve sorumluluklar karşısında bir yetersizliği ifade eder. Kesinlikle bunu yeterli bir devrimcilik ve yurtseverlik duruşu olarak göremeyiz.

 

O halde 50. Yıl Hamlemizi kalıcı zaferler kazanan büyük bir zafer pratiğine dönüştürebilmemiz için tarz, tempo, taktikte düzeltme gerektiği gibi, mücadelede de topyekûnlük gerekiyor. Yani herkesin Devrimci Halk Savaşı Stratejisine göre yeterli mücadele etmesi, doğru mücadele etmesi gerekiyor. Doğru ve yeterli mücadele demek, stratejik çizginin gereklerine göre tarz ve taktikte yaratıcı bir temelde mücadele etmek demektir. O halde tarz ve taktikte yaratıcı ve zengin olacağız, bir de topyekûn mücadele edeceğiz, herkes mücadeleye katılacak. Hiçbir alan Devrimci Halk Savaşı mücadelesinin dışında kalmayacak. İdeolojik alan, toplumsal alan, siyasi alan, askeri alan; dört parça Kürdistan, yurtdışı; dağ, ova, şehir; gerilla, gençlik örgütlülüğü, kadın hareketi; hepsi topyekûn Devrimci Halk Savaşı direnişinin içinde yer alacak, kendisini bu direnişin zaferine göre planlayacak, kararlaştıracak, örgütleyecek ve pratikleştirecek.

 

İdeolojik-örgütsel çizgi duruşu mücadelenin esasıdır, belirleyicisidir

 

Bu anlamda kendini strateji dışı görmeler var. Devrimci Halk Savaşını sadece askeri bir çalışma olarak gören, gerillaya bırakan ya da gençliğe bırakan yaklaşımlar çoktur. Halbuki adı üzerinde ‘Devrimci Halk Savaşı’ diyoruz. Yani halk savaşıyor, toplumun tümü savaşmak durumundadır. Her yöntemle savaşmak gerekiyor. Herkesin savaşması lazım. Her türlü düşman hedefine, faşist soykırımcı zihniyet ve siyasetin tümüne yönelik bir mücadele yürütmek gerekiyor. Hedefte, eylem zenginliğinde topyekûnlük, gücü harekete geçirmede topyekûnlük lazım. Bir de bütünlüklü mücadele gereklidir, mücadele parçalı olmamalıdır. Biri mücadele ederken diğeri seyirci kalmamalıdır. Eş zamanlı mücadele, birlikte mücadele, bütünl,üklü mücadele, seferberlik düzeyinde mücadele hayati önem taşıyor. İşte bizim şimdi Ellinci Yıl hamlesini zafere taşıyabilmek için böyle topyekûn ve bütünlüklü bir mücadele gücü haline gelmemize büyük ihtiyaç var. Hareket olarak ve halk olarak bunu mutlaka yapabilmeliyiz.

 

Üçüncü ve esas olan ise bu süreçte yürüteceğimiz ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesinin doğru anlaşılması ve başarıyla yürütülmesidir. Gerçekten de Devrimci Halk Savaşı Stratejisinin başarısı için topyekûn mücadele etmeye ihtiyaç var. Doğru tarz ve taktik haline gelmeye ihtiyaç var. Ama siyasi-askeri mücadelede başarı kazanabilmek için de her şeyden önce ve esas olarak doğru bir ideolojik ve örgütsel çizgi duruşuna ve mücadelesine ihtiyaç var. İdeolojik-örgütsel çizgi duruşu mücadelenin esasıdır, belirleyicisidir. Siyasi-askeri olarak doğru pratikleşmeyi, amaca uygun pratikleşmeyi, yaratıcı pratikleşmeyi de ortaya çıkartır. Dolayısıyla başarının garantisidir. Ne kadar ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesi, o kadar askeri ve siyasi mücadele pratiği ortaya çıkar. İdeolojik-örgütsel çizgi mücadelesine dayanmayan hiçbir askeri ve siyasi mücadele sonuca gidemez, zafer kazanamaz, kesin başarı elde edemez. Çünkü doğru yürümez, amaçtan kopar, dar kalır, sınırlı kalır. Siyasi-askeri mücadelede yaşadığımız bütün darlıkların, yüzeyselliğin, tutuculuğun altında aslında ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesindeki yetersizlikler vardır.

 

Pratikte esas almamız gereken en doğru formül, Önder Apo’nun her zaman ifade ettiği ‘ne kadar eğitim, o kadar örgüt ve eylemdir’ biçimindeki formüldür. Demek ki eğitim yapmadan, kendini eğitmeden, hazırlamadan örgütlenip eylem yapamazsın. O halde kendimizi eğitmek, örgüt ve eylem haline gelmenin belirleyici unsurudur. Peki, kendimizi neyle eğiteceğiz? Çok açık ki zihniyet devrimi yaşayarak eğiteceğiz. İdeolojik devrim yaşayarak eğiteceğiz. İdeolojik-örgütsel çizgi mücadelesi yürüterek eğiteceğiz. Kendini eğitmek demek doğru ve zengin bir düşünce yapısı kazanmak, ilkeli, ölçülü bir ideolojik duruşa ulaşmak demektir. Dolayısıyla mücadelenin esası ideolojik ve örgütseldir. Bunu iyi bilmek lazım.

 

Devrimci Halk Savaşı Stratejisi temelinde yürütülen mücadelenin de esası ideolojik ve örgütsel çizgi mücadelesidir. Bazılarımız esas olarak siyasi ve askeri mücadeleyi görüyorlar, ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesine dayanmadan siyasi ve askeri mücadele yürüteceklerini ve zafer kazanacaklarını sanıyorlar. Kuşkusuz bu büyük bir yanlıştır ve yanılgıdır. Pratikte öyle bir şey kesinlikle yoktur. Siyasi ve askeri mücadele hiçbir zaman belirleyen olamaz. Sonucu ortaya çıkartır ama öyle bir sonucun ortaya çıkmasını da ideolojik ve örgütsel çizgi mücadelesi sağlar. O halde her zaman belirleyici olan ideolojik ve örgütsel çizgi mücadelesidir. Siyasi ve askeri mücadeleyi, ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesinin esaslarına tabi kılmaktır. Amacını, tarzını, planlamasını, yöntemini kesinlikle ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesinin gereklerine, amaçlarına göre yürütmeyi ister. Bu konuda hiçbir biçimde hata yapmamak gerekir.

 

Temel güç kaynağımız Önder Apo’nun geliştirdiği ideolojik çizgidir

 

Şunu hiçbir zaman unutmamalıyız: Yürüttüğümüz özgürlük mücadelesinin, yine Devrimci Halk Savaşı Stratejisinin yüzde seksen, seksen beş mücadelesi ideolojik ve örgütsel çizgi mücadelesidir. Siyasi ve askeri boyut ancak yüzde on beş ya da yirmiyi içerir. Dolayısıyla mücadeleyi belirleyen, sonucu garantileyen siyasi-askeri mücadele değildir, ideolojik ve örgütsel çizgi mücadelesidir. Bunun bu biçimde bilinmesi kesinlikle gereklidir. Önderlik hareket olarak Apocu hareketin baştan beri esası budur. Günümüzde bu esas çok daha öne çıkmış ve belirgin hale gelmiştir. Dolayısıyla Apocu hareketin bu anlamda doğru anlaşılmasına ve pratikleştirilmesine ihtiyaç vardır. Hiçbir zaman yanılmayalım, PKK’nin ve Kürt halkının gücü silahında, parasında, nüfus çokluğunda ya da başka bir şeyde değildir. Dikkat edilirse bütün bu alanlarda aslında güçlülüğü değil zayıflıkları vardır. O kadar parası yoktur olamaz da, o kadar silahı yoktur olamaz da,  nüfusu makul düzeydedir daha fazlası olamaz. Peki temel güç kaynağı nedir? Faşist soykırımcı-sömürgeci düşmanı neyle yenecek? Özgürlüğünü neyle kazanacak ve sürdürecek, koruyacak ve sürekli kılacak? Hiç kuşku yok ki ideolojisiyle bunu yapacak. Dolayısıyla gücümüz ideolojimizdir. Temel güç kaynağımız Önder Apo’nun geliştirdiği ideolojik çizgidir, demokratik modernite çizgisi, demokratik sosyalizm çizgisidir. Bunu hiçbir zaman unutmamak ve yanlış anlamamak gerekir. Dolayısıyla temel güç kaynağını görmeyen, temel güç kaynağını işletmeyen bir devrimcilik ve yurtseverlik hiçbir zaman başarılı olamaz, zafer kazanamaz. Dikkat edelim elli yıldır bu büyük mücadele esas itibariyle ideolojik duruşa, ideolojik çizgiye dayanarak yürüdü. Yoksa büyük ordular kurduk, düşman üstüne düşman yendik, şu kadar paraya sahip olduk, şöyle maddi şeyler yarattık! Hiçbirimiz bunlarla yarattık diyemeyiz. Neyle kazandık? İdeolojik gücümüzle kazandık.

 

2021 yılında Garê’de, Metîna’da, Zap’ta, Avaşîn’de kahraman gerilla güçlerimiz, HPG ve YJA-STAR komuta ve savaşçıları neye dayanarak savaştılar? Apocu fedai ruha dayandılar. İşte ideoloji budur. Apocu fedailik ideolojik duruşumuzun özüdür. Elli yıldır bu böyle oluyor ve her türlü düşman saldırısını fedai ideolojik çizgideki duruşumuzla ve mücadelemizle yenilgiye uğratıyoruz. Örgütü, eylemi, ulusal diriliş devrimini, kadın devrimini kısacası bütün kazanımları ideolojimizin gücüyle yaratıyoruz. Önder Apo’nun geliştirdiği ideoloji beş bin yıllık iktidar ve devlet sistemini aşıp yenilgiye uğrattığı gibi, beş yüz yıllık kapitalist modernite ideolojisini, onun liberalizmini de yenilgiye uğratarak aşmış, insan ve toplum gerçeğine uygun bir yaşam tarzını, ideolojik ilke ve ölçüleri ortaya çıkartmıştır.

 

Kaldı ki şunları da ifade etmekte yarar vardır: Para gücümüz, silah gücümüz, benzer güçlerimizin olmasını istemiyoruz da, çünkü o güçle ancak iktidar ve devlet kurulur. O güçle özgür yaşam ve demokratik toplum kurulamaz. Ancak iktidar ve devlet sisteminin baskı ve sömürü düzeni ortaya çıkar. Bireycilik ve maddiyatçılık gelişir. Özgür birey ve demokratik komün yaşamı ortaya çıkmaz. Oysa Önder Apo’nun geliştirdiği ideoloji her türlü maddiyatçılığa ve bireyciliğe karşı komünal yaşamı ve kolektif çalışmayı ortaya çıkartmaktır. Beş bin yıllık erkek egemen iktidar ve devlet düzeninin ideolojik alternatifini toplumsal gerçekliğe uygun olarak bu biçimde ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle biz para, silah vb güç kaynaklarına sahip olmak istemiyoruz. Onlar iktidar ve devleti, baskı ve sömürüyü ortaya çıkartıyorlar. Oysa biz baskısız, sömürüsüz, özgür, farklılıklara dayılı eşit bir yaşamı, demokratik bir yönetim sistemini ortaya çıkartmak istiyoruz.

 

İdeolojisiz birey ya da toplum kesinlikle yoktur

 

İdeolojik-örgütsel çizgi mücadelesi ve ideolojik duruş denilince genelde hep parti öncülüğü, parti kadrolarının duruşu akla geliyor ve öne sürülüyor. Kuşkusuz bir yönüyle bu yaklaşımın haklılık payı vardır. İdeolojik-örgütsel çizgi mücadelesini en ileri düzeyde yürüten parti öncülüğüdür. Böyle bir mücadele en güçlü bir biçimde parti içerisinde yürür, parti kadrolarının nezdinde yürür, parti öncülüğünde somutlaşır, giderek bizde parti-gerilla iç içeliği temelinde gerilla gerçeğinde somutlaşmıştır. Bu temelde şimdiye kadar hep ideolojik-örgütsel çizgi ölçüleri parti kadrolarında aranmıştır. İdeolojik-örgütsel mücadele parti içerisinde yürütülmüş, kadrolar nezdinde ve parti içerisinde esas alınmıştır. Şimdi de böyle öngörülüp bu biçimde yürütme istemi vardır, fakat günümüzde bu bir yanıyla doğru olsa da ciddi bir biçimde yetersizlik arz ettiğini bilmemiz gerekiyor. İdeolojik ilke ve ölçüler sadece parti için geçerli değildir, sadece parti kadrolarına uygulanmaz, toplum için de geçerlidir. Her bireye uygulanır. İdeolojisiz toplum ya da birey kesinlikle yoktur. İdeolojisizlik vaateden kapitalist modernitenin bin bir suratlı liberalizmidir ki, aslında başkalarını ideolojisiz kılarak kendi ideolojisini hakim kılmaya çalışan bir kurnazlığın sahibidir.

 

Bu konuyu tarihsel olarak da netleştirmemiz gerekiyor. 1970’li yıllarda partileşmenin birinci dönemi olarak tanımladığımız süreçte örgütsel çalışmamızın esası partiydi. Süreç partileşme süreciydi. Öncü parti ortaya çıkartılıyordu. Kitle çalışmaları yapılsa da onlar parti kadrolarını ortaya çıkartma, eğitme, çoğaltma ve parti öncülüğünü örgütlü hale getirmek için destek sunan çalışmalar oluyordu. Bu bakımdan da esas kimlik parti kimliğiydi. Temel örgütsel çalışma parti örgütlülüğüydü. O halde ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesinin esası da parti içerisinde yaşanan mücadeleydi. İdeolojik ilke ve ölçüler parti kadrolarında aranıyordu. İdeolojik-örgütsel yaşam parti içi yaşam olarak somutlaştırılıyordu.

 

İkinci dönemde 12 Eylül faşizmine karşı 15 Ağustos Atılımı temelinde geliştirdiğimiz gerilla mücadelesi döneminde kuşkusuz partileşme, partiyi büyütme, parti öncülüğünü ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesi temelinde daha güçlü geliştirip öncülük görevlerini daha başarılı bir biçimde yürütür hale getirme temel bir görev olarak devam etti. Ama ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesinin yaşandığı ikinci bir alan gündeme geldi. O da gerilla alanı oluyordu, çünkü dönem gerillalaşma dönemiydi. Örgütsel çalışmamızın esası parti öncülüğüyle birlikte gerillayı örgütlemek de oluyordu. En yaygın büyük olan örgütlenme gerilla örgütlenmesiydi. Dolayısıyla eğitim ve örgütlenme faaliyetini gerillayı geliştirme temelinde yürütüyorduk. İdeolojik-örgütsel çizgi mücadelesi gerilla içerisinde yürütülüyordu. Komutan ve savaşçısında ideolojik ilke ve ölçüler aranıyordu. İdeolojik-örgütsel çizgi yaşamı gerilla içerisinde de somutlaştırılıyordu. Buna ters düşen ideolojik ilke ve ölçüleri aşındıran, bozan tutumlara karşı yoğun bir ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesi gerilla içerisinde de yürütülüyordu.

 

Üçüncü dönemde biz sadece parti öncülüğünü ve gerillayı örgütlemekle yetinmiyoruz. Kuşkusuz parti öncülüğünü örgütleme çalışmaları devam ediyor. Yine gerillayı onun öncülüğünde öz savunmayı örgütleme, Demokratik Modernite çizgisini savunma, sistemini etkili bir biçimde geliştirmek için eğitsel-örgütsel çalışmalarımızı kapsamlı bir biçimde yürütüyoruz. Bunları durdurmak, zayıflatmak, azaltmak mümkün değil ama artık bunlarla yetinemiyoruz. Bunlara bir yeni ideolojik-örgütsel mücadele alanı ekleniyor. Bu da demokratik toplum örgütlenmesi, Demokratik Ulusun inşası oluyor. Çünkü dönem partileşme ya da gerillalaşma döneme değil, demokratik uluslaşma dönemidir. Bunun içinde parti ve gerilla kuşkusuz öncü olarak var ama parti ve gerillayla yetinirsek ikinci dönemde kalmış oluruz. Üçüncü partileşme dönemine girememiş oluruz. Üçüncü partileşme dönemine girebilmemiz için ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesini toplum içinde yürütmemiz, ideolojik ölçüleri, ilkeleri demokratik topluma uygulamamız, dolayısıyla örgütleme çalışmalarımızı toplum düzeyinde yapmamız gerekiyor. Toplumu sadece destekleyen, sempatizan olan, örgütsüz eyleme kalkan bir güç olmaktan çıkartarak örgütlü demokratik toplum haline getirmemiz gerekiyor. Buna da KCK dedik. Böyle bir örgütlü demokratik toplumu KCK olarak tanımladık. Onun siyasi yapılanması, yönetimi kendini KCK olarak isimlendirdi. Dönem KCK’nin örgütlenmesi dönemidir. Yani demokratik toplumun, demokratik ulusun örgütlendirilmesi dönemidir. Böyle bir dönemde ideolojik-örgütsel mücadeleyi sadece parti ve gerillayla sınırlı tutamayız. Öyle yaparsak o zaman toplumu örgütleyemeyiz. KCK’yi örgütleyip ortaya çıkartamayız.

 

Bu temelde açıkça görülüyor ki, üçüncü dönemde ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesi sadece parti ve gerilla için geçerli değildir, aynı zamanda demokratik toplum için de geçerlidir, yurtsever halk, kadrolar için de geçerlidir. İdeolojik-örgütsel çizgi mücadelesini, çizgi gereklerini, ideolojik ilke ve ölçüleri sadece kadrolar ve gerilla için geçerli görmeyeceğiz, aynı zamanda yurtseverler için de geçerli göreceğiz. Demokratik Ulus bireyleri için de geçerli göreceğiz. İdeolojik mücadeleyi sadece parti ve gerilla için değil, esas olarak Demokratik Ulus içerisinde de yurtsever düzeyinde de sürecek. Çünkü şimdi partiyi örgütleme, gerillayı örgütleme aynı zamanda toplumu örgütleme dönemindeyiz. Toplumu örgütlü ve eylemli kılabilmek için de bir ideolojik ilke ve ölçüye göre eğitmemiz ve örgütlememiz gerekir. Başka türlü toplumun örgütlenmesi, örgütlü demokratik toplumun ortaya çıkartılması, dolayısıyla örgütlü topluma dayalı olarak eylemin geliştirilmesi kesinlikle mümkün olmaz.

 

Somutta bu noktada ciddi hata ve eksiklik yaşanıyor. Üçüncü döneme girememe, paradigma değişimini gerçekleştirememe, demokratik modernite paradigmasını doğru ve yeterli bir biçimde anlayarak onun gerektirdiği ideolojik-örgütsel faaliyet yürütememe durumu yaşanıyor. Tersine ikinci dönemde kalınıyor. Örgütlenme sadece parti ve gerilla için gerekli görülüyor. İdeolojik mücadele parti ve gerilla içerisinde yaşanıyor. Toplum içerisinde ideolojik mücadele yürütülmüyor. Dolayısıyla toplum örgütlenemiyor. Toplum neye göre örgütlenecek? İdeolojik duruş, ideolojik ilke ve ölçüler toplum içerisinde gerçekleştirilmiyor ki o toplum örgütlenebilsin. Kısaca ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesiz bir demokratik toplum ve özgürlük mücadelesini örgütlemeye ve yürütmeye çalışıyoruz. Siyasi ve askeri mücadeleye adım atmak istiyoruz ama bu da dönemin görevleri için yeterli olmuyor. Bizi istenene götürmüyor, başarıya götürmüyor. Ne kadar bu biçimde mücadele edersek edelim, sonuçta yetersiz kalıyoruz, imkân ve fırsatları yeterince değerlendiren, devrimci yurtsever potansiyeli aktif bir biçimde harekete geçiren bir düzey ortaya çıkmıyor. Dar kalma, yetersiz kalma, fazlasıyla hata yapma durumu yaşanıyor. Bunun yaşanmasının temel nedeni dönemin görevlerini üçüncü dönem partileşmesinin temel görevini doğru anlayamamak ve onun gerektirdiği bir devrimci çalışma ve mücadele içine girememektir. O da ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesini toplum içerisinde yürütememektir. Toplum içerisinde ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesi yürütülemeyince de örgütlü toplum ortaya çıkmıyor, savaşan halk gerçekliğine ulaşılamıyor, toplumsal örgütlülük olmuyor, toplum başka ideolojileri yaşar durumda kalıyor, onun kadro üzerinde, gerilla üzerinde olumsuz etkisi ortaya çıkıyor.

 

İdeolojik ilkeler temelinde daha eğitimli halk öncülüğüneihtiyacımız var

 

Eğer parti ve gerilla düzeyinde ideolojik-örgütsel çizgi sorunları bu kadar çok yaşanıyorsa, kuşkusuz bunun önemli bir nedeni eğitim eksikliğidir, ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesinin zayıflığıdır, yönetimin yeterince ilgilenmemesidir. Toplum iktidar ve devlet sistemini, kapitalist modernite ölçülerini yaşarsa böyle bir toplumu örgütlemek için toplumun içerisine giren kadrolar bundan olumsuz etkileniyorlar. Kadroda bu kadar ideolojik savrulma, liberalize olma, oportünizm, bireycilik, maddiyatçılık böyle ortaya çıkıyor. Bireyciliği ve maddiyatçılığı dikkat edilirse parti ve gerilla içerisinde aşamıyoruz, ortadan kaldıramıyoruz, çok yoğun bir biçimde parti ve gerilla ortamını etkiliyor. Anlayış ve davranışta sapmalar ortaya çıkarıyor. Parti ve gerilla kadroları düzeyinde savrulmalar yaşanıyor. Parti dışılıklar, yozlaşma, liberalize olma ortaya çıkıyor. Bunun önemli bir nedeni eğitim eksikliği, parti içinde ideolojik-örgütsel mücadele zayıflığı olsa da bir diğeri de dönemin gerektirdiği toplumsal eğitimi, örgütlenmeyi, toplum içinde ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesi yürütememeyi, kısaca toplumu parti ve gerilla öncülüğünün yaşadığı ideolojik ilke ve ölçüler temelinde yaşar hale getirememe de bunda son derece etkili rol oynuyor. Tüm bu olumsuzlukların gelişmesine yol açıyor. Demokratik Ulus inşasını, toplumun eğitim ve örgütlenmesini geliştiremiyoruz. Birey ve toplumsal düzeyde çok ağır bir biçimde iktidar ve devlet sisteminin ideolojik etkileri yaşanıyor, kapitalist modernite ilke ve ölçüleri yaşanıyor ve onları aşamıyoruz.

 

Diğer yandan toplumun bu durumu parti ve gerilla ortamını olumsuz etkileyerek orada da bireyciliği, maddiyatçılığı, kısaca liberal etkiler altında kalmayı geliştiriyor. O halde şunu net ifade etmeliyiz: Evet, bu dönemde de parti ve gerilla örgütlülüğü gereklidir, dolayısıyla parti ve gerilla düzeyinde ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesi gereklidir, bunsuz olmaz. Parti ve gerilla öncülüğü ideolojik derinlik kazanmaz, örgütsel olarak büyümez ve güçlenmezse toplumu eğitme, örgütleme, Demokratik Ulus inşasını gerçekleştirme görevlerini de yapamaz. Onun için daha güçlü ideolojik ilkeler temelinde daha eğitimli ve örgütlü bir partiye ihtiyacımız var. Yine daha güçlü ve eğitimli örgütlü bir gerilla öncülüğüne ihtiyacımız var.

 

Fakat aynı biçimde bir de demokratik toplumun ideolojik-örgütsel çizgide eğitilip örgütlenmesine de ihtiyacımız var. Demokratik Ulus inşası bunu ifade ediyor. Bunu gerçekleştirdiğimiz ölçüde KCK’nin örgütlenmesinden, gelişiminden, savaşan halk gerçekliğine ulaşmaktan, dolayısıyla Devrimci Halk Savaşını bütünlüklü olarak yürütür bir güç haline gelmekten söz edebiliriz. Öyle bir düzey kazanamazsak toplum içinde de ideolojik mücadele yürütemezsek kesinlikle böyle bir gelişme düzeyini ortaya çıkartamayız. Pratikteki duruş zaten bunu net bir biçimde kanıtlıyor. O kadar çalışıyoruz, mücadele ediyoruz, kendi içimizde tartışıyoruz. Bakur’da denedik, Rojava’da deniyoruz, Maxmûr var, yurtdışı faaliyetlerimiz var, kitle örgütlenmesinden bu kadar söz ediyoruz ama bir arpa boyu yol alamıyoruz. Yeterli bir toplum örgütlülüğünü oluşturamadık. Bazı bürokratik kurumlaşmaların ötesinde örgütlü bir topluma ulaşamadık. Neden? İdeolojik-örgütsel mücadeleyi toplum içinde yürütmediğimiz için ulaşamadık. İdeolojik-örgütsel mücadeleyi sadece parti ve gerilla için geçerli görüp ama toplum için geçerli görmememizden dolayı ulaşamadık.

 

İdeolojik-örgütsel mücadele olmazsa, ideolojik-örgütsel ilke ve ölçüler ortaya konmazsa toplumu neye göre örgütleyeceğiz? Bir yurtseverin ilkesi, ölçüsü ne olacak? KCK kadrosunun ilkesi, ölçüsü ne olacak? Yurtseverin ölçüsü yok mudur? KCK kadrosuna yurtsever kadro ya da yerel kadro diyoruz. PKK ve PAJK kadrosuna da profesyonel kadro diyoruz. İkisi de kadrodur ama aralarındaki fark, partinin kadrosu profesyoneldir, KCK’nin kadrosu ise yereldir, yerel ölçülerle kalıyor ama onun da bir kadro ölçüleri vardır, o ölçüleri de belirleyen bir ideolojisi vardır.

 

İdeolojisiz Demokratik Ulus inşası olmaz

 

İdeolojisiz demokratik toplum örgütlendirilemez. İdeolojisiz KCK ortaya çıkartılamaz. Önder Apo, Demokratik Ulus inşasının birinci boyutu olarak ‘Özgür Birey ve Demokratik Komünü’ koydu. Neye göre demokratik toplumu örgütleyeceğiz? Sadece ekonomik, siyasi, sosyal, askeri boyutlara göre olmaz, bunlar aşırı düzeyde maddi yapıyı ifade ediyorlar. Evet, bütün bu alanlarda örgütleyelim ama bunların ideolojik ilke ve ölçüleri ne olacak, hangi ideolojik çizgiye göre ekonomiyi, siyaseti, sosyal yapıyı, kültürü, savunmayı örgütleyeceğiz? ‘İdeolojisiz örgütte olmaz’ diyoruz ama ideolojisiz örgüt kurmaya kalkıyoruz. İdeolojik boyutu görmüyoruz. Oysa ideolojik boyut ortadan kaldırıldı mı toplumu örgütlü hale getiremezsin. Esas sağlam örgütlülük ideolojik örgütlülüktür. Yoksa siyasi örgütlülük bir bürokratik örgütlülüktür. Bir yerde maddiyatı çağrıştırır, oraya dayanır. Kalıcı olan, sağlam olan, toplumsal olan örgütlülük ise ideolojik örgütlülüktür. İdeolojik örgütlülüğü yapmazsak, demokratik toplumu nasıl örgütlü kılacağız, nasıl ayakta tutacağız? Örgütlülük, özgür birey ve demokratik komün ideolojisine göre olmazsa başka bir ideolojiyi esas alır. Kapitalist liberalizmin maddiyatçı, bireyci ilke ve ölçülerini esas alır, oradan da kapitalist modernitenin inşası ortaya çıkar, usul-devlet çıkar. Oradan ne Demokratik Ulus inşası ne de Demokratik Konfederalizmin örgütlülüğü çıkmaz. Bu gerçekleri çok net ve iyi bir biçimde görmemiz gerekiyor.

 

Mevcut durumda ne yapacağız? Çok açık ki köklü bir biçimde bir anlayış ve tarz düzeltmesi yaşayacağız. Devrimcilik ve yurtseverlik ölçülerini Önder Apo’nun öngördüğü biçimde yükselteceğiz. Kuşkusuz profesyonel devrimciler için fedai militan ölçüleri esas alacağız ve hep yüksekte tutacağız. Onu düşüren, sağa ya da sola çeken anlayış ve tutumlara karşı yoğun bir ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesi yürüteceğiz. Apocu fedai ölçüleri doğru ve yeterli özümsemiş bir profesyonel devrimci militanlığı her zaman önde tutacağız, yükselteceğiz. Öncü değer olarak göreceğiz. Fakat aynı zamanda yurtseverlik ölçülerini de yükselteceğiz. Cesaret, fedakârlık ve fedailik ölçüleri sadece profesyonel devrimciler için geçerli değildir, yurtseverler için de geçerlidir. Önder Apo’nun geliştirdiği yurtseverlik ölçüleri de Apocu fedailiğe dayanıyor. Yine özgür birey ve demokratik komünalizmi esas alıyor. Biz sadece sosyalizmi, demokratik komünalizmi partide ve gerillada uygulamayacağız, toplumda da uygulayacağız. Demokratik modernite inşası, özür birey ve demokratik komüne dayalı bir inşadır. Dolayısıyla özgür birey ve demokratik komün ölçülerini sadece parti ve gerilla için değil aynı zamanda demokratik toplum, Demokratik Ulus için de geçerli göreceğiz. O halde demokratik toplum yaşamını özgür birey ve demokratik komün ideolojisine göre yeniden şekillendireceğiz. Yurtseverlik ölçülerini özgür birey ve demokratik komün ölçülerine çıkartacağız. Toplumu bu temelde eğiteceğiz. Demokratik Ulus örgütlülüğünü bu ilke ve ölçüler temelinde yapacağız. Yani kapitalist modernitenin faşist sömürgeci-soykırımcı sistemin verdiği maddiyatçılığı ve bireyciliği aşıp onun yerine komünalizmi ve kolektivizmi geçireceğiz. Her türlü maddiyatçılığın yerini komünalizm alacak. Her türlü bireyciliğin yerine kolektivizmi geliştireceğiz. Tersi olan maddiyatçılığı, bireyciliği esas alan zihniyet ve ideolojik yapılanmaları değiştireceğiz, düzelteceğiz, onlara karşı mücadele edeceğiz. Maddiyatçılığı ve bireyciliği yıkacağız yerine komünalizmi ve kolektivizmi geçireceğiz. Demokratik modernite çizgisini doğru uygulamak böyle olur. Demokratik modernite çizgisiyle uyumlu olmayan ideolojik duruşları, ilkeleri kesinlikle değiştireceğiz. Ancak böyle yaparsak demokratik modernite çizgisinde eğitilmiş ve örgütlendirilmiş bir topluma ulaşabiliriz. Ancak böyle yaparsak yurtseverlik ölçülerini özgür birey ve demokratik komün çizgisinde yeniden şekillendirmiş bir zihniyet ve ideolojik devrimi birey ve toplum düzeyinde gerçekleştirmiş oluruz.

 

Toplumun maddiyatçı ve bireyci yapısına karşı mücadele edilmeli

 

Bundan önceki iki partileşme döneminde parti ve gerilla için özgür ve demokratik komün çizgisinde ideolojik-örgütsel duruşu esas almaştık. Bu anlamda devrimci militanlığın ölçüleri yükselmişti, fedailik en üst düzeye çıkmıştı. Yoğun bir ideolojik-örgütsel mücadele vardı ve bu ideolojik ilke ve ölçüler en üst düzeyde yaşanıyordu. Topluma da aynı çizgiyi yansıtıp bu temelde özgür birey ve demokratik komün ideolojisi temelinde eğitip örgütleyerek parti ve gerilla öncülüğüne yaklaştıracakken, dikkat edilirse biz pratikte hep tersini yaptık. Topluma yönelince orada ideolojik-örgütsel mücadeleyi bir yana bıraktık. İdeolojik ilke ve ölçülerden tümüyle koptuk. Özellikle de partinin ideolojik ilke ve ölçülerinden koptuk. Var olanı esas alan kapitalist modernitenin maddiyatçı ve bireyci ideolojisini esas alan bir toplumsal duruşu kabul ettik. Toplumun maddiyatçı ve bireyci yapısına karşı mücadele edemedik. Dolayısıyla bir toplumsal devrim, toplumda bir ideolojik devrim, kültürel devrim yapamadık. Siyasi boyuttaki gelişmeyle yetindik ama onu bir zihniyet devrimine, ideolojik devrime, kültür devrimine dönüştüremedik, toplumsal devrim haline getiremedik. Toplum, devrimci değişim ve dönüşümü yaşayamadı. Devrime bu temelde sahip çıkamadı. Bu anlamda özgür birey ve demokratik komün ölçüleri birey ve toplumda hakim hale gelmedi. Şimdi bu yaklaşım ve tutumu kesinlikle değiştirmemiz ve düzeltmemiz gerekiyor. Bunu düzeltmedikçe yapacağımız çalışmaların demokratik modernite inşası olmayacağı, devrimi derinleştirmeyeceği, devrimi savunup kalıcı hale getirmeyeceği kesindir. Ancak böyle bir ideolojik devrim düzeltmesi yaparsak o zaman toplumsal eğitim ve örgütlülük güçlenir, işte o zaman örgütlü topluma ulaşırız ve Devrimci Halk Savaşı Stratejisini siyasi ve askeri alanda başarıyla uygularız. Sadece gerilla ve parti savaşmaz, halk savaşır, kadın savaşır, gençlik savaşır, işçi ve emekçiler savaşır, bütün toplum Devrimci Halk Savaşı temelinde örgütlü mücadeleye katılır. O halde parti ve gerilla öncülüğünde ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesini zayıflatmamak, özgür birey ve demokratik komün ölçülerinin gerisine düşmemek, demokratik komünalizmi en ileri düzeyde yaşamak gerekiyor.

 

Bu ölçüleri benzer bir biçimde toplumsal eğitim ve örgütlenmenin, Demokratik Ulus inşasının örgütsel öncülüğünü yapan kadın ve gençlik hareketimizde örgütlülüğümüzde de aynı şekilde geliştirmeliyiz. Özellikle kadın hareketinin ideolojik ilkeleri gözetmesi son derece gereklidir. Kadın toplumsallığından uzaklaştırılarak, örgütlülüğü dağıtılarak bireycileştirilerek biraz da maddiyata eğimli kılınarak özgürlükten uzaklaştırıldı, köleleştirildi, aile sistemi içerisinde erkek egemen zihniyet ve siyasetin kölesi haline getirildi. Dolayısıyla söz konusu bireycilik ve maddiyatçı duygu, düşünce ve ruh hali ilke ve ölçüler değiştirilmeden kadın kölelikten kurtulamaz. Özgür birey haline gelemez, demokratik toplumsallığa ulaşamaz. Tersine her türlü maddiyatçılık ve bireycilik yıkılarak yaşamda komünalizm, çalışmada kolektivizm geliştirildiği ölçüde kadın her türlü bireyciliği, maddiyatçılığı aşarak köleliği yıkarak özgür birey haline gelir, toplumsallaşır, demokratik toplumun öncülüğünü yapan özgür kadın duruşunu ortaya çıkartır. Kadının doğasında esas olarak bu var. Neolitik devrim, kadının toplumsallığını ve öncülüğünü bu esas üzerinde yaratmıştır. Erkek egemen zihniyet ve siyaset kadını bu özgür birey ve demokratik komün ilke ve ölçülerinden uzaklaştırdı, bireyci maddiyatçı kıldı ve egemenlik altına alarak köleleştirdi. Üzerinde her türlü baskı sömürü uygulanır hale getirdi. Şimdi özgür kadın mücadelesi her şeyden önce kadını bu biçimde köleleştiren zihniyeti, yaşam tarzını, ideolojik ilke ve ölçüleri değiştirmekle olur. Esas itibariyle de bütün bu alanlarda her türlü maddiyatçı ve bireyci duygu, düşünce, ruh halini kırarak onların yerine komünalizmi ve kolektivizmi geçirmekle sağlanır.

 

Gençlik hareketi için de böyle bir ideolojik duruşa, değişime dönüşüme devrime ihtiyaç var. Gençliğin de dayanışmacı, örgütlenmeye açık, sosyalitesi güçlü, yenilik arayan yaklaşımları aslında özgür birey ve demokratik komün ideolojisiyle uyumludur. Komünalizmi ve kolektivizmi içerir. Maddiyatçılık ve bireycilikle çelişir. Mevcut iktidar ve devlet sistemleri gençliği eğitmek için neden bu kadar gayret harcıyorlar. Ondaki komünalist ve kolektivist zihniyeti, duyguyu, düşünceyi kırarak bireyci, maddiyatçı zihniyet ve duyguyu, düşünceyi hakim kılmak için yapıyorlar. Gençlik ölçülerini, duygularını, gerçeğini öldürüp bireyci, maddiyatçı bir kişilik kazandırılarak kapitalist modernitenin ulus devletin bir kölesi, ücretli işçisi, hamalı, üzerinde her türlü iktidarı ve sömürüyü gerçekleştirdiği bir araç haline getirmek için yapıyorlar. Yoksa başka herhangi bir şey için değildir. Dolayısıyla bunlara karşı çıkılır ve gençlik doğasının içerdiği komünalizm ve kolektivizm temelinde gençlik eğitimi geliştirilirse gençliğin özgür birey ve demokratik komün çizgisinde eğitimi ve örgütlenmesi en ileri düzeye kesinlikle çıkartılır.

 

Benzer bir biçimde toplumun diğer kesimleri de tüm işçi ve emekçiler, tüm ezilenler için de böyle bir ideolojik mücadeleye, ideolojik devrime, onu sağlatacak zihniyet devrimine ihtiyaç var. Eğitimi bu temelde geliştirmek gerekiyor. Beş bin yıllık iktidar ve devlet sisteminin, beş yüz yıllık kapitalist modernite düzeninin verdiği bireyci, maddiyatçı anlayışı, zihniyeti, tutumu kırabilmek, yıkabilmek, onların yerine komünalizmi ve kolektivizmi geçirebilmek için çok güçlü bir eğitimin yapılması, ideolojik mücadelenin yürütülmesi şarttır. Bireycilik ve maddiyatçılık kırılmadan, kapitalist modernite ölçüleri aşılmadan, demokratik modernite çizgisinde birey ve toplum yeniden eğitilmeden biz Demokratik Ulus inşasını gerçekleştiremeyiz. Örgütlü demokratik topluma kesinlikle ulaşamayız. O halde örgütlenme çizgimizi, kitle çalışması çizgimizi demokratik modernite ideolojisi temelinde düzeltmemiz, değişime uğratmamız, bir düzeltme hareketini bu alanda kesinlikle geliştirmemiz gerekir.

 

Ücret ve maaş sistemiyle özgür birey ve demokratik komün toplumu kurulamaz

 

Maddiyatçılıktan kastımız ücretli, maaşlı çalışan birey olmaktır. Bireycilik her türlü kolektif çalışmadan uzak, ‘ben yaparım, ben bilirim, ben ben ben…’ diyerek sadece kendi gücüyle çalışır duruma düşmektir. Bunları kırmamız gerekiyor. Ücretli ya da maaşlı çalışmak işçi ya da memur olmaktır. Bunu aslında ilk öğelerini iktidar ve devlet sistemi yarattı ve adım adım geliştirdi şimdi de kapitalist modernite düzeninde ücretli ve maaşlı çalışma zirve yaptı. Bütün toplum, ulus devletin işçisi ve memuru haline getiriliyor. Firavun sosyalizmi gibi en alt düzeyde bir ücretle maaş veriliyor ve ‘sana veriyorum, senin oldu’ denilerek insanlar aldatılıyor ama onun üzerinden ulus-devlet sistemi, kapitalist tekelcilik azami vurgun vuruyor, kâr üstüne kâr katıyor ama birey sadece aldığı ücreti benimdir diyerek benimsiyor ama kendisine verilen o ücretle aslında sömürüldüğünü, sömürenlerin bundan neler kazandığını göremiyor. Dolayısıyla bu durumu ortadan kaldırmak gerekiyor. Ücretli ve maaşlı çalışma yani işçi ve memur olma iktidar ve devlet sistemine aittir. İşçinin patronu, memurun amiri olur. Eğer bir yerde işçi varsa patron da vardır. Memur varsa amir de vardır. Patron ve amir düzeni iktidar ve devlet düzenidir.

 

O halde ücret ve maaş sistemiyle özgür birey ve demokratik komün toplumu kurulamaz. Demokratik toplum inşa edilemez. İşçi ve memur düzenini değil kooperatif mülkiyete dayalı komünal düzeni geliştirmek gerekiyor. Komünal düzenin özü nedir? Kooperatif mülkiyet temelinde bütün gücünü ve yeteneklerini işletecek kadar üretime katılmak, çalışmak, ihtiyaç duyduğu kadar üretilenden pay almak, üretimi kendisinin olarak görmektir. Bir patronun ya da amirin kurumunda, fabrikasında işçi ve memur olarak çalışan değil de aslında çalıştığı yerin sahibi olan, kooperatif mülkiyet temelinde aslında kendi işini yaptığını bilen, öngören, kendi işini yapar gibi çalışan ve sadece kapitalist modernite düzeninde yapılmış pazarlığa göre emeğin karşılığıdır denilerek verilen ücret ya da maaş alan değil de ihtiyacı neye varsa onu alan, ihtiyacını karşılayarak imkanlar dahilinde her türlü ihtiyacını karşılamayı bilmiş olarak yaşayan bir düzeye ulaşmak esastır. O halde mevcut örgütlerimizde ve Demokratik Ulus inşa faaliyetlerimizde ücretli, paralı, maaşlı sistemi kökten gözden geçirmek, değişim ve dönüşüme uğratmak kesinlikle gereklidir.

 

Devrimci yurtsever çalışma kesinlikle parayla olmaz. PKK’de bu hiçbir zaman olmadı. Önder Apo’nun örgütlediği parti ve halk, kadro ve yurtseverlik hiçbir zaman devrimci yurtsever çalışmayı ücretle, maaşla, para karşılığında yapmadı, tersine fedakârlık olarak yaptı, fedailik olarak yaptı, bir hizmet olarak gördü ve yaptı. Hiçbir zaman kadroyu, yurtseveri Önder Apo parayla çalıştırmadı. Devrimci yurtseverlik görevi olarak ortaya koydu ve onun gereklerinin yerine getirilmesi biçiminde ele alarak bu temelde çalıştırdı. Şimdi bizde her tarafta parti örgütleri parayla çalışıyor, kadrolar ‘fon’ diye para istiyor, yurtseverler işçi ya da memur statüsünde çalışıyorlar, ideolojik alan çalışmaları böyledir, toplumsal çalışmalar böyle, her türlü göreve ya da işe gitmek ücret ve para karşılığında oluyor. Devrimciliğin, yurtseverliğin gerekleri olarak onun yüklediği görev ve sorumluluğun gereği olarak yapılan bir çalışma değil de ücret karşılığında paralı bir çalışma ortaya çıkıyor. Eğer bu düzeltilmezse ve böyle derinleşirse PKK’nin KDP’den bir farkı kalmaz. Paralı çalışma sistemi düzen örgütlerinin, kapitalist modernite örgütlerinin, ulus-devlet sisteminin çalışma tarzıdır, örgütlenme tarzıdır. Biz de KDP’ciliktir. Eğer öyle olursak biz de KDP oluruz. O zaman KDP’den ne farkımız kalır. Geçmişe dönüp bakalım PKK ile KDP arasındaki fark; PKK devrimci ve yurtsever örgütlenme yapıyor ve insanları bu temelde çalıştırıyordu. KDP ise herkesi parayla çalıştırıyordu. Şimdi herkesi parayla, ücretle, maaşla çalıştırırsa PKK’de KDP’nin durumuna düşer. Nitekim o duruma düşme ve dolayısıyla ideolojik ilke ve ölçülerde savrulma durumları yaşanıyor. Birçok pratik alanda bu durum var. Bunların kesinlikle gözden geçirilmesi ve düzeltilmesi gerekiyor.

 

Önder Apo’nun geliştirdiği devrimci ve yurtseverlik ilke ve ölçülerine ulaşmak gereklidir. Onun için de devrimci ve yurtseverliğin ölçülerini özgür birey ve demokratik komün çizgisinde, komünalizm ve kolektivizm çizgisinde yükseltmek gerekiyor. Dolayısıyla her türlü maddiyatçı ve bireyci eğilim ve anlayışa karşı mücadele etmek lazım. Maddiyatçılık ve bireycilikle Demokratik Ulus inşa edemeyiz, özgür birey yaratamayız, demokratik komün oluşturamayız. Oradan kesinlikle kapitalist modernite sistemi çıkar, az ücret alır ya da çok alır ama özü kapitalizm olur. Kapitalizmin de baskı ve kölelik getirdiği bir soykırım ve toplum kırım düzeni olduğu, Kürt düşmanı, toplum düşmanı bir zihniyet ve siyaset olduğu açık bir gerçektir. Bunu herkes biliyor, hepimiz biliyoruz. Böyle olduğunu da kabul ediyoruz. Ama bu kabul sadece düşünce düzeyinde olmamalı, ezbere olmamalıdır. Kapitalizmin pratikteki somutlaşmasını görüp ona da karşı çıkarak, pratikte kapitalizmi aşma temelinde bir özgür birey ve demokratik komün mücadelesini, ideolojik mücadeleyi yürütmeliyiz. İdeolojik devrimimizin zihniyet ve ideolojik boyutunu bu temelde geliştirmeliyiz.

 

Hakikat devrimi bir zihniyet ve yaşam tarzı devrimidir

 

Böyle bir zihniyet edinmek, bu tarzda çalışır hale gelmek zor değildir. Önder Apo çok güçlü ve etkili bir biçimde bunları yarattı, geliştirdi. Toplumda böyle değişiklikler yapmak, yeni birey ve toplum yaratmak zor mudur? Elbette çaba ister ama kesinlikle olmayacak bir durum değildir. İdeoloji olarak iktidar ve devlet sistemi, kapitalist modernite düzeni toplumda, bireyde savrulmalar, yanlışlar yaratmıştır, etki altına almıştır ama bunlar somut olarak gösterilirse, kapsamlı ve bütünlüklü anlaşılır bir ideolojik-örgütsel mücadele yürütülürse, birey ve toplum demokratik modernite çizgisinde özgür birey ve demokratik komün ideolojisinde eğitilirse insanları değiştirmek, toplumu değiştirip-dönüştürmek zor olmaz. Zaten PKK devriminin özü de budur. Apocu devrimin özü budur. Hakikat devriminin özü budur. Hakikat devrimi bir zihniyet ve yaşam tarzı devrimidir. Yani düşünce ve ideoloji devrimidir. Bireyi ve toplumu düşünsel ve ideolojik ilke ve ölçüler temelinde komünalizm ve kolektivizm temelinde değişime ve dönüşüme uğratmaktır. Zaten buna devrim diyoruz. Bu, birey ve toplumda değişiklik yaratıyor, gelişme ortaya çıkartıyor. Birey ve toplum bu temelde değiştirildikçe kalıcı bir devrimci değişim ve dönüşüm ortaya çıkmış oluyor.

 

O halde 50. Önderlik ve Parti yılının topyekûn Devrimci Halk Savaşı çizgisi temelinde görev ve sorumlulukları başarıyla yerine getirerek Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü temelinde büyük bir zafer yılı haline getirilebilmesi için Devrimci Halk Savaşı Stratejisinin gerektirdiği tarz, taktik düzeltmeleri, yine her türlü parçalılığı aşan topyekûn mücadele durumunu geliştirdiğimiz gibi onun ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesi boyutlarını da demokratik modernite inşası temelinde doğru anlayıp başarıyla geliştirmemiz gerekir. Bunu yaptığımız ölçüde parti örgütlülüğümüz, gerilla örgütlülüğümüz, demokratik toplum örgütlülüğümüz gelişir ve güçlenir. Böyle bir örgütsel güçlenme sağladıkça da her günü Newroz yapan, her yeri antifaşist direniş alanı haline getiren topyekûn büyük bir devrimci mücadeleyi ortaya çıkartırız. Bu da bizi başarıdan başarıya götürür, zaferden zafere koşturur. O halde zaferin yaratıcısı, kesinlikle ideolojik-örgütsel çizgi mücadelesi ve özgür birey demokratik komün ideolojisi temelinde bütün eğitim ve örgütlenme çalışmalarını yapmaktır. Partiyi, gerillayı, toplumu bu temelde eğitip örgütlemektir. Bu hem başarının yaratıcısı hem de garantisidir. Böyle bir ideolojik çizgi temelinde yürütülecek eğitimin ortaya çıkartacağı örgüt ve eylem hem tarihi zaferler kazanır hem de kazandığı zaferleri korur, güçlü bir biçimde savunur. Çünkü onu sürekli yayar ve derinleştirir, zenginleştirir. O da her türlü saldırı karşısında kendini korumaya götürür.

 

Bunlar temelinde 50. yıl görevlerimizi doğru anlayacağız. Bunlar temelinde 50. yıl görevlerimizi Önderlik ve şehitler çizgisinde doğru anlayacağız ve başarılı uygulayacağız. Bu da bizi 50. yılın büyük zaferine kesinlikle ulaştıracaktır. Bu zaferi de ‘Her gün Newroz, her yer direniş!’ sloganıyla yürüteceğimiz büyük mücadeleyle kazanacağız. Ellinci mücadele yılına Kürdistan Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı olarak böyle bir temelde hazırlıklı, iddialı ve kararlı bir biçimde girdik. 50. yılı büyük bir hamleyle karşıladık, aynı düzeyde mücadeleyi geliştirerek yıl boyu sürdüreceğiz ve mutlaka kazanacağız.

PaylaşTweet
Önceki Yazı

KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ, SOYKIRIM SİSTEMİNİ ORTADAN KALDIRMAKLA ÇÖZÜLÜR

Sonraki Yazı

DEMOKRATİK KOMÜNAL SİSTEM İNŞASI, DEMOKRATİK VE ÖZGÜR ZİHNİYET İNŞASIDIR

Sonraki Yazı
DEMOKRATİK KOMÜNAL SİSTEM İNŞASI, DEMOKRATİK VE ÖZGÜR ZİHNİYET İNŞASIDIR

DEMOKRATİK KOMÜNAL SİSTEM İNŞASI, DEMOKRATİK VE ÖZGÜR ZİHNİYET İNŞASIDIR

  • İLETİŞİM
  • HAKKIMIZDA

© 2024 Serxwebûn - Tüm Hakları Saklıdır!

Sonuç Bulunamadı
Tüm Sonuçları Gör
  • ANASAYFA
  • TÜM YAZILAR
  • ÖNDERLİK
  • SERXWEBÛN
  • SERXWEBÛN KURDÎ
  • BERXWEDAN
  • ÖZEL SAYILAR
    • BERXWEDAN ÖZEL SAYILAR
    • SERXWEBÛN ÖZEL SAYILAR
  • DOSYALAR
    • ŞEHİTLER ALBÜMÜ
    • KİTAPLAR
    • TAKVİMLER
  • FOTO GALERİ
    • ÖNDERLİK
    • GERİLLA
    • HALK

© 2024 Serxwebûn - Tüm Hakları Saklıdır!